Posts Tagged Komşularla Sıfır Sorun

DAVUTOĞLU’NUN OYUNU

New York Times’dan Scott Malcomson Türkiye’nin Libya’daki krizi fırsata dönüştürdüğünü yazmış. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu övgüleriyle dolu makalenin bizi ilgilendiren, daha doğrusu AKP’nin tabanını ilgilendirmesi gereken yeri ise şöyle: “Hangi büyük NATO üyesi ülke, Libya’da NATO’nun görev almasına şiddetle karşı çıkıp sonra bu planı savunma oyununu oynadı?

Davutoğlu’nun, daha doğrusu AKP’nin dış politikasının esası işte bu! Yani içeriye başka dışarıya başka davranmak ve muhatabına başka, model ortağına (ABD’ye) başka davranmak…

Gelin bugün, Malcomson’un övdüğü bu oyunun “sıfır soruna” nasıl yansıdığının çetelesini çıkaralım:

YUNANİSTAN

Daha dün, Erzurum’da “Türk Ordusu Kıbrıs’ta işgalcidir” diyen Yunanistan Başbakanı Papandreu’ya yanıt veremeyen Tayyip Erdoğan hükümeti, bugün dönüp Yunanistan’ı Bülent Arınç’ın ağzından “mendil açıp yardım dilenecek” diye küçük görmüş ve kriz çıkarmıştır!

SURİYE

Şam’la birkaç yıldır açılım üstüne açılım yapan, Şam-gen diye vize şovu yapan AKP, şimdilerde ABD’nin kışkırttığı kalkışmalara açıktan destek vermekle ve Beşar Esad’a baskı uygulamakla meşgul!

İRAN

ABD’nin isteği doğrultusunda “kolaylaştırıcı” rol üstlenerek Tahran’la müzakereler yürüten, Ahmedinejad’ı masada tutabilmek için “takas anlaşması” imzalayan Davutoğlu, sonra dönüp ABD’nin iki projesine onay verdi: Hem BM’nin yaptırım kararlarını uygulayarak İran uçaklarını durdurma noktasına geldi, hem de NATO’nun Tahran’ı hedef alan “füze kalkanı”na onay verdi. Sıfır sorunun vardığı son nokta şu: 24 Nisan günü bir Ermeni yönetmenin çektiği “soykırım” filmi Tahran’da gösterime girecek, hem de parlamenterlerin katılımıyla…

IRAK

Erdoğan ABD’nin üç parçalı Irak planına uygun bir şekilde, Bağdat-Necef-Erbil eksenli Irak ziyareti gerçekleştirdi. Sünni Irak’ın merkezi Bağdat’ı, Şii Irak’ın merkezi Necef’i ve Irak Kürdistanı’nın merkezi Erbil’i ayrı ayrı “tanıdı”!

İSRAİL

Başbakan Erdoğan Davos’ta “one minute” demiş ve Şimon Peres’in şaşkın bakışları arasında “bir daha da Davos’a gelmek” diyerek salonu terk etmişti. Erdoğan yan odaya geçtiğinde, “Ben one minute’i Peres’e değil, moderatöre dedim” şeklinde manevra yapmıştı! “Bir daha da Davos’a gelmem” diyen Erdoğan hükümeti, iki yıl sonraki Davos’a katılmıştı! Şimdilerde Şimon Peres’in İstanbul’a daveti gündemde…

LİBYA

Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, önce “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye tepki gösterdi, sonra İzmir’i Libya’ya NATO saldırısının karargâhı yaptı!

NATO

Başbakan Erdoğan, genel sekreterliği gündeme gelen eski Danimarka Başbakanı Rasmussen’e “Danimarka’da Müslüman karşıtı karikatürlere engel olmadığı” için karşı çıkmıştı! Rasmussen, bir hafta sonra NATO Genel Sekreteri olduğunda, Başbakan Erdoğan “istediğimizi aldık” demişti!

AFGANİSTAN, LÜBNAN, SOMALİ

AKP, ABD ve NATO’nun talepleri doğrultusunda Mehmetçik’i Afganistan, Lübnan ve Somali’ye sürdü! Ki Soros, Sabancı Üniversitesi’nde açık açık şöyle seslenmişti hükümete: “En iyi ihraç malınız, ordunuzdur”.

AZERBAYCAN

AKP’nin uyguladığı “Ermeni Açılımı”, Türkiye – Azerbaycan ilişkilerini donma noktasına getirdi. Öyle ki, Bakü – Ankara dostluğunun üzerinde sallanan en küçük kılıç, enerji kılıcı!

KKTC

Önce Rauf Denktaş’ı hedef ilan edip Türkiye’nin resmi Kıbrıs politikasını ABD – AB ekseninde kevgire çeviren AKP, süreç içinde hem KKTC’yi hem de Kıbrıs Türk’ünü karşısına aldı, kaybetti!

SONUÇ

Tüm bu “oyun” diye nitelenen dış politika facialarının sebebi AKP ile Washington arasındaki “BOP Eşbaşkanlığı” üzerinden kurulan ilişkidir. İlişkinin bu bağımlı biçimi, Türkiye’yi komşularıyla sıfır soruna değil, savaşa götürür!

MEHMET ALİ GÜLLER

, ,

Yorum bırakın

ERDOAĞAN, ‘TÜRK ORDUSU İŞGALCİ DEĞİLDİR’ DİYEMEDİ!

Sekiz yıldır uygulandığına göre, hitabet sanatının altın ilkesi olsa gerek: Söyleyecekleriniz dolu değilse, bol alkış için mutlaka bağırın!
Başbakan Erdoğan bu sanatı, son olarak, Yunanistan Başbakanı Papandreu’nun yüzüne karşı söylediği “Türk Ordusu Kıbrıs’ta işgalci” suçlamasına karşı uyguladı!
Erzurum’da sahneye önce Papandreu çıktı ve misafir olduğunu da bir yana bırakıp, haddini aşarak, Kıbrıs’ta Türk Ordusu’nu işgalci ilan etti! Papandreu’dan sonra söz alan Başbakan Erdoğan esti, gürledi ve şunları söyledi:
ERDOĞAN “ANLAŞMAK İSTİYORUZ” DİYE BAĞIRDI
“Burgenstock’ta bizzat işin başındaydım ve orada kapandık, çalışmalara başladık. Ne yapacaktık? Kıbrıs sorununu çözecektik. İmzalar atıldı ve atılan imzalara rağmen 26 Nisan 2004’te AB bu işi çözme noktasında kararlı olduğunun sinyallerini verdi. Oybirliği ile o gün karar verildi. Kuzey Kıbrıs’a uygulanan izolasyon son bulacaktı. Sorun son buldu mu? Bulmadı. Peki ben bir başbakan olarak, bir siyasetçi olarak sorumlu bir kimlikteki insan olarak ne yapayım? Karşımdakilerin yaptığı bu. Oy birliği ile karar alıyorsunuz, hala bu kararı Kuzey Kıbrıs’a uygulamıyorsunuz. Hala izolasyon var. Ve hep siz verirsiniz. Kuzey Kıbrıs versin, Türkiye versin. Kusura bakmayın. Masaya oturacağız, karşılıklı menfaat esasına dayalı olarak bu işi çözeceksek çözeceğiz.
“Ben buradan, Erzurum’dan, siz büyükelçilerimiz vasıtasıyla tüm dünyaya şu mesajımızı bir kez daha iletmek istiyorum; Türkiye olarak biz sadece ve sadece barıştan yanayız. Biz, kendimiz için istediğimiz kadar, her ülke için huzur istiyor, istikrar istiyor, refah istiyoruz. Bölgemizde olsun, küresel ölçekte olsun, haktan, uluslararası hukuktan, dayanışma ve paylaşmadan öte hiçbir gaye taşımıyoruz. Israrla ve altını çizerek bir kez daha söylüyorum; biz artık silahlara değil, eğitime; mayınlara değil sağlığa; tel örgülere değil, otoyollara, demiryollarına; çocuk katili olan füzelere, kitle imha silahlarına değil, çocukların umutla büyüyeceği yarınlara yatırım yapan bir dünya görmek istiyoruz. Biz artık enerjisini, mesaisini, çatışmaya değil uzlaşmaya, ayrışmaya değil ittifaka, yıkmaya değil yapmaya sarf eden bir dünya görmek, böyle bir dünyada yaşamak istiyoruz.
“Kusura bakmayın ama hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa denir. Biz de konuşarak anlaşmak istiyoruz. Gerilim ortamını birileri tahrik ediyor”. (1) (www.ntvmsnbc.com, 8 Ocak 2011)
Başbakan Erdoğan esti gürledi ama, “Türk Ordusu Kıbrıs’ta işgalcidir” diyerek haddini aşan Papandreu’ya karşı tek bir somut şey söylemedi! Dahası, “Türk Ordusu işgalci değildir” diyemedi!
PAPANDREU, EGE’Yİ KENDİ HAVASAHASI İLAN ETTİ!
Öte yandan Papandreu, konuşmasında rutin uçuş yapan Türk uçaklarının da “Yunan egemenliğini ihlal ettiğini” iddia etti ve “Türkiye neyi ispatlamak istiyor. Bu hareketler statüyü değiştirmeyecek” dedi. (2) (www.ntvmsnbc.com, 8 Ocak 2011)
Erdoğan, Papandreu’nun bu suçlamasına da çok sert yanıt verdi: “Kıbrıs sorunlarına ortak çözüm bulursak, karşılıklı sorunlar sona erecektir. Buna değerli dostumun dediği Ege uçuşları da dâhil. Biz barış için çabalarken yazılı ve görsel medya ne der diye düşünemeyiz. Gerilimlere yol açmayacak bir Ege barışını dostum Yorgo ile birlikte sağlayacağız”. (3) (www.ntvmsnbc.com, 8 Ocak 2011)
Papandreu’nun “statü değişmeyecek” dediği, uluslararası hava sahasını, Yunan hava sahası kabul etmiş olduğu ilanıydı aslında… Neyse ki Genelkurmay Başkanlığı bu konuda bir açıklama yapmış ve Atina’ya “meydanın boş olmadığını” önceden göstermişti: “Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Ege Denizi’nin uluslararası hava sahasında eğitim uçuşu icra eden F-16 uçaklarına, Yunanistan’ın Tanagra meydanından kalkan M-2000 uçakları tarafından 1 kez önleme yapılmıştır”. (4) (www.ntvmsnbc.com, 8 Ocak 2011)
“PATRİK ATAMAMIZ YANLIŞ” JESTİ
Erdoğan esip gürlediği konuşmasında, Patrikhane konusunda da ileride Türkiye’nin elini zayıflatacak bir jest yaptı: “ 1952’den beri Patrikhane’ye kimse gitmezken, pazartesi günü benim yardımcım Arınç gitmiştir. Bizim Batı Trakya’daki seçilmiş müftülerimiz hâlâ kabul edilmiyor, atama yapılmıyor. Patriğin bizim tarafımızdan atanması ne kadar yanlışsa, Batı Trakya’daki müftünün atanması da yanlıştır”. (5) (www.ntvmsnbc.com, 8 Ocak 2011)
“DUVAR DEĞİL ÇİT” DÜZELTMESİ!
Başbakan Erdoğan, bu konuşmaların yaşandığı açılıştan önceki ortak basın toplantısında da esip gürlemişti! Erdoğan, Türkiye sınırına “duvar” ören Yunanistan’a karşı yine çok sert çıkmıştı: “Türkiye sınırında 12.5 kilometrelik bir çit söz konusu, bunu duvar olarak nitelemek yanlış” dedi! (2) (www.ntvmsnbc.com, 8 Ocak 2011)
Komşularla sıfır sorun” temelli AKP dış politikasının batı cephesindeki başarısı işte böyleydi!
MEHMET ALİ GÜLLER

, ,

Yorum bırakın

AKP VE DAMAT FERİT GELENEĞİ

Türk dış politikasının başarısızlığını, salt Ahmet Davutoğlu’nun “hayalciliğiyle” açıklamaya çalışan tezler, Türk dış politikasına Davutoğlu kadar zarar veriyor. Bu tez, son tahlilde, Erdoğan’ın Davutoğlu değişikliğinin, Türk dış politikasını kurtaracağı sonucuna götürür!

Oysa sorunun kaynağı Davutoğlu değildir. Sorunun kaynağı AKP ve onun iktidar olabilmesinin şartı olarak ABD’ye olan bağımlılığı ile politikalarının Washington merkezli olmasıdır.

Komşularla sıfır sorun” adı altında yürütülen bu politikaların “mantığını” çözümlemek açısından, gelin Washington merkezli tezlerin sahiplerinden Ömer Taşpınar’ın yazdıklarına bir göz atalım:

“Ama eğer bu konuda kendi elimizi güçlendirmek ve ABD’deki Ermeni lobisinin işini zorlaştırmak istiyorsak 2011 Haziran seçimlerinden hemen sonra yapılması gereken şey belli: Ermenistan ile imzalanan protokolleri TBMM’den geçirmek. Ermeni soykırım yasa tasarısının Demokles’in kılıcı gibi her yıl Türk-Amerikan ilişkilerinin üzerinde sallanmasını engellemek için önümüzdeki son fırsatı kaçırmamalıyız. Zira Beyaz Saray ve ABD Dışişleri sonsuza kadar Türkiye’nin jeostratejik önemini Kongre’ye karşı savunamayacaklardır”. (Ömer Taşpınar, Kürt Meselesi, CHP ve ABD, Sabah, 27 Aralık)

Keza Davutoğlu da “Tasarı Demokles’in kılıcı gibi sallanmasın” demişti birkaç gün önce…

Gelin kafa üstü duran bu tezi, önce ayaklarının üzerine taşıyalım.

ABD’nin Ermeni Soykırımı iddiasını gündemde tutmasının hedeflerinden biri, Türkiye’ye Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesini sağlatmaktır. Çünkü Ermenistan’ın siyasi ve ekonomik nedenlerle buna ihtiyacı vardır. Türkiye ise ilişkilerin normalleşmesini, Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi şartına bağlamıştı. Bu şart AKP taahhütleriyle birlikte, kırmızı bir çizgi olmaktan zamanla çıktı. TBMM’den geçirilmesi istenen protokoller, işte AKP’nin bu şart olmaksızın, Ermenistan’la ilişkileri normalleştirmesini esas almaktaydı.

Hal böyleyken, “Ermeni Soykırımı tasarısı, Demokles’in kılıcı gibi üzerimizde sallanmasın diye” protokolleri TBMM’den geçirmeyi kabullenmek, tasarının hedefinin zaten gerçekleşmesi demektir!

Komşularla sıfır sorun” sağlayacağım diye “sorunları komşu lehine sıfırlamak”, başarı değil, bağımlılıktır!

Karşıdakinin kozunu almak için, kozu kabullenmeyi diplomatik başarı gibi sunan bu anlayış, bağımlılığın sonucudur, bağımlı kafanın esaretinin sonucudur. İşte AKP, tüm Dışişleri Bakanları’yla bu anlayışı sürdürdü; şimdiki Bakan Ahmet Davutoğlu gibi, Yaşar Yakış da, Abdullah Gül de, Ali Babacan da bu çizgiyi yürüttü.

Ki bu çizgi, Damat Ferit çizgisidir, geleneğidir. Tarih içinde çözümü de bellidir.

MEHMET ALİ GÜLLER

, , , , ,

Yorum bırakın

DAVUTOĞLU’NUN SIFIR SORUNU!

Atanmış Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” isimli, Washington merkezli dış politikası, Türkiye’ye ağırlık kaybettirmeye devam ediyor. AKP’nin profil kaybettirdiği Türk dış politikası, uluslararası ilişkiler açısından gün geçtikçe onur kırıcı bir hal almaya başladı!

Son iki gündür yaşananlar bile, kolay kolay telafi edilemeyecek önemdedir.

KIBRIS

“Kıbrıs Rum Kesimi’nde yüzlerce Apoel taraftarının saldırısına uğrayan Pınar Karşıyakalı basketbolcular, sığındıkları soyunma odasında saatlerce mahsur kaldı. Lefkoşa’nın Rum kesimindeki spor salonunda oynanan maçın ardından Türkiye aleyhine sloganlar atan yüzlerce Apoel taraftarı tribünlerden sahaya indi. Taş ve sopalarla Pınar Karşıyakalı sporculara saldıran fanatik Rumlar, soyunma odasına sığınan takımımızı saatlerce içeride mahsur bıraktı. Salondaki 3 bin kişiye karşı sayıları 10’u ancak bulan Rum polisleri, taraftarlara engel olmakta yetersiz kaldı”. (1)

Rum Kesimi yönetiminin, gerginlik içinde geçeceği belli bir karşılaşmada sadece 10 kadar polis görevlendirmesi, zaten niyetleri ortaya koymaktadır! Kaldı ki, taraftarların maçtan günler önce, şu ifadelerle saldırıya hazırlandıkları ortadayken: “ ‘Hep birlikte Yunan ruhunu köpeklere göstereceğiz’, ‘Buradan canlı çıkış yok’, ‘Yunanlıların kim olduğunu hatırlama vakti geldi’”. (2)

Bu arada sporcularımızı karşılayan Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın, “yaşananlar, Rum kesiminin adil, kalıcı bir uzlaşmayla bir arada yaşama isteğinde olmadığını bir kez daha ortaya koydu” (3) şeklindeki açıklaması, Kıbrıs’ta sekiz yıldır “ver kurtul” siyaseti izleyen AKP’nin dış politikasındaki başarısızlığının itirafı oldu!

Bir başka başarısızlık itirafı da AKP’nin spordan sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak’dan geldi: “Eğer biz Avrupa Birliği’nde bu zihniyette ülkelerle bir arada olacaksak, ben AB’ye girmeyi istemiyorum”! (4)

YUNANİSTAN

AKP hükümeti, taviz üzerine taviz vererek, Yunanistan’ın FIR hattı ihlalini engellemeye çalıştı. Atina ise tavizler karşısında, geri adım atmak şöyle dursun, gittikçe pervasızlaştı. Hükümetin FIR hattına umut için ürettiği yeni taktik ise tam bir diplomasi skandalı:

“Türk Hava Kuvvetleri’nin 100. kuruluş yıldönümü kapsamında 13-24 Haziran tarihleri arasında Konya’da düzenlenecek Anadolu Kartalı Tatbikatı’na Yunanistan Hava Kuvvetleri ilk kez davet edildi”. (5)

ERMENİSTAN

AKP’nin Azerbaycan’la “kardeşliği” hiçe sayarak ABD’nin isteği doğrultusunda uyguladığı “Ermeni Açılımı”, duvara çarpmış durumda. AKP açılımı ile sırasıyla uygulanan kilise ve müze jestlerinin, Azeri bayrağı yasaklamanın, protokol imzalamanın bedeli sadece Azerbaycan dostluğunun bozulması olmadı elbette…

Ermenistan, “dünyanın en etkili savunma sistemlerinden biri olarak kabul edilen S-300 füzelerine sahip olduğunu” açıkladı. (6)

Dahası, Türkiye’yi AKP üzerinden Ermeni Açılımı’na mecbur eden ABD, şimdilerde yeniden sözde soykırım iddiasını Ankara üzerinde kılıç gibi sallamaktadır. Türkiye birkaç gündür, ABD Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’nun, tasarıyı oylayıp oylamayacağıyla ilgili hop oturup, hop kalkmaktadır.

Üstelik Beyaz Saray bir açıklama yaparak, ABD Başkanı Obama’nın, Erdoğan’ın gönderdiği “tasarı gündeme alınmasın” şeklindeki mektupla ilgili Genel Kurul nezdinde bir girişimde bulunmadığını da açıkladı!

IRAK

AKP iktidarı öncesi, Türkiye tarafındaki muhatabı en fazla Albay rütbesinde olan Celal Talabani, ABD’nin desteğiyle Irak Cumhurbaşkanı oldu ve Türkiye’nin iç politikasına müdahale etme noktasına kadar ulaştı. AKP’nin defalarca kırmızı halı sererek Ankara’da ağırladığı Talabani, şimdi de Ankara’daki “demokratik özerklik” tartışmasına “ağabey” olarak ağırlığını koymaya geldi. Talabani, “demokratik Özerk Kürdistan” kararı alan Demokratik Toplum Kongresi’nin eş başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ile görüştü.

Görüşmenin ardından kameraların karşısına geçen Ahmet Türk’ün sözleri, aslında Talabani’nin AKP üzerindeki “ağabey” rolüne işaret ediyordu: “Barışın sağlanması konusunda, önemli bir misyona sahip olan bir cumhurbaşkanı. Yine Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözümü konunda büyük çaba içinde olduğunu görüyoruz. Tabii ki barışçıl bir sürecin gelişmesi için bugün yapacağı çalışmaların Türkiye’nin barışına yönelik katkılar sunacağına inanıyoruz”. (7)

Türk devletine rest çeker gibi yapılan bu görüşmelerin geldiği noktayı, herhalde en iyi Aysel Tuğluk’un, Talabani’ye, Abdullah Öcalan’ın selamını ilettiğini söylemesi gösterdi!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile 1.5 saatlik zirve yapan Talabani, NTV’ye önemli açıklamalar yaptı. “Kürt Açılımı tarihi fırsattır” diyen Talabani, “iki dillilik, kültürel zenginliktir (8) demeyi de ihmal etmedi! Sürece müdahil olan Talabani, yetinmeyip, “çözüm için elinden geleni yapacağını” belirtti!

Bu arada, ana muhalefet partisi CHP’nin büyük suskunluk içinde izlediği sürece, AKP’den de “dolaylı destek” geldi! AKP, “BDP-DTK-PKK”nın “demokratik özerk Kürdistan” ilanına, “Cizre ve Yüksevova’yı il yapma” (9) açılımıyla harç sağladı!

SONUÇ

Atanmış Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” isimli dış politikasının geldiği yer burası…

Ancak AKP’nin uygulamaları, Türkiye’yi hem içte, hem de dışta, yamaçtan aşağı yuvarlanan bir kayaya, taşa dönüştürmüş durumda…

Türkiye dümensiz bir şekilde, uçuruma yuvarlanıyor…

MEHMET ALİ GÜLLER

KAYNAKLAR:
1 www.hurriyet.com.tr, 22 Aralık 2010
2 www.ntvmsnbc.com, 22 Aralık 2010
3 www.htspor.com, 22 Aralık 2010
4 www.milliyet.com.tr, 22 Aralık 2010
5 Cumhuriyet, 21 Aralık 2010
6 www.gazetevatan.com, 21 Aralık 2010
7 www.haberturk.com, 22 Aralık 2010
8 www.ntv.com.tr, 22 Aralık 2010
9 Milliyet, 22 Aralık 2010

,

Yorum bırakın

SIFIR SORUN İÇİN BÜYÜK TAVİZ

Başbakan Erdoğan’ın Atina ziyareti yandaş medya tarafından “devrim”, “tarihi ziyaret”, “tarihi işbirliği”, “Yunan açılımı”, “Erdoğan ABD Başkanı gibi karşılandı”, “one minute – two days” gibi tumturaklı laflarla kamuoyuna yansıtıldı. Belki de Erdoğan’ın kurmayları, Baykal Operasyonu sonrası AKP üzerinde yoğunlaşan kara bulutları dağıtmaya yönelik kurguladılar Başbakan’ın Atina ziyaretini… Kim bilir!?

Ama yürütülen propaganda çalışmasında en dikkat çekeni, Zaman Gazetesi’nin AKP Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun ağzından yaptığıydı: “Yunanistan’la ‘restleşme’ dönemi bitti, ‘jestleşme’ dönemi başladı”.

“22 konuda anlaşma imzalandı” diyen dış politika uzmanlarımız da, yine Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” adını verdiği uygulamasına ve onun stratejik dehasına övgüler dizdiler ekranlarda…

“Komşularla sıfır sorun” sağlamayı, “komşularla sorun olan milli çıkarlardan vazgeçme” politikası üzerinden ancak yürütebilen bu anlayışın Türkiye’yi götürdüğü yer ortada…

Peki “restleşme dönemi bitti, jestleşme dönemi başladı” yorumlarına neden olan jestleşmeler nelerdi?

ERDOĞAN’DAN EKÜMENİK JESTİ

Jest 1: Başbakan Erdoğan, Fener Rum patriğine ekümenik denmesinden rahatsızlık duymadığını açıkladı!

Böylece Türkiye, ABD ve AB’nin dayattığı bu konuda Erdoğan’ın açıklamasıyla geri adım atmış oldu. Erdoğan’ın bu jesti ve tavizi, AKP hükümetinin daha önce çıkardığı “cemaat vakıflarının mülk edinmesine ilişkin yönetmelik” ile birlikte düşünüldüğünde, yıllardır dikkat çektiğimiz “Vatikan modeli dini devlet” hedefinin adım adım gerçekleştiğini göstermektedir. Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir memuru 8 yıllık iktidarı sonunda ekümenik mertebesine çıkaran Erdoğan böylece Lozan’ın en önemli kazanımlarından birini silip atmış oldu. Dışişleri’nde, Başpapazın, Patrikhane lideri olmaktan çıkıp tüm Ortodoksların ruhani lideri olmasının ne anlama geldiği üzerine bir cehalet söz konusu değilse, durum gerçekten vahimdir…

Patriğe yani başpapaza ekümenik denmesinden rahatsız olmadığını belirten Erdoğan’ın gerekçesi de şuydu: “Ecdadımı rahatsız etmediğine göre beni de rahatsız etmez”. Anlaşılan Erdoğan, patrikhaneyi “fesat yuvası” olarak değerlendiren Atatürk’ü ecdattan saymıyordu!

Jest 2: Erdoğan ayrıca Patrikhane’de Sen-Sinod Meclisi üyeliği için başvuruda bulunan yabancı din adamlarına bir iki hafta içinde T.C. vatandaşlığı verileceğini de ilan etti. Böylece “Patrikhane’ye 5 aşamalı hedef belirleyen” ABD ve AB, “Suriçi İstanbul’un Konstantinople ilan edilmesi” hedefine de yaklaşmış oldu.

Jest 3: Erdoğan, Büyükada’daki yetimhaneyi de yargı sürecinin sonuçlanmasının ardından Fener Rum Patrikhanesi’ne teslim etmeye hazır olduklarını ilan etti.

Jest 4: Erdoğan, Heybeliada Ruhban Okulu konusunda da şu sözlerle jest yaptı, taviz verdi: “Çözüme yönelik çalışmalarda bir netice alacağımızı ben umut ediyorum. Olumlu bir yaklaşım içerisinde olduğumu da burada ben söylüyorum. Üzerinde çalışıyoruz. Temenni ederim ki burayı da kısa zamanda bir neticeye bağlarız”.

ERDOĞAN’DAN KIBRIS’TA ÇÖZÜM SÖZÜ

Jest 5: Başbakan Erdoğan ortak basın toplantısında Kıbrıs konusunda da şunları söyledi: “Kıbrıs’ta müzakereler, Cumhurbaşkanı’nın değişmesine rağmen, kaldığı yerden devam edecektir. Kıbrıs Türk tarafı çözüme destek verecektir. Yıl sonuna kadar çözüme kavuşabileceğimizi sanıyorum”.

Erdoğan’dan sonra söz alan Papandreu ise jesti daha doğrusu verilen tavizi iyi değerlendirdi: “Erdoğan Kıbrıs konusunda cesur davrandı. Cesaretle devam etsin, beni de yanında bulacak. Kıbrıs’ta garantörlere ihtiyaç duyulmamasını dilerim. Çünkü geçmişte garantörler Kıbrıs Türkleri ile Rumları ikiye ayırdılar”.

Bu sözler üzerine Erdoğan’dan “one minute” demesini elbette beklemiyorduk ancak en azından Papandreu’nun “Kıbrıs’ı böldü” diyerek Türkiye’yi açıkça suçlamasına göstermelik de olsa bir yanıt vermeliydi…

Jest 6: Başbakan Erdoğan, Yunan karasularını 6 milden 12 mile çıkarma hedefinden asla vazgeçmeyen Atina’nın, Ege semalarında, kendi hava sahamızda uçan uçaklarımıza tepki göstermesine de sessiz kaldı. Papandreu, “Erdoğan’ı cesur kararlar almaktan korkmayan bir insan olarak görüyorum” şeklindeki pohpohlayıcı cümleyle başladığı bu konudaki açıklamasını şöyle sürdürdü: “Ege adalarında paradoks olan bir şey var. Bir yandan Türk turistler gelsin diyoruz ama bir yandan da ne zaman gitsek Türk uçakları adaların üzerinden geçiyor. Türkler bu adayı alır mı korkusu var.”

Erdoğan ise Yunanistan’ın, adaları ziyaret edecek Türklere 1 gün için kaldırdığı vizeyi, 2 güne çıkarma hesabı içinde bu sözlere sessiz kaldı…

Yeri gelmişken belirtelim. Yunanistan’ın büyük jesti olarak sunulan “Ada ziyaret edecek Türklere 1 günlüğüne vize kaldırma” meselesinin Başbakan’ın “two days” diyerek 2 güne çıkartılmasını sağlamasına da (!) en çok Yunan ada esnafı sevindi. Ne de olsa Türklerin 1 gün yerine 2 gün 1 gece kalacak olması esnafın kasasını 3’e katlayacak!

Jest 7: Ziyaretin ilk gününde Türk bayrağının yakılması üzerine Atina önlem (!) aldı ve asılı Türk bayraklarının tamamını kaldırttı! Ziyaret sırasında asılı kalan Türk bayrakları Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık’taki bayraklarımızdı… Dışişleri bu konuda da sessiz kalarak diplomatik jest yaptı!

Jest 8: Başbakan Erdoğan Yunanistan’a jest yapmaya o denli kanalize etmişti ki kendini, ortak basın toplantısı sırasında bir ara ağzından şu sözler de döküldü: “Rembetiko ne kadar sizin müziğinizse, o kadar da bizim müziğimizdir, o kadar Ege’nin sesidir”.

YUNANİSTAN SAVUNMA İNDİRİMİNE TÜRKİYE’Yİ ORTAK ETTİ

Jest 9: Yandaş medyanın en çok ballandırdığı anlaşma ise şöyle sunuldu kamuoyuna: “Taraflar savunma harcamalarında indirime gitme kararı aldı”.

Uzun lafa gerek kalmadan anlaşmanın taviz boyutunu belirtelim. İçinde bulunduğu büyük kriz nedeniyle askeri harcamalarını büyük oranda kısması zorunlu olan Atina, bu zorunluluğa Ankara’yı da ortak etti! Kaldı ki Yunanistan, “savunma harcaması oranı, GSMH’nın yüzde 3’ünü geçemez” şeklindeki AB’ye üyelik şartını yerine getirmeyen tek ülkeydi ve AB bu konuda Atina’ya hep göz yumuyordu! Şimdi Atina bir taşla iki kuş vurmuş oldu; hem bu şartı sağlama adımı atmış oldu, hem finansal açıdan yapması zorunlu olan bir harcamayı kısmaya Ankara’yı da ortak etmiş oldu!

Verilen tavizin boyutunu algılamak için şu istatistiğe bakmamız yeterlidir: Türkiye’nin onda biri kadar bile tehdit altında olmayan Yunanistan, 2009 yılında savunmaya 13.4 milyar avro harcadı. Türkiye ise onca tehdide rağmen 2009 yılında savunmaya 9.9 milyar avro harcadı. Bu harcamayı bütçeye oranladığımızda, savunma harcamaları arasındaki büyük uçurum daha iyi anlaşılacaktır!

ERDOĞAN PAPANDREU’DAN NELER İSTEDİ?

Peki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bu jestler karşılığında neler aldı? Ya da daha doğru olarak şöyle soralım: Başbakan Erdoğan bu tavizler karşılığında neler talep etti?

Talep 1: Başbakan Erdoğan, Batı Trakya’daki müftülerin atanarak değil seçilerek görevlendirilmesini talep etti: “Şu bir gerçek, nasıl ki patriği seçme hakkını kendimizde bulmuyorsak, aynı şekilde oradaki Müslümanların dini liderlerini tabii ki Yunan hükümetinin seçmemesi gerekir”.

Talep 2: Başbakan Erdoğan, Papandreu’dan ayrıca Atina’daki Fethiye Camii’nin restorasyonu için müsaade istedi.

Talep 3: Başbakan Erdoğan, vizelerin tümden kaldırılmasını istedi. Yunanistan ise sadece yeşil pasaportlara vize muafiyeti verdi. O da, sadece 90 gün içinde yapılacak birden fazla giriş çıkışları kapsıyor.

Talep 4: Yukarıda da değindiğimiz gibi, Erdoğan, adaları ziyaret edecek Türklere bir günlüğüne vize kaldıran Atina’dan “two days” yani iki gün talebinde bulundu!

ERDOĞAN YUNAN GAZETECİYİ ASKERİN GAZETECİSİ OLMAKLA SUÇLADI

Bu arada Erdoğan, bir Yunan gazeteciyi de tıpkı –bir kısım- Türk gazeteciler gibi askerin gazetecisi olmakla suçladı ve azarladı. Papandreu karşısında sessizliğini koruyan Erdoğan, acısını Yunan gazeteciden çıkardı.

Erdoğan, Yunan gazetecinin Ege’deki uçuşlar konusundaki sorusu üzerine şöyle dedi: “Siz Yunan Silahlı Kuvvetlerinin gazetecileri gibi çalışıyorsunuz. Hatta radar üssünde görevli bir teknisyen gibi çalışıyorsunuz. Her gün kaç uçak kalktı onu takip ediyorsunuz. Gazeteciler olarak ortalığı germeyin”. Erdoğan, Yunan gazetecilerin “siz bize işimizi nasıl yapacağımızı mı tavsiye ediyorsunuz” şeklindeki tepkisine de şöyle yanıt verdi: “Gazeteciler sürekli siyasetçilere tavsiyelerde bulunuyor. Ben de iki toplum arasında gerginliği artmaması için tavsiyede bulunuyorum”.

EMİNE HANIMIN FEMİNİST DERNEK ZİYARETİ

Yazımızı ikinci leydimizin Atina temaslarıyla bitirelim. Emine hanım Atina ziyaretinin birinci günü Papandreu’nun eşi tarafından bir müzeye götürüldü. Ancak müze Yunanistan’ın ünlü kuyumcusu İlias Lalaunis tarafından kurulan ilginç bir müzeydi. Kuyumcunun kızları, Emine hanıma antik Yunan’dan esinlenerek yapılmış bir broş hediye etti. Aynı saatlerde Papandreu da Tayyip Erdoğan’a ilginç bir hediye veriyordu. Papandreu, Erdoğan’a Antik Yunan’da kullanılan madeni paranın, hatıra amaçlı basılanlarından hediye etti.

Emine hanımın öğleden sonraki programında ise bir dernek ziyareti vardı. Emine hanım feminist hareketin ilk lideri olan Kaliopi Peren’in kurduğu “Likion Elinidon” Derneği’ni ziyaret etti. Emine hanım buradaki temaslarının ardından da Atina’nın en büyük alışveriş merkezine gitti. Emine hanım burada bir çift ayakkabı ve bir valiz satın alarak Yunan ekonomisinin krizden çıkma çabalarına destek verdi.

SONUÇ

Milli çıkarlardan vazgeçerek “komşularla sıfır sorun” belki sağlanıyor ama aslında halkların başına başka yeni sorunlar açılmış oluyor. Türkiye ve Yunanistan, Truman Doktrini gereği aynı anda Marshall Yardımı almakla başlayan, aynı anda NATO’ya alınmakla devam eden 60 yıllık süreci doğru analiz etmeden gerçek çözüme, dostluğa ve barışa asla ulaşamaz! Çünkü emperyalizme bağımlılık yeni sorun alanları yaratmanın zeminini oluşturuyor.

MEHMET ALİ GÜLLER

,

Yorum bırakın

‘KOMŞULARLA SIFIR SORUN’DA SIFIR BAŞARI

70 yılda adım adım tasfiye edilen Atatürk’ün “bölge merkezli dış politikası”nın yerini artık tamamen “bölgede ABD arabulucusu” olma görevi aldı.  BOP Eşbaşkanlığı katından ve Ahmet Davutoğlu üzerinden uygulanan bu dış politika “komşularla sıfır sorun” diye tanımlandı.

Peki gelinen süreçte ne gibi somut sonuçlar alındı? Bakalım:

1.. İran AKP arabuluculuğunu bir kez daha reddetti.

ABD’deki Nükleer Güvenlik Zirvesi’nden döner dönmez Tahran’a koşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İranlı mevkidaşına “uranyum takasında aracı olmaya hazırız” dedi. Ancak İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki, Davutoğlu’nun çok istediği olumlu yanıtı yine vermedi. Yine diyoruz çünkü Davutoğlu son 6 ayda bu role birkaç kez soyundu ve hepsinde de reddedildi!

Üstelik İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, -Ankara’yı da üzmemek için- Mutteki-Davutoğlu ortak basın toplantısının ardından bir de kibar mazeret sundu! Sözcü, uranyum takasının yalnızca İran toprakları üzerinde yapılabileceğini belirtti!

2.. İsrail-Suriye arabuluculuğu raftan kalktı

Yeni bölgesel çıkarları gereği İsrail’e kısmi tutum takınan Washington’un tavrı, AKP’nin de benzer tavır almasına neden oldu. Ancak AKP’nin perde önü ve perde arkası politikalarındaki makasın gittikçe açılması Tel Aviv’i kamuoyu karşısında zor durumda bıraktı. İsrail Hükümeti, Davutoğlu’nun çok arzuladığı “İsrail-Suriye arabulucusu olma” talebini raftan kaldırdı.

3.. Sırbistan-Bosna Hersek arabuluculuğu

Dışişleri Bakanı Davutoğlu 18 Mart 2010 günü Bulgaristan’a giderken uçakta gazetecilere şunları söylüyor: “Ben altı ay içinde 11 kez Sırp Mevkidaşımla bir araya geldim. Bizim sayemizde Sırbistan ile Bosna Hersek arasında yakınlaşma oldu. Bosna Hersek Sırbistan’a büyükelçi atadı. Bir gece yarısı Bosna Hersek Cumhurbaşkanı ile havaalanında iki saat konuşup Sırplarla sorununu çözdük. Şimdi de sırada Srebrenica katliamı için Sırpların özür dilemesi var. İşte biz bunları, binyıldır çatışma yaşadığımız Sırplarla konuşuyorsak, niye Ermenilerle de konuşmayalım. Sırplarla ve Boşnaklarla üçlü olarak altı aydır görüşüyoruz. Niye bunu Ermeni ve Azerilerle de yapmayalım”. (Hürriyet, 19 Mart 2010)

Davutoğlu, iki ülke arasındaki sorunların, havaalanlarında ayaküstü yapılan iki saatlik görüşmelerle sonuçlandığını sanacak kadar saf olamayacağına göre ortada başka niyetler vardır. Neyse… Biz niyetleri bırakalım ve somut olgulara bakalım.

Davutoğlu’nun “Bosna’yla arasını yaptım” dediği Sırbistan’da, hem de bu açıklamasında sadece 9 gün sonra ne tartışılmaya başladı dersiniz? Yanıtı Davutoğlu’nu en çok öven gazetelerden birinin başlığıyla verelim: “Bir ülke daha Ermeni tasarısını tartışıyor” (Bugün, 27 Mart 2010).

Kendi yorumumuza ihtiyaç bırakmayan Bugün’ün haberiyle devam edelim: “SRS Partisi milletvekilleri tarafından Sırbistan parlamentosuna verilmek üzere hazırlanan kanun tasarısı, 1915 olaylarının resmen ‘soykırım’ olarak tanınmasını öngörüyor. Oysa daha geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasında son dönemde yaşanan yakınlaşma ve Ankara’nın Sırbistan-Bosna arasında başarıyla gerçekleştirdiği arabulucuk görevini örnek göstererek, Türk-Ermeni ilişkilerine gönderme yapmıştı”. (Bugün, 27 Mart 2010)

4.. Irak’la sıfır sorun yerine Irak’tan üç sorun dönemi

Ankara’nın mevcut “Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini” savunma politikası, AKP eliyle önce ortadan kaldırıldı, ardından da ABD’nin dayattığı “3 parçalı Irak” savunulur hale geldi. Cumhurbaşkanı Gül Irak’ın kuzeyini “Kürdistan” diye adlandırdı; Başbakan Erdoğan Gül’ün “Kürdistan” diye adlandırdığı coğrafyanın başkenti Erbil’e “başkonsolosluk” açacağını ilan etti; Dışişleri Bakanı Davutoğlu o başkentte mevkidaşı ile resmi görüşme yaptı!

Sonuç olarak Ankara’nın elinde artık “Irak’la sıfır sorun” yerine, “Irak’tan üç sorun” var!

5.. ‘Komşularla sıfır sorun Kıbrıs’ta yara aldı’

Yukarıdaki başlık Financial Times’a ait! Gazete özetle Derviş Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçilmesini Talat’a destek veren AKP’nin başarısızlığı olarak yorumluyor. Dahası, Eroğlu’nun “federasyona karşı ve iki devletli çözüm” politikasının, müzakerelerde çok ciddi sıkıntı yaratacağını belirtiyor.

Hürriyet’den Sedat Ergin’in saptaması daha çarpıcı. “KKTC’deki seçimlerin mağlubu kim? Talat mı? AKP mi?” diye soran Ergin, 21 Nisan 2010 tarihli makalesinde somut yanıtı veriyor: “KKTC’deki seçimin asıl mağlubu AB ve ABD’dir”.

6.. Ermenistan’la açılım başarısızlığı

Financial Times’a göre, “AKP’nin ‘komşularla sıfır sorun’ politikası ve bölgesel çatışmalarda arabuluculuk yapma arzusu, Kıbrıs dışında, en yakınındaki Ermenistan’la yaşanan sorunların aşılamaması nedeniyle de yara alıyor”

AKP’nin Obama’nın talebi doğrultusunda uyguladığı son “Ermenistan Açılımı” da fiyaskoyla sonuçlandı. İmzalanan protokollerin yürürlülük durumu AKP’nin elinde pimi çekilmiş bir bomba gibi kaldı. Dahası, “Ermenistan’la sıfır sorun”a soyunan AKP, kardeş Azerbaycan’ı da küstürdü! Böylece, Türkiye kuzeydoğusunda sıfır sorun yerine, 2 sorun oluşturdu!

Sonuç

AKP’nin BOP Eşbaşkanlığı doğrultusunda uyguladığı bu politikalar, komşularla sıfır sorun yerine komşularla düşmanlığı arttırıyor. AKP, bu politikaları her şeye rağmen sürdürebilmenin de 3 şeye bağlı olduğunu düşünüyor. ABD’nin kesintisiz desteği altında olmak şartıyla birincisi anayasal değişiklik, ikincisi başkanlık sistemi, üçüncüsü de bu sistemin uygulanabileceği bir federasyon!

MEHMET ALİ GÜLLER

,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın