Polisin Cumartesi akşamı başlayıp sabaha kadar süren Taksim saldırısı, gezi eylemlerinin ikinci kritik aşamasıdır. Fakat iktidar bu dönemece akılsızca girmiştir!
Polis 20 gün önce saldırdığında, küçük bir çevreci eylemi, zulme karşı büyük bir isyana ve AKP faşizmine karşı bir halk hareketine dönüşmüştü. Öyle ki, pek çok isim o müdahalenin yanlış olduğunu, o müdahale olmasaydı işlerin bu noktalara gelmeyeceğini saptadı.
Ancak bu önemli gerçekten hiç ders almamış gibi, polis, üstelik daha da zalimce, halka saldırdı Cumartesi akşamı… Peki, bitirebildi mi? Hayır! Tersine, yeni bir sıçramanın işaretleri belirdi.
Artık şu saptamayı yapabiliriz: Polis 20 gün önce saldırdığında hükümet sallanmıştı, bu saldırıdan sonra ise çözülecekler, aşama aşama dökülecekler! AKP yöneticileri o geceyi, dönemeci alamayıp yuvarlandıkları gece olarak hatırlayacaklar ve krizi yönetemeyen Erdoğan’ın kritik hatası olarak yorumlayacaklar.
ERDOĞAN’IN ZAFER GÖRÜNTÜSÜ İHTİYACI
Peki, Erdoğan neden böyle bir hata yaptı? Neden polisi ansızın Gezi Parkı’na sürdü?
Çünkü Erdoğan Pazar günü yapacağı İstanbul-Kazlıçeşme mitingine “Taksim zaferi” kazanarak girmeyi, iktidarını sürdürebilmenin kritik hamlesi olarak görüyordu.
Peki, zafer kazanabildi mi? Hayır! Tersine, kolluk kuvvetlerine yaptırttığı zulüm, Erdoğan karşıtı eylemleri daha da büyüteceğinin işaretlerini verdi; gece boyunca, sabaha kadar… Tüm İstanbul ayaklandı! Türkiye ayaklandı!
Gelelim emrin nasıl uygulandığına…
Polisin müdahalesi toplumsal bir olaya müdahaleden ziyade, düşmana saldırı gibiydi! Hiç abartmıyoruz, tek başına polisin revir olarak kullanılan mekânlara müdahale etmesi bile yaşananların boyutu için genel bir fikir verebilir. Zira savaşta bile hastaneler dokunulmazken, polisin revirlere saldırması açık bir insanlık suçudur!
Peki, polis neden bu kadar düşmanca tutum alıyor?
TÜRK BAYRAKLI TERÖRİST!
Erdoğan’ın en sadık adamlarından Egemen Bağış’ın A Haber’deki şu sözleri çok şey açıklıyor: “Taksim’e giden, polis tarafından terörist olarak muamele görecek.”
Hükümet, açık ki, Türk halkının büyük bir bölümünü artık düşman olarak görüyor ve emrindeki kolluk kuvvetlerinin de böyle görmesini istiyor. Bir Emniyet Müdürü’nün polislere cep telefonu mesajından “İkinci Çanakkale Destanı” yarattıkları için teşekkür etmesi çarpıcıdır. Halkı, denize dökülen düşman gibi algılatmaya uğraşmaktadırlar.
Bu bakış, en somut olarak Erdoğan’ın “Yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” sözlerine yansımıştı. Erdoğan açık açık, halkın bir bölümünü, bir bölümünün üzerine sürmeyi koz olarak gündeme getirmişti.
İşte o üzerine yürünecek düşman halk, AKP’ye göre teröristti! Hem de Türk bayraklı terörist!
Öcalan’ın “barış elçisi” sayıldığı bir süreçte “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen halkın terörist kabul edilmesi normaldi.
ERDOĞAN GİDER, VALİ ALTINDA KALIR!
Daha vahimi ise İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun “direnişçiler silah kullanmaya başladı” demesiydi. Kuşkusuz yalandı fakat yalan olmanın ötesinde, yeni bir tehdide işaret etmekteydi. Çünkü Mutlu, “direnişçi silaha sarıldı” derken, fiilen “polisin silaha başvurmasına yol vermiş olduğunu” bilecek bir makamdadır.
Başbakan’ın “yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” diyerek açtığı yol, önce halkın “düşman” ve “terörist” diye nitelenmesine dönüşmüş, son olarak da polise “silahlı müdahale” yolu verilmiştir!
Uyarıyoruz: Bu artık geri dönüşü olmayan bir uçurum olacaktır! Ve bu felaketin altında, bu sorumsuzca açıklamaları nedeniyle ilk kalacak olan da Vali Mutlu olacaktır!
TÜRKİYE TAKSİM OLDU!
Erdoğanların başvurdukları bu yollar, çaresizlik nedeniyledir. Erdoğan da kuşkusuz bu yaptığının siyasi bir hata olduğunu biliyordur. Ama mecburdur!
Hiçbir şey yapmadan yıkılmakla, bir şey yaparak ayakta kalmaya çalışmak arasında bir tercih yaptı. Ancak bu tercih, sonucu değiştirmeyecek. Zira Erdoğan’ın seçtiği tercih, şimdiden iki önemli sonuç doğurdu:
1. Tayyip Erdoğan Taksim’i alamadı, tersine tün Türkiye’nin Taksim olmasını sağladı!
2. Öğrenci ağırlıklı tepki, bu saldırıyla daha da kitleselleşti, her çeşit kesime yayıldı ve halklaştı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Haziran 2013