Mehmet Ali Güller
Posts Tagged Hüseyin Avni Mutlu
VALİ GEZİ’Yİ AÇTI, SİLİVRİ’Yİ KAPATTI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 03/08/2013
AKP Hükümeti öğrencilere kredi ve burs şantajı yapıyor. Neden? Korksunlar ve 2. Gezi’ye cesaret edemesinler diye…
Peki, tutar mı? Tutmaz, zira Haziran’da korku duvarı yıkılmıştı.
Peki, bu korku politikası ters teper mi? Teper. Zaten Mayıs’taki çevre eylemine uygulanan baskı, Haziran’da halkı ayaklandırmıştı.
O zaman AKP neden işe yaramayacak bir hamle yapıyor? Kimileri “Erdoğan kutuplaşmadan, halkın bir kesiminin kendisine tepkisinden besleniyor” dese de, gerçek neden AKP’nin seçeneksizliği, yani başka çaresi olmamasıdır!
DEMOKRASİYE MÜEBBET!
Gelin soruları artıralım…
Örneğin AKP’nin “hukukçu” milletvekili, eski TBMM Başkanı, eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin neden okuduğu tüm ders kitaplarını yok sayarcasına “gezi eylemine katılanlar müebbetliktir” deme ihtiyacı duydu?
Bu açıklamanın tepki göreceğini, bu sözlerin hukukçu kimliğini bitireceğini, bu ortaçağ ceza mantığının Cumhuriyet yurttaşını öfkelendireceğini bilmez mi? Bilir elbette…
Peki, o zaman neden bu sözleri söyledi? Çünkü Şahin’in ikinci bir seçeneği, başka bir çaresi yok…
ERDOĞAN LİGLERİ DE İPTAL EDER Mİ?
Hadi gelin bir soru daha soralım…
Biliyorsunuz, Erdoğan’ın en büyük “propagandalarından” biri siyaseti gençleştirme iddiasıydı. Milletvekili olma yaşını düşürdü, hatta bir ara 18 yapılmasını bile gündemine aldı. Zira 4 yaşında ilkokula başlayan bir genç, 18’inde artık vekil olabilirdi!
İşte o Erdoğan gitti, yerine gençlere siyaseti yasaklayan, tribünlere siyasi tezahüratı, alkışı, protestoyu yasaklayan bir Erdoğan geldi. Oysa ne çok severdi o tribünlerden kendisini çılgınca alkışlayan gençlere el sallamasını…
Ama artık gençler kendisini alkışlamıyor diye, hükümetinin uygulamalarına karşı çıkıyor diye, üstelik tepki gösteriyor diye, Erdoğan “özel yasasına” sarılıyor! Gençlere tribünü adeta yasaklıyor! Kamerayla, polisle, cezayla korkutuyor…
Neden? Çünkü korkuyor. Zira Erdoğan’ı sonbahar sendromu sardı ve “ah şu Eylül hiç gelmese” diyor… Erdoğan hep yazda kalmayı, hatta geçen yazda kalmayı istiyor…
Çünkü Erdoğan Haziran’da ayağa kalkan halkın, bu kez daha kalabalık, daha programlı, daha örgütlü olarak yeniden ayağa kalkacağını, gencin işçiyle, aydının emekçiyle birleşerek hükümetini protesto edeceğini biliyor…
Ve Erdoğan bu halk hareketinin önünde tutunamayacağından korkuyor, hem de çok korkuyor…
İşte o korkuyla tribünde tezahüratı yasaklıyor… Henüz ligleri iptal etmemesi, Ağustos’u rahat geçirmek istemesindendir!
Peki, Erdoğan neden tüm kulüp taraftarlarının tepkisini çekecek ve işe yaramayacak bu yasağa sarılıyor? Çünkü Erdoğan’ın ikinci bir seçeneği yok, başka çaresi yok.
SİLİVRİ’DE SIKIYÖNETİMİ!
Bakın bu satırları yazdığımız saatlerde Erdoğan’ın Valisi Hüseyin Avni Mutlu ekranlara çıkıyor ve Silivri’de toplanmayı kanunsuz ilan ediyordu!
Oysa asıl kanunsuzluk, bir ilin valisinin, o ilin bir ilçesinde halkın toplanmasını kanunsuz ilan etmesidir! Zira en basit tanımıyla halkın istediği yerde toplanması anayasal haktır!
Vali kanun dediğinin kanunsuzluk olduğunu bilmez mi? Bilir.
Peki, neden kanunsuzluğu kanun diye ilan eder? Erdoğan adına korktuğu için, 5 Ağustos iradesinden çekindiği için, halktan ürktüğü için! Sonbahar sendromuna yakalandıkları için, seçeneksiz oldukları için, başka çareleri kalmadığı için…
Ama anımsıyoruz: Gezi’yi kapatmışlardı fakat halk açmıştı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Ağustos 2013
Erdoğan, Gezi, Hüseyin Avni Mutlu, Mehmet Ali Şahin, Silivri
ERDOĞAN’IN BEŞ SUÇU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/07/2013
Başbakan Erdoğan, 27 Mayıs’tan bu yana hemen her gün ekranlardan “halkın bir bölümünü, halkın diğer bölümüme karşı kışkırtma” suçları işliyor. Bunlardan en sık tekrarladığı ve en çarpıcı beş suçu şöyle:
1. RTE: YÜZDE ELLİYİ ZOR TUTUYORUM
Başbakan Erdoğan Gezi eylemlerinin ilk gününde “yüzde elliyi evinde zor tutuyorum” diyerek suç işledi. Açık ki, yüzde elliyi evinde zor tutmak, halkın bir bölümünü, bir bölümüne karşı kışkırtmaktı!
Başbakan bu kışkırtıcı sözlerini defalarca tekrarladı!
AKP’ye oy verenler kendisinden daha sağlıklı düşünüyordu ve bu kışkırtmaya gelmediler! Hatta Erdoğan’ın yüzde ellisinin bir bölümü, Erdoğan’ı günlerce protesto eden eylemcilerle birlikteydi…
2. RTE: BAŞÖRTÜLÜ KADINA İŞKENCE YAPTILAR
Başbakan Erdoğan, 100 civarında eylemcinin bir belediye başkanının gelinine ve altı aylık çocuğuna Kabataş’ta saldırdığını iddia etti. Erdoğan’a göre eylemciler, kadın başörtülü olduğu için saldırmış, 6 aylık bebeğine işkence yapmış ve tekme tokat dövdükten sonra üstüne topluca işemişti!
Erdoğan, bu iddiasını her gün ekranlardan seslendirerek açıkça halkın bir bölümünü, dini duygular üzerinden eylemcilere karşı kışkırttı. Normalde bir başbakan, varsa bile böyle bir olayı ekranlarda “koz” olarak kullanmaz, hukuka havale ederdi.
Diğer yandan anlatıldığı şekliyle de bir olay zaten gerçekleşmemişti. Erdoğan her ne kadar görüntüler var dediyse de o görüntüler asla ortaya çıkmadı. Çünkü yoktu!
Olmamasına rağmen kimi gazeteciler ve Erdoğan’la görüşen bazı sanatçılar, görüntüleri izlediklerini ve iğrenç bulduklarını kamuoyuna açıkladılar.
Acaba Erdoğan onlara ne izletmişti? Çünkü görüntü yoktu. Bir ay sonra İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da ellerinde bu saldırıya dair Mobese kaydı olmadığını, kendisinin her hangi bir görüntü izlemediğini açıklayacaktı.
Oysa “mağdur” kadın, görüntülerin valilikte olduğunu söylüyordu. Gerçi “mağdur” kadın, 100 kişi kendisini o karanlıkta döverken, çocuğuna işkence yapan adamın kahverengi gözlü olduğunu da söyleyebiliyordu!
3. RTE: CAMİ’DE İÇKİ İÇTİLER
Başbakan Erdoğan, Gezi eylemleri sırasında bir grubun Dolmabahçe Camisi’ne ayakkabıyla girerek, içki içtiğini de iddia etti. Erdoğan’ın bu kışkırtıcı iddiası Cami’nin müezzini ve imamı tarafından yalanlandı. Haliyle başlarına gelmeyen kalmadı; sorgulandılar, hedef oldular ve birinin görev yeri değişti!
Erdoğan imam ve müezzine rağmen her gün ekranlardan “Camide içki içtiler” yalanını dile getirmeyi sürdürdü ve yurttaşları eylemcilere karşı kışkırttı. Üstelik Erdoğan, ellerinde görüntü olduğunu da iddia etti. Hatta AB Bakanı Egemen Bağış, görüntüleri AB Büyükelçilerine izletti!
Ancak görüntülerde bira kutusu olduğu iddia edilen, bariz cola kutusuydu! Bu yalanın altında kalmalarına rağmen, ısrar ettiler. “Başka görüntüler” var dediler fakat ispatlayamadılar.
4. RTE, SANATÇILARI TEHDİT ETTİ
Başbakan Erdoğan, sanatçı Mehmet Ali Alabora’yı eylemlerin bir numaralı sorumlusu ilan etti. Kendisini mitinglerde hedef aldı, tehdit etti. Erdoğan’ın ardından yandaş basın Alabora’yla ilgili “hedef gösterir” yayınlar yaptı.
Erdoğan, Alabora dışındaki sanatçıları da açıkça hedef gösterdi, taraftarlarına şikâyet etti! Normal bir ülkede normal bir başbakanın aklının ucundan bile geçemeyecek sözler, günlerce ekranlardan döküldü!
Erdoğan, aynı şekilde pek çok demokratik kitle örgütü yöneticisini de miting alanlarından ve ekranlardan tehdit etti!
5. RTE: ŞİDDETİN KARŞILIĞI ŞİDDETTİR
Bingöl’de iftar programında konuşan Başbakan Erdoğan, son aylarda yaşanan olaylara değinerek şöyle dedir: “Eğer şiddet varsa şiddetin karşılığı şiddettir. Bunu herkes böyle görecek.” (Vatan, 13 Temmuz 2013)
Başbakana göre şiddetin karşılığı şiddet olmalıydı! Dağda veya ormanda evet ama hukuk devletinde asla!
Kuşkusuz şiddetin karşılığının şiddet olduğu topluluklar vardı ama tarihte ve geçmişte kalmışlardı. 21. yüzyıl toplumlarında şiddetin karşılığı şiddet değildi. Şiddetin karşılığı hukukun verdiği cezaydı!
Yandaşları, Başbakan Erdoğan’ın bu tür yasa dışı sözlerini mesaj olarak algılıyor ve demokratik hakkını kullanarak eylem yapanlara karşı, pala ve sopaya sarılıyordu!
Nitekim Kocamustafapaşa’da palalarla halka saldıranlardan birinin, Erdoğan’ın mitingini izlerken çektirdiği fotoğraf ortaya çıktı. Palacı yandaş, Menderesli, Özallı ve Erdoğanlı tişörtüyle poz veriyordu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Temmuz 2013
Egemen Bağış, Erdoğan, HAziran Ayaklanması, Hüseyin Avni Mutlu, Mehmet Ali Alabora, Taksim Gezi Parkı
HALK HAREKETİ 2. AŞAMAYA SIÇRADI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/06/2013
Polisin Cumartesi akşamı başlayıp sabaha kadar süren Taksim saldırısı, gezi eylemlerinin ikinci kritik aşamasıdır. Fakat iktidar bu dönemece akılsızca girmiştir!
Polis 20 gün önce saldırdığında, küçük bir çevreci eylemi, zulme karşı büyük bir isyana ve AKP faşizmine karşı bir halk hareketine dönüşmüştü. Öyle ki, pek çok isim o müdahalenin yanlış olduğunu, o müdahale olmasaydı işlerin bu noktalara gelmeyeceğini saptadı.
Ancak bu önemli gerçekten hiç ders almamış gibi, polis, üstelik daha da zalimce, halka saldırdı Cumartesi akşamı… Peki, bitirebildi mi? Hayır! Tersine, yeni bir sıçramanın işaretleri belirdi.
Artık şu saptamayı yapabiliriz: Polis 20 gün önce saldırdığında hükümet sallanmıştı, bu saldırıdan sonra ise çözülecekler, aşama aşama dökülecekler! AKP yöneticileri o geceyi, dönemeci alamayıp yuvarlandıkları gece olarak hatırlayacaklar ve krizi yönetemeyen Erdoğan’ın kritik hatası olarak yorumlayacaklar.
ERDOĞAN’IN ZAFER GÖRÜNTÜSÜ İHTİYACI
Peki, Erdoğan neden böyle bir hata yaptı? Neden polisi ansızın Gezi Parkı’na sürdü?
Çünkü Erdoğan Pazar günü yapacağı İstanbul-Kazlıçeşme mitingine “Taksim zaferi” kazanarak girmeyi, iktidarını sürdürebilmenin kritik hamlesi olarak görüyordu.
Peki, zafer kazanabildi mi? Hayır! Tersine, kolluk kuvvetlerine yaptırttığı zulüm, Erdoğan karşıtı eylemleri daha da büyüteceğinin işaretlerini verdi; gece boyunca, sabaha kadar… Tüm İstanbul ayaklandı! Türkiye ayaklandı!
Gelelim emrin nasıl uygulandığına…
Polisin müdahalesi toplumsal bir olaya müdahaleden ziyade, düşmana saldırı gibiydi! Hiç abartmıyoruz, tek başına polisin revir olarak kullanılan mekânlara müdahale etmesi bile yaşananların boyutu için genel bir fikir verebilir. Zira savaşta bile hastaneler dokunulmazken, polisin revirlere saldırması açık bir insanlık suçudur!
Peki, polis neden bu kadar düşmanca tutum alıyor?
TÜRK BAYRAKLI TERÖRİST!
Erdoğan’ın en sadık adamlarından Egemen Bağış’ın A Haber’deki şu sözleri çok şey açıklıyor: “Taksim’e giden, polis tarafından terörist olarak muamele görecek.”
Hükümet, açık ki, Türk halkının büyük bir bölümünü artık düşman olarak görüyor ve emrindeki kolluk kuvvetlerinin de böyle görmesini istiyor. Bir Emniyet Müdürü’nün polislere cep telefonu mesajından “İkinci Çanakkale Destanı” yarattıkları için teşekkür etmesi çarpıcıdır. Halkı, denize dökülen düşman gibi algılatmaya uğraşmaktadırlar.
Bu bakış, en somut olarak Erdoğan’ın “Yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” sözlerine yansımıştı. Erdoğan açık açık, halkın bir bölümünü, bir bölümünün üzerine sürmeyi koz olarak gündeme getirmişti.
İşte o üzerine yürünecek düşman halk, AKP’ye göre teröristti! Hem de Türk bayraklı terörist!
Öcalan’ın “barış elçisi” sayıldığı bir süreçte “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen halkın terörist kabul edilmesi normaldi.
ERDOĞAN GİDER, VALİ ALTINDA KALIR!
Daha vahimi ise İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun “direnişçiler silah kullanmaya başladı” demesiydi. Kuşkusuz yalandı fakat yalan olmanın ötesinde, yeni bir tehdide işaret etmekteydi. Çünkü Mutlu, “direnişçi silaha sarıldı” derken, fiilen “polisin silaha başvurmasına yol vermiş olduğunu” bilecek bir makamdadır.
Başbakan’ın “yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” diyerek açtığı yol, önce halkın “düşman” ve “terörist” diye nitelenmesine dönüşmüş, son olarak da polise “silahlı müdahale” yolu verilmiştir!
Uyarıyoruz: Bu artık geri dönüşü olmayan bir uçurum olacaktır! Ve bu felaketin altında, bu sorumsuzca açıklamaları nedeniyle ilk kalacak olan da Vali Mutlu olacaktır!
TÜRKİYE TAKSİM OLDU!
Erdoğanların başvurdukları bu yollar, çaresizlik nedeniyledir. Erdoğan da kuşkusuz bu yaptığının siyasi bir hata olduğunu biliyordur. Ama mecburdur!
Hiçbir şey yapmadan yıkılmakla, bir şey yaparak ayakta kalmaya çalışmak arasında bir tercih yaptı. Ancak bu tercih, sonucu değiştirmeyecek. Zira Erdoğan’ın seçtiği tercih, şimdiden iki önemli sonuç doğurdu:
1. Tayyip Erdoğan Taksim’i alamadı, tersine tün Türkiye’nin Taksim olmasını sağladı!
2. Öğrenci ağırlıklı tepki, bu saldırıyla daha da kitleselleşti, her çeşit kesime yayıldı ve halklaştı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Haziran 2013
Egemen Bağış, Hüseyin Avni Mutlu, Taksim Gezi Parkı, Tayyip Erdoğan
GEZİ’NİN 6 KAYBEDENİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/06/2013
27 Mayıs’ta başlayan ve 1 Haziran’da büyük bir sıçrama yaparak halk hareketine dönüşen Gezi eylemlerinin mağlupları kimler? Gelin bu Pazar böylesi bir denemeye soyunalım:
1. TAYYİP ERDOĞAN:
Kuşkusuz en büyük mağlup Tayyip Erdoğan’dır. 20 gündür milyonların her dakika istifasını istediği Tayyip Erdoğan, iktidarını koruyabilmek için köşeye çekilmiş, hedefsiz kılıç sallayarak zaman kazanmaya çalışıyor. Her gün yazdığımız için bugün üzerinde durmayacağız.
2. MELİH GÖKÇEK
Twitter’ı en çok kullanan, hatta Twitter’ın en kıllanılan adamıdır Gökçek. Öyle ki, Ankara Belediyesi’nin başarısızlığını Gökçek’in Twitter sevdasına bağlayan dostları bile vardır!
Takipçilerinin twit’lerine verdiği tuhaf yanıtlar, sosyal medyanın temel mizah konularından biridir. Twitter gençliğiyle baş edemeyince savcıları harekete çağıran, dava açan, polemik yaptığı gençleri tehdit eden, hatta özel bilgilerini buldurarak kamuya açan biridir. Yetinmez, o çocukları analarına babalarına şikâyet eder!
Gökçek, Erdoğan’ın Twitter’ı “baş belası” diye nitelemesinden hemen sonra Twitter’dan ayrıldığını ilan etti. Gerekçesini “5 bin takipçim olunca bırakacağım demiştim” diyerek açıkladı. Twitter gençliği “gel gitme, gerekirse seni takipten vazgeçer, takipçi sayını 4 bin 999’da tutarız” diyerek kampanya başlattı!
Gökçek bu kampanya esnasında, “Erdoğan’dan korktu” denmesin diye Twitter’a geri döndü. Gerçi beklese, az sonra AKP Genel Merkezi’nde “AK Gençlik sosyal medyaya” kampanyası zaten başlatılmış olacak, Gökçek de dönüşüne gerekçe bulmuş olacaktı. Her neyse, döndü…
Ama ne dönüş… Daha da içi boşalmış Twit’ler, daha da bel altı vuruşlar, daha da, daha! Gezi Parkı eylemlerine saldırmak için olmadık yalanlara sarılan Gökçek’in son bombası, onun da Erdoğan gibi sıfırın altına düştüğünü belgeledi: “Polisi tahrik etmek için karşısında kitap okuyorlar!”
Kitabın Ergenekon davasında bomba sayıldığını gördük, yazılmamış kitabın davasını da gördük ama Gökçek sayesinde öğrendik ki, polis karşısında kitap okunmasından tahrik oluyor!
Gökçek, son olarak Gezi Parkı eylemlerinin arkasında SOROS ve TESEV’in olduğunu iddia etti. Kimi AKP’liler de açık açık CIA dedi.
CIA alınmaz ama eminim TESEV Başkanı bu sözlerden alınmıştır! Zira TESEV’in başı Can Paker, Erdoğan’ın en önemli akil adamıdır ve birlikte “Kürt Açılımı”nı yürütmektedirler.
11 yıldır ABD projesinin eş başkanı olan, Irak’ı işgal eden ABD askerlerinin sağlığına duacı olan ve AB’den gelen her uyum yasasına “emredersin” diyen Erdoğan’ın adamlarının, Gezi Parkı eylemlerini “dış mihrak” diyerek lekelemeye çalışması boşunadır ama öğreticidir: Direnişi kırmak için Türk Bayrağı’nı anımsamaları da, kitlenin CIA ve SOROS karşıtlığından yararlanmak istemeleri de ne denli çaresiz kaldıklarını gösterir!
3. YENİ ŞAFAK
Erdoğan’a en yakın medya organı olan Yeni Şafak, bu yakınlığın kurbanı oldu ve Erdoğan’ı savunmak adına Gezi Parkı eylemlerine saldırdı. Ama yanlış zemin, sakat habercilik ve yalan haber üretti!
Öne çıkan en tuhaf haberleri Zello örgütüydü. Sosyal medyanın gündemine bomba gibi düşen bu habere göre eylemciler Zello adlı bir telefon uygulaması üzerinden örgütleniyor ve eylem yapıyordu!
Tabi yalan büyük olunca geri adım atamadılar, yalanlarında ısrar ettiler. Onları Nazlı Ilıcak’ın “bende Zello kullanıyorum” demesi bile geri adım attıramadı. Erdoğan için Zello’da ısrar ettiler.
Zello gülündü, geçildi… Ancak “Gezi baskısı ölüme götürdü” haberleri bir utanç vesikasıydı! Yeni Şafak TED Kolejli A.E’nin Gezi Parkı eylemleri baskısı nedeniyle intihar ettiğini yazdı! A.E. ölmüştü ve haberi nasılsa yalanlayamayacaktı diye düşündüler herhalde ancak akrabaları sosyal medyadan bu haberi yalanladılar ve lanetledirler!
4. HÜSEYİN AVNİ MUTLU
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 20 günün en mutsuz insanlarından biriydi. Bir yanda Erdoğan’ın emirleri, diğer yanda ise görevinin sınırları ile direnişin kararlılığı karşısında elinin zayıflığı…
Bu ikilem, Vali Mutlu’nun sık sık söylediklerinin tersini yapmasına ve güven kaybetmesine yol açtı.
5. KADİR TOPBAŞ
Eylemler, Kadir Topbaş’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmadığını, olsa olsa en fazla Belediye Başkanı Erdoğan’ın etkisiz bir yardımcısı olduğunu ortaya koydu!
İstanbul Belediyesi’ni ilgilendiren bir meselenin dünyanın en önemli gündemi olduğu 20 gün boyunca Topbaş değil, Erdoğan vardı… Tüm açıklamalar AVM’nin de Topçu Kışlası’nın da belediyenin değil, Erdoğan’ın şahsi projeleri olduğunu gösterdi.
6. NECATİ ŞAŞMAZ
Gezi Parkı eylemleriyle hiçbir ilgisi olmadığı halde Başbakan Erdoğan tarafından görüşmeye çağrılması, Gezi Parkı eylemcileri tarafından “Erdoğan biber gazıyla dağıtamadı, bize Polat Alemdar’ı gönderiyor” diyerek yorumlandı.
Ancak asıl mizah Şaşmaz görüşmeden çıkıp da kameraların karşısına geçince ortaya çıktı! Şaşmaz’ın Erdoğan tarafından konuşmaya zorlanması sonucunda, kelimeler Şaşmaz’ın ağzından gelişi güzel döküldü ve bir cümle içinde bir türlü toplanamadı. Öyle ki, KKTC Şaşmaz’a verdiği “Kültür Ataşesi” unvanını bile geri aldı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Haziran 2013
Hüseyin Avni Mutlu, Kadir Topbaş, Melih Gökçek, Necati Şaşmaz, Taksim Gezi Parkı, Tayyip Erdoğan, Yeni Şafak
ERDOĞAN ARTIK YÖNETEMİYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/06/2013
Son 3 gündür yaşananlar, Tayyip Erdoğan’ın karşılaştığı bu büyük krizi yönetemediğini ortaya koyuyor. Başbakan bırakın Türkiye’yi yönetmeyi, AKP’yi bile yönetemez hale geldi.
Erdoğan, krize müdahale edebilmek için pek çok manevra yaptı ama başaramadı. İşte kimi göstergeler ve Erdoğan’ın adım adım düşüşü:
BAŞBAKAN’IN GERİ ADIMLARI
Çapulcu dediği eylemciler 17 günün sonunda artık “yavru” oldu.
“Yıkıp AVM yapacağım” dediği Gezi Parkı’yla ilgili son olarak “Nereden çıkarıyorlar? Zaten metrekare hesabıyla da oraya AVM olmayacağı görülüyor” dedi.
Sabah neredeyse tanımadığını ilan ettiği yargı kararını, akşam kabullenmek durumunda kaldı. Bülent Arınç’ın “Mevlam verdikçe veriyor” dediği Danıştay Başkanı sınıf arkadaşı Hüseyin Karakullukçu bile Erdoğan’a “hukuku aşamazsın” mesajı verdi.
Erdoğan, 17 gün sonra “mesaj alındı” dedi! Oysa Erdoğan, Gül “mesaj alındı” dediğinde Kuzey Afrika’dan tepki göstermiş, “ne mesajı” demişti!
Kesinlikle muhatap almayacağını ilan ettiği Taksim Dayanışması ile masaya oturmak zorunda kaldı.
Masaya dank diye oturmamak için adım adım araya başkalarını alarak süreci yumuşatmaya çalıştı. Ancak o araya aldıkları, hem kendilerini, hem de Erdoğan’ı rezil etti.
ERDOĞAN’IN KURUSIKI SİLAHLARI
Örneğin Necati Şaşmaz’ın Erdoğan adına mesaj vermek üzere çıktığı kameraların karşısında sergilediği tablo, sadece Şaşmaz’ın söyleyeceği olmadığından şaşıp kalması hadisesi değil, Erdoğan’ın sürece müdahale çaresizliğinin belgesiydi.
Örneğin Hülya Avşar’ın Erdoğan ile eylemciler arasındaki ilişkiyi, kendisi ile kızı arasındaki ilişkiye benzeterek bir hoşluk yaratma gayreti, hem ters tepti, hem de Erdoğan’ın nelerden medet umduğunu belgeledi.
Hele Erdoğan’ın Hülya Avşar üzerinden “24 saat içerisinde müdahale var” mesajı vermek durumunda kalması ise sorunun bir devlet krizi boyutuna geldiğini gösteriyordu. Nitekim İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Avşar’ın devlet ve hükümet sözcülüğüne şu yanıtı verdi: “Hanımefendi böyle bir izlenimi nereden edinmiş bilmiyorum ancak bizim kesinlikle müdahale gibi bir niyetimiz yok.”
Neticede o 24 saat içinde müdahale olamadı.
Vali Mutlu demişken…
Mutlu, Erdoğan’ın içine düştüğü çaresizlik nedeniyle, gün içinde kendi kendini yalanlama rekorları kırdı. Sosyal medya, Vali Mutlu’yu “söylediğinin tersini yapan adam” ilan etti.
Erdoğan’ın yüzünden büyük sıkıntı çeken Vali Mutlu, bir ara halka cep telefonunu verdi, eylemcilerle yüz yüze görüşme talebinde bulundu. Hatta akşam kimi eylemcilerle toplantı yaptı. Konuşmasını canlı yayınlaya TRT’ye fırça attı.
ERDOĞAN’IN YALANLARI
Erdoğan’ın ne oranda yönetim krizi içinde olduğunun bir diğer göstergesi ise kimi yalanlarıydı.
Örneğin eylemcilerin Dolmabahçe Camisi’ne ayakkabılarla girdiğini ve içki içtiklerini ileri sürdü. Böylece eylemcileri halk nezdinde itibarsızlaştıracaktı. Ancak Cami’nin imamı Erdoğan’ı yalanladı.
Fena yakalanan Erdoğan “yalanda ısrar et” taktiğiyle işi savuşturmak için sürekli bu yalana sarıldı, “Görüntüleri yakında göstereceğiz” dedi. Ancak o görüntüler hiç ortaya çıkmadı. Tersine gerçek görüntüler yayımlandı ve İmam haklıydı!
Erdoğan bu kez soruşturma açtırttı, İmam’ı açığa aldırttı ve yalanında ısrar etti. Daha da kötüsü ise Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, yalanını savunmak için yeni yalanlara başvurmasıydı. Erdoğan’a göre İmam, böyle konuşması için tehdit edilmişti!
Erdoğan ve kurmayları, eylemcilerin sürekli yollarda başörtülülere saldırdığını iddia etti. Ancak bu yalan da tutmadı. Zira başta Gezi Parkı olmak üzere yurdun dört bir tarafındaki bu eylemlerde, kimi eylemciler zaten başörtülüydü!
Erdoğan son olarak bir belediye başkanının gelinin sırf başörtülü diye Kabataş’ta eylemciler tarafından darp edildiğini savundu. Yeni Şafak o saldırıyı hikâye etti. Ancak ne gelin ortadaydı, ne de MOBESE kameralarıyla anında bulunabilecek saldırganlar…
Tüm eylemcilerin lanetlediği ve bulunmasını istediği saldırganların kim oldukları hâlâ merakla bekleniyor.
ERDOĞAN İKTİDARI KAYBEDİYOR
Tüm bu tablo Erdoğan’ın artık kontrolü yeniden ele alamayacak noktaya savrulduğunu gösteriyor. Krizini yönetemeyen Erdoğan, ülkeyi de yönetemez duruma doğru yuvarlanıyor.
Gezi’yi kaybeden Erdoğan, iktidarını da kaybediyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Haziran 2013
Bülent Arınç, Hülya Avşar, Hüseyin Avni Mutlu, Hüseyin Karakullukçu, Necati Şaşmaz, Taksim Gezi Parkı
- Diğer 1.482 aboneye katılın
Kategoriler
- ABC Yazıları (22)
- Aydınlık Gazetesi Yazıları (1.402)
- CRI Türk (167)
- Cumhuriyet Gazetesi (600)
- Film Yazıları (1)
- Kitap-Film Yazıları (14)
- Mesleki Yazılar (5)
- Odatv Yazıları (216)
- Politika Yazıları (2.524)
- Radikal Kitap Yazıları (1)
- Teori Dergisi Yazıları (6)
- Uncategorized (10)
Arşivler
İstatistikler
- 1.083.998 hits