Posts Tagged Taksim Gezi Parkı

ERDOĞAN’IN BEŞ SUÇU

Başbakan Erdoğan, 27 Mayıs’tan bu yana hemen her gün ekranlardan “halkın bir bölümünü, halkın diğer bölümüme karşı kışkırtma” suçları işliyor. Bunlardan en sık tekrarladığı ve en çarpıcı beş suçu şöyle:

1. RTE: YÜZDE ELLİYİ ZOR TUTUYORUM

Başbakan Erdoğan Gezi eylemlerinin ilk gününde “yüzde elliyi evinde zor tutuyorum” diyerek suç işledi. Açık ki, yüzde elliyi evinde zor tutmak, halkın bir bölümünü, bir bölümüne karşı kışkırtmaktı!

Başbakan bu kışkırtıcı sözlerini defalarca tekrarladı!

AKP’ye oy verenler kendisinden daha sağlıklı düşünüyordu ve bu kışkırtmaya gelmediler! Hatta Erdoğan’ın yüzde ellisinin bir bölümü, Erdoğan’ı günlerce protesto eden eylemcilerle birlikteydi…

2. RTE: BAŞÖRTÜLÜ KADINA İŞKENCE YAPTILAR

Başbakan Erdoğan, 100 civarında eylemcinin bir belediye başkanının gelinine ve altı aylık çocuğuna Kabataş’ta saldırdığını iddia etti. Erdoğan’a göre eylemciler, kadın başörtülü olduğu için saldırmış, 6 aylık bebeğine işkence yapmış ve tekme tokat dövdükten sonra üstüne topluca işemişti!

Erdoğan, bu iddiasını her gün ekranlardan seslendirerek açıkça halkın bir bölümünü, dini duygular üzerinden eylemcilere karşı kışkırttı. Normalde bir başbakan, varsa bile böyle bir olayı ekranlarda “koz” olarak kullanmaz, hukuka havale ederdi.

Diğer yandan anlatıldığı şekliyle de bir olay zaten gerçekleşmemişti. Erdoğan her ne kadar görüntüler var dediyse de o görüntüler asla ortaya çıkmadı. Çünkü yoktu!

Olmamasına rağmen kimi gazeteciler ve Erdoğan’la görüşen bazı sanatçılar, görüntüleri izlediklerini ve iğrenç bulduklarını kamuoyuna açıkladılar.

Acaba Erdoğan onlara ne izletmişti? Çünkü görüntü yoktu. Bir ay sonra İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da ellerinde bu saldırıya dair Mobese kaydı olmadığını, kendisinin her hangi bir görüntü izlemediğini açıklayacaktı.

Oysa “mağdur” kadın, görüntülerin valilikte olduğunu söylüyordu. Gerçi “mağdur” kadın, 100 kişi kendisini o karanlıkta döverken, çocuğuna işkence yapan adamın kahverengi gözlü olduğunu da söyleyebiliyordu!

3. RTE: CAMİ’DE İÇKİ İÇTİLER

Başbakan Erdoğan, Gezi eylemleri sırasında bir grubun Dolmabahçe Camisi’ne ayakkabıyla girerek, içki içtiğini de iddia etti. Erdoğan’ın bu kışkırtıcı iddiası Cami’nin müezzini ve imamı tarafından yalanlandı. Haliyle başlarına gelmeyen kalmadı; sorgulandılar, hedef oldular ve birinin görev yeri değişti!

Erdoğan imam ve müezzine rağmen her gün ekranlardan “Camide içki içtiler” yalanını dile getirmeyi sürdürdü ve yurttaşları eylemcilere karşı kışkırttı. Üstelik Erdoğan, ellerinde görüntü olduğunu da iddia etti. Hatta AB Bakanı Egemen Bağış, görüntüleri AB Büyükelçilerine izletti!

Ancak görüntülerde bira kutusu olduğu iddia edilen, bariz cola kutusuydu! Bu yalanın altında kalmalarına rağmen, ısrar ettiler. “Başka görüntüler” var dediler fakat ispatlayamadılar.

4. RTE, SANATÇILARI TEHDİT ETTİ

Başbakan Erdoğan, sanatçı Mehmet Ali Alabora’yı eylemlerin bir numaralı sorumlusu ilan etti. Kendisini mitinglerde hedef aldı, tehdit etti. Erdoğan’ın ardından yandaş basın Alabora’yla ilgili “hedef gösterir” yayınlar yaptı.

Erdoğan, Alabora dışındaki sanatçıları da açıkça hedef gösterdi, taraftarlarına şikâyet etti! Normal bir ülkede normal bir başbakanın aklının ucundan bile geçemeyecek sözler, günlerce ekranlardan döküldü!

Erdoğan, aynı şekilde pek çok demokratik kitle örgütü yöneticisini de miting alanlarından ve ekranlardan tehdit etti!

5. RTE: ŞİDDETİN KARŞILIĞI ŞİDDETTİR

Bingöl’de iftar programında konuşan Başbakan Erdoğan, son aylarda yaşanan olaylara değinerek şöyle dedir: “Eğer şiddet varsa şiddetin karşılığı şiddettir. Bunu herkes böyle görecek.” (Vatan, 13 Temmuz 2013)

Başbakana göre şiddetin karşılığı şiddet olmalıydı! Dağda veya ormanda evet ama hukuk devletinde asla!

Kuşkusuz şiddetin karşılığının şiddet olduğu topluluklar vardı ama tarihte ve geçmişte kalmışlardı. 21. yüzyıl toplumlarında şiddetin karşılığı şiddet değildi. Şiddetin karşılığı hukukun verdiği cezaydı!

Yandaşları, Başbakan Erdoğan’ın bu tür yasa dışı sözlerini mesaj olarak algılıyor ve demokratik hakkını kullanarak eylem yapanlara karşı, pala ve sopaya sarılıyordu!

Nitekim Kocamustafapaşa’da palalarla halka saldıranlardan birinin, Erdoğan’ın mitingini izlerken çektirdiği fotoğraf ortaya çıktı. Palacı yandaş, Menderesli, Özallı ve Erdoğanlı tişörtüyle poz veriyordu!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Temmuz 2013

, , , , ,

1 Yorum

LİCE OLAYININ PERDE ARKASI

Önce şu iki gerçeği saptayalım: Birincisi; ortada bir ölümüz ve 10 yaralımız varsa, hiç tartışmasız kolluk kuvvetlerinin müdahale tarzında büyük bir yanlışlık vardır. Olay bu yönüyle hızla soruşturulmalıdır. İkincisi; karakolun ek inşaatına yönelik bir süredir devam eden bu tepkilerin bu noktaya gelmeden neden çözülemediği, tekrarından sakınmak için masaya yatırılmalıdır.

Ancak meselenin esas yönü siyasi yönüdür ve o noktayı aydınlatmak hem kışkırtmayı açığa çıkarır hem de kışkırtanların halklar nezdinde yaratmak istediği tabloyu bozar. Siyasi boyut için yapacağımız incelemedeki parametreler ise şunlardır: ABD, AKP, PKK, Cemaat, Halk, Haziran Ayaklanması, Kemalist örgütler…

 ‘HÜKÜMET İSTİFA’DAN ‘ÇÖZÜM’E

27 Mayıs’ta başlayan eylemler 1 Haziran’da halk hareketine dönüştüğü anda ABD şu stratejiyi benimsedi: “Halk hareketinin önüne geçemeyiz ama anti-Amerikancı olmasını engelleyelim.” Washington’un 15 günde 17 “sıcak” mesaj yayınlamasının sebebi bu stratejidir.

AKP Taksim’i polis şiddetiyle zapt edince ABD ikinci bir stratejiye, “Hükümet istifa” hedefli halk hareketinin yatağını değiştirmeye yöneldi. Halk hareketinin “hükümet istifa” noktasından adım adım “çözüm” hedefine yöneltilmesine uğraştı. Böylece hükümet bir süre sonra yıkılsa bile, çok önemli “bölünme” kazanımları elde edecekti. O nedenle şu hızlı trafiği yaşadık:

1. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone AKP Genel Merkezi’nde Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan’la görüştü ve ardından “çözüm” için Doğu ve Güneydoğu’ya tur düzenledi.

2. Aynı günlerde 30 AKP milletvekili de “çözüm” ziyaretleri gerçekleştirdi.

3. TÜSİAD Cizre’de “çözümün ekonomisi” toplantısı yaptı.

4. Obama Erdoğan’ı arayıp Gezi’yi ve Açılım’ı konuştu.

5. BDP heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın “2. Aşamaya geçtik” mesajıyla döndü.

6. Fethullah Gülen “anadilde eğitime” destek açıklaması yaptı.

7. Erdoğan Akil Adamlar’la buluştu ve raporlarını aldı.

8. BDP “alanlara, meydanlara, parklara” inme kararı aldı ve “hükümet adım at” kampanyası başlattı.

PKK: DOĞU’DA OTORİTE BENİM!

Lice’de halkın karakola yürümesi ve jandarmanın ateş açması işte bu gelişmelerin yaşandığı düzlemde oldu.

İki konuyu daha hatırlatmak, daha nesnel bir inceleme için şarttır:

1. Lice olayından birkaç gün önce PKK Cizre’de “Asayiş Teşkilatı” kurdu. PKK’nin servis ettiği görüntü ve fotoğraflara göre tek tip üniformalı Asayiş Teşkilatı önce yetkililerden diploma alıyor, sonra da kameralar eşliğinde göreve çıkıyor: Yolda araçları durduruyor, kimlik ve ehliyet soruyor…

Öcalan’ın talimatıyla oluşturulması hedeflenen “öz savunma gücü” tam da budur. PKK’nin ilan ettiği “demokratik özerkliğin” dayanacağı kuvvet de budur! Özetle dağ gerillası şehre inmiş ve asayiş teşkilatı olmuş da diyebiliriz!

2. Gelelim Lice’deki karakol meselesine… Şu bilgiler önemli: Diyarbakır’daki 15 karakolun 9’u “çözüm” süreci nedeniyle kapatıldı, 6’sında ise yenileme ve ek bina yapma çalışmaları sürüyor. Ancak karakolların geçiş yapan PKK’lileri bile görmezden geldiği son altı ayın şartlarına rağmen, örgüt kalanların da kapatılması için ısrar etmiştir.

Hatta son olarak bu talep “Akil Adamların” da talebi haline getirilmiştir!

Zaten var olan bir karakola ek bina yapılmasını protesto etmenin mantığını karakola yürüyen köylülerimiz değil ama onları kışkırtan Akil Adamlar ve PKK-BDP mutlaka açıklamalıdır.

Bu verilerden hareket edildiğinde ortaya çıkan çıplak gerçek, PKK’nin “Lice’ye karakol yaptırtmam. Cizre’de otorite benim.” diyerek egemenlik alanı oluşturmaya çalıştığıdır. PKK’nin Açılım ortağı AKP’ye “batıda sen, doğuda ben otoriteyim” mesajı verdiği anlaşılmaktadır!

Bu gerçeğin üzerinden atlayarak ve meseleye salt adli, idari, kolluk baskısı gibi kavramlar üzerinden bakarak, gerçeğin sadece bir bölümünü görmüş ve eksik çözümleme yapmış oluruz.

AKP VE PKK LİCE YORUMUNDA ORTAK

İktidarın Lice olayından sonraki tavrı da oldukça öğreticidir. AKP sözcüsü Hüseyin Çelik Lice’yi “çözüm istemeyen ulusalcıların işi” diyerek suçladı. PKK yöneticilerinden Beritan Dersim de, tıpkı AKP gibi, saldırının çözüm sürecine vurulan bir darbe olduğunu söyledi!

Öte yandan olayın yaşandığı akşam AKP’li bakanların twitter’da “diren çözüm” diye başlık açarak mesajlar yayınlamaları da oldukça çarpıcı ve öğreticidir.

Sonuç olarak hem AKP’nin hem de PKK’nin “ortak” açıklamaları, ABD’nin halk hareketini “hükümet istifa” noktasından “çözüme” taşıma gayretiyle uyumludur!

PKK ve BDP’nin önce “hükümet adım at” kampanyasını başlatması ardından da aynı akşam Lice olayından sonra “devlet halkı katletti” diyerek tabanını, liberal kesimleri, örgütsüz kitleyi parklarda “diren barış” hedefine yöneltmesi, AKP’nin “diren çözüm” çabalarıyla uyumludur!

Çok açıktır: Lice olayı, ABD-AKP-Cemaat-PKK dörtlüsünün Haziran Ayaklanması’nı Açılım’la boğma girişiminin devamıdır!

PKK’NİN GEZİ POLİTİKASI  

PKK ve BDP’nin Gezi konusundaki tutumlarını anımsamak da Lice olayını çözümlenenin bir başka yoludur.

Hem PKK hem de BDP en başından itibaren Taksim’de gelişen halk hareketine karşı çıktı. Zira halk “hükümet istifa” diye bağırıyordu, oysa PKK ve BDP hükümetle masaya oturmuştu.

Zaten BDP grup başkanvekili İdris Baluken de Taksim’de ulusalcılarla yan yana olamayacaklarını ilan etmişti. Başbakan vekili Bülent Arınç bu açıklama nedeniyle BDP’ye teşekkür etmişti.

Peki ya Sırrı Süreyya Önder? BDP’lilere göre Önder, kişisel olarak eylemlere katılıyordu. Hatta ilerleyen günlerde Sırrı Süreyya Önder, Gezi eylemlerine mesafe koyan, hükümeti yıpratamayacaklarını açıklayan Ahmet Türk’le de tartışmıştı.

Tüm bu süreçte yaşanan kırılma ise Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” mesajıydı. O ana kadar “Gezi çözüme karşı” saptaması yapan Öcalan, Hakan Fidan’ın talebi üzerine BDP’yi Taksim’e girmeye çağırmıştı. Böylece Apo posterleri açılacak ve hem kitle alandan soğutulacak hem de Erdoğan’a kürsülerde bunu diline dolama fırsatı sağlanacaktı!

Taksim’de alanlara çıkan PKK-BDP’nin Diyarbakır’da Gezi’ye destek eylemine katılmaması aslında tezgahı tüm çıplaklığıyla açıklamaktadır.

“Gezi çözüme karşı” noktasından “Gezi’ye çözümü dayatma”, “çözümle Gezi’yi bölme”, “çözümle Gezi’yi asıl hedefinden uzaklaştırma” siyasetinin asıl sahibi kuşkusuz PKK ve BDP değil, ABD’dir.

AKP-PKK ORTAKLIĞI BARIŞ GETİRMEZ

Son olarak bir noktaya daha değinmeliyiz:

Pek çok olay gibi Lice olayı da göstermiştir ki, ABD, AKP ve PKK ile Kürt sorunu gerçek anlamda çözülmez ve gerçek barış gelmez! Çünkü ABD’nin çözümü halklar yararına değil, kendi çıkarına uygundur ve bölgenin yeniden dizayn edilmesini, sınırların yeniden çizilmesini hedeflemektedir!

Dolayısıyla halk hareketinin “hükümet istifa” hedefine sarılmak, artık dünden daha acildir ve önemlidir! Halk hareketi, Türk’üyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle, yani sistemin ayrıştırarak denetlemeye çalıştığı tüm bileşenleriyle geleceğine sahip çıkmalıdır, çıkmaktadır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Haziran 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ERDOĞAN’IN AYAKTA KALMA TAKTİKLERİ

Bugün 27 Mayıs’ta başlayan ve iktidarı sarsan halk hareketinin birinci ayı doluyor. Bu bir ayı pek çok yönüyle değerlendirdik. İkinci aya girerken, bir de Erdoğan’ın penceresinden bakalım:

GENÇLERİ BÖLEMEDİ

Erdoğan’ın karşısındaki manzara şu: Türkiye’nin yarısı kendisine karşı ayaklanmış durumda. 26 Mayıs’a kadar siyasal desteklerini aldığı diğer yarısı ise bu bir ay içerisinde gün be gün çözüldü, bir bölümü karşısına geçti…

Erdoğan ve kurmayları, yıkılmamak ve ayakta kalabilmek için şu taktiklere başvurdu:

1. Erdoğan Kuzey Afrika’ya gitmeden önce, kitlenin eylemleri sürdüremeyeceğini varsayarak, rest çekti. Meseleyi polis zoruyla halledebileceğine inandı. Ama olmadı, Türkiye de, siyasal tablo da hızla aleyhine gelişti.

2. Erdoğan bu kez alandaki kitleyi, “çevreci iyi çocuklar” ve “yıkıcı kötü çocuklar” diyerek ikiye bölmeye yöneldi ancak bu da tutmadı.

3. İktidar daha sonra gençlerle, gençleri evlerinden destekleyen kitleyi ayrıştırmaya yöneldi. Gençlerin ahlaksız olduğu, çadırlarda seviştikleri propagandasına başvuruldu. İlerleyen günlerde çadırdan “kullanılmış prezervatifler çıktı” gibi en rezil yalanlara bile başvurdular. Hatta kimi seviyesiz kalemşorlar, bu yalanları “demek eşcinsel ilişki yaşamışlar” gibi en aşağılık yalanlarla süsledi. Ancak bir işe yaramadı zira gençler sevilmiş ve halk gençleri bağrına basmıştı.

ALANI BÖLEMEDİ

4. Büyükşehirlerdeki eylemler, diğer şehirlere de yayılınca Erdoğan bu kez “Apo posterleri” kozunu oynadı. Apo posterleri açıldıkça kitle alanla arasına mesafe koyacaktı! Bu hesap da tutmadı.

Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” şeklindeki talimatı Erdoğan’a yeni bir can simidi oldu. Bu kez tezgâhlanan bir bayrak yakma görüntüsü üzerinden alanları bölmeye yöneldi. Fakat yine başaramadı!

5. Erdoğan ardından din faktörünü devreye soktu. Güya eylemciler Camide içki içmiş, hatta kimi ahlaksız yayınlara bakılırsa Cami’de grup seks bile yapmışlardı. Başbakan usanmadan “Cami’de içki içtiler” yalanını her gün tekrarladıysa da, hem Caminin imamı, hem müezzin hem de görüntüler kendisini yalanlıyordu.

İktidar çevreleri bu süreçte sık sık “başörtüsüne saldırıldı” yalanlarını da piyasaya sürdü.

6. Erdoğan bu tür yalana dayalı propaganda yöntemleriyle halk hareketini bastıramayınca yine zora başvurdu ve Taksim’e polisi soktu. Ama gecikmişti, zira “her yer Taksim, her yer direniş” olmuştu…

Halk “duran adam” olarak yine bıkmadan, usanmadan Taksim’e akmayı sürdürüyordu. Üstelik polisin Gezi parkını şiddetle boşaltması, İstanbul’un bütün parklarının Gezi parkı olmasına yol açmıştı! Parklarda meclisler kurulmuş, halk çözüm için kendi sorunlarına el koymuştu!

TÜRKİYE’Yİ BÖLEMEDİ

7. Erdoğan bu aşamada “evinde zor tutuyorum” dediği yüzde 50’ye(!) dayanarak halk hareketine barikat kurmaya yöneldi. Ancak tüm devlet imkânlarının seferber edilmesine rağmen mitinglerde istediği desteği bulamadı. Daha da vahimi, alana doldurulan insanlarla yapılan kimi röportajlar kendisine destek yerine kösteğe dönüşüyordu. Sosyal medyayı başarıyla kullanan gençler, Erdoğan’ı kendi silahlarıyla vuruyordu.

8. Erdoğan daha sonra gözaltı, tutuklama, fişleme yöntemlerine soyundu. Ancak şu ana kadar bu taktikten de bir başarı elde edemedi.

9. Son olarak devreye ABD girdi ve Cemaat ile PKK gibi kuvvetleri de AKP’nin yanına takarak, Gezi’yi Açılım’la bastırmaya soyundu…

Buradan da bir sonuç alamayacaklarını göreceğiz!

ÇÖKEN KUVVETİN TEMSİLCİSİ DE ÇÖKER!

Özetle, Erdoğan ne yaparsa yapsın, hangi taktiklere başvurursa başvursun halk hareketinin önüne geçemiyordu. Çünkü hem ana hem de alt stratejisi yanlıştı.

Peki, nedir Erdoğan’ın alt stratejisi? Erdoğan önündeki 7 aylık süreyi yıkılmadan idare ederek sandığa kavuşmaya çalışıyor… Koalisyonunu, en dış halkalarından başlayarak çözüldüğü için de en içteki ana halkayı sıkı tutmaya çabalıyor.

Hesabı basit: Madem şu anda yüzde 50 artık yok, 1991 seçimlerinden beri var olan yaklaşık yüzde 20’lik kitleyi sıkı tutarak7 ayı geçirmek ve son bir iki ayda yine devletin olanaklarını seferber ederek, bu yüzde 20’nin üzerine bir şeyler katabilmek…

Tutar mı? Zor görünüyor…

Çünkü Erdoğan’ın asıl ana stratejisi yanlış! Yükselen Asya-Pasifik’e karşı inişe geçen Atlantik’le hareket etmek ve Atlantik adına bölgeyi dizayn etmeye soyunmak, kaçınılmaz yenilgi demektir! Göreceğiz…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Haziran 2013

, ,

Yorum bırakın

ABD AÇILIM’A SARILDI

Birkaç gündür süren gelişmelere bakılırsa, ABD önce “dış mihrak” komplosuna sarılan AKP’yi sertçe uyardı, ardından da Haziran Ayaklanması’nı savuşturabilmesi için harekete geçti. Peki, neler yaptı?

ABD ARTIK SAHADA

1. ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone AKP Genel Merkezi’ne gitti ve Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan’la uzun bir görüşme yaptı.

Görüşmenin ayrıntılarını bilmiyoruz ama görüşme sonrasında olanlara bakarak bir fikir edinebiliyoruz…

2. Geçen hafta Haziran Ayaklanması’nın etkisiyle Öcalan’a “bölücü başı”, “terörist başı” diyen Erdoğan, dünkü grup konuşmasında bu sözleri kullanmadı. Hatta sözlerinin genel anlamına bakılırsa, “bölücü başı” yeniden “barış elçisi” olmuştu!

3. Francis Ricciardone Doğu ve Güneydoğu turuna çıktı ve şöyle dedi: “Bizim rolümüz şimdiye kadar cesaret vermek, teşvik etmekti.”

Peki ya şimdi?

Şimdi hem AKP’den TÜSİAD’a kadar tüm kuvvetlerini seferber edecekti, hem de bizzat kendisi harekete geçecekti. O nedenle de ziyaretleri bölgeyi teftiş gibiydi. Öyle ki kendisinden “KCK tutsaklarını serbest bırakılmasını” isteyen Belediye Başkanı bile oldu. Sanırsın büyükelçi değil de bu devletin bir yöneticisi!

TÜSİAD AÇILIM’A AKTİF DÂHİL

4.  ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin dışında 30 kişilik bir AKP heyeti de Doğu seferine çıktı. 21 Batı ilinden 30 AKP milletvekili beş gün boyunca bölgede temaslarda bulundu.

5. ABD ve AKP’nin dışında TÜSİAD da bölgeye sevk edildi. Şırnak’ın Cizre ilçesinde toplanma kararı alan TÜSİAD, AKP’nin Açılımı’na tam destek verdi.

“Doğu ve Güneydoğu Ekonomi ve Kalkınma Zirvesi: Cizre Buluşması” isimli toplantıya TÜSİAD tam kadro katıldı; Haziran Ayaklanması nedeniyle Erdoğan’ın açıkça hedef aldığı Koç ve Boyner de Cizre’deydi.

6. Öte yandan Erdoğan ile Obama telefon görüşmesi yaptı. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç ile Beyaz Saray’ın açıklamasının toplamına bakılırsa, Obama hem Erdoğan’dan Gezi eylemlerindeki duruma dair bilgi almış, hem de Suriye ve Açılım konularını görüşmüştü.

AÇILIMIN İKİNCİ AŞAMASI

7. BDP heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın “İkinci Aşama’ya geçtik” mesajıyla döndü.

8. Hükümet kaynaklarına göre Öcalan’ın ilan ettiği “Açılımın İkinci Aşamasının” dört ayağı vardı: A. Anadilde eğitim. B. Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Şartındaki şerhin kalkması. C.  Terörle Mücadele Yasası, Türk Ceza Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nda düzenleme yapılması. D. Eve Dönüş Yasası’nın kapsamının genişletilmesi.

GÜLEN’DEN ANADİLDE EĞİTİME DESTEK

9. ABD sadece AKP’yi, PKK’yi ve TÜSİAD’ı değil, Gülen Cemaatini de harekete geçirdi. Kuzey Irak’ta yayın yapan Rudav’a konuşan Fethullah Gülen, 2. Aşama’nın 1. Ayağına, yani “anadilde eğitime” açık destek verdi.

Zaten AKP de bu konuda harekete geçmiş ve adım adım anadilde eğitimin yolunun taşlarını döşemişti. Zaman’ın dünkü haberine göre, hükümetin önümüzdeki günlerde kamuoyuna açıklayacağı yeni bir düzenlemeyle artık özel okullarda Kürtçe eğitim yapılabilecekti.

10. Tüm bu gelişmelerin taçlanacağı toplantı ise bugün yapılacak. Raporunu hazırlayan Akil Adamlar Başbakan Erdoğan’la buluşacak!

AÇILIM, HALK AYAKLANMASINI BÖLER Mİ?

Peki, Açılım’da 2.Aşama’ya geçerek, AKP’den PKK’ye, TÜSİAD’dan Gülen Cemaatine kadar tüm aktörleri aynı hedefe kilitleyerek, Açılım ile alanlardaki kitleleri bölmeye çalışarak Haziran Ayaklanması bastırılabilir mi?

Kuşkusuz yanıtı halk verecek ama şimdiden şuna dikkat çekelim: Halk her şeyden önce Açılım’a, AKP’nin Öcalan’la müzakere etmesine ve Türk ile Kürt’ü adım adım ayrıştırmasına karşı! Halk Kürt, Ermeni, Kıbrıs açılımları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanmasına karşı!

Yani ABD’nin Halk Ayaklanması’na karşı bulabildiği “panzehir”, Ayaklanma’nın ana nedenlerinden biri.

ABD’nin Türkiye’deki iktidarını Açılım üzerinden savunabilmesi artık mümkün değil. 60 yılda adım adım yıktığı Cumhuriyeti, Türk milleti yeniden inşa ediyor…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Haziran 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

KADINLAR, ERDOĞAN’IN G.TÜNÜN KILI OLMAYACAK!

Haziran Ayaklanması’nda neden kadınlar daha çok ve daha önde? Ya da neden önce “kırmızılı kadın” öne çıktı da “siyahlı adam” değil?

Hatta son iki yılın kimi önemli eylemlerine bakarak şu soruya da bir yanıt bulmalıyız: Kadınlar neden daha cesur?

Mutlaka biyolojik nedeni vardır. Örneğin kaslı bir erkeğe göre daha cesur olmaları, doğanın onlara bahşettiği doğurganlık özelliğindendir.

Peki, sosyal bir nedeni var mı?

Gelin bu sorunun yanıtı için önce bazı olguları anımsayalım ve inceleyelim:

AKP’NİN KADINA BAKIŞI

1. Muhafazakâr dünyanın önemli isimlerinden Ali Bulaç’ın işsizlik sorununa çözümü çok aydınlatıcı. Bulaç özetle, çalışan kadınların ait oldukları evlere dönmesi durumunda işsiz erkeklerin işe kavuşacağını ve işsizlik sorununun ortadan kalkacağını savunuyor.

2. AKP’nin Gölcük-Düzağaç Mahallesi Kadın Kolu Başkanı Nuran Yıldız’ın şu sözleri o dünyada hiç de marjinal değil: “AK Parti’ye üye olmak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a nikahla bağlanmaktır.

3. AKP’nin Kazlıçeşme mitinginde küçük Zeynep Serra’nın eline verilen “ayyaş koca değil, dindar koca istiyorum” pankartı, muhafazakâr dünyada kadına biçilen rolü resmediyor. 7 yaşındaki bir kız çocuğunun nasıl yetiştirildiği ve daha önemlisi o dünyada ne anlam ifade ettiği, ciddi bir sosyolojik problemdir.

4. O probleme işaret eden sözlerden birini Başbakan Erdoğan “Ak Kadınlar Ormanı” projesinin fidan dikim töreninde dile getirmişti: “Bunlar fidan olmaktan çıkmış, ağaç olmuş. 15 yaşındaymış, yakında evlendireceğiz.”

5. Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye genelindeki “çocuk gelin” sayısı bu yıl 181 bini aştı ve bir önceki yıla göre yüzde 94,2’lik bir artış sergiledi.

6. Orman Bakanı Veysel Eroğlu, AKP’nin önemli bir rolünü katıldığı bir nikâhta açıkladı: “Teşkilatın görevi, evlenecek yaştakilere uygun aday bulmaktır.

8. Bir Bakanın yolda mola esnasında erkeklerle bir masada otururken, karısının tek başına ayrı bir masada oturması istisnai bir durum değildir. AKP mitinglerinde ve salon toplantılarında kadınlar için ayrı bölge oluşturulması, kimi AKP’li belediyelerin sadece kadın taşıyan otobüsleri sefere sokması, kız-erkek karışık okulların adım adım ayrıştırılması, karışık ilköğretim okullarında kız ve erkeklerin ayrı sıralara oturtulması…

Sadece bu örnekler bile nasıl bir gelecek tasarladıklarını ortaya koymaktadır.

7. Akdeniz Oyunları’nın açılışında pantolonlarıyla dans eden kadınlarımız, AKP’nin sporcu kadına, dansçı kadına, sanatçı kadına,çalışan kadına ne oranda tahammül edebileceğinin de açık işaretlerini veriyor. Zira dans ve sporun doğal kıyafetlerinden adım adım çıkarılan kadınlara, dans ve spor fiilen yasaklanmış demektir!

8. Uzatmayalım… AKP’de kadının yeri, o kadınlardan birinin Kazlıçeşme mitinginde en somut şekilde özetlediği gibidir maalesef: “Erdoğan’ın g.tünün kılıyım.”

FAŞİZM ÖNCE KADINI HEDEF ALDI

11 yıllık AKP iktidarının özellikle son bir yılı, buna benzer örneklerle dolu…

Erdoğan açıkça “dindar bir nesil”, “kindar bir nesil” arzu ettiğini söylerken, erkeklerden çok kadınları hedef almış oluyor. Daha doğrusu kadınlar, AKP’nin “dindar” adı altında oluşturmaya çalıştığı toplum modelinin esas kurbanı olacaklarını daha somut görüyor.

Ve kadınlarımız ne kendilerini, ne de çocuklarını öyle bir dünyaya layık görmüyor!

Atatürk’ün kadını özgürleştiren Cumhuriyeti’ni yeniden inşa etmek için elinde bayrağıyla barikatlara koşuyor!

Gerekirse “kırmızılı kadın” oluyor, gerekirse “tencere tavalarıyla” ayağa kalkıyor, gerekirse elinde Türk Bayrağı’yla TOMA’nın önüne dikiliyor…

Ve sayıları oldukça çok olan başörtülü kadınlarımız da Haziran Ayaklanması’nda yerini alıyor. Çünkü kadınlarımız “Erdoğan’ın g.tünün kılı” değil, Atatürk’ün Cumhuriyetinin eşit yurttaşı olmak istiyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Haziran 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

GEZİ’NİN 3 KAZANANI

27 Mayıs’ta başlayan Gezi eylemleri 1 Haziran’da büyük bir sıçrama yaparak halk hareketine, 15-16 Haziran’da da halk ayaklanmasına dönüştü. Ardından 17 Haziran’da “duran adamlarla”, 19 Haziran’da da “halk meclisleriyle” yeni bir aşamaya yükseldi. Geçen hafta bu eylemlerin 6 kaybedenini yazmıştık. Peki, Gezi’nin şu aşamada kazananları kim? Buyurun:

1. GENÇLİK

En büyük zafer gençlerindir. Mizahlarıyla, sosyal medyadaki hızlı organizasyonlarıyla, akıl ve zekâ dolu sloganlarıyla, pankartlarıyla, afişleriyle yeni bir mücadele türü başlattılar. Yaşam alanlarını sonuna kadar savunan, özgürlüğüne aşırı düşkün bu kuşak, kararlı ve inatçı davranarak büyük bir “direniş” geliştirdi.

Gençliğin büyük bir patlama yapacağının işaretleri özellikle son bir yıldır fazlasıyla vardı. Örneğin yukarıda özetlediğimiz gençliğin öne çıkan örgütlerinden Türkiye Gençlik Birliği TGB, son bir yıldır toplumu sarsan ve toplumla kucaklaşan eylemlere imza atıyordu. Geçen yıl 19 Mayıs’ta 250 bin genci Taksim’de buluşturan TGB’nin bu bir yıl içinde AKP’nin korkulu rüyası olduğu gazete arşivlerinde mevcuttur.

TGB’nin ansızın Bakanların karşısına çıkarak pankart açma eylemleri iktidarı öyle korkuttu ki, son 6 aydır, bir bakanın gideceği ilin TGB’li yöneticileri, öncesinde gözaltına alınır oldu. Yanı Bush’un “önleyici savaş doktrini” gibi AKP de eylem olmadan eylemi önleme suçunu işliyordu!

TGB sürpriz eylemleriyle, ansızın ortaya çıkardıkları pankartlarıyla, zekâ ve mizah dolu sloganlarıyla adeta Haziran eylemlerinin haberini veriyordu.

TGB dışında, TKP’nin gençliği, Halkevleri gençliği ve FKF gibi öğrenci örgütleri de Haziran eylemlerinde göz doldurdular. Kuşkusuz tüm bu örgütler, alanları dolduran gençlerin çok az bir bölümünü kapsıyordu ve eylemci gençliğin çoğunluğu örgütsüzdü.

2. TÜRK BAYRAĞI

Haziran eylemleri, Türk Bayrağı’nı yeniden yükseltti.

Türk Bayrağı’nı elinden hiç düşürmeyen TGB dışındaki örgütsüz gençlerin büyük bölümünün ortak paydası da Türk Bayrağı’ydı. Öyle ki, bu gençlerle birleşmek, bu gençlerle büyümek isteyen kimi örgütler, yeni manifestolar yayınlayarak mesafeli oldukları Türk Bayrağı ile barıştılar. Sevindirici bir gelişme…

Henüz o mesafeyi kaldırmayan Sol da, kurulan her barikata dev Türk Bayrağı asılmasının mantığını iyi incelemelidir.

Türk Bayrağı öylesine önemli bir siyasal sembol oldu ki, AKP iktidarı baş edemediği eylemler karşısında Türk Bayrağı’na sarılmak zorunda kaldı. Önce halka saldıran polis araçlarını, TOMA’ları bayrakla donattılar, en sonunda da Kazlıçeşme mitinginde balkonlara Türk Bayrağı asma kampanyası başlattılar.

3. KEMALİZM

Emperyalizmin ulusal devletleri yıkma çağında, son 20 yıldır ikili bir süreç yaşadık. Bir yanda Amerikancı hükümetler eliyle Kemalizm’e savaş açıldı, Kemalist Devlet’in sıra sıra tüm kurumları tasfiye edildi. Fakat diğer yandan da emperyalizme karşı ulusal devletini savunmak isteyenler Kemalizm’e sarıldı. Zira bu tarihsel bir zorunluluktu ve ulusal devlet, ancak Cumhuriyet ve Kemalist Devlet mevzisinden savunulabilirdi.

2007 Cumhuriyet mitingleri ile 2013 Haziran eylemleri arasındaki son altı yıl, bu ikili ilerleyen süreç bakımından oldukça öğreticidir. Bir yandan ABD ve AB tarafından verilen “Kemalizm’i tasfiye et” emirleriyle Ergenekon operasyonları düzenlenmiş ve kurumlardan kitaplara kadar her yerde Kemalizm’e savaş açılmış fakat diğer yanda da hem bu sürece bir tepki olarak hem de yurt savunmasının ihtiyaçları olarak Kemalizm yeniden yükselmiştir.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Haziran 2013

, , , ,

Yorum bırakın

HAZİRAN AYAKLANMASI AKP-PKK’Yİ BÖLDÜ

25 gündür aralıksız süren Haziran Ayaklanması Türkiye’yi bölme projesinin aktörlerini böldü: 1. AKP’yi böldü. 2. PKK’yi böldü. 3. Açılım’ı böldü ve AKP ile PKK’nin arasına girdi.

1. AKP’Yİ BÖLDÜ

a. Cemaat, Gezi eylemleri adım adım Tayyip Erdoğan’ın izlediği “şiddet” politikasını eleştirdi. Erdoğan ise Türkçe Olimpiyatları’na katılarak, Gülen’e “bu süreçte kavga etmeyelim” mesajı verdi.

b. TSK karşıtlığı nedeniyle AKP’ye destek veren liberal, piyasacı kesimler, “yetmez ama evetçiler” ve AB sürecinin destekçileri, son birkaç aydır işaretleri beliren ayrılıklarını, Haziran ayaklanması ile netleştirdiler. Hemen hepsi AKP’nin tramvayından indi.

c. Abdullah Gül, Haziran ayaklanmasını fırsat bilerek ön plana çıktı ve polis şiddetini eleştirdi. Gül, Erdoğan Kuzey Afrika’dayken devlet adına “mesaj alındı” dedi; Erdoğan’ın yanıtı ise özetle “alınacak mesaj yok” şeklindeydi. Gül, bu süreçte Rize, Artvin, Ardahan “seçim” gezisine çıkarak, her gün medya önünde olmaya çabaladı.

d. Erdoğan’a vekâlet eden Arınç’ın Gezi eylemleriyle ilgili kimi “olumlu” mesajları Erdoğan’ı kızdırdı. Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında “altının oyulmaya çalışıldığından” şikâyet etmesi ve ardından yaptığı konuşmalarda “partisine nifak sokulmaya” çalışıldığından şikâyet etmesi ve hatta son olarak “içimizdeki hainler” vurgusu yapması durumu göstermesi bakımından önemliydi.

Gerçi yalanlandıysa da, bu süreçte Erdoğan’ın kendisine yönelik ağır sözleri nedeniyle Arınç’ın istifa ettiği fakat Gül’ün ısrarıyla vazgeçtiği de iddia edildi.

Bu süreçte Ertuğrul Günay’ın polis şiddetine tepkisi, Erdal Kalkan’ın “Yeter! Söz gençliğin” çıkışı, İbrahim Yiğit’in “iç savaş uyarısı” yapması partideki kırılmalara işaret ediyordu.

Şamil Tayyar ile Kutalmış Türkeş’in tuvalette kavga etmesi ise partinin içine düştüğü gerilimi yansıtıyordu.

e. AKP’yi destekleyen en önemli örgütlerden Mazlum-Der Haziran ayaklanmasına bakış nedeniyle bölündü. Eski milletvekili olan Dernek Başkanı Ahmet Faruk Ünsal’ın bir kısım dernek yöneticisi ve üyesiyle birlikte imzaladığı Gezi Parkı bildirisi, Yönetim Kurulu’nu böldü.

2. PKK-BDP-DTK’Yİ BÖLDÜ

a. Haziran ayaklanmasının ilk günlerinde dozer önüne yatan BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in girişimi şahsiydi. Nitekim bu köşede daha önce de belirttiğimiz gibi BDP’liler durumu “Sırrı’nın kendi eylemi” diye niteliyordu.

Zaten sonrasında BDP hiç yoktu ve hatta BDP grup başkanvekili İdris Baluken, “BDP olarak hiçbir sebep ve durumda biz bu ırkçı, ulusalcı, cinsiyetçi, tekçi, militarist kesimlerle yan yana durmayacağız” diyerek partisinin pozisyonunu özetliyordu. Öyle ki Bülent Arınç BDP’ye şöyle sesleniyordu: “BDP’nin olayın ilk anından itibaren takındığı tavrı takdir ediyor ve kendilerine teşekkür ediyoruz.”

Ancak BDP’nin örgütsel tavrına rağmen, Taksim’e gelen ve eylemlere destek veren BDP’liler vardı.

b. İlerleyen günlerde BDP heyeti İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” talimatını getirdi. Ardından BDP Taksim’e çıkmaya ve Apo posteri açmaya başladı. Erdoğan’ın “can simidi” gibi sarıldığı bu görüntüler üzerinden her gün “ulusalcılarla bölücüler yan yana” propagandası yapması, Öcalan’ın talimatının gerçek sahibine işaret ediyordu: Hakan Fidan!

Amaç, Apo posterleri açarak halkın Taksim’e sahip çıkmasının engellenmesiydi. Nitekim BDP İstanbul’da eylemlere katılıyor, İzmir’de katılmaya çabalıyor fakat Diyarbakır’da eylem yapmıyordu! Fakat Fidan’ın hedefinin tutmadığını önemle belirtelim!

c. Haziran ayaklanması Sırrı Süreyya Önder’i DTK ile de karşı karşıya getirdi. Önder Nuçe TV’de açık açık DTK’yi suçladı: “Türkiye yanıyor, dünyanın en büyük isyanlarından biri… DTK tek cümleyle destek açıklaması yapmadı.”

DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Önder’in sözleri karşısında “Ben ve Aysel Tuğluk Gezi hakkında kişisel açıklamalarda bulunduk” yanıtı verdi.

3. AÇILIM’I BÖLDÜ

a. Halk hareketi ile sallanan Erdoğan, rüzgar karşısında durabilmek için söylem değiştirdi. Kendisinin “İmralı”, kurmaylarının da “barış elçisi” diye isimlendirdiği Öcalan, ansızın bölücü başı ve terörist başı oldu. BDP, Erdoğan’ın asıl niyetini bilse de, tabanda rahatsızlık yarattığı için Erdoğan’ın bu sözlerine tepki göstermek zorunda kaldı.

b. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere pek çok yetkili, bu süreçte hükümetin Açılım konusunda ev ödevlerini yapmadığını vurgulamaya başladı. Sürecin kesintiye uğradığı hem Ankara’da, hem de Diyarbakır’da fazlasıyla dile getirildi.

c. Daha ilginci şu iki haberdi: PKK, TSK’nin çekildiği bir askeri üsse yerleşmiş ve küçük çaplı bir çatışma yaşanmıştı. PKK, komutanları taşıyan bir helikoptere ateş açmıştı.

d. AKP ve PKK’nin akil adamları da bu süreçte bölündü. Polis şiddetine itiraz edenler olduğu gibi Açılımın tavsadığından şikâyet edenler de vardı. Örneğin Baskın OranErdoğan barış sürecini buruşturup attı” diyordu artık.

Erdoğan’ı Türk bayrağına sarılmaya mecbur eden sürecin farkında olan deneyimli isim Ahmet Türk ise bu tür açıklamalara itiraz etti ve “bu hükümetle barış olmaz” sözlerini şu aşamada gerçekçi bulmadığını söyledi.

Hatta Türk, daha da ileri giderek Erdoğan’ın yardımcısı gibi konuştu ve Gezi eylemlerinde demokrasi talebi olduğu gibi hükümeti yıpratmak isteyen ve çözüm sürecine karşı olan bir senaryonun da devrede olduğunu savundu.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Haziran 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

CIA TUTMADI ALMAN ERGENEKONU VERELİM!

Erdoğan’ın Yeni Şafak’ı Gezi olaylarını bir kez daha aydınlattı! Dünkü nüshasının haber ve köşe yazılarını özetliyorum:

Yayın yönetmeni İbrahim Karagül’ün yazdığına göre Gezi olaylarının arkasında Alman Ergenekon’u var.

Peki, Alman Ergenekon’u ne yapmış? Yakup Kocaman’ın haberi şöyle: Deutche Bank kirli takas yaparak borsayı çökertmiş. Nasıl? Borsada en çok işlem gören 8 şirketin hisselerini Citibank’tan almış! Böylece 187 milyon TL kar yapmış!

Zaten Yeni Şafak’ın Dış Haberler sayfasına göre Gezi olayları haberlerinin nöbetini de Alman medyası devralmış!

Peki, başka kanıt? İmzasız bir habere göre son oyunuyla aslında Gezi olaylarının provasını yapan Mehmet Ali Alabora, meğer OTPOR’la bağlantılı olabilirmiş. İstihbarat birimleri öyle düşünüyormuş. Hatta bu birimler, Alabora’nın 2012 Temmuz’undaki Kahire ve Marsa Alem ziyaretlerini de incelemeye almış.

Sadece Alabora’yla halk galeyana getirilemez elbette. Yeni Şafak haliyle Çarşı’ya da yönelmiş. Cihat Arpacık’ın haberine göre Çarşı’nın tutuklanan üyesi İbrahim Halilullah Turan meğer Kaleşnikof eğitimi almış! Üstelik Turan’ın, “Gezi olaylarında patlayıcı maddeyi kullanmayı düşündüğünü söylediği de belirtilmiş.” Biri düşünmüş, diğerine söylemiş, o da gelip gazeteye belirtmiş yani!

Tahir Alperen de devamını getirmiş. Meğer 3 bin çapulcu 1 Haziran’da Ankara’da Başbakan Erdoğan’ın evini basmaya çalışmış. Çapulcular Erdoğan’ın İstanbul ve Ankara’daki Başbakanlık konutuna, Dolmabahçe çalışma ofisine ve Keçiören’deki evine eş zamanlı girmek istemişler. Neden eş zamanlı? Birine daha sonra girseler olmaz mı?

Sonuçlara bakılırsa çapulcular zamanlamayı tutturamadıkları için becerememişler! Keçiören’de devriye gezen Yunuslar 3 bin çapulcunun ev basma operasyonunu önlemiş. Habere göre zaten evde kimse de yokmuş.

Anlaşılan Karagül ve ekibi bu saçmalıkları yazmaya soyunmadan önce Tamer Korkmaz’a haber vermeyi unutmuşlar. Korkmaz direksiyonun ABD ve CIA’dan Alman Ergenekon’una kırıldığından bihaber yine Paul Wolfowitz’i hedef almış. Ve ekibi de ortaya çıkarmış: “Neo-Conlar, Mister Koç, Nakkaştepe, Divan Oteli, Gezi Parkı; ha, bir de TÜSİAD var…

Sırf Divan Oteli’ne yakın olsun diye eylem yeri Gezi Parkı olarak seçildi herhalde!

Geçiyorum. Üstelik ne son olarak Mehmet Eymür’ün deşifre ettiği Erdoğan-CIA görüşmelerine ne de Erdoğan’ın bugün hedef alınan Paul Wolfowitz’le yakınlığına, mektuplaşmasına değineceğim. İsteyen internetten kolayca erişebilir.

Ama şunları sormalıyım: Günlerdir Gezi olaylarının arkasında ABD ve CIA olduğunu yazan Yeni Şafak neden direksiyonu ansızın Alman Ergenekon’una kırdı? Bu hızlı değişiklikte Francis Ricciardone –Yalçın Akdoğan görüşmesinin bir etkisi var mı?  

Yoksa Amerika’nın, Amerikancı Erdoğan’ı Gezi üzerinden yıkmak istediği masallarını artık okur yemiyor mu? Daha inandırıcı bir hikâyeye mi ihtiyaç duyuldu?

Hadi birkaç soru daha soralım: ABD Erdoğan’ı neden yıksın? Tamam, ABD’deki bölünme Türkiye’ye yansıdı ve Erdoğan ile Gülen o nedenle karşı karşıya geldi ama seçenekler arasında Obama’ya Erdoğan’dan daha uygunu var mı? Ayrıca mesele Erdoğan’ı “hizada tutmak” ise ve ara sıra Gül-Arınç üzerinden bir ayar verilecekse, CIA’nın Gezi tezgâhına neden ihtiyaç olsun? Ayrıca ABD Erdoğan’ı yıkabilmek için neden Gezi gibi büyük ve riskli bir organizasyona başvursun? Anlaşmalar, sözleşmeler hatta Wikileaks belgelerine göre elde tutulan “8 hesap” şantajları varken, Washington neden halk hareketi riskini alsın?

Ve en önemlisi, Türk milletinin 11 yıllık zulme başkaldırmak için ille de ABD’den icazet alması mı gerekiyor? Kendi aklı, gücü yetmiyor mu?

Yanıtlar ortada: ABD’den icazeti Türk milleti değil, ancak Erdoğanlar alır!

Unutmadan, bir de öneri yapayım: Bari Alman Gladyosu deseydiniz, Alman Ergenekonu lafı çok sırıtmış!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Haziran 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

MADEM CIA KARIŞTIRDI, ‘ONE MİNUTE’ DEYİN!

Türkiye’den sonra Brezilya’da da protesto eylemlerinin başlaması, AKP kurmaylarını sevindirdi. Yeni Şafak’tan Sabah’a kadar tüm yandaş basın, aynı hikâyeye sarıldı:

“Türkiye ve Brezilya IMF’ye borçlarını ödedi. Küresel sermaye, bu iki ülkenin gelişmesinden çok rahatsız, faiz lobisi aynı anda harekete geçti. Washington Türkiye’nin bölgesinde büyümesini ve genişlemesini istemiyor. ABD, CIA üzerinden iki ülkeyi de karıştırdı. CIA belirlediği eylem biçimleriyle gençliği harekete geçirdi. Ağaç eylemi de duran adam eylemi de CIA’nın broşüründe yer alan eylem biçimleri.”

AKP’nin kalemşorları bu saçmalıklara itiraz edenleri “büyük resmi göremeyen ahmaklar” olarak niteliyor!

Peki, gerçekte büyük resim ne?

ERDOĞAN OBAMA’YA REST ÇEKSİN!

AKP’nin yönettiği Türkiye, NATO üyesidir ve Batı’nın bölgedeki ağır topudur. Pentagon adına Afganistan’dadır, Lübnan’dadır. CIA adına Libya’ya saldıran Haçlı Koalisyonuna dâhil olmuştur ve şu anda da Atlantik adına Suriye’de üstü örtülü savaş sürdürmektedir.

AKP’nin lideri Tayyip Erdoğan, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıdır, Irak’ta Mehmetçiğe çuval geçiren Amerikan askerlerinin sağlığına duacıdır, kendi ülkesinin Genelkurmay Başkanı’yla arasını yapması için Neo-Con Paul Wolfowitz’den aracı olmasını talep etmiştir, Bush’un stratejik Obama’nın da model ortağıdır. Hatta “sesini özleyecek” kadar Obama’ya yakındır!

Protestoların CIA eseri olduğunu iddia edenler, daha bir ay önce Obama ile Erdoğan’ın “yağmurda beraber ıslanmasını” manşet yaptılar, o fotoğrafın iki müttefikin derin dostluğu olduğunu analiz ettiler.

Tüm bunlara rağmen Gezi eylemlerinin CIA eylemi olduğunu savunanlar için basit bir test vardır: Erdoğan Obama’ya “one minute” desin!

AKP’NİN EYLEMLERİ CIA EYLEMİ

Hilal Kaplan’dan Nihal Bengisu Karaca’ya kadar birçok AKP kalemşoru, “duran adam” eyleminin sosyal medyada büyük yankı uyandırdığı gece, milletin karşısına bir “belge” getirdiler ve bu eylemin CIA eylemi olduğunu savundular. Belgelerine göre CIA 198 eylem şekli belirlemişti ve “duran adam” da işte madde 163’de açık açık yazıyordu!

Anlaşılan bu arkadaşlar “ellerinin altında hazır tuttukları” bu kâğıt parçasını tam olarak okumamışlardı… Zira madde 20’ye göre dua ve ibadet de CIA eylemiydi, madde 41’a göre Hac yolculukları da; madde 58’e göre aforoz etme de CIA eylemiydi, madde 159’a göre oruç tutmak da…

Daha doğrusu hemen her şey bu listeye göre CIA eylemiydi ve en müthişi de madde 69’daki “topluca ortadan kaybolma” eylemiydi…

Hayır, şimdilik kimse ortadan kaybolmamıştı ama halkın eylemlerine düşmanlık yapanlarda yine de zekâ ve ahlakı arıyorduk!

Zira o listede yer alanların en az yarısını bu arkadaşlar 28 Şubat’ta uygulamıştı!

ERDOĞAN ÇAPULCU DEDİ, ROUSSEFF GURUR DUYDU 

ABD hem Türkiye’yi hem de Brezilya’yı hedef aldığına göre her iki ülkenin de lideri benzer tepki vermeli, değil mi? Bakalım:

Erdoğan eylemci gençlere çapulcu, alkolik, sidikli, boklu gibi seviyesiz yakıştırmalar yaptı. Yetinmedi “aynı yerden emir aldıkları için ulusalcılarla bölücülerin kardeşlik yaptığını, faşistlerle sosyalistlerin muhabbeti artırdığını, sözde dindarlarla din düşmanlarının Gezi’de ittifak yaptığını” iddia etti! Herkes aynı yerden emir almıştı ama nedense o yerin Türkiye temsilcisi kendisiydi!

Peki ya Brezilya Devlet Başkanı Başkanı Dilma Rousseff neler söyledi? Protestocularla gurur duyduğunu belirten Rousseff,  “Gösterilerin boyutu demokrasimizin enerjisini gösterdi” dedi!

Yani iki lider arasında 180 derece fark vardı!

Her neyse, uzatmayalım ve şu kadarını söyleyerek bitirelim: CIA’yı Taksim’de arayacağınıza, bakanlıklarda arayın ki memlekete bir hayrınız olsun!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Haziran 2013

, , , , , , ,

Yorum bırakın

TEK DEVLET, TEK PARTİ, TEK ADAM

Önce düşünen adamlar vardı; rejim onları içeri attı.

Sonra yazan adamlar harekete geçti; rejim kalemlerini kırdı.

Ardından konuşan adamlar çıktı sahneye; rejim ağızlarını kapattı.

En sonunda yürüyen adamlar çıktı; rejim üzerlerine gaz sıktı. Yürüyen adamlar çadır kurdu, rejim yıktı. Yürüyen adamlar, tekrar çadır kurdu, tekrar toplandı, tekrar ve tekrar… Rejim gaz bombası attı, ses bombası attı, yaktı, yıktı…

Önce her şey bitti sanıldı, direniş ezildi ve rejim kurtuldu denildi…

Ama…

DİK DURAN ADAMLAR

Ama hayır, adam gibi adamlar için, illaki yapılacak bir şeyler vardı.

İşte o anda “duran adam” çıktı sahneye. Ata’sına ve Bayrağı’na bakarak Taksim’de, öylesine durdu, durdu, durdu…

Ama hep dik durdu. Polis çantasını, üstünü aradı, o durmaya devam etti. Ne polise mukavemet etti, ne de tek bir söz, sadece durdu…

İşte o anda rejim bir kez daha felç oldu. Duran adam UFO gibiydi, tanımlanamıyordu, polis nasıl baş edeceğini bilemiyordu…

Üstelik bir anda duran adamın sağında, solunda, arkasında yeni duran adamlar belirmeye başlamıştı…

Sonra dalga dalga yayıldı, gecenin bir yarısında Beşiktaş’da, Kadıköy’de duran adamlar ortaya çıktı…

Sonra Ankara, İzmir, diğer iller…

En sonunda Almanya, İsviçre, ABD, tüm dünya…

Türkler durarak ama dik durarak tarihi ilerletiyordu!

POLİS DEVLETİ MANZARALARI

Tayyip Erdoğan da, emrindeki kolluk kuvvetleri de ezemeyecekleri bir kuvvetle karşı karşıyaydılar. Ne yapsalar olmuyordu…

Polis müdürü telsizden bağırdı o an: “Sabit duran herkesi toplayın!” Sanırsın Erdoğan’ın “durmak yok, yola devam” sözüne muhalefet etme suçu var!

Öncesinde şu sahneleri de yaşadık:

Polis amiri bağırıyor: “Meydandaki gazetecilerden sarı basın kartı olmayanları çıkarın!” Polis çıkarmakla kalmıyor, gazetelerin muhabirlerine verdiği basın tanıtım kartlarına da el koyuyor.

Polis Çağlayan’da avukatları gözaltına alıyor. Avukat itiraz ediyor, “bu yaptığınız kanuna aykırı” diyor. Polis kendinden emin: “Kanunu bana mı öğreteceksin!”

Polis Taksim’e yolu düşenlerin çantasını açıp bakıyor, bulduğu gaz maskelerine el koyuyor? Neden? Gaz maskesi taşınamayacağına dair kanun mu çıktı? Hayır! Topluyor ki, gaz attığında vatandaş kendini koruyamasın, zehirlensin!

Erdoğan kürsünden haykırıyor: “legal görüntülü o örgütler…” Tamam, illegal örgütü anladık da, legal görüntülü ne demek? Doğan görünümlü Şahin gibi bir şey mi? Hayır! Başbakan’ın kafasına uymayan her şey illegaldir artık!

TAYYİPOKRASİ

Günlük hayatımıza yansıyan şu beş örnek, nasıl bir rejimde yaşadığımızı gösteriyor.

Öyle bir rejim ki, polis hukukçudan daha iyi hukuk biliyor, basın haberi izleyemiyor, polis hareket edeni de, duranı da gözaltına alıyor, rejimin başı herkesi düşman görüp, tüm kurumları illegal sayıyor!

Artık bu rejimin adını koymalıyız: Tayyipokrasi’dir bu! Tek devlet, tek parti, tek adam rejimidir!

Ama rejim tekleştikçe, yalnızlaşmaktadır!

Ve biz çoğaldıkça Erdoğan azalmakta; dik duran adamlar da koşan adam olmaya hazırlanmaktadır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Haziran 2013

, , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: