Posts Tagged Birgül Ayman Güler

MİLLİYET, DEVLETLE MİLLET OLUR

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, anımsayacağınız gibi, ülkemizi terk eden gayrimüslim yurttaşlarımıza seslenmiş ve “Türkiye artık değişti, geri dönün” çağrısı yapmıştı.

Ermeni cemaatinin gazetesi Agos, Çelik’in bu açıklamasını önemsedi ve kendisiyle 25 Nisan’da bir söyleşi yaptı. Söyleşiyi yapan Rober Koptaş, ertesi gün okurları ve camiası için şu açıklamayı yaptı: “Çelik’in, hükümetin 2015 konusundaki tutumu konusunda önümüzdeki dönemde belirleyici ve temsil edici bir rol oynayacağı tahmin ediliyor.”

Koptaş her ne kadar söyleşi sırasında Çelik’in “soykırım” yerine “trajedi” demesinden ve 1915 olaylarını “mukatele” yani karşılıklı katliam diye nitelemesinden rahatsız olduysa da, onun İttihatçılık ve Kemalizm karşıtlığını oldukça önemsemiş. Daha da önemlisi Ömer Çelik’in İttihatçılık ve Kemalizm’e karşı mücadele edilmesi gerektiğini belirtmesini, “esas” almış!

DEVLET İLE MİLLET İLİŞKİSİ

Nitekim Rober Koptaş’ın yaptığı söyleşi, Ömer Çelik’in “geçmişte bazı travmatik olaylar yaşandı” demesiyle başlıyor.

Bizi bugün bu konuyu incelemeye götüren de Çelik’in travmanın kaynağına yönelik yaptığı saptamadır!

Çelik, Koptaş’ın “neden yaşandı bu travmalar” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Devlet kurulurken, ulus devlet mantığı içinde, tektipleştirici bir devlet kurulmak istendi. Bu yapı içinde de hiçbir ihtilaflı alan kalmasın istendi. Türklerin bile hafızalarında karşılığı olmayan bir Türkçülük ve milliyetçilik üretildi. Ve bunun somut siyasi uygulamaları oldu. Batı’da ulus devlet modernleşmenin sonucunda, muazzam bir sosyolojik değişim sonucunda oluştu. Bizde ise ulus devlet, bir ‘devlet ulus’ olarak oluştu. Yani, devlet kendisine yönetecek bir ulus oluşturmak istedi.” (Agos, 25 Nisan 2013)

Yani Ömer Çelik’e göre Batı’da milletler devlet kurmuş, biz de ise devlet kurulmuş, sonra devlet kendine yönetecek bir milleti zorla yaratmaya çalışmış. Dün Ermenilere bugün de Kürtlere yapılanların sebebi bu tersine inşaymış!

Bu sözlerin sahibi kabinenin herhangi bir bakanı hatta başbakanı olsaydı, üzerinde durmaz, bilgisizliğe verir geçerdik. Ancak bu sözlerin sahibi kabinenin en entelektüel, en birikimli üyesi!

O yüzden önemle belirtmeliyiz: Bizde de “milli devlet” tıpkı batıdaki gibi oldu. Zira “milletleşme” süreçlerin mantığı aynıdır.

Bu süreci en iyi anlatan ise tarihe geçen sözüyle İtalyan devlet adamı Massimo D’azeglio (1798-1866) olmuştur: “İtalya’yı kurduk, şimdi sıra İtalyanları oluşturmakta.”

Yani Batı’da da önce devlet-ülke kurulmuş, sonra da millet yaratılmıştır! Daha açık tarif edersek devrimle devlet kurulurken, millet olunmuştur!

DEVRİMDEN ÖNCE MİLLET YOKTU

Sorun bizim “devlet adamlarının” millet ile milliyet arasındaki farkı bilmemelerindendir. Birgül Ayman Güler’in “Türk milleti ile Kürt milliyeti eşit değildir” sözü de o yüzden doğru okunamamıştır ve “ne yani, Türk ile Kürt eşit değil mi?” gibi bilgisiz ve ölçüsüz eleştirilere muhatap olmuştur. (Millet-milliyet ayrımını bilen fakat siyaseten bu sözü Kürt düşmanlığı gibi okuyanları kuşkusuz ayrı tutuyoruz.)

“Milliyet” kapitalizmden önce de vardı, ama “millet” kapitalizme birlikte tarih sahnesine çıktı. Nitekim Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları isimli büyük eserinde ”Meşrutiyetten evvel Türk milleti yoktu” diye saptar!

Çünkü milliyetin ya da milliyetlerin millet haline gelmesi için toplumun kapitalist bir pazarda buluşması lazımdır. Ancak bu şekilde farklı milliyetler, milletleşir! Ortak pazar, ortak ülke ve ortak dil, ortak yaşama bilincini yaratır.

Batı’da da, bizde de milletleşme süreci farklı zamanlarda fakat aynı düzlemde gelişmiştir. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk o yüzden “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” demiştir.

Yani Türkmen milliyeti, Kürt(men) milliyeti, Laz milliyeti, Çerkez milliyeti ve diğer tüm milliyetler birlikte Kurtuluş Savaşı vererek, birlikte bir ülke kurarak milletleşmişlerdir!

Ziya Gökalp’in söylediği gibi bizde milletleşme Meşrutiyetle, yani devrimle ve kapitalizmin filizlenmesiyle başlamıştır. Ve yine bir devrimle, Cumhuriyetle milletleşme süreci gelişmiştir.

Milliyetlerin millet olmasında “milli devlet” esastır ve bu nedenle devletsiz topluluklar millet değil milliyettir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Nisan 2013

, , , , , , ,

Yorum bırakın

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ AYAKLAR ALTINDA

Başbakan Erdoğan geçen hafta önce “Etnik milliyetçiliğe, bölgesel milliyetçiliğe, dinsel milliyetçiliğe hayır dedik. Bunların hepsi ayağımızın altında.” dedi. Ardından da Prag’a giderken uçakta açıklamasını sürdürdü: “Biz Kürt milliyetçiliğine de karşıyız, Türk milliyetçiliğine de karşıyız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydasında bütünleşelim diyoruz.”

Böylece Mümtazer Türköne’nin de saptadığı gibi Başbakan ErdoğanTürk milliyetçiliği ayaklarımın altında” demiş oluyordu! (Zaman, 5 Şubat 2013)

Ancak sözlerine bakılırsa, Türköne’de misyon, “kutsal saydıklarının” da önüne geçebiliyor: “Türk milliyetçiliği tarihî misyonunu tamamladı. Yaşatmanın ve ayağa kaldırmanın Türk milletine faydası yok.”

ŞEYTAN ÜÇGENİ

Başbakan Erdoğan’ın “Türk milliyetçiliği ayaklar altında” sözü hem Kemal Kılıçdaroğlu’nu hem de Fethullah Gülen’i tamamlıyor.

Kılıçdaroğlu, “neden Kürt sözcüğünü kullanmadınız” diye soran gazeteci Murat Yetkin’e üçüncü bir tarafmışçasına şu çarpıcı yanıtı vermişti: “Ben Kürt demedim ama Türk de demedim.” (Radikal, 27 Mayıs 2010)

Fethullah Gülen ise daha 2005 yılında “ulusalcı dalgayı aşacağız” diyerek Ergenekon tertiplerinin uygulamaya geçmesi için düğmeye basmıştı. (Aktüel, 18 Ekim 2005) Nitekim Emniyet Genel Müdürlüğü de “Ulusalcılığı” tehdit kapsamına almıştı!

Böylece Türk’e karşı oluşturulan şeytan üçgeninin bir köşesine Gülen, bir köşesine Erdoğan, son köşesine de Kılıçdaroğlu yerleşmiş oluyor. Hep birlikte Abdullah Öcalan’ın isteği doğrultusunda, Anayasa’dan Türk sözünü çıkarmaya çabalıyorlar! Üçgen piramidin tepesinde, Washington’dan bakan gözü unutmuyoruz elbette…

BDP KAVMİYETÇİLİĞİ

Birgül Ayman Güler’in “Türk ulusu (milleti) ile Kürt milliyeti eşit değildir” sözleri, büyük bir psikolojik savaş açılarak ve bilimsel bir doğruya “Türk ve Kürt eşit değildir” anlamı yüklenerek ele alınmaya devam ediyor.

Bu tartışma, aynı zamanda cehaletin ne düzeyde olduğunu da sergiliyor. TBMM’de Türk milletini temsil edenlerin büyük bir kısmı, feodalizm ile kapitalizm arasındaki farktan, dolayısıyla da millet ile milliyet arasındaki farktan bihaberler!

Daha ilginci, Kürtçülerin kavmiyetçiliğidir! Örneğin BDP Milletvekili Altan Tan şöyle diyor: “Yapılması gereken Türkiye’nin laikçi, ulusalcı paradigmasının tarihin çöplüğüne atılmasıdır. Bunun neticesi de nedir, Kürtleri bir kavim olarak kabul etmektir.”

Yani Tan, Kürtlerin bir milliyet, yani bir kavim düzeyinde kabul görmesini istiyor! O zaman sorun ne? Milleti ırk düzleminde tanımlayan en gerici sağcı kesimler bile “Kürt kavmine” itiraz etmiyor zaten!

Ayrıca bu durumda Birgül Ayman Güler’e itirazın niye? Zira Güler, haklı olarak Türkmen ve Kürt milliyetlerinin, yani kavimlerinin, bir devrimle milletleştiğini ve Türk milleti ismini aldığını belirtiyor! Yani Türk, Türkmen ile Kürt’ün üst kimliği oluyor!

Ama sözlerine bakılırsa Tan üst kimlik istemiyor, “alt kimlik yeterli” diyor!

MİLLET YOKSA, DEVLET VE VATANDAŞLIK YOKTUR!

Kürtlerin en büyük sorunlarından biri de budur. Kürtlere Kürtçülük adına üst kimliği çok gören, onu ortaçağın feodal beylerinin, şeyhlerinin, ağalarının elinde maraba yapan işte bu zihniyettir!

CHP’nin toprak reformuna itiraz eden ve sonra DP haline gelen gerici kanadının 80 yıl önceki bakış açısı, bugün BDP’de hortlamıştır!

Oysa Kürt hareketinin Sol’a bulaşmışları bu kavramları bilir. Hiç değilse Stalin’in “ırka dayanmayan” şu bilimsel tanımını duymuştur: “Tarihsel düzlemde kurulmuş, ortak dil, bölge, ekonomik hayat ve ortak kültürde kendisini gösteren psikolojik yapı temelinde oluşmuş, istikrarlı halk topluluğu.”

Bilmeyince ya Sırrı Sakık gibi milleti oluşturan milliyetlere karşı ırkçılık yapar, ya da Refah Partisi kökenli BDP’li Altan Tan gibi, Kürt’e maraba olmayı layık görür!

Son sözümüz de “Biz Kürt milliyetçiliğine de, Türk milliyetçiliğine de karşıyız. Ortak paydamız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır” diyen Erdoğan’a ve “Kürt de demedim, Türk de demedim” diyen Kılıçdaroğlu’na: Millet yoksa devlet de yoktur, vatandaşlık da yoktur! Milli devlet yoksa emperyalizme sömürge olmak vardır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Şubat 2013

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

TÜRKÜZ, KÜRTÜZ, MİLLETİZ

Birgül Ayman Güler’in “Türk ulusu ile Kürt milliyetini eşit sayamazsınız” demesini, “Türklerle Kürtlerin eşit olmadığını söyledi” diye çarpıtanlar kötü niyetlidir!

Birgül Ayman Güler’in “ulus-millet, milliyet” ayrımına dair basın açıklamasına rağmen, onu hâlâ “Türklerle Kürtleri eşit görmüyor” diyerek suçlayanlar kör cahildir!

Birgül Ayman Güler’in kavramları açıkladığı basın toplantısında “Türk ve Kürt eşitliğini savunmasına” rağmen onu hâlâ ırkçılıkla, kafatasçılıkla, faşistlikle suçlayanlar ise hem kör cahildir, hem de kötü niyetli!

Recep Tayyip Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’na söylediği “boy, pos değil, soy önemli, soy” sözlerine kör olup da Birgül Ayman Güler’i soyculuk yapmakla suçlayanlar ise ahlaksızdır!

MİLLET, MİLLİYETİN ÇATISIDIR

Bu girişten sonra görüşlerimize geçelim:

1. Türk ve Kürt, insan olarak da, etnik bakımdan da eşittir. O nedenle “Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz” diyoruz… Kaldı ki, bir milliyetin başka bir milliyete üstünlüğü bilimsel değildir.

Türk milleti ya da Türk ulusu, Türk milliyetini de Kürt milliyetini de kapsayan bir siyasal kavramdır. Tıpkı pek çok milliyeti içeren Fransız milleti ya da İtalyan milleti gibi…

Bugün fikir düzleminde yaşanan sıkıntının kaynağı ise milliyetlerden birinin isminin, milletin de ismi olmasıdır. Ama bu da başka milliyetlerin milletleşme aşamasında yaşandığı gibi bir tarihsel zorunluluktur. Örneğin Frank milliyeti, milletleşme sürecine önderlik ettiği için, Fransa’ya ve Fransız milletine adını da vermiştir.

‘KÜRTÇE YETERSİZ’ İDDİASI BİLİMSEL DEĞİL

2. Kürtçe konuşulmalıdır, öğretilmelidir; Kürt milliyeti dilini kullanabilmelidir.

Türk milliyetinden yurttaşlar da ikinci bir dil olarak Kürtçe öğrenebilmelidir; bu zenginliktir.

İlköğretimden başlayarak İngilizce eğitim verilen okullardan geçilmediği günümüz koşullarında, Kürtçeye ve Kürtçedeki w, x, q harflerine karşı olmak ahlaki değildir. Türk milliyetinden bir yurttaş Washington diye yazabiliyorsa, Kürt milliyetinden bir yurttaş da Wan şeklinde yazabilmelidir!

3. Kürtçe öğretilmelidir ama Kürtçe resmi dil olmamalıdır. Kürtçe hukuk dili olarak da kabul edilmemelidir. Zira milletleşme süreci, aynı zamanda hukuku da tekleştirme sürecidir. Üniter devletlerde iki ayrı dille hukuk olamayacağı gibi hem şeriata dayalı hukuk, hem de medeni hukuk olamaz!

Ancak “Kürtçe bilim dili ya da hukuk dili olamaz” demek doğru değildir. Yani meseleye “yetersizliği” üzerinden itiraz etmek bilimsel değildir. Mahkeme, hâkim, avukat gibi en temel hukuk kavramlarının Türkçe kökenli olmadığı şartlarda, Kürtçe hukuk dili de yaratılır. Üstelik hukuk alanında Türkçeye kaynaklık eden Farsça ve Arapça kökenli kelimeler, Kürtçede de vardır.

Dil’e yetersizliği üzerinden itiraz etmek, bilimsel değildir. Çünkü devlet olursa, dil de olur, yaratılır, geliştirilir. Zaten mesele de buradadır: İkinci bir devlet ortaya çıkmasın diye Kürtçenin hukuk dili olmasına itiraz etmeliyiz, yetersiz olduğu için değil.

Dün “Kürt yok, karda yürürken kart-kurt sesi çıkaran dağ Türk’ü var” diyenlerin bugün Kürtçe sevdalısı olması anlamlıdır. Kürt’ü yok sayan Amerikancıların bugün Kürtçeye sarılması, yine Amerikancılıklarındandır.

Çünkü milli devletleri hedef alan emperyalizm, bazen zor kullanarak, bazen de milletleşme sürecinin arkada bıraktığı kavramlara ve unsurlara sarılarak, oradan bir çatlak yaratarak, milletleşme sürecini geriye döndürmeye çalışır.

Milliyetlerin bir zora dayanarak hak iddia etmesi bu nedenle çoğu zaman emperyalizmin hedefiyle birleşir ve onun kartı olur. Son tahlilde bunun o milliyete de bir faydasının olmayacağının en somut örneği Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra ortaya çıkan ve 8 ayrı milliyete dayanan devletçiklerdir.

MİLLİ DEVLETLER BİRLİĞİ

4. Milli devletleri de aşan bölgeselleşmiş bir yapı, kuşkusuz yarının gerçeğidir. Türk ile Kürt’ün, Fars ile Arap’ın eşitlikçi bir yapıda yan yana yaşayabilmesi mümkündür ve olacaktır.

Ancak milli devleti bu anlamda aşabilmek ya da milli devletler birliği kurabilmek, önce emperyalizmin boyunduruğundan çıkmakla ve “milli” kapitalist üretim ilişkilerini geliştirmekle, ardından da kamuculuğu esas alan üretim ilişkilerine yönelmekle sağlanır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Ocak 2013

, , , , , ,

1 Yorum

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın