Posts Tagged Halk Hareketleri

ARAP AYAKLANMASI, BOP EŞBAŞKANLIĞINI TELAŞLANDIRDI

Önce bir saptama: İran ve Libya’daki “kalkışma” ile Tunus, Mısır, Ürdün, Yemen ve Bahreyn’deki “halk hareketleri” birbirinden tamamen farklıdır.
Birincisi ABD’ye karşı ve mesafeli olan ülkelerde ortaya çıkmıştır, ikincisi ABD’nin nüfuz alanı olan ülkelerde… Birincisinin hedefi ABD’nin karşı olduğu Ahmedinejad ve Kaddafi’dir, ikincisinin ise ABD’nin müttefikleri olan Bin Ali, Mübarek, Abdullah Salih ve Kral Hamad’dır. Birincisinde isyancıların liderliğini –yine ortaya çıkan- “El Kaide” yapmaktadır, ikincisinde ise hem tek bir lider örgütten söz etmek mümkün değildir, hem de halk hareketinin unsurları, sağdan sola pek çok kesimi kapsamaktadır.
Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgilenmek ve Ortadoğu’daki gelişmeleri incelemek isteyenler, yeni çıkan “Soros, CFR ve Arap Ayaklanması” isimli kitabı okumalıdırlar.[1]
ASKERİ MÜDAHALE RAFA KALKTI
Güçlü bir devlet olan İran, geçen yıllarda da zaman zaman ortaya çıkan bu tip Batı esintili kalkışmaları, anında bastırdı. Ancak daha zayıf bir ülke olan Libya hâlâ bu kalkışma ile uğraşıyor. Ancak ilk iki haftanın rüzgârı yön değiştirdi ve Kaddafi isyancıların ele geçirdiği yerleşim yerlerini tek tek geri alıyor!
Geçen hafta Libya’yla ilgili şunlar konuşuluyordu: ABD Başkanı Barack Obama, Libya’ya NATO’yla birlikte askeri müdahale seçeneğini değerlendirdiklerini ve aynı zamanda isyancılara silah desteği yapılmasının da gündemde olduğunu açıkladı.[2] İngiliz Independent gazetesinin Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, ABD’nin isyancılara silah yardımının Suudi Arabistan üzeriden yapılacağını yazdı.[3] Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Libya’da herhangi bir askeri müdahaleye karşı olduklarını açıkladı: “Yabancı, özellikle de askeri bir müdahaleyi Libya’daki krizi çözmenin bir yolu olarak görmüyoruz. Libyalılar sorunlarını kendileri halletmelidirler”.[4]
Hatta bu gelişmeler, başından beri bölgedeki halk hareketlerini “ABD projesi” olarak değerlendiren kesimleri, tezlerine kanıt bulduklarını sanmaya sevk etti! ABD Tunus’ta düğmeye basmış ve nihai hedef Libya ve İran’a yönelmişti! “ABD’nin sırf Libya’da ayaklanma başlatabilmek için müttefikleri olan Tunus ve Mısır liderlerini feda ettiği” değerlendirmesine oturan bu tezin mantıki sakatlığı ortada, ancak tez buna rağmen bazı kesimlerde bayrak olmaya devam ediyor!
Biz, bu mantık dışılığı bir kenara bırakıp, kimi kesimlerin ortaya koyduğu, -daha mantıklı olan- şu tezi inceleyeceğiz: “Tamam ABD, Tunus ve Mısır’da kaybetti ama Libya’da kazanıyor”.
LİBYA’DA KİM KAZANIYOR?
Peki, gerçek bu mudur? Yani Tunus ve Mısır’da kaybeden ABD, Libya’da kazanıyor olabilir mi? Müttefikini savunamayan, kendi kalesini koruyamayan bir ABD, kendisine karşı olan, rakip bir kaleyi zapt edebilir mi?
Gelin bu soruya biz yanıt vermeyelim!
ABD Senatosu, bu soruya yanıt aramak için Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper’i dinledi geçen hafta. Clapper konuşmasında, “Zamanla Kaddafi güçleri zafer kazanan taraf olacaktır… Libyalı isyancılara saygı duyuyorum. Verdikleri savaşı kazanıp kazanmayacaklarını bilmiyorum. Şu an gerçekten ağır bir savaş veriyorlar” dedi.[5]
ABD Savunma İstihbarat Ajansı direktörü General Ronald Burgess, Clapper’a destek vererek, Libya’daki çatışmalarda güçlü olan tarafın “değişmeye başladığını” söyledi. Burgess, “Şu an Libya’da dengelerin eşit olduğu bir noktaya geldik. Ancak avantajın Kaddafi rejiminin yanında olduğu söylenebilir” dedi.[6]
Clapper’in açıklamalarına öfkelenen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham ise, Obama’nın en üst düzey istihbarat danışmanının görevine son verilmesi çağrısı yaptı. Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon ise Clapper’in sözlerini, Kaddafi’nin sahip olduğu askeri üstünlüğe dayanarak yapılan, “sabit ve tek boyutlu bir değerlendirme” olarak yorumladı. Donilon, Libya’daki durumu “çok boyutlu bakışla” değerlendirmeyi tercih edeceğini belirtti.[7]
Donilon’un “çok boyutlu” değerlendirmesi muhtemel ki, iki unsura dayanıyordu: Birincisi, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, isyancıların ilan ettiği yeni Libya yönetimini tanımasıydı.[8] İkincisi ise Başbakan Erdoğan’ın, Kaddafi’yi arayarak, kendisine “arkasında halk desteği olan bir devlet başkanı atamasını” önermesiydi.[9]
Oysa Clapper haklıydı. Kaddafi teker teker isyancıların ele geçirdiği bölgeleri geri alıyordu!
Yani ABD, Tunus ve Mısır’da kaybettiği gibi Libya’da da kazanamıyordu!
BOP EŞBAŞKANLIĞI: BİZ ETKİLENİRİZ!
Halkların ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne yanıt vermesi, en başta BOP Eşbaşkanlığı’nı telaşa düşürdü.
İstanbul’da düzenlenen ve Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı “Değişim Liderleri Zirvesi” işte bu telaşı ortaya koydu. Zirvenin en önemli gündem maddesi, işte Büyük Ortadoğu’daki bu değişime karşı ne yapılması gerektiği üzerineydi.
Başbakan Erdoğan, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da değişen dengeler karşısında Türkiye’nin yeni rolünü anlattı: “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki sorunları da ancak birlikte hareket ederek, ortak çözüm önerilerini ortaklaşa uygulama planına geçirerek çözebiliriz… Bizler, buralarda, değişimi kontrol etmek değil, değişime yardımcı olmak, istikamet tavsiyesinde bulunmakla mükellefiz”.[10]
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise daha açık konuştu: “Türkiye bu değişim dalgasının sürükleyici lider ülkesi olmak durumunda. Böyle bir hedefle hareket ediyor. Yoksa bütün bu etrafta, değişim dalgasının olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenecek ülkelerden biridir. Eğer aktif bir öncülükle değişim liderliği yürütemezsek, biz bu coğrafyada bu gelişmelerden en olumsuz etkilenen ülke oluruz”.[11]
BOP Eşbaşkanlığı gelişmelerin farkında… Ortadoğu’daki değişime “istikamet” verilemezse, değişime “liderlik” yapılamazsa, değişim en başta BOP Eşbaşkanlığı’nı etkileyecek!
Fark etme sırası, bu gelişmeleri “ABD projesi” olarak gören aydınlarımızda…
MEHMET ALİ GÜLLER


[1] Orhan Koloğlu, Mehmet Ali Güller, Barış Doster, Haluk Hepkon, “Soros, CFR ve Arap Ayaklanması”, Kırmızı Kedi Yayınları, 1. Basım, Mart 2011
[2] Obama’dan Libya’ya askeri müdahale sinyali, 8 Mart 2011: http://www.hurriyet.com.tr/planet/17211629.asp?gid=286, (Son erişim: 8 Mart 2011)
[3] ABD, Libya’daki isyancıları gizlice silahlandırmak istiyor, 8 Mart 2011: http://www.hurriyet.com.tr/planet/17203050.asp?gid=286, (Son erişim: 8 Mart 2011)
[4] Rusya: Libya’ya askeri müdahaleye karşıyız, 7 Mart 2011: http://www.aksam.com.tr/rusya-libyaya-askeri-mudahaleye-karsiyiz–24711h.html, (Son erişim: 8 Mart 2011)
[5] “Obama’nın en üst düzey casusu: ‘Kaddafi kazanan taraf olacak’, 11 Mart 2011: http://www.hurriyet.com.tr/planet/17241779.asp?gid=286, (Son erişim: 14 Mart 2011)
[6] Obama’nın en üst düzey casusu: ‘Kaddafi kazanan taraf olacak’, 11 Mart 2011: http://www.hurriyet.com.tr/planet/17241779.asp?gid=286, (Son erişim: 14 Mart 2011)
[7] Obama’nın en üst düzey casusu: ‘Kaddafi kazanan taraf olacak’, 11 Mart 2011: http://www.hurriyet.com.tr/planet/17241779.asp?gid=286, (Son erişim: 14 Mart 2011)
[8] “En büyük darbeyi Sarkozy’den yedi, 11 Mart 2011: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/17235954.asp, (Son erişim: 14 Mart 2011)
[9] “Erdoğan’dan Kaddafi’ye müthiş teklif, 14 Mart 2011: http://www.hurriyet.com.tr/planet/17266157.asp?gid=286, (Son erişim: 14 Mart 2011)
[10] “Bölgemizdeki gelişmelere karşı önlemler görüşüldü”, 14 Mart 2011: http://www.ulusalkanal.com.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=19633:boelgemzdek-gelmelere-kari-oenlemler-goerueueldue&catid=80:orta-alt&Itemid=235, (Son erişim: 14 Mart 2011)
[11] “Bölgemizdeki gelişmelere karşı önlemler görüşüldü”, 14 Mart 2011: http://www.ulusalkanal.com.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=19633:boelgemzdek-gelmelere-kari-oenlemler-goerueueldue&catid=80:orta-alt&Itemid=235, (Son erişim: 14 Mart 2011)

, , , ,

Yorum bırakın

MISIR HALK HAREKETİ, AMERİKANCI MI?

Kimi aydınlarımız, Mısır’daki gelişmelerden bir türlü memnun olamıyorlar! Mısır’da hangi yönde bir gelişme olsa, bu aydınlarımız, illa o gelişmeyi ABD’nin istediğini, kurguladığını ve gerçekleştirdiğini iddia ediyorlar. Çünkü onlara göre ABD’nin planları dışında bir gelişme olamaz!
ABD’nin gelişmelerin arkasında kaldığını, ABD yönetiminin bu yüzden birbiriyle çelişkili açıklamalar yaptığını, Washington’un en önemli müttefikini yitirerek Ortadoğu’da büyük kayıp yaşadığını, gidişatı en az kayıpla kapatmak için çırpındığını ABD’liler bile yazıyor, çiziyor ama nafile… Bizim aydınımız ABD’nin bu hale düşmüş olabileceğine asla inanmıyor!
Mısır’daki gelişmelerden bir türlü memnun olamayan bu aydınlarımız, bu metafizik yaklaşımları nedeniyle de, her gün kendileriyle çelişiyorlar!
İSRAİL YETMEDİ, İSKANDİNAV LOBİSİ İCAT ETTİLER!
İlk günden, yani Mısır halkının ayağa kalktığı 25 Ocak 2011’den beri, Tahrir Meydanı’nı dolduran kitleleri Soros’un, ABD’nin yönlendirdiğini savundular. Hatta içlerinden bazıları, “düğmeye İsrail bastı” bile dedi! İlerleyen günlerde, İsrail’in gelişmelerden ne kadar rahatsız olduğu, bölgedeki en büyük dayanağı olan Hüsnü Mübarek’in alaşağı edilmesinin Tel Aviv’i ne denli zor durumda bırakacağı dile getirildiğinde ise bu aydınlarımız “yanlış girdikleri tünelden” çıkamayacakları için yeni “tezler” ortaya atmaya başladılar! Bugüne kadar “ABD’yi İsrail yönetiyor” gidi temelsiz bir iddia üzerinden politika yapmaya çalışan bu aydınlarımız, bu ters köşe olma durumu karşısında, ABD’yi yöneten yeni bir lobi icat ettiler: İngiltere-İskandinavya lobisi! Yani ABD, lobilerin parmağında oynuyordu!
Bu yeni tezlerini temellendirmek için de gelişmeleri Rotschild ve Rockefeller ailelerinin kavgasıyla açıklamaya kalktılar! Yani iki aile kavga ediyor,  dünya da bu kavgaya göre şekilleniyordu! Sınıf savaşını, devlet aygıtını, emperyalizm kavramını, tarihi, bilimi bir yana bırakan bu metafizik yaklaşıma göre İsrail ile İngiltere-İskandinavya hattı, ABD üzerinde hâkimiyet savaşı veriyordu!
Öyle ki, her gelişmenin arkasında ABD’yi gören, ABD’siz kuş uçmayacağını iddia eden bu aydınlar, “yanlış tünelde” olduklarından, bu kez dönüp ABD’yi, iki eksenin üzerinde hâkimiyet savaşı verdiği zavallı bir ülkeye dönüştürüyorlardı!
BORSA MASALI
Mısır’daki gelişmelerden bir türlü memnun olmayan bu aydınlarımız, halk ayaklanmasını Soroscu ilan ettikleri için, halk hareketinin hedefinde olan Mübarek’i de, ABD’nin hedefi saydılar! Halk hareketi Soroscu, Amerikancı olunca, Mübarek de ABD’nin has adamı olmaktan çıkıyor, ABD’nin düşmanı oluyordu doğal olarak!
Hele bir de Washington “Mübarek geçiş dönemini başlatmalı” diyince, tez kanıtlanmış oluyordu! Ancak günler geçiyor, Mübarek bir türlü ABD’nin isteğini yerine getirmiyordu, istifa etmiyordu! Tez elbette yanlış olamazdı, o zaman yeni bir kanıt gerekiyordu!
Yeni kanıt, “Mübarek uluslararası borsalara verdiği parayı ancak Eylül’de toplayabiliyor, onun için Eylül’e kadar görevde kalacak” şeklinde sunuldu!
Borsanın mantığından başlayarak pek çok olguya aykırı olan bu tez, Mübarek’in üç gün sonra istifa etmesiyle çökmüş oldu!
HALK NE YAPSA SOROSCU OLUYOR!
Bir kere Mısır halkının ayağa kalkmasını “Sorosculukla” damgaladıkları için, halkın Tahrir Meydanı’nda sayıca nispeten az olduğu bir görüntüyü bile tezlerine kanıt diye sundular. Kanıt o kadar sağlamdı ki, “Hani nerede bugün o kalabalık, hadi devam etsinler o zaman” diye ekranlardan seslendiler!
Oysa, Tahrir’e çakılı eylemciler dışındaki kitlenin “bir gün dolu, bir gün boş” kuralıyla enerjisi korunmaya çalışılıyordu Mısır’da… Zaten, “hani neredeler” diyen aydınlarımızın seslenişinin ertesi günü, Tahrir yine tıklım tıklım dolmuştu…
Sonuç olarak, Mısır halkı Tahrir Meydanı’na toplansa da Soroscu oluyor bu aydınlarımıza göre, toplanmasa da..!
ORDU NE YAPSA, BEĞENMEDİLER!
Mısır Ordusu’nun gelişmelere müdahil olmayan tutumunu, günlerce halk hareketinin Soroscu olduğuna kanıt diye sundular. Onlara göre Mısır Ordusu, Pentagon’dan aldığı emir gereği hiçbir şeye karışmıyordu…
En sonunda Mübarek istifa etti, yönetim askeri konseye, dolayısıyla da konseyin başı olan eski Savunma Bakanı Tantavi’ye geçti. Yani bir nevi Mısır tarzı askeri darbe oldu! (Bu arada Mübarek’in gelişmeleri engellemek üzere, Tantavi’yi  Savunma Bakanlığı görevinden aldığını ve yerine Genelkurmay Başkanı Sami Hafız Anan’ı atadığını ama Tantavi’nin, Mübarek’in hemen ardından kurulan Silahlı Kuvvetler Kuvvetler Yüksek Komisyonu Başkanlığı’na seçildiğini de anımsatalım!)
Müdahil olmayan ordu, sonunda müdahil olmuş, hatta yönetimi de devralmıştı. Ancak bu yeni durum da yine ABD’nin eseri sayıldı! Güya ABD, Mısır Ordusu’na darbe emri vermişti!
Sonuç olarak, tez baştan yanlış olduğu için, Ordu öyle de yapsa, böyle de yapsa, ABD’nin emri gereği yapmış oluyordu!
SÜLEYMAN DEDİLER, TANTAVİ OLDU!
Aynı aydınlarımız, halk hareketinin ilk günlerinde, Mübarek’in Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı diye bir pozisyon yaratmasını ve bu pozisyona istihbaratın başında olan Ömer Süleyman’ı atamasını, ABD’nin planı olarak değerlendiriyorlardı. Onlara göre Washington, Mübarek’in yerine böylece bir başka sadık adamını, Ömer Süleyman’ı getirecekti. Ancak, öyle olmadı ve ordunun duruma el koymasıyla Süleyman yerine Tantavi başa geçti. Aydınlarımız, bu sefer de Tantavi’nin başa geçmesini ABD planı olarak yorumladılar!
SOROS DARBESİ TEZİ TEPETAKLAK
Yani iş öyle bir hâl aldı ki, Mısır halkı eylem yapsa da yapmasa da Soroscu oluyordu; Mısır Ordusu gelişmelere müdahil olsa da olmasa da Pentagon’un emrini uyguluyordu; Mübarek istifa etse de etmese de, süreç ABD’nin kurguladığı gibiydi; başa Süleyman da geçse, Tantavi de geçse ABD istemiş oluyordu!
Çünkü tez en baştan yanlıştı! Yanlış tez, gelişmeler karşısında iyice çıkmaza giriyordu!
MISIR ARTIK DAHA İLERİDE!
Olan biten nesnel olarak şöyleydi… Mısır halkı 2004 yılından bu yana adım adım halk hareketini büyüttü, ABD-Mübarek rejimi büyüyen bu halk hareketini 2009 yılında kanla bastırdı… Ancak bu yıl, Tunus’ta ortaya çıkan başarının da etkisiyle halk hareketi daha da kitleselleşti. Üstelik geçen 6 yıl içinde, önemli bir mücadele birikimi ve deneyim de kazanılmıştı! Washington, Wikileaks belgelerinde de görüldüğü üzere, gelişmeleri öngörüyordu, ancak çaresizdi. Çünkü ABD “gerileme” dönemine girmişti, çöküyordu… Halk hareketinin başladığı gün Mısır hükümetini “sağlam” ve “istikrarlı” ilan eden Washington, ortaya çıkan kitlesellik karşısında, “Mübarek’i verip, Mısır’ı kurtarma” taktiğine yöneldi. “Kazanın tarafında” olmak için de, çırpındıkça çırpındı…
Son tahlilde, ABD’nin bölgedeki bir numaralı müttefiki olan Mübarek artık yok! Ve ABD, artık Mısır’a istediği valiyi tayin edecek güçte değil! Artık Mısır’ın başına Mübarek’ten daha Amerikancı biri geçemez! Mübarek rejiminin içinden çıkıp başa gelen kişi bile, artık Mübarek kadar Amerikancılık yapamaz!
Yer yer başlayan grevler ve alanlara işçi müdahalesi, büyüdüğü oranda, halk hareketinin yönelimini ileriye doğru taşıyacaktır! Ama ilerinin sınırı bellidir! Mısır’dan “tüm aşamaları” bir çırpıda geçmesini kimse beklemesin…
Mısır halk hareketi büyük başarı kazanmıştır. Çünkü Mısır, 24 Ocak gününün, artık çok ilerisindedir!
MEHMET ALİ GÜLLER

, , ,

Yorum bırakın

18 MADDEDE TUNUS-MISIR OLAYLARI

Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren, siyasal etkileri Ürdün ve Suriye’de de hissedilen halk hareketleri, bölge açısından önemli bir dönemin işaretidir. Yaşananların ne anlama geldiği; sürecin nasıl bir yöne doğru gelişeceğini anlamak bakımından önem kazanmaktadır. Bölgenin geleceği açısından çok önemli olan bu olayları, 18 maddede inceledik:
HALK DEVRİMİ DEĞİL, HALK HAREKETİ
1..) Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren olaylar, halk ayaklanmasıdır, halk hareketidir. Bunlara “halk devrimi” demek yanlıştır. Bu yanlış nitelemeyi de, kendi tezlerine destek olsun diye, daha ziyade Tunus-Mısır olaylarını ABD planı olarak görenler, dile getirmektedir. Böylece “halk devrimi mi, Soruscu darbe mi” diye sorulduğunda, okur nezdinde, “devrim olmadığına göre, o zaman kesin Soroscu darbedir” yanıtı oluşacaktır!
Tunuslu akademisyen Dr. Muahmmed Adil’in de vurguladığı gibi, yaşananlar, Soroscu bir kalkışma değil, bir halk hareketidir! (www.odatv.com, 31 Ocak 2011)
HALK HAREKETİ SOROSCU DEĞİL
2..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan Doğu’nun (Rusya) nüfuz alanıyken, Tunus ve Mısır, Batı’nın nüfuz alanıdır!
Üstelik, Rusya’nın nüfuz alanı altındaki ülkelerde yapılan bu Soroscu darbeler tersine çevrilmiştir. Ukrayna’da ABD’nin iş başına getirdiği turuncu lider yenilmiş, Kırgızistan’daki de, çıkan ayaklanma neticesinde kaçmak zorunda kalmıştır. Gürcistan’daki Soroscu lider de, Rusya’nın 2008’deki savaş ilanından beri sesini çıkaramamaktadır!
3..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, Tunus’un 23 yıllık diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali ABD istihbarat okulunda eğitilmiş bir CIA ajanıdır, iktidara ABD darbesiyle gelmiştir ve ABD’nin en has müttefikidir. Keza 30 yıllık diktatör olan Hüsnü Mübarek de ABD’nin en önemli bölgesel müttefikidir. Üstelik Mübarek, ABD’nin İsrail-Arap dünyası ilişkilerindeki en kilit müttefikidir!
4..) Halk hareketini bastırmak üzere kullanılan atlı-develi-kılıçlı milis yapısı bile halk hareketinin karakterini göstermesi bakımından bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir. Halk hareketini Soroscu diye karalayanlara, onların mantığıyla sorarsak eğer: Halk hareketi Soroscuysa, halkın “baltacı” adını verdiği bu milis kuvvet anti-Soroscu mu olacak, devrimci mi olacak? Ya da halk hareketi Soroscu, Amerikancı ise Mübarek Mısırcı, hatta devrimci mi olacak?
5..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, halk ayaklanması içinde yer alan kimi örgütlerin, Soros’dan, Batı’dan fonlanması, o ayaklanmayı toptan Soroscu yapmaz! Dahası, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerinde yer alan bazı gençlerin, ayrılıkçı Sırp örgütü Otpor’un işaretini taşımaları da, halk hareketini toptan Otporcu, Soroscu, Amerikancı yapmaz!
Bu bakış açısının yanlışlığını ortaya koyan en tipik örnek, 2007’deki Cumhuriyet mitingleridir. Milyonların Ankara, İstanbul ve İzmir’de alanları dolduğu o mitingleri, kim “Soroscu mitinglerdi” diye karalayabilir? Aklı başında hiç kimse o mitinglere elbette Soroscu demez. Ama o mitinglerde yer alan en az elli örgütün Soros’dan, ABD’den, AB’den fonlandığı da bir başka gerçekti! Ancak o gerçek, Cumhuriyet mitinglerini Soroscu yapmaz, sadece mitinglerin “siyasi sonuç” almasının önünde duran engellerden biri haline geitirir! (Cumhuriyet mitinglerinin yanlış önderlikle yanlış yönlendirilmesi ve parlamenterizmle uzlaştırılmasının tarihi sonucu, bir başka yazının konusudur)
6..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının Soroscu olduğuna kanıt diye sunulan “Mısır bayrağı taşımıyorlar, Nasır posteri taşımıyorlar” gibi tezler yanlıştır, yüzeysel bir bakış açısının sonucudur, masa başı değerlendirmesidir! Faik Bulut’un, El Quds el Arabi gazetesinde yazan Muhammed Sadık El Hüseyni’den aktardığı şu cümle bu tezi çürütmektedir:
“Birçok gösteride, ülkenin tarihi ulusal lideri Cemal Abdülnasır’ın posterleri taşınıyor; sömürgeci işgaline direnen simge isimlerden Saad Zağlul ile Abdülnasır hakkındaki kitaplar yeniden okunuyor…”
Kaldı ki, Nasır posteri taşınıp taşınmaması, bir toplumsal hareketin karakterini tek başına tayin etmeye yetmez. Bizler de “Nasır posteri” taşınıyor diye halk ayaklanmasını milli-sosyalistçi ilan edemeyiz!
7..) Mısır’daki olayların ABD planı olduğuna kanıt diye sundukları bir başka olgu ise halk hareketi başladığı sırada Mısır Genelkurmay Başkanı’nın Amerika’da bulunması ve Mısır ordusunun halka müdahale etmemesidir. Oldukça yüzeysel olan bu değerlendirmeyi çürütecek en önemli gelişme, Tahrir Maydanı’nda 2 milyon Mısırlının toplanmasından sonra Ordu’nun yaptığı “evlerinize dönün” çağrısıdır!
HALK HAREKETİ, ABD’NİN ÇÖKÜŞ SÜRECİNİN ESERİDİR
8..) Mısır ve Tunus’daki halk ayaklanmaları, halk hareketleri, ABD’nin dünya çapındaki güç kaybıyla doğrudan ilgilidir. ABD, 2001 yılında başlattığı dünya çapındaki saldırısını sürdürememiştir. ABD Irak’tan sonra sırayla işgal etmeyi planladığı Suriye ve İran’a girememiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’ni ilerletememiş, Obama ile revize etme yoluna mecbur kalmıştır. Daha önce dünyaya tek başına kafa tutabileceğini düşünen Washington, geleneksel müttefikine, yani Avrupa’ya yeniden sarılmış, dahası NATO’yu yeniden kullanma ihtiyacı görmüştür. Rusya-Çin bloğunun Orta Asya’ya girmesini engellediği ABD, bölgedeki en önemli askeri üslerini de boşaltmak zorunda kalmıştır. Dahası, ABD en önemli ekonomik ortağı olan Japonya’yı da Çin’e kaptırmıştır. Arka bahçesi saydığı Güney Amerika’da, sıra sıra Bolivarcı iktidarlar oluşmasına engel olmadığı gibi, 2008’den beri krizde olan ekonomisini düzlüğe çıkaramamıştır.
Genel bir değerlendirme yaparsak eğer, 1991’de “tek güç” olan ABD, bu durumu ancak 17 yıl sürdürebilmiş ve 2008 yılından itibaren inişe geçmiştir. Üstelik “tek kutuplu dünya” hedefinin de hayal olduğu bu süreçte ortaya çıkmış, dünya “çok kutuplu” bir hal almıştır.
Wikileaks belgelerinin ortaya çıkması bile ABD’nin çöküşe geçen durumuyla doğrudan ilgilidir. Ancak çöken bir kuvvetin safraları böyle ortaya saçılır!
9..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini ABD’nin planı olarak görmek, ABD’nin “değişmez muktedir güç olduğu” yanılsamasından kaynaklanmaktadır. Ama tarih göstermiştir ki, tüm süper güçler, er geç çökeceklerdir. Kaldı ki, ABD’nin dünya siyaset tarihinde başa güreştiği dönem topu topu, 65 yıldır! 65 yıl, insanlık tarihinde çok küçük bir zaman parçasıdır!
ABD’nin çökmediğini, tam tersine bütün hedeflerine ilerlediğini düşünenlerin yanılgı nedenlerinden biri de “çöküş” kavramını doğru algılamamasındandır. Çöküş, bugünden yarına, toptan durum değişikliği değildir. Çöküş, yıllar alan bir süreçtir. Roma’nın, Osmanlı’nın, İngiltere’nin çöküşleri bunun en önemli göstergesidir. Bu süper güçlerin çöküş süreleri, ABD’nin başa güreştiği toplam sürenin bile iki-üç katıdır!
10..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin planı olduğunu savunanların yanılgısının bir diğer kaynağı da, “devlet” aygıtına dair kavramsal yanlışlılarıdır. Meseleleri “devlet” kavramı ile değil, CFR ile, Yahudi Lobisi’yle, Rothschild ve Rockafeller aileleriyle hatta şeytana tapan masonik örgütlerle açıklamaktadırlar. Onlara göre dünyayı bu yapılar dizayn etmektedir! Çok basit bir şekilde söylersek, bu anlayışa göre, bu gizli örgütleri ya da aileleri ortadan kaldırırsak, ABD emperyalizmi yenilecektir!
Onlara göre ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün uçan kuştan haberi vardır, her şey onların kontrolündedir! Dünyada her ne oluyor ise ABD istediği için oluyordur!
ABD’NİN ‘MÜBAREK’İ VERİP, MISIR’I KURTARMA’ ÇİZGİSİ
11..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin düğmeye basmasıyla ortaya çıkmadığının en önemli kanıtı, ABD’nin Mısır olayları boyunca izlediği çizgidir. ABD önce Mübarek yönetimini istikrar unsuru olarak nitelendirmiş; gelişmeler sürünce, Mübarek’e “reform yap” çağrısında bulunmuş; durum kötüye gidince de “geçiş dönemi” vurgusu yapmaya başlamıştır!
12..) ABD çok açık biçimde, kendi planlamadığı ve başlatmadığı süreçte yer almaya çalışmaktadır. ABD’nin mecburiyet çizgisini “Mübarek’i verip, Mısır’ı kurtarmak” diye de formüle edebiliriz. BBC’nin yorumu da dikkat çekicidir: “ABD Mısır’daki devrimi, evrime yöneltmeye çalışıyor”.
Kaldı ki ABD, gidişat karşısında eski Kahire Büyükelçisi Frank Wisner’i Kahire’ye göndermiş ve süreci etkilemeye dönük bir karargâh kurmuştur. Bu ABD karargâhı, bir yandan ayaklanmanın yönünü istediği noktaya çevirmeye çalışmakta, bir yandan da ayaklanmanın içinde yer alan unsurların birbirleriyle çelişmelerinden yararlanıp, halk hareketini bölmeye çalışmaktadır.
Nobel ödüllü Muhammed El Baradey’in “muhalefet lideri” olarak ortaya sürülmesi “geçiş dönemi” pazarlığının bir sonucudur. İstihbaratın başı Ömer Süleyman’ın Mübarek’in yardımcılığına getirilmesi de, yine bu pazarlıkların bir sonucu olup, batı adına “kontrollü bir geçiş dönemi” sağlamak hedefiyledir.
13..) ABD’nin Mısır’da ayaklanma olacağına dair bir öngörüsü olduğu, aslında Wikileaks belgelerinde görülmektedir. Ancak, ABD çaresizdir! İnişe geçen bir kuvvet olarak duruma el koyamamıştır, ayaklanmayı engelleyememiştir. Obama’nın geçen yılki Kahire konuşması ile Müslüman Kardeşlerin yine geçen yıl iki kanatlı bir yapı haline getirilmesini, duruma el koyma hamlesinin bir parçası olarak okuyabiliriz.
MÜBAREK, İSRAİL MÜTTEFİKİDİR
14..) İsrail’in, ABD ve AB ülkelerini, bölgedeki istikrarın muhafaza edilmesi amacıyla Mübarek’e yönelik eleştirilerini frenlemeye çağırması da dikkat çekicidir! İsrail devleti, Dışişlerinden tüm dünyadaki büyükelçiliklerine yazı göndermiş ve elçilerinden, bulundukları ülke yönetimlerini Mübarek lehinde etkilemelerini istemiştir. (www.gazetevatan.com, 31 Ocak 2011) Çünkü Mübarek, Filistin sorunu konusunda, İsrail’in en önemli müttefikidir!
15..) Halk ayaklanmalarını Soroscu ilan edenlerin kendilerine dayanak yaptığı bir başka durum da, ayaklanmaların Tunus, Yemen, Mısır diye birbirini izlemiş olmasıdır. Onlara göre bu ayaklanmaların arkasında ABD olmasa, aynı anda bu ayaklanmalar başlamazmış… Soğuk savaş döneminden kalma bir bakış açısının eseri olan bu yaklaşım, dünyadaki gelişmelerin, 50 yıl hatta 20 önce olduğu gibi kitleler tarafından haftalar sonra öğrenilebildiği esasına dayanıyor!
Halk hareketlerinin ve her türden sosyal hareketin büyütülmesinde hatta ortaya çıkarılmasında, “sosyal iletişim ağlarının” nasıl bir etkiye sahip olduğunun en önemli göstergesi, 2007 yılındaki Cumhuriyet mitingleridir. Daha yakın bir örnek vermek gerekirse, geçen ay Facebook üzerinden örgütlenen, “taraftar Taksim’e, ıslık çalmaya” eylemidir!
16..) Mısır’daki halk hareketinin en önemli sorunu, harekete önderlik edecek “devrimci bir örgüt”ün, dolayısıyla “devrimci bir programın” olmamasıdır. Aslında ayaklanmanın “herhangi” bir lider örgütü de yoktur. Sırf bu gerçek bile, yaşananların tam bir halk ayaklanması, halk hareketi olduğunu göstermektedir.
Halk hareketinin hangi yöne ilerleyeceği, harekete önderlik edecek kuvvete bağlıdır. “Devrimci bir örgütün” liderliğinden yoksun bir ayaklanmanın, devrime gitmeyeceği aşikârdır. Üstelik, Mısır’daki sınıfsal durum, sosyo-ekonomik karakter, “devrime gebe” bir durum teşkil etmemektedir. Ancak bu türden ayaklanmalar, ileride, devrimci halk hareketlerine önderlik edecek devrimci örgütlerin kurulmasına, gelişmesine zemin oluşturur.
Mevcut halk ayaklanması, ideolojik bir hedefi olmayan, kitlelerin yaşam standartlarına tepkisinden doğmuş ve esas hedefi “Mübarek karşıtlığı” olan bir ayaklanmadır.
Bu durum, yukarıda da belirttiğimiz gibi ABD’nin elini güçlendirmektedir. Ayaklanmaya önderlik edecek kuvvetler arasında şimdiden başlayan pazarlıklar gidişatın yönünü belirleyecektir.
GELİŞMELER, İRAN’IN LEHİNE
17..) Durumdan vazife çıkaran Ürdün Kralı’nın hükümeti görevden alması ve Suriye lideri Beşar Esad’ın “reform zamanı” açıklaması yapması, halk ayaklanmalarının gücünün ne olduğunu da daha şimdiden göstermiştir!
18..) ABD’nin etrafında Sünni hilal oluşturmaya çalıştığı İran, Tunus’la başlayan ve bölgeyi etkileyen bu gelişmelerden en çok siyasi yarar sağlayan ülkedir! İran, ABD’ye karşı daha önce de –Hizbullah’ın hükümetten çektirilmesiyle- Lübnan’da başarı kazanmıştı!
MEHMET ALİ GÜLLER

, , ,

Yorum bırakın

ABD MÜTTEFİKLERİ ÇÖKÜYOR

Bazı Türk aydınlarında tuhaf bir bakış açısı hakimdir. Her şeyi ABD’den bilirler. ABD’nin gücü ve bilgisi dışında hiçbir şey cereyan edemez onlara göre. ABD’nin çöktüğünü görseler bile, “ABD bilerek çöktü, bu bir oyun, altından Atlantis çıkacak” derler!

İşte bu Türk aydınları, şimdi de, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini, Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi Sorosçu darbeler olarak değerlendirmektedirler. Hatta bir kısmı, düğmeye İsrail’in bastığını bile iddia etmektedirler.

Wikileaks belgeleri ortaya çıktığında da, diplomatik mektupların, ABD ve İsrail tarafından bilerek sızdırıldığını, hedefin de Erdoğan olduğunu dile getirmişlerdi…

Tunus ve Mısır’daki olayların ABD planı olduğunu iddia etmelerine dayanak oluşturan olgu ise olaylarda yer alan kimi NGO’ların, ABD’den fonlanmış olmaları… Tunus’taki NGO’lar da, tıpkı başka ülkelerdeki NGO’lar gibi ABD ve AB’den fonlanıyorlar elbette. “Sivil toplumculuk” anlayışının 1980’lerde piyasa sürülmesinin nedeni de, batıdan beslenen “sivil toplum kuruluşları”nın, yerel olan “demokratik kitle örgütleri”nin yerini almasıydı zaten.

Bir halk hareketini, içinde yer alan bazı unsurların NGO olması nedeniyle, toptan ABD planı içinde görmek, aslında gerçeği görememektir. Tunus halk hareketi, içinde yer alan NGO’lar nedeniyle Amerikancı olunca, halk hareketinin yıktığı Tunus lideri Bin Ali de doğal olarak anti-Amerikancı oluyor kuşkusuz. Nasılsa, kimse Bin Ali’nin nasıl iktidara geldiğini hatırlamaz, bilmez diyorlar herhalde…

BİNALİ CIA GÖREVLİSİDİR

Anımsatalım: Bin Ali Tunus’un, Habib Burgiba’ya karşı 1987 yılında ABD darbesiyle iş başına getirilmiş 23 yıllık diktatörüdür. ABD’nin istihbarat okulu olan “The Senior Intellegence School at Fort Holabird”de eğitilmiştir. CIA görevlisidir. ABD’nin Tunus’taki bir numaralı müttefikidir.

İşte Tunus’da ABD’nin beslediği NGO’lar da, Bin Ali sonrasının kontrolü için Washington’un olaylar başladıktan sonra devreye soktuğu, diğer alt müttefikleridir. Görevleri, tepkilerin salt Bin Ali’yle sınırlı kalmasını sağlayarak, ABD’nin çıkarlarını koruyacak bir ara süreci yaratmaktır.

Mısır’da da Nobel ödüllü Baradey’in “halk hareketinin lideri” olarak devreye sokulması, aynı anlayışın sonucudur. Müslüman Kardeşler ya da “antiemperyalist” bir örgüt iktidarı devralacağına, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanlığı yapmış, Nobel ödülüyle taçlandırılmış, “laik” görünümlü Muhammed El Baradey’in Mısır’da iş başına gelmesi, Washington’un çıkarınadır.

ABD SÜREÇTEN YARARLANMA PEŞİNDE

ABD’nin Mısır’da, göstericilere destek veren açıklamalarını, iddialarına ikinci dayanak yapan bu aydınların görmediği bir başka gerçek ise Amerikan pragmatizmidir. ABD, hem göstericileri desteklemiş, hem de Mübarek’ten halkın değişim beklentilerini yerine getirmesini istemiştir. ABD, çok açıkça, iddiaların aksine, planlamadığı bir süreçten yararlanmanın peşindedir. Ki Bin Ali gibi Mübarek de, ABD’nin müttefikidir. Hatta Hüsnü Mübarek, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefikidir! İsrail boşuna telaşa düşmemiştir!

İran Dışişleri Bakanlığı’nın durumu “Mısırlıların gösterileri bir adalet arayışıdır” şeklinde değerlendirmesi de, Mübarek’in ABD’ye “yardım edin, yoksa çökeriz” diye yalvarması da en önemli olgulardır!

HALK HAREKETİ GÜCÜNÜ NEREDEN ALIYOR?

Peki Tunus’ta başlayan ve Yemen ile Mısır’da süren halk hareketleri, gücünü nereden almaktadır?

ABD’nin BOP yenilgisinden, Ortadoğu’da güç kaybından ve geri çekilmesinden! Çöken kuvvetin önce safraları ortaya serilir, sonra müttefikleri dökülür. Wikileaks’le safraları ortaya serilen ABD’nin, şimdi bölgedeki müttefikleri iktidardan düşüyor.

Aslında ABD, 2.5 savaş konsepti olarak bilinen askeri doktrininden vazgeçtiğini ve yeni bir strateji belgesi kabul ettiğini açıkladığında, bu gidişatı ortaya koymuştu. Biz de o günlerde ABD’nin 13 cephede kaybettiğini göstererek, ABD’nin çöküşe başladığını belirtmiştik. Kısaca anımsamak gerekirse; ABD, Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesine yanıt veremedi; Karadeniz’e giremedi; Doğu Avrupa’ya füze kalkanı kuramadı; Irak’ta batağa saplandı, güney ve orta Irak’tan çekildi, kuzey Irak’a yerleşiyor; Irak’tan sonraki hedefleri olan Suriye, Kore ve İran’a saldıramadı; Orta Asya’daki askeri üslerinden çekilmek zorunda kaldı; Afganistan’dan çıkışın peşinde; Pasifikteki müttefiki Japonya’yı Çin’e kaptırdı; AB’yle arasında mesafe oluştu; arka bahçesi olan Latin Amerika’da Bolivarcı iktidarlara teslim oldu; üstelik ekonomisi batakta!

En yenisi ise ABD’nin Lübnan’da yenilmesidir!

Bu yenilgiler, bölge halklarının elini güçlendirdi.

Peki Tunus’ta Bin Ali devrildi ama iktidar boşluğunu kim dolduracak? Mısır’da Mübarek yıkılacak mı? Yıkılırsa yerini kim alacak?

Bu soruların yanıtları ise halk hareketi unsurlarının örgütlü gücüne bağlı artık… Yeni iktidarın batı karşıtı mı yoksa batı yanlısı mı olacağı, laik mi yoksa İslamcı mı olacağı, hatta daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağı bile, bundan sonraki kuvvet mücadelesine göre belirlenecek.

MEHMET ALİ GÜLLER

, ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın