Posts Tagged İhvan
Erdoğan’ın ‘İslam ittifakı’ neden mümkün değil?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 23/06/2025
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 51. Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısında yaptığı konuşmada, İsrail saldırganlığına karşı “İslam ittifakı” önerdi.
Erdoğan, İstanbul’un kaderinin, Şam’ın, Gazze’nin, Kudüs’ün, Mekke ve Medine’nin, Tahran’ın kaderinden ayrı olmadığını savunduğu konuşmasında İsrail’in haydutluğuna karşı “2 milyarlık İslam aleminin tek başına bir kutup haline gelmesi şarttır” dedi (Cumhuriyet, 21.6.2025).
Peki, “İslam ittifakı” bir çözüm müdür, ABD destekli İsrail saldırganlığına karşı bir çare midir? Ve daha önemlisi bir “İslam ittifakı” kurmak mümkün müdür?
Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı olunamaz
Erdoğan’ın önerdiği bir “İslam ittifakı” hem mümkün değildir çünkü gerçekçi değildir ama hem de çelişkileri nedeniyle “samimi” değildir.
Çünkü bölgemizdeki pek çok İslamcı rejim, hem Amerikancılık yapmakta ama hem de İsrail’e karşı olduğunu söylemektedir.
Doğru, söylem düzeyinde en İsrail karşıtı rejim de Erdoğan rejimidir.
Ama bölgemizdeki tüm İslamcı rejimlerin asıl sorunu şudur: Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı sert sözler söyleyebilirsiniz ancak İsrail’e karşı sonuca etki yapacak bir pozisyon alamazsınız. Topraklarınızdaki üslerden kalkan ABD uçakları İsrail’e askeri destek verecek ama siz İsrail’e karşı olacaksınız!
İhvan’da İran çatlağı
Bir İslam ittifakının mümkün olmadığının göstergelerinin başında İhvan (Müslüman Kardeşler) gelmektedir.
İhvan’ın Genel Mürşid Vekili Dr. Salah Abdülhak İran’ın dini lideri Hamaney’e 18 Haziran’da mektup göndererek “tam destek” verdiklerini açıkladı ama İhvan’ın Suriye kolu 19 Haziran’da yayınladığı bildiriyle bu tavrı tanımadığını duyurdu. Suriye İhvan’ı hem İran’ı hem İsrail’i “bölgede hegemonya kurmaya çalışan suçlular” olarak nitelendirerek “her iki taraftan da teberri ettiklerini (uzak durduklarını)” ilan etti (Harici, 20.6.2025).
Oysa Suriye İhvanı, Erdoğan rejiminin Esad karşıtlığının merkezinde duruyordu. Esad, AKP’nin istediği İhvancıları hükümetine ortak etmediği için kardeş olmaktan çıkıp düşman olmuştu! Şimdi o İhvan, “ikisinden de uzak duruyoruz” diyerek, fiilen İsrailcilik yapmış oluyor!
İslamcı rejimlerin İran karşıtlığı
Erdoğan’ın önerdiği bir İslam ittifakının mümkün olamayacağının göstergelerinden biri de Arap-İslam ülkelerinin fiili durumlarıdır. Örneğin Ürdün, İsrail uçakları İran’ı vururken hava sahasını açtı ama İran yanıt verirken kapattı; dahası Ürdün Silahlı Kuvvetleri İran İHA’larını düşürerek İsrail’e pratikte yardımcı oldu.
Uzun örnek listesine gerek yok. Körfez ülkeleri başta pek çok ülkedeki ABD üslerinin varlığı ile “İsrail’e karşı bir İslam ittifakı”nın gerçekçi olamayacağı ortada…
İslamcılık geniş cepheyi böler
Daha önemlisi de şu: İsrail iki yıldır Gazze’de Filistinlilere soykırım uyguluyor. Peki hangi İslamcı rejim Gazze’yi savunmak konusunda İsrail’e karşı gerçek ve etkili bir pozisyon aldı? Daha doğrusu şöyle soralım: Sonuca etkisi bakımından hangi İslamcı rejim, Güney Afrika’dan daha fazla İsrail’e karşı pozisyon alabildi? Hiçbiri.
Dolayısıyla Gazze’yi ya da Tahran’ı savunmak adına, İsrail’e karşı bir “İslam ittifakı” hem mümkün değildir hem de çare değildir. Tersine bu tür girişimler İsrail’e karşı mücadele eden Güney Afrika öncülüğündeki Afrika kıtası ile, Kolombiya ve Venezuela öncülüğündeki Güney Amerika ile, hatta İspanya ve İrlanda gibi Avrupa ülkeleri ile araya “din” koyarak ayrışmak anlamına gelir.
Ne yapmalı?
İsrail’e karşı gerçekten konumlanmak isteyen, din eksenli arayışlarda olmak yerine birincisi antiemperyalist tutum alarak öncelikle ülkesindeki Amerikan askeri varlığına son vermelidir, ikincisi de “İslam ittifakı” gibi arayışlar yerine daha geniş bir cephe olan Küresel Güneycilik yapmalıdır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
23 Haziran 2025
YA DEMOKRASİ YA ALLAH’IN NİZAMI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 07/07/2013
Mısır’da darbe mi, yoksa devrim mi olduğunu önceki gün incelemiştik. Bugün “asker karşıtlarının” sığındığı “demokrasi” kavramı üzerinden Mısır devrimini inceleyeceğiz.
İncelemede referans alacağımız cümle ise Müslüman Kardeşlerin en önemli isimlerinden, 1966’da idam edilen Seyyid Kutup’un şu saptamasıdır: “Demokrasi, Allah’ın nizamının gasp edilmesidir.”
Bu önemli saptama, devrim, darbe, demokrasi gibi kavramları yerli yerine oturtur. Bu kavramlar üzerinden konumunu belirleyenlerin gerçek yerini ortaya koyar.
DEMOKRASİ VE DEVRİM
Gerçekten de demokrasi, Allah’ın nizamını gasp etmektir; daha doğrusu Allah yerine milletin egemenliğini hâkim kılmaktır. Nasıl? Devrimle! Nizamı Allah adına yeryüzünde uyguladığını söyleyen kralları, padişahları, imparatorları devrimle devirerek, devrimle yıkarak!
Müslüman Kardeşler hareketi, “demokrasi Allah’ın nizamının gaspıdır” saptamasına göre konumlanmıştır. “Ya demokrasi, ya Allah’ın nizamı” seçeneklerinden “Allah’ın nizamını” seçmiştir.
Dünyadaki tüm Müslüman Kardeşler üyesi yöneticilerin “demokrasi” tanımlarının sakatlığı buradan gelir. Zira günümüzde doğrudan reddedemedikleri için “araç” diyerek “tramvay” diyerek modellemektedirler.
Dolayısıyla “demokrasiyi” gerçekte reddeden fakat demokrasiden yararlanarak Allah’ın nizamını kurmaya çalışanların devrilmesi, demokratiktir!
Bu durumda Başbakan Erdoğan’ın “demokratik darbe mi olur” diye yakınması anlamsızdır.
DEMOKRASİ VE SANDIK
Erdoğan ayrıca “sandık namustur” diye de seslenmektedir.
Sandık, devrimin demokrasiye bir armağanıdır ama demokrasi sandıktan ibaret değildir!
Yukarıda da belirttiğimiz gibi demokrasi, devrimle gelir; devrimin kralları devirmesiyle gelir. Ve krallar sandıktan çıkmaz, babadan oğula geçer, aile içinde kalır, soy içinde kalır…
Sandığı demokrasiyi kuran devrimler halkın önüne getirmiştir. Devrim bu nedenle demokrasinin doruğudur ve o nedenle getirdiği sandıktan bile daha meşrudur.
DEMOKRASİ VE ASKER
Dünyanın bütün demokrasileri, devrimle, silahla ve askerle gelmiştir. Feodalizmi yıkarak kapitalist üretim ilişkilerini egemen kılanlar, burjuva demokrasisini oluşturanlar kralı, padişahı devirerek bunları sağlamıştır.
İngiltere’ye demokrasi 1640 devriminde Kral’ı ipe gönderen General Cromwell’in devrimiyle geldi. Fransa’ya demokrasi getiren 1789 devrimi kral ve kraliçeyi giyotine götürdü. Amerikan demokrasisi, General Washington’ın bağımsızlık savaşıyla, kuzey-güney savaşıyla ve köleci feodallerin ezilmesiyle geldi. Türkiye’ye demokrasi, General Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş savaşıyla, emperyalizmi yenmesiyle, hilafeti ve saltanatı yıkmasıyla geldi!
Demokrasi düşmanlarının bu isimlerden nefret etmesi ondandır. Örneğin Seyyid Kutup’a göre Batı, İslam’dan kurtulmak için Mustafa Kemal’i öne sürmüştür!
Devrimci askerlerden nefret ederler ama cihatçı ordu isterler. Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan El Benna’ya göre ordu, İslamcı bir cihat ordusu olmalıdır. O nedenle izleyenlerine göre “Camiler kışla, kışlalar da cami” gibi düşünülmüştür hep!
Ancak Mısır Ordusu 3 Temmuz’da seçimini yapmış ve cihat ordusu değil, halkın ordusu olacağını, Müslüman Kardeşler’i devirerek kayda geçirmiştir. Artık mesele halkın ordusunu bu çizgide tutabilmesidir.
DEMOKRASİ VE LAİKLİK
Müslüman Kardeşlerin ideologu Seyyid Kutup, aynı zamanda laiklik düşmanıdır. Haklıdır da… Çünkü laiklik de demokrasi gibi devrimin bir sonucudur. Laiklik, din ve dünya işlerini ayırmaktır; Allah’ın nizamını yeryüzünde uygulayan kralı yıkarken, dini tüm aracıların tekelinden alıp halkın vicdanına teslim etmesidir.
Aracı pozisyonu ortadan kalkanlar, laiklikten en çok şikâyet edenlerdir. Örneğin Seyyid Kutup bu nedenle laik ile dindarın aynı toplumda birlikte sorunsuz yaşayamayacağını savunurdu. Recep Tayyip Erdoğan da anımsayacağınız gibi bir insanın hem laik hem de Müslüman olamayacağını savunurdu!
Sonuç olarak önemle vurgulayalım: Mısır’da ordu MK’yi değil halkı seçerek, demokrasiyi seçmiştir! Bu nedenle darbe değil devrim yapmıştır.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Temmuz 2013