Posts Tagged Filistin

ÇİN’İN ORTADOĞU’DA AKTİF DÖNEME GİRİYOR

ABD Devlet Başkanı Barrack Obama, bildiğiniz gibi “Ortadoğu barışı” hedefiyle Mart’ta İsrail’i ziyaret etti. Ancak bu ziyaretten barış yerine İsrail ile Türkiye’nin Suriye hedefinde birleştirilmesi sonucu çıktı.

ABD Devlet Başkanı Barrack Obama’nın ardından bu kez Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Şi Cinpin konuya el attı.

Şi Cinpin, bölgeye gitmek yerine, 5-7 Mayıs tarihlerinde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı ve 6-10 Mayıs tarihlerinde de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu ülkesine davet etti.

ÇİN, BAĞIMSIZ FİLİSTİN DEVLETİ İSTİYOR

Dün Mahmud Abbas’la görüşen Şi Cinpin, Ortadoğu barışı için masaya dört maddelik bir plan koydu:

1. Kudüs başkentli, 1967 sınırlarına sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve Filistin ile İsrail’in barış içinde bir arada yaşamasının desteklenmesi.

2. Filistin ve İsrail arasında barış sağlanmasının tek yolu olan diyalogda ısrar edilmesi.

3. “Toprak karşılığında barış” ilkesinin kararlılıkla izlenmesi.

4. Uluslararası toplumun barış sürecini ilerletmek için güvence sağlaması.

FİLİSTİN: ÇİN İSRAİL’İN YAYILMASINI DURDURMALI

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da “dünyadaki yükselen pozisyonundan büyük memnuniyet duyduğunu” belirttiği Çin’den şu iki talepte bulundu:

1. İsrail, uluslararası anlaşmalara uyarak yerleşim merkezleri inşasını durdursun.

2. Tel Aviv, barış görüşmelerinin yeniden başlayabilmesinin koşullarını yaratsın.

Şi Cinpin ile Abbas’ın görüşmesinden sonra iki liderin tanıklığında hükümetler arasında ekonomik, teknolojik, kültür ve eğitim işbirliği belgeleri imzalandı.

Böylece Çin ile Filistin, devletlerarası ilişki düzlemini yükseltmiş oldu!

NETANYAHU’NUN İKİ KEZ İPTAL ETTİĞİ ZİYARET

Mahmud Abbas’dan hemen sonra İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun da Çin’e gelmesi, Pekin’in Ortadoğu barışı için ağırlığını koyduğunu gösteriyor.

Netenyahu’nun Şangay’da başlayıp Pekin’de sona erecek 5 günlük bir programının olması, hele de 2007’den sonra iki kez planlı Çin ziyaretini iptal ettiği dikkate alınırsa, daha da anlamlı hale geliyor.

Netenyahu’nun yola çıkmasından hemen önce AFP Haber Ajansı’na açıklama yapan İsrail hükümet sözcüsü Mark Regev, “Hem Çin’in hem de İsrail’in, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinden elde edeceği büyük faydalar var. Amacımız bu gelişmeyi sağlayabilmek.” diyerek, Tel Aviv’in bu ziyarete büyük anlam yüklediğini göstermiş oldu.

ABD ÇIKIYOR, ÇİN GİRİYOR

İsrail’in son üç günde iki kez Suriye’yi vurduğu, İsrail-İran geriliminin yükseldiği, Ortadoğu’da haritaların yeniden çizilmesine yönelik cephelerin oluştuğu bir süreçte Çin’in pasif tutumdan aktif tutuma geçmesi ve Ortadoğu barışı için hamle yapması, kuşkusuz çok önemli.

Şi Cinpin’in Netenyahu’yla görüşmesinden sonra konuyu daha da detaylı değerlendirebiliriz, ancak şimdilik şu kadarını söyleyebiliriz: ABD’nin çekilmesi ve Çin’in o boşluğa yerleşmeye soyunması, bölgenin yararınadır. Çünkü emperyalist ABD, bölge için negatif kuvvettir; işgaldir, savaştır… Çin ise bölge için pozitif kuvvettir; işbirliğidir, ekonomik kalkınmadır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Mayıs 2013

, , , , , , ,

Yorum bırakın

TÜRKİYE-İSRAİL-MISIR EKSENİ

Asya-Pasifik merkezli yeni bir savunma stratejisiyle Çin’i kuşatmaya soyunan ABD, Ortadoğu’daki işlerinin sorumluluğunu Türkiye’ye vermişti. Ancak 1,5 yıllık pratik, AKP’nin bu sorumluluğu tek başına yüklenemediğini ortaya koydu. Çünkü Atlantik cephesinin karşısında güçlü bir Asya bloğu vardı.

Washington, Türkiye üzerinden Suriye’de bir ilerleme sağlanamaması üzerine yeni bir yönteme başvurdu. Bu yöntemde Türkiye assolist olmayacak, sahneyi İsrail ve Mısır’la birlikte paylaşacaktı. Washington’un saptamasına göre Ortadoğu’da kesin mağlubiyet, ancak Türkiye-İsrail-Mısır ekseninin kurulmasıyla engellenebilirdi.

İşte son dönemde Suriye konusunda yaşanan gelişmeler ve Gazze saldırısı üzerinden yürütülen istihbarat savaşları, bu eksenin inşa edilmesine seferber edildi.

Nitekim biz de 21 Kasım tarihli yazımızda Gazze’de Türkiye ile İran’ın çarpıştığını, AKP’nin Hamas’ı İran’ın yörüngesinden çıkarmaya çalıştığını, Türkiye ile Mısır’ın Filistin konusunda İran’ın yerini almaya soyunduğunu belirtmiştik.

Yeni olgular, bu çarpışmayı daha da açığa çıkardı:

MİT-MOSSAD BULUŞMALARI

1. ABD, Ahmet Davutoğlu’nun koordinatörlüğündeki SUK yerine Katar-Doha’da SUKO’yu inşa etti. Doha’daki bu konferans sırasında ABD, Türkiye, Katar, BAE ve Suriye muhalifleri arasında gizli bir anlaşma imzalandı. (Aydınlık, 2 Aralık 2012) 12 maddelik bu anlaşmanın kimi maddeleri açıkça İsrail’i gözetiyor.

2. Bu süreçte Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun temsilcisi Yosef Chechnover ile Cenevre’de görüştü. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri görüşmeyi doğruladı. (CNN Türk, 24 Kasım 2012)

İskenderun’dan İsrail’in Hayfa Limanı’na başlatılan Ro-Ro seferleri, İsrail’in Ankara maslahatgüzarı Yosef Levi-Sfari’nin AKP nezdinde yaptığı kimi girişimler ve Türk basınında yer alan Tel Aviv mesajları ile Türkiye-İsrail ilişkilerindeki buzlar çözülmeye çalışıldı.

3. İsrail’in Gazze saldırısı sırasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan, MOSSAD Başkanı Tamir Pardo ile birlikte çalıştı. Fidan ve Pardo’nun bu süreçte yakın çalıştığı bir diğer isim ise aynı zamanda istihbaratın da başı olan Katar Başbakanı Şeyh Casim El Tani’ydi.

El Tani’nin İsrail’in saldırısından kısa bir süre önce Gazze’yi ziyaret etmesi dikkat çekiciydi.

İRAN-HAMAS BAĞINA SABOTAJ

4. İsrail’in 8 günlük Gazze saldırısında, İran-Hamas bağı hedef alındı. Gazze meselesinde “Mısır mı kazandı, Türkiye mi kaybetti” yorumlarının perdelediği en önemli faaliyet CIA-MOSSAD-MİT üçgeni içerisinde yürütülen faaliyetlerdi!

İsrail’in Hamas’ın askeri sorumlusu Ahmed Caberi’yi öldürmesi, Erdoğan’ın Türkiye’de savunduğu “terörle mücadele, siyasetle müzakere” yönteminin Filistin’deki karşılığıydı!

5. Gazze saldırısından hemen sonra Filistin’in BM’de “gözlemci devlet” statüsüne yükseltilmesi girişimi iki yönlüdür. Washington bu gelişmeden, birincisi Türkiye-Mısır ikilisini parlatmaya çalışarak, ikincisi Filistin’in İran olmadan da siyasi başarı elde ettiğini göstermeye çalışarak yararlanmak istedi.

İKİ BÖLGECİ ATAK

Ancak ABD’nin bölgedeki pozisyonunu güçlendirmeye yönelik bu çabaların sonuç vermesi mümkün görünmüyor. Çok önemli olan dış etkenler bir yana, içeride çok kritik iki gelişme yaşanıyor:

1. Tahrir’de yeniden başlayan eylemler sadece Müslüman Kardeşler iktidarını değil, aynı zamanda kurulmaya çalışılan Türkiye-İsrail-Mısır eksenini hedef alıyor; Kahire’yi bölgeciliğe zorluyor.

2. Türkiye’de 19 Mayıs’ta başlayan ve 29 Ekim ile 10 Kasım’da büyüyen Cumhuriyet seferberliği, AKP’nin ABD ve İsrail’le bağını hedef alıyor; Ankara’ya biçilen role direniyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

OBAMA’NIN ‘ORTADOĞU PLANI’ NE ANLAMA GELİYOR?

Önceki yazımızda, ABD Başkanı Barrack Obama’nın “Ortadoğu Planı” konuşmasının İsrail boyutu üzerinde durmuş ve Washington’un Tel Aviv’den 1967 sınırlarına dönmesini istemesinin hangi üç sonucu gösterdiğini incelemiştik.

Peki, Obama “Ortadoğu Planı” olarak adlandırılan konuşmasını neden yaptı? Plan ne anlama geliyor? Washington’un mesajları nasıl okunmalı?

Önce bölgeye ilişkin şu analizimizi bir kez daha ortaya koyalım:

ABD’nin Bush dönemi Büyük Ortadoğu Projesi’ni Obama döneminde revize ettiğini, buna göre “yeni NATO”yu daha etkin kullanacağını, yıpranan transatlantik ilişkileri (İngiltere-Fransa merkezli AB) onaracağını ve  “düşman İslam” söyleminden “ortak İslam” söylemine geçeceğini, 2009 yılının başında dile getirmiştik. Yine o dönemki yazılarımızda Türkiye’ye revize BOP içinde özel bir görev yüklendiğini saptamıştık: AKP hükümeti/BOP Eşbaşkanlığı bu görevin gereği olarak “alt bölgesel düzenlemeler” oluşturabilmek için Gazze söylemi benzeri politikalarla Arap/Bölge liderliğine soyundu; Uranyum takas anlaşmasında görüldüğü gibi İran’ı ABD adına masada tuttu;  Arap liderliği ve İran markajı için de, “one minute” sözde krizi üzerinden İsrail karşıtı görüntü sergiledi.

ABD’NİN 5 ÖNLEMİ

Ancak süreç Washington’un istediği boyutta gelişmedi. Üstelik Tunus ve Mısır’daki halk hareketleri ABD’nin bölgesel çıkarlarını derinden sarsacak işaretler verdi. ABD bu çıkarlarını tahkim etmek için karşı atağa geçti ve şu 5 önlemi aldı:

1.) “Mübarek’i verip, rejimi kurtarma” çizgisine yöneldi. 30 yılın sonunda Mısır devleti içinde yarattığı avantajları, mevzisini tahkim etmek üzere kullanma yoluna girdi. Müslüman Kardeşler’in ılımlı kanadı, bürokrasi içindeki Batıcı kesimler ve bazı sermaye grupları üzerinden, köklü yapısal değişliklerin gerçekleşmesinin önüne geçmeye çalıştı, çalışıyor.

Ancak inişlerin, çıkışların yaşandığı bu süreç sürüyor, sürecek… Şimdilik Mısır/Bölge lehine şu sonuçlar oluştu: ABD’nin en önemli bölgesel müttefiki olan Mübarek devrildi. Mısır İsrail’in isteği üzerine 2008 yılında Filistinlilere kapattığı Refah sınır kapısını açtı. Kahire 29 yıldır kesilmiş olan Tahran’la diplomatik ilişkilere yeniden başladı. Mısır İran askeri gemilerine Süveyş Kanalı’nı açtı. Kahire ile Tahran ittifak yaparak, El Fetih ile Hamas’a anlaşma imzalattı. (Mısır’da Mübarek’in devrilmesinin sonuçları, siyaseten en çok İran’a yaradı)

2.) ABD, Tunus ve Mısır’ın ardından diğer bölge müttefikleri olan Bahreyn, Yemen, Ürdün ve Kuzey Irak’taki halk hareketlerinin başarısız olması için hamle yaptı; örneğin Bahreyn ve Yemen’de Suudi Arabistan kozunu kullandı. Suudi Arabistan askerleri muhalefeti ezmek üzere sınır geçip, kanlı saldırılar düzenledi. (Yemen halkı buna rağmen hâlâ muhalefet etmeyi sürdürüyor. Sadece geçen hafta bile 115 kişi yaşamını yitirdi). Libya’da, Suriye’de “insan hakları ve demokrasi” nutukları atan Batı, Yemen’de ve Bahreyn’de nedense(!) sustu!

3.) Kendi nüfuz alanlarındaki halk hareketlerini boğmaya çalışan Washington, ABD karşıtı olan İran, Suriye ve Libya’da kalkışma başlattı. (Washington’un 2002’den beri İran ve Suriye’de sistemli olarak düzenlediği bu kalkışmalar, güçlü devlet yapısı nedeniyle Tahran tarafından sert bir şekilde bastırılırken, Şam’da büyük sıkıntı yarattı, yaratıyor). Fransa-İngiltere-ABD üçlüsü Libya’ya saldırdı. ABD kamuoyunun tepkisi, bölgesel şartlar, maliyeti paylaşma vb. nedenlerle, saldırı NATO tarafından üstlenildi. (NATO’nun Libya saldırısı sürüyor).

4.) Mısır’da Müslüman Kardeşler’in ılımlı kanadıyla, Suriye’de Selefi hareketlerle ve Libya’da El Kaide’de yetişmiş militanlarla temas halinde olan, Afganistan’da geri çekilme takvimi nedeniyle Taliban’la pazarlık sürecine giren ABD, Büyük Ortadoğu’daki bu yeni yönelimin önünde engel oluşturacağı için Usame Bin Ladin’den kurtuldu!

5.) ABD, BOP Eşbaşkanlığı’nı sürdüren AKP’ye İstanbul’da “Değişim Liderleri Zirvesi” düzenletti. Ortadoğu’daki gelişmeleri kontrol altına almayı hedefleyen zirvede, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun söyledikleri, amacı net ortaya koyuyordu:

Başbakan Erdoğan, bölgede değişen dengeler karşısında Türkiye’nin yeni rolünü şu sözlerle anlattı: “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki sorunları da ancak birlikte hareket ederek, ortak çözüm önerilerini ortaklaşa uygulama planına geçirerek çözeriz. Bizler, buralarda, değişimi kontrol etmek değil, değişime yardımcı olmak, istikamet tavsiyesinde bulunmakla mükellefiz.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise daha açık tarif ediyordu durumu: “Türkiye bu değişim dalgasının sürükleyici lider ülkesi olmak durumunda. Böyle bir hedefle hareket ediyor. Yoksa bütün bu etrafta, değişim dalgasının olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenecek ülkelerden biridir. Eğer aktif bir öncülükle değişim liderliğini yürütemezsek, biz bu coğrafyada bu gelişmelerde en olumsuz etkilenen ülke oluruz.”

ABD ve BOP Eşbaşkanlığı, “Ortadoğu’daki değişime istikamet verilmezse, değişime liderlik yapılamazsa, değişimin en başta BOP’u olumsuz etkileyeceğinin” farkındaydı!

İşte ABD Başkanı Barrack Obama, değişime “istikamet” vermek üzere “Ortadoğu Planı”nı açıkladı. Plan iki esas üzerine dayanıyor: Washington birinci olarak Suriye’yi hedef tahtasına koyuyor, ikinci olarak da İsrail’e 1967 sınırlarını şart koşarak, bölgenin ABD karşıtlığını frenlemeye çalışıyor.

SURİYE NEDEN HEDEFTE?

ABD’nin Suriye baskısı, aslında İran baskısıdır. Tahran-Şam hattının varlığı, İran’ın ABD’ye karşı önemli bir kozudur. “Şii hilali” olarak adlandırılan kuşağın bir halkasının kırılması, ABD’nin başta Kuzey Irak olmak üzere bölge hedeflerini güçlendirecektir. İran-Suriye hattını bugüne kadar Mısır-Suudi Arabistan hattıyla dengeleyen ABD’nin, İran-Mısır yakınlaşması karşısında Suriye’ye baskı uygulaması kritik ihtiyacıdır. Obama, “Ortadoğu Planı” konuşmasıyla, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın durumu kontrol etmesini engellemeyi ve muhalefeti cesaretlendirmeyi hedeflemiştir.

ABD, diğer yandan Suriye’yi güneyden kuşatmak için Lübnan kartını kullanmak istemiş ancak Washington’un teklifi bizzat Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman tarafından reddedilmiştir.

İSRAİL BASKISI NE ANLAMA GELİYOR?

Mısır’ın Filistin’e kapattığı Refah sınır kapısını yeniden açması, İran’ın yönetmenliğinde ve Mısır’ın ev sahipliğinde El Fetih ile Hamas’ın anlaşması, aslında Tahran liderliğindeki yeni döneme işaret ediyor. Mübarek’in devrilmesiyle Mısır desteğini yitiren ve El Fetih ile Hamas’ın anlaşmasıyla, parçalanmış Filistin yapısı avantajını yitiren İsrail’in eli oldukça zayıfladı. Süreç, karşı konulamaz şekilde bağımsız Filistin devletine doğru ilerliyor. Süreci engelleyemeyecek olan ABD’nin, süreci yönlendirmeye soyunması, tipik bir emperyalist devlet uygulamasıdır. (Tıpkı Mübarek’i verip, Mısır rejimini kurtarmaya soyunması gibi). İşte Obama burada devreye giriyor ve İsrail’i 1967 sınırlarına zorlayarak, bağımsız Filistin devletinin mimarı olmaya soyunuyor!

Üstelik Ortadoğu’daki gelişmeleri kontrol altına almak isteyen ABD bu hamleyle, bölgenin İsrail’e olan tepkisinden uzak durmaya çalışıyor. ABD’nin İsrail’e mesajı, Mısır’da Müslüman Kardeşler’le, Suriye’de Selefi hareketlerle, Libya’da El Kaide eğitimlilerle irtibatını sağlamlaştırmayı kolaylaştıran bir taktik aynı zamanda…

ŞARTLAR ABD’NİN DEĞİL, İRAN’IN LEHİNE

Ancak bölgedeki gelişmeler, orta vadede ABD’nin değil, İran’ın lehine biçimleniyor. 6 ay öncesine kadar, ABD-İsrail’in her an İran’a saldıracağı konuşuluyordu… Bugün değil saldırı, yaptırımlar bile üzerinde pek durulmayan bir konuya dönüşmüş durumda…

Ve Tahran’ın bu 6 ay içinde en önemli kazanımı, 29 yıl önce dondurulan Kahire’yle diplomatik ilişkiye yeniden başlamasıdır; öyle ki bu ilişki kısa sürede Tahran-Kahire eksenine dönüşerek bölgenin en önemli sorununda inisiyatif oluşturdu.

Mehmet Ali Güller
29 Mayıs 2011 

, , , ,

Yorum bırakın

MÜBAREK’İN DEVRİLMESİNİN SONUÇLARI

2004 yılında başlayan, 2006 yılında tam 220 adet grevle perçinlenen, 2009 yılında kanla bastırılarak geri püskürtülen Mısır Halk Hareketi, 2011 yılında önemli bir başarı kazanmış ve ABD-İsrail ikilisinin çok önemli bir müttefiki olan 31 yıllık Hüsnü Mübarek’i devirmişti.

25 Ocak 2011’de başlayan halk hareketinin ilk günlerinde Mübarek’e “hükümet sağlam” açıklamasıyla destek veren Washington, ilerleyen günlerde “rejimi kurtarmak için Mübarek’i feda etmişti.” Mübarek’in 11 Şubat günü devrilmesiyle, halk hareketinin birinci aşaması tamamlanmıştı. Ancak süreç devam ediyordu ve o günlerde inişlerin çıkışların yaşanacağına dikkat çekiyorduk.

MISIR’DA İKİ KUVVET ÇARPIŞIYOR

11 Şubat’tan bu yana Mısır içinde iki kuvvetin kıyasıya çarpıştığını görüyoruz.

Birinci kuvvet, ABD ve Mısır içindeki işbirlikçileridir. Mübarek sonrası rejim içindeki mevzilerini tahkim etmek isteyen ABD, Mısır’da İhvan’ın AKP’sini kurdurdu öncelikle. İhvan içinde şimdi kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. Diğer kanat daha ziyade 2002 AKP’sinin içinde yer alan Milli Görüş ekibi izlenimi veriyor…

Bu birinci kuvvetin bölgesel düzlemdeki en önemli müttefiki AKP/Türkiye’dir. Obama’nın 2009 Ankara ziyareti sırasında “model ortak” ilan ettiği Türkiye’nin, Mübarek sonrasında Mısır’a “model” olması gerektiği tezlerini anımsayınız. Erdoğan’ın Mübarek’e yaptığı “çekil” çağrısı da bu “model” politikasının gereğiydi… Ki 14 Mart 2011’de İstanbul’da düzenlenen “Değişim Liderleri Zirvesi”nde, Tayyip Erdoğan bölgedeki gelişmeler karşısındaki misyonlarını şu sözlerle özetlemişti: “… değişime yardımcı olmak, istikamet tavsiyelerinde bulunmakla mükellefiz.” Ahmet Davutoğlu bir adım daha ileri gitmiş ve şunu söylemişti: “Türkiye bu değişim dalgasının sürükleyici lider ülkesi olmak durumunda. Yoksa bütün bu etrafta, değişim dalgasının olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenecek ülkelerden biridir. Eğer aktif bir öncülükle değişim liderliği yürütemezsek, biz bu coğrafyada bu gelişmelerden en olumsuz etkilenen ülke oluruz.”

İkinci kuvvet ise Mısır’ın Nasır geleneğini sürdürmeye çalışan millici kesimleri…

Bu iki kuvvet arasındaki çarpışmanın nasıl sonuçlanacağı iç ve dış dinamiklere bağlı. En baştan söylediğimiz gibi inişler çıkışlar, ilerlemeler geri çekilmeler hep olacaktır…

İRAN MI İSRAİL Mİ?

Ancak gelinen süreçte Mübarek’in devrilmesinin olumlu sonuçları, olumsuzlara göre fazlasıyla ağır basıyor. İnceleyelim:

1.. İki İran savaş gemisi, İsrail’in tüm itirazlarına, tehditlerine rağmen, Basra Körfezi’nden çıkıp, Mübarek Mısır’ının Tahran’a kapattığı Süveyş Kanalı’ndan geçip, İsrail kara sularını yalayarak, Suriye’ye ulaşmıştı. İran 1979 yılından sonra ilk defa Akdeniz’e askeri gemi çıkartmıştı!

2.. 25 Ocak – 11 Şubat 2011 tarihleri arasında Mübarek’e en önemli desteği veren ülke İsrail’di. Çünkü Mübarek, Camp David anlaşmasıyla, İsrail’in Filistin sorunu konusunda en önemli nesnel müttefikiydi. Örneğin Gazze’ye ablukayı aslında Mübarek/Mısır uyguluyordu…  Dahası, Mübarek İsrail’in bölgedeki güvenliğinin garantisiydi; İsrail’i İran karşısında dengeleyen aktördü.

Mübarek’in devrilmesinin Filistin açısından ilk olumlu etkisi, Mısır’ın bir hafta içinde, insani durumlar ve Mısır’da kalan Filistinlilerin geçişi için sınırı açmaya karar vermesiydi!

Mısır’daki halk hareketinin en gerici unsurlarından biri olan Baradey bile, “İsrail Gazze’ye saldırırsa, biz de savaşırız.” demişti!

MISIR – İRAN DİPLOMATİK İLİŞKİSİ

3.. Mısır’ın yeni atanan Dışişleri Bakanı Nebil El Arabi, 30 Mart’ta düzenlediği ilk basın toplantısında “ülkesinin İran’ı diplomatik olarak tanımaya hazırlandığını” ilan etmişti! Bölge dengeleri açısından büyük önem taşıyan Kahire-Tahran ilişkisinin yeniden kurulacak olmasınını, İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi şu sözlerle değerlendirmişti: “İran ve Mısır arasındaki iyi ilişkiler, bölgenin güvenliğine, istikrarına ve kalkınmasına yardım edebilir.”

EL FETİH – HAMAS ANLAŞMASI

4.. 4 yıldır “savaş” durumunda olan Filistin’in El Fetih’i ile Hamas’ı Mısır’ın aktörlüğünde anlaştı! Filistin’i siyasal olarak da coğrafi olarak da bölen bu anlaşmazlığın ortadan kaldırılmasına İsrail sert tepki gösterdi!

Daha önemlisi, Mısır’ın yukarıda belirttiğimiz millici kuvvetleri, bu anlaşma ile Hamas’ı da Türkiye’nin (AKP) kontrolünden çekip aldı. Ahmet Davutoğlu’nun anlaşma fotoğrafı içinde yer alma gayretleri bu bakımdan önemliydi.

Bu olgular da gösteriyor ki, artık İsrail’i İran karşısında dengeleyen bir Mısır yerine, İsrail’e karşı İran’la ittifak kuran bir Mısır var!

TÜRKİYE’YE NASIL YANISYACAK?

Bu yeni dönem gelişmeleri, Türkiye’ye de yansıyacak. Hamas’ın kontrolünü Tahran-Kahire eksenine kaptıran Ankara, İsrail’le yeniden yakınlaşma seçeneğini zorunlu olarak uygulayacak. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 20 Nisan’da New York Times için kaleme aldığı makalede İsrail’e çağrı yapması, el uzatması da bu yeni zorunluluğun aslında ilk işaretiydi. Netenyahu’nun ABD Kongresi’nde yapacağı konuşma sırasında da, büyük ihtimalle, Washington’da Ankara-Tel Aviv ekseninde düzeltme operasyonu yapılacak.

ABD’nin gerçek ya da sanal da olsa Bin Ladin’i öldürmesiyle işaretini verdiği yeni dönem, “yani doğrudan askeri müdahale yerine yumuşak güç kullanılması ve özel savaş yürütülmesi dönemi”, bölge açısından çok önemli gelişmelere sahne olacak.

ABD, nüfuz bölgesi olan Tunus, Mısır, Ürdün, Bahreyn, Yemen ve Kuzey Irak’taki halk hareketlerini, kendisine karşı olan Libya, Suriye ve İran’da kışkırtmayla dengelemeye çalışmasını, şimdi bir adım daha ileri taşımaya çalışacak.

Ancak, şartlar artık Washington’un lehine değil!


Mehmet Ali Güller
5 Mayıs 2011 

, , , ,

Yorum bırakın

TAYYİP ERDOĞAN İSRAİL-FİLİSTİN SORUNUNUN NERESİNDE?

Mehmet Ali Güller

Teori Dergisi– Şubat 2009

ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni aşaması gereği, İsrail’i Filistin halkının üzerine sürdü. Bir hafta boyunca hava harekatıyla hedef gözetmeksizin Gazze’yi füze saldırısı altında tutan İsrail, ardından da kara harekatıyla Filistin topraklarını işgal etti.

Biz yazımızda iki konu üzerinde duracağız. Birincisi, İsrail’in işgalini Hamas’a bağlayanların teorisini çürüteceğiz. İkincisi ve daha önemlisi de, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsrail-Filistin sorununun aslında neresinde durduğunu göstereceğiz.

ABD-İSRAİL’İN HAMAS YALANLARI

İsrail’in işgaline ABD penceresinden bakan kesimlerin ürettiği tezlerin en başında geleni, “İsrail’in kendisini terörist Hamas’a karşı savunduğu” idi. Bu tezin sözcüleri İsrail’in Filistin’i değil, Hamas’ı hedef aldığını propaganda etmeye çalıştılar. Kullandıkları psikolojik savaş malzemesinin en başta geleni de “ateşkesi Hamas bozdu” ve “Hamas uluslararası hukuka uymuyor” yalanlarıydı.

“İSRAİL KENDİNİ SAVUNUYOR” YALANI

Öncelikle, İsrail’in kendini terörist Hamas’a karşı savunmadığını, tam tersine İsrail’in daha Hamas bile yokken, 1947’den beri aşama aşama, topraklarını genişletmek için, saldırı-işgal-katliam siyaseti uyguladığını belirtelim. Bunun en önemli kanıtı 60 yılın sonunda gelinen durumu gösteren aşağıdaki haritalardır:

İsrail bu genişleme siyasetini 60 yıldır kanla uyguluyor. Haritalarda da görüldüğü gibi, İsrail yerleşim bölgeleriyle, Filistin yerleşim bölgeleri oranı, 60 yılda birbirinin tam tersi duruma gelmiştir.

Daha Hamas diye bir örgüt bile yokken, İsrail bu işgalleri, bu katliamları defalarca yapmıştır.

Hamas iktidarından önce İsrail Filistin’e saldırmıyor muydu? Hamas’ın değil, El Fetih’in lideri olan Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ı Ramallah’ta abluka altına alan ve zehirleyen İsrail değil miydi?

“HAMAS ATEŞKES’E UYMUYOR” YALANI

Ateşkes’i bozan Hamas değil İsrail’dir! İsrail, 4 Kasım’da yaptığı sınır saldırısında 6 Hamas militanını öldürerek, ateşkesi bozan taraf olmuştur!

Kaldı ki, İsrail İç İstihbarat Örgütü Shin-Bet’in 23 Aralık’ta İsrail kabinesine verdiği bilgiye göre Hamas her şeye rağmen ateşkesin uzatılmasını istedi. Ama Ateşkes anlaşmasında olan ve İsrail’in uymadığı iki konuda ısrarcı oldu Hamas. Nedir anlaşmada olan ama İsrail’in uymadığı bu iki madde? Ambargonun kaldırılması ve ateşkesin Batı Şeria’da da uygulanması. Böylesi bir gerçeği atlayan “bir kısım medya”, “İsrail’in sivilleri öldürmesini kınıyoruz ama Hamas da ateşkese uymuyor” yalanıyla okurlarını yönlendirmeye çalıştı günlerce.

İsrail’in yıllarca süren işgalleri boyunca 380 km karelik alana sıkışıp kalan 1.5 milyon Filistinli’nin yaşadığı Gazze abluka altındaki bir açıkhava hapishanesi durumundadır. İnsanlar ekmek için yer altı tünelleri kullanıyor! Mısır’ın Refah sınır kapısı bile ABD ve İsrail baskısı nedeniyle kapalıydı. Hamas, ateşkes şartları içinde elbette ambargonun kaldırılmasını talep edecekti! Bundan daha doğalı ne olabilir?

İsrail’in ateşkes karşısındaki gerçek tutumunu bir de Amerikalı Musevi akademisyen Prof. Norman Finkelstein’dan dinleyelim. Prof. Finkelstein’a göre İsrail’in son Gazze işgalinin iki temel hedefi var. (Zaman 19 Ocak 2009)

“Birincisi Arap devletleri arasında korku yayarak caydırıcılık gücünü tekrar takviye etmek. Bu İsrail’in stratejik doktrininin temel ilkelerinden biridir. Arap ülkeleri İsrail’in büyük askerî kuvvetinden korkmalı, İsrail’in istediklerini yapmalı ve emirlerine itaat etmelidir.”

“İkinci gaye ise Filistin’in barış ‘hücumunu’ akamete uğratmaktı. Araplarla barışı müzakere etmemek de İsrail’in diğer temel ilkelerinden biridir. İsrail, Araplara her zaman emir vermek ister ama müzakere etmek istemez. Hamas, çok ılımlı bir çizgiye doğru geliyordu. 1967 öncesi sınırlar çerçevesinde barışa ‘evet’ diyebileceğinin kuvvetli sinyallerini göndermeye başlamıştı. Suriye ve Batı Şeria’daki Filistin liderliği de bu yönde işaretler veriyordu. İsrail, milletlerarası camianın son 30 yıldır desteklediği bu barış planına mecbur edilebileceği endişesine kapıldı. Bu tür barışa ABD ya da şöyle diyelim, ABD destekli İsrail itiraz ediyor. Hamas gittikçe ılımlı bir çizgiye doğru ilerliyor, 2008 Haziran’ında kabul edilen ateşkese riayet ederek de güvenilir bir barış ortağı olabileceğinin işaretlerini veriyordu. Yani sözünü tutuyordu. Bu arada İsrail ne yapıyordu? İsrail ateşkesin mühim şartlarından biri olan Gazze tecridinin kaldırılması için hiçbir şey yapmadı. İsrail’in stratejisi Filistinlilerin bu barış ‘hücumunu’ öldürmekti ki İsrail, bunu her zaman yapar. Filistinlileri her zaman tepki vermeye zorlar. Ya Hamas’ı tamamen tahrip etmek istiyor ya da o kadar fazla zarar vererek Hamas’ın ‘biz hiçbir zaman İsrail ile müzakere etmeyiz’ demesini temin etmeye çalışıyor. Bu da tam olarak İsrail’in istediğidir. İsrail hiçbir zaman karşısında ılımlı, makul bir barış muhatabı görmek istemez. Böyle bir muhatap ortaya çıkarsa milletlerarası baskının artacağını çok iyi bilir. Hamas şu an çözümden yana, sözlerini tuttu. Sözlerini tutmayan ve müzakere etmek istemeyen taraf İsrail’dir.”

“HAMAS ULUSLARARASI HUKUKA UYMUYOR” YALANI

Bir de İsrail Dışişleri Bakanı Livni’nin ağzından “Hamas uluslararası hukuka uymuyor” yalanına sarılanlar var. Hangi uluslararası hukuk? 1972’den bu yana BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail aleyhine çıkarılmak istenen 44 tasarıyı ABD veto etmedi mi?

Kara harekatından hemen önce, İsrail’in Gazze’yi işgaline karşı protesto metni yayınlamak isteyen Güvenlik Konseyi’nde yine veto hakkını kullanmadı mı ABD?

İsrail’in 2004’ten beri süren Gazze operasyonlarını sonlandırması için hazırlanan 5 tasarıyı ABD engellemedi mi?

“Hamas uluslararası hukuka uymuyormuş”! Hangi uluslararası hukuk?

ABD uluslararası hukuk içinde mi işgal altında tutuyor Irak’ı?

TAYYİP ERDOĞAN’UN ORTADOĞU MİSYONU

Başbakan Erdoğan, işgal boyunca İsrail karşıtı sözler sarfetti. Gerçi, İsrail’e karşı tek bir somut yaptırım uygulamadı ama her sözü, Filistin için yüreği çarpan vatandaşlarımızın gazını aldı. Peki, durum gerçekte nedir? Tayyip Erdoğan ve de AKP, İsrail-Filistin sorununun neresindedir? Birkaç önemli olguyu hatırlatalım:

KİM İSRAİL, KİM FİLİSTİN DOSTU?

340 AKP milletvekilinin bulunduğu TBMM’nin Türkiye-İsrail Dostluk Grubu üyesi kaç? 361. Evet, tam 361 milletvekilimiz, İsrail-Türkiye Dostluk Grubu’nun üyesi.

Peki kaç milletvekilimiz İsrail-Filistin Dostluk Grubu’nun üyesi? Sadece 61.

İsrail’in Gazze’yi işgali sırasında Türkiye-İsrail Dostluk Grubu’ndan istifalar oldu. Ama şu günler geçsin, göreceksiniz, yine hızla koşup İsrail dostluğuna sarılacaklar!

ERDOĞAN “YAHUDİ CESARET ÖDÜLÜ”NDEN VAZGEÇMEDİ!

İş lafa geldi mi “Müslüman kardeşliğini” ağzında düşürmeyenlerin daha 5 yıl önce, 2004’ün Ocak ayında, ABD’de Amerikan Musevi Komitesi’nden “cesaret ödülü” aldığını unutmayalım! Amerikan Musevi Komitesi, İsrail’e hizmet edenlere verdiği bu ödülü, 2004 yılında ilk defa Yahudi olmayan bir isme, Tayyip Erdoğan’a vermişti!

Sözde, hergün İsrail karşıtı açıklamalar yapan Tayyip Erdoğan, bırakın İsrail’e ciddi bir yaptırım uygulamayı, aldığı bu ödülü bile iade edemedi.

İsrail dostluğuna büyük önem veren AKP’nin, bir yandan “Müslüman kardeşliği” derken diğer yandan da İsrail’le en çok anlaşma imzalayan hükümeti oluşturduğunu da belirtelim.

ERDOĞAN-OLMERT GÖRÜŞMESİ

İsrail’İn Gazze’yi işgalinden hemen önce, Başbakan Erdoğan, İsrail Başbakanı Olmert ile Ankara’da 5 saatlik bir görüşme yaptı. Basına da yansıdığı üzere bu görüşme esnasında İsrail’in Gazze’ye saldıracağı zaten konuşulmuş. Ancak bu 5 saatlik görüşme konusunda kamuoyunun baskısına rağmen, Başbakan Erdoğan herhangi bir ciddi açıklama yapmadı. Erdoğan sadece “Olmert’le görüşmem çarpıtılmasın” dedi.

“ERDOĞAN MAHMUT ABBAS’I SATTI”

İsrail işgalinden sonra Ortadoğu turuna çıkan Başbakan Erdoğan İsrail’le temaslarından bahsederken şöyle bir cümle sarfediyor: “İsrail’in en yetkili ağzı, Filistin lideri Mahmut Abbas’ın tutuklu Hamas milletvekillerinin serbest bırakılmasını istemediğini söyledi”

Olmert’le 5 saatlik görüşmesi hakkında bir açıklama yapmayan Erdoğan, sonraki temasları sırasında ise “bir gizli” bilgiyi ifşa ederek Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı kendi halkı önünde küçük düşürüyor, uluslararası kamuoyu önünde de zor durumda bırakıyor!

KINAMAK KOLAY, YAPTIRIM NEREDE?

İsrail’in Gazze işgali, öylesine büyük bir nefret topladı ki, “kınamak” hemen her devlet adamı için yapılabilecek en kolay politika oldu. Kaldı ki, İsrail, bu tip işgaller karşısında, kendi kamuoyunu rahatlatmak için “protesto ve kınama” yapan devlet adamlarının durumunu gayet anlayışla karşılıyor!

İsrail’in Gazze’yi işgaline karşı somut beklentiler içinde olan Türk milleti, boşuna bekledi. Erdoğan, değil diplomatik ilişkileri dondurmak, Büyükelçimizi bir süreliğine bile geri çekmedi.

Dünyada sadece dört devlet ciddi yaptırım uyguladı. Chavez’in Venezuela’sı İsrail’le diplomatik ilişkileri kesen ilk ülke oldu. Ardından Bolivya ve Moritanya ile Katar.

BOP EŞBAŞKANLIĞI GÖREVİ

AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın İsrail karşıtı görünen çizgisi BOP Eşbaşkanlığı görevi gereğidir. Açıklayalım.

Bir kere İsrail’in Gazze’yi işgali BOP kapsamındadır. İsrail işgale Obama’nın resmi olarak ABD Başkanı olmasından önce başlamış ve yemin töreninden hemen önce de ateşkes istemiştir. Yeri gelmişken dünyaya “küresel lider” olarak empoze edilen Obama’nın “Kudüs, İsrail’in bölünmemiş başkenti olacaktır” sözünü de hatırlatalım.

Tayyip Erdoğan’ı BOP eşbaşkanlığı görevi üzerinden Ortadoğu’da öne çıkartan bir politika izleniyor. Nerede sorun var, Tayyip Erdoğan orada bitiyor! İsrail Lübnan’a saldırıyor. Geri çekiliyor. Boşluğu Erdoğan hükümeti kararıyla Türk Ordusu dolduruyor!

ABD Ortadoğu’da İran etkisini kırmak için, Tayyip Erdoğan’ı öne çıkarıyor. Bölgede İran-Suriye-Hizbullah-Hamas şeklindeki ABD karşıtı hattın önüne Erdoğan-Mısır bloğu yerleştiriliyor. Ahmet Davutoğlu diploması dehası ilan ediliyor, Tayyip Erdoğan da arabuluculuğa soyunduruluyor.

“TÜRK ORDUSU GAZZE’YE” PLANI

Dikkat ediniz, İsrail Gazze işgaline başlar başlamaz AKP’nin yürüttüğü sözde diplomasinin merkezine hemen “Türk Ordusu Gazze’ye” formülü yerleştirildi. Tıpkı Lübnan’da olduğu gibi İsrail’in geri çekildiği boşluğa TSK’yı yerleştirmek istiyorlar.

ABD, Türkiye’ye Gazze’de uluslararası güç oluşturma görevi veriyor, Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan-Ali Babacan üçlüsü hemen köşkte toplanıp, ardından da basına şu bilgiyi servis ediyorlar: “Köşk’te gerçekleştirilen toplantıda, öncelikle Gazze’de ‘ateşkes’ sağlanması için Ankara’nın atacağı diplomatik adımlar, ardından da bölgeye bir “gözlemci gücü” yerleştirilmesinin yolları üzerinde duruldu” (Hürriyet 5 Ocak 2009)

Ardından BOP’un İsrail ayağı devreye giriyor ve şu bilgi basına servis ediliyor: “Türk askerinin Gazze’de gözlemci statüsünde görev yapma önerisine İsrail de yakın”. (6 Ocak tarihli tüm dünya gazeteleri)

SONUÇ

ABD, Bush’un yitirilen itibarıyla sekteye uğrayan Büyük Ortadoğu Projesi’ni, Obama’yla sürdürecek. Obama bu yüzden biraz Müslüman, biraz zenci, biraz Hüseyin’dir…

Projenin kilit oyuncusu ise Tayyip Erdoğan’dır. Çünkü kilit ülke Türkiye’nin Başbakanıdır ve bu yüzden de kendisine projenin eşbaşkanlığı görevi verilmiştir.

Türkiye direnirse, ABD BOP’u uygulayamaz.

Türkiye direnirse, Filistin yaşar!

, , ,

Yorum bırakın

KINAMAK İSRAİL’İ DURDURMAZ, YAPTIRIM ŞART!

İsrail, ABD emperyalizminin açık desteğiyle yine Ortadoğu’yu kana bulamaktadır. ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni aşaması gereği, şimdi de İsrail’i Filistin halkının üzerine sürmüştür.

Günlerce hava harekatıyla hedef gözetmeksizin Gazze’yi füze saldırısı altında tutan İsrail, ardından da kara harekatıyla Filistin topraklarını işgal etmiştir.

Dünya halkları Gazze’yi işgal eden İsrail’i kınamakta, protesto etmektedir. Halkların bu tepkisi, devletleri de kınamaya sevketmektedir; hükümetleri de İsrail karşıtı protesto dolu açıklamalar yapmak zorunda bırakmaktadır. Ancak tüm bu kınamalar, protestolar ABD destekli İsrail’i durduramamaktadır. Çünkü kınamak İsrail’i durdurmaz, yaptırım şart! Kınamak, protesto etmek, yüzlerce Filistinli bebeğin yaşamasını maalesef sağlamıyor!

KİM İSRAİL, KİM FİLİSTİN DOSTU?

Olan biten karşısında timsah gözyaşı dökenleri halkımız iyi ayırt etmelidir!

TBMM’deki dostluk grubu üye sayısı bile gerçeği göstermektedir! Türkiye-İsrail Dostluk Grubu’nun 361 üyesi varken; Türkiye-Filistin Dostluk Grubu’nun sadece 60 üyesi vardır! AKP’nin 340 milletvekili olduğunu da hatırlatalım!

İş lafa geldi mi “Müslüman kardeşliğini” ağzında düşürmeyenlerin daha 5 yıl önce, 2004’ün Ocak ayında, ABD’de Amerikan Musevi Komitesi’nden “cesaret ödülü” aldığını unutmayalım! Amerikan Musevi Komitesi, İsrail’e hizmet edenlere verdiği bu ödülü, 2004 yılında ilk defa Yahudi olmayan bir isme, Tayyip Erdoğan’a vermişti!

İsrail’le en çok anlaşma imzalayanların, “Müslüman kardeşliği” edebiyatı yapmaya hakkı yoktur!

İsrail dostu AKP milletvekillerine soruyoruz: 1996 tarihli Türkiye – İsrail silah modernizasyonu anlaşmasının altında Abdullah Gül’ün imzası yok mu?

“HEDEF FİLİSTİN DEĞİL” YALANI

Bir kısım Amerikanperver çevre ise utangaç bir şekilde İsrail’i haklı çıkarmaya çalışıyor. İsrail, Filistin’i değil, sadece Hamas’ı hedef alıyormuş; İsrail El Fetih’i değil, sadece Hamas’ı hedef alıyormuş! Yalanlarını yüzlerine çarpıyoruz! Hamas kaç yılın örgütü? 20 yıl önce Hamas mı vardı? Daha dün, Filistin Devlet Başkanı ve El Fetih’in lideri Yaser Arafat’ı, Ramallah’ta kuşatıp öldüren İsrail değil miydi?

“Hamas ateşkese uymuyor” ve “Hamas uluslararası hukuka uymuyor” gibi yalanlar da bizzat ABD ve İsrail tarafından üretilen ve İsrail’in Gazze’yi işgalini haklı göstermek için uydurduğu psikolojik savaş yalanlarıdır.

“HAMAS ATEŞKESE UYMUYOR” YALANI!

Ateşkes’i bozan Hamas değil İsrail’dir! İsrail, 4 Kasım’da yaptığı sınır saldırısında 6 Hamas militanını öldürerek, ateşkesi bozan taraf olmuştur!

Kaldı ki, İsrail İstihbaratı Shin-Bet’in 23 Aralık’ta İsrail kabinesine verdiği bilgiye göre Hamas her şeye rağmen ateşkesin uzatılmasını istedi. Ama Ateşkes anlaşmasında olan ve İsrail’in uymadığı iki konuda ısrarcı oldu Hamas. Nedir anlaşmada olan ama İsrail’in uymadığı bu iki madde? Ambargonun kaldırılması ve ateşkesin Batı Şeria’da da uygulanması. Böylesi bir gerçeği atlayan “bir kısım medya”, “İsrail’in sivilleri öldürmesini kınıyoruz ama Hamas da ateşkese uymuyor” yalanıyla okurlarını yönlendirmeye çalışıyor günlerdir.

İsrail’in yıllarca süren işgalleri boyunca 380 km karelik alana sıkışıp kalan 1.5 milyon Filistinli’nin yaşadığı Gazze tam bir abluka altında. İnsanlar ekmek için yer altı tünelleri kullandı yıllarca. Mısır’ın Refah sınır kapısı bile ABD ve İsrail baskısı nedeniyle kapalı. Elbette ambargonun kaldırılmasını talep edecek Hamas!

“HAMAS ULUSLARARASI HUKUKA UYMUYOR” YALANI

Bir de İsrail Dışişleri Bakanı Livni’nin ağzından “Hamas uluslararası hukuka uymuyor” yalanına sarılanlar var. Hangi uluslararası hukuk? 1972’den bu yana BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail aleyhine çıkarılmak istenen 44 tasarıyı ABD veto etmedi mi?

Daha önceki gün, İsrail’in Gazze’yi işgaline karşı protesto metni yayınlamak isteyen Güvenlik Konseyi’nde yine veto hakkını kullanmadı mı ABD?

İsrail’in 2004’ten beri süren Gazze operasyonlarını sonlandırması için hazırlanan 5 tasarıyı ABD engellemedi mi?

“Hamas uluslararası hukuka uymuyormuş”!  Sevsinler yalanınızı! ABD uluslararası hukuk içinde mi işgal altında tutuyor Irak’ı?

ARAP DEVLETLERİ AKILLARINI BAŞLARINA ALSIN!

Ya Araplara ne demeli? ABD’nin Irak’ı işgali karşısında birlik olamayan Araplar, Filistin işgali karşısında İsrail’e karşı yine “kınama ve protesto”yla mı yetinecekler? İsrail’le gizli anlaşmaların üzerinde oturan yöneticilerini daha ne kadar sırtlarında taşıyacaklar? Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren ABD ve İsrail karşısında birer birer kırılmayı mı bekleyecekler?

ANLAŞMALAR İPTAL EDİLMELİ

İsrail’i kınamak ve protesto etmekle yetinmemeli; hükümeti İsrail’e karşı yaptırım uygulamaya zorlamalıyız!

İşte uygulanması gereken yaptırımlar:

–          İsrail ve efendisi ABD ile tüm askeri ve diplomatik ilişkiler,İsrail geri çekilene kadar dondurulmalı!

–          İsrail ile yapılan tüm açık ve gizli anlaşmalar iptal edilmeli!

–          Büyükelçimiz geri çağrılmalı!

–          ABD ve İsrail mallarına yüksek gümrük kotaları uygulanmalı ve bu mallar kullanılmamalı!

ABD PLANI!

9 Ocak’ta Filistin Devlet Başkanı’nın görev süresi doluyor; 10 Şubat’ta da İsrail seçimleri var. Bu konjonktürde, bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyoruz.

Dünyaya “demokrat” olarak yutturulan, dışı siyah içi beyaz Barack Obama’nın “Kudüs, İsrail’in bölünmemiş başkenti olacaktır” sözünü lütfen iyi okuyunuz!

Mehmet Ali Güller

,

Yorum bırakın

ANAPOLİS’TE BOP TOPLANTISI VE AKP’YE İRAN ROLÜ: ‘FİLİSTİN KİMİN UMURUNDA? HEDEF İRAN’

ABD’nin sözde İsrail-Filistin barışı adına topladığı Anapolis zirvesinden İran düşmanlığı çıktı. İran’a karşı Sünni bloku oluşturmaya çalışan Washington yönetimi, AKP’ye “PKK’ya karşı ortak mücadele” karşılığında İran rolü verdi. İran zirve esnasında yeni füzesini dünyaya ilan ederken, Rusya da alternatif toplantı çağrısı yaptı.

MEHMET ALİ GÜLLER

“Ortadoğu barışı” adına Anapolis’te yapılan İsrail-Filistin sorununa çözüm zirvesinden, İran’a düşmanlık çıktı! Washington’un apar topar organize ettiği zirve, içeriği, katılımcıları ve sonucu açısından tam bir BOP toplantısıydı. ABD’nin Irak işgali ardından tezgaha koyduğu İran’a karşı sünni ittifağı niteliğindeki zirve, AKP’nin Washington adına daha önce düzenlediği İstanbul zirvesinin de devamı niteliğindeydi. Anapolis zirvesi sonucu itibariyle, Filistin’i de ikiye böldü.

GAZETECİLERİN NOBEL MERAKI

ABD’nin 27 Kasım’da Anapolis’de organize ettiği İsrail-Filistin zirvesinin ciddiyeti, katılan ülkelerin ertesi günkü gazete yorumlarında ortaya çıktı! Nobel ödülünü ABD Başkanı Bush mu, İsrail Başbakanı Olmert mi, yoksa Filistin Devlet Başkanı Abas mı alacaktı?

ABD’nin apar topar organize ettiği, ilgili ilgisiz 49 ülkenin katıldığı zirvenin sonucunda ilan edilen çözüm takvimi, Washington’un İran konusunda acelesi olduğu şeklinde yorumlandı.

HIZLANDIRILMIŞ BOP TAKVİMİ

“Ayakları havada” şeklinde yorumlanan çözüm paketine göre taraflar – İsrail ve Filistin- 2008 yılı bitmeden bir anlaşmaya varmak için “ellerinden geleni” yapacaklar. Ortak Komite ortak bir çalışma oluşturacak. İsrail Dışişleri Bakanı Livni ile Filistinli başmüzakereci Ahmed Kurey arasında müzakereler başlayacak. ABD’nin denetleyeceği müzakerelerin ilki 12 Aralık 2007’de yapılacak. Mücakerelere yardımcı olmak için ayrıca, Olmert ve Abbas da her hafta toplanacak. 17 Aralık 2007’de Paris’de Uluslararası izleme konferansı yapılacak. Konferansta bağışçı ülkeler biraraya gelecek.

ARAPLARA İSRAİL’İ TANITMA GAYRETİ

Bush yaptığı açılış konuşmasında zirvenin hedefini 3 maddede özetledi. Filistin terörün altyapısını ortadan kaldıracak, İsrail daha fazla genişlemeyecek,  Filistin Devleti kurulacak.

Filistin Devleti kurulmasının karşılığının ne olacağını da İsrail Başbakanı açıkladı. Arapların İsrail’e yönelik tecritinin kaldırılması ve tanınması!

AKP’YE İRAN ROLÜ

ABD’nin Anapolis zirvesiyle hedeflediği ise BOP Planı’nın yeni aşamasının hayata geçmesi. Yani, İran’ın öncelikle yalnızlaştırılıp, sünni ittifak tarafından bloke edilmesi. Irak’ın kuzeyine uzun vadeli yerleşme hesapları yapan Washington, bir yandan İsrail’in konumunu güçlendirmeyi, bir yandan da Irak’ta uyguladığı Sünni-Şii kutuplaşmasını bölgeye yaymayı hedefliyor. Bush yönetimi bu plan çerçevesinde daha önce AKP iktidarına İstanbul’da, İran’ı tecrit etmeye yönelik Sünni Blok toplantısı organize ettirmişti. Yine Bush, 5 Kasım’da Tayyip Erdoğan’a PKK’ya karşı “ortak mücadele” karşılığında Irak’ın kuzeyindeki yönetimi tanımak ve İran konusunda rol almak görevini vermişti. 5 Kasım’dan sonraki gelişmelere bakılırsa, BOP eşbaşkanı sıfatı da taşıyan Tayyip Erdoğan bu görevi kabul etmiş görünüyor. Aydınlık okurları, bir saati aşan 5 Kasım toplantısının ana gündeminin İran olduğunu hatırlayacaklardır.

İRAN’A KARŞI HAVA SAHASI AÇTIRMA TUZAĞI

Aydınlık’a değerlendirme yapan çevreler, ABD’nin Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik tehdidinin Genelkurmay tarafından doğru algılandığına dikkat çekiyorlar. Bu nedenle Türkiye’nin ABD’nin İran planında yer alamayacağını belirten kaynaklar, Washington’un AKP’ye en azından İran’a operasyon sırasında hava sahası açtırarak durumu bir oldu bittiye getirmeyi hedeflediğini söylüyorlar. Washington’a göre bu durum, Ankara-Tahran arasında geri dönüşü olmayan bir süreci başlatacak ve TSK da gidişatın önüne geçemeyecek! Ancak aynı çevreler Washington’un bu planının tutmayacağının altını çiziyorlar.

RUSYA’DAN ALTERNATİF ZİRVE ATAĞI

İran ise Anapolis zirvesi esnasında yeni füze denemesini dünyaya ilan etti. ABD’nin her tehdidine somut yanıtlar veren Tahran yönetimi, Anapolis zirvesinin Filistin adına barış getirmeyeceğine dikkat çekti.

Öte yandan ABD’in İran karşıtı ataklarından ciddi rahatsızlık duyan Rusya da, sürece aktif müdahale için, Moskova’nın ev sahipliğinde alternatif bir toplantı önerdi. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un konferans talebi İsrail Başbakanı Olmert tarafından yalanlanırken, Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, toplantının ocak ayında yapılabileceğini açıkladı.

,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: