Posts Tagged Miloseviç

HEPİMİZ İTTİHATÇIYIZ

Zaman yazarı Mümtazer Türköne, “İmam Hatip okulları misyonunu tamamladı mı?” diye sormuş ve yine Zaman yazarı Ali Bulaç başta olmak üzere önemli isimlerle tartışmıştı.

Bu tartışma, Türköne’de “hepimiz biraz İttihatçıyız” fikri uyandırmış! Elbette Türköne kavramı olumsuz anlamda kullanıyor, İttihatçılığı açıklamaya çalışırken negatif kelimeler seçiyor… Ancak ne yaparsa yapsın, İttihatçılık açıklamasında doğrulara yer vermek durumunda kalıyor.

100 YAŞINDAKİ BAYAR, HÂLÂ İTTİHATÇIYDI

Şu cümleler Türköne’ye ait: “Tarih, İttihatçıların açtığı kanalda ilerliyor. Sadece bizim değil, bölgemizin tarihi İttihatçıların eseri. Yüzüncü yılı yaklaşan Ermeni tehciri, İttihatçıların kararı idi. Balkan Savaşları’nda çetelere yenilen orduyu üç yılda yedi cephede yüzünün akıyla savaşacak hale getirenler de İttihatçılardı. Savaş bitip, Enver-Talat-Cemal üçlüsü Alman denizaltısı ile İstanbul’dan ayrıldıktan sonra, İttihat Terakki’nin taşra şubeleri Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetleri’ne dönüştü. Ankara’da 23 Nisan’da açılan meşhur Meclis binası bile, İttihat Terakki’nin Ankara şubesi olarak inşa edilmişti. Bir yığın siyasî suikast İttihatçı silahşörlerin eseriydi. Salihli hattına silah depoları kurup Kuvva-yı Milliye’yi örgütleyenler de onlardı. Vagon tahsisleriyle millî burjuvazi oluşturmak için çırpınanlar da onlardı. Resmî tarihin yükü azaldığı zaman gençlerimiz, Millî Mücadele’nin İttihatçılar tarafından planlandığını ve yürütüldüğünü daha kolay öğrenecekler. Cumhuriyet’i kuran kadrolar İttihatçıydı. İzmir suikasti ile tasfiye edilenler ise çelik çekirdeğe dâhil olamayan bir hizipten ibaretti. Celal Bayar yüz yaşına yaklaştığı demlerde kendisiyle röportaj yapan Mete Tunçay’ın ‘Siz İttihatçıydınız, değil mi?’ sorusuna, zaman kipini düzelterek şöyle cevap vermişti: ‘Evet İttihatçıyım.’” (Zaman, 8 Temmuz 2012)

DAVUTOĞLU DEĞİL ESAD İTTİHATÇIDIR

Türköne’yi okurken, aklıma iki konu geldi: Birincisi, kimi isimlerin, Ahmet Davutoğlu’nu yeni-Osmanlıcılığından ötürü Enver Paşa’ya benzetmeleriydi… Ki o konuda 2010 yılında Odatv’de “Davutoğlu, Enver Paşa değildir” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Davutoğlu’nu illa tarihten birine benzetmek gerekirse, o kişi Damat Ferit’tir!

İkincisi ise Davutoğlu’nun geçen hafta Paris uçağında kimi köşe yazarlarına söyledikleriydi: “Bizi Envercilikle suçlayanlar, bilmiyorlar mı, Suriye Baasçılığı İttihat Terakki’den esinlenmiştir. (…) Miloseviç‘in yaptıklarını Esad yapınca masum mu göreceğiz? Adı Esadoviç değil diye sessiz mi kalacağız?” (Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, 6 Temmuz 2012)

Davutoğlu, söyledikleriyle kendisini Enver Paşa olmakla suçlayanlara da yanıt vermiş oluyor ve kendisinin değil tersine Beşar Esad’ın İttihatçı olduğunu söylüyor; doğrudur.

Doğu Perinçek’in de önemle vurguladığı gibi “Suriye ve Irak, bize benzer. BAAS, orada Arapların Kemalizmini hayata geçirmiş ve çok başarılı olmuştur.” (Aydınlık, 4 Temmuz 2012)

VATAN CEPHESİ

Kemalizm ile İttihatçılık arasında ise kuşkusuz bağ vardır ve Atlantikçi muhafazakarların Mustafa Kemal’e ve Talat Paşa’ya aynı oranda düşmanlıkları bundandır.

Bitirirken Ahmet Davutoğlu’nun Miloseviç’ten hareketle “Esadoviç” benzetmesine de değinelim. Evet, her ikisi de aynı cephedir. Miloseviç de Esad da, emperyalizme karşı vatanlarını savunmuştur. Aralarındaki tek fark Miloseviç’in yenilmesi ve Yugoslavya’nın bugün 6 parçaya bölünmüş olmasıdır.

Enver-Cemal-Talat Paşa üçlüsü, Mustafa Kemal-İnönü-Bayar üçlüsü, Miloseviç-Saddam Hüseyin-Esad üçlüsü aynı cephede, yani emperyalizme karşı vatan savunma cephesindedir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Temmuz 2012

, , , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

PARİS METROSU’NDAKİ TESADÜF!

2002 yılının Mayıs ayına götüreceğim bugün sizleri, Paris’e… Paris banliyösünün kuzey garına… Her gün bir milyon insanın kullandığı girişte, yerde bazı ülkelerin liderlerinin fotoğrafları var. Kimler mi?

Bizden, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu var. Yine bizden Muammer Kaddafi var, Beşar Esad var, Hamaney var, başka ülkelerin emperyalizm karşıtı liderleri var.

Fransız devleti, diktatör saydığı bu isimlerin fotoğraflarını yere serip, her gün bir milyon vatandaşına çiğnetmektedir.

Bu onursuzluğa İşçi Partisi 9 Mayıs 2002 günü karşı çıktı ve sadece Org. Kıvrıkoğlu’nun değil, diğer liderlerin de fotoğraflarını boyayarak, ayaklar altında çiğnenmelerini engelledi. (O gün TSK’yi ayaklar altında çiğneten SüperNATO, bugün de Ergenekon soruşturmalarıyla tekmeliyor!)

Muammer Kaddafi’nin öldürüldüğü günden beri Paris metrosundaki fotoğraflar geliyor gözümün önüne. Sözcüklerimin sakinleşmesi için bekledim, yazmadım bugüne kadar!

KADDAFİ SONUNA KADAR MÜCADELE ETTİ

Evet, Libya lideri Muammer Kaddafi de, tıpkı Nikolay Çavuşesku, Saddam Hüseyin ve Slobodan Miloseviç gibi emperyalizme karşı mücadele ederken, ayakta öldü!

Çavuşesku Romanya’yı emperyalizme karşı savunurken eşiyle birlikte kurşuna dizilerek öldürüldü, Saddam Hüseyin ülkesini işgal eden ABD’ye karşı direnirken öldü, Slobodan Miloseviç emperyalizmin mahkemelerinde yargılanırken öldü… İşte şimdi de Muammer Kaddafi, ülkesini NATO saldırılarına karşı savunurken öldü, ayakta öldü!

Emperyalizmin dev psikolojik savaş aygıtları, dört lideri de dünyaya, halklarına zulmeden diktatörler diye tanıttı. Dünya er geç dördünün de yalnızca vatanını savunduğunu anlayacak ve özür dileyecektir!

EMPERYALİZMİN ‘DEMOKRASİ’ YALANLARI

Emperyalizme karşı mücadelede vardır böyle sonlar… Her türlü yalanla saldırırlar size, bin bir yalanlar örerler etrafınıza. Lenin de, Mustafa Kemal de, Mao da bu yalanlarla karşılaştı.

Rus Çarlığını yıkan Lenin, Padişah saltanatına son veren Mustafa Kemal, ülkesini emperyalist sömürüden kurtaran Mao, eskiyi yıkıp yeniyi kurdukları için tarihin en büyük demokrat devrimcileridir. Oysa emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri tarafından, demokrat olmamakla, diktatör olmakla suçlandılar hep; hâlâ da suçlanıyorlar…

Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi de ülkelerindeki krallıkları yıkarak, feodaliteyle hesaplaşarak, o kralların işbirliği üzerinden ülkelerini sömüren emperyalist devletlerle savaşarak “diktatör” oldular!

Emperyalizmin diktatörlük tanımı böyledir çünkü: Emperyalizmle işbirliği yaparsan, ülkeni emperyalist tekellere açarsan kral da olsan, aşiret lideri de olsan “demokrat” ilan edilirsin. Ama ülkeni emperyalizme karşı savunursan, hele bir de askersen, mutlaka diktatör ilan edilirsin!

Ama ABD Başkanı Obama gibi başka ülkelere saldırırsan, çoluk çocuk demeden milyonları katledersen, en büyük demokrat olursun, Nobel barış Ödülü alırsın!

Değinmeden geçmeyelim: Komşularımız Irak ve Suriye ile kuzey Afrika’da Libya’nın asker kökenli liderlerinin olması tarihi zorunluluktu. Nihayetinde her ülke sömürgecilere karşı bağımsızlığını silahla kazanır çünkü! Tıpkı Mustafa Kemal örneğinde olduğu gibi…

ONURUMUZ…

Evet, emperyalizme karşı mücadelede vardır böyle sonlar demiştik… Libya bugün Kaddafi’yle birlikte bağımsızlığını da, özgürlüğünü de kaybetti.

Ama tarihin en büyük yasasıdır: Halklar er geç özgürlüklerini kazanır! İnsan olmanın gereğidir bu çünkü!

Metroda fotoğraf çiğnetmeyen o büyük onur, insanlığın geleceğinin teminatıdır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Ekim 2011

, , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: