Posts Tagged Esad
ESAD KALDI, FİDAN GİDİYOR, DAVUTOĞLU SALLANIYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 22/10/2013
Atlantik kuvvetlerinin Suriye’ye karşı 2,5 yıl önce başlattığı saldırıda hangi noktaya gelindiğinin özeti şu üç haberdir:
KATAR’IN YENİ EMİRİ, ESKİ EMİRİ TUTUKLATTI
1. 3 ay önce babasını devirerek Katar Emiri olan Şeyh Tamim, annesi Eski Kraliçe Sheika’nın harcamalarına kızarak, silah çektiği babasını hapse attırdı! (gazetevatan.com, 21 Ekim 2013)
Ülke Katar, konu para ve görgüsüzce harcama olunca, Tamim’in babasını tutuklatmasının gerekçesi olarak açıklanan annenin harcamaları, haliyle gerçekçi durmuyor. Ya o zaman?
Şeyh Tamim’in, babasının koltuğuna el koyduktan sonra ülkesinin Suriye politikasını değiştirmeye soyunduğunu ve Beşar Esad’a bu yönde mesaj da gönderdiğini Ufuk Ötesi’nde not etmiştik!
ÖSO, KOMUTANINI TUTUKLUYOR
2. Özgür Suriye Ordusu, kendi Genelkurmay Başkanı olan Selim İdris’in tutuklanmasını istedi! (YDH, 21 Ekim 2013)
Bu köşede geçen hafta yazmıştık: Özgür Suriye Ordusu’nun sözcüsü Fahd el-Masri, Lazkiye’de Alevi katliamı yapılmasından ÖSO Genelkurmay Başkanı Selim İdris’i sorumlu tutmuş ve onu komşu ülke istihbarat örgütlerinin maşası olmakla suçlamıştı. İdris ise Masri’nin ÖSO sözcülüğünü tanımadığını açıklamıştı.
İşte bu restleşmenin ardından ÖSO sözcülüğü, ÖSO Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanması kararı aldı!
EL KAİDE’YE KARŞI ÖSO-ŞAM GÖRÜŞMESİ
3. Suriye muhalefetinin bölünmesi sonucunda karşı karşıya gelen ÖSO ile El Kaide arasındaki çatışma gittikçe büyüyor. Daha doğrusu El Kaide, ÖSO’nun elindeki mevzileri adım adım ele geçiriyor.
El Kaide son olarak ÖSO’nun denetimindeki Bab-es-Selam Sınır Kapısı’nı ele geçirdi. (zaman.com.tr, 19 Ekim 2013)
Böylece Öncüpınar Sınır Kapısı’nın Suriye tarafının denetimini ele geçiren El Kaide, Türkiye’ye AKP’nin eliyle komşu oldu!
Daha ilginci ise ÖSO’nın El Kaide’ye karşı Şam’la görüşmelere başlamış olmasıdır. Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi ÖSO kaynaklarına dayandırdığı haberinde, ÖSO’nun El Kaide’ye karşı Şam yönetimi ile sorunun Suriyeliler arasında çözümünü öngören gizli görüşmeler başlattığını duyurdu. (YDH, 20 Ekim 2013)
ESAD KALDI, ATLANTİKÇİLER DÖKÜLÜYOR
Artık yapılması gereken muhasebe şudur:
AKP Beşar Esad’a 15 gün süre tanıdı, 2,5 yıl doldu; 100 bin mülteci sınırını kırmızı çizgi ilan etti, mülteci sayısı 600 bin oldu; kurduğu SUK ile Esad’ı yıkamayınca ABD kızıp Katar merkezli SUKO’yu kurdu; sınırını uluslararası terör örgütlerine açtı, Afganistan’dan Bosna’ya kadar pek çok ülkeden El Kaide militanı Hatay üzerinden Suriye’ye geçti; Adana’da yakalanan Sarin gazı sonrası Suriye muhalefetine kimyasal silah desteği sağlamakla suçlandı; desteklediği muhalefet sürekli bölündü, PYD ile El Kaide, ÖSO ile El Kaide ve PYD ile ÖSO hakimiyet mücadelesi veriyor; Türkiye-Suriye sınırının bir bölümü El Kaide’nin, bir bölümü de PYD’nin denetimine geçti; Türkiye-Suriye sınırı uluslararası terörün yatağına dönüştü, istihbarat örgütlerinin örtülü savaş alanı oldu…
Bu gerçeklik öncesinde AKP’nin kendi kurduğu denklem şöyleydi: Ya Erdoğan gidecek, ya Esad!
Bu gerçeklik sonrasında yeni denklem artık şöyle: Esad kaldı, Fidan gidiyor, Davutoğlu sallanıyor…
Erdoğan mı? O görev Türk milletinin…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Ekim 2013
KATAR SURİYE POLİTİKASINI DEĞİŞTİRİYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 14/10/2013
Washington’un Suriye konusunda Moskova’nın çizdiği rotaya mecbur kalması, en çok taşeronları olan Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ı zor durumda bıraktı.
Üç ülkenin içinde en şanslısı Katar. Zira bu ülke, yola yeni bir Emir’le devam etme kararı alınca, Suriye konusunda manevra yapabilme şansı yakaladı.
En zor durumda olan ise maalesef Türkiye… Zira Erdoğan-Davutoğlu ikilisi Esad’ı yıkmayı varlık gerekçesi haline getirdiği için, Ankara’ya bir manevra alanı bırakmamış oldular!
KATAR’DAN ŞAM’A AÇIK MESAJ
Katar’ın Suriye politikasındaki değişimi yansıtan takvimi kısaca anımsayalım:
Katar Emiri El Tani, 26 Haziran 2013’te ani bir kararla görevden çekildi ve koltuğunu oğlu Tamim’e bıraktı! Babasını saray darbesiyle yıkan El Tani de, bir saray darbesiyle yıkılmıştı!
İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, yönetimi babasından devralan Katar Emiri Şeyh Tamim’e, “Suriye politikanızı gözden geçirin” uyarısı yaptı. (Yeni Mesaj, 28 Haziran 2013)
Katar’ın yeni Emiri Şeyh Tamim, Ağustos ayında Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile görüştü. Şeyh Tamim Abbas’tan Şam’la temas kurarak Katar-Suriye ilişkilerinin iyileşmesi için zemin hazırlamasını talep etti. Şeyh Tamim Şam’a “Katar’da temel bir strateji değişikliği oldu, Katar’ın dış politikası da aşamalı olarak değişecektir” güvencesinin verilmesini istedi. (Yakın Doğu Haber, 11 Ekim 2013)
Katar Emiri Şeyh Tamim Şam’a ikinci mesajını, 7 Ekim’de görüştüğü el Fetih Merkez Komite üyesi Abbas Zeki aracılığıyla gönderdi. Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesine göre Abbas Zeki, 9 Ekim’de Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüşerek Katar’ın mesajını iletti. (Yakın Doğu Haber, 11 Ekim 2013)
ERDOĞAN’IN KATAR’A MÜDAHALESİ
Bu gelişme haliyle en çok Erdoğan-Davutoğlu ikilisini rahatsız ediyor. Zira Katar’ın Suriye politikasını değiştirmesi AKP Hükümetini hem bölgede iyice yalnızlaştıracak hem de içeride muhalefete karşı elini daha da zayıflatacaktı.
Erdoğan ve Gül, Katar Emiri Şeyh Tamim’e iki kez müdahalede bulundu:
İlki Suriye’ye kimyasal komplonun gerçekleştiği 21 Ağustos gününün akşamıydı. Erdoğan Şeyh Tamim’i telefonla aradı ve 21 Ağustos komplosuyla ortaya çıkan “savaş iklimine” katkı vermesini istedi!
İkinci müdahale ise Şeyh Tamim’in el Fetih Merkez Komite üyesi Abbas Zeki aracılığıyla Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a mesaj ilettiğinin kamuoyuna yansımasından hemen sonra gerçekleşti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün Katar Dışişleri Bakanı Halid Bin Muhammed El Atiyye ile görüştü. Basına kapalı görüşme ajanslara şu sözlerle yansıdı: “Ortadoğu politikalarında Türkiye ile yakın politika izleyen Katar’ın devre dışı görüntü verdiği dönemde bu görüşmenin gerçekleşmesi dikkat çekti.” (13 Ekim tarihli ajanslar)
TÜRKİYE NE YAPACAK?
Suriye’deki ortaklarından Suudi Arabistan’la Mısır konusunda ayrı düşen AKP Hükümeti’nin, Katar’ın bu yeni yönelimiyle bölgede iyice yalnızlaşacak olması yeni bir süreç başlatıyor.
Batı basınında artık Suriyeli muhaliflerin Alevi katlettiği, o muhaliflerin Türkiye’yle bağlantılı olduğu şeklindeki haberlerin sıklıkla yer alması, zaten hükümeti oldukça zor bir durumda bırakmıştı.
Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi bu zorluğu aşabilmek için her ne kadar sık sık “El Kaide’ye destek vermiyoruz” açıklamasına başvursa da, başta Moskova olmak üzere pek çok başkentin Suriye dosyasında var olan gerçek bilgiler, Erdoğan’ı yakın gelecekte köşeye sıkıştıracak cinsten.
Bu gerçeği gören Washington, Erdoğan’a ve hatta Davutoğlu’na yardımcı olmak için açıkça Hakan Fidan’ı hedef almaya başladı. Suriye konusu Hakan Fidan’a yıkılarak Erdoğan-Davutoğlu rejimi korunmak istenmektedir.
Ancak Fidan’ın feda edilmesi durumu kurtarmaz. Zira Türkiye’nin Suriye konusunda dostluk politikasına dönebilmesinin tek şartı, önce AKP Hükümeti’nden kurtulmaktır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Ekim 2013
ESAD DEĞİL, OBAMA GERİ ADIM ATTI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 12/09/2013
“Esad zoru görünce geri adım attı” haberleri cehaletten kaynaklanmayacak kadar bariz yalan olduğuna göre, ancak psikolojik savaş ürünü olarak değer kazanabilir. Gerçi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Obama’nın topu Kongre’ye atmasını “kendisine güvenmesine” bağlaması, bu alanda da çaresiz kaldıklarını ortaya koymaktadır.
Peki, gerçek ne? Kim geri adım attı? İnceleyelim:
OBAMA’NIN DÜŞTÜĞÜ TUZAK
ABD Başkanı Barack Obama, geçmişte “kimyasal silahları” kırmızı çizgi ilan etmesinin kurbanı oldu. 21 Ağustos’ta Beşar Esad’ın yaptığı iddia edilen kimyasal saldırı, Obama’ya “sözünü tut” baskısına dönüştü.
Bu durum gösteriyor ki, kimyasal komplonun sahibi Esad olmadığı gibi, Obama’nın kendisi de değildi fakat Washington’du! Zira ABD hâkim sınıfları arasındaki çelişmelerin CIA başkanlarını bile “gönül ilişkileri” üzerinden vurduğu bir süreçten geçiliyor.
ABD tekellerinin bir bölümü Obama’nın ilan ettiği Asya-Pasifik merkezli güvenlik stratejisini henüz kabullenmiş durumda değil ve ülkeyi yeniden Ortadoğu merkezli stratejiye yöneltecek hamlelere soyunuyorlar. Bu tekellerin ve onların siyasetteki temsilcilerinin, Ortadoğu’daki müttefikleriyle birlikte Obama’yı tuzağa çekmeye çalıştıkları, Batı basınının da ciddiyetle yer verdiği iddialardan artık…
Obama ise tuzaktan çıkmak için kucağındaki topu Kongre’ye atmayı seçti. Böylece Kongre reddederse iradeye saygı duyacak; onaylarsa yapmak zorunda kalacağı bir saldırının sorumluluğunu tek başına üstlenmemiş olacaktı.
Ancak Obama açısından olmasa da, partisi açsından bir sorun vardı: Destek alındığında savaşa sokulmuş bir Obama Demokrat Parti’ye Bush’un kaderini yaşatabilirdi fakat destek verilmemiş bir Obama da, Demokrat Parti’ye “yenilgi” getirirdi…
Washington’daki “karar alma mekanizmalarının” bir haftadır üzerinden durdukları temel çelişki buydu.
Öte yandan Kongre’de beş ayrı görüşün olduğu, Senato’dan zor da olsa çıkarılabilecek bir desteğin Temsilciler Meclisi’nden hiç gelmeyeceği gerçeği, Obama’yı yeni bir hamle yapmaya mecbur etti.
MOSKOVA, OBAMA’YI KURTARDI
Obama yönetimi, çıkış hamlesini G-20’de, kapalı kapılar ardında yaptı. Acaba ABD’yi zaaf içinde göstermeyen, otoritesini tartıştırmayan ve Suriye’nin geri adımı gibi görülecek bir yol var mıydı? Moskova kaynaklı haberlere bakılırsa, Rus diplomasisi de Washington’a yardımcı oldu! Ve yol bulunmuş oldu…
Böylece ABD Dışişleri Bakanı John Kerry çıktı ve “Suriye’nin elindeki kimyasal silahları uluslararası denetime açması halinde savaşa gerek kalmayacağını” ilan etti. Ardından Moskova devreye girdi ve bu konuda Şam ile Washington arasında arabuluculuk yapabileceğini açıkladı.
Ardından Şam, Rusya’nın kontrolünde olan bu süreci kabul ettiğini açıkladı. Sonrasında Obama sahneye çıktı ve “savaşsız çözüme” kapı açan konuşmasını yaptı ve “tercihim diplomasi” dedi.
Süreç, Kongre’nin bir bölümünün de işine geldi zira BM’den gelen haberler, kimyasal silah saldırısı raporunun pek de ABD’nin istediği gibi olmayacağının işaretlerini veriyordu. İki durum birleşince Demokratların çoğunlukta bulunduğu Senato, fırsatı değerlendirdi ve oylamayı erteleme kararı aldı.
ERDOĞAN AÇIKTA KALDI
Tüm bu gerçeği son olarak Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da açıkladı zaten. Rusya’nın Arapça yayın yapan kuruluşu Rusya el-Yovm’un haberine göre Lavrov, Libya Dışişleri Bakanı Muhammed Abdülaziz ile yaptığı ortak basın toplantısında şunları söyledi: “Suriye’deki kimyasal silahların uluslararası denetime açılması, sadece Rusya’nın bir önerisi değil, bu öneri, Washington’la yaptığımız temaslar sonucu ortaya çıktı.”
Yalanlanmayan bu sözler de ortaya koyuyor ki, geri adımı Esad değil, Obama atmış oldu. Obama geri adım atınca da, en çok Erdoğan açıkta kalmış oldu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Eylül 2013
CENEVRE MASASI ÖNCESİ ÇARPIŞMA
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/08/2013
Suriye için savaş boruları çalınıyor. Öyle ki AK Medya, manşetlerden füze reklamları bile yapmaya başladı. Sanırsın ABD silah lobilerinin gönüllü sözcüleri konuşuyor. Yok, Tomehawk füzeleri 5 metre hata payıyla hedefi vuruyormuş, yok bombardıman uçakları havada ikmalle Suriye semalarına rahatlıkla ulaşıyormuş…
Açık söyleyelim: Bu gazetecilik değil, ahlaksız yayıncılıktır! Gazeteci, emperyalist savaş baronlarının sözcüsü olmaz!
ABD: REJİM DEĞİŞTİRMEYE ODAKLANMADIK
Erdoğan’ın savaş ihtiyacına tercüman olmak ve ülkesi ile bölgesine Batı gözlüğüyle bakmak, maalesef Türk medyasının Pentagon bülteni gibi çıkmasına neden oldu. Bu bültenler de doğal olarak “savaş başlamak üzere” iklimi yarattı.
Peki, ABD Suriye’ye saldıracak mı? AK Medya’ya bakılırsa evet. Üstelik şu saatte, şuradan, şu kadar kuvvetle…
Ancak pek öyle görünmüyor. Zira Washington “saldırmamanın” gerekçelerini bulmaya odaklandı:
1. Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney Suriye’ye yönelik değerlendirilen seçeneklerde, odaklarının “rejim değiştirme” değil, “Suriye rejiminin kimyasal silah kullanımına eylemine yanıt verme” olduğunu ifade etti. (Hürriyet, 28 Ağustos 2013)
2. ABD’nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı olan BM Politik İşler Müsteşarı Jeffrey Feltman, Tahran’daydı. Feltman, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ile Suriye’de “politik çözümü” tartıştı.
BM sözcüsü Farhan Haq, Feltman’ın temasları için şu açıklamayı yaptı: “Feltman, İran’ın konumu ve bölgedeki nüfuzunu belirterek, Suriye’deki tarafların müzakere masasına oturması adına önemli bir rol oynayabileceklerini ifade etti.” (Gazetevatan.com, 28 Ağustos 2013)
3. Suriye’ye savaşın tartışıldığı saatlerde, ABD Hazine Bakanı Jack Lew’in Kongre’deki parti liderlerine gönderdiği mektup yayımlandı. Mektuba göre ABD yönetimi, finansal yükümlülüklerini yerine getirebilmek için gerekli kaynakları Ekim ayının ortalarına doğru tüketmiş olacak! Ekim ortasında Amerikan Hazinesi’nin harcayacak sadece 50 milyar doları kalacak! (Gazetevatan.com, 28 Ağustos 2013)
“Savaşa para yok” anlamına gelen bu mektup, acaba Washington’daki savaşa karşı kesimler tarafından mı servis edildi?
MASA DEVRİLMEDEN!
Kuşkusuz başka olgular da var. Onları da değerlendiririz. Şimdilik bu üçünün ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım:
ABD Suriye’ye saldırmaktan hem stratejik nedenlerle, hem de ekonomik nedenlerle kaçınıyor. ABD’yi Suriye’ye saldırmaktan alıkoyan bir başka önemli etken de, 2,5 yıldır direnen Esad’ın, ülkesine saldıracak devletlere “ağır zarar” verebileceğini göstermiş olmasıdır.
ABD bu nedenlerle, zorunda kalmadıkça Suriye’ye saldırmayacak. Ancak İngiltere, Fransa ve Türkiye’nin baskısını geçiştirmek için göstermelik bir hava saldırısına yönelebilir.
Fakat ABD’nin asıl niyeti, kimyasal komplo ile sağlanmış uluslararası baskı ortamından yararlanıp, Cenevre-2 toplantısına Suriye’yi zayıf oturtmaktır!
Zira Cenevre-2 toplantısı er geç yapılacak ve taraflar masaya güçlü oturmak için öncesinde ellerindeki tüm kozları oynuyorlar: Esad yönetimi masaya oturmadan önce mümkün olduğu kadar kuzeye yönelmek ve teröristlerin elindeki mevzileri geri almak istiyor. ABD ise masaya oturmadan önce, önümüzdeki süreçte Şam’da ikili bir iktidar oluşmasının mevzilerini yaratmaya ve Suriye Ulusal Konseyi’nin etkisini artırmaya çalışıyor.
Artık mesele, bu ön çarpışmaların masayı devirmemesi!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Ağustos 2013
KİMYASAL KOMPLO
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/08/2013
İddia şu: Esad yönetimi Şam’ın Doğu Guta bölgesinde kimyasal silah kullandı ve çocuklar dâhil 1.300 kişiyi öldürdü.
Büyüklüğüne bakılırsa ve yaratacağı etki hesaplanırsa, tam da Mısır’daki sıkışmayı aşacak nitelikte bir iddia…
Peki, doğru mu? İnceleyelim:
KİMYASAL SİLAH YOK, ULUSLARARSI YALAN VAR!
1. Esad yönetimi neden kimyasal silah kullanmaya ihtiyaç duysun? Zira son üç aydır Şam yönetimi taarruzda ve Atlantik kuvvetlerini kuzeye doğru püskürtüyor…
Hiçbir yönetim, eli bu kadar güçlüyken, kendisini uluslararası kamuoyunda sıkıştıracak bir suçu işlemez!
2. Şam yönetimi, tam da davet ettiği BM denetçileri ülkeye gelmişken, neden kimyasal silah kullansın?
3. Ayrıntılarını sayfalarımızda okuyacağınız Dr. Bessam Abu Abdullah’ın söyledikleri çok önemli: “Saldırı olduğu iddia edilen bölge, benim yaşadığım yere çok uzak değil. Kimyasal silah olsa, bilirsiniz ki diğer mahallelere de, komşu yerlere de etkisi olur.”
4. Şam’ı bilenler belirtiyor: Kimyasal silahların kullanıldığı iddia edilen bölge, askeri lojmanların ve yerleşim bölgelerinin bulunduğu Meze’ye 5 km mesafede. Kimyasal silah kullanılmış olsa, o gaz hava akımlarının etkisiyle, kısa bir sürede Meze’ye ulaşırdı. Ancak ulaşan bir gaz yok!
5. Uzmanlar belirtiyor: Kimyasal silah kullanılan bir bölgeye aynı gün kesinlikle girilemez. Günler sonra ancak girilebilir… Oysa kimyasal silahın kullanıldığı iddia edilen Doğu Guta’dan aynı gün fotoğraflar servis ediliyor, doktorların yaralılara müdahale ettiği belirtiliyor…
Açık ki, ortada bir saldırı varsa bile, bu bir kimyasal silah saldırısı değildir.
6. Öte yandan kimyasal silah saldırısının sonuçları diye servis edilen bazı fotoğrafların eski tarihli, bazılarının da Mısır fotoğrafı olduğu kısa bir sürede ortaya çıktı.
AMAÇ TAARRUZU DURDURMAK
Komplonun sahiplerinin kim olabileceğine geleceğiz ancak önce komplonun sahiplerinin, bu komploya neden ihtiyaç duymuş olabileceğine bir bakalım:
1. Şam yönetiminin özellikle on üç aydır süren büyük taarruzunu durdurabilmek için.
2. Suriye’deki mücadeleyi “Özgür Suriye Ordusu” ve diğer terörist örgütler lehine çevirebilmek için.
3. Suriye’de kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığını soruşturan BM denetçilerinin, “temiz” raporunu engellemek için. Şam’ın davetiyle Suriye’ye giden BM denetçilerini uluslararası baskı altında tutmak ve raporlarını manipüle edebilmek için.
4. En başta da belirttiğimiz gibi, Mısır’daki sıkışıklığı açabilmek ve Ortadoğu’da inisiyatif elde edebilmek için.
KOMPLONUN SAHİPLERİ
Bu durumda kimyasal silah komplosunun sahipleri şunlar olabilir:
1. Esad yönetimini devirmek isteyenler.
2. Esad yönetimini devirmek için silahlı yöntemlere başvuranlar, çeşitli terör örgütleri…
3. Terör örgütlerine lojistik destek sağlayanlar, silah verenler, eğitenler, sırtını sıvazlayanlar…
4. Suriye’ye dış müdahale isteyenler.
5. Batı’nın kimi çekincelerini ortadan kaldıracak bir uluslararası baskı ortamı arayanlar.
6. Ortadoğu’daki devrimci gelişmelerden ve Atlantik’in bölgeye etkisinin azalmasından rahatsız olanlar ve dahası kaygı duyanlar.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Ağustos 2013
PKK KİMİN KARTI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/07/2013
PKK’nin kimin kartı olduğunu doğru saptamak, Batı-Ortadoğu ilişkilerini doğru okuyabilmenin altın anahtarıdır. O nedenle ısrarla yazıyoruz, yazacağız…
Nitekim bu gerçeği bilen Atlantik Cephesi de ısrarla manşetlerden “PKK Esad’ın kartı” iddiasını işlemektedir ki, mesele doğru okunamasın!
Bir kuvvetin bir kuvvetin kartı olabilmesi iki temel özelliğe bağlıdır:
1. Kart, her zaman küçük kuvvettir ve iki kuvvet arasında orantısız büyüklük vardır.
2. Büyük kuvvet, kartını, gerektiğinde kartın aleyhine durumlarda da kullanabilendir.
Şimdi gelelim bu iki temel özellikten hareketle PKK’nin kimin kartı olduğunu incelemeye…
AKP BAŞARISIZLIĞINA PKK’Yİ MASKE YAPIYOR
PKK’nin Esad’ın kartı olduğunu iddia edenlerden birinci kesim AKP’dir ve bu yalana şu iki nedenle sarılmaktadır:
1. AKP bu iddiayla Suriye politikasına bir ölçüde meşruiyet arıyor, “madem PKK Esad’ın kartı, o zaman Esad Türkiye’nin düşmanıdır” algısı yaratmaya çalışıyor.
Ancak bu basit algı yönetmeye karşın, yine de “Hükümetin Öcalan’la müzakeresine rağmen, PKK nasıl oluyor da Esad’ın kartı olabiliyor” soruları yükseliyor.
2. AKP Suriye politikasının ortaya çıkan kötü sonuçlarını, bu propagandaya dayanarak gizlemeye çalışıyor. Zira PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde otorite boşluğu olması nedeniyle “özerklik” adımları attığı ve o otorite boşluğunun kaynağının AKP’nin Esad düşmanı politikaları olduğu artık daha net görülüyor.
SURİYE’Yİ BÖLEN, SURİYE’NİN KARTI OLAMAZ
PKK’ni Esad’ın kartı olduğunu iddia edenlerden ikinci kesim ise AKP dışı çevrelerdir. Bu çevrelerden bazıları PKK’nin “üçüncü yol” yalanına inandığı için, bir bölümü geçmişin Suriye-PKK ilişkilerine takılıp kaldığı için fakat bir bölümü de konjonktürü hatalı yorumladığı için PKK’nin Esad’ın kartı olduğunu düşünmektedir.
1. Üçüncü yol, bir aldatmacadır ve sonuçları itibariyle taraflardan büyüğünden yana olmak demektir. Örneğin ABD’nin Irak’ı işgali öncesinde “Ne Sam ne Saddam” diyerek üçüncü yolu izlemek, sonuçları itibariyle, Irak’ın değil, ABD’nin yanına düşmek demektir!
2. Doğru, PKK bir dönem Suriye’nin denetimindeydi. Ancak ABD’nin bölgeye gelmesi ile durum değişti ve PKK 1991-1999 yılları arasında çift denetimli bir döneme girdi. 1999’dan itibaren ise PKK artık tamamen ABD’nin denetimindedir. Bu nedenle de 20 yıldır bölgedeki tüm çelişmelerde bölgenin karşısında olmuştur!
3. Gelelim konjonktürün yanlış yorumlanmasına…
Kuşkusuz Esad, Emevi Camisi’nde namaz kılacağını söyleyerek açık açık ülkesini işgal edeceğini belirten Erdoğan’ın Şam’a gelememesi için, kuzeyde başının belada olmasını elbette ister. Erdoğan’ı oyalayacak gelişmelere zemin de sağlar.
Ancak bu gerçeklik, o zeminde rol alacak kuvveti, Esad’ın kartı yapmaz! Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi kart, her koşulda, aleyhine durumda da büyük kuvvetin istediğini zorunlu yapandır. Oysa PKK, Atlantik Cephesi taarruzdayken Esad’a karşı konumlanıyordu.
Kaldı ki Suriye’nin bağımsızlığını değil de, Suriye’den koparılacak bir parçada egemen olmayı hedefleyen bir kuvvet, zaten pratikte de Suriye’nin kartı olamaz!
PKK-ELKAİDE SAVAŞINI ABD İSTİYOR
Öte yandan konjonktür tek boyutlu okunamayacak kadar çok bileşenlidir. Örneğin mesele PKK ile Esad karşıtı muhalefetin çatışması değil, PKK ile El Nusra’nın alan hâkimiyetidir. Şu iki bilgiyle birlikte değerlendirildiğinde anlam kazanır:
1. 18 Temmuz’da The Daily Star’a konuşan ÖSO Komutan Yardımcısı Malik El Kürdi’nin belirttiğine göre radikal gruplarla savaşmayı kabul etmezlerse Batı’dan ÖSO’ya silah gelmeyecek! (Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet, 22 Temmuz 2013)
2. “ÖSO, PKK-El Kaide savaşından memnun. Silah için ABD’ye gitmeye hazırlanan ÖSO komutanı Selim İdris’in önündeki tek şart Kaidecilerin temizlenmesi. Bunu da şu an Kürtler (PYD-PKK) yapıyor.” (Fehim Taştekin, Radikal, 22 Temmuz 2013)
Tek başına bu iki bilgi bile PKK’nin Esad’ın değil, ABD’nin kartı olduğunu ve Washington’un bu kartı “çok maksatlı” kullandığını açık seçik gösteriyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Temmuz 2013
SURİYE’DE AK-KÜRDİSTAN TEZGÂHI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 21/07/2013
Hem Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, hem de Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, “Suriye Özerk Kürt bölgesine kesinlikle göz yumulmayacak” diyor. Güzel. Peki, nasıl göz yummayacaksınız?
Suriye’nin kuzeyinde oluşan bir devletçiğe göz yummamanın yöntemleri şunlardır:
1. Esad’ın ülkesinin kuzeyine egemen olmasının önündeki engelleri kaldırmak.
2. TSK’yi Kuzey Suriye’ye sokmak.
3. PKK’ye üstünlük kurabilmesi için ÖSO’ya desteği artırmak.
Dördüncü bir yöntem yok! Son iki yöntemin de “çözüm” olmadığı ortada!
Türk devleti, Irak’ın kuzeyindeki gibi bir yapının ortaya çıkmaması için Esad yönetimiyle işbirliği yapmaya mecbur!
ESAD DÜŞMANLIĞI, PKK’YE ALAN AÇTI
Gelin meseleyi basit soru ve yanıtlarla aydınlatalım:
1. Suriye ile varılan 20 Ekim1998 tarihli Adana Mutabakatı’ndan, AKP Hükümeti’nin Esad’ı yıkmayı açık açık ilan ettiği son iki yıla kadar geçen sürede, Şam’dan Ankara’ya yönelen bir PKK tehdidi oldu mu?
Hayır olmadı. Tersine Şam yönetimi o mutabakat gereği yakaladığı Türkiye nüfusuna kayıtlı PKK’lileri iade etti, kendi nüfusuna kayıtlı olanları da yargılayıp cezalandırdı.
2. Peki son iki yılda neden Suriye’nin kuzeyinde bir PKK tehdidi oluştu? Bu tehdidin kaynağı Esad mı?
Hayır. Esad en başından beri kendisinin zayıflatılmasının kuzeyde otorite boşluğu dolduracağını ve bu boşluğun ileride Türkiye’yi de hedef alacak PKK tarafından doldurulacağını belirtti, Ankara’yı uyardı.
PKK, ESAD’IN DEĞİL ERDOĞAN’IN KARTI
3. PKK, AKP çevrelerinin ilan ettiği gibi Esad’ın bir kartı mı?
Hayır. PKK ABD’nin kartıdır, Esad’ın değil. Dahası PKK, AKP’nin müzakere ortağıdır. Öcalan’la işbirliği yapan, “Türklerle Kürtler Ortadoğu’da birlikte büyüyecek” diyen, ABD adına Türk-Kürt ittifakı kurarak bölgenin dizaynına soyunan AKP’dir! Dolayısıyla Öcalan ve PKK, Esad’ın değil Erdoğan’ın kartıdır.
Öyle ki, AKP ile PKK’nin anlaştığı “çözüm” de bir yanıyla PKK’nin Suriye’ye sokulması anlaşmasıdır. Erdoğan’ın şu cümlesi PKK’nin pratikte kimin kartı olduğunun itirafıdır: “Türkiye’den Suriyeli olan PKK’lilerin bir kısmı Suriye’deki gelişmeler arttıkça geçmişlerdi.” (Hürriyet, 11 Nisan 2013)
4. Öcalan’ın AKP ile müzakere ederek ortaya çıkardığı yeni PKK stratejisi nedir?
Kendi ağızlarından dinleyelim:
a. Öcalan: “Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var.” (Milliyet, 28 Şubat 2013)
b. Aysel Tuğluk: “En az önümüzdeki çeyrek asır boyunca Kürtlerin var olduğu her yerde PKK de çeşitli biçimlerde olacak. Suriye’de bir süre daha silahlı; İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı; Avrupa’da kurumsal vs. PKK, Türkiye’de de çeşitli biçimlerde olacak.” (Radikal, 11 Nisan 2013)
c. PKK 9. Genel Kongre: PKK, Suriye’de “üçüncü yol” çizgisini geliştirecek ve “Kürt mahalli idaresini” inşa düzeyine ulaştıracak!
5. PKK’nin Suriye’nin kuzeyinde “ilan ettiği” özerklik AKP için sürpriz mi?
Değil. Açıklamaları, mektupları, siyasetleri MİT’in kontrolünde ve yönlendirmesi altında olan Öcalan, Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde Suriye stratejisi belirlemişti:
a. Öcalan’ın PKK-PYD’ye mesajı: “Diğer oluşumları tasfiye edin. Diğer grupları tasfiye etmek için gerekirse şiddet kullanın. Bunlara vereceğiniz enerjiyi, Araplara verin.” (Yeni Şafak, 9 Ocak 2013)
b. Öcalan’ın PKK-PYD’ye mektupla iletilen mesajı: “6 ili ele geçirmekle sorun çözülmez, hedefiniz demokratik özerklik olsun.” (Hürriyet, 18 Kasım 2012)
AKP ve AK-KÜRDİSTAN YIKILACAK
Birlikte müzakere yürüttüğünüz, işbirliği yaptığınız hatta Haziran Halk Hareketi’nde “grev kırıcılığı” yapsın diye medet umduğunuz Öcalan, sizin bilginiz dâhilinde 7 ay önce PYD’ye “Suriye’de özerklik ilan edin” diyor fakat siz bugün sanki sürpriz bir gelişme olmuş gibi ekranlara fırlayıp “Suriye Özerk Kürt bölgesine kesinlikle göz yumulmayacak” diyorsunuz!
Göz yuman sizsiniz! Bugün Suriye’nin kuzeyinde ilan edilen devletçik, AK-Kürdistan’dır, sizin himayenizdedir!
Suriye’deki özerk Kürt bölgesini siz kurdunuz!
Biz, sizinle birlikte yıkacağız!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Temmuz 2013