Posts Tagged Nazım Hikmet
KATIR SIRTINDA YAYINCILIK KARARLILIĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 26/09/2013
Aydınlıkçıların değerli kaptanı Ferit İlsever acaba anımsayacak mı? Ulusal Kanal’ı kurduğumuz ilk yıllarda şöyle bir konuşma geçmişti aramızda: Emperyalist sistem ve işbirlikçileri, Ulusal Kanal gibi kitle yayını yapmaya çok uygun bir araç üzerinden Türk milletine gerçekleri anlatmamıza acaba ne kadar müsaade edecekti? Hangi tertipleri uygulayacaktı? Hangi baskı araçlarını devreye sokacaktı?
Kuşkusuz bir karamsarlık sohbeti değil, tersine kararlılık cümleleriydi ağzımızdan dökülenler. Nitekim sohbet biterken şöyle bağlamıştık: Biz Aydınlıkçılar, mecbur kalırsak, vericiyi, çanağı katır sırtına yükler, yayını dağlardan yapardık!
Zira yeni yüzyılda, Kurtuluş Savaşı’nın Telgrafçı Hamdileri bizdik artık. Ve Türk milletine gerçekleri ulaştırmak, boynumuzun borcuydu…
Tüm bunları neden yazdığımı biliyorsunuz. Ulusal Kanal’ı kapatmaya soyunanlara yanıt diye yazıyorum ve “Ulusal Kanal’ı susturamazsınız” diye haykırıyorum!
ULUSAL KANAL’IN 1 MART’TAKİ ROLÜ
Son dönemde Ulusal Kanal’a yönelik artan sınırsız saldırıların arkasında tek bir gerçek var: Ulusal Kanal, diğer haber kanallarından daha çok izleniyor!
Bu, Türk milletinin penguen belgeseli yerine kendi mücadele belgeselini izlemesi demek! Bu, Türk milletinin aydınlanması demek! Bu Türk milletinin, gerçeği bilmesi ve değiştirmeye soyunması demek!
Tüm korkuları bundandır…
Bakın sadece şu iki örnek bile korkularını anlamaya yetecektir:
1. Hiç abartmadan söylüyorum. Türkiye 1 Mart 2003 tarihli savaş tezkeresinden kurtulduysa, bunun en önemli aktörlerinden biri Ulusal Kanal’ın yayıncılığıdır! O tarihte Kanal’ın Haber Müdür Yardımcısıydım ve Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Haber Müdürü Serhan Bolluk, Ankara Temsilcisi Hikmet Çiçek ve Ankara Haber Müdürü Fikret Akfırat’ın kararlı yayıncılığının, Türkiye’yi bu badireden atlatmak için verdikleri büyük mücadelenin tarihi tanığıyım.
2. Ulusal Kanal, halkın kanalı olarak halkın devrimci şahlanışının da adresi oldu! Ulusal Kanal’ın Haziran Halk Hareketi yayınları, emin olun, gelecekte hem siyasi önemi nedeniyle anılacaktır hem de “zorlu yayıncılığa örnek” olarak iletişim fakültelerinde anlatılacaktır.
Çünkü Ulusal Kanal Haziran’da Türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşı destanını yayınladı!
AYDINLIKÇILARA ERGENEKON TERTİPLERİ
1 Mart tezkeresine karşı yayıncılığı anlatırken verdiğim isimler eminim dikkatinizi çekmiştir. Ulusal Kanal’ın dümenindeki ilk üç isim, yani Ferit İlsever, Serhan Bolluk ve Hikmet Çiçek sonraki yıllarda Ergenekon tertibine uğradılar!
ABD 1 Mart tezkeresinin intikamını, TSK’den 11 askere çuval geçirerek, Ulusal Kanal’dan üç yöneticisine tertip uygulayarak almaya çalışmıştır!
Üstelik bu da yetmemiştir.
Ulusal Kanal’ın son 10 yıldaki Genel Yayın Yönetmenlerinden birincisi Ferit İlsever, ikincisi Serhan Bolluk, üçüncüsü Turhan Özlü, dördüncüsü Adnan Türkkan sırayla Gladyo tertiplerine uğramıştır. Ayrıca Ulusal Kanal’ın Genel Müdürü Adnan Akfırat da aynı tertibe uğramıştır.
Peki sonuç?
40 yıldır Gladyo’yla savaşan Aydınlıkçılar tertiplere beşinci Genel Yayın Yönetmeni Yener Güneş ile yanıt vermiştir!
Hem de ne yanıt! Genç Güneş, ağabeylerini hiç aratmayacak kadar ışık saçmış, yayın yapamasın diye bekledikleri Ulusal Kanal, geçmiş yayınlarını da aşmıştır!
HEPİMİZ AYDINLIKÇIYIZ
Bakın bir kez daha altını çizerek vurgulayalım: Aydınlıkçıları sıra sıra zindanlara atabilirsiniz, hatta Halit Güngen gibi öldürebilirsiniz ama Aydınlıkçıları asla bitiremezsiniz, susturamazsınız!
Büyük Aydınlıkçı Şair Nazım Hikmet’in dediği gibi: “Şu / Şu da, / Şuradaki de! (…) Bütün bunların, / Şunların, / Onların, / Hepsi, / Hepsi Aydınlıkçılar’dan / Hepsi Aydınlıkçı.”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Eylül 2013
GAZETECİLERE NOTLAR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/10/2012
Ergenekon davasındaki bir gazeteci tanıklığı, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’ın 3 yıldır boşuna boşuna esir tutulduğunu ortaya koydu.
Bu cümlenin yanlış anlaşılmaması için belirtelim elbette: Bizim Deniz ve diğerleri, tüm Silivri esirleri, bu tanıklıktan önce de zaten haksız ve hukuksuz esir tutuluyorlardı…
TAYFUN DEVECİOĞLU
Bizim Deniz, Başbakan Erdoğan’ın kasetlerini yayınlamaktan yatıyor. Tarih elbette bu kasetleri yayınlamayı değil tersine kasetin konusunu mahkum edecek, o ayrı… Ancak Ergenekon davasında tanıklık yapan Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu, o kasetlerin kendilerinde de olduğunu, zaten tüm basına e-postayla servis edildiğini, o dönem yayın yönetmenliğini yaptığı Vatan gazetesinin de bu kasetleri haber yaptığını ancak içeriğini yayınlamadığını anlattı.
Bu tanıklık, o kasetleri basın açıklamasıyla duyuran İşçi Partisi yöneticilerini de, o basın açıklamasını haber yapan Aydınlık ve Ulusal Kanal yöneticilerini, bir kez daha aklamış oluyor!
Meslektaşımız Tayfun Devecioğlu, bu açıklamayı daha önce yaptı mı? Ben duymadım… Keşke daha önce de yapsaydı!
ASLI AYDINTAŞBAŞ
Daha önce yapsaydı demişken…
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Silivri’de tutuklu olmasının en büyük kanıtı(!) kendisine ait olduğu iddia edilen Ergenekon belgeleriydi… Perinçek 5 yıldır o bozuk Türkçeyle yazılmış çapsız metnin kendisine ait olamayacağını anlatıyor, metni kendisiyle röportaj yapan gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ın verdiğini söylüyor…
Geçenlerde Perinçek, Aydıntaşbaş’ı davaya tanık olarak getirtti. Aydıntaşbaş belgede kendi el yazısıyla notları olduğu için “o belgeyi ben verdim” demek durumunda kaldı.
Yukarıdaki soruyu bu kez daha vurgulu sormak durumundayım: Ey Aslı Aydıntaşbaş, Türk basınının en militarist kalemi, Suriye’ye savaş ilan eden gazeteci… Neden 5 yıldır çıkıp da “o belgeyi Perinçek’e ben verdim” demedin?
ŞAMİL TAYYAR
Militarizmden bahsetmişken…
Aslı Aydıntaşbaş’la bu alanda yarışan isimlerden biri de gazeteci-milletvekili Şamil Tayyar.
Tayyar, “3 saatte Şam’a varırız” diyor ve Şam’ı Şam’il yapma rüyası görüyor! DSP adaylığından AKP yandaşlığına geçiş hızına göre yapıldığı anlaşılan bu hız hesabı, onun artık “ben buldum, patladı gitti” diyen atıcılar kralı Seyyar Tayyar’ı da geçtiğini gösteriyor!
SELÇUK ÖZDAĞ
Gazetecilikten, daha doğrusu Vakit’ten TBMM’ye transfer olanlardan biri de AKP Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ…
Özdağ, “Nazım Hikmet’in naaşı Kurtuluş Savaşı topraklarını kirletir” başlıklı yazısını da koyduğu “Vakitsiz Yazılar” kitabını Meclis’te dağıtmış…
Bakalım, Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazan Nazım’ın naaşını diline dolayan Özdağ’ın Meclis’i kirletmesine ses çıkarılacak mı?
AHMET ŞIK
Bir sözümüz de gazeteci Ahmet Şık’a… Kendisi de Ergenekon tertibiyle bir süre esir kalan Şık, hiç de şık olmayan bir işe imza atmış…
Taraf gazetesini eleştiren Ahmet Şık, meseleyi ne yapıp edip Aydınlık gazetesine getirmiş ve her ikisini de aynı kefeye koyma gafletine düşmüş.
Bu özel yeteneğinin üzerinde durmayacağım ama şimdilik şu kadarıyla yetinelim. Yolu Aydınlık’tan geçmiş Cengiz Çandar, Halil Berktay, Oral Çalışlar ve Alper Görmüş üzerinden Aydınlık’a saldırmak hem şık değil, hem ahlaki değil, hem akıl işi değil, hem de doğru değil…
ORAL ÇALIŞLAR
Oral Çalışlar demişken…
Ustamız Hasan Yalçın aramızda olsaydı, Çalışlar’ın şu yazısından kesin müthiş bir teori çıkarırdı. Bizim çapımız yetmez, naçizane şu kadarını söyleyeyim: Dönmek sadece onur gibi, şeref gibi kavramları değil, doğrudan zekâyı da etkiliyormuş!
Aksi takdirde Çalışlar, Lenin ile Erdoğan arasında nasıl bir ilişki kurabilirdi ki?! Zira parayla yazdırsan, yazılmaz!
Bakın Çalışlar dünkü köşesinde ne diyor: “Lenin’e ait ve çokça kullandığımız bir deyim vardı: ‘Devrim yolu Nevski Bulvarı gibi düz ve engebesiz değildir.’ AK Parti’nin Kürt Sorunu’yla ilişkisi, demokrasi konusundaki tercihleri de çok inişli çıkışlı bir yol izliyor.”
AKP yandaşlığına Lenin’i referans gösterebilmek, en çapsızına nasip oldu!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Ekim 2012