Posts Tagged AKP-PKK görüşmeleri
HALK MÜZAKEREYİ DESTEKLİYOR MU?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 07/03/2013
Başbakan Erdoğan adına özel temsilcisi MİT Müsteşarı Hakan Fidan, İmralı’da Abdullah Öcalan’la müzakere yürütüyor. BDP heyeti, AKP hükümetinin izniyle İmralı’ya gidiyor ve Kandil’deki PKK liderlerine ulaştırmak üzere, Öcalan’ın anlattıklarını not ediyor.
Bu notlar bir şekilde basına yansıyor. Anlaşılıyor ki, Erdoğan ile Öcalan’ın müzakere sürecinde vardıkları mutabakatta rejimin değiştirilmesinden Cumhuriyet’in tasfiyesine, yeni anayasa ortaklığından ulusalcılara karşı güç birliğine, Ortadoğu’daki sınırların yeniden çizilmesinden İran, Irak ve Suriye’ye karşı operasyonlara ve Kürtlerin Ortadoğu’da ateşe sürülmesine kadar pek çok şey var!
Normal bir ülkede bırakın hükümetin düşmesini, yer yerinden oynardı! İmralı zabıtlarının yarattığı deprem hükümeti yıkar, tsunamisi de pek çok kurum yöneticisini alaşağı ederdi!
Ama bir şey olmadı!
KAMUOYU SÜRECE KARŞI
Başbakan Erdoğan başta olmak üzere tüm müzakereciler, bu durumu halkın “çözümden” yana olmasına bağladılar. Hatta Erdoğan’ın prenslerinden Star gazetesi yöneticisi Mustafa Kaaalioğlu bu durumu “sokaktaki insanın çözüme gösterdiği özen medyada yok ne yazık ki” diye teorileştirdi! (Star, 6 Mart 2013)
Peki, gerçekten öyle mi? Halk, Erdoğan-Öcalan mutabakatına destek mi veriyor? Kamuoyu, “karşılığı ne olursa olsun, yeter ki PKK silah bıraksın” mı diyor? Millet, “yeter ki barış gelsin, varsın Öcalan da TBMM’ye girsin” mi diyor?
Biz evden işe, işten eve giderken belediye otobüslerinde, vapurlarda gördüğümüz, dinlediğimiz, konuştuğumuz insanların toplamı kadar veriye sahibiz. Kuşkusuz elinde devlet aygıtı olan ve sürekli kamuoyu araştırmaları yapan (ama gerçek sonucu açıklamayan) AKP hükümeti bizim topladığımız verilerden kat be kat fazlasına sahiptir.
Ancak bizim sayılı verimize göre, değil Erdoğan-Öcalan görüşmesine destek, tersine hükümete karşı büyük bir öfke var!
Peki, o zaman kamuoyu neden sessiz, neden Öcalan’la yürütülen müzakere sürecine karşı kitlesel tepki eylemleri olmuyor?
10 YILLIK BASKI
Türk milletinin büyük çoğunluğu, Erdoğan-Öcalan mutabakatına destek vermiyor. Verseydi, emin olun AKP hükümeti müzakere sürecinin ayrıntılarını da, varılan mutabakatı da her gün ballandıra ballandıra ekranlardan anlatırlardı!
Ama tık yok!
Bırakın ne konuştuklarını anlatmayı, “biz değil, devlet görüşüyor” diyerek “ne olur ne olmaz” önlemi bile alıyorlar.
Hiç bu millet müzakere sürecine destek verse, Erdoğan çıkıp da “baldıran zehri içtim” der miydi?
Hiç bu halk müzakere sürecine destek verse, Erdoğan kendisi dâhil tüm AKP’ye konuşma yasağı koyar mıydı?
Neyin sessizliği bu, neyin gizliliği? Halkın meşru sayabileceği konularda böyle ketum davranılması normal mi? Değil elbette!
BÜYÜK PATLAMA
Dolayısıyla asıl önemli soruya gelmiş bulunuyoruz. Peki, millet bu müzakere sürecine destek vermiyorsa, neden sessiz ve tepkisiz o zaman?
Bu sorunun yanıtı, Mustafa Karaalioğlu’nun yukarıda belirttiğimiz “sokaktaki insanın ‘çözüme’ gösterdiği özen medyada yok ne yazık ki” teorisinde var! Çünkü Karaalioğlu aslında bu teorisiyle 10 yıldır kitlelere neden sürekli gaz sıkıldığını, tazyikli su sıkıldığını, cop vurulduğunu açıklıyor! Karaalioğlu, sokaktaki insanın bile “beni de dinliyorlar” ruh haline neden sokulduğunu aslında açıklıyor!
Ve kitlelerin öncülerinin neden Ergenekon tertipleriyle Silivri’de zindana atıldığını da ortaya koyuyor. Kitlesellik açısından dünya tarihine geçmiş o büyük Cumhuriyet eylemlerinin hemen tüm düzenleyicileri artık esir çünkü!
Peki, ne olacak yani? Önderler Silivri’de diye, büyük baskı var diye, gaz var, cop var diye bu millet vatanın bölünmesini sessizce izleyecek mi?
Kuşkusuz hayır!
Toplumların devrim yasalarına bakılırsa, halk “sessizlikte öfkesini” biriktiriyor! Yani patlama büyük olacak! Artık mesele öncü de…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Mart 2013
PKK SİLAH BIRAKIR MI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 02/01/2013
Hürriyet’ten Okan Konuralp, Başbakan Erdoğan’ın varlığını açıkladığı Öcalan’la görüşmelerin sonuncusunun 24 Aralık 2012’de gerçekleştiğini yazdı. (Hürriyet, 31 Aralık 2012)
Konuralp’i bilgilendirenlere göre MİT yöneticileri ile Öcalan’ın 4 saatlik pazarlığında devlet “PKK’nin silah bırakmasını” istemiş, Öcalan da karşılığında şu talebi masaya sürmüş: “Örgütle doğrudan temas kurmam sağlanmalı, infaz koşullarım iyileştirilmeli. Bu durumda silah bıraktırmaya paralel olarak PKK’nin ve Kürt halkının PKK’yi destekleyen kesiminin ‘çözüme’ psikolojik ve siyasal olarak ikna olması kolaylaşır.”
Hürriyet’in haber kaynağı oldukça iddialı… Pazarlık bu kez bir takvime endekslenmiş ve taraflar, “2013 yılının ilk aylarında kamuoyunun karşısına sorunun çözümüne ilişkin bir bildirimle çıkılmasını” kararlaştırmış.
Bu kez süreçten o denli eminler ki, örneğin Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan da Erdoğan’ın Urfa’da PKK’ye “silahları bırakın” çağrısı yapmasından sonra şu müjdeyi şimdi açıklama gereği görüyor: “Açlık grevleri sürecinde görüştüğümde ağabeyim, 1-2 ay içinde sorunun çözümü konusunda bazı adımların atılabileceğini söylemişti.” (Hürriyet, 31 Aralık 2012)
AKP: DİYALOG BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR, BİLMİYORUZ
10 yıldır iktidarda olan bir partinin Öcalan’ı ikna ederek PKK’ye silah bıraktıracağını sanması ya çapsızlıktır ya da başka hesaplar vardır. AKP’nin konuyla ilgili uzmanlarının açıklamalarına bakılırsa, her iki seçenek de yan yana ilerliyor…
Örneğin Başbakan Erdoğan’ın danışmanı da olan AKP milletvekili Yalçın Akdoğan, NTV’de konuyla ilgili soruları yanıtlarken şöyle diyor: “Bu diyalog bizi nereye götürür, bilmiyoruz…” (NTV, 31 Aralık 2012)
Meseleye en hâkim olduğu söylenen Yalçın Akdoğan’ın NTV’deki söyleşisinden önce Star’daki köşesinde yazdığı şu satırlar daha da aydınlatıcıdır: “BDP, PKK’den daha şahin.” (Star, 29 Aralık 2012)
Yakında silahların masumiyeti üzerine teori bile yapabileceğinin işaretini veren Akdoğan, zaten bir süredir PKK ile BDP’yi ayrıştırmak amaçlı olsa gerek, PKK’ye daha yakın duruyordu. Son yazısındaki şu ifadeler de o bakışın eseri: “AK Parti, BDP’nin emir eri değildir. Siz bozacaksınız hükümet yapacak, siz yıkacaksınız hükümet tamir edecek, siz sabote edeceksiniz hükümet çözmek için uğraşacak… Hükümet sizin partinizin ve örgütünüzün kölesi mi?”
TARAFLARI MASAYA SOPA OTURTTU
Normalde “ikna yöntemiyle” PKK’ye silah bıraktıramayacağını en iyi AKP’nin biliyor olması gerek. Zira PKK’yle masaya örgütün silahlı gücü nedeniyle oturmak zorunda kaldıklarını biliyorlar.
AKP’ye oy veren yurttaşlarımızın şu soruyu sorması yararlıdır: “PKK silahlı olmasa, terör estirmese, hiç AKP PKK’yi muhatap alır mı?”
Sorunun yanıtı kesindir ve PKK de şundan emindir: “Silaha dayanan gücümüz olmasa, AKP bizi muhatap almaz.”
AKP ile PKK’yi aynı masaya oturtan silahtır, sopadır! Esas olarak da Obama’nın beyzbol sopasıdır!
PKK’DE BÖLÜNME OLASILIĞI
“Madem durum bu, taraflar neyin peşinde” diye soruyor olabilirsiniz. Anlayabildiğimiz kadarıyla Öcalan İmralı’dan kurtulmanın ve eve çıkmanın, Erdoğan da başkanlık öncesi ayağına dolanacak konuları “geçiştirmenin” peşinde…
Ancak artık mesele çok boyutludur ve inisiyatif ABD yerine bölge kuvvetlerindedir. Irak ve Suriye’deki Kürt eksenli gelişmeler ve İran’ın ABD’nin “Kürt Koridoruna” karşı sert mücadelesi tüm aktörleri etkilemektedir.
ABD’nin gerilemesi kuşkusuz merkezkaç kuvvetine bağlı olarak PKK’yi de etkileyecektir. ABD’nin bölgedeki askeri varlığına bağlı olarak sıçramalı büyüyen PKK için şartlar tersine dönmüştür; Washington’un geri çekilmesi ve bölge ülkelerinin inisiyatif kazanması, PKK’ye zemin kaybettirmektedir.
Bu doğal olarak örgütte “emperyalizm” eksenli kırılmaları tetikleyecektir.
Zira kartlar güçlü eli sever!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Ocak 2012
FEDERASYON MÜZAKERESİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/09/2012
AKP’nin Oslo’daki muhataplarından Zübeyir Aydar, yeni müzakere sürecine kendi kamuoylarını hazırladıklarını açıkladı.
AKP Hükümeti’nin gittikçe yoğunlaşan “müzakere” içerikli açıklamalarının da, Türkiye’yi sürece hazırlama amaçlı olduğu anlaşılıyor.
Anımsayalım: Önce Bülent Arınç sahne almış ve “belki MİT şu anda PKK’yle görüşüyordur” demişti. Ardından Adalet bakanı Sadullah Ergin sahneye çıkmış ve “Öcalan’ı da sürece dâhil etmek gerekir” diyerek vitesi yükseltmişti. Nihayetinde Başbakan Erdoğan ekranlardan “Oslo sürecine yeniden başlayacaklarını” ilan etti.
Böylece tıpkı PKK gibi AKP da kamuoyunu müzakereye hazırlamış oldu.
MÜZAKERE HAZİRAN’DA BAŞLADI
Bu süreçte terörün dozu da artırılmış ve bıkkınlık yaratılarak, toplumun müzakereye razı edilmesi amaçlanmıştır.
Ancak müzakerelerin zaten başladığını, Haziran ayında Abdullah Öcalan’ın sık sık MİT Bursa Bölge Başkanlığı misafirhanesine götürüldüğünü anımsatalım. Nitekim ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone “PKK Hüseyin Aygün’ü müzakereleri engellemek için kaçırdı” diyerek, sürecin varlığına işaret etmişti.
Öncesinde yapılan Mesud Barzani – Kemal Burkay ve Tayyip Erdoğan – Leyla Zana görüşmeleri de bu çerçevededir.
DİYARBAKIR’I MERKEZ YAPMA MÜZAKERESİ
Peki, yeni dönemdeki müzakerelerin hedefi nedir?
Ana hedef, bizzat Başbakan Erdoğan’ın daha 2004 yılında ifade ettiği gibi “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Diyarbakır’ı merkez yapmaktır” yani Türk-Kürt federasyonudur.
Ana hedef için geçen yıllarda hayli yol alındı, çeşitli aşamalar geçildi.
Yeni aşama, Türkiye’nin güneydoğusuna, Irak’ın kuzeyindekine benzer bir statü vermektir. PKK bunu “demokratik özerklik”, AKP ise yerel yönetimlerin güçlendirilmesi diye isimlendiriyor. Pratikte aynı şeydir.
Başbakan Erdoğan’ın AKP Kongresi’nde ilan edeceği de budur. Nitekim şartlar oluşmuş, “çevrenin” güçlendirilmesi için “merkez” olabildiğince zayıflatılmıştır. Balyoz kararını ve TSK’nin “kafeslenmesini”, merkezin zayıflatılması olarak da değerlendirebiliriz.
“Erdoğan’ın yol haritası” olarak basına servis edilen üç aşamalı planın ikinci aşaması “yeni Oslo sürecinin” hedefini ortaya koymaktadır. İkinci aşamada, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, merkezden yerele iktidar devredilmesi, yerelin mali olanaklarının artırılması gibi adımlar var.
ORTAK YOL HARİTASI
Ancak “Erdoğan’ın yol haritası”nın aslında “Öcalan’ın yol haritası” olduğunu özellikle vurgulamalıyız.
Öcalan’ın “Türkiye’de demokratikleşme sorunları, Kürdistan’da çözüm modelleri – yol haritası” başlığını taşıyan 15 Ağustos 2009 tarihli raporu, fiilen AKP Hükümeti’nin Açılım kılavuzuydu.
55 sayfalık raporun son bölümünde yer alan önerilerin bir kısmı, geçen zaman içinde uygulandı. Sırada adım adım uygulanması istenen “demokratik özerklik, yeni anayasa ve başkanlık sistemi” var.
Bu üç hamleyle birlikte, milli devlet yıkılmış ve federasyona geçilmiş olacak.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Eylül 2012