Posts Tagged BOP Eşbaşkanlığı
BAŞBAKAN CENGİZ ÇANDAR’I TAM 32 KEZ YALANLADI
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 17/08/2010
Pentagon’a ilk giren Cengiz Çandar, yazısına şöyle başlamış: “Tayyip Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nun açtığı foseptik çukurunda vuruşmayı niçin kabul ettiğini bir türlü anlayamıyorum”. (Referans Gazetesi, 17 Ağustos 2010)
Kral’ın adamının foseptik esintili yazısı Kılıçdaroğlu’na saldırılarla sürüyor; aklınca Erdoğan’ı savunacak. Miting konuşmalarında Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığı’na gönderme yapan Kılıçdaroğlu’nı “zırvalamakla” suçluyor Çandar ve şu yalana sarılıyor:
“ ‘BOP nedir?’ diye sorsanız, Kılıçdaroğlu’nun doğru cevap verebileceğini hiç sanmam. Tayyip Erdoğan, BOP’un eşbaşkanı filan değildir. BOP diye bir örgüt, bir mekanizma yok ki, başkanı ya da eş başkanı olsun. Tayyip Erdoğan, Türkiye adına, İspanya Başbakanı Zapatero ile birlikte bir BM projesi olan ‘Medeniyetler İttifakı’nın eşbaşkanıdır, bunun ise BOP’la hiçbir ilişkisi yoktur”.
Çandar’ın avukatlığa soyunması ve misyonundan büyük yalanlar söylemesi, Referandum’da çıkacak “hayır” korkusundan… Biliyorlar ki, CHP ya da diğer partiler, yüzde 84’ü ABD karşıtı olan bir Türkiye’de, Erdoğan’ı BOP Eşbaşkanlığı üzerinden kolayca mağlup ederler. Onun için “villaydı, kömürdü, yemek kitabıydı” gibi tartışmalar üzerinden karşılıklı referandum söylevlerinde bulunulmasını gönülden tercih ediyorlar…
Gelin bugün, Çandar’ın misyonundan büyük yalanını, bizzat savunmanlığını yaptığı Erdoğan’ın ağzından, tarih tarih yalanlayalım.
İşte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı koltuğunda oturarak, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne eşbaşkanlık yapan Erdoğan’ın kendi ağzından tam 32 yerde itirafı:
1. KANAL D / TEKE TEK (16 Şubat 2004)
“Şu anda Amerika’nın da ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ var ya ‘Genişletilmiş Ortadoğu’, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım”.
2. ÇIRAĞAN SARAYI / ABD – TESEV ALMAN MARSHALL FONU TOPLANTISI (25 Haziran 2004)
“Üstlendiğimiz misyon gereği Ortadoğu ve Avrasya ülkelerine yöneleceği… Eşbaşkanıı olduğumuz genişletilmiş Ortadoğu Projesi için…”
3. YENİ ŞAFAK / İSTANBUL NATO ZİRVESİ ÖNCESİ (25 Haziran 2004)
“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin buraya katılması… Eşbaşkanlar olarak Türkiye, İtalya, Yemen üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye çalışacağız”.
4. İRAN / BASINA (28 Temmuz 2004)
“Demokratik ortak olarak Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde, bu projenin eşbaşkanları arasındayım”.
5. DAVOS / KLAUS SCHWAB’LA SÖYLEİŞİ (28 Ocak 2005)
“Türkiye işlevini Büyük Ortadoğu Projesi içinde, bu bölgede etkin bir şekilde yerine getirecektir. Her görüşmede, attığımız her adımda bunun uygulamasını yapıyoruz”.
6. ZAMAN / ABD YOLCULUĞUNDA RÖPORTAJ (7 Haziran 2005)
“Biliyorsunuz GOP, bir alt biriminin Eşbaşkanlığını üstlendiğimiz bu proje. Olay sadece Ortadoğu’yu kapsamıyor… Bu konuda yapacağımız çalışmalara komşu ülkelerden başladık. Suriye, Lübnan, Fas, Tunus gibi ülkelere geziler düzenliyoruz. Yakında Cezayir’e gideceğiz,
Ürdün’e gideceğiz”.
7. ABD / WILLARD OTEL, BASIN TOPLANTISI (8 Haziran 2005)
“’Sea Island’ sürecinde Türkiye, İtalya ve Yemen Geniş Büyük Ortadoğu Projesi’nde bir görev üstlendik ve Eşbaşkanlık bu üç ülkeye verildi”.
8. ABD / AMERİKAN DIŞ POLİTİKA DERNEİĞİ (FPA) TOPLANTISI (10 Haziran 2005)
“Biz Türkiye olarak, bildiğiniz gibi, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi çalışmalarında rol aldık. Eşbaşkan olarak bu süreci işletmeye devam ediyoruz”.
9. ESENBOĞA HAVALİMANI / ABD DÖNÜŞÜ (12 Haziran 2005)
“Biz Büyük Ortadoğu Projesi’ne bu seyahatte başlamadık. Biliyorsunuz adı değişti, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi olarak belirlendi. Bunun içerisinde Türkiye, İtalya ve Yemen, Eşbaşkan olarak çalışmaya başladık”.
10. ESENBOİA HAVALİMANI / LÜBNAN’A HAREKETİNDEN ÖNCE (15 Haziran 2005)
“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi çerçevesi içerisinde Türkiye Eşbaşkanlık olarak paylaştığı bir görevi yürütüecek”.
11. ABD / DÜNYA İİ KONSEYİ (WORLD AFFAIRS COUNCIL) TOPLANTISI (7 Temmuz 2005)
“Türkiye’nin ABD’yle yapabileceği çok şey var. Türkiye’nin Sea Island Süreci’nde, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi’nde eşbaşkan olarak yer almış olması bundan kaynaklanmaktadır”.
12. ABD / DIŞ İLİİKİLER KONSEYİ (CFR) TOPLANTISI (13 Eylül 2005)
“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi içinde önemli bir rol oynuyoruz. Amerika’nın Ortadoğu’da oynayacağı önemli bir rol var. Onun bir parçasıyız ve şu anda onun dâhilinde çalışıyoruz”.
13. ANKARA / AKP MYK TOPLANTISINDAN SONRA BASINA (16 Kasım 2005)
“Dışişleri Bakanı Gül, Bahreyn’de ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ile ilgili görüşecek. Söz konusu projede Eşbaşkanlık görevi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz”.
14. DENİZLİ POLİSEVİ / İŞİADAMLARIYLA TOPLANTI (19 Kasım 2005)
“Eğer bugün Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nde Türkiye Eşbaşkan olarak görev yapıyorsa… Şu anda bu görevi yapmaya çalışıyoruz”.
15. TBMM / AKP GRUBU (29 Kasım 2005)
“…Onun için biz şu anda Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde eşbaşkanlık görevini üstlenmişiz”.
16. ATV / SİYASET MEYDANI (28 Aralık 2005)
“Biliyorsunuz, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde eşbaşkanız, bunun gereği olarak da inisiyatif alma gayreti içindeyiz”.
17. TBMM / AKP GRUBU (21 Şubat 2006)
“…Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi’ndeki rolümüz, eşbaşkanlık görevimiz bize özellikle Ortadoğu’da önemli görevler yüklemektedir. Bugüne kadar başlattığımız bütün dış politika hamleleri, bu parametre üzerine kurulmuştur. Az önce birkaçını hatırlattığım bu girişimler, aynı dış politikanın, aynı vizyonun tutarlı ve tamamlayıcı parçalarıdır”.
18. İSTANBUL ÜSKÜDAR / AKP İLÇE KONGRESİ (26 Şubat 2006)
“Biz Ortadoğu’da GODKA denilen Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin içinde eşbaşkanız. Biz orada görev ifa ediyoruz. Böyle bir görev Türkiye’ye seçilerek verilmiştir”.
19. İSTANBUL TUZLA / AKP İLÇE KONGRESİ (4 Mart 2006)
“Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlarından biriyiz”.
20. İSTANBUL BAYRAMPAŞA / AKP İLÇE KONGRESİ (4 Mart 2006)
“BOP’un eşbaşkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz”.
21. SAİT HALİM PAŞA YALISI / UBS BANK’IN YEMEĞİ (28 Nisan 2006)
“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’ne bunda dolayı girdik”.
22. AVUSTURYA (11 Mayıs 2006)
“Büyük Ortadoğu Projesi’nde, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ne niye katıldınız, niye bunların içinde yer aldınız diye eleştiriler geliyor. Biz de ‘olacağız’ diyoruz”.
23. ZAMAN / G-8 ZİRVESİ’NE GİDERKEN RÖPORTAJ (13 Mayıs 2006)
“Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Eşbaşkanı olarak Türkiye büyük görev düşüyor”.
24. YENİ ŞAFAK / G-8 ZİRVESİ’NE GİDERKEN RÖPORTAJ (13 Mayıs 2006)
“Bölgemizdeki gelişmeler karşısında Türkiye olarak üzerimize büyük görev düşüyor. Bunun için de ABD’ye bir ziyaret planlıyorum… Türkiye, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi eşbaşkanı olduğu için bunu ABD’yle konuşmamız gerekiyor”.
25. ESENBOİA HAVALİMANI / MISIR’A GİDERKEN (20 Mayıs 2006)
“Ziyaretim sırasında Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi çerçevesinde yapmayı planladıklarımızı da anlatma fırsatını bulacağız”.
26. TBMM / AKP GRUBU (30 Mayıs 2006)
“Türkiye, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde ortak üyeliğe kabul edilmişti. Bizler bunun için burada bir ortak üyeliği ve ardından da Eşbaşkanlık görevini İtalya ve Yemen ile birlikte kabul ettik”.
27. ARTVİN (15 Temmuz 2006)
“Biz Türkiye olarak GOKAP içerisinde yer aldıysak, bunun için bizlere davet yapıldı, bunlar olacak diye biz eşbaşkanı olarak kabul ettik”.
28. CNN / LARRY KING SHOW (27 Temmuz 2006)
“Daha önce Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi içerisinde zaten yer almıştık. Burada Eşbaşkanlık görevi üstlenmiştik”.
29. CNN TÜRK / “EDİTÖR” PROGRAMI (6 Kasım 2006)
“BOP içerisinde davet edilen ülkeler kimlerdir? Türkiye var, Yemen vardı, üç tane eşbaşkan var”.
30. BEYRUT DÖNÜŞÜ (4 Ocak 2007)
“Biz Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’ni bun için kabul ettik… Türkiye, İtalya ve Yemen’le Eşbaşkanlık görevi üstlendik”.
31. ALMAN “SÜDDEUTSCHE ZEITUNG” GAZETESİ / MAKALESİ (7 Şubat 2008)
“Bu sebeple Türkiye, G-8 ülkelerinin de desteklediği Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde inisiyatif almaktadır”.
32. TBMM GRUP TOPLANTISI (13 Ocak 2009)
“Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanıdır, bu görevinden vazgeçsin diyorlar. Bunu anlatmak istiyorum. Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları bellidir”.
MEHMET ALİ GÜLLER
EKSEN KAYMADI, AKP HÂLÂ ABD’NİN BOP EŞBAŞKANIDIR!
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 12/06/2010
İsrail’le Gazze Konvoyu krizi, Tahran’la uranyum takas anlaşması, BM’de İran yaptırımlarına “hayır” oyu ve Ortadoğu Birliği’nin kurulması gibi üst üste ve kısa zamanda gelen gelişmeler, kamuoyunda “ eksen kayması mı var?” tartışması başlattı.
Durum CHP katında bile “AKP batıda güven kaybı oluşturdu” gibi tuhaf bir şikayete dönüştü! CHP’nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu gelişmelerden rahatsızlığını şu sözlerle dile getirdi: “AB ile müzakerelerde ciddi bir tıkanma noktasına geldik. Bu tıkanmanın nereden kaynaklandığını çıkıp hükümetin anlatması lazım. Eğer sizin izlediğiniz politikalar batıda güven kaybına yol açıyorsa bu çok ciddi bir sorundur”. (Vatan Gazetesi, 11 Haziran 2010)
Aslında keşke eksen kaysa! Ama Türkiye ABD’nin model ortağı, Tayyip Erdoğan da BOP’un eşbaşkanı olmayı sürdürdükçe eksenin kayması söz konusu bile olamaz!
Peki nereden çıktı bu “kaygılar” o zaman?
Bu sorunun yanıtını vermek ve gelişmelerin perde arkasına ışık tutabilmek için gelin bir yıl öncesine gidelim.
ABD ADINA ‘ALT BÖLGESEL DÜZENLER KURMA’ GÖREVİ
Başbakan danışmanı Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanlığına atanmadan hemen önce şu vaatte bulunuyor: “ABD ile Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, enerji güvenliği konularına ilişkin yaklaşımımız neredeyse aynıdır. O yüzden ABD ile ilişkilerimizde önümüzde altın bir işbirliği dönemi var. Türkiye, küresel yeni düzene, çevresinde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkıda bulunacak ve bu da soğuk savaş sonrasının yeni dünya düzeni olacaktır”. (Anadolu Ajansı, 21 Mart 2009)
Davutoğlu’nun ABD adına “alt bölgesel düzenleri yeniden kurma” taahhüdü, AKP’nin Obamalı dönemde de BOP’u uygulama görevini sürdürme kararlılığının ifadesidir!
DAVUTOĞLU: ‘TÜRKİYE YENİDEN ŞEKİLLENMEKTEDİR’
Kuşkusuz 2002’den beri AKP’yi iyi izleyen çevreler için bu taahhüt sürpriz olmamıştır. Davutoğlu, “Stratejik Derinlik” isimli kitabının 2001 baskısına önsözünde bakın ne diyor: “Tarihin belki de en önemli dönüşümlerini yaşayan Türkiye, yine tarihin belki de en yoğun değişimine sahne olan bir uluslararası çevre içinde yeniden şekillenmektedir”. (Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 2001)
Davutoğlu ilerleyen sayfalarda da “Türkiye’nin yeniden şekillenmesinin” yöntemini açıklamaktadır: “Bölgesel güçler, süper gücün parametrelerini göz önünde tutmaksızın politika oluşturamazlar. Çatışma alanlarını dinamik bir diplomasi ile değerlendirebilen bölgesel güçler, uzun dönemde büyük devletler diplomasisinin bir unsuru olma yollarını açabilmektedirler”. (Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 2001, Sayfa: 74)
Davutoğlu’nun taahhüt ettiği, ABD adına “alt bölgesel düzenleri yeniden kurma” görevi içinde neler vardı peki? Anımsayalım: İsrail-Suriye arabuluculuğu, Bosna Hersek-Sırbistan arabuluculuğu, Ermenistan-Azerbaycan arabuluculuğu, Rum Kesimi/AB-KKTC arabuluculuğu, Batı-İran arabuluculuğu, Lübnan ve Somali’de askeri görevler, Ortadoğu Birliği kurulması, Kuzey Irak’ta kurulan “Kukla Devleti” himaye görevleri…
AKP’YE REVİZE BOP’TA TAŞERONLUK VERİLDİ
Peki ABD neden Türkiye’nin “alt bölgesel düzenleri yeniden kurmasını” istiyor? Konuyu dağıtmadan kısa bir anımsatma turuna çıkalım: ABD, Bush döneminde Büyük Ortadoğu Projesi’ni ilerletemedi. “Biraz zenci, biraz Müslüman, biraz Hüseyin” görüntülü Barack Obama’yla emperyalizm hem deri değiştiriyor hem de BOP Washington tarafından revize ediliyordu. Revize BOP’un eski BOP’tan temel farkları şunlardı. Sıklet Merkezi Irak yerine Afganistan-Pakistan hattı olacak, “düşman İslam” yerine “ortak İslam” söylemine geçilecek, tek başına macera yerine “Yeni NATO” üzerinden transatlantik ilişkiler restore edilecek, ABD yeni sıklet merkezine yerleşirken eski sıklet merkezinde kalan işleri taşerona devredecek!
İşte bizi doğrudan ilgilendiren de işin bu kısmı: ABD Irak’tan çekilirken Türkiye’den “alt bölgesel düzenleri yeniden kurmasını” ve Kukla Devleti himaye etmesini istiyor!
İRAN’DAN ROL ÇALMA GÖREVİ İÇİN MAKYAJ
Şimdi gelin bu görevlerden, bugün “eksen kayması” şeklinde tartışılanlarına ışık tutalım. Ama önce şu soruların yanıtını bularak, bu görevlerin bu coğrafyada yapılabilme koşulunu belirleyelim.
50 yıllık Küçük Amerika süreci içinde “Arap karşıtı ve İsrail müttefiki” görüntüsü çizen bir Türkiye’nin BOP içinde “bölgesel alt düzenleri yeniden kurma görevini” başarması mümkün mü? Türkiye, “Arap karşıtı, İsrail müttefiki” görüntüsüyle, Ortadoğu’da İran’dan rol çalabilir mi? Türkiye bu görüntüyle, Arapların nezdinde İran yerine yeni Ortadoğu lideri olabilir mi? Türkiye, bu görüntüyle, ABD adına Ortadoğu’da “kolaylaştırıcı” bir rol oynayabilir mi? Tüm yanıtların “hayır” olduğu çok açık.
Gelin o zaman “eksen kayması”na neden olduğu ifade edilen bu görevleri tek tek inceleyelim artık:
İRAN’LA URANYUM TAKAS ANLAŞMASI
Bu görev/anlaşma ABD adına ilk olarak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı UAEA tarafından ortaya atıldı. UAEA Başkanı Baradey, Ekim 2009’da, “İran Uranyumu Türkiye’de depolansın” önerisi getirdi. Ankara’yla yakın olmak isteyen ama AKP’ye de güvenemeyen Tahran yönetimi diplomatik nezaket çerçevesinde bu öneriyi tam üç kez reddetti. Zaman ABD adına değil de İran adına avantaj oluşturduğundan, ABD yeni dönem için tekrar bastırdı. Ancak Tahran’ın salt Türkiye üzerinden böylesi bir anlaşmaya yanaşmadığı gerçeği yeni bir aktörün varlığını zorunlu hale getirdi. Küresel dengeler bakımından Rusya-Çin-İran adına Brezilya, ABD-AB adına da Türkiye’nin dâhil olduğu yeni bir süreç başlatıldı. AKP lideri Erdoğan, süreci bizzat ABD teşvikiyle başlattıklarını, anlaşma sonrası oluşan tepkileri anlayamadığında(!) bizzat itiraf etti! Üstelik Obama’nın ortaya çıkan mektubu da işin tuzu biberi oldu…
BM’DE İRAN YAPTIRIMLARINA HAYIR OYU VERİLMESİ
Türkiye’nin ABD adına ve teşvikiyle İran’la “Uranyum Takası” anlaşması yaptıktan sonra BM’de yaptırımlara “evet” oyu vermesi, kuşkusuz çizilmeye çalışılan yeni görüntüyle, “Arap dostu” görüntüsüyle ters düşecekti…
15 üyenin 12’sinin oyunun garanti edilmesi zaten yaptırımlara yetiyordu. Rusya ve Çin açısından da bir sorun yoktu. Nitekim daha önce 2006, 2007 ve 2008’de çıkarılan yaptırım kararlarından bir sonuç alınamamış, üstelik şimdi alınan yeni kararda yaptırımlar büsbütün sulandırılmıştı! Yaptırım kararlarının ne anlama geldiğini ve nasıl uygulanamadığını gelin hiç yoruma açıklık bırakmayacak şu demeçlere bakarak görelim:
Fransa Dışişleri Bakanı Berbard Kouchner: “Yeni yaptırımlar diyalogun reddi değil, tam tersi Tahran ile diyalogun gerekliliğinin teyididir”. (Radikal, 11 Haziran 2010)
Alman Dışişleri Bakanı Westerwelle: “İşbirliği ve şeffaflık için kapımız açık”. (Radikal, 11 Haziran 2010)
Japonya Dışişleri Bakanı Katsuya Okada: “Yaptırımları destekliyoruz ama İran’la daha fazla temas gerekli”. (Radikal, 11 Haziran 2010)
Çin: “İran’la bağlarımız yüksek değerde”. (Radikal, 11 Haziran 2010)
Rusya: “Yaptırım kararına rağmen S-300 teslimatını yapacağız”. (Radikal, 11 Haziran 2010)
Son olarak BM Genel Sekreteri’nin oylamadan sonra, İran’la müzakereler yoluyla çözüme destek açıkladığını da belirtelim. (Radikal, 11 Haziran 2010)
ABD’NİN ‘HAYIR’ OYU YORUMU: ‘HEDEF AYNI, TAKTİK FARKLI’
Peki, ABD cephesinden durum nasıl algılandı? Ya da “hayır” oyu nedeniyle Türkiye’nin ABD ile ters düştüğünü savunanlar, hatta AKP’yi ABD’yi karşısına almakla suçlayanlar(!) haklı mı? Bu sorulara yanıtları da biz değil ABD versin en iyisi…
ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Susan Rice, Türkiye’nin “hayır” kararını soran muhabire şu yanıtı veriyor: “Sanırım çok talihsiz bir karardı. Ama Türkiye’nin ve Brezilya’nın karşı oy kullanmakla ayrı bir sonuca ulaşmayı hedefledikleri söylenemez. Sadece taktik ve zamanlama farklılığı”. (Yeni Şafak, 11 Haziran 2010)
Rice’ın “taktik” olarak betimlediği durum yeterince açık değilse, gelin bir de ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’a kulak kabartalım: “Etkin diplomasiye açığız. İran’a yönelik süregelen diplomatik yardım çerçevesinde, Türkiye ve Brezilya önemli rol oynamaya devam edecek”. (Radikal, 11 Haziran 2010)
İSRAİL’LE GERİLİM TAKTİĞİ
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “dışarıda ‘One Minute’, içeride ‘yes please’ diye tanımladığı AKP-İsrail ilişkilerini de, ABD’nin BOP çerçevesinde çizdiği “model ortaklık” ilişkisinden ayrı düşünemeyiz.
AKP’nin Davos’tan beri yüksek perdenden İsrail karşıtı çizdiği görüntünün tek bir somut yaptırımla taçlandırılmadan Gazze Konvoyu tertibine kadar getirilmiş olması “gürültü”den ibarettir. Ortada tek bir yaptırım olmaması, üstelik iki kriz arasında İsrail’e yeni tavizler verildiğinin ortaya çıkmasının tek bir açıklaması vardır; o da “alt bölgesel düzenleri yeniden kurma görevi” için duyulan “İsrail karşıtı” görüntü ihtiyacıdır.
PEKİ FETULLAH GÜLEN GAZZE KONVOYUNA NEDEN TEPKİ GÖSTERDİ?
Burada kafaları karıştıran, Fetullah Gülen’in çıkışıdır. Gülen, Gazze Konvoyu’nu İsrail’den izin almamakla eleştirerek hem AKP karşıtlarının kafasını karıştırmış, hem de başta kendi cemaati olmak üzere AKP’yi oluşturan koalisyonun tüm tarikatlarını şaşırtmıştır. Bizi ilgilendiren öncelikle AKP karşıtı kesimlerdeki kafa karışıklığıdır. Peç çok kesim, bu açıklamadan şu tuhaf sonucu maalesef çıkardı: “Fetullah Gülen Amerikancı olduğuna göre, Tayyip Erdoğan ABD karşıtı cepheye geçiyor…” Çeşitli çevreleri bu sonuca götüren etkenlerden biri de Baykal’ın istifa ettiği konuşmasında yaptığı Pensilvanya göndermesiydi. İki durum üst üste gelince, “Fetullah cemaati Amerikancı, AKP ABD karşıtı oluyor” yorumları oluştu!
Öncelikle şu saptamanın altını çizelim:
Tayyip Erdoğan elbette Zapsu’nun ifadesiyle, ABD’nin günü geldiğinde “deliğe süpüreceği” biridir; ancak o gün henüz gelmemiştir. ABD, AKP’nin arkasındadır! AKP ile Fethullah Gülen’in Amerikancılıkları arasında da olsa olsa ton farkı vardır!
Peki, o zaman Fetullah Gülen neden AKP’ye karşı bir açıklama yaptı?
Fetullah Gülen, AKP’ye “balans ayarı” yaptı. Fetullah Gülen bu açıklamasıyla, Erdoğan’ın meseleyi, ana stratejiye zarar verecek denli iç politika malzemesi haline getirmesine “ayar” verdi; maksadın aşılmasına fren koydu!
Gülen’e göre Erdoğan’ın Gazze konvoyu meselesini iç politikada değerlendirme hedefini ana hedefin önüne alması, istenenden fazla İsrail karşıtlığı yaratacak, hatta ABD karşıtlığına dönüşüp maksadı aşacaktı. Bunun frenlenmesi gerekiyordu. Yüzde 84’ü ABD karşıtı olan bir milletin, Gazze Konvoyu üzerinden daha da ABD ve İsrail karşıtı olacağı su götürmez bir gerçekti. İşte Fetullah Gülen bu zemin kayma durumunu yarattığı için AKP’ye “ayar” verdi!
DİYARBAKIR ORTADOĞU BİRLİĞİ’NİN MERKEZİDİR
Şimdi gelelim “alt bölgesel düzenleri yeniden kurma” görevinin somut sonucuna…
Erdoğan’ın “Türk Arapsız olmaz” söylemiyle ilan edilen Ortadoğu Birliği, işte BOP çerçevesinde tanımlanan bir alt bölgesel düzendir. Türkiye-Suriye-Lübnan-Ürdün arasında kurulan vizesiz serbest ticaret bölgesi oluşumu “İsrail karşıtlığı” görüntüsü üzerinden kotarılmıştır.
Birliğin adı şimdi konmayan bir üyesi daha vardır: Kürdistan!
AKP’nin “İsrail karşıtı” gürültüsünün içinde pek duyulamayan bir anlaşma daha vardı. Davutluğu ile Barzani, Ankara’da “tam ekonomik entegrasyon” anlaşmasına vardılar. ABD’nin daha Irak’ı işgal öncesinde tanımladığı bir AKP göreviydi bu. ABD’nin o zamanki Ankara Büyükelçisi Robert Pearson şöyle tarif etmişti bu görevi: “Türkiye’nin güneydoğu ve doğusuyla, Irak’ın kuzeyi tek bir ekonomik bölge olmalı”.
Bu konudaki hukuki alt yapı BM İkiz Yasaları, Kamu Yönetimi Temel Kanunu, Kalkınma Ajansları Yasası ve Nitelikli Sanayi Bölgesi Planı üzerinden oluşturuldu. Konunun siyasi altyapısı da son bir yıla damgasını vuran ama kendi Kürt kökenli yurttaşlarımızla bir ilgisi olmadığı gün geçtikçe ortaya çıkan AKP’nin “Kürt Açılımı” ile sağlandı! Aslında “Kürt Açılımı” hem AKP’nin değil ABD’nindi, hem de Kuzey Irak yani “Barzani için Açılım”dı!
Türkiye ile Kuzey Irak’taki Kukla Devlet arasında varılan “tam ekonomik entegrasyon” anlaşmasının bir sonraki adımı, “siyasi entegrasyon” olacaktır. AKP lideri Tayyip Erdoğan, ABD temasları sonrasında, işte bu hedef için söylemişti şu sözleri: “Şu anda Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez, bir yıldız olabilir. Bunu başarmamız lazım”. (Teke Tek, Kanal D, 16 Şubat 2004)
Diyarbakır, işte Ortadoğu Birliği’nin merkezi olacaktır!
Birbirinin zıttı görünen gelişmeleri birbirine sürterek ilerletilen süreç budur. AKP’nin ilan ettiği Ortadoğu Birliği ile PKK’nın roketatarlı saldırı sınırını Osmaniye’ye kadar uzatması arasındaki karşıtmış gibi görünen bağdır bu…
MEHMET ALİ GÜLLER
BAŞKANLIK SİSTEMİ İLE FEDERASYONUN İLGİSİ – ERDOĞAN’IN HAYALİ Mİ, ABD GÖREVİ Mİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 26/04/2010
Başbakan Erdoğan’ın, 23 Nisan’da koltuğuna oturttuğu genç Başbakan’a, “Yetki artık senin. İster asarsın, ister kesersin. Her şey sende” demesi, geçen hafta gündeme getirdiği “Başkanlık sistemi” ile birleşince “sivil darbe”, “diktatörlük” tartışmalarını alevlendirdi. Başbakanın kendisini Ergenekon soruşturmasının savcısı ilan etmesiyle başlayan sivil darbe ve diktatörlük tartışması böylece yeni bir boyut kazanmış oldu.
Örneğin “bunun basit bir dil sürçmesi olmadığını, bilinçaltının istemsiz dışavurumu olduğunu” belirten Hürriyet Gazetesi’nden Mehmet Y. Yılmaz, Başbakan’ın bir tek hayali olduğunu savunuyor: “’Tek yetkili’ olarak istediği her şeyi yapmak, kimseye hesap vermemek!”. (Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet Gazetesi, 26 Nisan 2010).
Erdoğan’ın tek adam-diktatör olmak istediğine dikkat çekenler sadece AKP karşıtları değil! Erdoğan’ın önerdiği sistemin diktatörlük getireceğini söyleyen AKP’ye müttefik isimler de var: Örneğin AKP’nin Anayasa taslağını hazırlayan hukukçu Prof. Dr. Ergun Özbudun da Erdoğan’ı uyarıyor ve Başkanlık siteminin Türkiye için sakıncalı olduğunu savunuyor. Özbudun, “başkanlık sisteminin hep darbeleri davet ettiğine” dikkat çekiyor. (Vatan Gazetesi, 26 Nisan 2010)
Erdoğan diktatör mü olmak istiyor?
Peki Erdoğan “başkanlık sistemini” tek adam-diktatör olmak için mi önerdi? Ya da soruyu şöyle soralım: Erdoğan “başkanlık sistemini” önerirken, aklının bir tarafından da, bu yolla “tek adam olma hayalini” gerçekleştirebileceğini mi geçirdi?
Olabilir, üstelik kuvvetle muhtemeldir; Başbakan aklından “tek adam olma hayalini” geçirmiştir.
Ancak…
Politik gelişmeleri hele de bölgesel boyut kazanacak politik gelişmeleri ve dahası uluslararası ilişkileri niyetler değil, kuvvet belirler!
Başbakan niyetlerine değil, kendisini iktidara taşıyan kuvvetin gündemine uyuyor. Tabi bu arada kendi kişisel niyeti ile o kuvvetin gündemi arasında bir çakışma durumu söz konusu olursa, Erdoğan hamlesi için daha aktif hareket ediyor kuşkusuz…
Açalım:
Başkanlık sistemi ve ‘meselenin pişmesi isteniyor’
Ama önce “Başbakan, başkanlık sistemini kendisi için istiyor” şeklinde özetlenecek görüşlerin yanlış olduğunu görmek için 5 yıl geriye gidelim ve Başbakan’ın bir diğer müttefikinin, Nazlı Ilıcak’ın yazdıklarına göz atalım: “daha etkili olmak için Başkanlık sistemini talep etmek bugünün gerçekleriyle bağdaşmıyor. Çünkü, parlamenter sistemin hükümetleri ve başbakanı, Başkanlık sisteminin Başkanı ve hükümetinden daha etkili ve güçlü. Zira, Parlamenter sistemde, bir parti, Meclis çoğunluğuna sahipse, Parlamento, hükümetin emri altında çalışıyor”.
Bu somut gerçeği dile getiren Ilıcak, “Başkanlık sistemi 2005’te gelmez” başlığını taşıyan bu makalesinin sonunda ağzındaki baklayı çıkarıyor: “belki o tarihe kadar, meselenin pişmesi isteniyor”. (Nazlı Ilıcak, DB Tercüman, 4.1.2005)
Dikkat ederseniz “pişmesi gerekiyor” demiyor sayın Ilıcak, “pişmesi isteniyor” diyor. Kim istiyor?
‘Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir’
Bu sorunun yanıtı için de 20 yıl geriye gidip, en çok “başkan olmak isteyen” ismi, Özal’ı anımsayalım mı? Erdoğan’ın selefi saydığı, siyasi mirasını üstlendiği Özal, sizce aslında “Kürt açılımını” ilk başlatan kişi değil midir? Ya Özal’ın Kürt sorunu açısından “federasyonu tartışmalıyız” demesi ne anlama gelmektedir?
Gelin o zaman bu kez Özal’dan 15 yıl ileriye gidelim ve ABD’nin çıkarları doğrultusunda Özal’a Türkiye’yi yönetme zemini hazırlayan Kenan Evren’in sözlerine kulak verelim: “Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir” (Sabah, 28 Şubat 2007)
Bulmacanın parçaları yerine oturuyor mu?
En yüksek otorite kim?
23 Nisan’ı, yani Milli Egemenlik bayramını “egemenliğin milletten alınıp başkana verilmesi” tartışmaları arasında geçirdik. “Halkın kendinden daha yüksek otorite tanımaması” anlamına gelen demokrasi kavramının içi boşaltıldı; “milli irade” adı altında “tek adamlığa” soyunuldu…
Ancak tüm bu gelişmeleri, ne yazık ki, “Erdoğan Başkan olmak istiyor” ya da “Erdoğan’ın hayali tek adam olmak” değerlendirmeleriyle açıklayamayız. Bu değerlendirmeler gerçeğin sadece bir bölümünü oluşturuyor. Gerçeğin bütününde, Erdoğan’ın ya da başka birinin tek adam olmasından daha büyük bir tehlike var!
Anayasa – Başkan – Federasyon
BOP Eşbaşkanlığı üzerinden uygulanan “Kürt Açılımı”nın ABD açısından başarılı olup olmayacağı şu üçünün gerçekleşmesine bağlıdır: Birincisi anayasal değişiklik, ikincisi başkanlık sistemi, üçüncüsü de bu sistemin uygulanabileceği bir federasyon!
Tek gerçek budur.
“Başkan” olmak isteyen Özal’ın, “Anayasa’yı bir kez delmekle bir şey olmaz” demesi ve “Kürt açılımı” yapıp “federasyon”u tartışmaya açmak istemesi ile Erdoğan’ın “Başkanlık sistemini” önermesi, “Anayasa’yı değiştirme”ye çalışması ve “Kürt açılımı” yapması arasında doğrudan bir ilgi vardır.
O ilgi ABD görevinden kaynaklanmaktadır.
Erdoğan, kendisinin de söylediği gibi BOP eşbaşkanıdır ve bu proje kapsamında Diyarbakır’ı bir merkez yapmaya çalışmaktadır! (Teke Tek, Kanal D, 15 Şubat 2004)
Kaldı ki Erdoğan, Türkiye’yi bu duruma göre biçimlendirmektedir. Örneğin bir ay sonra MİT müsteşarı yapılmak üzere MİT müsteşar yardımcılığına getirilen Hakan Fidan… Dr. Fidan MİT’e, CIA ve FBI modeli öneriyor. (Akşam, 22 Nisan 2010)
Nedir FBI? Federal Soruşturma Bürosu… Adı üstünde, federal, yani federal bir ülkede uygulanabilecek bir yapı!
‘Irak’ın kuzeyinin bölgesel entegrasyonu’
Lafı uzatmaya, örnekleri çoğaltmaya gerek yok. ABD’nin önüne koyduğu en önemli görev ne İran’dır, ne de Afganistan. Washington’un uzun yıllardır önünde duran temel görevi Irak’ın kuzeyinde “kukla devlet” kurmaktı. Irak’ı işgal etmesinden Ergenekon tertibine kadar pek çok gelişme bu hedefin gerçekleşebilmesi içindi. ABD bu konuda büyük yol aldı. Washington’un önünde şimdi bu yapıyı önce Türkiye ile birleştirmek (federasyon) sonra da “büyük kukla devlet” olarak yeniden ayırmak gibi bir görev var.
“Irak’ın kuzeyinin bölgesel entegrasyonu” dedikleri işte budur.
MEHMET ALİ GÜLLER