Mehmet Ali Güller
Posts Tagged Barzani
ERDOĞAN-BARZANİ BULUŞMASININ SONUÇLARI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 20/11/2013
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın KDP lideri Mesut Barzani ile BOP nikâhını tazelemesi ve Diyarbakır sözleşmesini yapması, ilk sonuçlarını vermeye başladı.
A) TÜRKİYE’DE KÜRDİSTAN HAMLESİ
1.) Erdoğan’ın Başbakan sıfatıyla Kürdistan kelimesini kullanması bir coğrafi nitelemeden çok, bir siyasi tanımdır ve statünün (devletin) adıdır!
Erdoğan, Irak Kürdistanı diyerek, fiilen Türkiye ve Suriye Kürdistanlarına da yol vermiştir.
2.) Nitekim Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, hemen iki gün sonra, bir TV programında, Diyarbakır merkezli bölgeyi “Türkiye Kürdistanı” diye nitelemiştir.
Kürdistan’a meşruiyet kazandırma amaçlı bu iki hamle, AKP-PKK ortaklığının vardığı yerdir.
3.) Abdullah Öcalan, “devlet heyetine” sürecin ilerlemesi için üç şart sunduğunu ve yanıtı beklediğini açıkladı. (DİHA, 19 Kasım 2013)
B) IRAK’TA KÜRDİSTAN HAMLESİ
1.) Barzani’nin televizyonu olan Rudaw TV, Diyarbakır sözleşmesi kapsamında, Türkiye’nin imkânlarından yararlanmaya başlamış ve Türksat uydusu üzerinden yayına başlamıştır. (Hürriyet Planet, 19 Kasım 2013)
2.) Ankara ile Erbil, iki yeni sınır kapısının açılması konusunda anlaştı.
3.) Ankara ile Erbil, Barzani’nin petrollerinin Türkiye üzerinden Batı pazarlarına ulaştırılması konusunda anlaştı. İlk hattan gelecek ay petrol akmaya başlayacak. İkinci hat da imzalandı.
Erdoğan böylece Barzanistan’a bir yaşam koridoru armağan etmiş oldu.
C) SURİYE’DE KÜRDİTSAN HAMLESİ
1.) Erdoğan–Barzani buluşmasının ardından PYD Türkiye sınırının hemen karşısında, yeniden bayrak dalgalandırmaya başladı. (Taraf, 19 Kasım 2013)
2.) KDP’nin Başkanlık Meclisi Üyesi Ali Avni, “PYD, Barzani’yi dinlese ve Irak Kürdistanı’nın siyasetine önem verip hayata geçirseydi, bir yıla kadar Suriye’de bir federasyon kurulabilirdi” dedi. (DHA, 19 Kasım 2013)
Bu ifade birkaç gündür üzerinde durduğumuz iki saptamayı güçlendirdi:
a.) PKK ile KDP arasında bir çelişme ve rekabet vardır fakat bu durum dönemseldir ve taktik düzlemdedir. Stratejik düzlemde her iki örgüt de aynı cephede olup, bulundukları bölgelerde ABD’nin Büyük Kürdistanı’nı inşa etmek için çalışmaktadırlar.
b.) Erdoğan’ın “Diyarbakır değiştikçe, Irak değişecek, Suriye değişecek” sözleri, pratikte “Önce Türkiye, sonra Irak ve Suriye bölünecek” demektir. KDP yetkilisi Ali Avni’nin Suriye’de federasyona işaret etmesi bu bakımdan önemlidir.
ASIL SAVAŞ ŞİMDİ BAŞLIYOR
Erdoğan ile Barzani’nin Diyarbakır sözleşmesi, ABD’nin Büyük Kürdistan hedefini üç parçada ilerletme hamlesi olarak tarihe geçti. Büyük Kürdistan’ın parçaları, her üç ülkede de önemli kazanımlar elde etmiş oldu.
Büyük Kürdistan cephesinin aktörleri bu sözleşmeyle, artık açık “bölme” eylemlerine geçmiş oldu. Dolayısıyla Büyük Kürdistan eksenli Doğu Batı savaşı asıl şimdi başlıyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Kasım 2013
Abdullah Öcalan, Ali Avni, Barzani, Diyarbakır buluşması, Erdoğan, Osman Baydemir
SURİYE’DE ÖZERKLİK CEPHESİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/11/2013
Erdoğan-Barzani’nin anlaştığı “Diyarbakır sözleşmesinin” ayrıntıları gittikçe netleşiyor.
Dün belirtmiştik: Başbakanlık kaynakları dört konuda mutabakat olduğuna dair bir haberi servis etti.
Güya mutabakata varılan ilk madde de şuydu: “Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin kurmak istediği de facto yönetime Barzani izin vermeyecek.”
Dün de dikkat çektiğimiz gibi, Suriye’nin kuzeyinde özerklik ilan edilmesi, aslında Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığı göreviyle, Suriye’yi bu görev kapsamında hedef almasıyla ve hatta daha 2004 yılında ilan ettiği “Diyarbakır’ı merkez yapma” göreviyle çelişiyordu.
Nitekim Barzani’nin ziyaretinde yer alan KDP Başkanlık Divanı Başkanı Dr. Fuat Hüseyin, Erdoğan’la Suriye’nin kuzeyini konuşmadıklarını açıklıyordu. (ANF, 17 Kasım 2013) Kaldı ki, KDP’nin Suriye’de PKK’yi engelleyecek gücü de yoktu.
Biz de bu olgulara dayanarak, Başbakanlığın bu maddeyi gazetelere servis ederek Türk milletinin tepkisini yumuşatmak istediğini belirtmiştik.
PYD’NİN ŞAM’DAN KOPMASI: ÖZERKLİK
Başbakanlık’tan servis edilen yeni haberler bizi teyit etti.
Evet, Suriye konusunda bir mutabakat vardı ama ilk gün belirttikleri gibi “Suriye’nin kuzeyinde özerklik ilan edilmesine Barzani izin vermeyecek” şeklinde değildi.
Şöyleydi: PYD, Şam’la ipleri koparacak!
Peki, bu ne anlama geliyor?
PYD’nin Şam’la bir bağı olup olmadığını bir kenara bırakarak düşünelim:
Eğer PYD Şam’la bağını koparırsa, bu Suriye’nin kuzeyini Şam’ın denetiminde çıkarmak demektir. Yani PYD’nin şu anda uğraştığı gibi, kuzeyde bir özerk, otonom yapı ilan etmesi demektir.
Dolayısıyla Erdoğan ile Barzani, Suriye’de özerkliği engellemeyi değil, tersine özerkliğe gidecek süreçte anlaşmış oluyor!
PYD’NİN TAKTİK MANEVRALARI
Gelelim PYD’nin durumuna…
Bu köşede birkaç kez inceledik: PKK’nin Suriye kolu olan PYD’nin nihai stratejisi Büyük Kürdistan’ın batı ayağını inşa etmektir. Bu stratejik hedef, doğal olarak Şam’ın karşısında olmayı gerektirir.
Fakat PYD, taktiksel olarak, Suriye’nin savaşı 2,5 yıldır kaybetmediğini de görerek, 3. Yol adı altında “tarafsızlık” oynamaktadır. Batı ağırlık kazanırsa oraya, Şam kazanırsa oraya yaslanarak kazandıkları mevziyi korumak istiyorlar.
BÜYÜK KÜRDİSTAN’IN TÜRKİYE AYAĞI ÖNCELİK KAZANDI
Diyarbakır sözleşmesinin önemi de buradadır. Batı, Büyük Kürdistan’ın dört parçasının özellikle üçünde çok önemli mevziler elde etmiştir. Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’de…
Hatta denilebilir ki, Diyarbakır sözleşmesiyle, artık Türkiye ayağı öncelik kazanmıştır. Erdoğan’ın “Diyarbakır değiştikçe, Irak değişecek, Suriye değişecek” sözleri, pratikte “Önce Türkiye, sonra Irak ve Suriye bölünecek” demektir.
Erdoğan bunu ilan ederek, aynı zamanda Suriye’de bir özerklik cephesine işaret etmiştir. KDP ile PYD’nin, AKP ile PKK’nin çelişmeleri vardır ama o çelişmeler taktik zemindedir, dönemseldir, mevsimliktir ve iç ihtiyaçlardandır…
Stratejik zeminde, AKP, PKK ve KDP aynı cephede ve ABD’nin araçları listesinde sıralanmaktadır. Her üç araç da Suriye’de özerklik cephesinde birliktedir. Tıpkı Türkiye ve Irak’ta özerklik cephesinde bir arada oldukları gibi…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Kasım 2013
DİYARBAKIR’DA BOP NİKAHI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/11/2013
Biz bu satırları yazmaya başladığımızda İbrahim Tatlıses ile Şivan Perver’in düeti bitmiş, Mesut Barzani ile Tayyip Erdoğan kürsüden kardeş olduklarını henüz ilan etmişti. Esas görüşmeyi, yani dün saat 18:00’de yapılacak görüşmenin içeriğini, o nedenle yarına bırakıyoruz.
Bugün sizlere Diyarbakır’da düzenlenen ilk “şovla” ilgili notlarımızı aktarıyoruz. Tabi kimi meslektaşlarımızın yorumlarını da ekleyerek…
ERDOĞAN ‘ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK’ MESAJI VERDİ
1. Değerli meslektaşım Cansu Yiğit’in dikkatini çekmiş: Meğer Barzani taraftarları Diyarbakır’da Kürtçe, PKK ve BDP ise Türkçe pankartlar asmışlar!
2. Erdoğan’ın kürsünden “dağdakiler inecek”, “hapishaneler boşalacak” sözleri gazeteciler arasında “Öcalan’a verilen özgürlük sözünü tutuyor” şeklinde yorumlandı.
3. İbrahim Tatlıses ve Şivan Perver kürsüde megri (ağlama) diyerek düet yaparken, başta Emine Erdoğan ve Bülent Arınç olmak üzere neredeyse tüm protokol ağlıyordu.
4. Barzani ve taraftarları Erdoğan’ın mitinginde Diyarbakır’da baş tacı edilirken ve Erdoğan Barzani’yi kürsüde kardeş ilan ederken, İstanbul’da dördüncü ameliyatına giren Berkin için toplananlar yine “düşman” ilan ediliyor ve gazlanıp, coplanıyordu…
ERDOĞAN KÜRDİSTAN’I SELAMLADI
5. Hürriyet’in deneyimli diplomasi muhabiri Uğur Ergan haklı olarak genç meslektaşlarını sosyal medyadan uyarıyordu: “Ohhooo. Ne kardeşim Esadlar, Malikiler, Ahmedinejadlar duyduk. 1 yıla kalmaz MEsEd BErzEni, ŞivEn Perver (soyadından şanslı) olur.”
6. Başbakan Erdoğan, Mesut Barzani’yi Irak Kürdistanı’nın başkanı olarak niteleyerek bu ifadeyi ilk kez kullanmış oldu. Daha önce Abdullah Gül Kürt Açılımı’nı başlattığında, uçakta gazetecilerle söyleşirken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Erbil’de başkonsolosluk açılması gündeme geldiğinde “Kürdistan” ismini kullanmıştı.
‘TÜRKİYE HİMAYESİNDE KÜRDİSTAN’ YÜRÜRLÜKTE!
7. Barzani kürsüden “çözüm sürecini destekliyoruz” diyerek Erdoğan-Öcalan mutabakatına desteğini ilan etti. Barzani’nin Erdoğan’a desteği, “Öcalan’a başbakan yardımcılığının, Barzani’ye de koordinatör vali yakıştırılmasına” neden oldu.
8. Erdoğan konuşmasında PKK’yi Diyarbakırlılara şikâyet etti: “Farklılıklara tahammül edemeyenler bu bölgeye refah getiremezler. Kendileri gibi düşünmeyenlere kast edenlere bölgeye demokrasi getiremezler.”
9. Barzani kürsüden Erdoğan’a seslenerek “yeni bir tarih oluşturma zamanı gelmiştir” dedi.
Erdoğan’ın yanıtı da şiir gibiydi, düet gibiydi: “100 yıl önce sınırları cetvelle çizmişlerdi. Bize sınır çizemezler. Geleceğimize sınır çizemezler. Erbil, Diyarbakır’ın kardeşidir.”
Tüm bu tumturaklı laflar, aslında ABD’nin “Türkiye himayesinde Kürdistan” projesinin maskesiydi!
ERDĞAN’IN BAĞDAT YALANI
10. Başbakan Erdoğan Diyarbakır ile Erbil’in kardeşliğine vurgu yaparken, bir de şöyle dedi: “Bağdat, Basra bombalanırken, Diyarbakır, Uşak, Adana kardeşleriyle birlikte gözyaşı döktü.”
Oysa Bağdat ve Basra bombalanırken, Erdoğan Amerikan uçaklarına Türkiye’nin hava sahasını açıyordu. Hatta Bağdat’ı bombalayan Amerikan askerlerinin sağlığına duacı olduğunu söylüyordu.
Dün Bağdat’ı bombalayan Amerikan askerlerinin sağlığına duacı olan Erdoğan’ın, bugün kürsünden Bağdat’ın vurulmasına ağladığını söylemesi ne kadar gerçekse, Erdoğan’ın Diyarbakır’da Türk-Kürt kardeşliğinden bahsetmesi de o kadar gerçektir!
11. Değerli meslektaşım Gamze Çınlar da, Diyarbakır’daki bu şovu, düeti, 400 çiftin evlendirilmesini, ağlamaları, genel af sözlerini, Kürdistancılığı, “Diyarbakır’da BOP nikahı” olarak niteledi.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Kasım 2013
Öcalan, Barzani, Cansu Yiğit, Diyarbakır buluşması, Erdoğan, Gamze Çınlar, Uğur Ergan, Şivan Perver, İbrahim Tatlıses
ERDOĞAN-BARZANİ BULUŞMASININ ANLAMI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/11/2013
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hafta sonu Diyarbakır’da Irak Kürt Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’yle buluşacak olması, genel olarak 3 düzlemde ele alınıyor:
1. Kürt Açılımı düzleminde.
2. Yerel seçimler düzleminde.
3. Suriye düzleminde.
Buluşmanın ne anlama geldiğine geçmeden, gelin önce bu düzlemlerden bakarak buluşmayı sorgulayalım:
PKK-KDP REKABETİ
1. Kürt Açılımı düzlemi: Haziran Halk Hareketi AKP’nin Öcalan Açılımı’nı sekteye uğrattı. Mutabık kalınan paketlerin çıkarılma takvimleri bu nedenle ötelendi. PKK ise süreci hızlandırmaya ve AKP’yi adım atamaya zorluyor.
Kuşkusuz AKP, üzerindeki PKK baskısını Barzani ile hafifletme ihtiyacı duymuş olabilir. Barzani’yi Diyarbakır’a davet ederek PKK’ye “rakipsiz değilsin” mesajı vermek istemiş olabilir. Zira Barzani İmralı ve BDP’yi olmasa da, Kandil’i dengeleyebilecek avantajlara sahiptir.
2. Yerel seçimler: AKP’nin Güneydoğu Anadolu’da BDP’ye karşı yerel seçim başarısı için Barzani’den yararlanma niyeti, meselenin esası değildir. Barzani’nin “kukla devletten” kaynaklanan bir etkisi kuşkusuz vardır, ancak bu yerel seçimleri tümden etkileyecek boyutta değildir.
Barzani yerinde, yani Kuzey Irak’ta ağırdır. Nitekim bu olgu son seçimlerde bir kez daha ortaya çıkmıştır. PKK’nin partisi PÇDK, 10 yıldır faaliyet yürütmesine rağmen, Kuzey Irak’taki seçimlerden sadece 3 bin küsur oy alabilmiştir. Barzani, Öcalan’ın bir an önce yapılmasını istediği Ulusal Kürt Konferansı’nı da üç kez erteleyebilmiştir.
3. Suriye: PKK ile KDP Suriye’de bir ölçüde karşı karşıya gelmiştir.
PKK’nin Suriye kolu olan PYD’nin diğer Kürt partilerine baskı uygulaması, bölgesinde tek hâkim olmaya çalışması Barzani’yi sırasıyla şu hamleleri yapmaya götürmüştür: Erbil’de Suriye Kürtlerinin Birliği anlaşması, denetimindeki partileri birleştirerek daha etkili ve büyük parti yaratmak, Denetimindeki Kürt Ulusal Konseyi’nin Suriye Ulusal Koalisyonu’na kabul ettirmek ve yönetimine girmek, Suriye’nin Irak sınırını PYD’ye kapatmak.
KÜRT SORUNU VE STRATEJİK DÜZLEM
Dikkat ederseniz tüm bu olgular taktik düzlemin olgularıdır. Önemli olan stratejik düzlemdir.
Stratejik düzlem ise şu anda sabittir ve şöyledir: Basra’dan Akdeniz’e uzanan bir Kürt Koridoru inşa etmek. Irak’ın kuzeyini, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak ve Diyarbakır merkezli olarak Türkiye’ye doğru genişletmek.
El Kaide koridoru gibi koridorlar bir seçenek değildir. Proje değeri, ancak Kürt Koridoru’nun manivelası olabilmesiyle orantılıdır.
Erdoğan’ın Barzani’yle Diyarbakır’da buluşması işte bu stratejik düzlemin içindedir ve şu taktik açılımların devamıdır:
2004: Erdoğan’ın Diyarbakır’ı BOP içinde merkez yapma hedefini ilan etmesi.
2005: Erdoğan’ın Diyarbakır Açılımı ve “Kürt sorunu benim sorunumdur” demesi.
2007: MİT’in Barzani Açılımı.
2009: AKP’nin PKK Açılımı.
2013: Erdoğan–Fidan’ın Öcalan Açılımı.
BÖLGESEL KÜRT SORUNUNDA DEVRİMCİ ÇÖZÜM
ABD’nin Irak’ı işgali ve Türkiye üzerinden Suriye’ye uyguladığı baskı, Kürt Koridoru stratejisinin gereğidir ve ülkelerin Kürt sorununu bölgeselleştirmiştir.
Sorunun Türkler, Kürtler, Araplar ve Farslar lehine ortak yararlı çözümü mevcuttur. Fakat o çözüm öncelikle AKP’den kurtulmaktan geçmektedir. AKP’nin Atlantik projelerinin taşeronu olarak var olan değeri gün geçtikçe düşmektedir ve Erdoğan’ın bölgede attığı kimi geri adımlar o değeri yeniden getirmeyecektir.
Halk dinamikleriyle devrimci bir eğilime giren ve önümüzdeki süreçte bunu hükümet düzleminde de gerçekleştirecek olan Türkiye’nin baş aktörlüğünde Kürt sorunu, nihayet bölge yararına çözülebilecektir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Kasım 2013
SURİYE MUHALEFETİ DE BÖLÜNDÜ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/10/2013
Dün Türkiye’nin Suriye konusunda yalnızlaştığını, Washington’un Moskova’nın çözüm yoluna mecbur kalmasıyla birlikte taşeronları olan Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın da ayrıştığını incelemiştik.
Bugün ise muhalefet cephesine bakacağız:
SUK – SUKO AYRIŞMASI
Suriye muhalefeti konusunda Atlantik cephesinin vardığı en yüksek seviye Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO bünyesinde tüm muhalefetin birleştiği durumdu.
Peki, bugün durum ne? Washington’un Cenevre-2 sürecine razı olmasından ve Moskova’ya muhalefeti de bu sürece katma sözü vermesinden bu yana durum nasıl gelişti? İnceleyelim:
1. Muhalefet önce radikaller ve ılımlılar diye ikiye bölündü. El Kaide ve türevlerini bahane eden Batı, SUKO’ya ve askeri kolu olan ÖSO’ya yardımı azalttı. Ardından daha da ileri giderek ılımlı muhalefetten ve özellikle PYD gibi Kürt örgütlerinden El Kaide ile mücadele etmesini istedi.
2. El Kaide ve türevleri ise daha sonra Suriye muhalefetinden ayrıldıklarını ve yeni bir çatı örgütü kurduklarını ilan ettiler.
3. İstanbul’da kurulan Suriye Ulusal Konseyi istenilen işlevi yerine getiremediği için Katar-Doha’da ABD’nin inisiyatifiyle Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO kurulmuş ve Washington’un zoruyla SUK, SUKO’ya katılmıştı.
Ancak iki yapı arasında çelişmeler hep oldu. Cenevre-2 süreci ise çelişmeleri iyice derinleştirdi ve SUK, SUKO’dan ayrılmayı gündemine aldı.
Londra’da yayımlanan el-Hayat gazetesine göre George Sabra başkanlığında SUK, Cenevre-2 Konferansı’na katılması durumda, SUKO’dan ayrılacağını ilan etti. SUK, daha önce de SUKO Başkanı Ahmed Carba’nın Cenevre-2 Konferansı konusunda görüşmelerde bulunmak üzere New York’a gitmesine karşı çıkmıştı.
114 üyesi bulunan SUKO’da, 40 üyeyle temsil edilen SUK en büyük örgütü temsil ediyor.
4. 25 Eylül’de de içinde Nusra Cephesi’nin yer aldığı bazı örgütler ortak bildiri imzaladı ve SUKO’yu artık tanımadıklarını ilan etti. Bu bildiriyle birlikte SUKO’ya bağlı ÖSO ile El Kaide türevlerinin çatışmaları şiddetlendi.
5. Bu bölünme, ÖSO içinde de ayrışmalara yol açtı. Örneğin ÖSO’nun sözcüsü Fahd el-Masri, ÖSO’nun Genelkurmay Başkanı diye nitelenen Selim İdris’i bölge ülkelerinin istihbarat servislerinin maşası olmakla suçladı. Bu suçlamayla yetinmeyen sözcü Masri, Selim İdris’i bazı bölgelerde katliam yapmakla suçladı.
Bu süreçte Batı basınında muhaliflerin de sivil katlettiği türünden haberlerin yer alması dikkat çekti.
SURİYE KÜRTLERİ BÖLÜNDÜ
6. Bu süreçte SUKO’ya dâhil edilmeye çalışılan Kürt örgütleri de kendi içlerinde bölündü.
Örneğin Barzani’nin partisi KDP’nin Suriye kolu olan Suriye Demokratik Kürt Partisi, 28 Ağustos’ta İstanbul’da SUK ile anlaştığı için Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi’nden ayrıldı!
7. Son olarak Erbil’de toplanan dört Suriye Kürt Partisi, Barzani’nin denetiminde birleşti! El Parti, Suriye Özgür Kürtler Partisi, Kürdistan Birliği Partisi ve Kürt Özgürlüğü Partisi’ni tek çatı altında birleştiren Barzani, yeni partiye de Kürdistan DemokratPpartisi-Suriye (KDP-S) ismini verdi.
Barzani, bu yeni oluşumun gelecekte Suriye’de oluşabilecek her hangi bir rejimde Kürtlerin haklarını “demokrasi” çerçevesinde korumakla sorumlu olduğunu belirtti.
BÖLGE BARIŞI KARŞITI: AKP
Moskova ise Suriye muhalefeti içerisindeki bu bölünme nedeniyle öncelikle Cenevre-2 ortağı olan Washington’u, hem de alaycı bir dille suçluyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a göre, SUK’un SUKO’ya rağmen Cenevre-2 Konferansı’na katılmayacağını ilan etmesi, Batı’nın Suriye muhalefetini müzakerelere zorlayacak yetenekte olmadığını gösteriyor!
Ancak Rusya için gün geçtikçe asıl sorumlu AKP hükümeti olmaya başladı. Zira SUK İstanbul’da kuruldu ve Ahmet Davutoğlu’nun bizzat koordine ettiği bir örgüt olarak biliniyor.
Moskova’ya göre, SUK’un SUKO’ya rağmen Cenevre-2’ye katılmayacağını ilan etmesi, mutlaka AKP’nin bilgisi ve talebi dâhilindedir!
Bu durum ise sadece Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmıyor, aynı zamanda AKP hükümetini açıkça bölgesel barışın karşıtı haline getiriyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Ekim 2013
ULUSAL KÜRT KONGRESİ NEDEN ERTELENDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 05/09/2013
Önce Ağustos’ta yapılacağı ilan edilen fakat Eylül ayına ertelenen Ulusal Kürt Kongresi, bir kez daha, 25 Kasım 2013 tarihine ertelendi. Peki neden?
Resmi açıklamaya, yani Kongre Hazırlık Komitesi’nin açıklamasına bakılırsa, Kongre Kuzey Irak Parlamentosu seçimleri nedeniyle ertelendi. Ancak özellikle PKK ile KDP çevrelerinden gelen açıklamalar, parlamento seçimlerinin bahane olduğunu gösteriyor.
PKK-KDP ÇATIŞMASI
Ertelemenin iç ve dış nedenleri olduğu anlaşılıyor. Önce iç nedenlere bakalım:
1. 600 delegeli Ulusal Kürt Kongresi’nin kontenjanları şu şekilde belirlenmişti: Yüzde 45’i siyasi parti ve kurumlara, yüzde 30’u sivil toplum kuruluşlarına, yüzde 10’u bağımsız şahsiyetlere… Kalan yüzde 15’lik dilimin de kadın ve özel kontenjanlar olduğu açıklanmıştı.
İşte bu kontenjan dağılımı büyük sorun yarattı. Zira PKK’nin dört ülkeden partilerle, örgütlerle, kurumlarla Kongre’de ağırlığı oluşturma belirtisi, Barzani’nin partisi KDP’yi tedirgin etti.
Nitekim PKK’nin Kongre Hazırlık Komitesi’ndeki temsilcisi Ronahi Serhat bu gerçeği büyük ölçüde doğruluyor. Serhat erteleme talebinin “güneyli Kürtlerden” geldiğini belirtiyor ve delege sorununa işaret ediyor: “Parçaların nüfus düzeyi ve parçaların siyasi etkisi göz önünde bulundurularak bir delege dağılımı yapılacak. Burada hem demografik durum hem de siyasi etki düzeyi göz önünde bulundurulacak. Bundan dolayı örneğin Suriye Kürdistan’ı 3 milyon desek ki bir tek bunu göz önünde bulunduralım, bu gerçekçi olmaz. Çünkü Kongre’nin Suriye Kürdistan’ına ilişkin bir tutum göstermesi gerekecek. Tüm bu durumları göz önünde bulundurarak bir dağılım yapılacak.” (ANF, 4 Eylül 2013)
2. Kongre’nin ertelenmesine neden olan gerekçelerden biri de yine PKK – KDP mücadelesinin bir yansıması olan “model” tartışması… Yani PKK’nin son dönemde tüm örgütlerinde uygulayageldiği eş başkanlık sistemi mi uygulanacak, yoksa klasik başkanlık ve yardımcıları sistemi mi sorunu…
21 kişilik Hazırlık Komitesi’nin üyelerinden Halil İbrahim bu tartışmayı şu özlerle özetliyor: “Kuzey Kürdistanlı kardeşlerimiz eş başkanlık sistemi öneriyorlar. Bizler bir başkan ve birkaç yardımcısı olsun diyoruz. Bir de başkanlık konseyi önerileri var.” (ANF, 4 Eylül 2013)
KONGRE’NİN ‘GİZLİ’ AJANDASI
PKK ile KDP’nin delege sayısı ve model üzerinden yürüttüğü bu tartışma ve mücadele, aslında Ulusal Kürt Kongresi’nin hedefinin büyüklüğünden kaynaklanıyor. Nedir o hedef?
1. “Kongre, dört parça Kürdistan’ın en üst ve en yetkili organıdır.”
2. “Kongre’nin ileriye dönük hedefi Bağımsız Birleşik Kürdistan’dır!”
3. “Her parça, o ileri hedef öncesinde kendi özel durumuna göre özerk ya da federatif yapılara bürünmelidir.”
İşte bu hedefler, Kongre’nin ertelenmesini sağlayan yukarıda aktardığımız iç nedenler dışında, bir de dış nedenler doğuruyor:
ERTELENMENİN DIŞ NEDENLERİ
1. Irak devleti, Kongre’yle ilgili kırmızı çizgisini ilan etti. Irak Milli Güvenlik Kurulu Müsteşarı Faleh Feyyaz, “Kürt Kongresi egemenlik alanına girerse müdahale ederiz” dedi! (Rafet Ballı, Aydınlık, 23 Ağustos 2013)
2. ABD’nin Suriye’ye saldırı hazırlıkları yürütmesi, Kongre’nin ana gündemlerinden biri olan “Suriye Kürdistanı” konusunu belirsiz kılıyor. En büyük endişe, ABD’nin “dar ve kısıtlı” saldırısı sonrasında Şam yönetiminin taarruza yönelmesi ve PYD’nin “kazanımlarını” ortadan kaldırması. Ayrıca, İran’ın bu süreçte bölgesel bir çatışmaya aktif taraf olması.
3. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olası bir Batı saldırısını fırsata çevirerek izleyebileceği “Kürdistan” karşıtı çizgi.
Sonuç olarak taraflar belirsizliğin geçmesini beklemeyi ve bu süreçte bilek güreşini sürdürmeyi seçmiş görünüyorlar.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Eylül 2013
Barzani, Faleh Feyyaz, Halil İbrahim, KDP, PKK, Ronahi Serhat, Ulusal Kürt Kongresi
İRAN’IN KÜRT POLİTİKASI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 14/08/2013
Suriye PKK’si PYD’nin lideri Salih Müslim, bölgede mekik dokuyor. Müslim ikinci kez Türkiye’ye geldi. Yakın zamanda Türkiye’ye gelen, hemen ardından da İran’a giden Müslim’in ziyaretleri ve temasları, bölgedeki gelişmeleri doğru okuyabilmek açısından oldukça önemli görünüyor.
Bu ziyaretlerde gündeme gelen konular üzerinden, bölge ülkelerinin ulusal olmaktan çıkan ve bölgeselleşen Kürt sorununa karşı tutumlarını da anlayabiliriz. Bugün İran’ı inceleyeceğiz:
İRAN, SURİYE’DE KÜRT BİRLİĞİ İSTİYOR
PYD lideri Salih Müslim, İran’daki temaslarına dair bazı ayrıntıları Londra’dan yayın yapan El-Hayat gazetesine açıkladı. Müslim’in belirttiğine göre İran, Suriye’de El Kaide’ye karşı Kürtlerin birleşmesini istedi.
Kuşkusuz önemli bir iddia ve ilk bakışta şu soruyu akıllara getiriyor: Kendisi de Kürt ayrılıkçılığıyla tehdit edilen İran, neden Kürtlerin birliğini ister?
Geleceğiz, ama önce Müslim’in açıklamalarına biraz daha göz atalım. Şöyle anlatıyor PYD lideri: “Onlara Nusra ve diğer aşırı grupların Kürt köylerine yaptığı saldırıları anlattım. İranlı yetkililer de başta el-Parti ile bizim partimiz olmak üzere tüm Kürt grupların birlikte hareket etmemiz gerektiğini söyledi.”
El-Parti denilen örgüt, Barzani’nin KDP’sinin Suriye versiyonu… Bu örgütün lideri Abdulhakim Beşşar’ın da Salih Müslim’le eşzamanlı olarak İran’da bulunduğunu ve İran’ın ikiliyi görüştürdüğünü yine Müslim’in açıklamalarından öğreniyoruz: “Ben İran’ı terk etmeden önce yaklaşık bir saat el-Parti lideri Dr. Abdulhakim Beşşar ile görüştüm. El-Parti ile aramızdaki tüm sorunların çözülebilecek nitelikte olduğuna inanıyorum. Sürekli diyalog içerisinde olarak sorunlarımızı çözebiliriz.”
İlginçtir, Salih Müslim’in bu açıklamaları yaptığı saatlerde Barzani’nin partisi, yani Irak KDP’sinin sözcüsü Cafer İminki Şarku’l Evsat gazetesine konuşuyor ve “Suriye Kürtleri açısından bir ölüm kalım meselesinin söz konusu olduğunu” belirterek “PYD ile kapsamlı bir işbirliği yapmaktan kaçınmayacaklarını” ilan ediyordu.
Tüm bu “ılımlı açıklamaların” 24 Ağustos’ta Erbil’de yapılması planlanan Ulusal Kürt Kongresi’nden önce gelmesi de ayrıca anlamlı. Zira Abdullah Öcalan’ın yapılmasını istediği bu kongre, dört ülkedeki Kürtlerin birliğini hedefliyor ve Kongre de pratikte o birliğin parlamentosu olacak!
PKK: İRAN KÜRTLERİ YANINA ALMAK İSTİYOR
İran’ın neden Suriye’de Kürtlerin birliğini istediği sorusuna yanıt mıdır henüz bilmiyoruz ama Mithat Sancar’ın Milliyet için hazırladığı dizi söyleşiye konuşan PKK’nin yeni iki numarası Cemil Bayık bazı tezler atıyor ortaya:
“İran Ortadoğu’da hegemonik güç olmak istiyor. Bunun için Suriye’deki savaşı kazanması şart. Zaten ambargolar dolayısıyla çok sıkıştı, içeride de sorunları var. Yani İran ciddi tehlikelerle karşı karşıya. Suriye’deki savaşı kazanırsa, bunları aşabileceğini hesaplıyor. İran’ın geleceği, Suriye’deki bu savaşın gelişimine bağlıdır. Burada kaybederse, bırakın hegemon güç olmayı, şu anki varlığını bile sürdüremez. Bu nedenle Suriye’deki savaştan kazançlı çıkmak için, her yöntemi deniyor. En başta da bütün Kürtleri yanına almaya çalışıyor. Kürtleri yanına alamazsa kazanamayacağını biliyor. Bütün çabası bunun içindir.”
TERSİNDEN KESİŞEN TAKTİKLER
İran’dan bu açıklamalara, özellikle Salih Müslim’in ifadelerine bir yalanlama gelmedi. Tersine İran’ın kimi yayın organları Müslim’in açıklamalarını haber yaptı. Dolayısıyla “İran, Suriye’de Kütlerin birliğini istiyor” iddiası doğru gözüküyor.
Anlaşılan İran yeni bir taktik deniyor. Peki, bu taktik ABD’nin stratejisini bozar mı?
Somutlaştıralım: Suriye meselesinin esası Irak’ın kuzeyindeki yapıyı Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmaktır, Kürt Koridoru kurmaktır. Koridor, bölge ülkelerinden koparılmış topraklardır aynı zamanda… Yani ABD Kürt kartını kullanarak bölgedeki ülkeleri bölmeyi hedeflemektedir.
Hem Suriye’deki Kürtleri birleştirmek ve hem de Irak ile Suriye Kürtlerini birleştirmek, bu nedenle ABD’nin stratejisi içindedir.
Bu durumda artık soru şudur: ABD’nin Suriye’yi bölmek için birleştirmek istediği Kürtleri, İran Suriye’yi böldürmemek adına birleştirebilir mi? Bu teknik olarak mümkün mü?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Ağustos 2013
Abdulhakim Beşşar, Abdullah Öcalan, Barzani, Cafer İminki, Cemil bayık, Salih Müslim, Suriye, İran
PKK’DEN ERDOĞAN’A ‘KARŞI-GEZİ’ DESTEĞİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 01/08/2013
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Gezi eylemlerine ve Haziran Halk Hareketine dair şunları söylüyor: “Hükümeti devirecek, darbeye doğru götürecek bir halk hareketini çıkarabilir miyiz anlayışı vardı. Bu kısmına şiddetle karşı çıktık. Gezi’ye mesafe koyduk.” (Star, 1 Ağustos 2013)
Önce şu saptamayı yapalım: Gezi’de ve Haziran ayı boyunca Türkiye çapında süren halk hareketinde, eylemcilerin tek bir “darbe çağrısı” yoktu, zaten olamazdı!
HALK DEĞİL, AKP ‘ORDU GÖREVE’ DEDİ
Ancak Gezi’de AKP hükümetinin “ordu göreve” çağrısı ve halkı dağıtsın diye yer yer askere başvurduğu da oldu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “gerekirse ordu da göreve çağrılır” sözleri belleklerdedir! (Vatan, 17 Haziran 2013)
Kuşkusuz Selahattin Demirtaş eylemcilerin “ordu göreve” demediğini, asıl AKP hükümetinin “ordu göreve” dediğini çok iyi bilmektedir.
Peki, bildiği halde neden Gezi eylemlerini “darbecilikle” lekelemeye kalkar? Çok açık: “Çözüm süreci” ortağı olan AKP hükümetine destek olmak için!
Kaldı ki DTK Genel Başkanı Ahmet Türk, Gezi eylemleri nedeniyle Sırrı Süreyya Önder’le yaptığı tartışmada açık açık “Gezi’nin hükümeti yıpratmayı amaçladığını” belirtmiş ve kendilerinin buna dâhil olmayacağını söylemişti!
PKK’YE GÖRE AKP’NİN YIKILMASI GAYRİMEŞRU
PKK’nin Gezi eylemlerindeki rolünü, neden Diyarbakır’da yapılan Gezi eylemlerine katılmadıklarını fakat Öcalan’ın “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın” mesajıyla Gezi’ye çıkıp “grev kırıcılığına” soyunduklarını, BDP Başkanvekili İdris Baluken’in “kesinlikle Gezi’de yer almayacağız” ilanını ve Başbakan Vekili olarak Bülent Arınç’ın BDP’ye özellikle teşekkür ettiğini bu köşede birkaç vurguladık.
Her şey ortadadır ve Selahattin Demirtaş’ın son açıklamaları olanı biteni teyit etmiştir.
Nitekim Demirtaş, dün bu konulardaki görüşlerini sosyal medyada açıklamayı sürdürdü. Örneğin şu bozuk cümleli tweet’i attı: “Hükümet, halk devrim yaparak devirirse meşrudur, asker el koyarak devirirse gayrimeşrudur.”
Kim bilir bu “saptama” Türkiye’de AKP kurmaylarını, Mısır da Müslüman Kardeşler’i dün ne kadar da sevindirmiştir! Biz açıklamasına üzülenler adına Demirtaş’a örneğin Karanfil Devrimi’ne nasıl baktığını soralım? Demirtaş bu müthiş tanımı gereği Portekiz’de halk-ordu birlikteliğiyle Salazar diktatörlüğünün yıkılmasını gayrimeşru mu görüyor yani?
Açık ki, aslında Demirtaş birlikte “çözümü” ilerlettikleri AKP hükümetinin her koşulda yıkılmasını gayrimeşru görmektedir!
PKK: EMPERYALİST MÜDAHALE DEVRİMDİR!
Başka örneklerle uzatmayalım fakat Demirtaş’a “peki devrim nedir” diye soralım ve yanıtını dün attığı şu tweet’ten öğrenelim: “Devrimi de halk yapar, penguen izlemekten gözünü alamayanlar değil. Örnek: Rojava devrimi.”
Selahattin Demirtaş Rojava, yani Batı Kürdistan, yani Kuzey Suriye’de PYD’nin “otorite” olmasını ve AKP’nin Salih Müslim’in “otoritesini” tanımasını “devrim” diye ilan ediyor! Gezi’de AKP’ye payanda olanların emperyalizmin bir ülkeye müdahalesinin sonuçlarını “devrim” diye okuması gayet normaldir fakat büyük ayıptır!
Her BDP’linin ve tüm Kürt yurttaşlarımızın BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bu açıklamasından sonra şu soruları kendisine sorması ve samimiyetle yanıt vermesi gerekir:
1. ABD ve taşeronu AKP Hükümeti’nin Suriye’ye açık savaş ilan etmesi, bu ülkeye terör ihraç etmesi, Esad’ı yıkmak için operasyonlar düzenlemesi meşru mudur? Bir solcu, bir devrimci emperyalizmin bir ülkeye müdahalesine “evet” der mi?
2. Emperyalizmin açık müdahalesi, PYD’nin önünü açmış mıdır? (Emperyalizmin Irak’ı işgali, PKK ve Barzani’nin önünü açmış mıdır?)
3. Emperyalistler işgal ettikleri ülkede devrim mi yapar, yoksa o ülkeyi tam bağımlı yapmak için parçalar mı?
4. Emperyalizmin müdahalesiyle bir ülkenin bölünmesi ve bölünen bir parçasında bir halka otorite ve statü verilmesi, o halkı gerçekte özgürleştirir mi, son tahlilde köleleştirir mi? Yüksek kârsız mal satmayan emperyalizm, bedelsiz “bağımsızlık” verir mi?
5. Sırf bir halka “statü” verecek diye ABD emperyalizminin saldırısına destek vermek ve o saldırının içinde yer almak insani midir, vicdani midir, ahlaki midir?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Ağustos 2013
Ahmet Türk, Barzani, Bülent Arınç, Esad, Gezi, PKK, Rojava, Selahattin Demirtaş, Suriye, Sırrı Süreyya Önder
İŞGALCİLERE KİM ÇİÇEK VERDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 29/07/2013
Başbakan Erdoğan, Times’a ilan vererek kendisine diktatör diyen sanatçıları şikâyet ederken “Türkiye’yi hedef alıyorlar” diyor, “çocuklarımızı kim öldürdü” diye soran Uluderelilere ise “emri ben vermedim” diyor.
Reklam kampanyasındaki “Sen Türkiye’sin, büyük düşün” lafı, işte siyasete böyle yansıyor: Bazı durumlarda sorumlu, bazılarında değil…
Gerçi 23 Nisan’da koltuğuna oturttuğu çocuğa “artık başbakansın, ister asar, ister kesersin” diyen biri için çok bile…
Fakat Erdoğan’ın daha sorumsuzca açıklaması şu oldu: “Türkiye’yi düşman işgal etse, ne yazık ki onu çiçeklerle karşılayacak, bağrına basacak kadar gözü dönmüş olanlar var.” (Hürriyet, 28 Temmuz 2013)
ERDOĞAN’IN SUÇLADIĞI YÜZDE 80
Başbakan bu sorumsuz lafıyla güya bizi, hepimizi kastediyor: Kendisini eleştirenleri, otoriter yönetiminden bıkanları, bir kalıba sokulmak istemeyenleri, AKP iktidarından memnun olmayanları, Davutoğlu’nun dış politikasına itiraz edenleri, PKK ile masaya oturulmasına karşı çıkanları, 4+4+4 sistemi felakettir diyenleri, ormanların yağmalanmasına üzülenleri, ülkenin pazarlanmasına ve vatan topraklarının ranta açılmasına kan ağlayanları, mücahitlerin müteahhit olmasına karşı çıkanları, yeşil ranta, faiz lobisine ve haçlı sermayesine hayır diyenleri…
Bir ülkenin başbakanının, kendisine karşı olanları, “işgalci düşmanı çiçekle karşılayacaklar” diye nitelemesi, aşağı yuvarlanan bir kuvvetin ruh halidir! Ancak inişe geçen biri, ancak konumunu koruyamayan biri, bu tip benzetmelere sarılır!
Peki, bu ülkede hiç mi “düşman işgal etse, onu çiçekle karşılayacak, bağrına basacak kadar gözü dönmüş” olanlar yok? Var, var… Buyurun:
ERDOĞAN, 82 BİN ABD ASKERİNE ‘EVET’ DEDİ
Yıl 2003. Erdoğan henüz başbakan değildir, zira AB komiseri Verheugen henüz Deniz Baykal’ı ikna etmemiş ve CHP de Erdoğan’a milletvekili olacak yolu açmamıştır. Başbakan Abdullah Gül’dür.
ABD, Irak’ı işgal etmeye hazırlanmaktadır. Ancak Washington, kuzeyden de bir cephe açarak daha az askerinin ve fakat daha çok Iraklının ölmesini planlamaktadır. AKP çoktan ABD’ye “topraklımızı kullanabilirsin” sözü vermiştir. Ancak yasalar gereği, TBMM’nin onayı lazımdır.
Müzakereler yapılır, pazarlıklar sürer, krediler ve hibeler konuşulur… Ancak Türk milleti 1 Mart tezkeresine itiraz etmektedir. Zira ABD sadece Irak’ı işgal etmek için Türkiye topraklarını kullanmayacak, aynı zamanda 82 bin askerini İskenderun’dan Hakkâri’ye kadar konuşlandıracaktır. Bu açık bir işgaldir.
İşte Erdoğan, 82 bin ABD askeri Türkiye’yi “işgal” edebilsin diye tezkere için bastırmıştır. Hatta AKP’de itirazlar olduğu için kapalı grup toplantısı yapmış ve son söz olarak milletvekillerine “ya bendensiniz, ya da Perinçek’ten yana” demiştir.
Neyse ki, kimi AKP milletvekillerinin de desteğiyle, Türk milleti bu “işgale” geçit vermemiştir!
ERDOĞAN, ABD ASKERİNİN SAĞLIĞINA DUACI OLDU
Erdoğan, bu olaydan 20 gün sonra Başbakan olmuş ve ilk fırsatta ABD askerlerine hava sahasını açmış ve hava alanı ile limanları tahsis etmiştir!
Erdoğan yetinmemiş, bir ABD gazetesine yazdığı makaleyle, Irak’a “özgürlük götüren” Amerikan askerlerinin sağlığına duacı olmuştur! Erdoğan dua ederken, Barzani de Irak’ı işgal eden ABD askerlerini çiçeklerle karşılamıştır!
Neticede 1,5 milyon Iraklı Müslüman ölmüştür!
AKP’nin 11 yıllık iktidarı döneminde öyle olaylar var ki, bu köşeye “başlıklarıyla” bile sığdıramayız. İşte bir kaçı: Bush’la tokalaşacak diye avuçlarını CIA ajanlarının kontrolüne açan AKP’li bakanlar, parmak işaretiyle Obama’ya koşan bakanlar, 11 subayının başına çuval geçiren ABD’yi haklı görenler, “ne Notası, müzik notası mı” diyen başbakanlar, kendi Genelkurmay Başkanı’nı ikna etsin diye ABD savunma bakanı yardımcısına mektup yazan başbakanlar, ABD’ye “başbakanı deliğe süpürmeden önce iyice kullanın” diyen danışmanlar, başbakana ABD’de beysbol sopası gösterilmesini “bizde tespih tutmak neyse, ABD’de beysbol sopası tutmak o” diyerek yumuşatanlar, İsrail’i korusun diye topraklarını Patriot bataryalarına ve NATO askerlerine açanlar, İsrail Suriye’yi vursun diye hava sahasını kullandırtanlar…
Kendisine itiraz edenleri “düşmanı çiçekle karşılayacaklar” diye niteleyen Erdoğan, her şeyden önemlisi ABD’nin bölgeyi işgal için yaptığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin de eş başkanıdır. Öyle ki, bu ruh hali onu, “iki medeniyetin birbirini tanımasıdır” diyerek haçlı seferlerini bile övme noktasına getirmiştir!
Çiçek ne ki!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Temmuz 213
1 Mart Tezkeresi, Barzani, Baykal, Bush, Erdoğan, Gül, Obama, Verheugen
PKK’NİN YENİ STRATEJİSİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/07/2013
PKK’nin 9. Genel Kurul sonrasında açıkladığı 10 maddelik “siyasi tutum belgesi” aynı zamanda örgütün yeni döneme ilişkin bölge stratejisini de ortaya koyuyor. Buna göre;
PKK’NİN BÖLGE STRATEJİSİ
PKK, Türkiye’de “gerillayı aktif savunmada” tutacak, gerektiğinde “misilleme” yapacak, “başkaldırı” eylemleri düzenleyecek!
PKK, Suriye’de “üçüncü yol” çizgisini geliştirecek ve “Kürt mahalli idaresini” inşa düzeyine ulaştıracak!
PKK, İran’da mevcut ateşkesin sürdürülmesine çalışacak fakat ateşkes her an bitebilirmiş gibi hazırlık yapacak!
PKK, Irak’ta Barzani yönetimine karşı bir seçenek olmaya ve seçimleri kazanmaya çalışacak!
PKK’NİN TÜRKİYE STRATEJİSİ
Peki, PKK’nin Türkiye’ye ilişkin strateji ve taktikleri nelerdir? 30 Haziran-4 Temmuz tarihli 9. Genel Kurul’un “sonuç bildirgesi” de bunları sıralıyor. Bakın orada neler var:
1. Stratejik bir karar olan AKP’yle “çözüm sürecine” devam.
2. Çözüm sürecinin 1.aşaması tamamlandı, 2. aşaması başladı. AKP “üzerine düşen görevleri” yerine getirmeli. Nedir o görevler? a. Yeni anayasa çalışması: “Anayasa’da Kürt halkının doğal ve demokratik hakları yer almalı, Demokratik Türkiye ve Özgür Kürdistan açık bir ifadeyle ortaya koyulmalı.” b. AKP Kürtçe eğitimin önünü açacak, PKK “eğitim akademileri” kuracak! c. Öz yönetim geliştirilecek.
3. PKK’ye göre 15 Şubat 1925 tarihli Şeyh Sait isyanından itibaren tüm süreç “soykırımdır” ve artık buna göre siyaset yapılacaktır. Soykırım nedeniyle dağılanlar, kadim topraklarına geri dönecektir!
4. Demokratik konfederalizm temelinde demokratik özerklik inşa edilecek.
5. Halk Savunma Güçleri büyütülecek.
6. Öcalan’ın özgürlüğü sağlanacak.
7. PKK uluslararası terör listelerinden çıkarılacak.
8. Kürt ulusal konferansı gerçekleştirilecek.
AKP YOLU AÇTI, PKK İLERLİYOR
Peki, bu süreçte ortaya çıkan siyasi gelişmeler neler? Gelin onları da kısaca özetleyelim:
1. BDP Van Milletvekili Nazmi Gür, dört parçadan (Türkiye, Suriye, Irak, İran) oluşan “Büyük Kürdistan’ın” kurulacağını ilan etti!
2. PKK’nin askeri kanadının başına geçen Murat Karayılan, Türkiye’ye bir hafta süre tanıdı, aksi takdirde sürecin tıkacağını söyledi. Bu süreçte AKP’nin aceleyle anayasa çalışmasına sarılması dikkat çekti!
3. KCK Eş Başkanı Bese Hozat, “Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan süreç devam edemez” dedi. Bu sırada da Öcalan’ın birincisi evleneceği, ikincisi de 1+1 hücreye geçeceği iddia edildi.
4. Önce Cizre’de sonra Diyarbakır’da PKK’nin kurduğu “asayiş teşkilatları” ortaya çıktı!
5. PKK, yapımına 2 ay önce başladığı Lice’deki bir mezarlığı tamamladı ve PKK şehitliği ilan etti! 170 mezarın bulunduğu şehitlik törenle açıldı!
6. Şırnak’ta bir cenaze silahlı PKK’lilerin omuzlarında taşındı!
7. PKK, kışkırttığı halkı TSK karakollarına sürerek buraları AKP’ye kapattırmaya ve bölgede tek otorite olmaya çalışmaktadır.
AKP YIKILMAZSA, TÜRKİYE BÖLÜNÜR!
Açık ki bu bir “bölünme” tablosudur ve bu tablonun mimarı PKK’den önce AKP’dir! Tüm bu gelişmeler ABD’nin işbirliğine zorladığı Erdoğan-Öcalan ikilisinin müzakerelerinin sonuçlarıdır.
AKP Hükümeti üç komşusunu uzun süredir hedef alıyor: Erdoğan Suriye’de Esad’ı yıkmaya, Irak’ta Barzani’yi himaye edip Bağdat’ı zayıflatmaya ve İran’ı Ortadoğu’da yalnızlaştırmaya çalıştı. Ancak AKP’nin planı tutmadı, bu üç ülke yerine Türkiye yalnızlaştı ve zayıfladı! Ve Suriye ile Irak’tan ziyade Türkiye gerçek bölünme riskiyle karşı karşıya geldi!
ABD’nin AKP ve PKK üzerinden Ortadoğu haritasını yeniden çizmeye çalışması, önce Türkiye’yi vurdu. AKP ile PKK, el birliğiyle bölgesel bir savaş açtı fakat ilk hedef Türkiye oldu!
Türkiye bir an önce komşularıyla birleşip ABD-İsrail-AKP-PKK dörtlüsüne karşı cephe kurmalıdır! Bunun yolu da önce AKP’yi yıkmaktır! Türkiye AKP-PKK ortaklığını bozamazsa ve bu ikisinin ABD ile İsrail’e taşeronluğunu engelleyemezse, açık ki bölüneceği bir bataklığa saplanacaktır!
Haziran Halk Hareketini yükseltmek, artık daha da yakıcı bir ihtiyaçtır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Temmuz 2013
Öcalan, Barzani, Bese Hozat, Erdoğan, Esad, Murat Karayılan, Nazmi Gür, PKK
- Diğer 1.480 aboneye katılın
Kategoriler
- ABC Yazıları (22)
- Aydınlık Gazetesi Yazıları (1.402)
- CRI Türk (166)
- Cumhuriyet Gazetesi (599)
- Film Yazıları (1)
- Kitap-Film Yazıları (14)
- Mesleki Yazılar (5)
- Odatv Yazıları (216)
- Politika Yazıları (2.522)
- Radikal Kitap Yazıları (1)
- Teori Dergisi Yazıları (6)
- Uncategorized (10)
Arşivler
İstatistikler
- 1.083.818 hits