Posts Tagged Cumhurbaşkanlığı

Öcalan Demirtaş’ı neden istemedi?

Gazeteci Uğur Ergan’ın iddiasına göre Öcalan, İmralı’daki görüşmelerden birisinde, “Demirtaş’ın aktif şekilde devreye girmesi benim için de, iktidar için de, projenin devamı için de iyi sonuç vermez” demişti. (Halktv.com.tr, 10.10.2025). DEM Partisi iddiayı yalanladı, “Öcalan’la görüşmelerimizde hiçbir şekilde bu tarz bir değerlendirme yapılmamıştır” dedi.

Gazeteci Aytunç Erkin de, Öcalan’ın heyete “Demirtaş eleştirisi” yaptığını yazmıştı kısa süre önce. DEM’in yalanlamadığı o iddiaya göre Öcalan DEM heyetine şöyle demişti: “Selahattin zamanında ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ demişti. Doğru değildi. Erdoğan’ı karşıya almalarına gerek yoktu.” (Nefes, 6.9.2025)

Erdoğan’ın ‘hesaplaşma’ beklentisi

Öcalan ile Demirtaş arasında bir çelişmenin olup olmadığı, kısa bir süre öncesine kadar iktidarın da konusuydu. Erdoğan hem önceki açılım sürecindeki tartışmalardan, hem de Hakan Fidan’ın o dönemki temaslarından, ortada bir çelişme olduğunu biliyordu. Bildiği için de, örneğin 12 Ocak 2022’deki TBMM Grup Toplantısında şöyle demişti: “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek. Onların da kendi içinde ayrı bir hesaplaşmaları var, bu hesaplaşmayı da yapacaklar.”

Yürütmenin başının, “Edirne’deki Demirtaş’ın, İmralı’daki Öcalan’a hesap vereceğini” belirtmesi, yani bir mahkumun bir başka mahkuma hesap vereceğini söyleyebilmesi, iktidarın ne derece hesaplaşma beklentisi içinde olduğunu gösteriyordu.

Öcalan’ın cumhurbaşkanı adayları

Öcalan ile Demirtaş arasında bir çelişme olduğu sır değil, yayınladıkları İmralı Notları’ndan biliyoruz.

Örneğin cumhurbaşkanlığı seçiminden önce 26 Haziran 2014’te yapılan Öcalan-HDP heyeti görüşmesinde, Öcalan “Cumhurbaşkanlığı meselesine gelelim, ne yaptınız” diye soruyor. Pervin Buldan “Demirtaş’ın isminin öne çıktığını” söylüyor. Öcalan itiraz ediyor, ”Bence çabanız Türk, Alevi gibi farklı bir aday profili üzerinde olmalıydı” diyor. Hatta itirazını gerekçelendirmek için “Hem HDP Genel Başkanı hem de cumhurbaşkanı adayı olursa parti işleri nasıl olacak” diye soruyor. Buldan, seçimin kısa bir süre sonra yapılacağından hareketle “Başkanım, zaten bir aylık süredir. Parti işleri aksamaz” diyor. 

Öcalan, Sırrı Süreyya Önder’e dönerek “Sen ya da Ertuğrul (Kürkçü) olabilir misiniz?” diye soruyor. Önder, “ikimizin de üniversite diploması yok, o nedenle olamayız” diyor. Öcalan, Demirtaş yerine başkasının olmasında o kadar ısrarcı ki “Figen (Yüksekdağ) olabilir mi peki?” diye soruyor bu kez. Önder, onun da diplomasının olmadığını söylüyor. Öcalan bu sefer de “Ufuk Uras olabilir mi?” diye soruyor. Önder ona sol çevrelerden çok tepki olduğunu söylüyor. Öcalan yine ısrarcı, Gencay Gürsoy’un ismini ortaya atıyor. Araya giren İdris Baluken, Gürsoy’un yeterince kabul görmeyeceğini savunuyor. 

Devlet yetkilisinin uyarısı

Asıl vahimi şurası. Öcalan çaresiz kalıp da “Yahu gerçekten de uygun kimse yok” deyince, “Devlet yetkilisi” araya giriyor ve şöyle diyor: “Efendim, bu konuda heyeti eleştirebiliriz, sanki çok iyi çalışmamışlar.” 

Bunun üzerine Öcalan “isim konusunu burada belirleyemeyeceğiz. Yetkili organlarda tartışın” diyor, devamında da “Ekmeleddin gibi bir adayı biz de bulabilirdik” diyor. (İmralı Notları, s.336-337).

Ancak yeterli zaman yoktu. Bu görüşme 26 Haziran’da yapıldı, 30 Haziran’da Demirtaş, 1 Temmuz’da da Erdoğan adaylığını ilan etti, seçim 10 Ağustos’ta yapıldı.

İmamoğlu-Demirtaş ittifakı

Demirtaş’ın ismine itirazın asıl sahibinin Öcalan’dan ziyade “devlet yetkilisi”, dolayısıyla AKP olduğu anlaşılıyor. Nitekim Demirtaşlı HDP’nin oy potansiyeli, bir yıl sonraki 7 Haziran 2015 seçiminde yüzde 13,1 ile ortaya çıkıyor ve AKP’nin tek başına iktidar olmasının önündeki engellerden birine dönüşüyor. Öncesinde, 17 Mart 2015’te de Demirtaş’ın Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı vardı.

Sonuç olarak HDP kimin müttefiki olacak; iktidarın mı, ana muhalefetin mi? Mesele budur. Sarayın en büyük endişesinin “İmamoğlu-Demirtaş ittifakı” potansiyeli olduğu biliniyor.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
11 Ekim 2025

, , , , , , ,

Yorum bırakın

Operasyon 2028

Şu an ülkemizde yaşanan hemen her siyasi, ekonomik ve askeri konu, doğrudan ya da dolaylı olarak “Operasyon 2028” kapsamındadır. 

Operasyon 2028, Anayasa’ya rağmen üçünkü kez cumhurbaşkanı durumunda olan Erdoğan’ı ya yeni anayasa ile ya da yine mevcut anayasaya rağmen, dördüncü kez cumhurbaşkanı yapma operasyonudur.

CHP’ye operasyonlardan teğmenlere operasyona ve aile merkezli ulusal savunma propagandasına kadar hemen her konu, Operasyon 2028 içindedir.

Karanlıkta saklanmaya çalışılan gerçek

Elbette operasyonların kamuoyunda etkili olabilmesi için torbaya her zaman çürükler de atılır. Kamuoyunun bir bölümü bu tuzağa Ergenekon-Balyoz operasyonlarının ilk döneminde de düşmüştü. Hatta torbaya atılan kimileri, operasyonun asıl hedefini anlayamadığından, ”biz onlardan değiliz” dilekçeleri vermişti. Neyseki kamuoyunun çoğunluğu asıl amacı gördü ve ağır hasar alınmasına rağmen süreç atlatıldı.

CHP’ye operasyonlar da böyledir. Yolsuzluk iddialı bu operasyon davalarında elbette sıfır yolsuzluk yoktur, elbette ”bir miktar” yolsuzluk vardır. Üstelik varlığı “bir miktarı” geçemediği için, sürekli yeni operasyonlara ihtiyaç duymaktadırlar. Ama bu durum, davaların asıl amacının Operasyon 2028 olduğu gerçeğini değiştirmez. Tersine operasyonun sahibi, ışığa yolsuzluğa tutarak, Operasyon 2028’i karanlıkta bırakmak istemektedir. 

Bugün sistem/düzen partilerinin tamamında, büyüklü küçüklü yolsuzluk vardır. Çünkü sistem böyledir, çünkü sistem yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik üstüne inşa olmuştur. Kir tüm sistem partilerine, o partilerin sistemle ilişkisinin çapına göre nüfuz eder. O nedenle asıl büyük mesele, sistemin dışına çıkabilme meselesidir.

Eski işlere yeni aktör: Bahçeli

Devlet Bahçeli, Saraya yakın gazeteden “Sayın Cumhurbaşkanımız görevine 2028’de de devam etmeli” mesajı vererek, Operasyon 2028’in başakötürlüğünü yaptığını, bir kez daha sergiledi.

Oysa aynı Bahçeli, Erdoğan’ın daha ilk cumhurbaşkanlığı adaylığını bile ülkenin geleceği açısından beka sorunu görmüş, karşı çıkmış ve çok ağır sözler kullanmıştı. Peki ne değişti? Erdoğan mı değişti, Bahçeli mi? Erdoğan çizgisini korumakta, davasının yolunda yürümekte ve asıl hedefine varabilmek için taktik manevralarla herkesi kullanmaya çalışmaktadır.

Dahası, Erdoğan eski işlerini artık “yeni müttefiklerine” yaptırtmaktadır; bu da kendisine siyasi esneklik kazandırmakta, istediği an manevra yapma özgürlüğü sağlamaktadır.

Örneğin Erdoğan daha önce birkaç kez sosyal medyayı kısıtlamaya çalışmıştı. O süreçte kendisine en sert karşı çıkanların başında Bahçeli geliyordu. Bahçeli Erdoğan’ı internete deli gömleği giydirmekle, twitter kuşunun kanadını kırmakla, ifade özgürlüğünü yontmakla suçluyordu. Aynı Bahçeli şimdi Erdoğan’dan da ileri gidiyor ve “sosyal medyanın tamamını kapatmayı” savunuyor.

Anayasa Mahkemesi de öyle değil mi? Kürt Açılımı da öyle değil mi? Erdoğan’ın her Kürt Açılımı’na kategorik olarak karşı çıkan Bahçeli, pozisyonunu değiştirince, bizzat Erdoğan’ın yerine Kürt Açılımını başlatmış olmadı mı? 

Dar koridorun dışından bakabilmek

AKP saflarına devşirilmemiş tüm siyasi partiler, günlük dar siyaset koridorunun dışına çıkmalıdır; taktik seviyeden değil, stratejik düzeyden bakmalıdır. 

Operasyon 2028 gerçeğini görmeden ne belediyelere operasyonlar anlaşılır, ne de açılım; ne medyaya operasyon anlaşılır ne de gazetecilere tutuklamalar; ne finans kapitale tavizleri anlaşılır ne de işletme hakkının devri adı altında yeni satış hazırlıkları; ne en yüksek vergi ödeyenlerin neden isimlerini gizlediği anlaşılır ne de büyük sermaye transferlerinin amacı; ne iç güç mücadeleleri anlaşılır ne de pasif görevlendirmeler; ne dün ihale verdiklerine bugün operasyon yapmaları anlaşılır ne de kullan-at hamleleri; ne kayyumculuk anlaşılır ne de bölümünü birincilikle bitiren öğrencinin aynı bölümde yüksek lisans yapma başvurusunun reddedilmesi…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
13 Eylül 2025

, , , , , , ,

Yorum bırakın

Yeni rejim için ‘açılım’ operasyonları

Büyük şair Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’na “korkma” diye başlaması ne çok şey anlatır: Abdülhamit’in istibdadına karşı mücadele eden bir kuşağın parolasıdır, Anadolu’nun işgaline karşı direnmeye çağrıdır, bağımsızlık için ölümün üzerine yürümenin adıdır ve gelecek kuşaklara bırakılan bir “boyun eğme” mesajıdır.

Aslında Akif “korkma” diyerek sadece Türkiye’nin İstiklal Marşı’nı yazmamıştır, aynı zamanda evrensel bir konu olan toplumların “direnme hakkı”nın nasıl kullanılacağının da yolunu işaret etmiştir: Korkma, medeniyet dediğin tek dişi kalmış bir canavardır!

Siyasal İslamcılar Akif’in Abdülhamit karşıtlığını ve istibdada karşı siyasal konumlanışını hep perdelediler, onu “İslamcı bir şair” parantezine sıkıştırarak tabanlarına pazarladılar. 

1) Cumhurbaşkanlığı seçiminin ön operasyonları

Türkiye 10 gündür artarak süren siyasal operasyonları konuşuyor. Konunun hukukla bir ilgisi olmadığı ortada.

Ümit Özdağ’ı “Cumhurbaşkanı’na hakaretten” gözaltına alıp, yolda “halkı kin ve düşmanlığa takrik” suçunu ekleyip tutukladılar. Ayşe Barım’a “menajerlik tekelleşmesi” üzerinden soruşturma başlatıp, Gezi’den tutukladılar. Barım’ın ajansındaki sanatçıları tanık diye dinleyip, ifadeyi beğenmeyince “yalancı tanıklıktan” soruşturma açtılar. Barış Pehlivan’ı, Serhan Asker’i, Seda Selek’i gündemdeki bilirkişiyle telefonda yaptıkları röportajı “yayınlamaktan” gözaltına aldılar, bilirkişiyle “yazılı” yapılan röportaj ise aynı gün yandaş gazetede sorunsuz yayımlandı.

“Turpun büyüğü heybede” denilerek adeta tepkileri ölçe ölçe süren bir operasyon var. Turpun büyüğü belli: Ekrem İmamoğlu.

22 yıldır Erdoğan’ı hem de üç kere yenebilen tek kişi olarak İmamoğlu, bu operasyonların asıl hedeflerindendir. Dolayısıyla bu operasyonları birinci olarak “cumhurbaşkanlığı seçiminin” ön çarşışması diye yorumlayabiliriz.

2) Açılım operasyonları

Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te TBMM’de DEM Partisi sıralarına giderek tokalaşması, bu operasyonların miladıydı. Düne kadar kapatılmasını ve vekillerinin Meclis’ten atılmasını istediği partiye uzattığı o el, yeni bir sürece “buyurun” işaretiydi. Nitekim 22 gün sonra Bahçeli “Öcalan umut hakkından yararlansın, gelsin TBMM’de konuşsun” diyerek “yeni açılım” sürecini fiilen başlatmış oldu.

Açılımların kanunudur: Açılım ile kumpaslar paralel süreçlerdir. 

İlk açılımda görüldü: Açılımın ilerleyebilmesi kumpaslarla toplumun sindirilmesine bağlıydı. Sonuç? Kumpaslar çöktü, açılım bitti!

İşte bugünkü operasyonları ikinci olarak açılım operasyonları diye yorumlayabiliriz.

3) Yeni rejim operasyonları

Evet, operasyonlar birincisi cumhurbaşkanlığı seçimi mücadelesinin parçasıdır, ikincisi açılımın gereğidir. Ancak asıl mesele bu iki sütunun üzerine konulmaya çalışılan yeni rejimdir.

Parlamenter rejimi yıkıp yerine bir “başkanlık rejimi” inşa etmeye başladıklarından beri vurguladım, vurguladık: Tamam, rejimi yıktılar ama yerine yeni bir rejim inşa edemediler, temelini attılar, kat çıkmaya uğraşıyorlar. 

İşte bugün bir korku iklimi oluşturarak, aslında ”yeni kat çıkmaya” çalışıyorlar. O nedenle bu operasyonlar, üçüncü olarak yeni rejim inşasının operasyonlarıdır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
30 Ocak 2025

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın