ANKARA’NIN SURİYE ÇIKMAZI

Başbakan Erdoğan, son grup konuşmasında Suriye için “yeni bir girişim” başlatacaklarını ilan etti. Oysa AKP hükümeti, 9 Eylül’de Beşar Esad’a “15 gün süre” tanımış ve bunun üzerinden tam 180 gün geçmişti!

Bu 180 günde, içinde AKP hükümetinin de yer aldığı Batı ittifakı inisiyatif kaybederken, Rusya ve Çin desteğiyle güçlenen İran – Suriye hattı, cepheyi genişletti.

Peki, Suriye konusundaki “atılgan” tutumunu bu 180 gün içinde yavaş yavaş dizginleyen AKP hükümeti, ne oldu da yeniden öne çıkmaya heveslendi?

Erdoğan’ın “yeni girişim ilanı”ndan hemen önce medyada seferberlik başlatılması anlamlı. Her ne kadar iki gün sonra sayı sessiz sedasız 55’e indirildiyse de, “Esad, Mevlid kandili gecesi 400 kişiyi katletti” diye yalan haber servis edilerek; Hasan Celal Güzel gibi kıdemliler başta olmak üzere, yandaş kalemlere, “Türkiye derhal Suriye’ye müdahale etmelidir” diye yazılar yazdırılması, seferberlik halinin göstergesidir.

Eşzamanlı olarak, ABD’nin Şam Büyükelçiliğini kapatması, İngiltere’nin Büyükelçisini geri çekmesi, medyanın savaş takımının, postallarını giymesine neden oldu.

AKP – İSRAİL SAVAŞ CEPHESİ

Tahran’ın AKP hükümetinin Suriye rolüne ilişkin bir planı aynı süreçte gündeme getirmesi ise Ortadoğu Cephesini’nin Batı ittifakına karşı bir hamlesiydi.

İran Devlet Televizyonu Press TV’nin geçtiği haberi anımsatalım: “ABD ve Batılı güçler tarafından hazırlanan planda, Türkiye bir süre sonra Suriye topraklarına girerek Suriyeli muhalifleri silahlandıracak, İsrail de Suriye silahlı kuvvetlerine ait önemli askeri üsleri uzaktan vurarak Esad’ın devrilmesinde muhaliflere yardımcı olacak”

ABD’NİN YAKIN GÜNDEMİNDE SAVAŞ YOK

Ekonomik krizle boğuşan, gerileyen küresel gücüne stratejik çareler arayan ABD’nin “kısa vadede” Suriye’ye saldırmayacağı ortada. Irak’tan çekilen, Afganistan’dan çekilme takvimini hızlandıran ve yeni stratejisinde Pasifik’e ağırlık vereceğini ilan eden ABD’nin, bu şartlarda, Ortadoğu’da yeniden doğrudan bir cephe açmayacağı görülüyor.

Nitekim, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Libya örneği Suriye’de tekrarlanmayacak” diyerek, NATO seçeneğini gündeme almayacaklarını belirtmişti. BM Gvenlik Konseyi’ndeki Suriye karar tasarısının Rusya ve Çin tarafından veto edilmesinden sonra Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney’in söyledikleri de durumu gösteriyor: “Biz, Suriye için en iyi çözüm yolunun siyasi çözüm oluğuna inanıyoruz.

“Kısa vadede” gündeme gelemeyecek olan Suriye’ye dış müdahale yerine, rejimi değiştirmek için çeşitli yolların bir süredir zorlandığı ortada…

Koridor adı altında Suriye topraklarında tampon bölge oluşturmak gibi yolların ise şu süreçte gerçekçi olmadığı, tersine, tamponu kendi topraklarımıza kurmak zorunda kaldığımız da ortada…

‘ERDOĞAN’A DOKUNULABİLİR MESAJI’

Peki o zaman Erdoğan’ın yeniden öne atılması ve “yeni bir girişim” başlatacağını ilan etmesi ne anlama geliyor?

Aslında anlam, cümlenin tamamından okunuyor. Erdoğan, “yeni girişimi”, “rejimin değil, Suriye halkının yanında olan ülkelerle başlatacaklarını” söylüyor. Bu ülkelerin hangileri olduğundan çok, hangileri olmadığına işaret eden bu yaklaşımın, Batı ittifakı adına, Rusya’nın girişime karşı olduğu ortada…

Rusya’nın Çin’le birlikte BM Güvenlik Konseyi’nde Batı’nın müdahalesine barikat oluşturması, ardından Moskova’nın inisiyatif alıp, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u Şam’a göndermesi ve sürece ağırlık koyması, ABD tarafından engellenmek ya da en azından dengelenmek isteniyor.

ABD’nin “zoru görüp, süreçten sessizce sıyrılmaya çalışan” Erdoğan’ı yeniden zorlayıp, oyuna sürdüğü değerlendiriliyor. Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında Erdoğan’ın karşısında konumlanan bazı cemaat kalemlerinin, tıpkı eski Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ’un tutuklanmasında olduğu gibi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da şüpheli olarak sorgulanacağı haberini, “Erdoğan’a dokunulabilir mesajı” olarak okumaları anlamlı!

Bu süreçte basına servis edilen, “MİT, TSK ve Dışişleri analistleri, Batı tarafından silahlandırılan muhalif Suriyelilerin, Esad’a karşı kısa sürede büyük zaferler elde etmesini öngörmüyor” şeklindeki haberleri de, Ankara’nın bu süreçten sıyrılmaya çalışması olarak okumak gerekiyor herhalde.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Şubat 2012

, , , , , , , ,

  1. Yorum bırakın

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın