Posts Tagged Beşar Esad
SURİYE, ABD İLE S.ARABİSTAN’I AYIRDI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/10/2013
Suriye’nin Batı’ya direnmesi ve Rusya ile birlikte 2,5 yılın ardından ABD’yi savaşsız çözüme mecbur etmesi, Washington ile müttefiklerini ayrıştırmaya devam ediyor.
Daha önce bu köşede Katar’daki değişimi ayrıntılarıyla incelemiştik. Özetlersek: Önce Katar Emiri Temmuz’da devrildi. Ardından yerine geçen oğlu, Ekim’de ülkesinin Suriye politikasını değiştireceğini Filistin Özerk Yönetimi aracılığıyla Beşar Esad’a iletti. Son olarak da yeni Emir, eski Emir olan babasını tutuklattı!
ABD’nin Suriye’deki üç aktöründen biri olan Katar, böylece diğer ikisi olan Türkiye ve Suudi Arabistan’dan ayrıştı.
Ama özellikle belirtelim: Katar güçlü bir manevrayla, aslında politikalarını ABD’nin Suriye ve İran’la girdiği yeni sürece uyumlu hale getirmeye çalışıyor.
S. ARABİSTAN: ABD’YLE HAREKET ETMEYECEĞİZ
Peki ya Suudi Arabistan?
Suudi Arabistan, ABD’nin izlemek zorunda kaldığı yeni Suriye ve İran politikaları nedeniyle, Katar’ın tersine Washington’la sorun yaşıyor.
Nitekim Riyad’ın seçildiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) geçici üyeliğini reddetmesi, Washington’a mesaj olarak yorumlanıyor.
Gerçi Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney, BMGK geçici üyeliğini kabul etmese de, Suudi Arabistan’la işbirliğini sürdüreceklerini açıkladı. Ancak ABD yönetiminin bu ılımlı mesajına rağmen, ipler oldukça gerilmiş görünüyor.
Zira ülkenin kontrolünü büyük ölçüde elinde tutan istihbarat şefi Prens Bandar, Washington-Riyad hattındaki sorunların çok daha büyük olduğuna işaret ediyor.
Wall Street Journall’ın haberine göre Avrupalı diplomatlarla görüşen Prens Bandar, Barack Obama’nın bölge politikasını protesto etmek için, Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması ve eğitilmesi konusunda artık ABD ile birlikte hareket etmeyeceğini, bunun yerine Ürdün ve Fransa’yla çalışacaklarını açıkladı.
KATAR İLE S.ARABİSTAN MISIR’DA DA AYRIŞMIŞTI
Böylece Katar ile Suudi Arabistan, Suriye konusunda farklı uçlara savrulmuş oldular.
Gerçi iki ülke Mısır’daki 3 Temmuz devrimi sırasında da ayrı düşmüşlerdi: Suudi Arabistan, Mısır’da Muhammed Mursi iktidarının yıkılmasını, geleneksel İhvan karşıtı politikaları nedeniyle desteklemişti. Katar ise Türkiye ile birlikte Mursi’yi desteklemiş, İhvan’ın devrime direnmesini istemişti.
O gün Mısır’da ayrışan iki ülke, şimdi Suriye’de de ayrışmış oldu.
Artık son durum şöyle: Katar ABD’nin değişimine ayak uydurarak ve hatta onu aşarak Suriye politikasını değiştirirken, Suudi Arabistan mevcut Suriye politikasında ısrar ediyor. Yani muhalifleri destekleyeceğini, silahlandırmayı sürdüreceğini ve hatta Fransa ile birlikte dış müdahalenin peşinde olacağını ilan etmiş oluyor.
TÜRİYE, KATAR İLE S.ARABİSTAN’IN ORTASINDA
Ya Türkiye?
AKP Hükümeti, ABD’nin üç taşeronu içinde ortada bulunuyor. Yani Türkiye, Katar’ın değişimiyle, Suudi Arabistan’ın mevcudu koruyan Suriye politikası arasında seyrediyor.
Ankara, bir yandan Katar’dan farklı olarak Esad’ı yıkma hedefini koruyor ama diğer yandan Suudi Arabistan’dan farklı olarak ABD’nin radikal grup ilan ettiği muhalif gruplara desteğini, en azında görünüşte adım adım kesmeye başlıyor.
Peki gidişat?
Cenevre-2 süreci Atlantikçi bölge politikalarını daha da zayıflatacak ve Suriye karşıtı blok daha da ayrışacak. Hatta Katar’daki gibi yönetim değişiklikleri de gerçekleşecek.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Ekim 2013
ÇİN’İN SURİYE’DEKİ ROLÜ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 30/09/2013
“Çin’in Suriye’deki rolünün ne olduğu” en çok gelen sorulardandır. “Çin neden Suriye’de Rusya kadar aktif değil?” diye soran da var, “Çin sosyalistse, ABD’nin saldırdığı ülkelere neden destek vermiyor?” diye soran da… Hatta Suriye’yi destekleyen ülkeleri sıralarken, benim Çin’i de o listeye yazmama kızan okurlarımız da…
Çin’i neden Suriye’yi destekleyen ülkeler listesine, hatta neden en başa yazıyorum? Anlatacağım ama başlıktaki sorumuzun yanıtını gelin önce Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad versin:
ESAD: ÇİN OLMASA FENA OLURDU
Çin devlet televizyonu CCTV geçenlerde Şam’da Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la 30 dakikalık bir söyleşi gerçekleştirdi. Oldukça önemli saptamalar yaptığı bu söyleşide Esad, Çin’in rolünü de önemle vurguladı:
“Çin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan büyük ülke. Suriye sorunundaki tutumu ve krizde oynadığı rol bizim için çok önemli. Çin’in pozisyonu, özellikle Rusya’yla yürüttüğü işbirliği, krizin gidişatına esaslı etkide bulunuyor. Başka bir ifadeyle, Çin ve Rusya’nın eşgüdümü olmasaydı durum çok daha fena olabilirdi.” (gazetevatan.com, 25 Eylül 2013)
Aslında Esad’ın söylediklerinin üzerine söylenecek pek bir şey kalmıyor. Ama biz yine de sorulara topluca yanıt vermek için birkaç konu üzerinde duralım.
RUSYA GÜRÜLTÜLÜ, ÇİN SESSİZ
Ruslar kendilerini ayı ile Çinliler ise ejderha ve yılan ile özdeşleştirirler. Bunun tarihin derinliklerinden gelen önemli nedenleri vardır. Ülkelerin kendilerini özdeşleştirdiği hayvanların karakteri, o ülkelerin sorun çözme yöntemine bile yansır. Şöyle:
Ruslar bir sorunu çözerken “ayı” gidi davranır. Gücünü bütün haşmetiyle kullanır, avını gürültüyle öldürür!
Çinliler ise bir sorunu ejderha gibi, yılan gibi çözer. Avını sessizce ve başkalarına fark ettirmeden öldürür!
Bu tez, Suriye sorunu konusunda da doğrulanmaktadır. Ruslar büyük gürültüyle ve masaya yumruğunu vura vura ABD’yle çarpışmaktadır. Çinliler ise pek “fark edilmeyen” bir şekilde ABD’yle çarpışmakta ve Suriye’ye destek olmaktadır. O nedenle Çinlilerin rolünü en iyi, savaşın tarafları olan ABD ve Suriye saptayabilmektedir!
EZİLENLERİN KALKANI: ÇİN
Gelin Çin’in Suriye’de somut hangi rolleri oynadığı üzerinde duralım artık. İşte en önemlileri:
1. Çin, büyüyen ekonomisi ve siyasi etkisi nedeniyle ABD’nin asıl rakibidir. Rusya değil! ABD bu nedenle Çin’i hedef alan Asya-Pasifik merkezli bir ana stratejiye sahiptir.
Bunun pratik sonucu ABD’nin Ortadoğu’dan “postallarını” çekmesidir. Bu durum Suriye sorununun yaşandığı 2,5 yılda Beşar Esad’a manevra alanları yaratmış, Şam’a soluk aldırmıştır.
2. ABD’nin Suriye’ye doğrudan askeri bir müdahalede bulunamaması ve işleri Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’a havale etmiş olması, buna ekonomisinin de izin vermemesindendir. ABD ekonomisini zor durumda bırakan en büyük etken ise Çin’in üretime dayalı büyümesidir. Çin’in yıllardır ABD devlet tahvilleri alması her ne kadar “barış vergisi” olarak algılansa da, sonuçları bakımından görülmektedir ki, bu bir vergi olmaktan çok, bir uyuşturucudur! Çin parası ABD ekonomisini adım adım uyuşturdu! Büyüyen Çin ekonomisi olmasa, kapitalizmin 2008 krizi olmazdı ya da hafif atlatılırdı!
Çin ÇKP’nin son kararıyla devlet tahvili almayı büyük oranda sonlandırdı ve parasını kalkınmak için içeride harcamaya karar verdi. Parasız kalan ABD, dolaşımdaki paralarını acil ihtiyaçtan ülkeye çağırdı! Krize kesin çözüm olmayan bu hamle, bir süre sonra ayrıca kapitalist ekonomiler arası sorunları tetikleyecektir.
3. Çin’in başını çektiği ülkelerin, Batı blokunun karşısına BRICS’le, IMF’nin karşısına BRICS Fonu’yla, Dünya Bankası’nın karşısına Güney Bank’la, Dolar’ın karşısına kendi milli paralarıyla (hatta yeni bir ortak para birimi planlarıyla) ve NATO’nun karşısına ŞİÖ’yle çıkması, ABD’yi durduran en temel faktördür!
4. Çin’in BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye bir dış müdahaleye izin vermeyen kararlı tutumu, Suriye açısından tayin edici önemdeydi. Şöyle de söyleyebiliriz: Çin olmasa, Rusya bu kadar kararlı direnemeyecekti! Çin’le stratejik ortaklık yapan Rusya, Pekin’in ekonomisiyle açtığı alanlarda daha sert ve kararlı politika yürütebilmektedir!
Özetle, Çin ABD’ye karşı tüm ezilen ve gelişen ülkelerin kalkanı olmuştur artık!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Eylül 2013
SURİYE’Yİ SANDIKLA BÖLMEK!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 25/07/2013
Türk milletinin Haziran’da “direnme hakkını” kullandığı günlerde sandık ve demokrasi ilişkisi gündeme gelmişti. AKP faşizmine “demokrasi” maskesi takmaya çalışanlara ve Erdoğan hükümetinin sandıktan çıktığını söyleyenlere anımsatılmıştı: “Demokrasi sandıktan ibaret değildir.”
Bu önemli saptama, haliyle en çok Erdoğan’ı rahatsız etmişti. Zira “sandığa ne konulursa, sandıktan onun çıktığını” en iyi kendisi biliyordu! Bu nedenle hemen her gün ekranlardan “sandık namustur” demeye başlamıştı.
Neden mi anımsattık bunları? Geleceğiz…
SURİYE’DE AK-KÜRDİSTAN HAMLESİ
Geçen hafta Türkiye-Suriye sınırının hemen 100 metre altında PKK ile El Kaide çatışmış ve özerklik diyen PKK bayrak asmıştı! Bu tablo üzerine hem Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, hem de Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan esip gürlemişti: “Suriye Özerk Kürt bölgesine kesinlikle göz yumulmayacak.”
Bu sözler üzerine üç noktaya dikkat çekmiştik:
1. PKK’nin özerklik için, El Kaide’nin de şeriat devleti için mücadele eder hale gelmesinin baş sorumlusu kendileriydi… Beşar Esad’ı devirme çabalarının sonucu Suriye’nin kuzeyinde bir boşluk yaratmış, PKK ile El Kaide de o boşluğu doldurmak için egemenlik mücadelesine girmişti.
2. ABD, El Kaide gibi unsurların temizlenmesi halinde Özgür Suriye Ordusu’na silah vereceğini belirtmiş; misyonu sona eren El Kaide’yi temizleme işine ise PKK soyunmuştu!
3. AKP Bağdat’a karşı Irak Kürtleriyle ittifak yaparken ve Türkiye’de PKK ile işbirliği yapıp ABD’nin BOP’unu “Türklerin Kürtlerle Ortadoğu’da büyümesi” diye güncellerken, Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarına karşı çıkması hiç inandırıcı değildir!
AKP’NİN BÖLÜCÜ SANDIĞI
Nitekim esip gürleyenlerden Yalçın Akdoğan, ilk üç gün için aldığı gazın yeterli olduğunu düşünmüş olmalı ki, gerçek niyetini dillendirmeye başladı. Şu sözleri BOP’çulukta sınır tanımadıklarının bir kanıtıdır:
“Diyelim ki yarın Suriye’de halk toplandı referandumda üçe bölünmeyi kararlaştırdı, Türkiye ne yapacak, silah zoruyla Suriye halkını birlikte yaşamaya mı zorlayacak? Türkiye’nin bu konudaki tezi bellidir. Türkiye, farklı tüm grupların eşitlik temelinde bir arada yaşadığı bir ve bütün bir Suriye’den yanadır. Bunun için her alanda da çaba gösteriyor, katkıda bulunmaya çalışıyor. Bölgede Kürtlerin, Arapların, Sünnilerin, Türkmenlerin veya Nusayrilerin iradesine ipotek koymak hiçbir ülkenin hakkı olmadığı gibi buna güç yetirebileceği bir mesele de değildir. Kuzey Irak’taki veya Suriye’deki Türkmenlerin tutum ve davranışlarını biz belirleyebiliyor muyuz?” (Yasin Doğan, Yeni Şafak, 24 Temmuz 2013)
Neresinden tutsanız, elinizde kalacak ve Türkiye adına her yurttaşı utandıran sözler… Birkaç noktasına değinelim:
SANDIK HER ŞEY DEĞİLDİR!
1. Suriye’de sandığa itiraz eden kim? Sandıktan çıkan Esad yönetimini devirmek isteyen kim? Suriye’de sandıktan çıkmayacak bir Müslüman Kardeşler iktidarını silahtan çıkarmaya çalışan kim? ABD adına AKP!
2. Hangi ciddi ülke, parçalanmayı ve bölünmeyi referanduma götürür? Çekoslovakya demeyin, hem koşulları farklıydı hem de iki ayrı halk iki ayrı coğrafyada yaşıyordu…
3. 11 yıldır Irak’taki Türkmenlere sırt dönmeyi, hatta Türkmenleri Kürtler lehine etkisizleştirmeyi demokrasi diye yutturmaya kalkmak ancak AKP’ye yakışırdı! Kerkük’ün Kürtleştirilmesinin sorumlusu olan bir hükümetin bugün demokrasi gereği “Türkmenlerin tutum ve davranışlarını biz belirlemiyoruz” demesi utanç belgesidir!
4. Suriye’de halkın sandık sonucuyla üçe bölünmesine itiraz edemeyeceğini söyleyen AKP sözcüsü Yalçın Akdoğan, benzer bir referandumun Türkiye’de yapılmasına ne der?
Sandık her şey midir?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Temmuz 2013
CIA-MOSSAD BOMBASI VE AKP’NİN SORUMSUZLUĞU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/05/2013
Hatay-Reyhanlı’da 45 yurttaşımızı katleden bombalı terör saldırısından sonra ekranlara fırlayanlar yine zamanlamaya dikkat çekti, yine Türkiye’nin büyümesini hazmedemeyenleri adres gösterdi… Hatta “Banyas katliamını kim yaptıysa, Reyhanlı’daki saldırıyı da o yaptı” diyenler bile oldu.
Oysa ilk dakikalarda hükümet henüz adres konusunda anlaşmamıştı: Başbakan Erdoğan saldırıyı PKK’nin geri çekilmesiyle irtibatlandırıyor, adresi “çözüm sürecini hazmedemeyenler” diye açıklıyordu. Adalet ve İçişleri Bakanları ise saldırıyı doğrudan Suriye’ye bağlıyordu.
Sonradan topluca, Suriye istihbarat örgütü El Muhaberat’ın yönlendirmesiyle THKP-C Acilciler’in yapmış olabileceğinde birleştiler.
F4’ümüzün hâlâ nasıl düşürüldüğünü, neyle vurulduğunu saptayamayanların Reyhanlı saldırısının adresini bir kaç saat içinde belirlemesi, haliyle gayriciddi görünüyor.
Her neyse, umarız gerçek adres saptanır ve 45 yurttaşımızı katledenlerden hesap sorulur!
SALDIRI KİME YARIYOR?
Bu tip saldırılarda bizi adrese götürecek ilk soru, saldırının kime yaradığıdır.
İçeride Batı destekli silahlı teröristlerle uğraşan, güneyinde İsrail’in yeni bir cephe açtığı Şam yönetimi, neden üçüncü bir cephe açmak istesin? Türkiye’nin Suriye’ye savaş açmasını Esad değil, Esad karşıtları istiyor!
Daha geniş ölçekte bakarsak eğer, ABD’nin Suriye’ye müdahale etmesini en çok İsrail istiyor! Zira ABD’nin bölgede olması, İsrail’in güvenliğinin garantisidir. ABD içinde de bu konuda tam bir ikiye yarılma durumu söz konusu. ABD devlet aygıtının bir bölümü Suriye’ye müdahaleyi açıkça savunuyor, istiyor ve hatta Obama yönetimini buna mecbur etmeye çalışıyor!
ABD içindeki bu müdahaleci kesimle İsrail devleti, şu anda omuz omuza çalışmaktadır. İsrail’in İran’ı kışkırtan ve ABD’yi müdahaleye mecbur etmeye yönelik Suriye hava harekâtları, Esad’ın kimyasal silah kullandığına dair üretilen yalanlar bu ortak çalışmanın eseridir.
SALDIRININ ZAMANLAMASI
Saldırının adresini doğru tespit edebilmemizi sağlayacak ikinci parametre ise saldırının zamanlamasıdır. Nedense medyada zamanlama açısından öncelik, Erdoğan’ın Washington ziyaretine verildi.
Oysa asıl zamanlama, ABD’nin geri adımlar atarak ilk kez Suriye konusunda Rusya’nın çizgisine geldiğini ilan etmesi ve Cenevre Bildirisi’ni esas alacak bir çözüm için ay sonunda bir konferans toplamakta anlaşmasıydı.
Dolayısıyla “kimin işine yarıyor” ve “saldırının zamanlaması” incelemelerinden çıkacak sonuç şudur: Reyhanlı’da bomba patlatanların hedefi, ABD’yi ve dolayısıyla Türkiye’yi Suriye’ye müdahaleye zorlamak ve Washington-Moskova uzlaşmasını baltalamaktır! Bu durumda bombaları patlatanlar CIA-MOSSAD’dır.
DÜŞMANLIK YAPAN, FELAKET ÜRETİR
Ancak saldırının kaynağının CIA-MOSSAD olması, AKP Hükümeti’nin sorumluluğunu azaltmaz.
Artık AKP Hükümeti’ni destekleyenler şu sorulara dürüstçe yanıt vermelidir: Erdoğan-Davutoğlu ikilisi Esad’ı devirmek istemese, Başbakan “Suriye iç işimizdir” demese, Hükümet Şam yönetimine karşı savaşanların sırtını ovmasa, gece Suriye topraklarında terör estirenleri gündüz Türk topraklarında dinlendirmese, El Kaide üyelerinin sınırdan silahlı geçişlerine yol vermese, her gün açık açık bu ülkeyi hedef almasa, Reyhanlı’da bombalar patlar mıydı?
Kimse kendini kandırmasın. Türkiye’nin 900 km’lik Suriye sınırını El Kaide-PKK-ÖSO üçlüsünün fiili kontrolüne bırakan bu dış politika değişmezse, daha büyük felaketlerle karşılaşırız.
Üstelik tehlike adım adım, göstere göstere geldi: Kilometrelerce uzakta önce F4’ümüz NATO yemi yapılarak düşürüldü. Sonra sınıra 20 km’den Akçakale’ye toplar düştü. Ardından sınıra dayanıldı ve Cilvegözü Sınır Kapısı’nda bomba patlatıldı. Ve sonunda sınırdan içeride girilip Reyhanlı’da bomba patlatıldı!
Tüm bunlara rağmen AKP Hükümeti hâlâ “Ortadoğu’da sınırlar anlamsızlaşacak”, “Türkiye Kürtlerle büyüyecek”, “Yüzyıllık parantezi kapatarak yeniden buluşacağız” diyorsa ve medyadaki sözcüleri açık açık “Osmanlı Birleşik Devletleri” yazıları döşeniyorsa, artık ülke güvenliği AKP Hükümeti’nin değil, milletin sorumluğuna geçmiştir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Mayıs 2013
AMERİKA BÖLÜNDÜ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 30/04/2013
Ortaya çıkan her bulgu, Boston saldırısının ABD’deki iç çarpışmanın bir yansıması olduğunu gösteriyor: Büyük Ortadoğu’da yangın çıkarmak isteyen Amerika ile kabuğuna çekilmek isteyen Amerika kılıçları çekmiş durumda…
Silah tekellerinden sinema endüstrisine, finans çevrelerinden petrol tekellerine, CIA’dan Pentagon’a tüm Amerika kıran kırana bir savaşın içinde: “Amerikan hegemonyası ancak savaşla sürdürülür” diyenler bir yanda, “önce içeride toparlanalım” diyenler diğer yanda…
WASHİNGTON SURİYE’DE DÜĞÜMLENDİ
Çarpışma ağırlıklı olarak Suriye konusunda yaşanıyor.
Amerikan devlet aygıtının bir bölümü Suriye konusunda aktif bir sürecin başlatılmasını istiyor; kimyasal yalanlara sarılanlar, SUKO’ya silah verilmesine uğraşanlar, Ürdün’den “koridor” açılmasını isteyenler bu cephede…
Beyaz Saray ise Suriye’ye bir müdahaleye kesinlikle karşı çıkıyor. Obama’nın ulusal güvenlik ekibi, Suriye’de yeni bir savaşın Amerikan çöküşünü hızlandıracağını düşünüyor.
ABD VE RUSYA, CENEVRE’DE MUTABIK
Suriye konusundaki son gelişmeler bu saflaşmayı netleştiriyor:
1. Lübnan’da yayımlanan El-Ahbar gazetesinin diplomatik kaynaklara dayandırdığı habere göre, ABD 3 Nisan tarihli BM Güvenlik Konseyi toplantısında Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere’ye “Cenevre bildirisi çerçevesinde bir çözüm istediğini” açıkladı.
El-Ahbar’a göre Fransa bu açıklama nedeniyle büyük şaşkınlık yaşadı. Zira ABD “muhaliflerle Şam yönetiminin diyalogunun kaçınılmaz olduğunu” ve bunu “öncelikli çözüm yolu” olarak gördüğünü açıkladı. ABD, Şam ile muhalefetin Cenevre bildirisi temelinde diyalog başlatması gerektiğini de savundu.
El-Ahbar’a göre ABD muhaliflerin, Rusya da Beşar Esad’ın “Cenevre bildirisinin tüm maddelerini uygulamayı kabul edeceğini” garanti etti.
Daha ilginci ise Amerikan temsilcisinin İngiliz ve Fransız muhataplarına “Suriyeli muhalifler bundan sonra tek bir ülkeden emir alacak, o da Amerika’dır” dediği iddiasıydı.
YENİ BİR ÖRGÜT ARAYIŞI
2. SUKO liderlerden Kemal Lebvani’ye göre batılı ülkeler, “silahlı gruplarla daha yakın ilişkide olacak” yeni bir Suriyeli muhalif örgüt kurmak istiyor.
El Arabiya televizyonuna konuşan Lebvani, Muaz El Hatip’in istifasının SUKO’nun rolünün sona erdiği anlamına geldiğini savundu.
3. SUKO’nun istifa eden başkanı Muaz El Hatip, AB Dışişleri Bakanları’nın Brüksel’de gündeme getirdiği “muhaliflerden petrol alınması” planına karşı olduğunu, bunun ulusal servetin yağmalanması demek olacağını belirtti.
El Hatip’e göre AB’nin bu planı, muhalif gruplar arasında ihtilaf yaratır.
CUMHURİYETÇİ SENATÖRÜN U DÖNÜŞÜ
4. Obama yönetiminin Suriye politikasına eleştirileriyle bilinen Cumhuriyetçi Senatör John McCain, ABD askerlerinin Suriye’ye gönderilmesinin bu dönemde yapılabilecek en büyük hata olacağını savundu.
McCain, Suriye’ye birlik gönderilmesinin Ortadoğu’daki Amerikan aleyhtarlığını körükleyeceğini belirtti.
McCain gibi İngiltere Genelkurmay Başkanı David Richards da, Suriye’ye yönelik bir askeri saldırı olasılığına itiraz etti. İngiltere Başbakanı David Cameron’u uyaran Richards, “dikkatli bir politika izlenmesi gerektiğini” savundu.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Nisan 2013
ABD’DEN ESAD’LA UZLAŞMA SİNYALİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 22/04/2013
İstanbul’da yapılan Suriye muhalefetinin dostları toplantısına dair haberin başlığını, Hürriyet de pek çok gazete gibi “Suriyeli dostlara destek çıktı” diye atmış. (hürriyet.com.tr, 21 Nisan 2013)
Ancak haber, hangi editoryal işlemden geçerse geçsin, içerdiği kaçınılmaz gerçekler nedeniyle dikişleri patlatarak başlığı yalanlıyor. İnceleyelim:
TOPLANTIDAN DESTEK ÇIKMADI
Hürriyet haberin girişinde toplantı sonrası yayımlanan 15 maddelik sonuç bildirisini özetlemiş: “Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğü muhafaza edilecektir. Mücadelemiz rejime karşıdır ve rejim devrilene kadar devam edecektir. Uluslararası toplumun verdiği destek yeterli değildir.”
Sonuç bildirisinde “yeterli destek yok” saptaması olan bir toplantı için “destek çıktı” başlığı atabilmek, kuşkusuz bir gazetecilik marifeti değildir!
Ancak haberdeki gerçek ile editörün kafasında rüya mizaha yol açarcasına çelişmeye devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin sözlerini aktaran Hürriyet, kendi başlığını yalanlamayı sürdürüyor: “Ciddi bir kimyasal silah meselesi var. Biz bütün bunlardan kaçınmayı istiyoruz. Bu konuda kararlı olduğumuza inanmıyorlar fakat gerçekten çok kararlıyız. Suriye muhalefetini desteklemeye hazırız ve ne gibi destekler vereceğimize dair önümüzdeki günlerde açıklamalarımız olabilir.”
Yani Kerry toplantıda bir destek açıklamıyor, bir destekleri olursa önümüzdeki günlerde bunu bilahare açıklayabileceklerini söylüyor ama Hürriyet yine de ısrarlı: “Suriyeli dostlara destek çıktı.”
Suriyeli teröristlere kuşkusuz bir destek verilmiş. O desteği Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu açıklıyor: “Bu mücadelede yalnız değiller. Biz bu mücadelede hem insani boyutuyla yani mültecileri ağırlamak suretiyle, hem de alanda mücadeleyi verenlere doğrudan destek anlamında Suriye ulusal konseyine ve Suriye askeri koalisyonuna destek vereceğiz.”
ABD: YARIN BARIŞ OLABİLİR
Bu toplantının Suriyeli teröristler için gerçekte tek bir hedefi vardı: O hedef gerçekleştiğinde ancak “Suriyeli dostlara destek çıktı” başlığı atılabilirdi. O hedef “silah desteği” alabilmekti!
Ancak toplantıdan bu konuda bir destek çıkmadı, zaten çıkamazdı!
Gerçi bu hedef de geçmişteki “dışarıdan müdahale, uçuşa yasak bölge, tampon bölge” gibi hedefler düşünüldüğünde, oldukça geri bir hedefti.
Nitekim toplantının can alıcı saptamalarından birini ABD Dışişleri Bakanı John Kerry şu sözlerle yapıyordu: “Hepimiz barışçı bir geçiş olmasından yanayız, birinci önceliğimiz bu. ABD, Esad sonrası demokratik birleşik Suriye istiyor. Yarın Suriye’de barış olabilir, Esad rejimi masaya gelip uluslararası çerçevenin şartlarını yerine getirdiğinde bu hemen gerçekleşir.”
CENEVRE MUTABAKATINA DÖNÜŞ
Bu durum toplantının sonuç bildirisine de yansıyordu. Hürriyet yer vermese de, sonuç bildirisinde iki kez “Suriye ihtilafına Cenevre Bildirisi çerçevesinde uygun bir siyasi çözüm bulunmasına yönelik güçlü destek” ifadesi yer alıyordu. Rusya’nın baş aktörlüğünü yaptığı Cenevre Bildirisi, Roma’dan sonra İstanbul’da da Atlantikçilerin gündemine geliyordu.
Yani Washington, Suriye’de kalın bir duvara dönüşen Moskova-Pekin hattını geçemeyeceğini artık kabul ediyordu!
Bu arada önemle dikkatinize sunalım: Es Sefir’den Sami Klib’in belirttiğine göre, Moskova’yı ziyaret eden Suriye hükümeti yetkililerine, “Lavrov ile Kerry’nin, rejim ile muhalefet arasında diyalogu gerçekleştirecek delegeler üzerinde ve teknik ayrıntılar konusunda anlaştıkları” açıklanmış! (medyasafak.com, 20 Nisan 2013)
Kerry’nin İstanbul’daki “Esad’lı çözüm” işareti veren açıklamaları, bu bilgiyi doğrular gibi…
SURİYELİ TERÖRİSTLER GÜÇ KAYBEDİYOR
Bitirirken bir noktaya daha dikkat çekelim: Anımsayacaksınız, bu toplantılar “Suriye’nin dostları” adı altında ilk başlatıldığında gazetelerde, televizyonlarda “160 ülkenin katıldığı” ballandıra ballandıra konuşulurdu. Dünyanın muhalefetin yanında toplandığı, Beşar Esad’ı ise sadece üç ülkenin, Çin, Rusya ve İran’ın desteklediği “saptanarak”, küçümsenirdi!
Dikkat ettiniz mi? Bu son toplantı için özellikle ülke sayısı vermekten kaçınılıyor haberlerde… Zira sadece 11 ülke toplanabildi!
Her ne kadar Haber Türk gibi televizyonlar “Suriye’nin dostları olan ülkelerden en etkili 11’inin dışişleri başkanı bir araya geldi” diyerek kurnazlığa yönelse de, gerçek artık ortadadır: Suriyeli teröristlere dostluk azalıyor!
AKP hükümetinin Suriye politikası ise ülkemizi adım adım dünyada yalnız kalmaya götürüyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Nisan 2013
PARİS’E GÖRE DAVUTOĞLU GİDİCİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 26/01/2013
Suriye krizi konusundaki son Washington ve Paris açıklamaları, Atlantik cephesi adına bu krizi yürüten Ahmet Davutoğlu’nu derinden sarsmış olmalı…
Önce açıklamaları anımsayalım:
ABD: HÜKÜMET İLANINDA ACELECİ DEĞİLİZ
Robert Ford, ABD’nin Suriye muhalefetinin kuracağı geçiş hükümetinde aceleci davranmadığını belirtti. El-Arabiya televizyonunun sorularını yanıtlayan Ford’un şu sözleri Suriye muhalefetinde hayal kırıklığı yarattı: “Mühim olan adım adım ilerlemektir. Biz, hükümetin ilanında acele edilmesinden yana değiliz. İlan edildiği zaman da biz o hükümetle ilişkiye girmeye hazır olacağız” diye konuştu.
Ford isim vermeden Türkiye’yi de uyardı: “Biz, Nusra Cephesi’ni, Irak’taki el-Kaide’yle ilişkisinden ötürü terör listesine ekledik. Dostlarımızın da bu cepheye karşı dikkatli olmalarını istiyoruz.”
Ford’un, ABD’nin eski Şam Büyükelçisi olarak Washington’un Suriye politikasını belirleyen ekipte yer aldığını belirtelim.
FRANSA: ESAD’IN DEVRİLECEĞİ BELİRTİSİ YOK
Reuters haber ajansının bildirdiğine göre Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın devrileceği yönünde hiçbir belirti bulunmadığını söyledi.
Yeni yılda basın mensuplarıyla yaptığı ilk toplantıda Suriye konusuna değinen Fabius gelinen noktayı şu sözlerle özetledi: “Durum değişmiyor, Beşar Esad’ın devrilmesini ve muhalif koalisyonun iktidara gelmesini kastederek söylüyorum, bizim umutlu olduğumuz çözüm yolu, gerçekleşmedi.”
Oysa Fransa, ABD’nin Kasım ayında Doha’da kurduğu Suriye Ulusal Koalisyonu’nu ilk tanıyan ülke olmuş ve Fabius da Aralık ayında, “Esad yolun sonuna geldi” demişti!
Peki, ne değişti?
RUSYA-İRAN-SURİYE CEPHESİNDE KARARLILIK
Değişen şu: Rusya ve İran, Esad’a destek kararlılığını sürdüreceğini ilan etti ve Şam rejimi de Esad’ın arkasında olduğunu bir kez daha vurguladı!
Önce Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov çıkıp “Esad’ın bırakma seçeneği yok hatta bu imkânsız” dedi. Ardından da Ayetullah Hamaney’in uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti çıkıp “Esad kırmızıçizgimizdir” diyerek İran’ın kararlılığını gösterdi.
Şam rejimi adına da Velid Muallim çıkıp “Esad’ın bırakmasını isteyenler Suriye’de savaşın devam etmesine sebebiyet verirler” diyerek hem rejimin Esad’ın arkasında olduğunu, hem de Faruk Şara’nın çizgisine onay çıkmadığını ilan etti!
Nitekim Esad’ın son dönemde sık sık halkın karşısına çıkması ve “sonuna kadar mücadele edeceğini” belirtmesi, rüzgârın döndüğünün kanıtıydı.
FABİUS VE DAVUTOĞLU ÇUVALLADI
Tüm bu gelişmeler, aynı zamanda “Cenevre Mutabakatına dair Washington-Moskova anlaşmazlığı ABD lehine çözüldü” propagandasının da iflası anlamına geliyor. Şöyle ki, bir süredir ABD ile Rusya’nın “Esad’ın gitmesi” konusunda anlaştığı iddia ediliyordu.
Anımsanacağı gibi Cenevre toplantısında “Suriye’de siyasi çözüme ulaşılması için Şam yönetimi ile muhaliflerin katıldığı bir geçiş hükümeti kurulması” konusunda mutabakata varılmıştı. Üstelik Washington’un “Esad bu süreçte yer almamalı” talebi, Moskova’nın engeli nedeniyle mutabakata girememişti. Ankara da bu mutabakatı imzalamıştı.
Ancak son dönemde Paris ve Ankara merkezli bir iddiayla Moskova’nın tavır değişikliği içinde olduğu iddia edilmişti. Önce Fransa Dışişleri Bakanı Fabius “Moskova’nın Esad’dan uzaklaşarak kendileriyle Esad sonrasını görüşmeye başladığını” söylemiş; Davutoğlu da Rusya’nın kendileri gibi düşünmeye başladığını diline dolamıştı.
Gerçi Lavrov hem Fabius’u hem de Davutoğlu’nu sert bir üslupla yalanlamıştı ancak ikilinin söyledikleri iç kamuoylarında bir etki oluşturmuştu kuşkusuz…
TÜRKİYE GERİ DÖNÜŞLER Mİ YAPIYOR?
İşte ABD ve Fransa’dan gelen son iki açıklamayla hem Esad’ın ayakta olduğunun kabul edilmesi hem de rejim karşıtlarının hükümet kurma hamlesinin frenlenmesi, gerçek tabloyu resmetmiş oldu.
Daha da ötesi, varsa bir Washington-Moskova anlaşması ve çözümü, bunun ABD lehine değil, Moskova lehine olduğu görüldü!
Peki, bu gerçeklik Ankara’ya nasıl yansıyacak?
Lübnan’ın El Sefir gazetesinden Sami Klib’in iddiası çarpıcı: “Devam eden Esad karşıtı yorumlarına rağmen Türkiye, politikasında geri dönüşler yapıyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Suriye krizinin içine girdiği çıkmazın boyutundan bahsederken, Paris kaynaklı bilgilere göre Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun önümüzdeki süreçte uzaklaştırılabileceği söyleniyor.”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Ocak 2013