Posts Tagged Hillary Clinton
GÜL EMNİYET’İ, EMNİYET ABD’Yİ SUÇLADI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 11/02/2013
Milliyet’ten Pınar Ersoy’un sorularını yanıtlayan ABD Başkanı Barrack Obama’nın Ankara Büyükelçiliği’ne yönelik canlı bomba saldırısını “Türk-Amerikan ilişkilerine zarar vermek isteyenler başarısız oldu” diye yorumlaması bize dikkat çekici geldi.
Zira saldırıdan sonra Türk devletinin yaptığı resmi açıklamalarda benzer bir değerlendirme yoktu. Tersine hem Başbakan Tayyip Erdoğan hem de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, saldırının “teröre karşı ortaklığın ne kadar elzem olduğunu gösterdiğini” belirttiler!
Resmi olmayan açıklamalarda ise üç görüş öne çıkıyordu.
1. Suriye ve İran olağan şüpheliydiler ve bu saldırıyla ABD’nin bölge politikalarına tepki göstermiş olabilirlerdi.
2. DHKP-C stepneydi ve Almanya’nın canlı bombayı izleme gereği duymamasından başlayarak, bu örgütü kullanmasına kadar pek çok nedenle Berlin’in saldırıda rolü olabileceği belirtildi.
3. DHKP-C’nin PKK ile ilişkilerini öne çıkaran MİT-Emniyet çevreleri, saldırıyla İmralı sürecinin hedef alındığını söylediler.
SALDIRIYLA İLGİLİ SORU İŞARETLERİ
Obama’nın sözlerini başka olgularla birleştirmeliyiz:
1. Canlı bombanın 95 dakika içinde DHKP-C militanı Ecevit Şanlı olduğu tespit edilmişti ama buna rağmen ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey “Bu DHKP-C’nin yapacağı bir saldırı gibi görünmüyor” diyordu.
2. Saldırı sırasında MOBESE kameralarının bir saat boyunca neden kapalı olduğu gerçek yanıtını bulamadı!
3. Kuşkusuz Cumhurbaşkanı Gül’ün “Emniyet biliyordu ama önleyemedi” demesi özel bir anlam içeriyordu.
4. Saldırganın kimliği nasıl oldu da parçalanmaya rağmen 95 dakika gibi kısa bir zamanda tespit edilebildi? Günler sonra yayımlanan ve bu kuşkuları gidermeye yönelik olduğu anlaşılan Emniyet kaynaklı haberde dikkat çekici bir cümle vardı: “Bu arada ABD Büyükelçiliği’nin, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne sadece kulübe içindeki güvenlik kamerasının kaydettiği görüntüyü verdiği; Şanlı’nın yürüyerek geldiği Paris Caddesi üzerindeki kameraların kaydettiği görüntüleri vermediği öğrenildi.” (Akşam, 8 Şubat 2013)
Açık ki, Cumhurbaşkanı Gül Emniyet’i suçluyor, Emniyet ise ABD Büyükelçiliği’nin delil gizlediğini belirterek yanıt veriyordu!
BİNGAZİ’DEN ANKARA’YA
ABD’nin Bingazi Konsolosluğu’na yapılan saldırıyla, Ankara Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı arasında bir bağ var. O bağın kaynağı ise ABD’nin nasıl bir küresel strateji izleyeceğine dair süren iç mücadeledir.
12 Eylül 2012’deki Bingazi saldırısıyla 1 Şubat 2013’deki Ankara saldırısı arasında geçen 4,5 aylık sürede Washington’da çok köklü değişiklikler oldu. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Savunma Bakanı Leon Panetta ve CIA Başkanı David Petraeus tasfiye edildi!
Üstelik üçünün ortak noktaları vardı:
1. Üçü de Obama’nın tersine ABD’nin Suriye ve İran konusunda aktif tutum almasını istiyorlardı. Nitekim tasfiyelerinden sonra üçlünün Suriyeli muhaliflere silah sağlamaya yönelik planlarının Beyaz Saray’dan döndüğü basına sızdırıldı!
Yerlerine gelen isimlerin ABD-İran diyaloguna yeşil ışık yakmaları ve Suriye’de diplomatik çözüm için umutlu olduklarını söylemeleri çok şey anlatıyor!
2. Her üç isim de ABD’nin Bingazi Konsolosluğu’na düzenlenen saldırı nedeniyle topun ağzındaydılar. Eski Genelkurmay Başkanı Mike Mullen’in başkanlığındaki ekipçe hazırlanan raporda hem Clinton hem de Petraeus açıkça suçlanıyordu. Senato ikisini de sorgulamayı sabırsızlıkla bekliyordu. Kasım’da CIA Başkanı Petraeus yasadışı evlilik gerekçesiyle istifa etti, Aralık’ta da Clinton beyin sarsıntısı geçirdi ve hastaneye kaldırıldı!
Ancak her ikisi de Senato’ya hesap vermekten kurtulamadılar! Ocak ayında Senato’da sorgulanan Clinton, suçlandığı raporun neden gizli tutulmadığına bir anlam veremiyordu!
CIA SURİYE MUHALEDETİNE İHANET ETTİ
Bingazi Konsolosluğu’nu Ankara Büyükelçiliği’ne bağlayan olgu ise o sorgulamada Senatör Rand Paul’ün Clinton’a bir sorusunda gizliydi. Paul, Libya’dan Türkiye’ye silah sevkiyatına ABD’nin aracı olup olmadığını soruyor, Clinton ise “CIA’ya sorun” diyordu!
Bu köşede daha önce Libya’dan İskenderun’a gelen El Entisar gemisinin öyküsünü anlatmış, Petraeus’un apar topar Türkiye ziyaretine ve Bingazi’de öldürülen ABD Büyükelçisi Chris Stevens’in saldırıdan iki saat önce Türk diplomat ile bu gemi hakkındaki görüşmesine dikkat çekmiştik!
Biz bu satırları yazarken Hürriyet Planet’e düşen “CIA, Suriye muhalefetine ihanet mi etti” başlıklı haber ise bu çatışmanın sonucunu belgeliyordu. Gerisini o muhalefetin koordinatörü olan Ahmet Davutoğlu düşünsün!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Şubat 2013
CLINTON-RICE ve PERİNÇEK-DUGİN
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 10/12/2012
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Rusya’nın “Gümrük Birliği, Avrasya Birliği adı altında bölgede Sovyetler Birliği’ni yeniden diriltme girişimlerinde bulunduğunu” savundu.
Clinton, Financial Times gazetesinin haberine göre, bu gelişmeye direneceklerini açıkladı: “Bu konuda yanılgıya düşmeyeceğiz. Amaçlarının ne olduğunu biliyoruz ve bu sürecin yavaşlatılması ya da önüne geçilmesine yönelik en etkin yöntemleri geliştirmeye çalışıyoruz.”
ABD SÜPER DEĞİL KÜRESEL GÜÇ
Peki, ABD süreci nasıl yavaşlatacak? Geçmişte SSCB’yi yeşil kuşakla çevreleyen, daha doğrusu çevreleyecek sayıda müttefiki olan Washington, şimdi Rusya’ya karşı kimlerle ittifak yapabilecek?
Bu soruya verilecek yanıtın zorluğu, ABD’nin zorluğudur. O zorluk, ABD’nin kendi yayınlarında artık nasıl algılandığıyla da anlaşılıyor. Son dönemde ABD’nin “süper güç” yerine “küresel güç” diye nitelenmesi anlamlıdır.
Ancak Washington açısından pratikte daha sıkıntılı olan Moskova’nın birlik çalışmalarına direnip direnemeyeceğinden ziyade, bu ülkeyle karşı karşıya gelmiş olmasıdır. Çünkü ABD’nin esas rakibi olan Çin’e karşı tek şansı, Zbigniew Brzezinski’nin belirlediği stratejiye göre Rusya ve Türkiye ile “daha geniş batı” kurabilmesine bağlıdır.
SAVAŞ GEMİLERİ KARŞILIKLI KONUMLANDI
Oysa Suriye konusu başta olmak üzere Kürecik Radarı ve Patriot konuları ABD ile Rusya’yı doğrudan karşı karşıya getirmektedir.
Bu karşılıklı cepheleşme artık “silah çekme” noktasındadır. Örneğin Rusya, ABD’nin “Dwight Eisenhower” uçak gemisinin Suriye karasuları yakınına demir atmasına sessiz kalmamış, Akdeniz görevini tamamlayarak Karadeniz’e dönmekte olan 6 savaş gemisini Ege’de bekletmeye karar vermiştir.
Rusya Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklama olayın ciddiyetini ortaya koymaktadır: “Moskova kruvazörü liderliğindeki savaş gemilerimizin Akdeniz’de değişen durum nedeniyle bağlı oldukları Sivastopol üssüne dönüşleri askıya alınmıştır. Türkiye’nin Çanakkale boğazları açıklarında beklemeye alınan gemiler, yapılacak değerlendirmeden sonra Karadeniz’e dönmek yerine tekrar Akdeniz sularına indirilebilir.”
ABD GERİ ADIM ATTI
Aslında bu askeri pozisyon alma durumu, Türkiye ile Rusya’nın Suriye konusundaki görüş farklılığı makasını daraltmasını “Putin, Erdoğan’a yaklaştı” diye yorumlayanlar ile Clinton–Lavrov görüşmesinden “Rusya, Suriye konusunda ABD’yle uzlaştı” sonucunu çıkaranları fena çuvallattı.
Kaldı ki, Clinton’un Lavrov’la görüşme sonrasında yaptığı açıklama, taviz verenin ABD olduğunu ortaya koyuyor: “ABD ve Rusya, Suriye’deki tüm taraflar arasında arabuluculuk çabalarına destek verme konusunda anlaştı.”
Silahlı “çözüm” yerine tüm tarafların müzakere etmesini en başından beri savunan ülke Rusya olduğuna göre, geri adımın sahibi de ABD’dir!
PERİNÇEK VE DUGİN’İN SAPTAMASI
Varlık sebebi Varşova Paktı olan NATO’nun bu pakt kalktıktan sonra bile varlığını sürdürdüğü koşullarda, Clinton’un Rusya’yı “SSCB’yi diriltmeye çalışmakla” suçlamaya kalkması, ABD’nin Türkiye’yi NATO faaliyetlerine merkez yapma girişimine meşruiyet arayışı olarak da anlaşılabilir. Ancak Türkiye’nin pozisyonu da geçicidir.
Öte yandan Clinton’un “Rusya SSCB’yi diriltmeye çalışıyor” sözleri ile ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “İran, günümüzün Marx’ıdır” sözleri örtüşmektedir. Çünkü her iki açıklama da “siyasal saflaşmaya” işaret etmektedir.
Atlantik cephesinin temsilcilerinin sözlerindeki bu uyum, kuşkusuz Avrasya cephesinin temsilcileri için de geçerlidir. Örneğin Rice’ın “İran, günümüzün Marks’ıdır” sözünü inceleyen Doğu Perinçek’in “Göreceksiniz, Türkiye, yükselen Asya’daki yerini kısa zamanda alacaktır” öngörüsü ile Aleksandır Dugin’in “Türkiye, ABD çizgisinden çıkabilir” demesi de örtüşmektedir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Aralık 2012
ABD SUKO’YU NEDEN TANIMIYOR?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 02/12/2012
Türkiye’nin Suriye sınırına konuşlandırmak üzere NATO’dan Patriot istemesi ile ABD ve Türkiye Özel Kuvvetleri’nin tatbikat mutabakatına vardığının ortaya çıkması, Washignton’un artık Suriye konusuna ağırlık vermeye başladığı şeklinde yorumlanıyor. Hatta bazı çevrelere göre Esad’ın düşmesi bu kez an meselesi!
Peki, öyle mi? Yani Atlantik cephesi bu kez Çin, Rusya, İran, Irak, Suriye, Lübnan bloğunu yardı mı?
Hayır! Bırakın yarmayı, Washington daha istediği gibi bir Suriye muhalefet cephesi bile oluşturamadı! ABD bu nedenle Doha’da kurduğu Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO’yu bile hâlâ resmi olarak tanımadı!
Oysa ABD, Türkiye merkezli Suriye Ulusal Konseyi SUK’u yetersiz gördüğünü açıkça belirtmiş ve ardından Doha’da bir hafta süren konferansta SUKO’yu inşa etmişti!
ABD kendi kurduğu SUKO’yu henüz tanımazken, Arap Birliği, Fransa, İngiltere ve Türkiye’nin tanıması, meseleyi daha da ilginç kılıyor.
ABD’NİN ZORUNLU KARARSIZLIĞI
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, hem Associated Press’in duyurduğu “ABD’nin yeni oluşturulan Suriye muhalefet cephesini resmen tanımaya hazırlanıyor” haberini, hem de New York Times’ın gündeme getirdiği “ABD’nin Suriyeli muhaliflere doğrudan silah yardımı yapmayı planladığı” iddiasını doğrulamadı.
Clinton Hürriyet’ten Tolga Tanış’ın aktardığına göre, 2013’te ülkesinin dış politika önceliklerini açıkladığı konuşmasında şöyle dedi: “Düzenli olarak durumu değerlendiriyor ve bazı adımlar atıyoruz. Eminim önümüzdeki haftalarda daha fazlasını yapacağız. Fakat henüz bir karar verilmiş değil ve günlük olarak bunu değerlendiriyoruz.”
Clinton silah yardımı konusunun ise 12 Aralık’ta Fas’ta yapılacak “Suriye (muhaliflerinin) dostları” toplantısında ele alınabileceğinin sinyalini verdi.
ABD’NİN NETLEŞEMEYEN POZİSYONU
ABD’nin Suriye Büyükelçisi Robert Ford’un açıklaması Washington’un neden SUKO’yu henüz tanımadığını ortaya koyuyor: “SUKO Suriye halkının arzularının meşru temsilcisidir. Onlarla işbirliği yapacağız. Suriye için bir vizyonları var. İlerleme kaydediyorlar, onlar geliştikçe bizim pozisyonumuzun da evrilmesini bekliyorum.”
Ford’un muhaliflere silah yardımı konusunda söyledikleri de önemli: “Birçok kişi, aktif olmayı silahlarla bağlantılandırıyor. Bunun bir hata olduğunu söylemeliyim. Silahlar bir strateji değildir, silahlar bir taktiktir. Bunu çok net söyleyeceğim; askeri çözümün Suriye için en iyi yol olmadığını düşünüyoruz. Bir tarafın diğer tarafı ele geçirerek kazanma çabaları sadece şiddeti uzatacaktır ve zaten korkunç vaziyette olan insani durumu daha da ağırlaştıracaktır.”
SURİYE MUHALEFETİNDE YARILMA
Clinton ve Ford’un açıklamalarından ortaya iki gerçek çıkıyor. 1. ABD silahlı mücadelenin başarı getirmeyeceğini saptıyor. 2. ABD, Suriyeli muhaliflerinin başarı şansı artıkça arkalarında duracak.
Peki, Suriye muhalefeti, ABD’nin daha somut pozisyon almasını sağlayacak işaretler veriyor mu? Yanıt hayır!
Üstelik Suriye muhalefetinin önünde artık daha büyük sorunlar var:
1. Tek parçalı Suriye muhalefeti bir türlü oluşturulamadı. Örneğin Ulusal Koordinasyon Kurulu UKK, Moskova’yla temasları artırıyor, Şam’la müzakereye hazır olduğunu ilan ediyor.
2. SUKO hafta içi Kahire’de yaptığı son toplantıda da uzlaşamadı. SUKO’yu oluşturan gruplar arasındaki anlaşmazlık sürüyor hatta Kürt meselesi boyutu üzerinden derinleşiyor. Suriye’deki Barzaniciler ile PKK/PYD’nin yeniden anlaşması, Araplarda endişe yaratıyor.
Clinton’un “Türkiye, Suriye’de hiçbir şey yapılmamasının özelikle PKK uzantısı olan Kürtleri güçlendirmesinden inanılmaz biçimde endişeli” demesi dikkat çekici.
3. Doha’da ABD, Türkiye, Katar ve SUKO arasında imzalanan ve İsrail’i gözeten gizli anlaşma muhalefet içinde kırılma yarattı. Ayrıntılarını bugün Aydınlık’ın dış haberler sayfasında okuyacağınız 12 maddelik bu gizli anlaşmayı, Suriyeli muhalefetin bir bütün olarak kabul etmesi mümkün görünmüyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Aralık 2012
AKP – EL KAİDE BAĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/08/2012
Dün ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un neden Suriye Ulusal Konseyi SUK yöneticileriyle değil de “bağımsız aktivistlerle” görüştüğüne yanıt aramıştık.
Anımsayacağınız gibi SUK sözcüsü Muhammed Sarmini, Clinton’un tutumunu “ABD, SUK’u bir kenara atıyor” sözleriyle değerlendirmişti.
Washington ile Ankara arasında, hangi muhalif grubun başta olması gerektiği konusunda bir çelişki mi var? Yoksa Washington ile Ankara, Suriye’deki Libya stratejisinin tutmaması üzerine başka yöntemlere mi geçiyorlar?
Bizi bu sorunun yanıtına götürecek olguyu inceleyelim…
EL KAİDE, ESAD’A KARŞI SAVAŞIYOR
Şam rejiminin Halep’teki taarruzu sonrası, çatışmalarda bazı Türk vatandaşlarının da öldüğü ortaya çıktı. Örneğin Osman Karahan.
Bu şahsın kimliği AKP Hükümeti’nin nasıl bir organizasyon içinde bulunduğuna işaret ediyordu. Zira Osman Karahan, El Kaide’nin avukatıydı!
Öte yandan bir başka Türk’ün, Metin Ekinci’nin de Suriye’de öldüğü ortaya çıktı dün. Peki, Suriyeli yetkililer tarafından nüfus cüzdanı da gösterilen Metin Ekinci kimdi?
Suriye’de ölen Metin Ekinci ile Azad Ekinci’nin kardeşi olan Metin Ekinci aynı kişi mi?
HSBC BOMBACILARI SURİYE’DE
Gelin karışıklığa neden olmaması için baştan anlatalım:
15 ve 20 Kasım 2003 tarihlerinde İstanbul’da El Kaide tarafından HSBC binasına, İngiliz Konsolosluğu’na, Neva Şalom ve Beth İsrail Sinagoglarına bombalı intihar saldırıları düzenlendi. Dört saldırıda toplan 63 kişi öldü, 750 kişi de yaralandı.
Olay sonrasında çok sayıda kişi yakalandı ancak planlayıcılar başka kişilerdi. Türk El Kaide örgütünün yöneticileri olan bu kişiler Bingöl nüfusuna kayıtlı Azad Ekinci, Gürcan Baç, Burhan Kuş, Abdurrahman Karakuş ve Habip Akdaş’dı…
Bu beş kişi Hatay’ın Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Suriye’ye, oradan da Irak’a geçerek Zerkavi komutasındaki El Kaide saflarında çeşitli eylemlere katıldılar.
Azad Ekinci’nin daha önce Afganistan’daki kamplarda da bulunduğu anlaşıldı sonradan.
Soruşturma sırasına ortaya çıkan bilgilerden biri de bombalı intihar saldırılarında kullanılan araçlardan birinin, Azad Ekinci’nin kardeşi Metin Ekinci’nin üzerine kayıtlı olmasıydı.
İstanbul’daki El Kaide saldırılarından bir yıl sonra, Azad Ekinci’nin Irak’ın El-Anbar bölgesinde bir intihar saldırı düzenleyerek öldüğü iddia edildi. Ancak bu bilgi Türk istihbarat kayıtlarına hiçbir zaman kesinleşmiş bir bilgi olarak girmedi.
Azad Ekinci ve diğerleri kaçmıştı ama İstanbul saldırıları nedeniyle yakalanan başka El-Kaide üyeleri de vardı… İşte o El-Kaide’cilerin avukatlığını, Osman Karahan yapıyordu.
Yani geçen günlerde Halep’te öldürüldüğü ortaya çıkan Osman Karahan!
ABD TERÖRE YÖNELDİ!
Şimdi asıl sorulması gereken şu. Türk El-Kaidesi olarak bilinen bu kişilerin, AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında çatışıyor olması ne anlama geliyor?
Suriye Ulusal Konseyi’ni kuran, Özgür Suriye Ordusu’nu Beşar Esad’ı devirmesi için destekleyen AKP Hükümeti’nin, bu yapının içinde savaşa giren Türk vatandaşlarından bilgisi olmaması kuşkusuz mümkün değildir.
Bu durumda ortaya ilginç bir ilişki çıkmaktadır: AKP ile El Kaide bağı!
Anlaşılan Washington, SUK gibi yapılarla ilerleyemeyince, El Kaide tipi ve türevi örgütlerle teröre yönelmektedir. Zira 18 Temmuz’da Suriye Milli Güvenlik Konseyi’ni hedef alan bombalı saldırı, El Kaide tarzı, ABD imzalı bir terörist faaliyettir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Ağustos 2012