Posts Tagged AKP-Cemaat çatışması

AHLAKSIZ VURUŞMA

AKP ile Cemaat’in çarpışmasında tarafların birbirini ahlaksızlıkla suçlaması, belki de meselenin en ironik yanıdır. Zira birbirilerini suçladıkları ahlaksız yöntemler, dün milli güçlere karşı birlikte kullandıkları yöntemlerdir!

Fakat o yöntemi birbirlerine uyguladıklarında, akıllarına “ahlak” gelir. Tabi ahlak dediysek, gerçekten ahlak değil elbette.

AKP’DEN CEMAAT’A: BELDEN AŞAĞI VURMA

Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan Cemaat’e Müslümanlık dersi veriyor ve Müslümanların barışta da savaşta da ahlakı elden bırakmaması gerektiğini savunuyor. Kuşkusuz itiraz edilemeyecek bir genelleme…

Fakat yazının sonunda yer alan şu suçlama, her iki tarafın da ahlaktan ne anladıklarını ortaya koyması bakımından önemlidir: “Bugün gazetesinin dershane konusundaki tavrı ve mücadelesi biliniyor. Aynı ahlaki sapma orada da kendisini gösteriyor. Gazete, 30 Kasım’daki birinci sayfasında Başbakan Erdoğan’la Fatma Şahin’in el ele tutuşuyorlarmış gibi bir resmini bastı. Aynı fotoğraf bütün gazetelerde vardı ve Başbakan bir grubun elini hava kaldırıyordu. Bugün gazetesi ise resimdeki diğer kişileri kesip Başbakan el ele tutuşuyor gibi bir görüntü oluşturuyordu. Bunun adı açıkça belden aşağıya vurmaktır, seviyesizliktir, tefessüh etmektir. Hiçbir çekişme böyle bir saygısızlığa cevaz veremez.” (Yasin Doğan, Yeni Şafak, 4 Aralık 2013)

ERDOĞAN İLE FATMA ŞAHİN’İN ‘AHLAKSIZLIĞI’

Ne kadar çarpıcı! Cemaat’in yayın organı Bugün, Erdoğan ile Fatma Şahin’in el ele tutuşmasını ahlaksızlık varsayarak basıyor, çarpışmada koz olarak kullanıyor. Başbakan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan ise Erdoğan ile Fatma Şahin’in el ele tutuşmasının ahlaksızlık olduğunu kabul ederek, bu fotoğrafın yayınlanmasına tepki gösteriyor!

Erdoğan’ın belediye başkanı adaylığı gerekçesiyle Fatma Şahin’in elini tutup kaldırması, her iki kesimde de ahlaksızlık sayılıyor ve bir taraf diğer tarafı “belden aşağı vurmakla” suçluyor. Türkiye adına ne acı!

El tutmanın bile ahlaksızlık sayılması, kuşkusuz erkeğin saçın telinden bile tahrik olacağı üzerine kurulu bir kültürden kaynaklanmaktadır. O kültürde kafa, omuzların üzerinde değil fakat bacaklarının arasındadır; biyolojik olarak da memeli değil, kafadan bacaklıdırlar!

KİRLİ YÖNTEMLE TEMİZ SİYASET YAPILMAZ

Kafa bu olunca, siyasi çarpışmanın en önemli silahı da kaset olmaktadır. Taraflar, birbirini gizli çekim kasetlerle vurmaya çalışmaktadır. Özel hayata girerek, yatak odasına kayıt cihazı koyarak ve iki kişiyi röntgenleyerek yapılan işle, konunun öznesi olan kişi, hedef kitle nezdinde ahlaksız gösterilmeye çalışılmaktadır.

Hedef kitle nezdinde o görüntü o kadar ahlaksızdır ki, özel hayata girmek, yatak odasına kayıt cihazı sokmak önemsenmez, konu bile edilmez!

Asıl ahlaksızlığın yatak odasına kayıt cihazı koymak olduğu görülmediği müddetçe de bu kesimlerde kaset, en önemli siyasal propaganda aracı olur!

AKP ile Cemaat, birbirilerini suçladıkları ahlaksızlık konusunda başa baş yarışacak durumdadır. 11 yılın özeti şöyledir: Telefonlara yerleştirilen rehberler, bilgisayarlara konulan sahte belgeler, buzdolabı arkasına yerleştirilen uyuşturucu paketleri, çekmecelere konulan evraklar, odalara yerleştirilen dinleme cihazları, yatak odalarına konulan kayıt cihazları, tehditle yaratılan gizli tanıklar, şantajla görevden almalar, servis edilen dosyalar…

Tüm bunlar şu gerçeğe işaret eder: Kirli yöntemlerle temiz siyaset yapılmaz. Kirli yöntem bumerang gibidir, sonunda gelir, seni de vurur!

Kuşkusuz AKP de Cemaat de bu yöntemleri kendiliğinden terk edemez. Zira “iktidar olmak için gerekirse papaz elbisesi giyerim” diyen bir anlayışın doğal sonucudur bu yöntemlere sarılmak. AKP’yi de Cemaat’i de bu ahlaksız yöntemlerden kurtaracak kuvvet, milletin ta kendisidir. Kir kirle değil, ancak temiz suyla yıkanır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Aralık 2013

, , ,

Yorum bırakın

1 KASET + 1 BELGE = 2 YIL GERİ ADIM

Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın yaptığı açıklamaya göre dershaneler şimdi değil, iki yıl sonra kapatılacak. Biz bu yazıyı Aydınlık Yazı İşleri’ne teslim edene kadar, henüz Başbakan Erdoğan’dan yardımcısı Bülent Arınç’ı yalanlayan bir açıklama gelmemişti.

Anımsayacağınız gibi, bir önceki Bakanlar Kurulu toplantısından sonra da hükümet sözcüsü Bülent Arınç kameraların karşısına çıkmış ve Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar gereği, dershaneler meselesinin paydaşlarıyla tekrar müzakere edileceğini ilan etmişti.

Etmişti etmesine ama Başbakan Erdoğan birkaç saat sonra çıkmış ve “müzakere yok, dershaneler kapatılacak” demişti. Anlaşılan ya Erdoğan Bakanlar Kurulu toplantısında uyumuş ve bakanların aldığı kararı duymamıştı, ya da Arınç, alınan kararı sözcü olarak bilerek yanlış duyurmuştu!

Erdoğan, üzerinden yarım gün geçmesine rağmen bu kez Arınç’ı yalanlamadığına göre, dershanelerin şimdi değil, 2015’te kapatılması kararı alındığı açıklaması doğru olmalı…

Peki, bu açıklama ne anlama geliyor?

CEMAAT: 1 – AKP: 0

Açık ki bu karar öncelikle AKP’nin geri adımına işaret ediyor. Erdoğan’ın ısrarla “hemen kapatacağız” vurgusuna rağmen, iki haftadır süren kıran kırana çarpışmadan sonra hükümetin 2015’i işaret etmesi, önemli bir geri adımdır.

Peki, hükümet neden geri adım attı?

Kalemşorlarının iddia ettiği gibi dershaneler konusunda Cemaat aslında haklı mı? Cemaat’in bu konuda ileri sürdüğü tezler, AKP’yi ikna mı etti? Hayır!

Türkiye adına acı ama önemle belirtmeliyiz. Önce gazetelere servis edilen Erdoğan’ın bir yakınıyla ilgili kaset, ardından da Taraf’ın sürmanşetinden duyurulan bir bavul belgesi, bu geri adımın gerçek nedenidir.

Özeti şudur: 1 Kaset + 1 Belge = 2 yıllık geri adım.

İKİ YIL DAHA DA KANLI OLACAK

Ancak belirtelim, AKP ile Cemaat arasındaki savaş bitmedi. Hatta gittikçe daha da kanlı olacak. Her ne kadar iki yıllık geri adım bir uzlaşma zemini yaratacak gibi görünse de gerçekte tersi olacak.

Erdoğan ve kurmayları, iki yıllık geri adım atarken, aynı zamanda “seçimli kritik 18 ayı” kurtarmayı planlıyor. Cemaat’i tamamen karşısına almadan, kısmen uzlaşarak seçimleri atlatmayı hesaplıyor.

Cemaat ise iki yıllık geri adıma, şimdilik seviniyor. Çünkü bu iki yılda, Erdoğan’ı daha da zayıflatabilecek olanakları bulacak ve dershaneleri ebediyen kurtaracaklarını düşünüyorlar. Cemaat’e göre iki yıl içerisinde önemli siyasal kırılmalar yaşanacak ve Cemaat bundan kârlı çıkacak!

İki yıl içerisinde kuşkusuz çok önemli siyasal kırılmalar yaşanacak fakat ortaya çıkacak yeni siyasal tabloda ne AKP ne de Cemaat bugünkü gibi olacak!

KASETİN VE BAVULUN SORUMLUSU ERDOĞAN’DIR

Peki, tüm bu yaşananları nasıl açıklamalıyız?

Kasetli siyaset bir kez daha belirleyici olmuştur. Dün CHP’yi ve MHP’yi vuran, her iki partiyi geriye doğru dönüştüren, seçimler öncesinde kanadını kıran kasetler, bu kez AKP’yi vurmuştur.

Bavullu belgeler bir kez daha siyaseti belirlemiştir. Dün İşçi Partisi’ni, TSK’yi vuran “sahte belgelerle” dolu bavuldan, bu kez AKP’yi vuracak “gerçek belgeler” çıkarılmıştır.

Fakat Erdoğan ve kurmaylarının ağlamaya hakkı yoktur. 11 yıldır iktidardadır ve bu kasetlerden en çok yararlanan kendisidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Aralık 2013

Yorum bırakın

İNTİHAR EYLEMLERİYLE VERİLEN MESAJLAR

AKP-Cemaat çarpışmasında kasetler, belgeler kılıç gibi çekiliyor, izliyoruz. Sözcüler en ağır suçlamaları yaparken kimi zaman önemli itiraflara imza atıyorlar, not ediyoruz. Kulislerde “gelecek senaryoları” konuşuluyor; AKP’den istifalar, Gül ile Cemaat’in parti girişimi, Erdoğan’sız AKP senaryoları, dinliyoruz.

Tüm bunların dışında bir de dikkatimizi üst üste gelen intihar eylemi girişimleri çekiyor. Başbakanlık, Çankaya Köşkü, TBMM ve AKP Genel Merkezi dörtgeninde 40 günde gerçekleşen bu 6 olayı sizin de dikkatinize sunuyoruz:

İLK MESAJ ÇANKAYA’YA

1. OLAY: 16 Ekim 2013’te, üzerinde bomba olduğunu öne süren bir kişi ticari taksiyle Çankaya Köşkü’nün 2 numaralı kapısından içeriye girmek istedi. Araç, bir ihbar üzerine trafik polisleri tarafından durduruldu. Cumhurbaşkanlığı’nda hazır bulunan bomba uzmanları ticari takside arama yaptı. Araç temiz çıktı. Cumhurbaşkanlığı korumaları tarafından sorgulanan şahsın garip tavırları dikkat çekerken, neden böyle bir eylem yaptığı öğrenilemedi.

2. OLAY: 25 Ekim 2013’te AKP Genel Merkezi’nin karşısında tuhaf bir intihar girişimi yaşandı. Erdoğan’ın Genel Merkez’de bulunduğu sırada, inşaatı devam eden 22 katlı binaya çıkan iki kişi aşağıya taş atmaya başladı. Bunun üzerine AKP Genel Merkezi’nde bulunan görevli polisler, Emniyet’e ve itfaiyeye haber verdi. Polisler ve itfaiye ekipleri intihar girişiminde bulunduğu iddia edilen 2 kişiyi aşağıya indirmek için çalışma başlattı. Yaklaşık bir saat süren ikna çalışmaların sonunda 2 kişi ikna edilerek binadan aşağı indirildi.

BAŞBAKANLIK ÖNÜNDE BİR MECZUP

3. OLAY: 13 Kasım 2013 günü TBMM önünde başına silahı dayayan biri intihar girişiminde bulundu. Sabah 09.00 sıralarında Meclis Dikmen giriş kapısı önüne gelen bir kişi, dolandırıldığı iddiasıyla başına silah dayayıp canına kıymak istediğini söyledi. Olay üzerine Meclis’te görevli polisler alarma geçti. Takviye emniyet güçlerinin de gelmesiyle çevrede geniş önlem alındı. Meclise giriş çıkışlarda yapılan kontroller sıklaştırıldı. İntihar eylemcisi bir saat süren çabaların ardından ikna edildi ve gözaltına alındı.

4. OLAY: 21 Kasım’da Başbakanlık yakınında hareketlerinden şüphelenilen bir kişi, Başbakanlık koruma görevlilerince durduruldu. Bu sırada kişinin, gömleğini açmaya çalıştığını gören güvenlik güçleri şüphelinin üzerine kapanarak, kollarını kullanmasını önledi. Yere yüzüstü yatırılarak etkisiz hale getirilen şüpheli, daha sonra Çankaya Emniyet’ine götürülerek sorgulandı.

HASAN SABBAH’LI MESAJ

5. OLAY: 25 Kasım sabahı Çankaya Köşkü nizamiyesine gelen kişi, çantasındaki eşyaların şifreli olduğunu, şifrenin de ancak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından çözülebileceğini belirterek görüşme talebinde bulundu. Çantasından ruhsatsız tabanca, mermi ve uyuşturucu madde çıkan kişi, çağrılan karakol ekibine teslim edildi.

Şüphelinin ifadesi ilginçti: “Yanımda getirdiğim silah, Cumhurbaşkanının emrinde olduğum, mermiler ise yola çıktığım kişilerdir. Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı ile görüşmeyi kendim istedim. Cumhurbaşkanı ile şifrelendirdiğim materyallerle görüşme sebebim, Hasan Sabbah’ın olayında olduğu gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın önüne bir terazi koyarak, terazinin bir kefesine silahımı koyup bunun ağırlığınca diğer kefesine para, güç ve kuvvet koymasını isteyecektim.”

6. OLAY: 28 Kasım günü, 155 polis imdat hattını arayan bir kişi, “AK Parti genel merkezi önünde kendimi patlatacağım” dedikten sonra telefonu kapattı. Başkent polisi alarma geçirildi. AKP Genel merkez önünde sivil polisler ve acil müdahale ekibi güvenlik önlemi aldı. Bir süre sonra AKP Genel Merkez önünde bir şüpheli yakalandı. Gözaltına alınan şüpheli, 155’i aradığını itiraf etti.

Tüm bu tuhaf olaylar, tesadüf eseri olabilir mi? 40 günde 6 meczup eyleminin gerçekleşmesi olası mı? Yoksa meczuplar üzerinden birileri birilerine mesaj mı veriyor?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Aralık 2013

Yorum bırakın

BARANSU’NUN İKİNCİ BAVULU

2004 tarihli MGK belgesi, Mehmet Baransu’nun birinci bavulunda vardı ve Ergenekon iddianamesine de girmişti. 5 yıl sonra Cemaat’in AKP’ye karşı bir silahı olarak yeniden bavuldan çıktı.

Fakat önemle belirtelim. O bavuldaki belgelerin büyük çoğunluğu sahteydi. İçlerinden doğru olanlarını fakat suç teşkil etmeyenlerini kamuoyunu ikna edebilmek için kullanmış, asıl sahte olanlarıyla da TSK’ye tertip uygulamışlardı.

Ancak artık önemli bir saptama yapmalıyız. Baransu’nun ikinci bir bavulu daha var. Bugün bu bavulun peşine düşeceğiz.

BAVULUN KAYNAĞI: EMNİYET İSTİHBARAT

Baransu’nun ikinci bavulundaki belgelerin çoğu, birincisinin tersine gerçek. Belgelerin kaynağı ise Emniyet İstihbarat Dairesi. Şamil Tayyar’ın “Emniyet’i Cemaat’e bağlamıştık” itirafı sadece bir gerçeği ifşa etmiyor fakat aynı zamanda kaynağı orası olan ikinci bir bavula işaret ediyor.

Bavulun içi Cemaat’in Emniyet’e en hâkim olduğu yıllarda, yani 2007-2010 yılları arasında doldu. Ancak 2004-2007 tarihli belgeler de var.

Bavuldaki belgelerin büyük kısmı AKP ile ilgili. Erdoğan ve ekibi bu gerçeği biliyor. AKP o nedenle bavula henüz girmeyen belgeleri kurtarabilmek için birkaç kez Emniyet İstihbarat Dairesi’ne operasyon yaptı. Fakat Erdoğan’ın adamlarından daha deneyimli olan Cemaat kadroları, İstihbarat Dairesi’nin arşivini kopyaladı!

İSVİÇRE’DEKİ 8 HESAP

Peki, Mehmet Baransu’nun ikinci bavulunda neler var? Aslında Baransu zaman zaman küçük işaretler vererek bavulun içeriğini anlatmış oldu. Anımsayalım:

Tarih 19 Aralık 2011. Mehmet Baransu Taraf’taki köşesinde, satır arasında dikkat çeken bir mesaj veriyordu: “Parantezi kapatırken, AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum.”

Baransu’nun mesajı Erdoğan’aydı.  Zira yıllar sonra Wikileaks belgelerinde de ortaya çıktığı üzere CIA konuyu biliyordu ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman 30 Aralık 2004 tarihli kriptoda şöyle yazmıştı: “İki ayrı kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre, Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı var.”

Gazeteci Hayrullah Mahmut da bu bilgiye bir yıl sonra ulaşmış ve internette paylaşmıştı. O dönemde Ulusal Kanal Haber Müdürü olduğum için, o e-posta bana da gelmişti. Ben de o e-postayı 30 Ocak 2006 günü Ulusal Kanal ve Aydınlık yöneticileri ile birlikte Doğu Perinçek’e yolladım.

Doğu Perinçek de, Hayrullah Mahmut imzalı e-postada yer alan bu bilgiyi 3 Aralık 2010’da Ergenekon davasında açıkladı.

DERSHANELERİ KURTARABİLECEK BELGELER!

Mehmet Baransu’nun bavulunda sadece İsviçre hesapları ya da sadece AKP’li isimlerin para konuları yok elbette.

Baransu bavulunda başka neler olduğuna, sosyal medyada zaman zaman işaret ediyor. Kişisel kavgaları sırasında zaman zaman o belgelerin ucunu gösteriyor, hasımlarına ince ince mesajlar veriyor.

AKP ile Cemaat’in kıyasıya çarpıştığı bu süreçte bavuldaki o belgeler tek tek dökülecek. Zaten Baransu da 2004 tarihli MGK belgesi sonrası şöyle demişti: “Bu klasördeki belge. Daha bavulu açmadım.”

Bakalım bavuldan çıkacak belgeler dershaneleri kurtarabilecek mi?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Aralık 2013

, ,

Yorum bırakın

MGK BELGESİNİN ŞİFRELERİ

AKP-Cemaat çarpışmasında kullanılan son silah 2004 tarihli MGK belgesi oldu. Mehmet Baransu’nun 28 Kasım’da Taraf’ın sürmanşetinde yayımladığı ve altında TSK ile birlikte Başbakan Erdoğan ve ekibinin imzaları olan bu belgeyle Cemaat, önemli bir hamle yapmış oldu.

Peki, hem Baransu’nun birinci bavulunda bulunan hem de Ergenekon iddianamesine giren bu belge ne anlama gelmektedir? Bu belgeyle kime, ne mesaj verilmek istenmiştir? Sonuçlar ne olur? Gelin bu sorulara yanıt arayalım:

CEMAAT: GERİ ADIM ATMAM

1) İsrail’i kışkırtmak üzere Mavi Marmara seferinin tezgâhlandığı sürece Fethullah Gülen’in itiraz etmesiyle, AKP-Cemaat çekişmesi ilk kez su yüzüne çıkmıştı. O gün bugündür taraflar kâh saldırı kâh savunma hamleleri yaparak sürekli çatışmaktadırlar.

Son olarak 2004 tarihli MGK belgesinin Erdoğan’a karşı kullanılmasıyla birlikte, Cemaat hükümetin saldırıları karşısında geri adım atmayacağını ve en önemsediği dershane mevzisini teslim etmeyeceğini ilan etmiş oldu.

2) Cemaat bu belgeyle, bir hafta önce kendisine yöneltilen “oy yüzden ne kadar” mesajına yanıt vermiş oldu. Cemaat belgeyle AKP’nin tabanına “Erdoğan bizi bitirmek için daha 2004’te askerle birlikte hareket etmiş” diye seslenerek, Erdoğan’a “tabanını aleyhine yönlendirebileceğim silahlarım var” mesajı vermiş oldu.

TERTİP ÇÖKTÜ, TERTİPÇİLER BİRBİRİNE GİRDİ

3) 2004 tarihli MGK belgesi sonucu itibariyle kopuşu, 9 yıl önceki varlığıyla da birlikteliği ifade eder. Açıklayalım:

Belgenin bugün silah gibi çekilmesi, AKP ile Cemaat’in koptuğunu, AKP Koalisyonunun dağıldığını resmeder. Fakat aynı zamanda, 9 yıl önceki varlığıyla, Erdoğan ile Gülen’in aynı tertiplerde, birlikte yer aldığını gösterir. Nitekim AKP’li Şamil Tayyar, Mehmet Baransu’ya sosyal medyada yanıt verirken, belge imzalandıktan sonra Emniyet’in Cemaat’e bağlandığını itiraf etti.

Bu itirafın anlamı açık: Erdoğan MGK’nin “Gülencilikle mücadele” kararına imza attı ama MGK’ye (TSK’ye) karşı Gülen’le ortak hareket etti. TSK’ye karşı Cemaat’in Emniyet içindeki kadrolarına dayandı. Dahası Emniyet’i ve Yargı’yı Cemaat’in kullanımına açtı.

Bugün Erdoğan’ın Ergenekon tertibinde topu Cemaat’e, Gülen’in de AKP’ye atması bir bozgun ifadesidir. Fakat aynı zamanda suç ortaklığının göstergesidir. Erdoğan ve Gülen, ABD’nin belirlediği yol haritasına uygun olarak Kemalist devrime, milliciliğe, TSK’ye ve milli kuvvetlere karşı birlikte çarpışmışlardır.

Ama bu belge, artık tertibin altında kalacaklarının da işaretidir!

ARSLANLI YOL’UN BİRİNCİ ZAFERİ

4) 2004 tarihli MGK belgesinin ve altında Erdoğan ile hükümetin ağır toplarının imzalarının bulunması, Ergenekon iddianamesinin ana fikrini, ruhunu çökertmiştir!

Erdoğancıların dün Baransu’nun bavulundan çıkana “delil” bugün ise “suç” demesi, davanın tüm maddi zeminini ortadan kaldırmıştır.

Kamu, Ergenekon davasının tümden düşmesi için baskı oluşturmalıdır.

5) Tertipçilerin dün TSK’ye karşı kullandığı bir belgeyi bugün birbirlerine karşı kullanmak zorunda kalması, çok önemli bir gerçeğe, Türkiye’nin içine girdiği yeni sürece, devrimci eğilime, yeni siyasal tabloya, somutlarsak Arslanlı Yol’a işaret etmektedir.

Haziran Halk Hareketi, sadece Erdoğan’ın oturduğu koltuğu sallamamış, devrimin üzerine inşa etmeye çalıştıkları karşı devrimi de sarsmıştır. Kavga, panik, telaş en çok güç kayıplarında, siyasal bakımdan inişe geçildiğinde ortaya çıkar. Böyle zamanlarda koalisyonlar dağılır, koalisyonun unsurları kazandıkları mevzileri korumak adına birbirleriyle çatışırlar.

Yaşananlar, aslında Arslanlı Yol’un birinci zaferidir. Fakat belirtmeliyiz: Bu daha başlangıç!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Aralık 2013

, ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın