Posts Tagged Çiller

SOROS’UN KOÇ’BAŞI

Mustafa Koç’un AKP-PKK görüşmeleri için “silahla çözemedik, müzakereyle barışalım” demesi “milli devletten vazgeçelim” demektir ve birkaç bakımdan önemlidir:

TÜSİAD, MİLLİ DEĞİLDİR

1. TÜSİAD’ın milli burjuva karakterinin olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü milli devlet, öncelikle millet egemenliğine, milli ekonomiye (pazara), milli burjuvaya ve milli orduya dayanır.

Milli burjuva milli devletinden vazgeçmez; milli devletten vazgeçen burjuva, kompradordur! Yani uluslararası burjuvazinin yerel temsilcisidir ve emperyalizmin taşeronudur!

2. TÜSİAD milli devletin karşısındadır. Bunu birincisi 24 Ocak 1980 kararlarıyla yani milli devletin milli ekonomisini serbest piyasa ekonomisiyle bütünleştirerek ve küresel şirketlere açarak; ikincisi de Türkiye’yi AB sürecine sokarak fazlasıyla göstermiştir.

KÜRT SORUNU TÜSİAD’IN ESERİDİR

3. Koç’un açıklaması bir yönüyle de itiraftır çünkü Kürt sorununun müsebbibi kendileridir. Kürt’ü yok sayan, Kürt’e “kart kurt” diyen, Kürt’ü topraksız bırakıp ağaya mecbur eden, Kürt’ü sopayla terbiye etmeye kalkan ve Kürt’e Kürt olmayı yasaklayan kendileridir!

Kürt sorununu yaratan etkenlerin başında gelen toprak reformunun yapılamamasının müsebbibi de kendileridir.

TÜSİAD 1971’de kurulduysa da kökleri toprak reformuna direnen CHP’nin gerici kanadına dayanmaktadır. O kanat Kemalist Devlet’in arasız devrimlerle ilerlemesinin önüne geçmiş, ortaçağ kuvvetleri olan şeyh ve ağalarla birleşerek Demokrat Parti’yi kurmuştur. Ve sonunda da Türk devletini NATO süreciyle ABD’ye çıpalamıştır!

TÜRK ORDUSU TÜSİAD İÇİN ‘İHRAÇ MALIDIR’

4. Türkiye’yi Atlantik cephesine sokan TÜSİAD, o tarihten beri Soros’un Koçbaşı’dır. Soros için “en iyi ihraç malı” olan Mehmetçik, TÜSİAD için de öyledir.

TÜSİAD programının dört uygulayıcısı olan Menderes, Özal, Çiller ve Erdoğan yönetimindeki Türkiye ise ABD’nin bölgedeki jandarmasıdır: Kore’de, Somali’de, Bosna’da, Irak’ta, Afganistan’da, Lübnan’da, Libya’da, şimdi de Suriye’de…

5. Mustafa Koç’un sözleri kimlerin aynı cephede yer aldığının anlaşılması bakımından önemlidir. TÜSİAD’ın “barış” anonslu müzakere sürecinin başına geçmesi, projenin Amerikan yapımı olduğunu göstermektedir fakat daha önemlisi başta solcular olmak üzere çeşitli kesimlere kimin kuyruğuna takıldıklarını görme fırsatı vermektedir!

Çünkü TÜSAD’ın koçbaşı olduğu bir proje “devletlere bağımsızlık, milletlere kurtuluş ve halklara devrim” getirmez! TÜSİAD’ın başını çektiği programlar kendilerine kâr, gericilere özgürlük, halklara ise esaret getirir. TÜSİAD’ın programları o nedenle dün ancak 12 Eylül darbesiyle uygulanabildi, bugün de AK faşizmle uygulanabiliyor!

KÜRESELLEŞME DEĞİL MİLLİ DEVLETLER KAZANIYOR

6. ABD, küreselleşme programı ile milli devletleri hedef almıştır. Ancak o program sadece 20 yıl sürebilmiştir. Milli devletler direnmiştir.

Bu direnişin en somut örneği Irak’tır. 1. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin çıkarına göre kurulan bu Arap devleti, asıl şimdi “milli devlet” olmaktadır ve bu ülkede yaşayanlar, Iraklılaşarak yurttaş olmaktadır!

Böylesi bir süreçte Türk milli devletinin tasfiye olacağını sanmak, aldanmaktır!

KÜRESELLEŞMEYE KARŞI BÖLGESELLEŞME

7. Öcalan, basına yansıyan sözlerinde “ulus devletçiliği aştığını” söylemekte ve “ulusun kendisinin son birkaç yüzyılın en boş gerçeği olduğunu”, “ulus devlet modelinin toplumlar için bir kafes olduğunu” savunmaktadır.

Bu sözler basında her ne kadar PKK’nin Kürt devleti hedefinden vazgeçtiği şeklinde yorumlandıysa da, daha önemli olanı, Öcalan’ın bu sözlerle aslında Türkiye’nin üniter ve milli devlet yapısını AKP’yle müzakere ettiğini ortaya koymasıdır!

Ancak çağımız hâlâ emperyalizm çağıdır ve Lenin’in “ezen-ezilen”, Mustafa Kemal’in de “zalimler-mazlumlar” diyerek tarif ettiği çelişme sürmektedir. Bu nedenle de Mao’nun saptadığı “devletler bağımsızlık, milletler kurtuluş, halklar devrim istiyor” denklemi hâlâ geçerlidir.

Üstelik şartlar devletlerin, milletlerin ve halkların şimdi daha çok lehinedir. Ve milli devletler, milli devlet mevziisinin de ilerisinden, çok daha güçlü savunulabilir. Milli devletlerin “küreselleşme” saldırısına karşı geliştirdiği “bölgeselleşme” çözümü, bizim için daha da yakıcı ihtiyaçtır, çözümdür!

Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin Batı Asya Birliği içinde bölgeselleşerek emperyalizme direnmesi, en başta Kürtlerin lehinedir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Ocak 2013

, , , , , , , , , , ,

1 Yorum

ERGENEKON TERTİBİ, 28 ŞUBAT’A OPERASYONDUR

Bugün iktidarda olanların 28 Şubat düşmanlığı elbette anlaşılabilir, zaten açıkça 28 Şubat’ın kendilerine karşı yapıldığını belirtiyorlar.

Ancak 28 Şubat’ın bir ABD – İngiltere – İsrail operasyonu olduğunu savunan kimi milliyetçi – ulusalcı kesimleri anlamak mümkün değil. Hatta bir bölümü, 28 Şubat’ın sırf AKP’yi doğurmak için yapıldığını bile iddia edebiliyorlar.

28 Şubat’ın aslında ne olduğunu ortaya koyan en önemli olgu, ABD’nin Türk Ordusu’nu nasıl değerlendirdiğidir. Çünkü bu, 28 Şubat’ın, Amerikancı 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle aynı şey olup olmadığını ortaya koymaktadır.

TÜRK ORDUSU’NUN ‘HİZADAN ÇIKMASI’

Türk Ordusu Mart 1995’te ABD’nin kendi toprağı ilan ettiği Kuzey Irak’a girerek, Washington’la karşı karşıya gelmiştir. Bu süreç aslında 1986 yılında, Pentagon’un “Kürt Senaryosu”nu TSK’ye dayatmasıyla başlamıştı. 1991’de Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay’ın BushÖzal planını reddederek Irak’a girmemesi ve istifa etmesi, ABD’nin Kürt Planı’nı açığa çıkaran ve karşısına Kale Planı’nı koyan Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in katledilmesi, sürecin önemli kırılmalarıydı.

1995’de Pentagon’un kukla devletine müdahale eden Türk Ordusu’nun artık ABD’nin resmi ve yarı resmi kurumlarında “ hizadan çıktığı” saptanıyordu.

Ve Türk Ordusu, bu tarihten itibaren milli devletini savunmak için Atlantik’le köklü bir karşı karşıya gelme sürecine girdi.

28 ŞUBAT, ATLANTİK’LE MÜCADELEDİR

İşte 28 Şubat da, milli devletin savunulması için Atlantikçilikle hem dışarıda hem de içeride mücadeledir. 28 Şubat bu nedenle  – dindarlara değil – batı destekli irticaya yani “haçlı irticaya” karşıdır, Susurluk’la ortaya çıkan çetelere karşıdır, mafyalaşmış ekonomiye karşıdır… Özal’ın başlattığı, Çiller’in hızlandırdığı özelleştirme pogramının bile bu süreçte bir ölçüde kesintiye uğraması ve ancak AKP döneminde yeniden atağa geçmesi anlamlıdır.

Türk Ordusu ilk kez 28 Şubat’la bilikte silah envanterini çeşitlendirme stratejisini kabul edip NATO standartları dışı silah alımına yönelmiştir, Türkiye’nin bugün övündüğü Milli Gemi ve Milli Tank projeleri 28 Şubat ikliminde ortaya çıkmıştır.

28 Şubat, Türk devletinin NATO konseptleri gereği kenara attığı bölge merkezli dış politikaya dönmesi demektir.

28 Şubat’ı din düşmanlığı ve İran düşmanlığı gibi okuyanlara anımsatalım: 28 Şubat’çılar o gün ABD’ye karşı İran ve Rusya’yla ittifak önerirken, 28 Şubat karşıtları bugün İran’a karşı ABD radarı kuruyor, ABD’yle birlikte Suriye’ye müdahale etmek istiyor!

ÇEVİK BİR İLE TAYYİP ERDOĞAN’IN ÖDÜL KARDEŞLİĞİ

Ancak Türk Ordusu’nun 28 Şubat’da homojen olduğunu, yekpare olduğunu elbette iddia etmiyoruz. 28 Şubatçılık esas olarak  Genelkurmay Başkanları Org. İsmail Hakkı Karadayı ile Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun çizgisidir.

Bugün, 28 Şubat’a karşı olanların, Org. Çevik Bir’in uygulamaları üzerinden saldırıya geçmesi anlamlıdır. Çünkü ABD’nin Türk Ordusu’nu yeniden hizaya sokmak için Genelkurmay Başkanı yapmaya çalıştığı Çevik Bir, 28 Şubat içinde Truva atıydı. 28 Şubat’ı Amerikancı bir darbeye dönüştürmek istedi.

Önü kesilen Çevik Bir, daha sonra Atlantikçi sermayenin Cumhurbaşkanı adayı olarak da Türkiye’nin karşısına çıktı!

Kaderini Washington’a bağlayan Fethullah Gülen’in de 28 Şubat’ta Erbakan’dan görevi bırakmasını istemesi, türbanı “teferruat” ilan etmesi gibi çıkışları da Çevik Bir’ciliğindendir.

Bir tek Çevik Bir ile Tayyip Erdoğan’ın ABD’deki Yahudi kurumlarından ödül almış olması ise başlı başına bir öneme sahiptir.

ERGENEKON OPERASYONUNUN ANLAMI

Çok önemli bir olayı daha anımsatalım. 28 Şubat kararlarından 8 ay sonra, Genelkurmay Başkanlığını 1998’de Org. İsmail Hakkı Karadayı’dan teslim alacak olan Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 5 Kasım 1997 günü KKTC’deki Toros tatbikatında bir suikasttan kılpayı kurtuldu. Seken kurşunla Albay Vural Berkay öldü.

ABD’nin Türk Ordusu içinde kendine uygun isim arayışları sonraki yıllarda da sürdü.

Aslında 28 Şubatçıların ve Türk Ordusu’nun Washington tarafından nasıl değerlendirildiği 2003 yılına ait Wikileaks’in yayımladığı bir ABD belgesinde var. ABD, Hilmi Özkök’ün temsil ettiği Atlantikçiler üzerinden, subayların ana gövdesini oluşturan Milliyetçiler ile Avrasyacılar’ı Genelkurmay’dan temizlemek ve etkisizleştirmek istiyor.

İşte Ergenekon operasyonu, bu hedefin gerçekleştirilmesi içindir. Aksi takdirde ABD, kendi çıkarları için Türk Ordusu’nu komşularının üzerine süremez!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Şubat 2012

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın