Posts Tagged Hilmi Özkök
ORG. ÖZEL’İN ESİR KOMUTANLARA EMRİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/04/2013
Ergenekon tertipleriyle Hasdal’da esir olan kahramanlardan Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen de “kitaplı subaylar” sınıfına geçti. Kaynak Yayınları’nın geçen hafta yayımladığı “Kardak’ta kahraman, Hasdal’da esir” isimli kitap, bir gazeteci için sıra dışı haberlerle dolu.
Örneğin Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in Hasdal’ı ziyaret ettiğini biliyorduk ama görüştüğü esir komutanlarla ne konuştuğunu, onlara neler söylediğini bilmiyorduk. Artık Yazar Ali Türkşen’den öğreniyoruz:
“Yargılamayı yapan hâkimlere güvenin. Karşılıklı diyaloga girmeyin. Savunmalarınızı kısa tutun ve bir an önce tamamlayın. Cezaevinde de olsa asker olduğunuzu unutmayın ve disiplinsiz hareketler içinde olmayın. Herhangi bir suç işlerseniz gerekirse cezanızı ben veririm. Ben, uyumlu bir şekilde hareket eden biri olarak, bu olayların açıklığa kavuşması için kendi yöntemlerimle mücadele edeceğim. Ancak bunda başarılı olamazsam ben de önceki komutanlarım gibi görevi benden sonra gelenlere devrederim. Ancak bunun ne zaman olacağını size söyleyemem, bir süre veremem.” (s:353)
Ancak Org. Özel ne başarılı olmuştur ne de görevi kendinden sonra gelene bırakmıştır!
Üstelik “hâkimlere güvenin, savunmanızı kısa tutun” diyerek de silah arkadaşlarını yanlış yönlendirmiştir!
HASDAL’DAN GENELKURMAY’A SERT TEPKİ
Ve Balyoz sanıkları komutanlarının direktifine uymuş ve hüküm giymişlerdi.
Hasdal’da oluşan tepkileri dindirmek üzere bu kez 1. Ordu Komutanı Org. Yalçın Ataman gider ziyaretlerine… 3 Nisan 2012’deki bu ziyaret oldukça gergin geçmiş, hatta Ali Türkşen’in belirttiğine göre komutan, bazı subayların görüşmeyi terk etmesini dahi emretmek zorunda kalmıştır. (s:353)
Tümamiral Soner Polat’ın, Hasdal’daki tutuklu subaylar adına Org. Yalçın Ataman’a ilettiği mesaj ise çarpıcıdır:
“Generalim, ben Atatürk’ün ordusunda amiral olarak görev yapma mutluluğuna eriştim ve görevimi tamamladım. Artık bir daha göreve dönmeyeceğimi biliyorum. Zaten bugünkü TSK’yla gönül bağım da kopmuş durumda. Bize iletildiği şekliyle Genelkurmay Başkanımızın direktifleri doğrultusunda iyi bir asker olarak bana verilen emri yerine getirdim ve Balyoz davasındaki savunmamı çok kısa tuttum, hâkimlere güvendim. Şu an geldiğimiz durum ortadadır. Şimdi bilmek istediğim, Genelkurmay Başkanımızın gelişen durum karşısında yeni bir emri varsa onu öğrenmektir.” (s:354)
BÜYÜKANIT: KARIŞMAYACAĞIZ, İŞ BEŞİKTAŞ’IN
Ali Türkşen’e göre Genelkurmay Başkanlığı’nın tutumu her aşamada problemlidir. Türkşen, HKK Askeri Başsavcısı Albay Ahmet Zeki Üçok’un şu uyarısını, bu problemli bakışa örnek olarak vurgulamaktadır:
“Beş teğmen ile ilgili soruşturmanın da hukuki irtibat bulunması nedeniyle askeri savcılık olarak bana verilmesi için Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirliğine gittim. Ancak bu ikazlarım, Büyükanıt tarafından dikkate alınmamıştır. Bana ‘Biz bu işe karışmayacağız’ denilerek soruşturmanın Beşiktaş savcılarınca sürdürüleceği bildirilmiştir.” (s:355)
SİLAH ARKADAŞLIĞINI TERKEDENLER
Işık Koşaner hariç son dönem Genelkurmay Başkanları’nın tamamını sorumlu tutan Ali Türkşen, bu nedenle hapisten çıkan bir teğmenin orduevinde karşılaştığı eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e “sizin hâlâ buralarda dolaşacak yüzünüz var mı?” diye tepki gösterebildiğine dikkat çekiyor, fakat ekliyor:
“Hilmi Özkök’ün ‘imkânı olmadığı’ için silah arkadaşlarına destek vermek üzere Silivri’ye de gelemediği göz önüne alınırsa, muhatap olduğu bu davranış şekline şaşırmak gerekir.” (s:359)
Anımsayacağınız gibi eski Genelkurmay Başkanı emekli Org. İlker Başbuğ, duruşmada “Hani nerede o eski genelkurmay başkanları. Hiçbiri burada yok. Onların başına gelse, biz koşa koşa gelirdik buralara” demişti. Bunun üzerine Hilmi Özkök, silah arkadaşlığı tarihine ibretle geçen şu açıklamayı yapmıştı: “Ben İzmir’deyim, imkân olsa da orada olsam.” (Milliyet, 29 Mart 2012)
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Nisan 2013
BAŞKANIN TÜM ADAMLARI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 28/03/2013
Öcalan’ın “çekilme” şartlarından biri de Akil Adamlar heyeti…
Ancak önerinin yeni olmadığını, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun da bu öneride mutabık kaldığını önemle vurgulamalıyım.
Öcalan bu önerisini Aralık 2007’de ortaya atmıştı: “Akil adamlar komisyonu kurulmalıdır. Bu akil adamların kimlerden oluşacağı çok önemli… Ben sadece biz seçelim, bizim seçtiğimiz insanlardan oluşsun demiyorum. Devletin de seçeceği kişilerden oluşan bir komisyon olur. Örneğin İlter Türkmen olabilir. Bu komisyona Aahtisari gibi, ki özellikle onu öneriyorum, insanlar bulunmalı. Bunlar gelip benimle de görüşürler.”
Ardından Kılıçdaroğlu, Öcalan’ın Akil Adamlarını, bir Y-CHP önerisi olarak gündeme getirdi. Hatta daha da ileri gitti ve PKK’yle MİT’in değil, Akil Adamların görüşmesi gerektiğini savundu. (Haber Türk TV, 7 Haziran 2011)
ÖCALAN’IN VE DEVLETİN AKİL ADAMI: AAHTİSARİ
Marti Aahtisari, Öcalan tarafından Akil Adam olarak önerildikten sonra AKP ve CHP tarafından Türkiye’ye davet edildi.
Aahtisari Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Ana Muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’yla görüşerek sadece Öcalan’ın değil, devletin de Baş Akil Adamı kabulü gördü.
KANDİL’İN AKİL ADAMI: İLTER TÜRKMEN
Ardından Murat Karayılan, Cumhurbaşkanı Gül adına röportaja gelen Hasan Cemal’e Kandil’in Akil Adamı’nı açıkladı: İlter Türkmen!
MİT’i CIA’ya bağlayan General Behçet Türkmen’in oğlu İlter Türkmen, 12 Eylül rejiminin Dışişleri Bakanı yapılmıştı. Türkmen’in kimliği Türk heyetinin bir Moskova ziyaretinde de gündeme gelmişti
Yıl 1974. Yer Kremlin. Sovyetler Birliği Yüksek Prezidyum başkanı Potgorni, TBMM Başkanı Kemal Güven’e İlter Türkmen’i parmağı ile işaret ederek, “sizin bu büyükelçiniz Amerikan casusudur” diye bağırır. Heyette yer alan milletvekillerinden Necdet Evliyagil, yanında oturan Türkmen’e “Bu nasıl iş? Cevap ver” der.
Ancak Türkmen’in vereceği bir cevabı yoktur!
BDP’NİN AKİL ADAMI CHP’DE: TANRIKULU
Sonra BDP’nin Cengiz Çadar, Hasan Cemal, Sezgin Tanrıkulu gibi Akil Adam önerileri oldu.
“Gölge CIA” olan Stratfor’un TR705 kodlu istihbarat kaynağı Sezgin Tanrıkulu, bilahare Akil Adam kontenjanından CHP’ye girdi, milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı oldu.
AKP’NİN AKİL ADAMI: HİLMİ ÖZKÖK
AKP’nin en önemli Akil Adamı ise Hilmi Özkök’tü. Gerçi Özkök, Erdoğan’a bağlılığının sürekliliği nedeniyle pozisyonunu şöyle tanımlıyordu: “Akil değil makul adamım!”
Böylece Özkök, karşı devrimdeki rolü nedeniyle aslında AKP için “makul” olduğunu sergilemiş oluyordu!
İSRAİL’İN AKİL ADAMI: HİSARCIKLIOĞLU
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ismi önce İmralı sürecinin Akil Adamı olarak gündeme geldi.
Ancak İsrail’in özrü sırasında ortaya çıktı ki, 17 Mart’ta Kudüs Tahkim Merkezi’nin Eş Başkanı ilan edilen Hisarcıklıoğlu meğer Suriye’ye karşı İsrail-Türkiye cephesi kurulmasında da Tel Aviv’in Akil Adamı olarak görev almış!
AB’NİN AKİL ADAMI: BEJAN MATUR
Eski Zaman yazarı Bejan Matur ise Alman Der Spiegel’e yazdığı bir makalede PKK’ye akıl vererek, Akil Adam olduğunu göstermiş oldu.
Matur AKP’nin her an çark edebileceği uyarısı yaparak sürece, örneğin AB gibi bir garantör gücün yetkili olmasının şart olduğunu savunuyor.
ABD’NİN AKİLADAMI: EGE CANSEN
Hürriyet yazarı Ege Cansen ise “ihanet önerileri” listesinde üst sıralar için yarışacak şu öneriyi yaptı: “PKK değil, bölgedeki (Güneydoğu’daki) güvenlik güçleri geri çekilsin!” (Hürriyet, 27 Mart 2013)
Tüm okurlarını şaşırtan Cansen, bu dudak uçuklatan önerisiyle kendiliğinden Atlantik’in Akil Adamlığına terfi etti.
AKP’NİN AKİL ADAMI: YALÇIN AKDOĞAN
Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan ise bu karşı devrim sürecinin nasıl tamamlanacağını belirtiyor: “Tarihle, geçmişle hesaplaşmadan, sorgulamadan, yüzleşmeden kronik meseleler aşılamaz.” (Yeni Şafak, 27 Mart 2013)
Akdoğan’ın tarih dediği Atatürk’tür, Cumhuriyet’tir, Kurtuluş Savaşı’dır, Kemalist Devrim’dir; kökleri kazınmadan, milletin hücrelerinden sökülüp atılmadan nihayete erilmez!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Mart 2013
1 NOLU TANIK, 2 NOLU SANIK
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 04/08/2012
Genelkurmay 1. Başkanı’nın tanık, 2. Başkanı’nın da sanık olduğu dünyadaki ilk mahkemenin dünkü duruşmasındaydık… Hilmi Özkök tanık olarak, o dönem 2. Başkan olan İlker Başbuğ da sanık olarak Silivri’deydi…
Hilmi Özkök, ilk günkü tanıklığının ardından dün de avukatların ve sanıkların sorularını yanıtlamak üzere mahkemedeydi. Özkök her ne kadar Fikret Bila’ya “Silah arkadaşlarımı acı çektiğim için Silivri’de ziyaret etmedim” dediyse de, aslında yüzünde farklı bir “acı” işareti vardı…
ÖZKÖK’ÜN PERFORMANSI
Nasıl bir acı olduğunu tarif etmeye çalışayım. Örneğin Hâkim üye Sedat Sami Haşıloğlu, Özkök’e “hangi gazeteler sizi yıpratmaya çalıştı” diye soruyor. Özkök bazı yayınları sıraladıktan sonra belirtiyor: “O yayınlar nedeniyle, görev performansım olumsuz etkilendi.”
“Performansı gazete haberleriyle düşen bir Genelkurmay Başkanı, kim bilir başka nelerden etkileniyordur” diye düşünmeden edemedim doğrusu… Umarım Özkök 1 numarayken, kimi devletler de böyle düşünmemiştir!
Hâkim üye Sedat Sami Haşıloğlu “2001-2002’de ABD Ecevit hükümetine darbe yaptı ve size Genelkurmay Başkanı olma yolunu açtı” diye özetleyebileceğimiz Doğu Perinçek tespitlerini sordu Hilmi Özkök’e… Özkök, “Perinçek’in görüşlerine saygı duyuyorum ama Genelkurmay Başkanı olmam rutindir” diyerek, o acıyı biraz daha sergiledi!
Özkök sonrasında, Perinçek’in yazılı sorusu karşısında da “Kıvrıkoğlu’nun süresinin bir yıl uzatılmak istendiği konusundan haberdar olmadığını” belirtti! Haber Tanzanya’da bile duyulmuştu ama demek o sırada Kara Kuvvetleri Komutanı olan Hilmi Özkök duymamıştı!
ÖZKÖK’ÜN TUNCAY ÖZKAN’A AÇTIĞI DAVA
Ardından Hâkim üye Sedat Sami Haşıloğlu, Özkök’e Mustafa Balbay’ın günlüklerinden bazı satırlar okudu. Özkök aktarılanların çoğundan ya haberdar değildi, ya da katılmıyordu o görüşlere… Balbay, “o zaman ben neden sanığım” diye sormuştur kendine eminim…
Bir ara Hilmi Özkök, Tuncay Özkan’ın KanalTürk’te Cüneyt Arcayürek’le birlikte yaptığı programda, kendisine “salak” dediğini söyledi. Özkök’ün bu “tanıklığı” üzerine Tuncay Özkan sinirlenerek bulunduğu en arka sıradan öne doğru yürüdü ve Hâkim’den söz hakkı istedi.
Pek söz vermeyen, verince tek soruyla sınırlayan Hâkim’in dalgınlığına gelmiş olmalı ki, Tuncay Özkan’a söz hakkı verdi. Muhtemelen pişman da oldu.
Çünkü Tuncay Özkan, programda öyle bir söz söylemediğini, o sözün söylenmediği halde programın deşifresine bilerek koyulduğunu, bunun mahkemede tespit edildiğini, bu nedenle açılan davadan beraat ettiğini anımsattı!
Hâkim, Hilmi Özkök’e sordu: “Bu davadan ve beraattan haberiniz var mı?”
Hilmi Özkök’ün yüzündeki acı dev ekrana yansıyor ve eski 1 numara “hayır” yanıtı veriyordu! Oysa Özkök, emekli olmasından bir gün önce 30 Ağustos’ta o davayı hem de 301’den açtırmıştı!
O an Özkök’ün yüzüne yansıyan acıyı gören herhangi biri, 1 numaranın “tanık mı, yoksa sanık mı” olduğunu, eminim anlamazdı!
Biz de anlamadık…
Ama iki günün ardından Özkök’ün tanık olmadığından artık emindik. Zira Hilmi Özkök herhangi bir darbe girişimine tanık olmamıştı!
O zaman dava da bitmiştir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Ağustos 2012
ÇEVİK BİR NEDEN TUTUKLANDI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/04/2012
“ABD’yle nasıl mücadele edilir” sorusuna hayatıyla en iyi yanıtı veren Doğu Perinçek, “Çevik Bir ve doğru mevzilenme” konusunda önemli bir uyarı yapmıştı: “Bir zamanlar üçü de Yahudi JINSA madalyası almışlardır, doğrudur. Ama bugün Tayyip Erdoğan – Abdullah Gül ikilisi, Org. Çevik Bir’i hapse atıyor. Geçmişteki mevzilenmeler değiştiği zaman, hâlâ o geçmiş mevzilenmenin içinde kalmak, zamanı şaşırmaktır ve siyasal mücadelede kişinin kendi mevzilerine ateş etmesine yol açar.” (Aydınlık, 21 Nisan 2012)
Kuşkusuz çok öğretici…
Çevik Bir’in tutuklanması önemli derslerle doludur. Neden tutuklandığını anlayabilmek de, bugünün mevzisinde iyi mücadele edebilmek için gereklidir.
ABD’nin 28 Şubat’ta “Truva atı” olan Çevik Bir’i tutuklatması kadar öğretici olan bir başka olay da Cengiz Çandar’ın 28 Şubat operasyonu konusunda söyledikleriydi.
Çandar gibi tescilli bir ABD-İsrail piyonunun, 28 Şubat’ı ABD-İsrail projesi diye suçlaması haliyle kafaları karıştırdı. Çünkü 28 Şubat bir ABD projesiyse eğer, en başta Çandar’ın 28 Şubatçı olması gerekirdi… Tersi, Cengiz Çandar’ı anti-emperyalist yapar ki, bu da eşyanın tabiatına aykırı!
28 ŞUBAT’IN ABD PROJESİ OLMADIĞINI KANITI, ERDOĞAN’DIR!
Gelin Çandar’ı bir kenara atarak şöyle soralım: 28 Şubat gerçekten bir ABD projesi olsaydı, Erdoğan – Gül – Gülen üçlüsü 28 Şubat operasyonuna soyunabilir miydi?
Ya da gelin yanıtı ortada olan şu sorular üzerinden düşünelim: Erdoğan’ı kim iktidar yaptı? Erdoğan hangi devletin projesinin eşbaşkanı? Erdoğan Suriye’ye kimin NATO’sunun sopasını sallıyor? Erdoğan kimin model ortağı? Kim, ABD’yle altın bir işbirliği dönemi içinde olduklarını ilan etti? Başta İran olmak üzere komşu ülkeler, neden AKP’yi ABD’nin Ortadoğu’daki taşeronu ilan ediyor? Kim ABD-İsrail kurumlarından cesaret madalyaları alıyor? Irak’a saldıran ABD askerilerinin sağlığına kim duacı? Kim ABD ile gizli sözleşmeler imzaladı?
SÜREKLİ DARBE DÖNEMİ
Doğru, ABD bir ölçüde 28 Şubat’a sızmıştır. Çevik Bir ABD’nin 28 Şubat’taki Truva atıdır. Ancak 28 Şubat toplamda ABD’nin çıkarlarına karşıdır. Bu nedenle ABD, 28 Şubat generallerini “hizadan çıktı” diyerek çizmiştir; “28 Şubat bin yıl sürecek” kararlılığına, “binyılın meydan okuması” isimli tatbikatıyla yanıt vermiştir!
Ve ABD, 2002’de Hilmi Özkök üzerinden Türk Ordusu’na, Tayyip Erdoğan üzerinden de Türkiye’ye darbe yapmıştır. ABD, AKP-Cemaat koalisyonu eliyle yürüttüğü Ergenekon tertibiyle, “sürekli darbe” dönemini başlatmıştır.
Türk Ordusu direndikçe Balyoz, Andıç diye sürdürmüştür operasyonu…
ABD 28 Şubat’la hesaplaşmadan Ergenekon tertibi bitmez! Çünkü 28 Şubat Türk Ordusu’nun 27 Mayıs’tan sonraki ikinci büyük atılımıdır ve en başta ABD’nin çıkarlarına karşıdır!
ABD, esas hedefe, yani 28 Şubat’a darbe indirebilmek ve kamuoyu desteği alabilmek için de önce kendi eseri olan 12 Eylül’e yönelmiş ve 95 yaşındaki iki görevlisini kurban vermiştir; ardından da Çevik Bir’i…
TSK’Yİ BİR BÜTÜN OLARAK SAVUNMAK
Çevik Bir’in tutuklanmasının asıl önemi şudur: Operasyon Çevik Bir’e kadar uzandığına göre, ABD TSK’yi tam teslim alamamıştır!
Tabi buradan şu sonuç da çıkıyor: ABD dün 28 Şubat’ın yönünü değiştirebilmek için Çevik Bir’i kullandı; bugün de yine Türk Ordusu’na saldırabilmek için Çevik Bir’i kullanıyor, harcıyor… Yani NATO’cu generaller, iradelerinin dışında da NATO’ya hizmet etmiş oluyorlar.
ABD’nin ilişki ahlakı böyledir; kullanır, atar! Nitekim bunu çok iyi bilen Cüneyd Zapsu, Erdoğan için şu ricada bulunmuştu ABD’ye: “Bu adamı deliğe süpürmeyin, kullanın.”
Erdoğan’ın, Çevik Bir’in durumundan bir ders çıkaramayacağı ortada…
Biz ise geçmişin mevzisinde kalarak, bugünün mücadelesini kazanamayacağımızı biliyoruz ve Türk Ordusu’nu bugün bir bütün olarak savunuyoruz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Nisan 2012
İKİ ABDULLAH MUTABAKATI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/10/2011
AKP’nin sadece son dönemde değil, daha Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde bile Öcalan’la müzakere yaptığı
ortaya çıktı! AKP Milletvekili olan gazeteci Şamil Tayyar, yakında çıkacak yeni kitabında Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde Abdullah Öcalan’la vardığı mutabakatı yazıyor. Mutabakat, kitap çıkmadan dünkü Milliyet’te yer aldı. Oradan aktaralım:
Başbakan Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’u çağırarak, PKK’yi dağdan indirecek kapsamlı bir çalışma yapmalarını ister. Gül ikilinin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’le birlikte çalışmasını söyler ve daha sonra yeniden bir araya gelirler.
Bu görüşmelerde PKK’nin dağdan indirilmesi kararının alt yapısı oluşturulur. İmralı’da Öcalan’la görüşülerek mutabakata varılır.
Gül ve Öcalan’ın vardığı mutabakat şöyledir: “PKK’nin dağda 250 civarında yöneticisi var. Bunları Irak, İran ve Suriye’de dağıtarak eritelim. Kalanların tamamını affedelim.”
ÖCALAN PAZARLIĞI AÇIKLADI
Öcalan 10 Eylül 2003’te avukatlarına mutabakat sürecinde yapılan görüşmeleri şu sözlerle aktarıyor:
“Ateşkes sürecinde de karşılıklı yazışmalar devam etti. Bir süre sonra ‘Sizinle de görüşeceğiz, af falan da gündeme gelebilir. Gücünüzü dağların uygun yerine alın. Biz saldırmayacağız. Kontrol edemediğimiz güçlerden doğru bir saldırı gelirse de, meşru savunmanızı yaparsınız’ dediler. ‘Güvence nedir‘ diye sordum. ‘Güvenceniz sizin siyasi gücünüzdür’ dediler.
‘Diğer sorunlarımızı da demokratikleşme süreci içinde çözeriz’ denildi. Ben de çatışmayı derinleştirme yerine barışı esas aldım.”
Şamil Tayyar, Öcalan’ın o dönemde MİT üzerinden Abdullah Gül’e bir de mektup yazdığını aktarır.
AKP – PKK GÖRÜŞMELERİ
Tayyar’ın eksiklerini biz de yeni çıkacak “Devlet – PKK Görüşmeleri” kitabımızdan tamamlayalım:
Öcalan 12 Mart 2003’te Başbakan Abdullah Gül’e MİT üzerinden 16 sayfalık bir mektup gönderdi. Gül – Özkök – Atasagun üçlüsü, aslında bu mektupla Öcalan’ın görüşlerini alıyor, müzakere ediyordu.
Öcalan, mektubunda Gül’e barışın şartlarını aktarıyordu. Öcalan’a göre “çözüm” atılacak iki adımla gelebilirdi. Birinci adım demokrasinin uygulanmasını, ikinci adım da hukuki düzenlemeler yapılmasını içeriyordu. TBMM silahsızlanma ortamının
sağlanması için gerekli düzenlemeleri hızla yapmalıydı.
Öcalan’ın Gül’e mektubunun çok daha geniş ayrıntıları, Cengiz Kapmaz’ın “Öcalan’ın İmralı Günleri” kitabında var.
SÜRGÜN PAZARLIĞI
İki Abdullah’ın mutabakat sürecinde aslında bir de “sürgün pazarlığı” var:
AKP 2003 yılında Topluma Kazandırma Yasası’nı hazırlamaktadır. ABD, yasanın kapsamının genişletilmesini, PKK’li yöneticilerin Norveç’e gönderilmesini, diğerlerinin de affedilmesini ister.
Öcalan, 23 Haziran 20003’te, avukatlarına sürgüne hazır olduğunu söyler: “Mesela benim çıkışıma kamuoyu hazır değil diyorlarsa, sürgün formülü de olur. Nasıl Arafat için sürgüne gönderelim diyorlarsa, bizim için de bu olabilir. Ben dâhil PKK yönetimi bu fedakârlığı da yapabiliriz. Eğer Türkiye kamuoyu bizi ve KADEK yönetimini kabul etmezse, biz gönüllü olarak geçici bir süre için ABD ve NATO’nun güvencesinde bir sürgüne razıyız. Geriye silahlı adamların adım adım gelmesi kalıyor. Cezaevindekiler çıkarılır. Bir cezaevinden 500 kişi çıkar, bir dağdan 500 kişi gelir. Böyle adım adım gelişir. Bu süreci 2005’e kadar yol haritası olarak ilan ediyorum.”
TÜRK ORDUSU’NU AŞAMADILAR
Ancak TSK, bu pazarlıklara izin vermez! Hem Abdullah Gül hem de ABD’nin Ankara Büyükelçiliği geri adım atar ve “bu yönde bir plan ve hazırlık olmadığını” açıklar.
AKP iktidarının PKK ile dikensiz gül bahçesinde pazarlık yapabilmesi için TSK’nin aşılması ve Ergenekon soruşturmasının
başlaması gerekecektir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Ekim 2011