Posts Tagged Füze

İran’ın “ölçülü” yanıtı

İran, 13 Nisan’dan sonra 1 Ekim’de de doğrudan İsrail topraklarını füzelerle vurdu. İran’ın yanıtını, ABD ve İsrail’in durumunu ve Türkiye’nin tutumunu madde madde inceleyelim:

1) Tahran’ın yanıtı yine ölçülüydü: Hem İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun savaşı bölgeselleştirme tuzağına düşmeyecek ölçüde, hem İsrail’in dokunulmazlık efsanesini delecek ölçüde… 

NATO tedrisatının sonuçları

2) Ancak Tahran’ın yanıtı yine ilki gibi Türkiye kamuoyunda farklı siyasal ajandalar çerçevesinde yorumlandı. Türkiye’de üç kesim İran karşıtlığında ittifak yapıyor: Sünni Siyasal İslamcı kesim, Kemalistlerin NATO’cu kanadı ve liberaller… 

3) Sosyalistlerin büyük bir kesimi, antiemperyalist ve ezilen halklardan yana tutumları nedeniyle ABD-İsrail eksenine karşı direnen tüm kuvvetleri destekliyorlar. Kemalistlerin NATO’cu kanadı ile liberaller ise ABD-İsrail cephesinde konumlanıp, sosyalistleri “nasıl olur da dinci rejimlere, İslamcı örgütlere destek verirsiniz” diye suçlamaya kalkıyorlar. 

4) Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın MOSSAD ajanı olduğunu iddia eden albayın, İran’ın İsrail’le danışıklı dövüştüğünü, İran füzelerinin havai fişek olduğunu iddia eden generallerin varlığı, NATO tedrisatının yıkımının aslında ne boyutta olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekiciydi.

Propaganda savaşı

5) Bu çok cepheli savaş, aynı zamanda bir propaganda savaşıdır, kamuoyunu ve akılları hedef alır. Örneğin İran’ı Rusya’ya füze desteği veriyor diye suçlayan Atlantik cephesi, o füzeler İsrail’e atılınca “işe yaramadığını” propaganda ediyor.

6) Hamas lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesinden sonra İran’ın İsrail’e yanıt veremeyeceğini, İranlı mollaların “tavuk” ve “ördek” olduğunu iddia edenler, “İran İsrail’i vuramaz” diyenler, İran 1 Ekim akşamı füzelerini atınca, bu kez “İsrail’in demir kubbesi füzeleri önledi” diye propaganda yapmaya başladılar. Füzelerin bir bölümünün demir kubbeyi deldiği anlaşılınca, “ama boş tarlaya düştü” dediler. Askeri tesislere, havalimanlarına düştüğü anlaşılınca, “ama tahribat yaratmadı” dediler. Yarattığı anlaşılınca, “ama kimse ölmedi” dediler…

Pentagon’un saptaması

7) ABD ve İsrail için, İran’ın füze kapasitesi kendini ispatlamış durumdadır. Sesten yedi kat hızla 1200 km yol kat eden ve en önemlisi uyduyla yönlenebilen bu füzeler, mesajı alması gerekenlere vermiş görünüyor. Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, “İran’ın bir kapasitesi olduğu açık ve bunu doğrudan İsrail’e saldırmak için kullanmaya istekli olduklarını gösterdiler. Bu nedenle İsrail’in savunulması konusunda yakın istişarelere devam edeceğiz” dedi. 

Pentagon’un da saptadığı gibi füzeler etkili oldu. Füzeler sivilleri değil, İsrail’in askeri ve güvenlik tesislerini hedef aldı. Batı basınında çıkan fotoğraflar, Tahran’ın istediği sonucu aldığına işaret ediyor. Unutulmamalı: Silahlı politika olarak savaşın temel hedefi çok insan öldürmek değil, düşmanının iradesini teslim almaktır. 

Erdoğan’ın mesajının anlamı 

8) İktidar cephesi “İsrail’in hedefinin İran olmadığını, asıl hedefinin Türkiye olduğunu” savunuyor. Bu sözler ya Sünni Siyasal İslamcılığın mezhepçi bakışı nedeniyle, ya İran-Hamas ilişkisinden duyulan rahatsızlık ve o ilişkiyi devralmak için ya da bölgedeki tabloyu fırsata çevirerek kendi “nüfuz bölgesi kurma ve genişletme faaliyetlerine“ gerekçe üretmek için söyleniyor olmalı…  

9) Peki savaş bölgeselleşir mi? Elbette bu risk hâlâ var. Netanyahu iktidarını korumak, yargılandığı davalardan kurtulmak, 7 Ekim başarısızlığını kapatabilmek için savaşı bölgeselleştirmeye çalışmayı sürdürecek; 5 Kasım’da ABD’de yapılacak seçimi ve mevcut geçiş dönemini, kendisi için bir fırsat görüyor. İran ise Netanyahu’nun bu tuzağına düşmemek için Rusya’nın da işaret ettiği gibi “sorumlu ve kayda değer” bir tutum almayı sürdürüyor.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Ekim 2024

, , , , , ,

1 Yorum

Askeri Komite’de görüş birliği yok

ABD ve İngiltere, “uzun savaş” gereği, Ukrayna’da savaşın düzeyini yükseltmeye çalışıyor. Kursk saldırısı bunun gereğiydi. Şimdi de Ukrayna’ya yüksek hassasiyetli uzun menzilli füzeler vermeye çalışıyorlar. 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu çabanın “NATO’nun savaşa doğrudan taraf olması anlamına geldiğini” belirterek, Washington ve Londra’yı uyardı. Bu tür silahlarla saldırıya uğradığında, Moskova, bunu Ukrayna’nın değil, NATO’nun saldırısı olarak değerlendirecek ve ona göre hareket edecek. 

Putin bunun neden NATO saldırısı sayılacağını da açıkça ortaya koydu: 

1) Ukrayna’nın elinde bu silahları yönlendirecek uydu yok. Ukrayna bu füzeleri ancak Batı uydularının yardımıyla kullanabilecek.

2) Askeri personel desteği verilmeden, Ukrayna’nın bu tür silahları kullanabilmesi olası değil.

NATO’da birlik sağlanamadı 

ABD Başkanı Joe Biden’ın Beyaz Saray’da İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile yaptığı görüşmenin ana konusu da Ukrayna’ya desteğin sürdürülebilmesiydi. 

NATO Askeri Komitesi de önceki gün yine bu gündemle Prag’da toplandı. Toplantı sonrası basına konuşan NATO Askeri Komitesi Başkanı Oramiral Rob Bauer, iki konuya işaret etti: 

1) Rus topraklarını hedef alacak uzun menzilli silahlar kullanmak Ukrayna’nın hakkı. Ancak ABD buna henüz onay vermedi.

2) NATO ülkeleri, Ukrayna’ya gönderdikleri silahlara sınırlama getirme konusunda egemenlik hakkına sahiptir.

Bu iki açıklama şu anlama geliyor: Ukrayna’ya verilen füzelerle Rus topraklarının vurulabilmesi konusunda NATO’da birlik sağlanamadı, itiraz eden ülkeler var. ABD bu nedenle onay veremiyor.

Harris aynı stratejiyi sürdürecek mi?

Peki Biden yönetimi, üç aylık ömrü kalmasına rağmen, neden dünyayı ateşe atacak böylesi bir kararı zorluyor?

1) Çünkü Donald Trump seçimi kazanırsa, Ukrayna savaşını 24 saatte bitireceğini belirtiyor. Trump’ın yardımcı adayı James David Vance, seçimi kazanınca Rusya’yla masaya oturacaklarını, mevcut sınırı tescil ettireceklerini, ihtilaflı bölgelerin silahtan arındırılacağını, Ukrayna’nın NATO üyesi yapılmayacağını, daimi tarafsız statü verileceğini söylüyor.

Bu, Rusya’nın Ukrayna’da savaş çıkmaması için Aralık 2021’de ABD ve NATO’ya sunduğu anlaşmanın zeminiydi aslında. Ancak Rusya’nın bu saatten sonra, bunu yine bir anlaşmanın zemini olarak kabul edip etmeyeceği ise artık şüpheli…

2) Çünkü Kamala Harris’in seçimi kazanması durumunda, Biden yönetiminin mevcut Ukrayna stratejisini tamamen sürdürüp sürdürmeyeceği kesin değil. Harris’in başkan seçildiğinde Ukrayna politikalarını gözden geçirebileceği belirtiliyor.

ABD mali sermaye sınıfı da işte bu riskler nedeniyle Ukrayna’da “uzun savaş” stratejisinden geri dönüş yapılamamasını sağlayacak kadar ileri gidebilmeye çalışıyor. Biden yönetiminin kalan son haftaları, bu amaçla değerlendirilmeye çalışılıyor. Kursk saldırısının istenilen sonucu getirmemesi nedeniyle, şimdi yeni bir yol daha denemek istiyorlar.

Türkiye ne yapmalı?

Ancak bu yol çok riskli. Rusya Devlet Başkanı Putin’in “açık uyarısı”, herkesin üzerinde uzun uzun düşünmesini gerektiriyor. Zira NATO’nun yeni kışkırtıcılığı nükleer riski artıracaktır. Bundan en fazla zarar görecek ülkelerin başında da ne yazık ki ülkemiz geliyor. 

Türkiye bu nedenle ABD’nin NATO’daki o çabalarına engel olmaya çalışan Macaristan ve Slovakya gibi ülkelerle birlikte çalışmalı ve güç birliği yapmalıdır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
16 Eylül 2024

, , , , , , , ,

1 Yorum

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın