Posts Tagged Füze Kalkanı
28 ŞUBAT, İSRAİL RADARINI REDDETTİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 01/10/2012
E. Genelkurmay 2. Başkanı Em. Org. Ergin Saygun, “Balyoz” isimli kitabında Türkiye-İsrail gerginliğinin bilerek çıkarıldığını söylüyor.
Dün incelemiştik… Em. Org. Ergin Davos krizinden önce gerçekleşen kimi olayları anlatıyor ve şu saptamayı yapıyordu. Amaç, Türkiye’nin Araplar nezdinde itibarını artırarak İran’ın bölgesel liderliğini engellemek!
Bugün yine Balyoz kitabında yer alan ve füze kalkanı projesinin ne anlama geldiğini resmi ağızlardan ortaya koyan olaylara göz atacağız.
RADAR, VURULACAK İLK HEDEFTİR
E. Genelkurmay 2. Başkanı Em. Org. Ergin Saygun açıkça saptıyor: “Füze Kalkanı yani radarın savunma amaçlı olduğu söylense de durum biraz farklıdır.”
Peki, durum neden farklıdır? AKP Hükümeti’nin bu kalkanla ilgili halka açıkladıkları yoksa doğru değil mi?
Em. Org. Ergin Saygun, “şu anda bir nükleer tehlike dengesi” olduğuna dikkat çekiyor: “Bu dengeye eskiden ‘Karşılıklı İmha Garantisi’ derlerdi. Kısacası ‘o atarsa ben de atarım’ veya ‘ben onu vurursam o da beni vurur’.”
Em. Org. Saygun, işte Malatya-Kürecik’e yerleştirilen bu radarın dengeyi bozduğunu saptıyor: “Siz onu vuruyorsunuz ama o sizi vuramıyor. Onun için de ‘karşı taraf’ bunu taarruzi bir imkân ve kabiliyet ve kendisine bir tehdit olarak kabul ediyor. Bu nedenle de bir çatışma anında bu radarlar ilk vurulacak hedeflerden olarak kabul ediliyor.”
İSRAİLLİ GENERAL: SIĞINAKLARA KAÇARSINIZ
Em. Org. Ergin Saygun, bu kalkan konusunun 1997-98’de de gündeme geldiğini aktarıyor. “O zaman İsrail radar koymak istiyordu ülkemize” diyen Saygun radarın hedefini açıklıyor: “Türkiye ve Ürdün’e birer radar konacak, İran’ın atacağı füzeleri İsrail bu iki radarın verdiği bilgilerle kestirme yolu ile tespit edebilecekti.”
O sırada Plan ve Prensipler Başkanlığı’nda J-5 Strateji Daire Başkanı olan Saygun, “Başkanlığın görüşü bu girişime karşı çıkmaktı. Görüşümüz sonradan bir Genelkurmay Başkanlığı görüşü olarak kabul edildi.” diyor ve İsrail’in talebinin 28 Şubat sürecinde reddedildiğini açıklıyor.
Em. Org. Ergin Saygun ile İsrailli muhatabının bu konudaki tartışması ise oldukça anlamlı: “İsrail Savunma Bakanlığı Müsteşarı Em. General Ivri Ankara’ya gelip benimle görüştü. Kendisine bu radarın bize ne fayda sağlayacağını sordum. ‘Füzenin atıldığını tespit edip sığınaklara kaçabilirsiniz’ dedi. ‘Radarla beraber füze de verilirse teklifi inceleriz’ dedim. ‘Füze veremeyiz’ deyince de görüşme bitti.
Bunun üzerine “Türkiye’nin bir miktar füze ihtiyacının” karşılanması için ABD devreye girer: “Birkaç gün sonra ABD Büyükelçiliği’nden beni ve eşimi, füzesavar sistemini yerinde görmek için her türlü masraf kendilerince karşılanmak üzere ABD’ye davet eden bir mektup aldım. Teşekkür ederek daveti reddettim.”
BALYOZ, TSK’Yİ HİZAYA SOKMA TERTİBİDİR
Bu anlatılanlardan sonra dün başlıktan sorduğumuz sorumuzu yineleyelim: “Kim daha İsrailci? AKP m, TSK mi?”
28 Şubat’ın ABD-İsrail kaynaklı olduğunu düşünenler, Ergin Saygun’un Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Balyoz” isimli kitabını mutlaka okusunlar.
Görülecektir ki Balyoz tertibi, ABD’nin 1995’te “hizadan çıkmaya” başlayan Türk Ordusu’nu yeniden hizaya sokma tertibidir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Ekim 2012
RUSYA’NIN RADAR RAHATSIZLIĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 07/05/2012
Moskova’da füze kalkanının masaya yatırıldığı uluslararası konferans, bir bakıma Rus devletinin ABD tehditlerine karşı ne yapacağını somut ilan etmesiydi.
Rusya Savunma Bakanı Anatoli Serdyukov, NATO ile füze kalkanı konusunda yapılan müzakerelerden bir sonuç çıkmadığını, görüşmelerin çıkmazda olduğunu belirterek bundan sonra izlenecek yolu açıkladı: “Ya bu test sürecini geçip işbirliği ve ortaklığımızı yeni tehditlere karşı geliştireceğiz. Ya da gerekli askeri tedbirlerin karşılıklı olarak alınması için zorlanacağız.”
“GEREKİRSE KALKANI VURURUZ”
Rusya Genelkurmay Başkanı Nikolay Makarov ise Moskova’nın alacağı karşı önlemleri sıraladı: “Avrupa’nın ortasında yer alan Kaliningrad kentine nükleer başlık taşıyabilen İskender füzelerinin yerleştirilmesi, Rusya’nın güvey ve kuzeybatı bölgelerine savunma sistemlerinin konuşlandırılması ve yeni vurucu silahlarla donatılması, gerekirse füze kalkanı alt yapısının imha edilmesi.”
Rus Genelkurmay Başkanı Makarov, durumun gerginleşmesi durumunda uyarıcı ateşle karşılık vereceklerini vurguladı!
Rusya Güvenlik Konseyi Başkanı Nikolay Patruşev ise NATO füze savunma sisteminin Rusya’nın kıtalararası balistik füze gücünü etkisiz hale getirebileceğini belirtti. Patruşev bunun da nükleer dengesizlik ve stratejik istikrarsızlığa yol açacağına dikkat çekti.
“KÜRECİK RADARI RUSYA’NIN GÜNEYİNİ KAPSIYOR”
Rusya Savunma Bakanlığı’nın düzenlediği ve NATO dâhil 50’den fazla ülkeden 200’ün üzerinde uzmanın katıldığı konferansta konuşan NATO Genel Sekreter Yardımcısı Aleksander Vershbow ise Rusya’nın hedef alınmadığını iddia etti.
Ancak NATO yetkililerinin sözleri Rusya’yı ikna etmiyor. Zira konferanstan önce konuşan Rusya Füze Savunma Kuvvetleri Komutanı Vladimir Lyaporov, Türkiye’de aktif hale gelen radarın hareketli olduğunu ve Rusya’nın tüm güney bölgesini kapsadığını saptadıklarını açıklamıştı.
JİRİNOVSKİ: TÜRKİYE’NİN YARISI VURULMALI
Füze kalkanı konusunda Rusya’da tam bir mutabakat var. Rusya’nın tüm siyasi kesimleri, 2020’ye kadar tam aktif hale gelecek füze savunma sistemine karşı acil önlemler alınmasını istiyor. Komünistler, milliyetçiler, liberaller… Rusya’da hemen her kesim füze kalkanına karşı farklı önlemler öneriyorlar.
Örneğin aşırı sağcı olarak nitelenen Vladimir Jirinovski, Krasnodar bölgesine füze savunma sistemi kurulmasını ve önleyici saldırı yapılmasını istedi. Jirinovski’ye göre füze kalkanının yer aldığı Polonya, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Türkiye’nin yarısı vurulmalı!
STRATEJİK DERİNLİKTE BOĞULUYORUZ
Jirinovski’nin sözlerini bir yana bırakalım… Ancak İran’ı ve Rusya’yı, hatta Çin’i hedef alan füze kalkanına ev sahipliği yapmanın ne anlama geldiğini artık Türk devletinin daha ciddi olarak düşünmesi gerekmektedir.
Soğuk savaş sürecinin dehşet dengesi olarak nitelenen nükleer silahlanma döneminde bile ABD’ye bu kadar angaje olmayan Ankara’nın bugün izlediği siyaset felaketlere gebedir. Üstelik ABD, bu kez dünden farklı olarak dengenin zayıf tarafındadır.
ABD patentli “stratejik derinlik”, Türkiye’yi sadece komşularıyla değil, küresel liderlerle de karşı karşıya getiriyor.
Türk devleti ABD’nin yenilgisini paylaşamaz, paylaşmamalıdır. Bu gidişi engelleyecek ve bir çıkış stratejisi üretecek tarihe ve birikime sahibiz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Mayıs 2012
FÜZE KALKANI YALANLARI 2: AKP İSRAİL’E KALKAN!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 06/09/2011
Dün, füze kalkanında “komuta bizde olacak” ve “İran hedef değil” yalanlarını incelemeştik. Bugün de “İsrail’in kalkandan yararlanmayacağı” yalanına göz atacağız.
Öncelikle belirtelim ki, ABD’nin “radarı Çek Cumhuriyeti’ne, füzeleri de Polonya’ya yerleştirme” projesinden vazgeçmesinin tek nedeni Rusya’nın tepkisi değildi. Bu karar değişikliğinde Rusya’nın tepkisi kadar, ABD’nin projeyi NATO üzerinden yürüterek, Irak’ta bozulan transatlantik ortaklıkları onarma niyeti ve İran’ın gelişen bölgesel ağırlığının etkisi vardı.
ABD’nin ‘güneydoğu’ sopası!
Nitekim 18 Eylül 2009 tarihli Wikileaks belgesinde de görüleceği gibi değişiklik bizzat Pentagon’dan kaynaklanmaktadır. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, büyükelçilere gönderdiği notta bu değişikliği belirtmektedir: “Başkan, Savunma Bakanı Gates ve Genelkurmay Başkanlığı’nın, (…) İran’dan yönelebilecek tehditlere karşı iyileştirilmiş bir füze savunma sistemi kurulması yönündeki ortak tavsiyesini kabul etmiş bulunuyor.”
Bu değişiklik nedeniyle Türkiye’ye baskı yapıldığı da yine Wikileaks belgelerinde yer alıyor: ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e “füze savunma sisteminin radarlarını Türkiye’ye konuşlandıracağız, aksi takdirde Türkiye’nin doğusunu bu savunma kalkanının dışında bırakırız” şeklindeki tehdidi Washington’un niyetleri açısından iyi okunmalıdır.
İran füzelerinin menzili
Dün de kısmen belirttiğimiz gibi NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’den başlayarak pek çok yetkilinin resmi açıklamasında ve Madeleine Albright başkanlığındaki 12 kişilik heyetin, Lizbon Zirvesi için hazırladığı resmi NATO dökümanında görüleceği üzere kalkan, İran’dan gelecek tehdide yöneliktir.
Peki İran’ın balistik füzeleri hangi NATO ülkelerini hedef alabilir? NATO ülkesi diyoruz, çünkü NATO kalkanı teknik olarak sadece NATO ülkelerini korumalı?!
İran’ın balistik füzelerinin menziii 2500 km. Bu durumda, İran’ın balistik füzelerine maruz kalabilecek hangi NATO ülkeleri var? Bu menzilde sadece Türkiye var. Bir de bölgedeki ABD üsleri. Peki İran Türkiye’ye tehdit mi? Elbette değil. Tersine iki ülke ortak tehdide karşı müttefikliğe zorunlu!
Peki bu durumda NATO’nun füze kalkanı kimi koruyacak? Elbette İsrail’i! Daha doğrusu ABD’nin bu bölgedeki çıkarlarını; hem İsrail’i, hem de Kuzey Irak’ı…
İşte ABD’nin bir NATO projesi olarak sunduğu “füze savunma sisteminin”, “savunma” ayağı budur.
Ve işte bu nedenle de AKP, tüm anti-İsrail görüntüsüne rağmen, İsrail’in bölgedeki en önemli müttefiki durumundadır. AKP’yi buna mecbur eden de ABD ile imzaladığı sözleşmelerdir!
Kaldı ki, AKP’nin sadece kalkan kararı değil, diğer bölge siyasetleri de İsrail’e savunma oluşturuyor: AKP’nin Suriye politikası, en çok hangi ülkeyi memnun etti? Suriye’nin bölgedeki düşmanı kim? Türkiye – Suriye karşıtlığı hangi ülkenin bölgesel çıkarlarına uygun? İsrail!
Savunma değil, Saldırı kalkanı
ABD’nin İsrail’i ve Kuzey Irak’ı korumasına, kalkanın “savunma” ayağı demiştik. Kalkanın bir de “saldırı” ayağı var elbette, ki bu da işin esası. Kalkanın “saldırı” ayağının hedefi, Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmektir.
Şöyle de söyleyebiliriz: Kalkan, İran saldıracağı için değil, İran’a saldırabilmek için kurulmaktadır. ABD’nin -İsrail’in güvenliğini alarak- İran’a saldırabilmesi için de Türkiye’nin cepheye sürülmesi gerekmektedir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Eylül 2011
FÜZE KALKANI YALANLARI 1: ASIL ‘BUTON’ AKP!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 05/09/2011
AKP hükümeti, BM’nin İsrail’i aklayan Mavi Marmara raporunun yayınlanmasından birkaç saat sonra Dışişleri Bakanlığı açıklamasıyla NATO’nun füze savunma sisteminde yer alacağını “resmen” ilan etti. Bu ilanın kamuoyuna olduğunu, Ankara’nın resmi onayını Washington’a 22 Ağustos günü bildirdiğini vurgulayalım.
Füze kalkanı Türkiye’yi başta İran olmak üzere komşularıyla ve Rusya, Çin gibi büyük güçlerle karşı karşıya getirecek. Dahası AKP hükümeti, bu onayla tüm İsrail karşıtı söylemlerine rağmen, İsrail’e kalkan olacak. Üstelik kalkanın savunma amaçlı olmadığı, tersine saldırıyı hedef aldığı da ortadayken…
AKP hükümeti, kalkanın gündeme gelmesinden itibaren “iç kamuoyundan” gelecek tepkileri dikkate alarak sözde 5 şart ileri sürdü: 1. NATO, olası füze saldırısı tehdidi olarak spesifik bir ülkenin ismini vermeyecek. 2. Sistem Türkiye’nin tüm topraklarını kapsama alanına alacak. 3. Türkiye tüm verilere erişim hakkına sahip olacak. 4. Türkiye ateş verme komutu üzerinde kontrol yetkisine sahip olacak. 5. Başta İsrail olmak üzere NATO ülkesi olmayan hiçbir ülke, sistemin veri tabanına erişim hakkına sahip olamayacak.
AKP’nin kalkan yalanlarını bugün ve yarınki yazımızda işleyeceğiz:
1.‘İran hedef değil’ yalanı
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ilk günden itibaren, füze kalkanı ile İran arasında bir bağ olmadığının propagandasını yaptı: “Biz çevremizde hiçbir komşumuzdan bir tehdit algılaması içinde değiliz, NATO’ya dönük de bir tehdit algılaması veya tehdit oluşturduğu kanaati içinde değiliz.”
Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da İran’ın adının geçmeyeceğini şu sözlerle kamuoyuna ilan ediyordu: “Asla, herhangi ülke adı burada belirtilemez.”
Ancak NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Lizbon Zirvesi öncesi sık sık şunu söyledi: “İran tehdidi açıktır, NATO olarak buna karşı füze kalkanı sistemini kurmalıyız.”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 19 Kasım 2010’da, içinde Füze Savunma Sistemi’nin de yer aldığı NATO’nun “Yeni Stratejik Konsept”ini onaylamaya, Lizbon Zirvesi’ne giderken şartını koydu: “Herhangi bir ülke, İran veya başka bir ülkenin hedef gösterilmesini asla kabul etmeyiz, söz konusu da değildir.”
Ancak Zirve’nin konuyla ilgili metninde “İran” sözcüğü geçmese de gerçek ortadaydı. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, NATO’nun hedefindeki ülkenin İran olduğunu ilan etti ve ekledi: “Biz kediye kedi deriz.”
Sarkozy’e yanıt Erdoğan’dan geldi: “Sayın Sarkozy kendi yorumunu yapmıştır. O kendi şahsını bağlar.”
AKP’nin NATO maskesi
Ancak “gerçek” Lizbon Zirvesi’nden çok önceki bir tarihte, 26 Ocak 2010 tarihli Wikileaks belgesinde çırılçıplak ortada duruyordu:
ABD Başkanı Barrack Obama ile görüşen Başbakan Erdoğan, “hem iç politika hem de İran politikasındaki maliyetlerin azaltılması için, füze kalkanı NATO şemsiyesi altına alınmalı” diyordu!
2.‘Komuta kimde’ yalanı
Başbakan Erdoğan, Füze Kalkanı’nın komutasıyla ilgili önce “komuta kesinlikle bize verilmeli, aksi takdirde böyle bir şeyin kabulü mümkün değil” dedi. Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Lizbon Zirvesi’ne giderken, uçakta “bizden habersiz füze kullanımı olmayacak” dedi.
Erdoğan’ın “komuta bizde olacak” sözlerine yanıt, NATO sözcüsü James Appathurai’den geldi: “Bu tür proje ve operasyonlar için yetkilendirmede izlenecek yöntem bellidir. NATO’nun ortak karar alma yapısı vardır ve tek bir ülkeye yetki devri yapılması söz konusu olamaz. NATO operasyonu söz konusuysa butona NATO basar.”
Nitekim Zirve’den iki gün sonra Başbakan Erdoğan artık şöyle konuşuyordu: “Komutanın kesinlikle NATO’da olması gerektiğini ifade ettik ve NATO, malumunuz olduğu üzere bir saldırı sistemi oluşturmuyor, bir savunma sistemi oluşturuyor.”
‘İsmi sır general’ yalanı
Dışişleri Bakanlığı’nın “NATO’nun füze savunma sisteminde yer alacağız” açıklamasından hemen sonra, Zaman gazetesi “Füze kalkanında radarın yeri ve Türk komutanın ismi şimdilik sır” başlığıyla, birinci sayfadan dikkat çeken bir “servis haber” yayımladı.
Kamuoyu imaline yönelik habere göre, Türkiye Almanya’daki komuta karargâhında general seviyesinde bir temsilci bulunduracaktı. Yani Zaman’a göre, komuta yetkisi aynı zamanda Türkiye’de de olacaktı. Üstelik generalin ismi gizlilik nedeniyle “sır”dı! Sayfalarını çarşaf çarşaf askeri sırlara ve isimlere ayıran bir gazetenin bu haberi, AKP’nin Kalkan konusunda ne kadar çaresiz olduğunu da gösteriyor!
Sonuç olarak AKP’nin “butona biz basacağız” yalanına NATO noktayı koymuş ve “butona NATO basar” demiştir. Böylece AKP’nin botuna basan değil, bizzat “buton” olduğu da ortaya çıkmıştır!
YARIN: AKP’nin Kalkan’da İsrail yalanları
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Eylül 2011
PENTAGON’UN ASTA İTİRAFI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 15/07/2011
Libya’da ikili bir inisiyatif oluştu:
Birincisi, ABD inisiyatifi: İstanbul’da “Libya Temas Grubu” toplanıyor. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton gizli ‘füze kalkanı’ gündemi dışında resmi olarak bu toplantı için geliyor.
İkinci inisiyatif Avrasya inisiyatifi, başını Rusya çekiyor: Moskova Kaddafi’nin iktadarda kalıp kalmayacağından bağımsız olarak, meselenin silahsız çözümü konsunda öne çıktı, Afrika Birliği üzerinden inisiyatif geliştirdi. Fransa Başbakanı Fillon bile “Rusya’nun arabuluculuğunun arkasındayız” dedi. Ve en önemlisi Rusya, davet edildiği “Libya Temas Grubu” toplantısına katılmayacağını ilan etti. Rus Dışişleri, çözüm adresinin İstanbul olmadığını, BM Güvenlik Konseyi olduğunu savundu.
Aynı şekilde Çin de İstanbul toplantısına katılmayacağını ilan ettti.
İki cephe imkansız
Gerçek şu ki, Libya’ya saldırı konusu artık saldıranların da ayağına dolandı. Füze maliyetlerinin çözümsüzlüğü askeri harekatı gevşetti. Emperyalist blok üyeleri, maliyetleri birbirinin üzerine atma derdine…
Hal böyleyken, ABD’nin bir de Suriye cephesi açması gittikçe zayıflıyor. Daha doğrusu Libya saldırısını bitirmeden, Suriye’ye saldırmak Washington’un çapını aşıyor.
Bunu biz söylemiyoruz, ABD Savunma Bakanı Robert Gates, görevi devretmeden önce yaptığı son Westpoint konuşmasında ABD askerlerine söylüyor: Gates konuşmasında ABD’nin Asya’da kaybettiği dört savaşın (Kore, Vietnam, Afganistan ve Irak) muhasebesini yapıyor.
Altın anahtar: Türkiye
Burada altın anahtar konumunda olan tek bir ülke var: Türkiye!
Bill Clinton’un 1999’da “Avrasya’nın kilidi” dediği Türkiye, şimdi gerçekten kilit!
Türkiye’nin planlara dahil olup olmaması, ABD’nin bölge strateji açısından artık birinci tayin edici durumdur. Daha da berraklaştırırsak, ABD’nin bölge kaderi Ankara’ya bağlıdır.
Türkiye boyun eğerse, Ankara AKP’nin “Füze kalkanına” imza atmasını engelleyemezse, ABD bölgede elini güçlendirecektir.
Ama Washington’un elini güçlendirmesi, süreci tayin etmeyecektir. Gates’in itiraf ettiği Asya yenilgilerine, sadece yenileri eklenecektir. Türkiye de ABD’nin yenilgisini paylaşıp, komşularıyla hatta Çin ve Rusya gibi Avrasya’nın devleriyle karşı karşıya gelecektir!
Türkiye, büyük devlet olup olmadığının en önemli sınavıyla karşı karşıya…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi / s:6
15 Temmuz 2011
TAKSİM’DEKİ BOMBALI SALDIRININ, FÜZE KALKANI İLE BİR İLGİSİ VAR MI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 01/11/2010
Taksim’de 32 yurttaşımızn yaralanmasına yol açan intihar saldırısını henüz üstlenen olmadı. Saldırının PKK’nın eylemsizlik süresinin son günü olan 31 Ekim gününe denk gelmesi, failin PKK olabileceği yorumlarına yol açtı. Ancak, CNN’e konuşan PKK sözcüsü, “Taksim’deki patlamadan haberimiz yok” dedi. BDP yetkilileri de, saldırıyı kınayan açıklamalara imza attılar.
Kaldı ki, PKK lideri Murat Karayılan’ın, daha birkaç gün önce, yeni Radikal’e verdiği röportajda “Bizden kaynaklanan hatalar oldu, siviller öldü. Bunlar için gerekirse özür dileriz” demesi, Taksim faili konusunda PKK ihtimalini zayıflatıyor.
Ancak, her halükarda, PKK’nın bazı unsurları Taksim saldırısına imza atmış olabilir. Neden mi? Henri Barkey, 31 Ağustos 2010 tarihli, Foreign Policy’de yer alan “Türkiye’nin sessiz krizi” başlıklı raporunda ne demişti?
Barkey, İstanbul’un dünyada Kürt nüfusun en fazla olduğu şehir olduğunun altını çizmiş ve “ayaklanmanın” bölge ile sınırlı kalmayacağını yazmıştı. Barkey, “etnik gruplar arası çatışmanın, Türkiye’yi alt üst edebileceğini” belirtmişti.
Özetle, ABD, yeni dönem için “etnik çatışma” sopasını sallayacağını açıkça ortaya koymuş ve Ankara’yı tehdit etmişti!
Ancak daha önemlisi, Taksim saldırısının, İngiliz Daily Telegraph gazetesinin yayımladığı “ABD, Türkiye’yi kapalı kapılar ardında uyardı” şeklindeki haberle çakışmasıydı.
Habere göre, hem ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, hem de ABD Savunma Bakanı Robert Gates, füze kalkanı konusunda görüştükleri Türk yetkilileri, “tavırlarını belirlemeleri” için gizlice uyarmışlardı!
Acaba ABD nezdinde “gizli uyarılar” dışında, bazı “açık uyarılara” da mı ihtiyaç vardı?
Hele de ABD’nin en yakın müttefiklerinden dahi, zor taleplerini gerçekleştirmek için bu tip eylemlere imza attığı gerçeğini göz önünde bulundurursak…
TSK’nın sınırdışı harekatını engellemek için Gazi Mahallesinde provokasyon yapan, peşmerge liderlerinin Bağdat’ın otoritesinden çıkmasına engel olduğu için Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’i katleden, Muavenet fırkateynimizi bombalayan, CASA uçağımızı düşüren, ülkemizi hedef aldığı “binyılın meydan okuması” tatbikatını yapan, 1 Mart tezkeresinin intikamını almak ve Kuzey Irak’taki Türk askerini sınırdışı etmek için 11 subayımıza çuval geçiren ABD’nin bu konudaki sicili zaten oldukça kabarıktır!
MEHMET ALİ GÜLLER
YENİ NATO KONSEPTİ VE FÜZE KALKANI SİTEMİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 26/10/2010
NATO, 7. stratejik konseptini 19-20 Kasım 2010’da Lizbon’da kabul edecek. 1999 tarihli 6. konseptin ardından, 2009 yılında eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın başkanlığındaki 12 kişilik “uzmanlar grubu” tarafından hazırlanan ve Nisan 2010’da NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’e sunulan konsept, 2020 yılına kadarki dönemi kapsıyor.
YENİ KONSEPT: ORTAKLIĞIN KAPSAMINI GENİŞLETMEK
Yeni konseptin en belirgin özelliği “ortaklık ilişkisinin kapsamını genişletmek” ve “kolektif savunmayı yeniden belirlemek” şeklinde önüne koyduğu hedeftir. Yeni Konsept (NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagment) üyelerinden “sadece askeri kapasiteleri ile değil, kriz planlaması, tatbikatlar, askeri kuvvetlerin hazırlanması ve lojistik hususların katılımları” ile de ortak savunmaya katkıda bulunmalarını istiyor.
Yeni konsept, Kafkaslar ve Balkanlar’ın kırılgan olduğunu; Rusya’nın olaylara bakışının NATO’dan farklı olduğunu; Ortadoğu’daki aşırılıkçı şiddetin, Arap-İsrail gerginliğinin ve İran’ın tavrının NATO güvenliğini etkilediğini; Hindistan-Pakistan gerginliğinin Asya’da, Kuzey Kore’nin de Asya-Pasifik bölgesinde istikrarsızlığın kaynağı olduğunu; Afrika ülkelerinin NATO’dan yardım talebinde bulunabileceğini belirterek, hem tehdit algılamalarını hem de görev bölgelerini ilan etmiş oluyor!
Yeni konseptin ruhunu tek cümlede özetlemek gerekirse; ABD, “yeni NATO” ile güdümünden çıkan müttefiklerini “alan dışı” görevler üzerinden yeniden kontrol etmeyi hedefliyor!
“Tek başına” kazanamadığını gören ABD, Irak savaşı sırasında bozulan müttefikleriyle ilişkilerini, Bush sonrası Obama ile birlikte “iyileştirme” kararı almıştı.
FÜZE KALKANI, YENİ KONSEPTİN BİR UNSURU
İşte Türkiye’ye yerleştirilmesi hedeflenen “Füze Savunma Sistemi” de bu yeni konseptin en önemli unsurlarından biridir. Yeni konsepte göre “aşamalı uyarlanabilir yaklaşım” adı verilen sistem, en uzak üye ülkeden başlayarak ABD’ye kadar sırasıyla kurulacak!
Sistem, ortada bir emare olmasa da, açıkça İran’dan yönelecek tehdit gerekçe gösterilerek inşa ediliyor. Ancak NATO’nun, daha doğrusu ABD’nin asıl tehdit algıladığı kuvvet Çin’dir. Çünkü yeni dönemde İran’ı arkalama işini Rusya yerine Çin üstlenmiştir.
İstediği askeri başarıyı kazanamayan, ekonomik inişe geçen ve siyasi yenilgiler alan ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’nin başarısını “Irak’ın kuzeyi ile güney Kafkasya’yı, Türkiye, Rusya ve İran arasında sorunlu hale getirmeye” indirgemiş durumda. ABD, bu yolla hem bölgeye sürekli müdahale edebilmeyi hem de Çin’in bölgede etkinliğinin artmasını frenlemeyi umuyor.
ABD’nin endişe skalasında, Türkiye-Çin askeri tatbikatları gibi, Türkiye ve Rusya’nın Karadeniz Savunma Gücü oluşturması gibi, geleceği şekillendirecek gelişmeler, en tepede yer alıyor artık!
FÜZE KALKANININ HEDEFLERİ
ABD Türkiye’ye yerleştirmeyi istediği füze kalkanı ile birkaç hedefi gerçekleştirmeyi hesaplıyor. Bunlar, birincisi esas hedef olmak üzere, önem sırasına göre şöyledir:
1.. Türkiye’nin hem İran hem de Çin ve Rusya ile gelişen ilişkilerini baltalamak; dahası karşı karşıya getirmek! ABD, AKP’ye rağmen ekseni doğuya kayan Türkiye’yi, bu yolla Atlantik’e çapalamayı planlıyor.
Washington’un Ankara’dan gelen “İran bizi tehdit etmiyor” şeklindeki kalkan aleyhtarı görüşlere karşı argümanı, daha doğrusu tehdidi ise “İsrail İran’a saldırırsa, İran İncirlik’i vurur” şeklinde.
2.. ABD, füze kalkanı ile güdümünden çıkan AB’yi yeniden kontrol etmeyi hedefliyor. İran füzelerine karşı AB’yi koruyan ABD, İran’a savaş açtığı takdirde, Irak saldırısında alamadığı desteği AB’den isteyebileceğini düşünüyor.
3.. ABD, Türkiye’nin doğusuna yerleştireceği kalkan ile Ortadoğu’daki kukla devletlerini korumayı hedefliyor. İsrail ile Kuzey Irak’taki ikinci İsrail’in güvenliğini, Türkiye’deki kalkan sağlayacak.
4.. ABD, İran’ı gerekçe göstererek, Sünni Arap bloğu oluşturmayı hedefliyor. Washington, bu bloğa geçen aylarda yaptığı 60 milyar dolarlık silah satışı gibi kontratları da çoğaltmayı hesaplıyor.
AKP NE YAPACAK?
Füze Kalkanı, AKP’nin en büyük kâbusu durumda.
Çünkü AKP, kalkanı kabul ederek, çizmeye çalıştığı İsrail karşıtı imajı paramparça edecektir. “İsrail’i İran’a kaşı AKP kalkanı koruyor” propagandası, Haziran 2011 seçimlerinde AKP’yi yenilgiye götürür! Kalkanı onaylamak, “komşularla sıfır soruna” dayalı AKP dış politikasının da iflası demektir.
Öte yandan AKP, siyasi varlığının dayanağı olarak da ABD talebine evet demek zorunda!
NATO ÜYELİĞİ SORGULANMALI
AKP’nin vereceği karardan bağımsız olarak Türk Devleti artık NATO üyeliğini sorgulama göreviyle karşı karşıyadır. Füze Kalkanı bu gerçeği bir kez daha önümüze getirmiştir. Çünkü NATO ile Türkiye’nin tehdit algılaması bambaşkadır. Dahası, Türkiye NATO’nun aslında hedefindedir.
Anımsatalım:
ABD’nin dış politika mimarlarından ve üst düzey diplomatlarından Richard Holbrooke, 2006 yılında, Riga Zirvesi öncesinde “NATO’nun yeniden keşfi” başlıklı bir rapor hazırladı. Holbrooke, “Türkiye’nin Kuzey Irak’ı işgal etmesi olasılığını önlemenin en iyi yolunun bölgeye NATO gücü konuşlandırmak olduğunu” savundu!
Yani ABD’ye göre Türk Ordusu ile NATO’nun hedefleri karşı kaşıyaydı!
Holbrooke’un planı dört yıl sonra gündeme geldi. Başbakan Erdoğan 28 Haziran 2010 günü, G-20 toplantısı için bulunduğu Toronto’da, ABD Başkanı Obama ile baş başa görüştükten sonra “Kuzey Irak’a NATO” çağrısı yaptı!
Yani Türk Ordusu’nun hedefleri ile AKP’nin hedefleri de -tıpkı NATO’yla olduğu gibi- aslında karşı karşıyaydı!
MEHMET ALİ GÜLLER