Posts Tagged Menderes

Menderes’ten Erdoğan’a Patrikhane

Fener-Rum Patriği Dimitri Bartholomeos’un İsviçre’deki Ukrayna konferansına “ekümenik” sıfatı ile katılması ve gözlemci olarak katılımcı ülke temsilcileriyle birlikte ortak bildiriyi imzalaması, 200 yıllık “emperyalizm-patrikhane” ilişkisinin beşinci evresi ile ilgilidir. 

Yani Patrikhane meselesi, sadece bir din meselesi değil, öncelikle bir siyaset meselesidir. Zaten devrimci Atatürk’ün laikliği, tüm tarikat ve cemaatleri olduğu gibi, Patrikhane’yi de siyasal araç olmaktan çıkarmanın gereğiydi.

Kurtuluş Savaşı’na karşı Patrikhane

Patrikhane, 19. yüzyıl boyunca İngiliz, Fransız ve Rus emperyalizminin siyasal aracı oldu. 1821’de Mora İsyanı ile başlayan bu birinci evre, I. Dünya Savaşı’na kadar sürdü.

Patrikhane’nin emperyalizmle ilişkisi açısından ikinci evresi, İngiltere ve Yunanistan adına Kurtuluş Savaşı’na karşı pozisyon aldığı 1919-1922 dönemidir. Öyle ki Patrikhane Rum çetelerinin silahlandırılması ve organizasyonunda önemli bir rol oynamıştır.

Bu iki evre, Atatürk’ün devrimci tutumu ve laik anlayışıyla kesintiye uğradı. Fatih Kaymakamlığına bağlanan Fener-Rum Patrikhanesi, siyasal bir merkez olmaktan çıkarılıp, Ortodoks Rumların dini kurumuna indirgendi. 

Komünizme karşı mücadelede Patrikhane

II. Dünya Savaşı sırasında başlayan Türkiye’nin Atlantik kampına dahil olma çizgisi, Cumhuriyet’in Patrikhane politikasını da bozdu ve ne yazık ki Patrikhane’yi yeniden emperyalizmin kullanımına bıraktı. Böylece üçüncü evre başladı.

Fener-Rum Patrikhanesi, ABD emperyalizminin  SSCB’ye karşı başlattığı çevremele doktrininin bir uygulama aracı olacaktı; hem SSCB’nin Balkan/Slav halkları üzerindeki etkisini dengelemekte hem de Balkanlarda komünizmle mücadelede kullanılacaktı. ABD bu amaçla Kuzey ve Güney Amerika Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Athenagoras’ı Fener-Rum Patriği yaparak 1 Kasım 1948’de Türkiye’ye gönderdi. Patrik olabilmenin şartı Türk vatandaşlığını gerektirdiğinden, Athenagoras daha uçaktayken vatandaşlığa kabul edildi!

Ve ABD Patrikhane’yi 1950’de başlayan Bayar-Menderes döneminde SSCB’ye ve komünizme karşı kullandı. Patriği “ekümenik” kabul ettirmeye çalışarak tüm Ortodoks kiliselerinin başı yapmaya çalıştı. Başbakan Adnan Menderes, 5 Haziran 1952’de Patrik Athenagorası ziyaret ederek, II. Dünya Savaşı’nın ardından aşınmaya başlayan Atatürk’ün patrikhane politikasını değiştirmeye soyundu. 27 Mayıs bu süreci kesintiye uğrattı, Türk devleti ABD’nin Patrikhane politikasına direndi.

ABD’nin Ukrayna stratejisinde Patrikhane

Emperyalizm-Patrikhane ilişkisi açısından dördüncü evre, SSCB’nin 1991’de dağılmasıyla başladı. Yugoslavya’nın parçalanması, Doğu Avrupa ve Balkanların Batı kampına dahil edilmesi sürecinde Patrikhane, AB ve ABD’nin bir aracına dönüştü. Bu dönem Ankara’ya yeniden “ekümenik” baskılarının uygulandığı yıllar  oldu.

Emperyalizm-Patrikhane ilişkisi açısından beşinci evre ise ABD’nin Ukrayna stratejisi ile başladı. 17 Aralık 2018’de bu köşede “Ortodoks kiliselerinin kavgası” başlığı ile konuyu incelemiştim: “Kiev Patrikhanesi, Rusya’dan ayrılarak bağımsız Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin kurulduğunu ilan etti. Kiev bu kararı, İstanbul Fener-Rum Patrikhanesi’nin desteğiyle aldı.”

İşte Patrik Bartholomeos’un İsviçre’deki Ukrayna konferansına “ekümenik” sıfatı ile katılması ve bildiri imzalaması, ABD’nin Rusya’ya karşı sürdürdüğü topyekün mücadelenin bir parçasıdır. Fatih Kaymakamlığına bağlı bir din adamının küresel güç mücadelesinde yardımcı aktör olarak rahatça kullanılabilmesi ise AKP iktidarının emperyalizmle ilişkisinden kaynaklanmaktadır.

Patriğin geçmiş yıllarda yaptığı “Erdoğan söz verdi” türünden açıklamaları gazete ve TV arşivlerindedir. O gün Erdoğan’a verdiği sözü tutturmayan siyasal iklim, yine tutturmayacaktır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
22 Haziran 2024

, , , , , , , , , , ,

3 Yorum

CIA’NIN TÜRKİSTAN KARTI

Geçenlerde bu köşede Menderes hükümetinin Türkiye tarihinde nasıl bir rol oynadığını anlatırken, usta gazeteci Lütfü Akdoğan’ın anılarından bahsetmiştik. Akdoğan, “Krallar ve Başkanlarla 50 yıl” isimli üç ciltlik anılarında, ünlü Hint lider Cavaharlal Nehru’nun Fatin Rüştü Zorlu’ya dair söylediklerini aktarmıştı.

Bağlantısızlar Hareketi’nin liderlerinden Nehru, Türkiye Dışişleri Bakanı Zorlu’nun ve Menderes hükümetinin bölgedeki Amerikancı politikalarından şikâyet etmektedir: “Amerikan, İngiliz ve Rus hegemonyasından bütün milletlerin kurtarılması lazımdır. Türkiye Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun 18-24 Nisan 1955 tarihlerindeki Bandung Konferansı’nda İngiltere ve Amerika’yı nasıl savunduğunu ve onların nasıl avukatlığını yaptığını size daha önceki bir görüşmemiz sırasında anlatmıştım. O Konferans’ta Kıbrıs Rumlarının lideri Makarios, toplantının yapıldığı binanın koridorlarında mahalle kavgası çıkarmıştı. Bunun yanı sıra, Türkiye de Bandung Konferansı’nı baltalamak için birçok ülkeye baskı yapmıştı. Kısacası Türkiye, İngiltere ve Amerika’nın yapamadığını çok iyi bir şekilde başarmıştı.

CIA’NIN BANDUNG’DAKİ ROLÜ

Eski MİT mensubu Enver Altaylı, “Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu” isimli yeni çıkan kitabında hocasının kimi anılarını yazar. Rus Kızıl Ordusu’ndan Nazi’lere oradan da CIA’ya katılan ve 12 yıl boyunca Türkiye’de CIA yetkilisi olarak görev yaparak MİT’i CIA’ya bağlayan Ruzi Nazar, meğer Bandung Konferansı’nın baltalanması için Zorlu’yla birlikte uğraşanlardanmış…

Bağlantısızlar Hareketi’nin bir parçası olarak düzenlenen ve Asya ile Afrika’da sömürge olmaktan kurtulmuş ülkeleri bir araya getiren bu konferansın amacı, emperyalist Batı ülkelerine baskı yaparak diğer sömürge ülkelerinin de boyunduruktan kurtulmasını sağlamaktır.

Ancak CIA yetkilisi Ruzi Nazar, “Türkistan gözlemci delegesi” sıfatıyla katılarak Konferansı baltalamayı planlamaktadır. Eski Senatör olan ABD’nin Filipinler Büyükelçisi Homer Ferguson’a görevini şu sözlerle açıklar: “Konferansta ABD’nin Avrupa’daki müttefiklerinin Asya ve Afrika’da hâlâ sömürgelere sahip oldukları belirtilecek ve müttefiklerimiz kınanacak. Biz ise Rusya ve Çin’in sömürgeci olduğunu konferans gündemine almaya çalışacağız.”

Ancak gözlemci üyelerin konuşma ve oy kullanma hakkı yoktur. Nazar, Hint lider Nehru ve Mısır’ın efsane lideri Cemalabdül Nasır ile Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Çu En Lay’ın önderlik yaptığı konferansın kimi üyelerine baskı uygular. Son koz olarak da Konferans’ın düzenlendiği yerin tam karşısındaki bir otelde basın toplantısı yapar. Yanına Türkiye’den gelen ve ünlü Şeyh Şamil’in torunu olan Kuzey Kafkasyalı Seyit Şamil’i de alan Ruzi Nazar, Moskova ve Pekin’i Türkistan’a baskı yapmakla suçlar!

ZORLU, ABD ADINA 3. DÜNYA ÜLKELERİNİ TEHDİT ETTİ

Ruzi Nazar anılarında Nehru’nun Lütfü Akdoğan’a aktardığı bilgileri de doğrular. Gerçekten de Fatin Rüştü Zorlu, İngiltere ve ABD’nin avukatlığını yapmıştır Konferans’ta.

Nazar’ın anlatımlarına göre Zorlu Bandung’da tarafsızlığın ve bağlantısızlığın yanlış olduğunu savunmuş, yanına Irak, Pakistan ve Seylan’ı alarak oluşturduğu blok ile Konferans’ı açıkça baltalamaya çalışmıştır. Zorlu daha acısı, Çin, Hindistan, Mısır ve Endonezya’nın liderliğini yaptığı bağlantısız ülkeleri, ABD’ye destek vermedikleri takdirde Rusya’nın yayılmasına hizmet etmekle suçlamıştır!

İlginç olanı Ruzi Nazar’ın, Fatin Rüştü Zorlu’ya kendisine açık ilgi ve aleni destek göstermemesini, bunun Moskova’ya koz verebileceğini söylemesidir!

CIA’NIN TÜRKİSTAN FAALİYETİ

Ruzi Nazar’ın anıları sadece Türkiye’deki faaliyetlerine ışık tutmuyor; ayrıca ABD’nin SSCB’yi kuşatmak için İslamcıları, Çin’e baskı yapmak için de Türkistanlı ayrılıkçıları nasıl kullandığını belgeliyor!

Türkistan dergilerinin CIA’nın kontrolünde olduğu, Türkistan Enstitüleri’ni CIA’nın kurduğu, Türkistan derneklerini CIA’nın yönlendirdiği gerçeği, eminiz bu meseleyi yeniden düşünmenizi sağlayacaktır.

Bitirirken belirtelim: Asıl meselemiz, CIA’nın elinden hem Türk hem de Kürt kartlarını almaktır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Mart 2013

, , , , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

SOROS’UN KOÇ’BAŞI

Mustafa Koç’un AKP-PKK görüşmeleri için “silahla çözemedik, müzakereyle barışalım” demesi “milli devletten vazgeçelim” demektir ve birkaç bakımdan önemlidir:

TÜSİAD, MİLLİ DEĞİLDİR

1. TÜSİAD’ın milli burjuva karakterinin olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü milli devlet, öncelikle millet egemenliğine, milli ekonomiye (pazara), milli burjuvaya ve milli orduya dayanır.

Milli burjuva milli devletinden vazgeçmez; milli devletten vazgeçen burjuva, kompradordur! Yani uluslararası burjuvazinin yerel temsilcisidir ve emperyalizmin taşeronudur!

2. TÜSİAD milli devletin karşısındadır. Bunu birincisi 24 Ocak 1980 kararlarıyla yani milli devletin milli ekonomisini serbest piyasa ekonomisiyle bütünleştirerek ve küresel şirketlere açarak; ikincisi de Türkiye’yi AB sürecine sokarak fazlasıyla göstermiştir.

KÜRT SORUNU TÜSİAD’IN ESERİDİR

3. Koç’un açıklaması bir yönüyle de itiraftır çünkü Kürt sorununun müsebbibi kendileridir. Kürt’ü yok sayan, Kürt’e “kart kurt” diyen, Kürt’ü topraksız bırakıp ağaya mecbur eden, Kürt’ü sopayla terbiye etmeye kalkan ve Kürt’e Kürt olmayı yasaklayan kendileridir!

Kürt sorununu yaratan etkenlerin başında gelen toprak reformunun yapılamamasının müsebbibi de kendileridir.

TÜSİAD 1971’de kurulduysa da kökleri toprak reformuna direnen CHP’nin gerici kanadına dayanmaktadır. O kanat Kemalist Devlet’in arasız devrimlerle ilerlemesinin önüne geçmiş, ortaçağ kuvvetleri olan şeyh ve ağalarla birleşerek Demokrat Parti’yi kurmuştur. Ve sonunda da Türk devletini NATO süreciyle ABD’ye çıpalamıştır!

TÜRK ORDUSU TÜSİAD İÇİN ‘İHRAÇ MALIDIR’

4. Türkiye’yi Atlantik cephesine sokan TÜSİAD, o tarihten beri Soros’un Koçbaşı’dır. Soros için “en iyi ihraç malı” olan Mehmetçik, TÜSİAD için de öyledir.

TÜSİAD programının dört uygulayıcısı olan Menderes, Özal, Çiller ve Erdoğan yönetimindeki Türkiye ise ABD’nin bölgedeki jandarmasıdır: Kore’de, Somali’de, Bosna’da, Irak’ta, Afganistan’da, Lübnan’da, Libya’da, şimdi de Suriye’de…

5. Mustafa Koç’un sözleri kimlerin aynı cephede yer aldığının anlaşılması bakımından önemlidir. TÜSİAD’ın “barış” anonslu müzakere sürecinin başına geçmesi, projenin Amerikan yapımı olduğunu göstermektedir fakat daha önemlisi başta solcular olmak üzere çeşitli kesimlere kimin kuyruğuna takıldıklarını görme fırsatı vermektedir!

Çünkü TÜSAD’ın koçbaşı olduğu bir proje “devletlere bağımsızlık, milletlere kurtuluş ve halklara devrim” getirmez! TÜSİAD’ın başını çektiği programlar kendilerine kâr, gericilere özgürlük, halklara ise esaret getirir. TÜSİAD’ın programları o nedenle dün ancak 12 Eylül darbesiyle uygulanabildi, bugün de AK faşizmle uygulanabiliyor!

KÜRESELLEŞME DEĞİL MİLLİ DEVLETLER KAZANIYOR

6. ABD, küreselleşme programı ile milli devletleri hedef almıştır. Ancak o program sadece 20 yıl sürebilmiştir. Milli devletler direnmiştir.

Bu direnişin en somut örneği Irak’tır. 1. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin çıkarına göre kurulan bu Arap devleti, asıl şimdi “milli devlet” olmaktadır ve bu ülkede yaşayanlar, Iraklılaşarak yurttaş olmaktadır!

Böylesi bir süreçte Türk milli devletinin tasfiye olacağını sanmak, aldanmaktır!

KÜRESELLEŞMEYE KARŞI BÖLGESELLEŞME

7. Öcalan, basına yansıyan sözlerinde “ulus devletçiliği aştığını” söylemekte ve “ulusun kendisinin son birkaç yüzyılın en boş gerçeği olduğunu”, “ulus devlet modelinin toplumlar için bir kafes olduğunu” savunmaktadır.

Bu sözler basında her ne kadar PKK’nin Kürt devleti hedefinden vazgeçtiği şeklinde yorumlandıysa da, daha önemli olanı, Öcalan’ın bu sözlerle aslında Türkiye’nin üniter ve milli devlet yapısını AKP’yle müzakere ettiğini ortaya koymasıdır!

Ancak çağımız hâlâ emperyalizm çağıdır ve Lenin’in “ezen-ezilen”, Mustafa Kemal’in de “zalimler-mazlumlar” diyerek tarif ettiği çelişme sürmektedir. Bu nedenle de Mao’nun saptadığı “devletler bağımsızlık, milletler kurtuluş, halklar devrim istiyor” denklemi hâlâ geçerlidir.

Üstelik şartlar devletlerin, milletlerin ve halkların şimdi daha çok lehinedir. Ve milli devletler, milli devlet mevziisinin de ilerisinden, çok daha güçlü savunulabilir. Milli devletlerin “küreselleşme” saldırısına karşı geliştirdiği “bölgeselleşme” çözümü, bizim için daha da yakıcı ihtiyaçtır, çözümdür!

Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin Batı Asya Birliği içinde bölgeselleşerek emperyalizme direnmesi, en başta Kürtlerin lehinedir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Ocak 2013

, , , , , , , , , , ,

1 Yorum

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın