Posts Tagged Org. Eşref Bitlis

TUZAĞA DÜŞÜRÜLEN 4 UÇAK

Başından beri belirtiyoruz: AKP’nin Suriye düşmanlığı, ABD’nin bölge planları gereğidir.

Bu gerçeklikten utanan muhafazakârlar, ABD’nin Suriye’de düşürülen uçağımızla ilgili takındığı tavrı fırsat bilip soruyor: “AKP’nin Suriye politikası ABD’nin eseri olsaydı, hiç Washington bu olayda Türkiye’yi ortada bırakır mıydı?”

Yanıtı vereceğiz. Ancak önce Türk-Amerikan ilişkileri açısından kritik öneme sahip bazı uçak olaylarını anımsayalım:

ORG. BİTLİS’İN UÇAĞI

Pentagon, ABD-PKK ilişkisini saptayan, ABD’nin Kuzey Irak planına karşı barikat kuran Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in uçağını 17 Şubat 1993 günü düşürdü. Dönemin Genelkurmay’ı, daha hiçbir inceleme yapmadan “sabotaj yok, uçak buzlanma sonucu düştü” dedi.

Ancak raporlar bir süre sonra “sabotaj” yapıldığını ortaya çıkardı, çünkü buzlanma yoktu. Ama hâlâ Org. Bitlis’in uçağı “resmi olarak” düşmüştür, düşürülmemiştir! Türk devleti gerçeğe gözlerini kapatmıştır.

CASA UÇAĞI

Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın seçkin bordo bereli askerlerini taşıyan CASA uçağı, 16 Mayıs 2001 günü Malatya’da düşürüldü.

34 askerimizin şehit olduğu bu olay, resmi kayıtlara kaza olarak girdi: CASA uçağında “kumanda arızası” olmuştu!

ULUDERE’DEKİ UÇAK

28 Aralık 2011 günü, Uludere’de Türk F16’ları, 34 yurttaşımızı bombaladı. Aslında ABD Predatör’ü bilerek “yanlış istihbarat” vermiş ve Türk Ordusu’nu tuzağa düşürmüştü. Hatta ilk bombayı, Türk F16’larından önce, Amerikan Predatörü atmıştı.

Genelkurmay bu gerçek karşısında ısrarla, “istihbaratı ABD vermedi, biz kendimiz yanlışlık yaptık” dedi. Yani ABD Türk Ordusu’nu tuzağa düşürüyor ama Genelkurmay, “kimse bizi tuzağa düşürmedi, biz kendimiz tuzağa düştük” diyordu!

SURİYE’DE DÜŞ(ÜRÜL)EN UÇAK

Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 25 gün önce “uçağımızı Suriye, hem de uluslararası hava sahasında ve füzeyle düşürdü” dedi. Yandaş medya kalemşorları savaş naraları attı, füzeler Suriye’ye çevrildi, MGK toplanıp “angajman kurallarını” değiştirdi, Türk uçakları sınırda Suriye helikopteri pususuna yattı…

25 gün sonra durum değişti. Erdoğan ve Davutoğlu’nun “uluslararası hava sahası” ve “füze” savları rafa kalktı. Hatta Genelkurmay’ın açıklamalarına bakılırsa, “uçağımızı Suriye düşürmedi, kendi düştü!”

ABD’Yİ SAPTAYAMAYAN, YENİLİR!

ABD ne zaman Türkiye’yi bir konuda sıkıştırmak için özel operasyon yapsa, NATO üyeliğinin bir sonucu olarak, o operasyon gizlenir, perdelenir; buzlanma denir, arıza denir…

Oysa her “kaza”, olduğu süreçteki kimi olaylarla bağlantılıdır. 1993, 2001, 2011 ve 2012’de gerçekleşen bu olaylar, ABD’nin kimi bölge planları için kritik işlevlere sahiptir. Son ikisi, ABD’nin Suriye planıyla ilgilidir.

Peki, ABD neden AKP Hükümeti’ni bu olayda ortada bıraktı? Yanıtı ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz’in makalesinden aktaralım: “Ancak bölgedeki hâkim gücüne rağmen Türkiye bu krizde askeri liderliği üstlenmeyi reddetti. Türkiye daha saldırgan bir Amerikan rolü görmeyi diledi.

Evet, ABD AKP Hükümeti üzerinden Türkiye’yi Suriye’ye saldırmaya zorladı. Ancak Türk Ordusu, en baştan “Suriye’nin iç meselesidir” deyip bu plana direndi. Hâlâ da direniyor. Direndiği için de hem Uludere’de, hem de bu olayda tuzağa düşürüldü.

Peki, ne yapmalı? Bu olayların yaşanmaması için plana teslim mi olunmalı? Hayır, plana direnilmeli. Ancak iyi direnebilmenin yolu, faili de ilan edebilme cesaretine bağlıdır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Temmuz 2012

, , , , ,

Yorum bırakın

ERGENEKON TERTİBİ, 28 ŞUBAT’A OPERASYONDUR

Bugün iktidarda olanların 28 Şubat düşmanlığı elbette anlaşılabilir, zaten açıkça 28 Şubat’ın kendilerine karşı yapıldığını belirtiyorlar.

Ancak 28 Şubat’ın bir ABD – İngiltere – İsrail operasyonu olduğunu savunan kimi milliyetçi – ulusalcı kesimleri anlamak mümkün değil. Hatta bir bölümü, 28 Şubat’ın sırf AKP’yi doğurmak için yapıldığını bile iddia edebiliyorlar.

28 Şubat’ın aslında ne olduğunu ortaya koyan en önemli olgu, ABD’nin Türk Ordusu’nu nasıl değerlendirdiğidir. Çünkü bu, 28 Şubat’ın, Amerikancı 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle aynı şey olup olmadığını ortaya koymaktadır.

TÜRK ORDUSU’NUN ‘HİZADAN ÇIKMASI’

Türk Ordusu Mart 1995’te ABD’nin kendi toprağı ilan ettiği Kuzey Irak’a girerek, Washington’la karşı karşıya gelmiştir. Bu süreç aslında 1986 yılında, Pentagon’un “Kürt Senaryosu”nu TSK’ye dayatmasıyla başlamıştı. 1991’de Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay’ın BushÖzal planını reddederek Irak’a girmemesi ve istifa etmesi, ABD’nin Kürt Planı’nı açığa çıkaran ve karşısına Kale Planı’nı koyan Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in katledilmesi, sürecin önemli kırılmalarıydı.

1995’de Pentagon’un kukla devletine müdahale eden Türk Ordusu’nun artık ABD’nin resmi ve yarı resmi kurumlarında “ hizadan çıktığı” saptanıyordu.

Ve Türk Ordusu, bu tarihten itibaren milli devletini savunmak için Atlantik’le köklü bir karşı karşıya gelme sürecine girdi.

28 ŞUBAT, ATLANTİK’LE MÜCADELEDİR

İşte 28 Şubat da, milli devletin savunulması için Atlantikçilikle hem dışarıda hem de içeride mücadeledir. 28 Şubat bu nedenle  – dindarlara değil – batı destekli irticaya yani “haçlı irticaya” karşıdır, Susurluk’la ortaya çıkan çetelere karşıdır, mafyalaşmış ekonomiye karşıdır… Özal’ın başlattığı, Çiller’in hızlandırdığı özelleştirme pogramının bile bu süreçte bir ölçüde kesintiye uğraması ve ancak AKP döneminde yeniden atağa geçmesi anlamlıdır.

Türk Ordusu ilk kez 28 Şubat’la bilikte silah envanterini çeşitlendirme stratejisini kabul edip NATO standartları dışı silah alımına yönelmiştir, Türkiye’nin bugün övündüğü Milli Gemi ve Milli Tank projeleri 28 Şubat ikliminde ortaya çıkmıştır.

28 Şubat, Türk devletinin NATO konseptleri gereği kenara attığı bölge merkezli dış politikaya dönmesi demektir.

28 Şubat’ı din düşmanlığı ve İran düşmanlığı gibi okuyanlara anımsatalım: 28 Şubat’çılar o gün ABD’ye karşı İran ve Rusya’yla ittifak önerirken, 28 Şubat karşıtları bugün İran’a karşı ABD radarı kuruyor, ABD’yle birlikte Suriye’ye müdahale etmek istiyor!

ÇEVİK BİR İLE TAYYİP ERDOĞAN’IN ÖDÜL KARDEŞLİĞİ

Ancak Türk Ordusu’nun 28 Şubat’da homojen olduğunu, yekpare olduğunu elbette iddia etmiyoruz. 28 Şubatçılık esas olarak  Genelkurmay Başkanları Org. İsmail Hakkı Karadayı ile Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun çizgisidir.

Bugün, 28 Şubat’a karşı olanların, Org. Çevik Bir’in uygulamaları üzerinden saldırıya geçmesi anlamlıdır. Çünkü ABD’nin Türk Ordusu’nu yeniden hizaya sokmak için Genelkurmay Başkanı yapmaya çalıştığı Çevik Bir, 28 Şubat içinde Truva atıydı. 28 Şubat’ı Amerikancı bir darbeye dönüştürmek istedi.

Önü kesilen Çevik Bir, daha sonra Atlantikçi sermayenin Cumhurbaşkanı adayı olarak da Türkiye’nin karşısına çıktı!

Kaderini Washington’a bağlayan Fethullah Gülen’in de 28 Şubat’ta Erbakan’dan görevi bırakmasını istemesi, türbanı “teferruat” ilan etmesi gibi çıkışları da Çevik Bir’ciliğindendir.

Bir tek Çevik Bir ile Tayyip Erdoğan’ın ABD’deki Yahudi kurumlarından ödül almış olması ise başlı başına bir öneme sahiptir.

ERGENEKON OPERASYONUNUN ANLAMI

Çok önemli bir olayı daha anımsatalım. 28 Şubat kararlarından 8 ay sonra, Genelkurmay Başkanlığını 1998’de Org. İsmail Hakkı Karadayı’dan teslim alacak olan Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 5 Kasım 1997 günü KKTC’deki Toros tatbikatında bir suikasttan kılpayı kurtuldu. Seken kurşunla Albay Vural Berkay öldü.

ABD’nin Türk Ordusu içinde kendine uygun isim arayışları sonraki yıllarda da sürdü.

Aslında 28 Şubatçıların ve Türk Ordusu’nun Washington tarafından nasıl değerlendirildiği 2003 yılına ait Wikileaks’in yayımladığı bir ABD belgesinde var. ABD, Hilmi Özkök’ün temsil ettiği Atlantikçiler üzerinden, subayların ana gövdesini oluşturan Milliyetçiler ile Avrasyacılar’ı Genelkurmay’dan temizlemek ve etkisizleştirmek istiyor.

İşte Ergenekon operasyonu, bu hedefin gerçekleştirilmesi içindir. Aksi takdirde ABD, kendi çıkarları için Türk Ordusu’nu komşularının üzerine süremez!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Şubat 2012

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın