Posts Tagged Uludere
TUZAĞA DÜŞÜRÜLEN 4 UÇAK
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/07/2012
Başından beri belirtiyoruz: AKP’nin Suriye düşmanlığı, ABD’nin bölge planları gereğidir.
Bu gerçeklikten utanan muhafazakârlar, ABD’nin Suriye’de düşürülen uçağımızla ilgili takındığı tavrı fırsat bilip soruyor: “AKP’nin Suriye politikası ABD’nin eseri olsaydı, hiç Washington bu olayda Türkiye’yi ortada bırakır mıydı?”
Yanıtı vereceğiz. Ancak önce Türk-Amerikan ilişkileri açısından kritik öneme sahip bazı uçak olaylarını anımsayalım:
ORG. BİTLİS’İN UÇAĞI
Pentagon, ABD-PKK ilişkisini saptayan, ABD’nin Kuzey Irak planına karşı barikat kuran Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in uçağını 17 Şubat 1993 günü düşürdü. Dönemin Genelkurmay’ı, daha hiçbir inceleme yapmadan “sabotaj yok, uçak buzlanma sonucu düştü” dedi.
Ancak raporlar bir süre sonra “sabotaj” yapıldığını ortaya çıkardı, çünkü buzlanma yoktu. Ama hâlâ Org. Bitlis’in uçağı “resmi olarak” düşmüştür, düşürülmemiştir! Türk devleti gerçeğe gözlerini kapatmıştır.
CASA UÇAĞI
Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın seçkin bordo bereli askerlerini taşıyan CASA uçağı, 16 Mayıs 2001 günü Malatya’da düşürüldü.
34 askerimizin şehit olduğu bu olay, resmi kayıtlara kaza olarak girdi: CASA uçağında “kumanda arızası” olmuştu!
ULUDERE’DEKİ UÇAK
28 Aralık 2011 günü, Uludere’de Türk F16’ları, 34 yurttaşımızı bombaladı. Aslında ABD Predatör’ü bilerek “yanlış istihbarat” vermiş ve Türk Ordusu’nu tuzağa düşürmüştü. Hatta ilk bombayı, Türk F16’larından önce, Amerikan Predatörü atmıştı.
Genelkurmay bu gerçek karşısında ısrarla, “istihbaratı ABD vermedi, biz kendimiz yanlışlık yaptık” dedi. Yani ABD Türk Ordusu’nu tuzağa düşürüyor ama Genelkurmay, “kimse bizi tuzağa düşürmedi, biz kendimiz tuzağa düştük” diyordu!
SURİYE’DE DÜŞ(ÜRÜL)EN UÇAK
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 25 gün önce “uçağımızı Suriye, hem de uluslararası hava sahasında ve füzeyle düşürdü” dedi. Yandaş medya kalemşorları savaş naraları attı, füzeler Suriye’ye çevrildi, MGK toplanıp “angajman kurallarını” değiştirdi, Türk uçakları sınırda Suriye helikopteri pususuna yattı…
25 gün sonra durum değişti. Erdoğan ve Davutoğlu’nun “uluslararası hava sahası” ve “füze” savları rafa kalktı. Hatta Genelkurmay’ın açıklamalarına bakılırsa, “uçağımızı Suriye düşürmedi, kendi düştü!”
ABD’Yİ SAPTAYAMAYAN, YENİLİR!
ABD ne zaman Türkiye’yi bir konuda sıkıştırmak için özel operasyon yapsa, NATO üyeliğinin bir sonucu olarak, o operasyon gizlenir, perdelenir; buzlanma denir, arıza denir…
Oysa her “kaza”, olduğu süreçteki kimi olaylarla bağlantılıdır. 1993, 2001, 2011 ve 2012’de gerçekleşen bu olaylar, ABD’nin kimi bölge planları için kritik işlevlere sahiptir. Son ikisi, ABD’nin Suriye planıyla ilgilidir.
Peki, ABD neden AKP Hükümeti’ni bu olayda ortada bıraktı? Yanıtı ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz’in makalesinden aktaralım: “Ancak bölgedeki hâkim gücüne rağmen Türkiye bu krizde askeri liderliği üstlenmeyi reddetti. Türkiye daha saldırgan bir Amerikan rolü görmeyi diledi.”
Evet, ABD AKP Hükümeti üzerinden Türkiye’yi Suriye’ye saldırmaya zorladı. Ancak Türk Ordusu, en baştan “Suriye’nin iç meselesidir” deyip bu plana direndi. Hâlâ da direniyor. Direndiği için de hem Uludere’de, hem de bu olayda tuzağa düşürüldü.
Peki, ne yapmalı? Bu olayların yaşanmaması için plana teslim mi olunmalı? Hayır, plana direnilmeli. Ancak iyi direnebilmenin yolu, faili de ilan edebilme cesaretine bağlıdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Temmuz 2012
ULUDERE’Yİ DE ERGENEKON’A BAĞLADILAR!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Odatv Yazıları on 19/05/2012
Uludere’de istihbaratı ABD’nin verdiğini Aydınlık ilk günden yazdı, inanmadılar. 4,5 ay sonra Wall Street Journal yazdı, bir kısmı inandı; hatta “biz niye yazmadık” diyerek utandı!
Diğer kısmı hem utanmadı, hem de yalanladı. Üstelik Hükümet’ten önce yalanladı!
Ertesi gün hem Genelkurmay Başkanlığı, hem de Hükümet WSJ’yi yalanladı. Utanmayanlar, bu kez atağa geçip WSJ’nin “neo-çılgın” olduğunu, ABD’nin resmi açıklaması bulunmadığını yazdı.
Sonra Pentagon resmi olarak WSJ’yi Hürriyet’ten doğruladı!
Artık utanmayanların yeni bir manevraya ihtiyaçları vardı…
ULUDERE’DE HEDEF ERDOĞAN – ÖZEL İKİLSİYMİŞ!
Hemen buldular ve “Uludere Ergenekon işidir” diyerek saldırıya geçtiler!
Biri “Uludere olayı zaten başından beri kirli bir ittifakın eseriydi” dedi. Bu kirli işbirliğinin içinde koruculuk sistemi varmış, PKK varmış, Ergenekon sanıkları varmış… Dahası, PKK ile MOSSAD ilişkisini sağlayan Bağıstani’nin kampının bulunduğu bu bölge, tam anlamıyla Ergenekon vadisiymiş!
Zaten Uludere’de 34 yurttaşımız değil, aslında Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel hedef alınmış!
Analiz diye operasyon yapanların, kuşkusuz mantık süzgeci çok geçirgendir. Biraz dar olsa, mecburen yazmadan önce kendine sorardı: “Erdoğan – Özel ikilisi hedefse, 4,5 ayda bu meseleyi neden aydınlatmadılar?”
PKK’yle müzakere edenler kendileri, yüzde 95 anlaşan kendileri ama PKK’yle derin ilişki kuran TSK! Hadi canım sende…
MURDOCH ŞAKŞAKÇILARININ BÜYÜK KEŞFİ!
Diğeri daha deneyimli, kıdemli ve çaplı olduğundan, meseleye yandan giriyor.
WSJ’nin haberinden kuşkuluymuş. Niye? WSJ’yi 2007’de Rupert Murdoch almış. Murdoch’un WSJ’si ise artık Washington’daki “Neo-çılgın” kadrolarla içli dışlıymış. Ve Murdoch’un WSJ’si Türkiye’ye operasyon yapıyormuş!
Atlantik operasyonlarını çok iyi bilen birinin tüm operasyonlara sessiz kalıp, şimdi “aha operasyon” diye bağırması kuşkusuz başka bir operasyondur!
Yine de biz soralım: Peki, Murdoch Amerika’daki gazetesinden Türkiye’ye böyle bir operasyon yapabiliyorsa, Türkiye’deki gazetesinden daha kolay yapamaz mı?
Peki, daha iki ay önce Murdoch Sabah’ı alsın diye niye yanıp tutuşuyordunuz? Bu alım işi için 6 Mart’ta bir araya gelen Erdoğan – Murdoch ikilisini niye pışpışlıyordunuz?
HEDEF, YENİ ASKERİ YAPILANMAYMIŞ!
Bir diğeri Uludere’nin “yeni askeri yapılanmaya karşı planlanmış, farklı güç merkezleriyle hazırlanmış çok ince bir proje” olduğunu yazmış!
Bunu 4,5 ay sonra ancak “saptayabilmesini” hadi bir kenara koyalım ve soralım: Nedir bu yeni askeri yapılanma?
Kimi başka saptamalarından biliyoruz ki “yeni askeri yapılanma” dediği TSK’ye diz çöktürülmesidir! Yetkilerinin budanması, terörle mücadele edemez hale getirilmesi, subaylarının Silivri’de zindana atılmasıdır vs.
Haliyle “yeni askeri yapılanma” bunlarsa, kuşkusuz Uludere de Ergenekon işi olur!
UTANMAZLAR!
Ne Ergenekon’muş!
Mühimmatını gazeteye sarıp toprağa saklayan, binlerce sayfalık darbe belgesi hazırlayan, darbe CD’lerini ortalıkta unutan, çoğu üyesi emekli olan bu örgüt, üstelik yöneticileri 4-5 yıldır hapiste ama hâlâ Erdoğan’ın 4,5 ayda çözemediği türden profesyonel operasyonlara imza atabiliyor!
Onlar bu yalanları yazarken utanmıyorlar ama biz okurken utanıyoruz!
Ve asıl önemlisi, ABD’nin rolü ortaya çıkınca bu türden yalanlara sarılmalarından utanıyoruz!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Mayıs 2012
ULUDERE’DE ABD NEDEN GİZLENDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/05/2012
Uludere’de 34 yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayın üzerinden 4,5 ay geçti. Aydınlık ilk günden beri ısrarla gerçeği yazıyor: “Uludere istihbaratı ABD’den.”
Resmi yetkililer, bu büyük gerçeği perdelemeye çalıştılar ancak gerçek her zaman olduğu gibi sonunda ortaya çıktı.
Amerikan Wall Street Journal gazetesi Pentagon yetkililerine dayandırarak “operasyonun ABD yapımı bir insansız hava aracının verdiği istihbarata bağlı olarak yapıldığını” yazdı.
STRATEJİDE YAPILAN HATA
Gerçeği perdelemeye çalışan iktidarı elbette anlayabiliriz, nitekim ABD ile aynı mevzidedirler. Ancak Genelkurmay Başkanlığı’nın bu gerçeğe gözünü yumması tarihi derslerle doludur. Üstelik hem TSK hem de Türkiye ve bölge açısından…
Hiç lafı dolandırmadan belirtelim: Uludere’de istihbaratın kaynağını yani ABD’yi gizlediler çünkü Washington’u müttefik sanıyorlar. Bu yalana inanıyorlar, çünkü ABD’den korkuyorlar!
Ancak “stratejide yapılan hata, taktikle düzeltilmez” evrensel gerçeği, işte bir kez daha tokat gibi yüzümüze patladı!
ABD’YLE PKK’YE KARŞI ORTAK MÜCADELE YALANI
Tehdidin kaynağını saptamadan çizilen her yol, bizi çıkmaza götürüyor, bataklığa saplıyor.
“ABD ile istihbarat paylaşımı”, “ABD ile birlikte PKK’ye karşı mücadele etmek” diye bir şeyin mümkün olamayacağını anlamak için kuşkusuz 34 yurttaşımızın ölmesi gerekmiyordu. O ölümlerin bu saatten sonra bir parça anlam bulabilmesinin tek yolu, Türk Ordusu’nun artık yığınağı doğru belirleyebilmesine ve tehdidin kaynağını doğru saptayabilmesine bağlıdır.
Bu iktidarla mümkün olup, olmaması ise elbette önemli bir sorundur.
KORKU KÜLTÜRÜNÜN KAYNAĞI: NATO’CULUK
Irak’ın bölünmesi, Suriye’nin bölünmesi, Irak ve Suriye kuzeylerindeki yapının bağımsızlık kazanması, Türkiye’ye doğru genişlemesi, Graham Fuller’in belirttiği Diyarbakır başkentli yapıya dönüşmesi, PKK’nin bu yapının asli unsuru olması gerçeğinin arkasındaki güç kimdir?
Bu soruya ABD yanıtı vermekten korkanlar elbette PKK’ye karşı Pentagon’la birlikte mücadele ettiklerini sanırlar; Maliki yerine Barzani ve Haşimi’yle, Esad yerine Burhan Galyun’la ittifak kurarlar. Dahası İsrail’e kalkan olacak radara ev sahipliği yapar ve İran’la hatta Rusya ve Çin’le karşı karşıya gelirler.
Dünyada kendine yönelik tehdidin kaynağıyla “müttefiklik” ilişkisi kuran başka bir ülke yok! Bu anlayışın ve ABD gücü karşısında korkmanın iklimi, NATO’culuktur. Türk Ordusu önce bu bağı koparmalıdır.
ABD KORKULACAK GÜÇ DEĞİLDİR
ABD gücü karşısında korku, yenilginin başladığı yerdir. Ergenekon tertibinin bile başarılı olması, bu korkudan kaynaklanmış ve Türk Ordusu savaşta bile görülmeyecek büyüklükte esir vermiştir! Tertibin kaynağını salt AKP ya da cemaat olarak tespit etmek, yanlış ve eksik mücadeleyi hatta mücadelesizliği getirmiştir.
Korkan direnemez ve milletini seferber edemez!
Oysa “korkudan korkanlar” en azından dünyayı analiz etseler, gerçeği göreceklerdir: O korktukları ABD Afganistan’da ve Irak’ta yenilmiştir, inişe geçmiştir. 20 yıl önce korktukları ABD’den daha zayıf bir ülke vardır artık… Üstelik ABD karşıtı cephe daha büyüktür ve gün geçtikçe büyümektedir.
ULUDERE KIRILMA NOKTASIDIR
Muavenet’inin batırılmasından, “binyılın meydan okuması” adlı tatbikatta düşman ilan edilmesinden ve askerinin başına çuval geçirilmesinden ders çıkaramayan TSK’nin son şansıdır Uludere!
Aksi yeni Uluderelerdir, yenilgidir ve parçalanmadır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Mayıs 2012
ABDULLAH GÜL’E 10 SORU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 08/05/2012
Çankaya, “Cumhurbaşkanına sorun” diye halkla ilişkiler çalışması yürütüyor. Vatandaşların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e internetten sorduğu binlerce soru içinden 10’u seçiliyor. Gül soruların sahipleriyle Çankaya Köşkü’nde buluşuyor…
Seçilen sorular içinde medyanın en ilgi gösterdiği şöyleydi: “Sizi hep tebessümle görüyoruz ekranlarda. Çok öfkelenip sinirlendiğinizde ne yaparsınız?”
Abdullah Gül’ün yanıtı şu olmuş: “Her insanın yaratılıştan bir fıtratı vardır. Dolayısıyla insanlar bu konularda rol yapmazlar; rol yaparlarsa yapmacık olur. İnsan ne ise odur. Herkes bazen öfkelenir; ama bazıları da benim gibi kendini zorla kontrol ederek öfkesini içinde tutar.”
KİNDAR NESİL
Kimi korkak demokratlar bu yanıtın üzerine atladı, “devlet güler yüzlü de olabilirmiş işte” diyerek aslında Başbakan Erdoğan’a gönderme yaptı. Başbakan’ın kendilerine parmak sallamasından korkan, Başbakan’ın kendilerini patronlarına şikayet etmesinden ürken bu kişilerin Erdoğan’dan korkup Gül’e sarılması, kuşkusuz bir “ileri demokrasi” görüntüsüdür.
Öfkeyi sürekli içe atmakla kin tutmak arasında bir ilgi olup olmadığı da kuşkusuz incelenmesi gereken bir sorundur. Bu soruya verilecek bilimsel yanıtla da hem şu meşhur “kindar nesil” meselesine hem de Erdoğan’dan başlayarak AKP yönetiminin genel öfke sorununa inilebilir.
Konuyu uzmanlarına bırakıp geçiyoruz ve Gül’e soru meselesine dönüyoruz.
POWELL’LA ANLAŞMANIZ YASAL MI?
Ve Cumhurbaşkanı Gül’e, belki sorulanlar arasında da olan ama seçmediği bazı konuları soruyoruz:
1.) Dışişleri Bakanı olarak dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la 2 Nisan 2003’de “2sayfalık 9 maddelik” bir anlaşma yaptığınızı ağzınızdan kaçırdınız.
“Ağzınızdan kaçırdınız” diyoruz, çünkü varlığını ancak siz Vatan’dan Sedat Sertoğlu’na söylediğinizde öğrendiğimiz bu anlaşmanın maddelerini, tüm ısrarlarımıza rağmen nedense hiç açıklamadınız.
Ayrıca biz araştırdık ama bu anlaşmanın kaydına hiçbir devlet kurumunda rastlayamadık. Sizin var dediğiniz ama devlette olmayan bu anlaşma acaba yasal mıdır?
2.) Başkomutanı olduğunuz ordumuzun, savaşlarda bile esir alınamayacak sayıda komutanı şuanda tutuklu… Başkomutan olarak kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
3.) Başkomutanı olduğunuz ordumuzun en seçkin subaylarına yöneltilen suçlamaların kimi delillerinin, sonradan “sehven” dosyaya girdiği ortaya çıktı. Subaylarınıza bu çamuru atanlara hesap soracak mısınız?
ZEKERİYA ÖZ’DEN MEMNUN KALDINIZ MI?
4.) İsmet Berkan’dan öğrendik. Daha ortada Ergenekon operasyonu yokken, size getirilen kimi konularla ilgili “bulun bir savcı, delillendirin” demişsiniz. Zekeriya Öz’den memnun kaldınız mı?
5.) Vekilinize, yani siz yurtdışına çıktığınızda makamınıza vekâlet eden devletin iki numarasına, yani dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç’a suikast planlandığı iddia edilerek başkomutanı olduğunuz ordumuzun kozmik odalarına, yani temsil ettiğiniz devletin en mahrem yerine girilmişti, çeşitli evraklara el konulmuştu…
Milliyet’ten Mehmet Yılmaz’ın da ısrarla sorduğu bu suikast işi ne oldu? Aradan bunca zaman geçmesine rağmen suikast iddiasıyla tek bir kişi bile tutuklanmadı. Yoksa suikast iddiası yalan mı çıktı? Öyleyse kozmik odalara bu iddiayla girilmesinin üzerine gidilmeyecek mi?
6.) Aradan iki yıl geçti… Ancak KPSS sorularını çalanlar bir türlü bulunamadı. Devlet Denetleme Kurulu’nu, bu çeteyi bir türlü bulamayan beceriksiz kurumları incelemesi için harekete geçirecek misiniz?
7.) Deniz Baykal’a kaset komplosunu kimin ya da kimlerin yaptığı aradan geçen iki yıla rağmen bulunamadı. Oysa Ergenekon iddianamesine bakılırsa başında olduğunuz devlet, yüz yıl önceki kimi suçların bile sorumlularını bulabiliyor(!)
Peki, Baykal kasetinin faili neden bulunamıyor? Keza MHP yöneticileriyle ilgili kasetlerin faili de hâlâ yargı önüne çıkarılamadı?!
PKK’YLE MÜZAKERELERDE SİZİN TEMSİLCİNİZ KİM?
8.) Kürt Açılımı’nı 8 Mart 2009 tarihinde Tahran’a giderken, yolda “çok güzel şeyler olacak” diyerek siz başlatmıştınız. O zamandan beridir herkes birbirinin etnik aidiyetini, soyunu sopunu merak eder oldu. Siz sonuçlardan memnun kaldınız mı? Ayrıca “çok güzel şeyler olacak” dediğiniz için soruyorum, 3 yılın sonunda güzel neler oldu mesela?
9.) MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın devletin değil ama Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak Oslo’da PKK’yle pazarlık masasında yer aldığı ortaya çıktı. Kürt Açılımı’nı başlatan makam olarak sizin bu müzakerelerdeki temsilciniz kim acaba?
10.) Uludere’de 34 yurttaşımızın ölümünde istihbaratı kimin verdiğini hükümete ve Genelkurmay Başkanlığı’na defalarca sorduk. Size de bu vesileyle bir daha soralım dedik: Uludere’de istihbaratı kim verdi?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Mayıs 2012
RICCIARDONE’NİN ULUDERE ŞİFRELERİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 28/01/2012
Gazetelerin Ankara Temsilcileriyle buluşan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Uludere konusunda bazı açıklamalar yaptı. Gazetelerin “Uludere’ye dâhil olmadık”, “Uludere istihbaratını biz vermedik” diye başlık attığı görüşmelerin bütününden aslında başka anlamlar çıkıyor.
Ricciardone’nin şifrelerini çözeceğiz ancak önce bu konudaki iki farklı görüşü anımsatalım:
Resmi açıklamaya göre istihbaratın kaynağı belli değil. Genelkurmay Heron görüntülerini inceliyor. Hükümet tüm imkânlarını seferber ederek olayı çözmeye çalışıyor.
Aydınlık ise Uludere istihbaratın kaynağının ABD olduğunu ve ilk bombayı F-16’lardan 18 dakika önce predatörün attığını yazdı.
Şimdi gelelim şifrelere…
‘HEDEF BELİRLENMESİNE DÂHİL DEĞİLİZ’
1. Ricciardone’ye önce “34 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği Uludere’de bir istihbarat zaafı oldu mu?” diye soruyorlar.
Ricciardone’nin yanıtı şöyle: “Bizim bu olayla bir ilgimiz olmamıştır. Hedef belirlenmesinde bizim bir dâhilimiz olmaz. İstihbarat toplanması konusunda ise bu tür ortamlarda kimsenin mükemmel istihbaratı yoktur.”
Yani aslında Ricciardone, “istihbaratı biz verdik ama siz bombaladınız” demiş oluyor.
Nitekim Ricciardone’nin şu sözleri bunu teyit ediyor: “Biz PKK’ya karşı istihbarat desteği sağlıyoruz. Fakat hedef belirleme tamamıyla Türkiye’ye bağlı bir konudur. Türkiye, hedef belirlerken kendi yeteneklerini kullanıyor.”
HERON DEĞİL PREDATÖR!
2. Ricciardone’nin “Uludere’de predatör görüntüleri var mı?” sorusuna verdiği yanıt da ilk şifreyi doğruluyor:
“Biz operasyonel istihbarat detaylarıyla ilgili yorum yapmayız. Amerika’nın spesifik katılımları var. İstihbarat diye bakmayın. Biz predatörlerle ilgili istihbarat veriyoruz. Ama bu askeri sırdır. Bunu sizin askerlerinizin güvenliği için yapıyoruz. O nedenle söyleyemem.”
Bu arada Ricciardone’nin ikinci şifresi, Heron’un değil, Predatör’ün istihbarat sağladığını doğrulamış oluyor.
Bu bilgi de, Heron görüntülerinin incelenmesinin neden bir türlü bitirilemediğini de ortaya koyuyor.
ORG. ÖZEL’İN ŞİFRESİ
3. “PKK’ye karşı istihbarat desteği sağlıyoruz” diyen ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone, söyleşinin başka bir yerinde ise “Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarıyla hiçbir ilgimiz yok.” diyor.
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in, 5 Ocak günü Milliyet’ten Fikret Bila’ya yazılı söyledikleri, Ricciardone’yi yalanlıyor.
Org. Özel, İncirlik’te konuşlu 4 predatörün 23 Kasım 2011’den beri faaliyette olduğunu ama sadece Irak’ın kuzeyinden istihbarat sağladığını belirtmişti. Org. Özel, Bila’ya, ayrıca Uludere olayının sınır ötesinde, yani Irak’ın kuzeyinde gerçekleştiğini vurgulamıştı!
SEFERBER EDİLEN İMKANLAR YETERSİZ Mİ?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hafta içi grup konuşmasında Uludure’ye değinmiş ve şöyle söylemişti: “Aradan geçen bir ay içinde Uludere’ye samimiyetsizlikle yaklaşanlar meseleyi unutup kenara çekilirken, biz meseleyi takip ediyoruz. Biz Uludere’de yaşananların aydınlatılması için imkânlarımızı seferber ediyoruz.”
İnsan merak ediyor elbette, seferber edilen bunca imkâna rağmen, 34 köylünün bombalanmasına neden olan istihbaratı kimin verdiği neden bulunamıyor?
ABD-AKP AYNI NOKTADA DURUYOR
4. Aslında yanıt yine Ricciardone’nin şifresinde gizli. Ricciardone, Uludere’de 34 yurttaşımızın bombalanmasından sonra, 3 Ocak’ta AKP Genel Başkan Yarımcısı Ömer Çelik’le bir araya geliyor ve çıkışta basına Uludere’yle ilgili şu açıklamayı yapıyor:
“Bu konuda Türk hükümetinin durduğu noktada duruyoruz. Şu anda paylaşımlarla ilgili bilgi vermek doğru olmaz. Terörle mücadele sürecektir.”
Kişiler ya da kurumlar, yorumlanabilecek bir konuda ya da bir politikada aynı noktada durabilirler elbette. Ancak, bir olgu konusunda aynı noktada nasıl durulabilir?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Ocak 2011
ERDOĞAN’IN İNCİLERİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 26/01/2012
40 kez “Ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanıyım” dedikten sonra, kendisini BOP eşbaşkanı diye niteleyenleri “yalancı” diye suçlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yeni bir “pes artık” dedirten inciye imza attı.
IRAK’A GİRMEME KONUSU
Önceki gün grupta konuşan Erdoğan’ın Türk milletinin zekâsıyla alay eden sözleri şöyleydi: “ABD Irak’a girdiğinde bizim de girmemiz istendi ama biz Irak halkı istemiyor diye girmedik.”
1 Mart tezkeresinin geçmesi için yoğun mücadele eden, tezkere geçmeyince uğradığı hayal kırıklığını açıkça ifade eden, Gül’den devraldığı başbakanlık görevinde ilk icraat olarak üsleri ABD’ye açan, ABD askerlerinin havadan Irak’a geçmesine Bakanlar Kurulu izni sağlayan, Irak’ı işgal eden ABD askerlerinin sağlığına duacı olduğunu söyleyen Recep Tayyip Erdoğan değil de, bir başkası sanki…
Tezkere oylaması öncesi seslendiği AKP milletvekillerine, “evet” derlerse kendisine oy vermiş olacaklarını, “hayır” derlerse “Doğu Perinçek’e oy vermiş olacaklarını” söyleyen Erdoğan değil de, bir başkası sanki…
MEZHEPÇİLİK KONUSU
Başbakan Erdoğan’ın son grup konuşması, birden çok inciyle doluydu. Devam edelim: “Sayın Maliki Irak’ta mezhep çatışması başlatırsa biz buna sessiz kalmayız.”
Maliki’nin Irak’ın birliğini sağlamaya çalıştığını bu köşeden birkaç kez, olgularıyla ortaya koymuştuk. AKP’nin Sünni mezhepçiliği üzerinden Irak’a nüfuz etmeye çalıştığını, Kuzey Irak’ı himaye ajandasının yürürlükte olduğunu belirtmiştik. İç politikada rakiplerini “Alevi” diyerek sindirmeye çalışan Erdoğan’ın mezhepçi sicili, Suriye’de de ortaya çıkmış ve Başbakan, ortada en ufak bir emare yokken, bu ülkede “Alevi – Sünni çatışmasından endişe duyduğunu” söylemişti. Bu açıklama, Suriye’de endişe olarak değil de, AKP’nin temennisi olarak algılanmıştı.
‘SARKOZY ASLEN OSMANLI’
Erdoğan’ın Fransa Senatosu’nun kararıyla ilgili sözleri ise evlere şenlikti: “Sarkozy’nin dedesi Selanik’te doğmuştur yani soyu Osmanlı’ya dayanır. Ne kadar Türkiye düşmanlığı yaparsa yapsın Sarkozy, geçmişi İspanya’dan kaçıp Osmanlı’ya sığınan Musevilere dayanıyor. Sarkozy ne yaparsa yapsın Osmanlı hoşgörüsünden bize ödün verdiremeyecektir.”
Erdoğan’ın yorumlamakta zorlandığımız bu sözlerini bir kenara bırakıyor ve onun Fransa’ya nasıl tepki gösterdiğine geçiyoruz: “ Önlemlerimizi etap etap açıklayacağız. Şuan sabrediyoruz.”
Fransa Temsilciler Meclisi bir ay önce bu kararı aldığında da Erdoğan, “önlemleri etap etap açıklayacaktı.” Erdoğan’ın tek “önlemi” büyük sözlerle Paris Büyükelçimizi geri çekmesi ancak kısa bir süre sonra da yeniden Paris’e göndermesi oldu.
Fransa Senatosu, alınmayan önlemler neticesinde bir ay sonra aynı kararı aldı ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, hâlâ “etap etap önlem açıklayacağını” söylüyor, şimdilik “sabrettiğini” belirtiyor. Kendi kalemize gol attığımız nasıl da ortada!
AKP ULUDERE’NİN İZİNDEYMİŞ!
Grupta Uludere konusuna da değinen Başbakan Erdoğan, bakın neler söyledi: “Aradan geçen bir ay içinde Uludere’ye samimiyetsizlikle yaklaşanlar meseleyi unutup kenara çekilirken, biz meseleyi takip ediyoruz. Biz Uludere’de yaşananların aydınlatılması için imkânlarımızı seferber ediyoruz.”
İstihbaratın kaynağını açıklamak bu kadar zor mu? Hangi imkânlar seferber edildiği halde bu kadar basit bir bilgiye ulaşılamıyor?
Tüm bu incileri tek bir grup toplantısına sığdırabilme becerisinin kaynağı, “çaresizlik” olmalı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Ocak 2011