Posts Tagged Rusya
Rus gazı, iki Kore’yi birleştirdi
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 26/08/2011
Sibirya’daki askeri bir üste biraraya gelen Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti KDHC lideri Kim Jong İl, Rus gazının Kore yarımadasına taşınması konusunda anlaştı.
Rusya, KDHC topraklarından geçerek Güney Kore’ye ulaşacak doğalgaz boru hattı için Pyongyang’a yıllık 100 milyon dolar kira
ödeyecek.
2009 yılında Rusya enerji şirketi Gazprom ile Güney Kore enerji şirketi Kogas arasında Rus gazının ihracı konusunda yapılan anlaşmanın devamı olarak bu ay içinde biraraaya gelen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile KDHC Dışişleri Bakanı Kim Son Khvan konuyu müzakere etmişti.
Anlaşmanın ABD kaynaklı “Seul bu anlaşmayla enerji denetimini Pyongyang’a teslim eder” şeklindeki endişeye rağmen sonuçlanması, Moskova’nın başarısını gösteriyor.
KDH nükleer görüşmelere hazır
İki Kore’yi stratejik bir enerji programında birleştirmek, Rusya’yı “nükleer görüşmeleri” yeniden başlatma konusunda da inisiyatif almaya götürdü.
Kim Jong İl’in 10 günlük Rusya ziyareti öncesinde, Pyongyang’ın altılı görüşmelere “yumuşak” bir şekilde yeniden başlanması için Moskova’dan Güney Kore, ABD ve Japonya’ya baskı yapmasını istediği gündeme gelmişti.
Anımsanacağı gibi KDHC, iki Kore ile Rusya, Çin, Japonya ve ABD’nin de dahil olduğu “altılı görüşmelerden” 2008 yılında çekilmişti.
Ancak Pyongyang, Pasifik’te değişen konkonktürün de avantajından faydalanarak, kendisine uygulanan uluslararası yaptırımları kaldırtabilmek için görüşmelere yeniden başlamak istiyordu.
İşte Kim Jong İl – Medvedev zirvesinden önce bu konuda da bir mutabakat zemini doğmuş olma ki, Kremlin’den yapılan yazılı açıklamada “ziyaret sırasında Kore Yarımadası’ndaki nükleer sorunun çözümünü sağlamayı amaçlayan altılı görüşmelerin mümkün olan en kısa sürede nasıl yeniden başlatılacağı konusuna ağırlık verilecek” deniliyordu.
Nitekim Rusya Devlet Başkanlığı Sözcüsü Natalya Timakova “görüşmede, KDHC tarafı nükleer maddelerin üretimi ve testler konusunda bir moratoryum sunmaya hazır olduklarını iletti” diyerek, Kim ve Medvedev’in anlaştığını ilan ediyordu.
Moskova – Pyongyang dayanışması
Toplam 10 gün sürecek ziyaret sırasında Kim Jong İl’in çözmeyi planladığı bir başka konu da KDHC’nin Rusya’ya SSCB döneminden kalan 11 milyar dolarlık borcuydu.
Rus Ria Novosti ajansı, “bu sorunun en üst seviyede çözümü konusunda anlaşma sağlandığını” duyurdu.
Öte yandan Moskova’nın Pyongyang’a 50 bin tonluk gıda yardımı yapacağını açıklaması, iki ülke arasındaki dayanışmaya anlamlı bir katkı sundu.
Pekin’in başarısı
Moskova’nın bu enerji hamlesinin gerisinde aslında Çin’in de payı var.
Pekin, Washington’un Pasifik stratejisini adım adım boğuyordu. Bölgedeki ABD varlığını dengelemek üzere uzun yıllardır ekonomi kartını kullanan Pekin, son yıllarda büyük bir atak yapmış ve Pasifik’teki askeri varlığını geliştirmişti.
İşte Moskova, iki Kore’yi boru hattıyla birleştirmesini, Pekin’in ABD’ye karşı bu başarısının zemininde sağlamış oldu.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Ağustos 2011
ÇİN’DEN ABD’YE: ASKERİ HARCAMALARI KIS!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 08/08/2011
ABD’nin A’sının düşmesi, yani kredi notunun AAA’dan AA’ya gerilemesi, ekonomik bir göstergeden ziyade siyasal bir göstergedir! Bu not düşüklüğü Aydınlık’ta ısrarla vurguladığımız, ABD’nin “stratejik savunma” dönemine girmesinin ifadesidir.
Tersinden, ABD-Atlantik cephesi dışındaki dünyanın da atağa geçtiğinin işaretidir. Çeşitli ülke liderlerinin ABD’deki gelişmelere karşı kullandığı yeni üslup bile tek başına bunu ortaya koymaktadır:
ÇİN ABD’DEN BORÇ YAPILANDIRMASI İSTEDİ
Öncelikle belirtmek gerekir ki, ABD’nin notunu Standart&Poors’tan önce Çin kurumu Dagon kırdı! Ve Pekin “ABD’nin borç alışkanlığı dünya ekonomisini tehdit ediyor.” uyarısında bulundu. Daha da önemlisi Pekin, ABD’den acilen borçlarını yapılandırmasını istedi. Bugüne kadar ABD’nin hakim olduğu IMF, diğer ülkelerden borç yapılandırması isterdi.
Çin’in resmi haber ajansı Sinhua’da çıkan analizde de Washington’dan savunma ve sosyal yardım harcamalarında kesinti yapması istendi; kredi notunun düşürülmesine “ABD’deki kısa vadeli görüş açısıyla hareket eden politikacıların kavgalarının sebep olduğu” belirtildi.
Kavga eden politikacılardan kasıt, herhalde ABD zayıfladıkça çelişmeleri artan hakim sınıfların siyasetteki temsilcileridir.
RUSYA ABD’Yİ ASALAK İLAN ETTİ
Moskova da Pekin gibi ABD’nin borçlarına dikkat çekiyor. Rusya Başbakanı Vladimir Putin, daha kredi notu bile düşmeden önce ABD’yi “borçları nedeniyle dünya ekonomisinin asalağı” olarak nitelemişti. Putin, ABD’nin “imkanlarının ötesinde krediyle yaşayan bir ülke” olmasına dikkat çekiyor. Ve daha önemlisi, “ABD’nin borcunun bir kısmını dünya ekonomisinde dinlendirmesine” itiraz ediyor.
Özetle, Rusya artık ABD dolarını tekel konumunda görmek istemediğinin işaretini veriyor.
Putin’den sonra Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev de ABD’ye karşı sertleşti. Medvedev, “Gürcistan toprakları Rusya’nın işgali altındadır” diye karar çıkaran ABD’li senatörlerin girişimini, “Bir avuç moruğun inisiyatifiyle alınan karar bizi bağlamaz” diye yorumladı. Medvedev birkaç gün sonra da açıkça “Gürcistan savaşında ABD’nin rolü olduğunu” ifşa etti.
HİNDİSTAN ABD’DEB GÜVENİLİR MALİ PLAN İSTEDİ
Avrasya’nın üçüncü devi Hindistan da artık ABD’ye yol gösteriyor. Hindistan Başbakanı’nın Ekonomik Danışma Konseyi Başkanı C. Rangarajan, “ABD’nin güvenilir bir mali konsolidasyon planına sahip olduğunu göstermesi gerektiğini” belirtiyor. Keza Maliye Bakanı Pranab Mukharjee, not düşürülmesinin ABD açısından “çok ciddi bir durum oluşturduğuna” dikkat çekiyor.
DOLARIN HAKİMİYET DEVRİ TAMAMLANDI
Dünya, artık ABD’nin dolar avantajını kullamasına katlanmayacağını ortaya koyuyor.
Dolar 1944’de “altına bağlı” değişim aracı ilan edildi. ABD 1972’de, “altına bağlı” olma şartını tek taraflı bozdu ve dolar 39 yıldır Washignton’un en önemli ve etkili silahı oldu.
ABD bu avantajı ikinci dünya savaşını kazanmasıyla sağlamıştı. Şimdi de Afganistan’da, Irak’ta yenilerek, Libya’ya ve Suriye’ye diş geçiremeyerek, İran’a çaresiz kalarak ve herşeyden önemlisi inisiyatifi Çin ile Rusya’ya kaptırarak, kaybediyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi / s:6
8 Ağustos 2011
PENTAGON’UN KABUSU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 05/08/2011
ABD hazine bakanlığının eski müsteşarlarından Paul Craig Roberts, Washington açısından savaşın kaçınılmaz hale geldiğini savundu. Roberts ABD’nin, birincisi üretimle, ikincisi konut balonuyla, üçüncüsü de devlet borçlarıyla ilgili eş zamanlı üç kriz yaşadığını belirtiyor ve ekliyor: “ekonomik iyileşme umutları ortadan kalkınca, savaş ihtiyacı daha kaçınılmaz hale geldi.”
ABD İLE ÇİN-RUSYA ÖN SAVAŞI
Eski ABD Hazine Müsteşarı Roberts, ABD’nin Ortadoğu’da Çin ve Rusya’yla karşı karşıya gelmemek için Libya ve Suriye meselesini paravan olarak kullandığına dikkat çekiyor. Roberts, Counterpunch’ta yer alan “kıyamete giden yol” başlıklı makalesinde, ABD’nin Çin’in Afrika’daki yatırımlarına engel olmak için Libya’da, Rusya’nın Tartus’taki deniz üssünü dengelemek için de Suriye’de isyan çıkardığını belirtiyor.
Eski ABD Hazine Müsteşarı Roberts’ın bu makalesi, ABD’de süren tartışmanın da bir yansıması. Daha önceki kimi yazılarımızda dikkat çektiğimiz bu tartışma, şu zeminde sürüyor: ABD hakim sınıflarının bir grup temsilcisi, “şerefli geri çekilmekten”, bir diğer grup ise “dünyayı ateşe vermekten” yana… Bu kesime göre, ABD nasılsa savaştan en az zararla çıkacak!
İşte eski ABD hazine bakanlığı müsteşarı Roberts’in açıklaması da bu zemindeki tartışmanın bir yansıması…
PENTAGON’UN EN KÖTÜ KABUSU
Ancak meselenin bir de diğer boyutu var.
ABD haftalardır borç tavanı yükseltme kriziyle sarsıldı. Son dakikada, Beyaz Saray ile Kongre arasında bir kısmi mutabakat sağlandı ve kriz ötelendi. Burada dikkat çeken vahim şey ise krizin, sanki borç tavanı yükseltmek matah birşeymiş gibi sunularak, çözüldüğünün iddia edilmesi!
ABD sözde bu krizi aştı ama şimdi de Pentagon’un bütçesinde yapılacak zorunlu kesintilerle boğuşuyor…
Kongre’nin kabul yeni bütçe planına göre, önümüzdeki 10 yıl içinde Pentagon’un 350 – 800 milyar dolarlık kesintisi sözkonusu olacak. Peki bu ABD’nin dünya jandarmalığına nasıl yansıyacak?
En somutunun ABD Genelkurmay Başkanı Ora. Michael Mullen’in Afganistan’daki askerlere söylediği maaş ödeme sıkıntısı olduğunu daha önce yazmıştık.
Pentagon kurmayları, maaş dışındaki yüksek silah sistemlerinin geleceğine odaklanmış durumda şimdi.
Örneğin Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi bütçe analisti Travis Sharp, “ileride yapılacak kesintiler beklendiği kadar yüksek olmasa bile 300 milyar dolarlık F-35 Müşterek Taarruz Uçağı programı rafa kaldırılabilir” diyor. Sharp durumu “Pentagon’un en kötü kabusu” olarak yorumluyor. Keza savunma analisti Mackenzie Eaglen, “bu Pentagon için tam bir kaos” diyor.
ABD SÜPERGÜÇ OLMAKTAN VAZGEÇECEK
American Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşundan Thomas Donnelly, “ABD’nin savunma bütçesini eritmesinin, dünyanın süper gücü olmaktan vazgeçmesi anlamına geldiğini” belirtiyor.
Hürriyet Planet’te yer alan analize göre birçok Pentagon yetkilisi ve savunma analisti için, savunma bütçesinin kesilmesi ABD’de yaşanan bütçe krizinden çok daha karanlık bir senaryo doğuracak.
ABD HER DURUMDA YENİLECEK
Roberts’in “savaş kaçınılmaz hale geldi” demesine yeniden dönersek… Savaş açacak kuvvetin, “savaş açacağım” demesi pek olağan değil.
Savaş reel olarak ABD için bir ihtiyaçsa da, ABD’nin bu ihtiyaca sarılacak ne parası ne de kuvveti var…
Irak ve Afganistan’daki başarısızlık, Libya’da NATO’nun içinde bulunduğu çıkmaz, Suriye’ye diz çöktürememe, İran’a karşı çaresizlik gibi Washington’un önünde duran sorunlar, ekonomik krizle ve bütçe kesintileriyle daha da büyüyor…
ABD, “şerefli geri çekilerek” de, “dünyayı ateşe vererek” de bu sarmaldan çıkamayacak.
Putin’in ABD’yi asalak ilan ettiği, Çin’in ABD’nin kredi notunu düşürdüğü yeni bir döneme girmiş durumdayız.
Bu yeni dönemde artık biricik mesele, dünyanın ABD yenilgisine en az hasarla girmesidir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık gazetesi / s:6
5 Ağustos 2011
ABD BAŞKAN YARDIMCISI ADAYI SARAH PALİN: ‘OBAMA, RUSYA VE ÇİN’E BOYUN EĞDİ’
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 04/07/2010
Tarih, 1 Temmuz 2010. Taliban, ABD/NATO ile diyalogu reddetti.
Önce İngiltere Savunma Bakanı Liam Fox, “Afganistan’da uzun süreli istikrar için askeri müdahalenin yeterli olmadığı ve Taliban’la görüşülebileceğini” açıkladı; ardından İngiltere Genelkurmay Başkanı General David Richards, “çıkış stratejisinin bir parçası olarak Taliban ile bir an önce müzakerelere başlanması” talebinde bulundu.
Ancak Taliban Sözcüsü Zebiullah Mücahid, NATO güçleriyle hiçbir görüşmeye yanaşmayacaklarını açıkladı. Taliban sözcüsünün görüşmeme gerekçesi ise ABD’nin içinde bulunduğu durumu göstermesi açısından çok çarpıcı: “Üstünlük bizdeyken, yabancı güçler çekilmeyi düşünüyorken ve düşman saflarında farklılıklar bulunurken neden görüşeceğiz”.
Tarih, 14 Ekim 2001. Taliban: Bombardımanı durdurun, Ladin’i verelim. Bush: Müzakere yok!
Afganistan’a düzenlenen saldırının sekizinci gününde açıklama yapan Taliban temsilcisi Hacı Abdülkabir, “Bin Ladin ile ilgili kanıt sağlanır ve bombardıman durursa, Bin Ladin’i, kesinlikle ABD’nin baskısı altında olmayan bir ülkeye teslim etmeye hazır olacağız” dedi.
Taliban’ın önerisine yanıt ABD Başkanı Bush’un Beyaz Saray Sözcüsü Anne Womack’dan geldi: “Hiçbir müzakere olmayacaktır”.
9 yılda gelinen durum işte bu!
Washington önce “Afganistan savaş stratejisini” değiştirmek zorunda kaldı, ardından da “Afganistan komutanını”…
“ABD süper güç, asla yenilmez” gözlüğüyle dünyaya bakıp, ABD’nin Afganistan’da yenilgiye geçtiğini görmek istemeyenlere, bir de 9 yılda ortaya çıkan bu somut “diyalog talebi” değişikliğini anımsatalım istedik…
Aslında haziran ayında toplam 102 NATO askerinin öldüğü gerçeği bile tek başına kocaman somut bir olgu olarak duruyor önümüzde…
ABD MEDYASI: AFGANİSTAN KAYBEDİLDİ
ABD’de Afganistan ve Irak savaşları nedeniyle askerlerle siviller, sivillerle siviller ve askerlerle askerler arasında büyük çelişmeler yaşanıyor… Biz bu çelişmeleri silah, ilaç, petrol sanayileri, bilişim sektörü ve mali piyasalar arasındaki toplam çelişmeler olarak okuyalım elbette…
Bu çelişmeler, düşünce kuruluşları ile medyada da “kafa karışıklığı” biçiminde ortaya çıkıyor. Üzerinde hem fikir olunan tek konu “Afganistan’ın kaybedildiği” gerçeği!
AFGANİSTAN’A DEVASA ÇİN YATIRIMI
Peki Afganistan’da gerçekte kazanan kim?
Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Mart ayının sonunda Çin’e dördüncü resmi ziyaretini gerçekleştirdiğinde çok önemli anlaşmalara imza attı. Örneğin Çin Metalurji Şirketi Karzai’ye 3 milyar dolarlık “ek yatırım” yapma taahhüdünde bulundu. Afganistan’ın gayri safi milli hasılasının 7,5 milyar dolar olduğunu göz önünde bulundurursak, “ek yatırım”ın büyüklüğünü, Kabil için daha iyi anlarız…
Peki bu “ek” yatırım hangi yatırımın devamıydı?
Çin, 2007 yılında dünyanın en büyük ikinci bakır madeni olan Afganistan-Aynak sahasının işletme hakkını aldı. Çin, bu maden projesine şimdiye kadar 4 milyar dolarlık yatırım yaptı! Çin, madenin elektrik ihtiyacını karşılamak için de 400 megavatlık enerji santrali kurdu; ki bu santral başkent Kabil’in enerji ihtiyacının çoğunluğunu karşılıyor!
Bu yatırımın büyüklüğünü ve gelecekteki önemini anlamak bakımından Afganistan Madencilik Bakanlığı’nın tespitine bakalım… Madencilik Bakanı Muhammed İbrahim Adil, 5 yıl içerisinde bu projeden sadece vergi geliri olarak 2 milyar dolar elde edeceklerini belirtiyor!
Her ticari ve ekonomik yatırım, aynı zamanda ve hatta daha önce, aslında siyasi yatırımdır!
PALİN: ABD’NİN ASKERİ ÜSTÜNLÜĞÜ SONA ERDİ
Acaba Cumhuriyetçiler, Obama’yı “Çincilik” yapmakla suçlarken haklılar mı?
Şaka bir yana, durum ABD açısından Obama’nın iradesiyle açıklanamayacak kadar vahim bir sürece gidiyor…
2008 yılındaki seçimlerde, Cumhuriyetçi Parti’nin başkan yardımcısı adayı olan Sarah Palin, Obama’ya yönelik tepkileri en sert üslupla dile getiren isim oldu. Obama’nın Rusya ve Çin’e karşı boyun eğdiğini söyleyen Sarah Palin, Obama ile birlikte ABD’nin askeri üstünlüğünün sona erdiğini belirtti.
Obama elbette “Çinci” ya da “Rusçu” değil! Her lider arkasındaki kuvvete bakarak strateji belirler. Obama’nın arkasındaki kuvvet de bu kadar; daha doğrusu kim olursa olsun, ABD Başkanı’nın arkasındaki kuvvet ancak bu kadar olacak!
Bu durum ABD’nin Afganistan’daki müttefiklerini de geri çekilmeye mecbur ediyor. Hollanda ağustos ayında çekilecek ilk ülke olacak; onu Kanada takip edecek…
FRANSIZ GENERALDEN ABD’YE TEPKİ: YARIM SAVAŞ OLMAZ
Öte yandan Fransa da ABD’nin yenilgiye geçmesini kendi içinde sert tartışmalarla somut olarak yaşıyor…
Fransız General Vincent Desportes, ABD doktrininin işlemediğini, bu stratejinin gözden geçirilmesi gerektiğini savundu. General Desportes, ABD’nin geçen yıl ki “30 bin ek asker” gönderme stratejisine de sert tepki gösterdi: “Herkes bunun sıfır ya da 100 binden fazla olması gerektiğini biliyordu. Yarım savaş yapılmaz”! General Desportes, Haziran ayındaki 102 kayba da dikkat çekerek, “durum hiç bundan daha kötü olmamıştı” dedi.
Fransa Genelkurmay Başkanı Amiral Edouard Guillaud ise, ABD’nin Afganistan stratejisini eleştiren General Desportes’e sert tepki gösterdi. Genelkurmay Başkanı Amiral Guillaud, General Desportes’in açıklamalarını “yanlış ve sorumsuzluk” olarak niteledi!
ABD’nin kötü gidişatı, anlaşılan ABD ordusundan sonra Fransız ordusunda da kelle götürecek!
MEHMET ALİ GÜLLER
TÜRK-RUS İTTİFAKI
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 10/05/2010
Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in Türkiye ziyareti 15 yıldır artan ivmeyle yükselen Türk-Rus ilişkilerinde yeni bir sıçrama noktası oluşturacak.
Ziyaret öncesi açıklama yapan Medvedev, Türk-Rus ilişkilerinin çok boyutlu stratejik ortaklık düzeyine çıktığını ilan etti. Türkiye ziyareti sırasında “uluslararası barışın, istikrarın ve güvenliği sağlanması için dış politika adımlarının birlikteliğini” sağlayacaklarını vurgulan Medvedev, “Türkiye bölgesel ve uluslararası konularda bizim en önemli ortaklarımızdan biri” dedi.
M. Kemal’den Lenin’e… 90. Yıl
Mustafa Kemal’in Lenin’e yazdığı 26 Nisan 1920 tarihli mektupla başlayan ve 3 Haziran’da resmiyet kazanan Türkiye – Sovyet Rusya ilişkilerinin 90. yıldönümüne denk gelen bu ziyaret, bölgesel açıdan da büyük önem kazanıyor. 5 gün içinde sırasıyla Beşar Esad’ın Türkiye’ye, Medvedev’in de önce Suriye’ye sonra Türkiye’ye gelmesi Ankara-Moskova-Şam eksenli gelişmelerin somut ifadesidir.
Gül’ün geçen yılki Moskova ziyareti sırasında imzalanan ortak deklarasyonla, “çok boyutlu ortaklığın derinleştirilmesi” hedeflenmişti. İki ülke bu hedef doğrultusunda anlaşma çeşitliliğine gidiyor.
Medvedev’in ziyareti sırasında imzalanacak anlaşmalar arasında şunlar var: İçişleri Bakanları arasında güvenlik alanında işbirliğinin geliştirilmesi, hava ulaşımının geliştirilmesi, Samsun-Kavkaz limanları arasında feribot seferlerinin yapılması, Ankara ve Moskova’da karşılıklı kültür merkezlerinin açılması, 30 günlük ziyaretler için vize muafiyeti, Türkiye üzerinden Rusya Federasyonu’na giriş yapacak yabancılar için geri kabul anlaşması.
İki ülke arasında kurulan “Üst Düzey Stratejik İşbirliği Konseyi”nin ilk toplantısı da Ankara’da yapılacak. Konsey Ankara-Moskova hattının önüne “ekonomik ilişkiler, siyasal konular ve toplum forumu”ndan oluşan üç aşamalı stratejik yol haritası koyacak.
Birinci Aşama – Ekonomik ilişkiler
Son 5 yılda Türkiye-Rusya ticaret hacmi 8 kat artarak 40 milyar dolara çıktı. Rusya Türkiye’ye doğal gaz (yüzde 42) ve petrol-petrol ürünleri (26) ağırlıklı ihracat yaparken, Türkiye de Rusya’ya tekstil ürünleri (yüzde 20), demir-çelik ürünleri (yüzde 16), sebze-meyve (yüzde 12) ihraç etmektedir. İki ülke, ticaret hacmini 100 milyar dolar seviyesine çıkarmayı hedeflemektedir. Öte yandan ticarette Dolar yerine Ruble ve Lira kullanımı konusu da iki ülkenin gündemindedir.
İki ülke arasındaki enerji gündemini kısaca anımsarsak;
1.. Rusya 1984 yılında imzalanan anlaşmayla, Ukrayna-Romanya-Bulgaristan üzerinden gelen boru hattından, Türkiye’ye 1987’de gaz ihracatı başlattı.
2.. 2005 yılında Mavi Akım imzalandı.
3.. Rusya 2009 yılında kendi projesine (Burgas-Dedeağaç) rakip olarak gördüğü Samsun-Ceyhan boru hattına petrol vermeyi kabul etti.
4.. Türkiye de bu gelişmenin karşılığı olarak Nabucco’nun alternatifi olan Güney Akım boru hattının Türk karasularından geçmesine yeşil ışık yaktı.
5.. Putin’in 2009 Ağustos’undaki Ankara ziyareti sırasında Mavi Akım-2 hattının inşası, Türkiye’de yer altı depolarının oluşturulması (Tuz Gölü) ve nükleer santral inşası konusunda mutabakata varıldı.
6. Rusya Enerji Bakanı Sergey Şmatko, Abdullah Gül’ün geçen yılki Moskova ziyareti sırasında iki ülkenin önümüzdeki dönem gündeminde 60 milyar dolarlık enerji anlaşması bulunduğunu açıklamıştı. Şmatko, bu anlaşmalardan birinin 20 milyar dolarlık 4 üniteli Nükleer Elektrik Santrali olduğunu belirtmişti.
İkinci Aşama – Siyasal-Askeri konular
Ankara-Moskova arasındaki siyasal konuların esasını Karadeniz, Kafkaslar, Ortadoğu, Orta Asya, uluslararası ve bölgesel örgütler oluşturmaktadır.
Ankara’nın 2005 yılında Başbakan Erdoğan üzerinden deklare ettiği “Dünyada istikrarın korunmasına ilişkin konular da dâhil olmak üzere, bölgedeki duruma ilişkin görüşlerimiz tamamıyla örtüşmektedir” açıklaması Ankara-Moskova siyasal hattının temelini oluşturmaktadır.
1.. Rusya Çin’le birlikte Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olmasını arzulamaktadır. ŞİÖ’nün Orta Asya’ya hâkim olmak isteyen ABD karşısındaki bölgesel ağırlığı her geçen yıl hem niceliksel olarak (üye ve gözlemci üye sayısı artışı) hem de niteliksel (tarihi Rus-Çin askeri tatbikatları) olarak artmaktadır. Dahası, ABD Orta Asya’yı ele geçirme hedefinin merkezine koyduğu Afganistan’da yenilmektedir. Afganistan işgalinin askeri merkezi olan Kırgızistan-Manas üssü meselesi en kritik konu olarak geçen ay ŞİÖ lehine gelişmiştir.
2.. Türkiye Rusya’nın İslam Konferansı Örgütü İKÖ’ye gözlemci üye olmasını sağlamıştır. Rusya’nın başvurusuna, “ileri de Hindistan da başvurabilir” gerekçesiyle karşı çıkan Pakistan’ın tavrı Ankara’nın bastırmasıyla değiştirilmiştir.
3.. Türkiye Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü üyeliğine de açık destek vermiştir.
4.. Putin’in batıyı, 40 yıldır bağımsız olan KKTC’yi tanımayarak çifte standart uygulamakla suçlaması, Moskova’nın Kıbrıs meselesindeki yeni tutumun temelini oluşturmaktadır. Rusya 2004 yılında KKTC ile doğrudan teması başlatmıştır. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un dönemin KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat’la görüşmesi Moskova’nın Ankara’ya somut desteği olarak yorumlanmıştır. Türkiye’deki Avrasyacıların katkılarıyla yürütülen birkaç heyetler arası görüşme de mevcuttur. Ankara Kıbrıs konusunda Moskova’dan daha fazla adım belemektedir.
5.. Rusya Parlamentosu alt kanadı Duma’nın 1995 ve 2000 yıllarında kabul ettiği sözde soykırımı kabul eden kararlar o tarihten bu yana dondurulmuştur. Kaldı ki Ankara, Duma’nın aldığı kararı başka ülkeler ve Avrupa Parlamentosu kararlarıyla kıyasladığında “daha yumuşak içeriğe sahip” şeklinde değerlendirmektedir.
6.. İki ülke hem Gürcistan hem de Ankara’nın önerdiği “Kafkas İşbirliği ve İstikrar Paktı” konusunda da görüş birliği oluşturma gayretindedirler. Özellikle Gürcistan konusu, Ankara ve Moskova’nın “Karadeniz güvenliği” eksenli bakış açılarının merkezine oturmaktadır.
Öte yandan Dağlık Karabağ sorunu da iki ülkenin sıcak gündemindedir. Rusya’nın Bakü Büyükelçisi Vladimir Dorohin, Medvedev’in ziyareti sırasında Güney Kafkasya’nın güvenliği konusunun ve Dağlık Karabağ Sorunu’nun gündeme geleceğini açıkladı.
7.. Ankara ve Moskova Karadeniz konusunda da ortak tavır sergilemektedir. Rusya’nın, ABD-NATO’nun Karadeniz’e girmesine karşı olan tutumu ile Türkiye’nin Montrö’nün değişmesini istemeyen tutumu ortak tavır belirlemenin temelini oluşturmuştur. ABD-NATO’nun Karadeniz’e sızma girişimlerine iki ülke birlikte engel olmaktadır. Blackseafor bu bakımdan önem kazanmaktadır. Öte yandan iki ülke ayrıca Karadeniz Ekonomik İşbirliği KEİ Örgütü’nü daha etkin hale getirme kararı da almıştır.
8.. Ankara ve Moskova, ABD tehdidi altındaki İran konusunda da paralel tutum almaktadır. Ankara ve Moskova sorunun barışçıl yollarla çözülmesi konusunda tavır belirlemiştir.
9.. Her iki ülke ABD işgali altındaki Irak’ın parçalanmasına karşı “Irak’ın toprak bütünlüğü” tavrını sürdürmektedir.
10.. 90’lı yıllarda Türkiye’nin Rus silah ve helikopterleri almasıyla başlayan askeri işbirliği, Türkiye’nin NATO üyeliğinden dolayı istenen hızla ilerleyememektedir. Moskova bu konudaki görüşünü de açık bir şekilde Savunma Bakanı Sergei İvanov aracılığıla dile getirmiştir: “Türk Ordusu’nun NATO standartlarını kabul etmesi ile ABD ve diğer Batılı ülkelerin ortaya koyduğu sert rekabetin askeri işbirliğimizi kısıtladığını söylemeliyim. Bu ülkelere Türkiye’deki askeri ve siyasi çevrelerde belirli bir sempati duyulduğunu da kabul etmek gerekiyor”.
Rus Donanma Komutanı Amiral Vladimir Vısotski’nin 2008’deki Türkiye ziyareti sırasında Rus ve Türk denizcilerinin eylemlerinin koordine edilmesi, Karadeniz’deki ortak faaliyetlerin biçim ve yönlerinin artırılması, bölgedeki kolektif güvenlik geliştirilmesi konusunda mutabakat oluşturulması askeri işbirliğine belli bir düzeyde ivme kazandırmıştır. Yine aynı yıl içinde bir Rus şirketinin tanksavar ve füze satış ihalesini kazanması gelişmeyi daha da ivmelendirmiştir.
Üçüncü Aşama –Toplum Forumu-Kültürel konular
Türkiye’nin 2007’yi Rusya Kültür Yılı ilan etmesi, Rusya’nın da 2008’i Türkiye Kültür Yılı ilan etmesi kültürel ilişkilerin seviyesini artırmıştır. Üniversiteler ve arşivler arasında işbirliği sağlayan anlaşmaların imzalanması ile öğrenci ve öğretim görevlisi değişim programlarının kabulü kültürel işbirliğinin akademik boyutunu oluşturmuştur.
Putin’in son ziyareti sırasında imzalanan “kültür, sanat, bilim, eğitim, spor gibi alanlardaki işbirliği protokolleri”nin hayata geçmesi, işbirliği boyutunu daha da geliştirecektir.
Öte yandan Rusya’nın yıllık 3 milyon turistle, Türk turizminde ilk sıraya yerleştiğini de belirtelim.
AKP’nin tutumu
Başbakan Erdoğan’ın mevcut ilişkileri “stratejik ortaklık” olarak ilan etmesi bir niyet ifadesi midir? Yoksa ABD’nin açık desteğiyle iktidar olan ve BOP eşbaşkanlığı görevini yürüten Tayyip Erdoğan politika mı değiştirmektedir?
Sorunun yanıtını 4 parametreyle açıklayabiliriz.
1.. Öncelikle Türk-Rus ittifakının kaynağını ABD tehdidi oluşturmaktadır. 1989-1991 kırılmaları sonası, Ankara ile Moskova arasında zorunlu bir köprü oluşturmuştur. Özellikle 28 Şubat sürecinde ivmelen ikili işbirliği, bir “devlet politikası”nın gereğidir. Hükümetler bu devlet politikasını uygulamaktadır. MGK eski Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç’ın, Türkiye-Rusya-İran ittifakı şeklinde özetlenebilecek önerisi unutulmamalıdır!
2.. Türkiye’de yüzde 84’lere çıkan ABD aleyhtarlığı ile 90’ların ortalarından itibaren yükselişe geçen Ulusalcılık ve Avrasyacılık, Washington’u yeni bir siyaset izlemeye itmiştir. Ankara-Moskova yakınlaşmasını engelleyemeyecek olan Washington-AKP, “dışında kalmaktansa, içinden etkileme” yolunu zorunlu olarak seçmiştir.
3.. Siyaset dışında ticaret şartları da AKP’yi Moskova’yla yakınlaşma siyasetini sürdürmeye zorlamıştır. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun dile getirdiği “Günümüzde Türk-Rus ilişkilerini Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi sınırlandıracak hiçbir engel kalmamıştır. Türkiye ve Rusya, geçmişte Almanya ve Fransa’nın başardığını başarabilir” şeklindeki sözler iki ülke ilişkilerinin gelişmesinde sınıfsal şartların da varlığına işarettir. TOBB dışında aralarında TÜSİAD üyelerinin de olduğu 200’ü aşkın şirket Rusya’da büyük hacimli işler yapmaktadır.
4.. Diğer yandan AKP hükümeti, zorunlu uyguladığı Moskova politikasını aynı zamanda batıyla ilişkilerinde de bir denge ve koz aracı olarak değerlendirmektedir.
Sonuç
Medvedev’in ziyareti Ankara’nın bölgesel ağırlığını artıracak anlaşmalarla doludur. Bölgesel ağırlığı artacak Türkiye de, Rusya’nın desteğiyle Kıbrıs’tan ve Irak’ın kuzeyinden yönelen ABD tehditlerine karşı daha iyi direnecektir.
Orta Asya’yı ele geçirmek isteyen ABD’nin karşısında Türk-Rus-Pers-Arap Seddi inşa edilmeye başlamıştır!
MEHMET ALİ GÜLLER
RUSYA, ELE GEÇİRİLEN TÜRK’ÜN İFADESİNE DAYANARAK DIŞİLERİNİ UYARDI: ‘YALOVA’DAKİ ÇEÇEN KAMPINA SON VERİN’
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları on 14/12/2004
Rusya, Çeçenistan’da düzenlediği operasyonda, 4’ü ölü, 9’u sağ olmak üzere 13 Türk vatandaşını ele geçirdi. Rusya öldürülen Aydın Kaya’nın üzerinden çıkan mektuba dayanarak MİT’i suçluyor. Sağ ele geçirilen Ali Özçelik ise Yalova’da eğitim kampına katıldığını açıkladı. Rusya, bu ifadeye dayanarak Türk Dışişlerine yazı gönderdi. Gelişmeler, Aydınlık’ın, aylar önce duyurduğu, “Yalova’da Çeçen kampı” haberini bir kez daha doğruladı.
MEHMET ALİ GÜLLER
Aydınlık Dergisi
14 Aralık 2004
Rus güvenlik güçlerinin, 5 Kasım Cuma sabahı, Çeçenistan Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Grozni yakınlarında düzenlediği operasyonda toplam 30 terörist ölü olarak ele geçirildi. Öldürülenler arasında 4 de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı çıktı. Rus güvenlik güçleri ayrıca 9 Türk vatandaşını da sağ olarak ele geçirdi.
Rusya, operasyonda öldürülen Türk vatandaşlarından Aydın Kaya’nın üzerinden çıkan mektuptaki ifadeler nedeniyle, hem Türk Dışişleri Bakanlığı’na yazı gönderdi, hem de MİT’i suçladı.
ÇEÇEN TERÖRİST – MİT BAĞLANTISI
Çeçenistan’daki Rus birlikleri terörle mücadele karargahının sözcüsü General İlya Şabalkin, öldürülen Türk vatandaşlardan ikisinin; 5 Nisan 1981 Malatya doğumlu Aydın Kaya ile 23 Nisan 1980 Samsun Vezirköprü doğumlu Burhan Çelebi olduğunu açıkladı.
General Şabalkin, RİA ajansına yaptığı açıklamada, Aydın Kaya’nın üzerinde bulunan gönderilmemiş mektupta iki önemli isme dikkat çekiyor. Bunlardan Muktedir İlhan, Kafkas Çeçen Dayanışma ve Kültür Derneği Başkan Yardımcılığı yapıyor. Kamuoyu onu Çeçen lider Cehar Dudayev’in eşi Alevtina Dudayeva’nın avukatı olarak tanıyor.
Mektupta yer alan ikinci isim ise Erhan Ersoy. Rus karargahı, Ersoy’un, MİT Rusya Masası’nda çalışan görevli olduğunu iddia ediyor.
General Şabalkin’in açıklamasına göre, Aydın Kaya, Muktedir İlhan’dan, Gürcistan üzerinden rahatça geçebilmesi için MİT ile bağlantı kurmasını istiyor.
KİMYASAL SİLAHLA OPERASYON PLANI
Muktedir İlhan’a yazılan mektupta, şu ifadeler de kullanılıyor: “Burada durum çok kötü. Gündüzleri bodrumlarda kalıyor, sadece geceleri kımıldayabiliyoruz. İnsanlar artık mücahitlere yardım etmiyor. Tehditler de işe yaramıyor. Hiçbir komutan diğerine güvenmiyor. İlacımız da kalmadı. Beslan’dan sonra beklediğimiz paralar da gelmedi.”
Mektupta ayrıca, içme suyuna katılmak için kimyasal madde gönderilmesi de isteniyor.
Rus karargahının Aydın Kaya’nın üzerinden çıkan mektuba dayandırdığı bir başka çarpıcı suçlamaya göre, Çeçen teröristler MİT bağlantıları kullanarak Grozni’de ‘Gümüş Sis’ adlı kimyasal silah kullanarak operasyon düzenlemeyi planlamışlar.
Rus karargahı, MİT’in Türkiye’de ‘Mazlum’ ve ‘Çeçenlerle dayanışma’ dernekleri kurdurduğunu, bu dernekler üzerinden Çeçenistan’a para ve yeni eleman gönderdiğini de açıkladı.
General Şabalkin, operasyonda, 150 kilogram patlayıcı yerleştirilmiş bir araç bulduklarını da söyledi.
Bu arada, Burhan Çelebi’nin babası Hamit Çelebi, “Oğlum burada sıvacılık yapıyordu. Bir şirket aracılığıyla dışarıya çalışmak için gideceğini söyledi. Ben gitmesini istemedim. 2-3 ay önce gitti. Oğlum Kazakistan’a gideceğini söyledi. Sonra haber alamadık” dedi.
MGK RAPORU: 58 TÜRK ÇEÇENİSTAN’A GİTTİ
1999 yılından beri Rusya tarafından öldürülen Çeçen teröristlerin yaklaşık 200’ü yabancı uyruklu. Rusya Savunma Bakanı Sergei İvanov’un verdiği rakamlara göre bunlardan 24’ü Türk.
Öte yandan geçen yıl MGK’ye sunulan bir raporda, 1999’dan bu yana 58 Türk vatandaşının Çeçenistan’a savaşmaya gittiği belirtilmişti.
AYDINLIK YAZARSA DOĞRUDUR!
Son operasyon üzerine Rusya Türk Dışişleri’ne “Çeçen terörüne karışan Türk vatandaşlarını takibe alması yolunda” bir ultimatom verdi. Rus Hükümeti Türkiye’nin işbirliği yapmaması halinde iki ülke arasında ciddi sorunlar yaşanacağını ve özellikle ekonomik alandaki gelişmelerin askıya alınabileceğini açıkladı. Özellikle Türkiye’yle yapılan bavul ticaretine ek vergiler konabileceğini belirten Rus Hükümeti, Türk vatandaşlarının Rusya’ya gitmesinin önüne daha geniş vize engelleri konabileceğini de belirtti.
Rusya’nın Türk Dışişlerine gönderdiği yazıdaki dikkat çeken bir başka nokta ise, sağ olarak ele geçirilen Ali Özçelik’in ifadesine dayandırılan bölüm! İfadeye göre, Türkiye’den Çeçenistan’a geçen Türk vatandaşları, Yalova Çiftlikköy ve Çınarcık kırsalındaki kamplarda, lojistik ve savunma eğitimi aldılar.
Böylece, Aydınlık’ın 895 sayılı, 12 Eylül 2004 tarihli “Yalova’da Çeçen terörist kampı” başlıklı kapak haberi de bir kez daha doğrulanmış oldu.
Rusya Ali Özçelik’in ifadesine dayanarak, Türkiye’den, hem iyi komşuluk gereği, hem de iki ülke arasındaki güvenlik işbirliği anlaşması gereği, bu bölgedeki tüm faaliyetlere derhal son vermesini ve kampta eğitilenlerin yakalanmasını istedi.
Türk Dışişleri, Rus Dışişlerine gönderdiği cevabi yazıda, iddiaların incelendiğini ancak belirtilen bölgede herhangi bir faaliyete rastlanmadığını, bununla birlikte terör eylemlerine göz yumulmayacağının belirtti.
KAMPTAKİ SON GRUP, 20 GÜN ÖNCE BÖLGEDEN AYRILDI: YALOVA’DA ÇEÇEN TERÖRİST KAMPI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları on 12/09/2004
Çeçen terörist kampı, Davlumbaz Tepe’nin eteklerinde ve Erikli Şelalesi’nin yakınında. Türk Ordusu bölgedeki kamplara karşı. Aydınlık’a ulaşan bilgilere göre MİT Bursa biriminde görevli A.E, bölgedeki terörist faaliyeti izliyordu. A.E’nin tayini Diyarbakır’a çıkarıldı. A.E, Diyarbakır’a tayini belli olduktan sonra, 24 Mayıs’ta şüpheli bir şekilde öldü.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Dergisi
12 Eylül 2004
Aydınlık Haber Merkezi’ne bir buçuk ay önce ulaşan bilgi şuydu: “Yalova’nın dağlarında yasa dışı örgütler eğitim yapıyor. Çoğunluğu dışardan gelen Kafkas kökenliler gruplar halinde ideolojik, sportif ve askeri eğitimden geçiriliyor.”
Aydınlık bir buçuk aylık titiz bir çalışmanın sonucunda kamp yerini buldu ve görüntüledi. Kampa tanıklık edenlerle konuştu.
KAMPTA BİR GECE
Önce Yalova-Termal yolundan Çınarcık’a ve hemen güneyindeki Teşvikiye Köyü’ne geldik. Bu köyde buluştuğumuz ve söz konusu kampta bir gece kalmış olan Kafkas kökenli E.İ’den kampla ilgili ilk bilgileri aldık. Kamp Erikli Yaylası’nda bulunuyordu. E.İ, geçtiğimiz Temmuz ayında bir gece geçirdiği kampta Kafkas kökenli on kişilik grubun sportif eğitim yaptığına tanık olmuştu. Gruptakiler, aralarında, yakında ülkelerine döneceklerini ve zor koşullara alışmaları gerektiğini konuşuyorlardı.
İlk bilgileri aldıktan sonra, Erikli Vadisi üzerinden ve orman yolundan güneye, Erikli Yaylası’na yöneldik. Orman yolunda karşılaştığımız traktör sürücüsü N.Ö ile tanıştık. N.Ö. ile yaptığımız söyleşiyi yan sütunlarımızda bulacaksınız. N.Ö. işi gereği uzun süre Çeçen terörist kampının çevresinde dolaşmıştı. Zaman zaman koruma çabasında olmakla birlikte, kamp yapanlar ve faaliyetleri hakkında Aydınlık’a önemli bilgiler verdi. Yurtdışından on, on beş kişilik gruplar halinde gelen Kafkas kökenliler, beş ile on gün arasında kampta kalıyorlardı. Onlar ayrılınca yerlerine yeni grup geliyordu.
ERİKLİ YAYLASI’NDAKİ NOKTA
N.Ö.nün anlatımına göre, faaliyetlerinin önemli bölümünü dinsel ve sportif eğitim oluşturuyordu. Toplu namaz en göze batan eylemleriydi. “Ruslarla ve yabancılarla savaşmaya” hazırlanıyorlardı. Onları en son geçtiğimiz Temmuz ayında görmüştü.
N.Ö’nün kampın yerini tarif ettiği toprak yoldan bir süre daha yürüdük. Orman içinde mevsimlik bir evde kalan H. ile tanıştık. Konuşmaktan çekinen H. sadece kampın yerini gösterdi.
Kamp yeri, Şenköy-Teşvikiye-Kurtköy-Güneyköy dörtgeninin ortasındaki Erikli Yaylası’nda, Davlumbaz Tepe’nin eteklerinde ve Erikli Şelalesi’nin hemen yakınında. Çadır kurulduğu için basılmış ve ezilmiş toprak, yarı yanmış kütükler, bir baraka ve tepeye doğru yürüyüşümüzde bulduğumuz savaşçı giysisini andıran yeni bir ceket dikkatimizi çekti.
“MOBİL KAMP”
Aydınlık muhabirleri karşılaştıkları bu tabloyu terör uzmanlarıyla konuştular. Uzmanlar bu yeri “mobil kamp” olarak tanımladılar. Genellikle bu kamplarda dört aşamalı eğitim gerçekleşiyor. En dış halka olan 4. mobil kampta ideolojik, moral eğitim veriliyor. Toplu namaz ve kitap okuma tipik eylemleri oluyor. Ayrıca yürüyüş ve koşu yapılıyor, sportif faaliyetler gerçekleştiriliyor. 4. kademe mobil kamp, terör örgütünün çevredeki halkla ilk temas noktasını da oluşturuyor. Fark edilme olasılığı dikkate alınarak hazırlanan 4. mobil kamp, insanlara ilk izlenim olarak bir grup gencin kamp faaliyeti gibi sunuluyor. Böylece terörist eğitimin tümü bir örtü altına alınmış oluyor. Bu ilk kademe kamp resmi gücün denetiminde değilse, mutlaka yer değiştirmek zorunda.
3. 2. ve 1. kademe kamplarda ise, dövüş sporları, operasyon planlama, operasyonda görev alma, tuzak kurma, bomba hazırlama ve kullanma, silahlı eğitim gibi faaliyetler gerçekleştiriliyor.
BÖLGE KAFKAS KÖKENLİ
Çeçen terörist kampının bulunduğu bölge sosyolojik açıdan oldukça ilginç. Burası özel bir bölge olarak tanımlanıyor. Kampın çevresindeki köylerin tamamı Kafkas kökenli. Çeçen, Dağıstanlı, İnguş, Abhaz ve Çerkezlerin yaşadığı bölgede geçmiş yıllarda da çeşitli kamp faaliyetleri yapılmıştı. Burada yıllar önce Hizbullah’ın kampı açığa çıkartılmıştı. Civar köyleri şöyle bir gözümüzün önüne getirecek olursak;
Güneyköy’de Dağıstanlılar ikâmet ediyor.
Kurtköy’de Gürcüler ve Karadeniz kökenliler hakim. Karadeniz kökenliler de esas olarak Kafkasya’dan geliyor.
Termal’de Gürcü kökenliler ağırlıkta.
Teşvikiye’de Karadeniz ve Kafkas kökenliler yaşıyor.
Kocadere-Şenköy’de büyük bölümü Kafkaslar’dan, bir kısmı Balkanlar’dan gelen göçmenler ağırlıkta.
Selimiye ve Esenköy’de de Kafkas göçmenleri çoğunluğu oluşturuyor.
Bu köylerde yaşayan çok sayıda yurttaşımızla konuştuk. Hemen tamamı bölgenin geçmiş yıllardaki eylemler dolayısıyla bir terör merkezi olarak tanınmasından rahatsız. Ayrıca bölgedeki mafya ve tarikat faaliyetinden de huzursuzluk duyuyorlar. Ancak küçük bir kesimin Çeçen teröristlere sempatiyle baktığı da söylenebilir.
MAFYA, TARİKAT VE FUHUŞ MERKEZİ
Bölgenin bir diğer özelliği de, tarikat kontrolünün yoğun olması. Başta Nakşiler olmak üzere pek çok tarikat, gerek örgütlenmeleriyle, gerekse bölgedeki ticari faaliyetleriyle göze çarpıyorlar.
Bu bölge ayrıca fuhuş, kara para aklama, uyuşturucu trafiği merkezi olarak da dikkat çekiyor. Bu sektör elbette arazi ve kıyı mafyasıyla da birlikte çalışıyor. Alaaddin Çakıcı da, bir süre bu bölgede saklanmış ve yine bu bölge üzerinden Avusturya’ya firar etmişti.
Durumun ağırlığını göstermesi bakımından bir örnek veriyoruz: 170 bin nüfuslu Yalova’da resmi rakamlara göre her gün 10 bin kişi fuhuş sektörüne girip çıkıyor. İsmi Aydınlık’ta saklı 16 otel bu sektörde faaliyet gösteriyor. Bu bölgeye Canavarlar Vadisi ismini boşuna koymamışlar! İlginç olanı, Canavarlar Vadisi’nin Bursa’daki istihbarat merkeziyle bağlantılı olması.
TÜRK ORDUSU KAMPLARA KARŞI
Kampın bulunduğu bölgede son aylarda yaşanan bazı gelişmeler, eğitilen Çeçen teröristlerin ne tür faaliyetlerde kullanıldıkları konusunda da fikir veriyor. Türk Ordusu bölgedeki kamplara karşı. Özellikle 1999’da Türkiye ile Rusya arasında yapılan Güvenlik Anlaşması’ndan sonra, TSK bu tür girişimleri önleme konusunda titiz davranıyor. En son 57. Hükümet zamanında böyle bir girişim olmuş, derhal önlenmiş. Ancak, gücünü işbirlikçi iktidarlardan alan MİT içindeki bazı CIA’cı unsurlar, yıllardan beri bölgedeki kampları hem kolluyor hem de burada eğitim alan teröristleri ulusal ve uluslararası çeşitli operasyonlarda kullanıyor. Bölgede kamp çalışması konusunda uzun süren sessizlikten sonra, Aydınlık’ın Çeçen terörist kampını saptamasıyla, AKP yetkililerinin “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin emrindeyiz” türünden açıklamalarının aynı döneme denk gelmesi ilginç.
Aydınlık’a ulaşan bilgilere göre, bölge son zamanlarda bu kuvvetler arasında büyük bir çatışmaya sahne oluyor. İşte bölgede son aylarda yaşanan bazı gelişmeler?
MİT GÖREVLİSİNİN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
Milli İstihbarat Teşkilatı Bursa Birimi’nde görevli A.E, 24 Mayıs 2004 yılında şüpheli bir şekilde intihar etti. Aynı gün MİT’ten yapılan açıklamada şöyle denildi:
“24 Mayıs 2004 tarihinde teşkilatımızın Bursa biriminde görevli A.E, geçirdiği bir bunalım sonucu aynı birimde çalışan meslektaşı S.Ç.’nin ölümüne sebep olmuş ve bilahare intihar etmiştir… İki değerli mensubumuzun kaybına sebep olan ve camiamızı derinden üzen bu müessif olayın, yakın sosyal çevrelerinde yeni üzüntülere sebebiyet verebilecek yanıltıcı haberlerle işlenmesinin uygun olmadığına inanılmaktadır. Bu çerçevede kamuoyunu doğrudan bilgilendirme gereği duyulmuştur.”
Aydınlık’a ulaşan bilgilere göre MİT Bursa biriminde görevli A.E, yukarda ayrıntılarını açıkladığımız bölgedeki terörist faaliyeti izleyen ekiptendi. Gelişmeler üzerine, A.E’nin tayini Diyarbakır’a çıkarıldı ve ulaştığı bilgilerin üzeri kapatılmaya çalışıldı. A.E, Diyarbakır’a tayini belli olduktan sonra da, 24 Mayıs’ta şüpheli bir şekilde öldü. A.E’nin ölümünden sonra da bu terörist faaliyeti gözaltında tutanları etkisizleştirme çabası sürdürüldü. Yayına hazırlandığımız sırada, MİT Bursa birimi bu hazırlığımız dolayısıyla karma karışık durumdaydı.
BASAYEV’İN DANIŞMANLARI, BURSA’DAN RUSYA’YA TESLİM OLDU
Çeçen komutan Şamil Basayev’in yardımcılarından Magomad Togayev adlı Çeçen lider, bu yılın Nisan ayında Rus makamlara teslim oldu. Togayev yıllarca Bursa’da saklandığını söyledi.
Yine Basayev’in yardımcılarından Abdula Aliyev ise, 5 Temmuz 2004 tarihinde Dağıstan özerk Cumhuriyeti’nde Rus yetkililere teslim oldu. Savcılık yetkilileri, Abdula Aliyev’in (72), 1999’dan bu yana yaşadığı Türkiye’den Dağıstan’ın başkenti Mohaçkale’ye geçtiğini ve burada gönüllü teslim olduğunu kaydettiler. Aliyev, Basayev ve Arap asıllı komutanlardan Hattab’a bağlı savaşçıların Ağustos 1999’da komşu Dağıstan’a saldırmasından bu yana Rus yetkililer tarafından aranıyordu.
Rusya’nın talebi üzerine Interpol tarafından arananlar listesine alınan ve Rus yetkililere teslim olan Çeçen Abdullas Aliyev’, kalp ve mide ameliyatı olduktan sonra Yalova’da yaşadı. Abdullah Aliyev, kendisiyle görüşmek için Yalova’ya gelen bir Rus televizyon ekibiyle birlikte, İstanbul’dan, uçakla Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Mahaçkale’ye gitti ve burada Rus yetkililere teslim oldu. Aliyev ile Yalova’da son kez görüşen Şamil Vakfı’nın ve Diriliş Partisi’nin kurucu üyesi Cafer Barlas, 6 Temmuz 2004’te AA muhabirine yaptığı açıklamada, Aliyev’in, sağlık durumu iyi olmadığı için son günlerini ülkesinde geçirmek istediğini söylediğini belirtti.