Posts Tagged Thomas Donilon

OBAMA, PUTİN’E MAHKÛM

Washington ile Moskova arasında sıcak rüzgârlar esiyor. İki ülke bir yandan Suriye krizini çözmek üzere “Cenevre-2” konferansında uzlaşıyor, bir yandan da karşılıklı mektuplaşarak “Füze kalkanı” dostluğu inşa ediyorlar…

Meğer ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Thomas Donilon, 15 Nisan’da Obama’nın mektubunu Moskova’ya iletmiş. Meğer Obama Putin’e, “karşılıklı olarak iki ülkenin caydırıcılık gücünü tehdit etmeyecek şekilde şeffaf bilgi paylaşımını öngören ve yasal bağlayıcılığı olan” bir anlaşma önermiş.

Kuşkusuz bu tabloyu oluşturan ana etken, Atlantik’in güç kaybı ve Asya-Pasifik’in yükselişidir. Suriye konusunda Moskova’nın barikatını geçemeyen Washington’ın uzlaşmak dışında bir seçeneği kalmamıştır.

Ancak meselenin bu güç değişiminden kaynaklanan bir başka boyutu daha var:

ABD’NİN RAKİBİ RUSYA DEĞİL, ÇİN

10, 20, 50 yıllık planlar yapan ABD’nin esas rakibi Rusya değil Çin’dir ve büyük savaşın esas sahnesi de Ortadoğu değil, Asya-Pasifik’tir.

Nitekim ABD bu zorunlu gerçek nedeniyle 2010 yılında yeni bir stratejiye yöneldi ve Çin’i kuşatmayı seçti. Washington, bölgedeki ülkelerle askeri, siyasi ve ekonomik işbirliğini geliştirerek Pekin’i çevrelemeyi planladı.

ABD, bu yeni strateji gereği, Ortadoğu’daki ağırlığını azalttı. Irak’tan çekilmesi ve bölgedeki işlerini “model ortak” Türkiye’ye devretmesi bu nedenleydi.

Ancak geride kalan iki yıl, ABD’nin Çin’i kuşatma stratejisinin de başarısızlıkla sonuçlanacağına işaret ediyor. ABD’nin her hamlesi, Çin’in başarılı karşı hamlesiyle etkisizleştirildi.

Peki, ABD bu durumda ne yapacak?

DAHA GENİŞ BATI İNŞASI

Washington’un, Zbigniew Brzezinski’nin stratejisine göre konumlanacağı anlaşılıyor. Brzezinski ABD’nin Rusya ve Türkiye’yi içeren “daha geniş Batı” inşa ederek ancak Çin’i dengeleyebileceğini savunuyordu.

ABD’nin “daha geniş Batı” için birincisi AB’yle Trans-Atlantik işbölümünü derinleştirmesi, ikincisi Türkiye’yi bu işbirliğine bağlaması, üçüncüsü de Rusya’yla işbirliğine yönelmesi gerekiyor.

İşte ABD bu üç gerekene göre konumlanıyor:

1. ABD-AB işbirliği: Washington, Brüksel’le “Serbest Ticaret Bölgesi” kurmaya çalışıyor. ABD ile AB liderleri arasında “Transatlantik ve Ticaret Yatırım Ortaklığı Anlaşması” için müzakereler sürüyor.

2. Türkiye’nin ABD-AB Serbest Bölgesi’ne çıpalanması: Obama ve Erdoğan’ın en önemli gündem maddelinden biri Türkiye’nin “Transatlantik ve Ticaret Yatırım Ortaklığı Anlaşması”na bağlanmasıdır. AB yetkililerinin son günlerde Türkiye’ye sıcak mesajlar vermesi bu nedenledir.

3. ABD-Rusya işbirliği: Washington, Ortadoğu’daki çıkarlarının sürmesini kabullendiği Moskova’dan Asya-Pasifik’te yararlanmayı hesap etmektedir. Bu nedenle tartışmalı konularda geri adımlar atmaktadır.

Atlantik’in Pasifik’e karşı mücadelesinde Rusya ve Türkiye’nin nasıl bir kilit oyuncu olduğunu, en iyi eski Fransa Başbakanı Dominique de Villepin’in şu ifadesi açıklıyor: “AB’nin nüfusu 500 milyon dolaylarında. Ekonomik güç için nüfusu en az 1 milyar olmalı. Bunun için Türkiye ve Rusya’ya ihtiyacımız var. Onların potansiyelinin yanı sıra etkili oldukları Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleri ile birlikte AB, olması gereken gücü yakalar. Rusya ve Türkiye’yle birlikte o coğrafyalara açılabiliriz. AB stratejisinin bu vizyonda olması gerekir.” (Güneri Cıvaoğlu, Milliyet, 16 Mayıs 2013)

MOSKOVA’NIN AVANTAJI

Ancak ABD’nin Çin’i dengeleyebilmek adına daha geniş bir Batı inşa edebilmesi zor görünüyor. Çünkü Rusya’nın mevcut çıkarları, öncelikle Çin’le ittifakını gerektiriyor.

Üstelik ABD ile AB’nin çıkar çatışması, Çin ile Rusya’nın çıkar çatışması potansiyelinden fazlayken, Rusya’nın Çin’e karşı ABD’yle “işbirliği” yapması gerçekçi görünmüyor.

Tersine, Moskova Washington’un bu zorunlu ihtiyacından azami yararlanarak, ABD’nin Batı Asya’daki nüfuzunu etkisizleştirecektir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Mayıs 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

ABD 67 YILLIK TAHTINDAN İNDİ

ABD Başkanı Barrack Obama’nın geleneksel Birliğin Durumu konuşması, Washington’un en azından bu dört yıl boyunca dışarıyı değil, içeriyi esas alacağını bir kez daha ortaya koydu. Obama, en öncelikli işin orta sınıfın durumu olduğunu belirtti ve asgari saat ücretini 2015 yılına kadar 7.25 dolardan 9 dolara çıkarmaya çalışacaklarını vurguladı.

ABD’nin 1945-2012 yılları arasındaki 67 yıllık dünya ticaret birinciliğinin sona erdiğinin ilan edilmesinden hemen sonra gelen bu konuşma, aslında yeni dönemin Washington için ne denli zorlu geçeceğine işaret ediyor.

Zira ABD birinciliklerini kaybetmeye başladı.

ÇİN ABD’Yİ GEÇTİ

2012 yılında Çin, 3,87 trilyon dolarlık ihracat ve ithalat toplamı ile ABD’yi geride bırakarak dünyanın en çok ticaret yapan ülkesi oldu. ABD 3,82 trilyon dolarda kaldı.

Çin ayrıca 127 ülkenin başlıca ticari ortağı haline gelirken, ABD 76 ülkede kaldı.

Yani ABD, yuanın değeri için baskı da yapsa, Çinli ileri teknoloji şirketlerine yaptırım da uygulasa, Çin mallarına ağır vergiler de koysa sonucu değiştiremiyor. ABD’nin Çin ekonomisini, ekonomik gücüyle frenleme olanağı yok!

PASİFİK’TE ‘BİRLİK’ SAVAŞI

Nitekim Obama yönetimi bu gerçeği kabullendi ve 2010 yılında Asya-Pasifik merkezli strateji belirledi. ABD Pasifik’te Japonya, Güney Kore, Avustralya gibi müttefiklerine dayanarak Çin’i kuşatmayı hedef koydu önüne…

Washington bu amaçla kimi bölgesel birlik modelleri de inşa etti: 2011’de Pasifik’in sekiz ülkesi ile Trans-Pasifik Ortaklığı’nı (TPP) kurdu. ABD bu ortaklığı Japonya’yı da üye yaparak genişletmenin peşinde…

Çin ise 16 ülkeyi kapsayan ve 2015’te hayata geçecek “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık İlişkileri Anlaşması (RCEP)” ile önemli bir hamle yaptı. Bu 16 üyeden 10’u Güneydoğu Asya Uluslar Birliği ASEAN üyesi.

Çin Bilimler Akademisi Asya-Pasifik Araştırmaları Enstitüsü’nden Xu Liping, bu anlaşmanın, kuracakları bölgesel serbest ticaret alanı için prototip olduğuna dikkat çekiyor.

ABD’NİN ÇİN STRATEJİLERİ

Ancak ABD’nin Asya-Pasifik merkezli stratejisinin Çin’e karşı bir hamle olmaktan ziyade, Çin’in hamlelerine yanıt vermeyi esas aldığını belirtmeliyiz. Bunu sadece yukarıda verdiğimiz örneğe dayanarak değil, kabaca üçe ayıracağımız ABD-Çin ilişkileri döneminin eğilimine bakarak da söyleyebiliriz. Şöyle:

1970-1994: ABD’nin Çin’i uluslararası sisteme entegre ederek hem kontrol altında tutma hem de SSCB’ye karşı dayanak yapma dönemi.

1994-2010: “Bütünleştir ama çevrele” stratejisi dönemi. Washington bu stratejiyle, bir yandan Çin’i Dünya Ticaret Örgütü’ne kabul ederek geçmişin “uluslararası sisteme entegrasyon” modelini sürdürdü, bir yandan da Japonya ve Hindistan’a dayanarak Çin’i “düşmanlaştırmadan” çevreledi. Dahası Washington, 2005 yılında Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert Zoellick’in açıklamasıyla, “sorumlu bir hissedar” olarak Çin’in yükselişini kabullendiklerini ilan etti.

2010 sonrası: Kuşatma dönemi. Kuvvet dağılımına bakılırsa, ABD’nin Çin’i kuşatması, SSCB’yi kuşatmasına hiç benzemeyecek. Nitekim soru işaretleriyle dolu Asya-Pasifik merkezli stratejinin kabul edilmesine rağmen, nasıl uygulanacağı hâlâ tartışılıyor.

Örneğin Zbigniew Brzezinski ABD’nin Rusya ve Türkiye’yi içeren “daha geniş Batı” inşa ederek Çin’i dengeleyebileceğini savunuyor.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Thomas Donilon ise “işbirliği ve rekabeti” içeren ikili bir model öneriyor.

Ancak Joseph Nye gibi Pentagon danışmanlığı yapan akademisyenler ise “kuşatma, Çin’in yükselişiyle baş etme amacına uygun bir politika aracı değildir” görüşünü savunuyorlar. Bu isimlere göre ABD Asya-Pasifik’te Çin’le “işbirliğini” esas almalı!

Yani özetle birincisi rekabet, ikincisi rekabet ve işbirliği, üçüncüsü de işbirliği esasına dayanan üç çizgi savunuluyor.

Ancak Çin’in tek çizgisi var: Sosyalist piyasa ekonomisi ile büyümek ve kalkınmak!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Şubat 2013

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: