Posts Tagged Ulusalcılık
TÜRKÜZ, KÜRTÜZ, MİLLETİZ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 30/01/2013
Birgül Ayman Güler’in “Türk ulusu ile Kürt milliyetini eşit sayamazsınız” demesini, “Türklerle Kürtlerin eşit olmadığını söyledi” diye çarpıtanlar kötü niyetlidir!
Birgül Ayman Güler’in “ulus-millet, milliyet” ayrımına dair basın açıklamasına rağmen, onu hâlâ “Türklerle Kürtleri eşit görmüyor” diyerek suçlayanlar kör cahildir!
Birgül Ayman Güler’in kavramları açıkladığı basın toplantısında “Türk ve Kürt eşitliğini savunmasına” rağmen onu hâlâ ırkçılıkla, kafatasçılıkla, faşistlikle suçlayanlar ise hem kör cahildir, hem de kötü niyetli!
Recep Tayyip Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’na söylediği “boy, pos değil, soy önemli, soy” sözlerine kör olup da Birgül Ayman Güler’i soyculuk yapmakla suçlayanlar ise ahlaksızdır!
MİLLET, MİLLİYETİN ÇATISIDIR
Bu girişten sonra görüşlerimize geçelim:
1. Türk ve Kürt, insan olarak da, etnik bakımdan da eşittir. O nedenle “Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz” diyoruz… Kaldı ki, bir milliyetin başka bir milliyete üstünlüğü bilimsel değildir.
Türk milleti ya da Türk ulusu, Türk milliyetini de Kürt milliyetini de kapsayan bir siyasal kavramdır. Tıpkı pek çok milliyeti içeren Fransız milleti ya da İtalyan milleti gibi…
Bugün fikir düzleminde yaşanan sıkıntının kaynağı ise milliyetlerden birinin isminin, milletin de ismi olmasıdır. Ama bu da başka milliyetlerin milletleşme aşamasında yaşandığı gibi bir tarihsel zorunluluktur. Örneğin Frank milliyeti, milletleşme sürecine önderlik ettiği için, Fransa’ya ve Fransız milletine adını da vermiştir.
‘KÜRTÇE YETERSİZ’ İDDİASI BİLİMSEL DEĞİL
2. Kürtçe konuşulmalıdır, öğretilmelidir; Kürt milliyeti dilini kullanabilmelidir.
Türk milliyetinden yurttaşlar da ikinci bir dil olarak Kürtçe öğrenebilmelidir; bu zenginliktir.
İlköğretimden başlayarak İngilizce eğitim verilen okullardan geçilmediği günümüz koşullarında, Kürtçeye ve Kürtçedeki w, x, q harflerine karşı olmak ahlaki değildir. Türk milliyetinden bir yurttaş Washington diye yazabiliyorsa, Kürt milliyetinden bir yurttaş da Wan şeklinde yazabilmelidir!
3. Kürtçe öğretilmelidir ama Kürtçe resmi dil olmamalıdır. Kürtçe hukuk dili olarak da kabul edilmemelidir. Zira milletleşme süreci, aynı zamanda hukuku da tekleştirme sürecidir. Üniter devletlerde iki ayrı dille hukuk olamayacağı gibi hem şeriata dayalı hukuk, hem de medeni hukuk olamaz!
Ancak “Kürtçe bilim dili ya da hukuk dili olamaz” demek doğru değildir. Yani meseleye “yetersizliği” üzerinden itiraz etmek bilimsel değildir. Mahkeme, hâkim, avukat gibi en temel hukuk kavramlarının Türkçe kökenli olmadığı şartlarda, Kürtçe hukuk dili de yaratılır. Üstelik hukuk alanında Türkçeye kaynaklık eden Farsça ve Arapça kökenli kelimeler, Kürtçede de vardır.
Dil’e yetersizliği üzerinden itiraz etmek, bilimsel değildir. Çünkü devlet olursa, dil de olur, yaratılır, geliştirilir. Zaten mesele de buradadır: İkinci bir devlet ortaya çıkmasın diye Kürtçenin hukuk dili olmasına itiraz etmeliyiz, yetersiz olduğu için değil.
Dün “Kürt yok, karda yürürken kart-kurt sesi çıkaran dağ Türk’ü var” diyenlerin bugün Kürtçe sevdalısı olması anlamlıdır. Kürt’ü yok sayan Amerikancıların bugün Kürtçeye sarılması, yine Amerikancılıklarındandır.
Çünkü milli devletleri hedef alan emperyalizm, bazen zor kullanarak, bazen de milletleşme sürecinin arkada bıraktığı kavramlara ve unsurlara sarılarak, oradan bir çatlak yaratarak, milletleşme sürecini geriye döndürmeye çalışır.
Milliyetlerin bir zora dayanarak hak iddia etmesi bu nedenle çoğu zaman emperyalizmin hedefiyle birleşir ve onun kartı olur. Son tahlilde bunun o milliyete de bir faydasının olmayacağının en somut örneği Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra ortaya çıkan ve 8 ayrı milliyete dayanan devletçiklerdir.
MİLLİ DEVLETLER BİRLİĞİ
4. Milli devletleri de aşan bölgeselleşmiş bir yapı, kuşkusuz yarının gerçeğidir. Türk ile Kürt’ün, Fars ile Arap’ın eşitlikçi bir yapıda yan yana yaşayabilmesi mümkündür ve olacaktır.
Ancak milli devleti bu anlamda aşabilmek ya da milli devletler birliği kurabilmek, önce emperyalizmin boyunduruğundan çıkmakla ve “milli” kapitalist üretim ilişkilerini geliştirmekle, ardından da kamuculuğu esas alan üretim ilişkilerine yönelmekle sağlanır.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Ocak 2013
TC İLE PKK SAVAŞIYOR, AKP İSE TARAFSIZ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 22/12/2012
Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı atanması sonrasında faaliyete geçen bir kurum var: Stratejik Düşünce Enstitüsü SDE.
Bu kurumun kendisini nasıl tanımladığını aktarırsam eğer, sizler de SDE hakkında fikir sahibi olursunuz: “SDE, stratejik derinliğine ve tarihi sorumluluğuna doğru emin adımlarla yol alan Türkiye’nin ulaşmak istediği büyük devlet idealinde önemli bir dönüm noktasıdır.”
Bir kurumun kendisini “büyük devlet idealinde” nasıl önemli bir dönüm noktası görebildiği, kuşkusuz bilimin sınırları dışındadır!
Bir “dönüm noktası” olan bu kurumun Yüksek İstişare Kurulu’ndaki kimi isimler, SDE’nin misyonunu anlamamızı sağlayacaktır: Sacit Adalı, Mustafa Karaalioğlu, Doğu Ergil, Faik Tarımcıoğlu, İhsan Dağı, Osman Can, Salim Uslu, Ümit Fırat…
SDE’nin Başkanı ise televizyonlarda hemen her gün gördüğünüz bir isim: Yasin Aktay. Kendisi son olarak AKP’nin MKYK üyesi oldu!
AKP’NİN BAŞ DÜŞMANI TÜRK ULUSALCILIĞI
Derdimiz size bir kurumu tanıtmak değil elbette; bu kurumun hazırladığı “Türkiye’nin Demokratik Dönüşümü 2002-2012” isimli çalışmayı sorgulayacağız.
Yasin Aktay, SDE’nin 148 sayfalık bu çalışmasıyla ilgili Star gazetesine yaptığı açıklamada üç önemli ve kritik konuda kendisinin, daha doğrusu partisinin görüşlerini ortaya koyuyor:
1. Aktay, öncelikle Türk ulusalcılığını hedef alıyor: “Kürt ulusu diye yola çıktığınızda, zaten Kürtlerin de Türkiye’nin de başına bunca iş açmış olan Türk ulusalcılığına simetrik bir yanlış talebinde bulunmuş oluyorsunuz. Hani ulusalcılık kötü bir şeydi? Türk ulusalcılığı Kürt sorununu doğurdu diyorsak Kürt ulusalcılığının nelere kadir olabileceğini Allah bilir.”
Aktay’ın daha doğrusu AKP’nin “Türk ulusalcılığını” hedef alarak “dönüştürmeye” soyunduğu Türkiye kuşkusuz artık “demokratik” değildir! Nitekim Başbakan Erdoğan açık bir şekilde “kuvvetler ayrılığını” yani demokrasiyi ayak bağı gördüğünü ilan edebilmektedir.
AKP, HEP’İN HEDEFLERİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ
2. Yasin Aktay, Türkiye’yi dönüştürme faaliyetleri sırasında kimin hedefini gerçekleştirdiklerini de açıklıyor!
Aktay’a göre 1993 yılında Halkın Emek Partisi HEP’in “Barış Çağrısı” metni ile talep ettiği 23 maddenin neredeyse tamamı AKP’nin 10 yıllık iktidarı döneminde karşılandı!
Elbette “demokratik haklar” kategorisi içinde değerlendirilebilecek haklara kimsenin itirazı olamaz. Ancak AKP’nin HEP’in hedefini gerçekleştirmiş olması, üzerinde durulması gereken bir konudur! Zira HEP bugün BDP’dir.
AKP, TC VE PKK’YE EŞİT MESAFEDE
3. Yasin Aktay’ın şu görüşleri ise “Türkiye’yi dönüştüren” AKP’nin misyonunu ortaya koymaktadır: “Esasen PKK şiddeti devlet direncini asla geriletebilecek bir unsur olmadı. Aksine iki tarafın şiddeti birbirlerini besliyordu. Bu savaşa dur demek için savaşın dışındaki bir unsurun devreye girmesi gerekiyordu. AK Parti bu sistemin dışında bir parti olarak, iki tarafın şikeli savaşlarını durdurmaya çalışınca her ikisinin silahı da AK Parti’ye döndü. AK Parti kendi tabanı üzerinden halkın klasik devlet anlayışı tarafından işlenmiş bu ulusalcı anlayışını rehabilite etti diyebiliriz.”
Özetle Aktay, “Türk devleti ile PKK’nin savaştığını, tarafsız olan AKP’nin ise bu savaşı durdurmaya soyunduğunu” söylüyor!
Daha açık ne söylesin ki?!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Aralık 2012
“MİLLİYETÇİ TÜRKİYE”YE DOĞRU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/03/2012
Cemaatin en birikimli yazarlarından İhsan Dağı, “Daha ‘milliyetçi’ Türkiye’ye doğu” başlıklı bir yazı yazdı dün Zaman’da…
“Milliyetçilik dalgasının yeniden yükseldiği bir döneme” girildiğini saptayan İhsan Dağı, AKP’yi uyarıyor. Dağı, Türkiye’nin, milliyetçiliğin yükselmesiyle sonuçlanabilecek dört ana sorunu bulunduğunu belirtiyor; sorunları ve tehlikeleri şöyle sıralıyor:
1.) “Birincisi, Kürt sorunu. PKK, sempatizanlarını sokağa saldıkça Türkçü reaksiyonlar artıyor. Nevruz bir kez daha gösterdi ki PKK’nin sokakta koyacağı eylemler hükümetiyle ve toplumuyla Türkiye’yi hızla milliyetçi bir savrulmaya itebilir.”
2.) “İkincisi, Ermeni sorunu. 2015’e doğru yaklaştıkça Türkiye’ye yönelik baskılar yoğunlaşıyor. Fransa ile yaşadıklarımız küçük bir provaydı. Mesele daha da büyüyecek, görünürlük kazanacak. Dışarıda baskı yiyen Türkiye, içeride bu baskıyı yüzleşelim, konuşalım diyenlere yansıtacak.”
3.) “Üçüncüsü, Kıbrıs meselesi ve bunun tetikleyeceği Avrupa krizi. Kıbrıs görüşmelerinden yine bir şey çıkmayacak ve Rum Yönetimi temmuz ayında AB dönem başkanı olacak. Zaten iyice tıkanan AB süreci resmen dondurulacak. Yani AB ile nişanı atacağız.”
4.) “Dördüncüsü; İran, Irak ve Suriye ile yaşanan gerginlikler…”
ULUSALCI GRUPLAR ENDİŞESİ
İhsan Dağı, bu dört ana sorun nedeniyle, “değil yeni anayasa yapmak, mevcut demokratikleşme seviyesinin muhafazası bile yükselen milliyetçilik nedeniyle zora girer” diyor, haklı olarak.
Ve İhsan Dağı, asıl endişesini de şu sözlerle dile getiriyor: “Dikkat edin, bu noktalarda ‘milliyetçi’ kesimlerle ‘ulusalcı’ gruplar ve fikirler arasında evlilikler de görebiliriz.”
İşte AKP-cemaat koalisyonu için, meselenin bam teli tam da burasıdır: Mevcut sorunların Türk milletini getireceği yer ve ulusalcı grupların siyaseten büyümesi, liderliği ele alması…
LARRABEE’NİN SÖZLERİ
İhsan Dağı’nın saptamaları, akıllara Stephen Larrabee’nin sözlerini getiriyor. Hani Tayyip Erdoğan’ın 7 akıl hocasından biri olan, CFR üyesi Larrabee…
Larrabee, Türkiye’de yeni bir milliyetçiliğin yükseleceğini belirtiyor ve bu akımın da MHP ve CHP dışında gelişeceğini vurguluyordu…
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Larrabee’nin bu sözlerinden hareketle şu saptamayı yapmıştı. ABD, yükselen milliyetçiliği AKP ile denetlemek isteyecek ve ortaya “ABD’nin fermanlı milliyetçisi” olan bir AKP çıkacaktı.
Gerçekten de AKP’nin son dönemde Kıbrıs, Ermeni ve Kürt meselelerinde “milliyetçi” bir söyleme yaslandığını gördük.
Ancak gelişmeler, ABD’nin denetleyemeyeceği bir büyüklükteki milliyetçi dalgayı yükseltiyor.
AKP’NİN PANZEHİRİ: VER KURTUL
Nitekim İhsan Dağı da, yukarıda özetlediğimiz dört ana sorun nedeniyle ortaya çıkacak yeni yükselen milliyetçiliğin AKP’yi alaşağı etmemesi için Erdoğan yönetimine şu önerileri yapıyor:
“AKP milliyetçiliğe teslim olmak yerine onu dizginlemeyi ve yönetmeyi tercih ederse dalga kırılabilir. Bunun için AKP’nin Kürt sorununda ‘güvenlikçi’ politikadan ‘açılım’ ve diyalog yaklaşımına geri dönmesi; Ermeni katliamı konusunda Dersim katliamı kadar cesur olması ve ezber bozması; dış politikayı içeride milliyetçiliği kabartacak bir tonda kullanmaktan kaçınması gerekir.”
Kısacası Dağı, Türkiye’de ulusalcı gruplarla da birleşebilecek bir milliyetçi dalga gelişmemesi için AKP’ye “ver kurtul” öneriyor!
ATATÜRK MİLLİYETÇİSİ BİR TÜRKİYE
Ancak bunun da milliyetçiliği engelleyemeyeceği ortada… Tersine, bu yaklaşım, Atatürk milliyetçiliğinin etkinlik alanının büyüyeceği bir dönemi doğuracaktır.
Sonuç olarak, AKP sertleşse de, “ver kurtul” da dese, son tahlilde, Türkiye’nin gireceği yeni yönelimi değiştiremeyecektir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Mart 2012
ŞEHZADELER DEĞİL, CUMHURİYET BOĞAZLANIYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 24/01/2011
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, konuşması sırasında ezan başlayınca şöyle demiş: “Ben, ‘ezan okunurken konuşmaya devam edilebilir’ diye bir fetva aldım. O yüzden konuşmama devam edeceğim. Güzel bir şeydir, ezan bitene kadar susar sonra devam ederler. Bu bazen istismar gibi algılanır bazen hürmet kabul edilir. Ezan bizim ezanımız çok şükür ‘Tanrı uludur’ demiyor ‘Allahüekber’ diyor, bugünleri gösteren Rabbime şükürler olsun.” (1) Vatan Gazetesi, 24 Ocak 2011
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre fetva, “dini hukuk kurallarına göre çözüm açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge”ye deniyor.
Başbakan’ın geçen yıllarda dile getirdiği “bir de ulemalara soralım” cümlesinden sonra, Başbakan Yardımcısı’nın da “fetva aldığını” beyan etmesi, Laik Cumhuriyet’e vurulan yeni bir darbe oldu!
Hilafet, saltanat boşuna kaldırılmış, modern hukuk boşuna getirilmiş!
TARİKATALARA SAYGILI CHP
İktidar böyle de muhalefet farklı mı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “siyasallaşmayan, siyaset yapmayan tarikatlara saygılı” olduklarını bir kez daha ilan etmiş! (2) Hürriyet Gazetesi, 24 Ocak 2011
Atatürk, boşuna “Türkiye Cumhuriyet şeyhler, dervişler, müritler, cemaatler, tarikatlar memleketi olamaz” demiş!
12 Eylül halk oylaması öncesi “türbanı biz çözeriz” diyerek, AKP’nin rafa kaldırmak zorunda kaldığı “türban savaşlarını” yeniden ama karşı cepheden başlatan Kılıçdaroğlu, YÖK’ün “türban serbest” yönetmeliği hazırlamasına ve türbanın ilköğretim okullarına kadar girmesine yol açmıştı. Kılıçdaroğlu yetinmemiş, “cemaatlere saygılıyım, yeter ki siyasallaşmasınlar” ve “laiklik tehlikededir diyemem” demişti! (3) Akşam Gazetesi, 21-22 Eylül 2010)
Konuştuğum CHP’lilerin iki savunması var:
Birincisi, toplumun bu kadar “dincileştiği” bir durumda, AKP ile baş etmenin yolunun buradan geçtiğini düşünüyorlar. Bu sözde savunmaya şu yanıtı veriyoruz: Sorun, toplumdaki dincileşme oranıysa, Cumhuriyetin ilk yılları, günümüze göre dinin toplumun her kanalına daha çok nüfuz ettiği bir dönemdi. Ayrıca, CHP AKP ile aynı kulvara girerek, AKP’nin oy havuzundan çalamaz! Gerçeği varken, kimse sahtesine oy vermez!
İkincisi, siyaset yapan ve yapmayan tarikat ile cemaatleri ayrıştırarak, cepheyi daraltacaklarını düşünüyorlar. Tarikat ve cemaatlerin tarihini iyi araştırmalarını, tarihte siyaset yapmayan tarikat ya da cemaat bulunup bulunmadığına bir bakmalarını öneriyoruz. Kaldı ki, böyle bir gerçek olsa, Kılıçdaroğlu’na kalmadan, 80 yıl önce Atatürk bunu zaten uygulardı!
Neyse, bizi muhalefetin yanlışlarından çok iktidarın uygulamaları ilgilendiriyor. Arınç’ın fetva aldığını söylemesi Cumhuriyet açısından ciddi bir kırılma dönemine işarettir.
Türkiye Cumhuriyeti, İslam hukuku yerine Cumhuriyet hukuku uygulanması ilkesi üzerine kurulmuştu! Hukuk kaynağını dinden alamazdı! Laiklik, “din ile dünya işlerinin ayrılması”ydı!
Ama önce laiklik tanımını değiştirdiler. Türkiye Cumhuriyeti “küçük Amerika” sürecine sokulurken, laikliği “din ve dünya işlerinin ayrılması” yerine “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklinde tarif ettiler. Tarif “devlet katında” kabul görünce, “cemaatlere de, tarikatlara da” yol açılmış oldu…
ABD’NİN YEŞİL KUÇAKÇILARI, ILIMLI İSLAMCILARI
24 Ocak kararlarını uygulamak üzere 12 Eylül darbesini yaptıklarında, ABD’nin SSCB’ye yönelik “yeşil kuşak” projesine evet diyerek “Türk-İslam sentezini” kabul ettiler. ABD’nin “Kemalist devlet” yerine “ılımlı İslam” ülkesi ödevine el birliğiyle sarıldılar.
Cumhuriyet hükümeti diye, “tarikatlar ve cemaatler koalisyonu” kurdular!
Palazlandıkça, toplumu biçimlendirmeye başladılar: Darwin anlatan öğretmenlerin “müfredat dışına çıktığı” gerekçesiyle ceza aldığı, kız ve erkek öğrencilerin ayrı merdivenleri kullandığı; hatta kız ve erkek öğrencilere 45 cm uzakta durma kuralı uygulandığı; Kamu çalışanının etek boyunun, -ki dizaltında- sürgüne neden olduğu; alkol servis eden sanat açılışlarının saldırıya uğradığı; film galalarından alkol servisinin çıkarıldığı; Başbakan’ın “tıksırıncaya kadar için”, yardımcısının “hayat seks ve alkolden ibaret değil” dediği; Başbakan’ın bir heykeli “ucube” diye değerlendirdiği, yetinmeyip “tez yıkıla” diye hüküm verdiği; yumurta atmaktan, ıslık çalmaya kadar ve neredeyse yan bakmaya kadar her türden protestonun yasaklandığı bir ülkeye dönüştük…
TÜRKÇÜLÜK SUÇ, KÜRTÇÜLÜK ve DİNCİLİK ÖZGÜRLÜK!
Cumhuriyet deforme edildi: Kavramlar yer değiştirdi, beyinler iğfal edildi, cehalet prim yaptı…
Örneğin söze “liberal demokratım” diye başlayan Taraf’tar Rasim Ozan Kütahyalı, “Milliyetçilik, bu topraklara batıdan gelmiş bir mikroptur” diyebilmekteydi artık! (4) Kanaltürk, Pazar Politika Programı
Sanırsın, liberallik batıda değil, Arap yarımadasında doğdu!
Dahası, Sinan Oğan’ı telefonla programa katılarak hedef alan Kütahyalı’nın bu sözlerine, stüdyodaki konuklar Mehmet Metiner ve Şenol Özbek alkış tutmakla yetinmiyor, kaynakça da gösteriyordu(!): Saidi Nursi’ye göre milliyetçilik, bu topraklara ait olmayan, yabancı bir ideolojiydi!
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “ulusalcılığı” bir tehdit olarak algılayan raporundan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemin metninden “Türk” ifadesinin çıkarıldığı bir döneme girmiştik ne de olsa…
Ulusalcılık, milliyetçilik, Türkçülük suç artık! Kürtçülük, her türden etnik ve dinsel ayrımcılık ise özgürlük ve insan hakkı!
Çünkü artık “ileri demokrasi” var!
Çünkü yıllar önce “demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz durakta ineriz” diyen Başbakan Erdoğan, artık makas değiştirdi!
Çünkü muhteşem saraylarda, şehzadelerin değil Cumhuriyetin boğazlanması artık gündemde!
MEHMET ALİ GÜLLER