Posts Tagged Ali Ekber Salihi

SURİYE SORUNU YERELLEŞİYOR

AKP Hükümeti’ne “Suriye bataklığından kurtulma” fırsatı sunan Dörtlü Komisyon’un Kahire toplantısı, ilerisi için olumlu sinyaller verdi. Her ne kadar Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı mazeret bildirerek toplantıya katılmadıysa da, Türkiye, İran ve Mısır Dışişleri Bakanları’nın bir arada olması 30 yıl aradan sonra ilkti ve tarihiydi!

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, “anlaşabildiğimiz şeyler anlaşamadıklarımızdan daha fazla” diyerek aslında toplantıyı özetledi. Salihi, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, Suriye’deki krizin bu ülke içerisinde Suriyeliler tarafından çözülmesi gerektiğini belirtti.

İran Dışişleri Bakanı, Mısır televizyonuna verdiği demeçte de Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Suriye krizinin çözümü için sunduğu planın başarılı olmasına iyimser baktıklarını söyledi.

ULUSLARARASI SAHNEDEN BÖLGE SAHNESİNE

Dörtlü Komisyon toplantılarının başarısının ölçütü, Suriye sorununu uluslararası boyuttan, bölgesel boyuta taşıyabilmesine bağlıdır. İran ile Türkiye’nin Suriye sorunu için bir platformda bir araya gelmesi bu bakımdan çok önemlidir.

Sorun bölgesel boyuta indirgenince “Suriye-Suriye formüllü” çözüm modeli ağırlık kazanacaktır.

Kuşkusuz Rusya’nın inisiyatifiyle oluşan Cenevre platformu da önemlidir ancak İran’ın o platformda yer alamayışı büyük eksikliktir.

İran’ın dâhil olduğu Dörtlü Komisyon, Cenevre Platformu’nun alternatifi değil ama onun bölgeselleştirilmesidir; dahası varlığını aslında o platforma borçludur.

İRAN MUHALEFETLE TEMASA BAŞLADI

İran Meclis Başkanı Ali Laricani’nin “Suriyeli muhaliflerle görüşmeye başladık” demesi “Suriye sorununun yerelleşebilmesi” açısından çok önemli bir gelişmedir.

Laricani, İranlı diplomatların Suriye muhalefeti içinde yer alan Müslüman Kardeşler, Selefi gruplar ve liberal gruplarla bir araya geldiğini ve onları demokratik reformları kabul etmeleri konusunda cesaretlendirdiklerini söyledi.

Tahran aslında en başından beri bu çizgiyi savunuyordu ve Ankara’ya şu formülü önermişti: “Tahran Şam rejimiyle, Ankara da muhalefetle temasta. Tarafları aynı masaya sadece Türkiye ve İran getirebilir.”

Tahran’ın muhalefetle temasa geçmesi, bu formülü geliştirdiklerini ve ilerlettiklerini göstermektedir.

ERDOĞAN’IN İTİRAFI: ETKİLİ OLAN RUSYA’DIR, İRAN’DIR

Uluslararası koşullar, Çin ve Rusya’nın ABD’nin ellini kolunu bağlaması, bölgesel dengeler gibi etkenler, Dörtlü Komisyon’un önünü açmaktadır.

Hafta içinde hem ABD hem de Türkiye cephesinden yapılan iki kritik açıklama, güç dengesinin geldiği boyuta ve sorunun bölgesel çözümünün kaçınılmaz olduğuna işaret ediyordu.

Suriye konusunda en hevesli ABD’li olan Senatör John McCain’in “Esad gidecek, Arizona’ya kar yağacak” demesi bir bakıma havlu atılmasıydı. Zira Arizona çölüne kar yağması olağan değil.

McCain Washington açısından somut durumu da şu sözlerle özetliyordu: “ABD girdiği savaşlardan yorgun ve o yüzden o araziye askerinin botu değsin istemiyor.

Başbakan Erdoğan’ın Bosna’da yaptığı konuşmadaki şu sözleri de aslında gelinen durumu gayet net resmediyordu: “ABD şu anda işe müdahil olmuş değil. Şu anda etkili olan Rusya’dır, İran’dır. Çin Rusya’nın yanında hareket ediyor. İkisinin takındığı tavır, İran’ın oradaki tutumunu etkiliyor.”

Erdoğan bile tabloyu artık böyle resmedebiliyorsa, izlenen politikanın yenilgisi kaçınılmazdır. Tek çıkış, İranlı Dörtlü Komisyon ile Suriye sahnesinden “onurlu” çekilmektir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Eylül 2012 

, , , , , ,

Yorum bırakın

KAFKASYA’DA 3 + 3

Türkiye – İran – Azerbaycan üçlüsünün 7 Mart’ta Nahçıvan’da gerçekleştirdiği ikinci üçlü zirve, Ahmet Davutoğlu’nun daha dün diplomatik ilişkiye geçtiğimiz, çok uzaklardaki bir ülkeye yaptığı ziyaret kadar bile değer bulmadı basında. Kuşkusuz bu durum, basından çok Türkiye’nin dış politikasına yön verenlerin tutumuyla ilgili…

İlki İran – Urumiye’de yapılan ve üçüncüsü Eylül ayında Van’da yapılacak zirve, “bölgesel işbirliğinin sağlanması ve istikrarın tesisi amacıyla” gerçekleştiriliyor.

Aslında üçlü zirvenin hangi koşullarda yapıldığına kısaca göz atılması bile, zirvenin ne derece önemli olduğuna işaret ediyor. Bir yandan Azerbaycan’ın İsrail’den 1,6 milyar dolarlık silah alımı yapması nedeniyle İran – Azerbaycan ilişkilerinin gergin olması, diğer yanda AKP’nin Ermeni Açılımı nedeniyle zaten yeterince gerilmiş olan Türkiye – Azerbaycan ilişkileri ve en önemlisi, AKP’nin İran’ı hedef alan ABD-NATO radarına onay vermesi ile Suriye rejimine karşı takındığı Batıcı tutum…

Zirve sırasında üç ülkenin dışişleri bakanları, kendi aralarında yaptıkları ikili görüşmelerde bu konuları da konuştular. Biz üç ülkenin ortak zirvesini inceleyeceğiz.

TOPRAKLARINI DÜŞMANLIKLARA KAPATTILAR

Zirve sonrası kabul edilen 15 maddelik Nahçıvan Bildirisi önemli… “Bölgesel ve uluslararası barış, istikrar, güvenlik ve gelişim için üçlü işbirliğine katkının” altı çizilen bildirinin ikinci maddesinde, Azerbaycan’ın BM Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyesi seçilmesinin bölgenin ortak çıkarlarına katkı yapacağı belirtiliyor. Üçüncü maddede ise Karabağ sorununun çözümünün, bölgenin güvenlik ve istikrarı açısından zaruri olduğu belirtiliyor.

Tarafların dördüncü maddeyle, topraklarını birbirlerine karşı herhangi bir tehdit ve faaliyet için, hiçbir koşulda kullandırmayacakları konusundaki kararlılıklarını ifade ettiler! (Kürecik radarına rağmen böyle bir maddenin bildiride yer alması önemli.)

Taraflar altıncı maddeyle, üç ülkenin de ekonomik gelişimi ve güçlenmesi için ticaretten ulaşıma, sanayiden iletişime, kültürden basın – yayına kadar pek çok alanda işbirliğini geliştirme kararı aldılar.

Taraflar, bu maksatla kurdukları “Üçlü Ekonomik Komite”nin Kasım ayında Azerbaycan’da çalışmaya başlayacağını sekizinci maddeyle karara bağlarken, bildiriye ekledikleri bir protokolle de “Ticaret, Sanayi ve Yatırım Komitesi”nin Mayıs ayında Türkiye’de, “Ulaşım Komitesi”nin Haziran ayında Azerbaycan’da, “Enerji Komitesi”nin eylül ayında İran’da ve “Kültür ve Turizm Komitesi’nin Ekim ayında Türkiye’de toplanmasını kararlaştırdılar.

Tarafların, Bakü – Tiflis –Kars demiryolu ile Nahçıvan – Julfa – Tebriz demiryolunun birleştirilmesini de on dördüncü maddeyle kararlaştırdıklarını vurgulayalım.

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi’nin zirve sonrası üçlü basın toplantısında, toplam nüfusu 170 milyon olan üç ülkenin birbirlerini tamamlamalarının yanında, birbirlerine önemli bir pazar olduklarına dikkat çekmesini de önemle belirtmemiz gerekiyor.

ZİRVEDE ABD’YE UYARI

İran Dışişleri Bakanı Salihi’nin zirvenin açılışında ve kapanışında yaptığı vurgular, aslında bu üçlü zirvenin ne anlama geldiğini ortaya koyuyor. Salihi açılışta ABD’yi kastederek “yabancıların bölgeye ilişkin hedeflerinin başında, bölgedeki mevcut fırsatları savaştan yana siyasetlerin yürütülmesi yönünde suiistimal için çaba göstermeleri geliyor” uyarısı yaptı.

Salihi zirvenin kapanışında, her üç ülkenin halklarını “ortak yönlere sahip tek bir ağacın dalları” diye niteledi.

ABD BÖLGEDEN NASIL ÇIKARILIR?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, “bölgedeki bütün sorunların çözülmesi ve toprak bütünlüğü ilkesi çerçevesinde dostluk ilişkilerinin gelişmesini umduklarını” söyleyerek, “o durumda Gürcistan, Ermenistan ve Rusya’nın da katılımı ile bölgede yepyeni bir dönemin başlayabileceğini” belirtti.

Davutoğlu’nun Türkiye – İran – Azerbaycan üçlüsüne, Gürcistan – Ermenistan – Rusya üçlüsünü eklemesi anlamlı. Zira 3 + 3 önerisinin ilk sahibi Tahran’dı…

İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmesinden sonra, ABD’nin Minsk Grubu adı altında bölgeye sızmasına engel olmak içim 3 + 3 şeklinde bir bölgesel platform önermişti.

Türkiye – İran – Rusya üçlüsünün birinci halkayı, Azerbaycan – Ermenistan – Gürcistan üçlüsünün de ikinci halkayı oluşturacağı bu platform, ABD’nin Kafkasya’ya girmesine engel olacaktı.

Bölgede, ABD’yi dışarıda tutacak yönde bir ilerleme sağlanması, çok önemlidir! AKP’nin bu yönde bir ilerlemeye dâhil olmak zorunda kalması daha da önemlidir!

NOT: Yarın 14:00 – 18:00 saatleri arasında Kadıköy Üvercinka Bahçe’de, okurlarla buluşuyoruz.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Mart 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

BATI’NIN İRAN’A YAPTIRIM SIKINTISI

Washington ve Brüksel’e bakılırsa, Batı, İran’a uygulanan yaptırımları ağırlaştırıyor; 1 Temmuz’dan itibaren Tahran’dan petrol alınmayacak!

Peki, gerçekte yaşanan ne? Önce Türkiye’den üç önemli göstergeyi aktaralım:

ANKARA, TAHRAN’A AMBARGO UYGULAYAMAZ!

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Tahran ziyareti sırasında, iki ülkenin ticaret hacminin bu yıl 15 milyar doları aştığını belirtip, hedefin 30 milyar dolar olduğunu ilan etmişti!

İran’ın Hürmüzgan eyaletini ziyaret eden Mersin Valisi Hasan Basri Güzelbeyoğlu, “Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, İran’la ticari mübadele hacminin artırılması konusunda ısrarlılar” dedi. Ziyaret sırasında İran’ın sanayi eyaleti olan Hürmüzgan ile Türkiye’nin İstanbul’dan sonraki en büyük dış ticaret hacmine sahip olan şehri Mersin, kardeş şehir ilan edildi.

Verilere bakıldığında İran’a petrol bağımlılığında ilk üç sırayı paylaşan ülkeler Sri Lanka, Türkiye ve Güney Afrika. Türkiye petrol ihtiyacının yüzde 51’ini İran’dan karşılıyor; Sri Lanka toplam petrol ihtiyacının tamamını, Güney Afrika ise yüzde 25’ini İran’dan karşılıyor.

Bu gerçek göz önünde bulundurulduğunda, Atlantik’e çıpalı AKP hükümetinin bile İran’a yaptırıma tam destek veremeyeceği görülüyor.

Nitekim Türkiye İhracatçılar Meclisi TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi de, İran’a ambargo uygulanması durumunda ticaretin kesilmeyeceğini, malın el altından bir şekilde satılacağının işaretini vermişti.

AB PETROL DEVLERİ AMBARGIDAN MUAF

Peki, ABD baskısıyla 1 Temmuz’dan itibaren İran’a yaptırım uygulayacağını ilan eden AB ülkelerinde durum ne?

Yunanistan yüzde 14 ile petrol ihtiyacını İran’dan karşılayan AB ülkeleri içinde ilk sırada yer alırken, bu ülkeyi yüzde 13 ile İtalya ve İspanya izliyor.

Ancak, AB’nin en önemli petrol ithal eden şirketleri, Washington baskısıyla alınan yaptırım kararından, muafiyet kopardılar! İngiliz BP, İtalyan ENİ ve Norveç’in Stat Oil şirketleri, yaptırım kararına uymayacaklar!

TAHRAN, AB’YE PETROL SATMAMAYI TARTIŞIYOR

Kaldı ki Tahran, Brüksel’in aldığı karardan hemen sonra, ABD’ye petrol satmadıkları için önemli bir kayıp yaşamadıklarını, listeye AB’yi de ekleyebileceklerini açıkladı.

İran Meclisi’nin de bu hafta içinde, AB’ye petrol satmama kararı alabileceği belirtiliyor!

İran’ın bu kadar sert bir yanıt verebilmesinin kuşkusuz maddi dayanakları var. Belirtelim:

TAHRAN’IN MÜŞTERİSİ ASYA

İran’ın ürettiği petrolün toplam yüzde 62’sini dört ülke alıyor: Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore.

ABD, özellikle müttefikleri Japonya ile Güney Kore’ye, İran’dan petrol almaması için yoğun baskı yapıyor. Japonya, ABD’ye, İran’dan petrol alımını azaltacağını söylerken; Güney Kore, ABD baskısına rağmen, 2012 petrol ihtiyacının yüzde 10’u İran’dan alacağını şimdiden ilan etti.

Tahran’ın asıl müşterisinin Asya olduğu ortada. Üstelik bu ülkelerden Çin ve Hindistan, bu yıl için alım taleplerini arttırdıklarını da duyurdular.

İran’a Batı yaptırımının ters tepeceğinin bir diğer önemli olgusu da, İran’ın Çin, Hindistan ve Japonya ile ticaretinde karşılıklı milli paralarını ya da altını bir değişim aracı olarak kullanmaya başlamasıdır.

Bakalım AB, ABD’nin baskısıyla İran’a karşı aldığı yaptırım kararını, muaf şirketler dışında başka hangi kanallarla delecek?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Ocak 2012

, , , ,

Yorum bırakın

BATI’NIN İRAN PLANI YOK

Hafta içi İran konusunda ABD ve İsrail’in farklı düşündüğünü, ABD yönetiminin de net bir tutumunun olmadığını belirtmiştik. İptal edilen askeri tatbikatın, Obama’nın İsrail’e verdiği önemli bir mesaj olduğu, Washington’da artık açıkça yazılıyor.

Peki, İran konusunda İsrail’den farklı düşünen ABD, AB ile uyumlu mu? Bugün Türkiye’nin de içinde yer aldığı Batı Kulübü’nün İran ajandasına göz atacağız.

DAVUTOĞLU’NUN ROLÜ

Ocak başında elinde “iki” mektupla Tahran’a giden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na verilen görev, İran’ı müzakere masasında tutmaktı. Nitekim mektupları teslim eden ve mevkidaşından da bu konuda olumlu işaret alan Davutoğlu, İran ile P5+1 ülkeleri arasındaki müzakerelerin İstanbul’da yapılacağını ilan etti.  (İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi de Türkiye ziyaretinde bu açıklamayı doğruladı.)

Kaldı ki, ABD zaten İstanbul’da İran’la gizli görüşmeleri başlatmıştı. Üstelik görüşmelerde ABD’yi temsil eden diplomat Thomas Pickering, Washington Post’da, Obama’ya açık görüşmeleri başlatma çağrısı yapmıştı.

OBAMA’NIN MEKTUBU

Daha da önemlisi, Obama’nın İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney’e yazdığı mektuptu. Sadece Hürmüz Boğazı bölümü basına konu olan bu mektup, aslında yeni bir tutum ortaya koyuyor.

İranlı milletvekili Ali Mutahhari, Obama’nın mektubunun iki bölümden oluştuğunu, Hürmüz Boğazı’yla ilgili ilk bölümün tehdit içerdiğini ancak doğrudan müzakere talebi içeren ikinci bölümün dostça yazıldığını belirtti.

Mutahhari’ye göre Tahran ile doğrudan müzakere yapmak istediklerini söyleyen Obama, müzakerelerde aradaki anlaşmazlıkları çözümlemeye hazır olduklarını da söylemiş.

İNGİLTERE: TARİH VE PLAN YOK

P5+1 ülkelerinin İran’la müzakereye başlaması beklenirken, AB’den kafaları karıştıran bir açıklama geldi.

AB Dış Politika ve Güvenlik Komiseri Chaterine Ashton’ın sözcüsü, AFP’ye yaptığı açıklamada, müzakerelere açık olduklarını ancak Ashton’ın ekim ayında İran’a gönderdiği mektuba yanıt gelmedikçe bunu yapmayacaklarını söyledi.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı ise resmi bir açıklama yaparak “henüz müzakerelere ilişkin ne tarih ne de somut bir plan ortada” dedi.

Financial Times’a konuşan üst düzey AB diplomatlarının değerlendirmesi ise ilginç. Diplomatlar, Tahran’ı “manşetlere çıkmaya ve müzakerelere başlamaya hazırmış gibi görünmeye çalışmakla” suçladı.

İSRAİL PARMAĞI

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, İran’ın Türk topraklarına terörist soktuğu iddiasının basında yer alması oldukça manidar. İran’ın Ankara Büyükelçiliği bir basın bildirisi yayımlayarak, yalan haberin kaynağının İsrail olduğunu, bu ülkenin Ankara ile Tahran’ı karşı karşıya getirmeye çalıştığını belirtti.

TAHRAN AVANTAJLI

Sonuç olarak, kendi iç sorunlarıyla boğuşan ve krizden çıkış arayan Batı’nın İran konusunda ortak bir tutum sergileyemediği görünüyor. Irak’tan asker çeken ve yeni stratejiyle ağırlığı Pasifik’e vermek isteyen ABD’nin bölgede zayıflayan konumu da, Tahran’a avantaj sağlıyor.

Belirsizlik ve zaman, kuşkusuz İran’a yarıyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Ocak 2011

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın