Posts Tagged Darbe

DARBE Mİ OLDU, DEVRİM Mİ?

Mısır halkı, önceki akşam Muahmmed Mursi’yi devirerek çalınmış devrimine sahip çıktı. Şöyle ki, halk 2011’de devrim yapmış fakat ABD “rejimi kurtarmak” adına hem Ordu’yla, hem de bir bölümüne yaslandığı Müslüman Kardeşler’le uzlaşarak, devrimi lekelemişti. Mursi, bu uzlaşmanın sonucunda 2012’de cumhurbaşkanı olmuştu. Ve halk hareketi, Ordu’yu da peşine takarak şimdi o lekeyi temizledi ve Mursi’yi yıktı!

Kuşkusuz Ordu içinde Amerikancı olanlar vardır fakat Ordu bir bütün olarak halkın yanında olmayı seçmiştir.

İki yıl önce Hüsnü Mübarek’in yıkılmasına “devrim” manşeti atanlar, Mursi’nin yıkılmasına ise “darbe” dediler. Peki, Mübarek’in yıkılması ile Mursi’nin yıkılması arasında ne fark var? Olanlar darbe mi, devrim mi? İnceleyelim:

ORDUSUZ DEVRİM OLMAZ

Mübarek’in yıkılması da, Mursi’nin yıkılması da devrimdir. Her ikisinde de asker somut vardır. Zaten ordusuz devrim yoktur. Amerikan devriminden Çin devrimine, Türk devriminden Rus devrimine kadar tüm devrimlerde ordu vardır.

İlkine devrim diyenlerin ikincisine darbe demesi, askerin varlığıyla değil fakat Mursi’ye yakınlıklarıyla, siyasal İslamcılık ortaklıklarıyla ilgilidir. Dolayısıyla halkın devrimini, darbe diyerek lekelemek peşindedirler.

Gelin en iyisi darbe ve devrim kavramlarını sorgulayalım. En basit tanımımız şu: Ordu ABD ile birlikte hareket ederse darbe, halkıyla birlikte hareket ederse devrim olur!

Daha pratikten gidersek; eğer ordu halk evindeyken iktidara el koyuyorsa bu darbedir fakat halk alanlarda ve eylem yapıyorken onlara destek veriyorsa, bu devrimdir.

Bizim tarihimizden 27 Mayıs 1960 bir devrimdir. Ordu ve millet el ele Amerikancı bir iktidarı yıkmıştır. Mısır’ın tarihinde ise Nasır’ın 1953’te krallığı yıkarak cumhuriyeti ilan etmesi, bir devrimdir! Fakat örneğin halka rağmen yapılan ve halk evindeyken yapılan 12 Eylül, tipik bir darbedir.

Diğer yandan darbe, ileride olanı durdurmak ve geriye bastırmaktır; yani karşı-devrimdir. Devrim ise ileriye doğru olmaktır. Dolayısıyla kralı indirip cumhuriyeti kurmak, feodalizmi yıkıp kapitalizmi kurmak ya da kapitalistleri devirip sosyalizme geçmek ileridir ve dolayısıyla devrimdir.

ABD-TÜRKİYE-KATAR TAHRİR’E KARŞI

Başta AKP olmak üzere kimi kesimlerin Mısır devrimini hem darbe diye lekelemeye çalışması, hem de ABD’nin icazetiyle yapıldığı yalanına sarılması öğreticidir. Mısır Genelkurmay Başkanı Sisi’nin ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel’le görüşmesini, bu icazete kanıt diye sunmaktadırlar.

Hatta Şamil Tayyar şöyle bir tablo çizmiştir: “Mısır darbesindeki ittifak; İsrail, İran, Suriye, Suudi Arabistan, BAE, ABD Neoconları. Bu fotoğraf yeni küresel oyunun acımasız yüzüdür.”

Tayyar’ın ABD ile Suriye’yi, İsrail ile İran’ı ve hepsini aynı cephede görmesi kuşkusuz çapsızlıktan değil, fakat çaresizliktendir. AKP’ye göre bütün dünya birleşmiş, Türkiye, Brezilya ve Mısır üçlüsüne operasyon yapıyor!

Bir bölümü de ABD’nin Mısır devrimine “darbe” dememesini ve Mursi’nin yıkılmasını engellememesini, teorilerine kanıt diye sunmaktadırlar. Bu ancak kuvvetle ilgilidir ve ABD’nin Mursi’yi kurtaracak kuvveti yoktur. ABD o nedenle Mursi’nin yıkılmaması için çabaladı fakat iktidar olanı da doğrudan karşısına almadı!

Bu gerçek için Irak örneği yeterince öğreticidir. ABD Allawi’yi başa geçirmek için uğraştı ve Türkiye’yi bu işe seferber etti. Ama olmadı ve Maliki kazandı. ABD ne yaptı? Maliki’yle de çalışmaya baktı!

ABD’nin Mısır’daki rolünün ne olduğunu anlamanın yolu basittir. Washington’a bölge dizaynında model ortaklık yapanlara bakılır. Kimdir onlar? Türkiye ve Katar yönetimleri. Her ikisi de olana darbe diyor,  Mursi’ye sahip çıkıyor ve Tahrir’deki halk iradesini yok sayıyor!

ESAD KAZANDI, MURSİ-EL TANİ-ERDOĞAN KAYBETTİ

Aslında tablo çok net. Gelin 30 Eylül 2012 gününe dönelim, AKP’nin 4. Genel Kongresi’ne… Hem Barzani, hem de Mursi Erdoğan’ın onur konuğu olarak kongredeydi. Erdoğan ve Mursi ikilisi, Esad’ı yıkma mesajlarıyla dolu konuşmalar yapmışlardı.

Peki, 9 ay sonra durum ne? Esad ayakta, El Tani çekildi, Mursi yıkıldı ve Erdoğan sallanıyor! AKP basınının dün neredeyse aynı manşetlerle çıkması da işte bu tablo nedeniyledir. Kahire’deki devrim olmuş, korkusu Ankara’da yaşanmıştır!

Peki, neden böyle bir tablo gerçekleşti? Çünkü Asya-Pasifik yükseliyor ve Atlantik çöküyor! ABD’nin BOP Projesi, Ortadoğu’yu dizayn etme hamlesi ve bölge ülkelerini ılımlı İslamcı hükümetlerle yönetme hedefi de çöküyor!

Suriye’de Esad’ın neden 2,5 yıldır yıkılamadığını ve Mursi’nin neden iktidarda 1 yıldan fazla tutunamadığını saptayamayanlar için yenilgi daha da büyük olacak!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Temmuz 2013

, , , , , , , , , , ,

1 Yorum

AKP’YE DOST DARBELER HANGİLERİ?

Hükümet geniş kesimlerin de desteğini alabilmek için referandum stratejisini 12 Eylül askeri darbesiyle hesaplaşmak üzerine kurdu. Başbakan Erdoğan, referandumdan evet çıkması halinde 12 Eylül’ün rövanşının alınacağını ve Türkiye’nin daha demokrat bir ülke olacağını iddia ediyor meydanlarda…

Dahası, referandumda evet diyecekler “demokrat”, hayır diyecekler “darbeci” diye açık açık yaftalanıyor…

Peki gerçek ne? AKP, 12 Eylül’le gerçekten hesaplaşıyor mu?

AKP: REFERANDUM 27 MAYIS ve 28 ŞUBAT’A YANITDIR

Sözü önce AKP’nin Adalet Bakanı’na bırakalım. Yüksek Askeri Şura boyunca Başbakan’la en çok görüşen isim olan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Gazeteci Ömer Şahin’in hazırlayıp sunduğu Kanal A’daki Görüş Farkı programında konuştu. Aynen şöyle diyor Bakan Ergin:

“Türkiye bir yolculuğa çıktı. Evrensel demokrasi adına ileri adımlar atılıyor. Bu ülkede darbe anlayışıyla yolumuza devam edemeyiz. Anayasa değişikliği darbe ve müdahalelere karşı ilkesel duruşu ifade ediyor. Bunun içinde 27 Mayıs var, milletin sevdiği insanlara karşı yapılan zulme çıkış var, 28 Şubat’a, 27 Nisan’a karşı çıkış var. Demokrasinin taçlandırılması bu mücadelenin kazanılmasına bağlı”. (zaman.com.tr, 5 Ağustos 2010)

Adalet Bakanlığı koltuğuna oturabilmiş bir ismin, darbe diyince aklına 27 Mayıs, 28 Şubat ve 27 Nisan gelmesi ilginç değil mi? Bakan Ergin, 12 Mart ve 12 Eylül’ü neden zikretmiyor? Unutmuş olabilir mi? Elbette hayır!

AKP’YE DOST VE DÜŞMAN MÜDAHALELER

Adalet Bakanı Sadullah Ergin turnusol kağıdı gibi ayırmış, dahası sınıflamış müdahaleleri aslında, dost ve düşman müdahaleler diye…

Düşman müdahaleler: 27 Mayıs, 28 Şubat ve 28 Nisan.

Dost müdahaleler: 12 Mart ve 12 Eylül.

Bakan Sadullah Ergin’in saptaması ve sınıflandırması kesinlikle doğrudur! Amerikancı 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri AKP’ye dosttur; dahası AKP’yi yaratmıştır! BOP Eşbaşkanlığı koltuğunda oturup da 12 Eylül’e düşman olmak zaten mümkün değildir.

REFERANDUM’UN GERÇEK ANLAMI

Bakın hükümetin akıl hocalarında Cengiz Çandar ne kadar açık ifade ediyor referandumun aslında ne olduğunu. Çandar “Hükümete sesleniyorum: Bakın! Mahkemece yakalanması istenen o 102 kişiyi hemen toplayıp, içeri atmazsanız… Türkiye’nin ceza evlerinde ne kadar tutuklusu varsa, hepsini serbest bırakmalısınız. Ona göre!” diye seslenen Taraf gazetesi yazarı Namık Çınar’a gönderme yapmış yazısında ve devam ediyor:

“Hükümetin gücü olsa, bu öfkeli haykırışın gazete sayfalarına yansımasından önce gereğini yapabilirdi. Muhatap, eski-yeni Silahlı Kuvvetler personeli olunca, öyle bir gücü olmadığı besbelli. Böyle bir kilitlenme durumunu gidermek, ülkenin ‘hukuk dışı’ bir yönetim yapısına kaymasını önleyebilmek ve rejimin üzerine yığılan ‘sıkışıklık’ı aşabilmek için en ve şu sıra itibariyle en meşru araç, halka başvurmak. 12 Eylül’deki referandum bu demek. 12 Eylül referandumunun önemi, 12 Eylül 1980 ile hesaplaşmaktan ziyade, ondan daha da önemlisi Türkiye’nin önünü ‘hukuk yolu’ ile açabilmekten kaynaklanıyor”. (Cengiz Çandar, Radikal, 3 Ağustos 2010)

Kilit cümle: “Hükümetin gücü olsa…”

Başbakan’ın durup durup 30 yıl sonra idam edilenlere Meclis çatısı altında ağlaması, tıpkı “12 Eylül’le hesaplaşıyoruz” yalanı gibi çaresizliğin ifadesidir.

Niyet ortadadır. Gizli bir ajanda yoktur.

Ordu’yu tek başına tasfiye edemeyen AKP, 12 Eylül’de halkı bu operasyona ortak etmek istemektedir. Referandum budur!

MEHMET ALİ GÜLLER

,

Yorum bırakın

FETHULLAH’TAN ABD POSTALI’NA SELAM!

Ergenekon tertibi üzerinden Türk Silahlı Kuvvetlerine en çok saldıranların başında Fethullah Gülen ve cemaati gelir.

ABD adına saldırılan cemaat uzun yıllardır TSK’ya sızmaya çalışmaktadır. Ancak Genelkurmay, Yüksek Askeri Şura yollarıyla bu saldırılara yanıt vermektedir.

AKP ile koalisyon halinde TSK’ya yüklenen cemaat, şimdilerde “demokrasicilik” oynamaktadır.

Aksiyon’da, Zaman’da, Samanyolu’nda en çok işledikleri tema “demokrasi”dir!

Ergenekon tertibiyle, Genelkurmay’a saldıran, sözde “darbe karşıtı” yayınlar yoluyla TSK’yı yıpratmaya çalışan cemaat, aslında darbecinin daniskasıdır!

İşte ispatı:

Bugün 12 Eylül! ABD’nin “bizim oğlanlar yaptı” dediği darbenin yıldönümü.

12 Eylül solun üzerinden buldozer gibi geçti ve ekonomide serbest piyasacılığı, ideolojide Türk-İslam sentezini Türkiye Cumhuriyeti’nin önüne koydu. Atatürk’ün 6 oku teker teker kırıldı!

ABD’nin Türkiye’yi yeni döneme göre biçimlendirmek için yaptırdığı darbe, bugün “demokrasicilik” oynayan, sözde “darbe karşıtı” görünerek Ergenekon tertibiyle TSK’ya saldıranlarca ayakta alkışlanmıştı.

Darbeyi en çok alkışlayanların başında da Fethullah Gülen ve cemaati gelmekteydi.

Gülen’in başyazarlığını yaptığı Sızıntı dergisi, 12 Eylül 1980’den sonraki ilk sayısında, darbeye alkış tutmaktadır.

Gülen “Son Karakol” başlıklı yazısına şu cümleyle başlamıştır: “Karakol, sükunet’in, huzur’un ve emniyetin remzidir. Orada düzen, orada huzur ve onda gözlerin uyanık oluşu, umumi emniyet ve muvazenenin en büyük teminatıdır. Orada kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felakettir.” (Sızıntı, Ekim 1980, sayı:21)

Gülen, yazışını şu sözlerle bitirmiştir: “Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.”

Gülen’in imdadına yetişen aslında Mehmetçik değildir; ABD postalıdır!

Gülen ABD postalına selam durmuştur. Tıpkı yıllar sonra ABD’ye sığınacağı, CIA korumasında yaşayacağı gibi…

MEHMET ALİ GÜLLER

, ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın