Posts Tagged Değerli Yalnızlık

‘DEĞERLİ YALNIZLIK’TAN ‘DEĞERSİZ DÖNÜŞ’E

Baştan saptayalım: “Sıfır sorun” aslında bir Ahmet Davutoğlu icadı değildir. BOP’un AKP’ye düşen görev kısmının adıdır.

Nitekim Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olarak atanmadan hemen önce şu sözlerle o projenin uygulayıcısı olacağının sözünü vermişti: “ABD ile Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, enerji güvenliği konularına ilişkin yaklaşımımız neredeyse aynıdır. O yüzden ABD ile ilişkilerimizde önümüzde altın bir işbirliği dönemi var. Türkiye, küresel yeni düzene, çevresinde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkıda bulunacak ve bu da soğuk savaş sonrasının yeni dünya düzeni olacaktır.” (Anadolu Ajansı, 21 Mart 2009).

Yani Davutoğlu, ABD’nin küresel düzenine katkı olarak bir alt düzen inşa edeceklerinin sözünü vererek koltuğa oturmuş oldu. O alt düzen de “komşularla sıfır sorun” diyerek ABD adına bir Ortadoğu Birliği kurmaktı.

BOP DA, SIFIR SORUN DA ÇUVALLADI

Ancak olmadı. ABD’yle birlikte AKP de yenildi. Üstelik Ortadoğu’dan asker çeken ABD, AKP gibi hükümetlere verdiği askeri desteği de çekmiş oldu.

İşte “sıfır sorundan”, “sıfır komşuya” dönüşen macera özetle budur. Maceranın sonunda AKP İran başta olmak üzere Irak, Suriye ve Mısır’la karşı karşıya kalmıştır.

AKP ise bu berbat tabloyu “değerli yalnızlık” diyerek yutturmaya çalışmıştır. Güya, “tamam yalnızız ama doğru yerde ve haklı zeminde duruyoruz, o yüzden de pozisyonumuz çok değerli” demeye getirmiştir.

Oysa hiç de öyle değildir. Tersine doğru yerde ve haklı zeminde durmadığı için yalnız kalmıştır!

‘HAYSİYETLİ KIVIRIŞ’ ADIMLARI

AKP şimdi “değerli yalnızlık” saçmalığını bir kenara bırakarak, “haysiyetli bir kıvırış”, “değerli bir dönüş” arayışına girmiştir. Zira “değerli” sandığı bu yalnızlık ile kritik seçimli 18 ayı atlatamayacağını görmektedir.

AKP, şu ana kadar “haysiyetli kıvırış” ya da “değerli dönüş” adına şu adımları attı:

1. Davutoğlu, Suriye konusunda, “ben hiç kırmızı çizgi telaffuz etmedim” dedi! AKP Cenevre-2 konferansına mecbur kaldı. El Kaide türevleriyle arasına mesafe koymaya başladı. Teröristlerin kontrolüne bıraktığı sınırları, TSK’nin inisiyatifine adım adım devretmeye başladı. Ankara-Tahran arasında varılan mutabakat gereği, sadece muhaliflere değil, Şam yönetimine de insani yardımda bulunmayı kabul etti.

2. AKP, provokatör dediği ve uzun süre Allavi-Haşimi kuvvetlerine dayanarak devirmeye çalıştığı Irak Başbakanı Nuri El Maliki’ye el uzattı. Erdoğan Bağdat’a özel elçi gönderdi ve Maliki’yi Ankara’ya davet etti. AKP, Erbil’i Bağdat’tan koparma ve himaye etme hamlelerini durdurdu.

3. Mursi’yi destekleyen, hatta İhvan’ı Mısır devrimine direnmeye çağıran, büyükelçisini Kahire’den çeken AKP, burada da “haysiyetli kıvırışlar” içine girdi. Önce Mısır karşıtı açıklamalara ve meydanlarda Mursicilik yapmaya bir son verdi. Ardından Büyükelçi Hüseyin Avni Botsalı’yı yeniden Kahire’ye gönderdi ve darbe dediği 3 Temmuz devrimini, onun ağzından “devrim” diyerek düzeltme yoluna girdi.

4. İran’ı karşısına alarak ve dışlayarak Ortadoğu’da başarılı olamayacağını gören AKP hükümeti, Tahran’la işbirliğine açık olduğu mesajını verdi ve yolu açtı. Ankara-Tahran arasında şimdi öncelikle Suriye olmak üzere bazı konularda mutabakat arayışları son hızla ilerliyor. İki ülke Dışişleri Bakanları arasında yapılan son görüşmede de, ilkini yukarıda yazdığımız 3 mutabakata varıldığı açıklandı.

DEĞERSİZ GERİ ADIMLAR!

Peki, bu “haysiyetli kıvırış”, bu “onurlu dönüş” AKP Hükümeti’ni kurtaracak mı?

Son tahlilde AKP’nin kaderi, Haziran Halk Hareketi’nin ve o harekete önderlik eden örgütlü kuvvetlerin elinde. Şimdi o kuvvetler güç topluyor ve yeni bir toplumsal dalgaya hazırlanıyor.

İşte o süreç geldiğinde, AKP Hükümeti için hiçbir geri adımının değeri kalmayacaktır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Kasım 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

DEĞERSİZ GERİ ADIM

Anımsayacağınız gibi AKP hükümeti komşulara düşmanlık politikaları sonucunda bölgede ve hatta dünyada yalnızlaştığında, Başbakanlık danışmanlarından İbrahim Kalın, pozisyonlarını “değerli yalnızlık” diye isimlendirmişti.

İngiliz imparatorluğunun Türkiye’nin durumuna benzemeyen hamlesinden kopyalanan kavram oldukça ses getirmiş, fakat daha ziyade AKP’nin “değerlinin” içine zorla eklemeye çalıştığı ahlak ve erdem gibi kelimelerin yamalı durması nedeniyle dikkat çekmişti.

Neden mi anımsattık şimdi bunları? Geliyoruz…

ÇİÇEK: DIŞ POLİTİKAMIZ BARIŞA DAYALIDIR

Bildiğiniz gibi Aydınlık’ın usta kalemlerinden Rafet Ballı Ortadoğu’da yaptığı çeşitli temaslara dayanarak, AKP’nin geri adım atmaya başlayacağını yazmıştı. Ballı’nın Tahran ve Bağdat temaslarından edindiği bilgilere göre, o adımlar küçük küçük gelmeye de başlamıştı.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in Tahran temaslarına ve yaptığı açıklamalara bakılırsa, adımlar büyütülmüş görünüyor. Çiçek, İran Meclis Başkanı Ali Laricani ile yaptığı ortak basın toplantısında “Dış politikamız, bölge ülkelerinde yaşanan tüm sorunların barışçı yollarla ve diyalogla çözümüne dayalıdır” dedi!

Dahası Çiçek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yapamadığını yapıp, muhaliflerin dine dayanarak yaptığı insanlık dışı saldırıları “amasız” kınadı!

Kuşkusuz 40 yıldır her sürecin öne çıkan adamı olma özelliğine bakarak, Cemil Çiçek’in sözlerini AKP’nin yukarıda bahsettiğimiz türden bir “geri adımı” değil de, Erdoğan-Gül çatışmasında Gül’den yana konumlanması olarak değerlendirebilirsiniz. Zaman içinde daha net anlaşılacaktır…

EL KAİDE’Yİ KİM BÜYÜTTÜ?

Şimdilik Cemil Çiçek’in sözlerini ve İran temaslarını AKP’nin dış politikadaki geri adımı olarak kabul edelim ve buradan bu geri adımı değersizleştiren Ahmet Davutoğlu’na geçelim…

Davutoğlu, TRT Haber’deki sözlerine bakılırsa teknik direktör tarafından cezalandırılan oyuncu gibi mızmızlanıyor, huysuzluk yapıyor… AKP’nin “geri adımlarını” çıkışlarıyla değersizleştiriyor.

İşte o sözlerin en çarpıcı olanı: “Esad iki sene önce çekilmiş olsaydı Suriye’de El Kaide diye bir yapı olmazdı. Geçen sene çekilseydi çok küçük bir grup olacaktı. Bu sene daha büyük bir grup. Gelecek sene çok daha büyük bir grup olma riski var. Ne kadar gecikirse o kadar risk artıyor. Esad’ın orada kalması Suriye’nin istikrarı için ön şart değil, aksine en büyük handikap haline dönüştü.”

ÖLÜMLERİN ASIL SORUMLUSU KİM?

Bakın bu sözler sadece Türk dış politikasının çapının ne hallere getirildiğinin teyidi değil aynı zamanda AKP kadrolarının istediği olmadığında ne denli devlet ciddiyetinden uzaklaşabileceğini de gösteriyor.

Daha vahimi de Türk devletinin en köklü kurumunun içine düştüğü durumdur:

Demek “Esad geri çekilmedi diye El Kaide’nin Suriye’de varlık gösterdiğini” iddia eden bir Bakan’a, Dışişleri Bakanlığı’nda “Sakın böyle söylemeyin zira El Kaide bizim sınırlarımızdan Suriye’ye girdi ve büyüdü” diyen bir büyükelçi kalmamış!

Demek Davutoğlu’nu aklı başında sözlerle donatacak bir danışman kalmadı ve dönemlerinde Türk El Kaidesi’nin adım adım çeşitli yollarla serbest kalarak Suriye’ye Esad’ı devirmeye gittiğini anımsatmadı.

Kuşkusuz bu uyarıları yapacak kimse kalmadıysa, haliyle “düşmanca dış politikanız olmasa, Suriye’de 110 bin insan ölmezdi” ya da “Esad’ı devirmesi için muhalifleri organize etmeseniz ve sınırları teröre açmasanız, Suriye’de terör bu kadar büyümez ve 110 bin insan ölmezdi” diyecek cesarette bir büyükelçi hiç kalmamıştır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Eylül 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

ISSIZ ADAM: ERDOĞAN

Başbakan Erdoğan’ın siyasi danışmanı İbrahim Kalın’ın ortaya attığı “değerli yalnızlık” kavramı pek tutuldu. Başarısızlığı ahlak, vicdan gibi kavramlarla perdelemeye çalışan AK medya, hızla “değerli yalnızlığa” sarıldı.

Oysa “değerli yalnızlık” kavramı hem doğru bir çeviri değildi, hem de AKP’nin durumunu açıklamıyordu. Zira kavram, 19. Yüzyılın sonlarındaki İngiliz dış politikasına verilen isimdi ve Londra bu dönemde ittifaklardan kaçınmış, sömürgelerine odaklanarak ekonomisini daha da büyütmeye çalışmıştı.

Türkiye’nin ne odaklanacağı bir sömürgesi var, ne de ittifaka gerek duymayacağı bir coğrafyası!

Gerçeklik böyle olunca, haliyle İngilizlerin “değerli yalnızlığı”, AKP’nin “ıssız adamlığı” şeklini alıveriyor! Üstelik filmin kahramanı Alper’in karizmasının, Erdoğan’da kalmadığı türden bir ıssız adamlık…

DEĞERLİ YALNIZLIK, SIFIR SONUÇTUR

Alper’in “ıssız adamlığı” tek gecelik ilişkilerle dolu çok kadınlı bir yaşamdı ama neticede “bir artı bir” Alper’de “eşittir sıfır” oldu! Sahte ilişkilere boğulmuş Alper, gerçek bir ilişkiyi sürdüremedi. Sonuçta yalnız kaldı!

AKP’nin durumu da Alper’inki gibi… Atlantik’in Osmanlı coğrafyasına yönelik hedeflerinde enstrüman olan AKP, sahte ilişkilere soyundu:

İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk, ABD ile İran arasında “kolaylaştırıcılık”, MOSSAD ile Müslüman Kardeşler arasında mesaj taşımacılık, Öcalan ile Kandil arasında postacılık…

Irak, Suriye ve Lübnan’la gerçek hedefi maskeleyen türden birlik arayışı…

Irak’ta Maliki’ye karşı darbecilik, yine Irak’ta Barzani’yi himaye ederek bölücülük…

Suriye’ye terör ihracı, Esad’a karşı örtülü operasyonlar, Bosna’dan, Çeçenistan’dan, Pakistan’dan Suriye sınırına El Kaide transferleri…

Lübnan’da Hizbullah’ı izole etme çabaları…

Mısır’da Müslüman Kardeşleri Tahrir’in iradesine karşı kışkırtma girişimleri…

Diplomasi bilimiyle somutlarsak: İsrail’de, Suriye’de, Irak’ta büyükelçimiz yok. Mısır’da ise Müslüman Kardeşler kuryeliği ile açıkça suçlanan bir büyükelçimiz, o da şimdilik var!

Özetlersek: Tüm komşulara “sıfır sorun” denilerek sahte el uzatıldı… Elin sahteliği ortaya çıktıkça da, “sıfır sorun” önce “sıfır komşu” sonra da “sıfır sonuç” oldu!

Yani AKP’nin bugün yaslandığı “değerli yalnızlık” aslında kocaman bir “sıfır sonuçtur!”

CUMHURİYET’İN YENİDEN DEVRİM İHTİYACI

Öte yanda “değerli yalnızlık”, durdurulamayan bir kartopu olmaktır. Sonuçları görürsünüz ama yuvarlanmaya başlayan kartopunu durduramazsınız.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şu cümleleri, hızla yuvarlandıklarını gösteriyor: “Türkiye dünya ile ilişkilerde 10 yıl öncesi duruma dönerse, yani küresel ufuk açısından sınırlarına çekilirse varlığını koruyamaz.” (Ahmet Taşgetiren, Bugün, 25 Ağustos 2013)

Yani Davutoğlu hâlâ sınırları kaldırmak, Kürtlerle büyümek, Osmanlı sınırlarına yayılmak, Irak’ın kuzeyini Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak peşinde… (Kuşkusuz bu ihtirasın dayanağı, BOP Eşbaşkanlığı görevidir.)

Türkiye’yi dış politikada yamaçtan aşağı yuvarlayan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, bir yandan da içeride yıkımı ilerletiyor. Davutoğlu tam yıkım niyetlerini de açıkça söylüyor: “İç yapımızda restorasyon ihtiyacı var. Bu sistem restorasyonu, bir anlamda ‘Cumhuriyet’in Tanzimat’ı’ gibi bir mahiyet arz ediyor.” (Ahmet Taşgetiren, Bugün, 25 Ağustos 2013)

Gerçi 2007’de Cumhuriyet’i yıkmışlardı… Şimdi restorasyon diyerek, Tanzimat diyerek toplum içindeki izlerini de kazımak istiyorlar.

Ancak belirtelim: AKP kazıyamadan, halk sonbaharda Cumhuriyet’in ‘yeniden devrim’ ihtiyacını karşılamaya başlayacak!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Ağustos 2013

, ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın