Posts Tagged F4
3 TUZAK: F4, AKÇAKALE, MOSKOVA UÇAĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 12/10/2012
AKP Hükümeti’nin Moskova-Şam seferini yapan Suriye yolcu uçağını “silah taşıyor” istihbaratı üzerine Ankara’ya indirmesi ne anlama geliyor?
“Uçakta roket var” istihbaratının sahibi ABD; ancak uçaktan değil roket, silah bile çıkmadı!
Nitekim yetkililer önce uçaktan “askeri haberleşme cihazı” çıktığını söylediler ancak ciddiyetsizliğin farkına varıp, ardından yükü “silah sistemi parçası olduğu değerlendirilen malzemeye” dönüştürdüler!
Demek ki istihbarat tuzaktı!
Ama tuzağa düşmekle görevlendirilenler, Suriye’de askeri üssü bulunan Rusya’nın bu ülkeye silah gönderebilmek için yolcu uçağına neden ihtiyaç duyabileceğini, haliyle düşünemediler…
HAVA KORSANLIĞININ ZAMANLAMASI
Peki, ABD Türkiye’yi bu tuzağa neden düşürdü?
Öncelikle uluslararası kamuoyunda “resmi” hava korsanlığı gibi algılanacak bu hamlenin zamanlamasına dikkatinizi çekerim. Zira olaydan birkaç saat önce, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in önümüzdeki hafta yapacağı Türkiye ziyaretinin ertelendiği açıklanmıştı.
Daha da önemlisi, Moskova’da Rusya-Irak silah anlaşması imzalanıyor ve Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Putin’in yanında “Türkiye tüm bölgeyi tehlikeye atıyor” uyarısında bulunuyordu…
ABD NEDEN TUZAĞA İHTİYAÇ DUYDU?
BOP eşbaşkanlığı varken, ABD’nin yine de bir tuzağa ihtiyaç duyması önemli. Bu olgu bizi yanıtlara götürecektir.
Daha önce bu köşede birkaç kez dile getirdiğimiz bir saptamamızı anımsatalım. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi tarafından önerilen ve Mısır-Türkiye-İran-Suudi Arabistan tarafından oluşturulan “Dörtlü Komisyon” platformu, Türkiye’nin Suriye sahnesinden çekilmesi için bir fırsat oluşturuyordu…
Nitekim Akçakale olayından önceki son bir ay boyunca, AKP Hükümeti’nin Suriye konusundaki söyleminin dozunu yavaş yavaş aşağı çektiği açıkça görülüyordu.
Türkiye ile İran’ın aynı platformda yer almasının getireceği sonuçları bilen ABD bu platforma karşıydı. Washington, platformu Suudi Arabistan üzerinden ve daha üçüncü toplantıda bozdu!
TÜRK-KÜRT-MUSEVİ CEPHESİ
Akçakale’ye düşen kimliği belirsiz top olayından sonra Türkiye’nin Suriye cephesine sürülen tek kuvvet olduğu iyice belirginleşti. AKP medyasında dile getirilen “tuzağa mı çekiliyoruz” uyarıları, kuşkusuz iktidar partisi içindeki tartışmaları yansıtıyordu.
AKP Hükümeti bir yandan TBMM’den tezkere çıkarıyor ama TSK’yi Suriye’ye sokamıyordu. Aradan geçen bir haftada, Türkiye’nin Suriye’ye gir(e)meyeceği anlaşıldı.
İşte tam bu koşullarda ABD, “uçakta roket var” diyerek Türkiye’yi Suriye’den sonra Rusya’yla da doğrudan karşı karşıya getirdi.
Neden? Çünkü ABD bu tuzakla, “sahneden geri çekilmek isteyen” Türkiye’ye çıkış yollarını kapatmaya çalışıyor…
ABD hem Rusya-Türkiye bağını koparmaya yöneliyor hem de Türkiye’yi iyice yalnızlaştırarak kendisine daha da mecbur etmeye çalışıyor.
Washington senaryosuna göre Fars ve Şii-Arap dünyasına karşı konumlandıran Türkler, böylece Kürtlerle ve Musevilerle müttefikliğe mecbur kalmış olacak!
ZİNCİRİN ZAYIF HALKASI
Moskova-Şam seferi yapan yolcu uçağını Ankara’ya indirmek, Suriye konusunda ABD’nin Türkiye’ye kurduğu üçüncü tuzaktır. İlk tuzak “NATO yemi” yapılan F-4 keşif uçağıydı. İkinci tuzak Akçakale’ydi…
Peki, Türkiye bu tuzaktan nasıl çıkar?
AKP Hükümeti Türkiye’yi yönettiği müddetçe, tuzağa düşmekten kurtulamayacağız. Peki, ne yapmalı o zaman?
Önce Ahmet Davutoğlu’nun elindeki benzin bidonu alınmalı…
Göreceksiniz, gerisi gelir ve Erdoğan’ın elindeki çakmak da düşer mutlaka!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Ekim 2012
TUZAĞA DÜŞÜRÜLEN 4 UÇAK
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/07/2012
Başından beri belirtiyoruz: AKP’nin Suriye düşmanlığı, ABD’nin bölge planları gereğidir.
Bu gerçeklikten utanan muhafazakârlar, ABD’nin Suriye’de düşürülen uçağımızla ilgili takındığı tavrı fırsat bilip soruyor: “AKP’nin Suriye politikası ABD’nin eseri olsaydı, hiç Washington bu olayda Türkiye’yi ortada bırakır mıydı?”
Yanıtı vereceğiz. Ancak önce Türk-Amerikan ilişkileri açısından kritik öneme sahip bazı uçak olaylarını anımsayalım:
ORG. BİTLİS’İN UÇAĞI
Pentagon, ABD-PKK ilişkisini saptayan, ABD’nin Kuzey Irak planına karşı barikat kuran Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in uçağını 17 Şubat 1993 günü düşürdü. Dönemin Genelkurmay’ı, daha hiçbir inceleme yapmadan “sabotaj yok, uçak buzlanma sonucu düştü” dedi.
Ancak raporlar bir süre sonra “sabotaj” yapıldığını ortaya çıkardı, çünkü buzlanma yoktu. Ama hâlâ Org. Bitlis’in uçağı “resmi olarak” düşmüştür, düşürülmemiştir! Türk devleti gerçeğe gözlerini kapatmıştır.
CASA UÇAĞI
Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın seçkin bordo bereli askerlerini taşıyan CASA uçağı, 16 Mayıs 2001 günü Malatya’da düşürüldü.
34 askerimizin şehit olduğu bu olay, resmi kayıtlara kaza olarak girdi: CASA uçağında “kumanda arızası” olmuştu!
ULUDERE’DEKİ UÇAK
28 Aralık 2011 günü, Uludere’de Türk F16’ları, 34 yurttaşımızı bombaladı. Aslında ABD Predatör’ü bilerek “yanlış istihbarat” vermiş ve Türk Ordusu’nu tuzağa düşürmüştü. Hatta ilk bombayı, Türk F16’larından önce, Amerikan Predatörü atmıştı.
Genelkurmay bu gerçek karşısında ısrarla, “istihbaratı ABD vermedi, biz kendimiz yanlışlık yaptık” dedi. Yani ABD Türk Ordusu’nu tuzağa düşürüyor ama Genelkurmay, “kimse bizi tuzağa düşürmedi, biz kendimiz tuzağa düştük” diyordu!
SURİYE’DE DÜŞ(ÜRÜL)EN UÇAK
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 25 gün önce “uçağımızı Suriye, hem de uluslararası hava sahasında ve füzeyle düşürdü” dedi. Yandaş medya kalemşorları savaş naraları attı, füzeler Suriye’ye çevrildi, MGK toplanıp “angajman kurallarını” değiştirdi, Türk uçakları sınırda Suriye helikopteri pususuna yattı…
25 gün sonra durum değişti. Erdoğan ve Davutoğlu’nun “uluslararası hava sahası” ve “füze” savları rafa kalktı. Hatta Genelkurmay’ın açıklamalarına bakılırsa, “uçağımızı Suriye düşürmedi, kendi düştü!”
ABD’Yİ SAPTAYAMAYAN, YENİLİR!
ABD ne zaman Türkiye’yi bir konuda sıkıştırmak için özel operasyon yapsa, NATO üyeliğinin bir sonucu olarak, o operasyon gizlenir, perdelenir; buzlanma denir, arıza denir…
Oysa her “kaza”, olduğu süreçteki kimi olaylarla bağlantılıdır. 1993, 2001, 2011 ve 2012’de gerçekleşen bu olaylar, ABD’nin kimi bölge planları için kritik işlevlere sahiptir. Son ikisi, ABD’nin Suriye planıyla ilgilidir.
Peki, ABD neden AKP Hükümeti’ni bu olayda ortada bıraktı? Yanıtı ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz’in makalesinden aktaralım: “Ancak bölgedeki hâkim gücüne rağmen Türkiye bu krizde askeri liderliği üstlenmeyi reddetti. Türkiye daha saldırgan bir Amerikan rolü görmeyi diledi.”
Evet, ABD AKP Hükümeti üzerinden Türkiye’yi Suriye’ye saldırmaya zorladı. Ancak Türk Ordusu, en baştan “Suriye’nin iç meselesidir” deyip bu plana direndi. Hâlâ da direniyor. Direndiği için de hem Uludere’de, hem de bu olayda tuzağa düşürüldü.
Peki, ne yapmalı? Bu olayların yaşanmaması için plana teslim mi olunmalı? Hayır, plana direnilmeli. Ancak iyi direnebilmenin yolu, faili de ilan edebilme cesaretine bağlıdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Temmuz 2012
DAVUTOĞLU’NUN YANITLAYAMADIĞI SORULAR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 26/06/2012
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları, Ankara’nın aleyhine olan sorulara yanıt vermediği gibi soruları daha da derinleştirdi! Üzerinde durulması gereken sorular ve çelişkiler şunlardır:
5 DAKİKALIK SINRI İHLALİ
1. Davutoğlu, uçağımızın yanlışlıkla Suriye hava sahasına girdiğini, kendi uyarımızla da çıktığını söylüyor. Oysa Davutoğlu’nun gösterdiği grafiklerde, uçağımız 11:42’de Suriye hava sahasına giriyor ve 11:47’de Suriye hava sahasından çıkıyor. Saatte 900 km hızla gittiği belirtilen F4, bu durumda en az Suriye hava sahasını 75 km. boyunca ihlal etmiş oluyor.
5 dakika boyunca 75 km. kat edilen güzergâh, keşif ve gözetleme için yeterli değil midir?
UÇAK NEYLE VURULDU?
2. Davutoğlu, uçağımızın saat 11:58’de, 13. milde vurulduğunu ancak 5 mil sürüklenerek 8 mile, yani Suriye karasularına düştüğünü belirtiyor.
Milliyet’ten Kadri Gürsel çok önemli bir ayrıntıya dikkat çekti dün. Uçağı 13. milde vuracak dünyada bir uçaksavar topu yok. 13. milde vurulduysa ancak füzeyle vurulmuştur. Füzeyle vurulan uçak ise 5 mil sürüklenmez!
UÇAK NEDEN GERİ DÖNDÜ?
3. “Suriye misyonu olmadığı” söylenen uçağın saat saat rotası şöyle: Uçak 10:30’da Malatya’dan Kıbrıs istikametine gidiyor. Sonra Kıbrıs’tan Türkiye istikametine dönüyor ve 11:37’de Suriye’nin liman kenti Lazkiye açıklarında uçuyor. Oradan kuzey doğu istikametine yönelip 11:42’de Suriye hava sahasına giriyor. Suriye hava sahası boyunca kuzeye ilerleyip, 11:47’de Türk hava sahasına giriyor. 11:52’de Hatay-Samandağ mevkiine varıyor. Sonra tekrar ters dönüp, Suriye hava sahasına paralel olarak güney istikametinde uçuyor. Ve 11:58’de Lazkiye’nin kuzey batısında vuruluyor!
Yanlışlıkla Suriye hava sahasına giren, 5 dakika kalıp çıkan ve Türk hava sahasına ulaşan uçağımız, neden yeniden geri dönüp Suriye istikametine doğru uçtu? Hangi eğitim, böylesi kritik bir güzergâhta böylesi bir rotayı gerektirdi?
4. Davutoğlu, uçağımızın “Suriye’ye karşı bir misyonunun olmadığını”, “test ve eğitim” için o bölgede uçtuğunu söyledi. O bölge eğitim için uçmaya uygun bir yer midir? Suriye’de bir yıldır “savaş” yaşandığının propagandasını en fazla yapan kişi Davutoğlu değil midir?
Gerçek elbette başkadır. Uçağın Hatay – Amanoslar’daki NATO üssünün radarını test ettiği anlaşılmıştır. O radarın da “Suriye misyonu” vardır! Dahası NATO görevi verilen Türk uçağı, Atlantik hesaplarına kurban verilmiştir!
NATO KAFA!
En az bu dört soru kadar önemli bir diğer durum da Genelkurmay’ın zihniyetidir!
Hadi Genelkurmay, Ergenekon operasyonuyla Türk Ordusu’nun hedef alındığını saptayamadı! Hadi Genelkurmay, CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey’in “AKP’yle birlikte Türk Ordusu’nu kafesledik” demesini de analiz edemedi. Hadi Genelkurmay, Uludere’de kendi yurttaşını bombalama tuzağına nasıl düşürüldüğünü de anlayamadı!
Ama Genelkurmay, Türkiye’nin Suriye’ye savaş açabilmesi için bir Türk uçağının NATO yemi yapıldığını da mı görmüyor, göremiyor?
Tüm bunlara kör olan Genelkurmay, başka hesaplar peşinde…
Başbakan Erdoğan, biliyorsunuz kendisine eşlik eden Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hulusi Akar ile birlikte, sırasıyla CHP, MHP ve BDP heyetleriyle görüştü.
Resmi Anadolu Ajansı AA üzerinden tüm dünyaya servis edilen fotoğraflarda ilginç bir ayrıntı vardı. Org. Akar CHP’yle yapılan görüşmede Başbakan’ın solunda var. Org. Akar MHP’yle yapılan görüşmede Başbakan’ın solunda var. Ancak AA’ya servis edilen BDP görüşmesinde Başbakan ve BDP’liler var; Org. Akar yok. Çünkü fotoğraf, onu almayan bir açıdan çekilmiş!
Neymiş? TSK, PKK’nin siyasi uzantısı gördüğü BDP’yle bir araya gelmemeye, geldiyse de birlikte görünmemeye özen gösteriyormuş!
Stratejik düşmanının tuzaklarına sessiz kalan, stratejik düşmanının baş piyonuyla “şiir gibi” çalışan Genelkurmay, nedense stratejik düşmanının daha değersiz bir piyonuyla görünmekten utanıyor!
Bu kafayla ancak Bekir Coşkun’dan hesap sormaya kalkarlar elbette!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Haziran 2012
F4’ÜN NATO GÖREVİ NETLEŞTİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 25/06/2012
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye’nin düşürdüğü uçağımızla ilgili yaptığı resmi açıklama iki temel sorunumuzun ipuçlarını verdi.
Birincisi uçağımızın Suriye hava sahasını ihlal edip etmediği; ikincisi de uçağın görevinin ne olduğu…
HAVA SAHASI İHLALİ VAR
Davutoğlu uçağın Suriye hava sahasını, vurulma anından 15 dakika önce ihlal ettiğini belirtiyor ve ekliyor: “Uçağımız uluslararası hava sahasında vuruldu. Suriye hava sahası 12 mil. Pilotun kontrolü kaybettiği anda uçak kıyıdan 13 mil uzaktaydı. Daha sonra kıyıdan 8 mil açıkta Suriye karasularına düştü.”
Ancak Davutoğlu, aslında Şam’ın iddiasını doğrulamış oluyor. 15 dakika önce “yanlışlıkla” Suriye hava sahasına giren bir uçak, dışarı yönelmişken ve 13 mile, yani 12 milin dışına, yani uluslararası hava sahasına çıkmışken vurulduysa, nasıl olup da yeniden içeri yönelip düşüyor?
RADAR TESTİ
Ancak daha önemlisi uçağın görevine dair söylenendi…
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye’nin düşürdüğü uçağımızla ilgili şu resmi bilgiyi veriyor: “Uçağımızın görev tanımı, çok net olarak söylüyorum, ulusal radar sistemimizin test edilmesi uçuşudur. Herhangi bir Suriye misyonu yoktur.”
Acaba “radar sistemimiz” nedir, nerededir? Zira bu soru, dün bu köşede “Türk uçağına NATO görevi mi verildi?” diye sormamıza da resmi yanıt içermektedir.
Gerçi Aydınlık dünkü manşetinde böyle bir görev verildiğini ortaya koydu. Ancak Davutoğlu “radar” diyerek meseleyi somut ve resmi hale getirmiş oldu!
En somut bilgiye ise Sabah’tan Okan Müderrisoğlu ulaşmış: “Uçak, Hatay’ın Amanoslar Dağı Zirvesi’nde konuşlu NATO üssü konumundaki Kisecik Radar İstasyonu ile bağlantılı olarak, alçak ve yüksek irtifa ‘elektronik muhabere’ tatbikatı yapıyordu.”
‘KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI’ İTİRAFI
Davutoğlu, TRT’den yaptığı bu resmi açıklamasında bundan sonra yapacaklarına ilişkin de şu dikkat çekici sözleri sarf etti: “İran ve Rusya ile olayın arka planını açıkladık. Kararsızlıktan itidal içinde değiliz, kararlılığımız bunu gerektiriyor. Biz tavrımızı nerede nasıl sergileyeceğimizi biliriz, kararı da bize aittir. Belli bir kriz yönetimi mantığı içinde, zihnimizdeki Ortadoğu resmine zarar vermeyecek biçimde sürdüreceğiz. Karşılıklı ekonomik etkileşim, yoğun kültürel iletişim, siyasi diyalog içinde barış havzasına dönüşen bir Ortadoğu. Ortadoğu halklarına kendi kaderlerini tayin etme hakkı verilse bu hemen gerçekleştir.”
Dünya dün Ahmet Davutoğlu’nun ne söyleyeceğine kilitlenmişti. Savaş isteyenler de, diplomasi diyenler de dün Ankara’nın bu resmi açıklamalarına odaklanmıştı.
Bu şartlar altında Davutoğlu’nun konuyu getirip “Ortadoğu halklarının kendi kaderlerini tayin etme hakkının verilmesine” bağlaması, Suriye meselesinin aslında bir Kürt ve Türk meselesi olduğunun da itirafıydı!
Irak’ın kuzeyindeki yapının Türkiye tarafından himaye edilip, kuzey Suriye üzerinden Akdeniz’e bağlanması meselesi, bütün meselelerin üstündedir ve ana meseledir!
Mehmet Ali Güler
Aydınlık Gazetesi
25 Haziran 2012
İSRAİL SURİYE’Yİ HATAY’DAN VURMUŞTU!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/06/2012
ABD’nin Türkiye’yi Suriye’ye müdahaleye zorladığı koşullarda bir Türk savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesi, tam anlamıyla bir kışkırtmadır. Ortada bir “sınır ihlali” de olsa, Suriye’nin bir Türk savaş uçağı düşürmesi kabul edilemez. Suriye’nin bu tutumu savaş isteyenlere koz vermiştir.
Suriye Savunma Bakanlığı’nın “hedef vurulduktan sonra Türk savaş uçağı olduğu anlaşılmıştır” demesi ise ikna edici değildir.
KEŞİF UÇAĞI RUS GEMİSİ Mİ ARIYORDU?
Ancak Türkiye’nin bu olaydaki sorumluluğu büyüktür. Çünkü bir Suriye savaş uçağının sınırlarımıza girmesi ve örneğin Diyarbakır üzerinde alçak uçuş yaparak istihbarat maksatlı fotoğraf çekmesi, kuşkusuz bir savaş nedeni olacaktı.
Bu nedenle Malatya’daki 7. Ana Jet Üssü’nden havalanan Türk keşif uçağının Suriye hava sahasını neden ihlal ettiğinin saptanması önemlidir. Uçağımızın, Lazkiye gibi daha önce birkaç kez rejim muhaliflerinin hedef aldığı ve denizden birkaç kez bombalanan bir kentin üzerinde alçak uçuş yapması ise olayı büsbütün önemli ve gizemli kılmaktadır.
Düşürülen F4 Phantom keşif uçağının bağlı olduğu 173. Şafak Filosu’nun görevlerinin keşif ve istihbarat amaçlı fotoğraflama olduğu belirtiliyor. Türkiye Suriye üzerinde hangi istihbaratın peşindedir?
Rusya’ya ait savaş gemilerinin Suriye’nin Akdeniz kıyılarındaki hareketliliği mi izleniyordu? Rusya’nın Suriye’nin kuzeyine yerleştirildiği söylenen radar üssü mü gözetleniyordu? Yani aslında Türk Hava Kuvvetleri’ne bir NATO “görevi” mi verilmişti?
Şüphesiz görevi verenler, Türk uçağının Suriye hava sahasını ihlal edip, istihbarat amaçlı keşif uçuşu yapmasını Şam’ın sessizce izleyeceğini düşünmüyordu…Çünkü hiçbir devlet buna müsaade etmezdi! Buna rağmen neden hem de alçak uçuşla keşif görevi yapıldı?
Yoksa Türk Ordusu ikinci Uludere tuzağına mı düşürüldü?
SURİYE’NİN İSRAİL ENDİŞESİ
Suriye iki nedenle hava sahası ihlali konusunda zaten büyük endişe içindeydi:
1. Bir gün önce Suriyeli bir yüzbaşı eğitim amacıyla kaldırdığı bir MG21 uçağını kaçırmış ve Ürdün’e inmişti. Suriye bu olay nedeniyle hava sahasını zaten kapatmıştı. Bunun Türk makamlarınca bilinmemesi mümkün değil. Peki, bu bilgiye rağmen, neden göstere göstere Suriye hava sahasına girildi?
2. Türk savaş uçağının kullandığı rota, 2007 yılında İsrail tarafından Suriye’ye saldırı amaçlı kullanılmıştı. Anımsayalım. İsrail savaş uçakları Akdeniz üzerinden kuzeye yönelmiş, ardından Türk hava sahasını kullanarak güneye dönüp, Suriye hedeflerini vurmuştu. Olay, İsrail uçaklarına ait iki yakıt deposunun Hatay-Gaziantep sınırına düşmesi ve çobanlar tarafından bulunması sonucu ortaya çıkmıştı.
İSRAİL UÇAĞI DA VAR MIYDI?
Esad karşıtı açıklamalarını göz önünde bulundurursak, Başbakan Erdoğan’ın olayla ilgili yaklaşımının oldukça serinkanlı olduğunu söyleyebiliriz.
Sınırdaki çatışmada seken kurşunun bir polisimizi şehit etmesi karşısında NATO’yu göreve çağıran, Suriye’ye savaş borusu çalan Erdoğan, nedense bu olay karşısında savaşçı bir dil kullanmadı.
Bu garip durum nedeniyle Hürriyet, Ankara kulislerinde konuşulan şu iddiayı internet sitesine taşıdı: “Türk uçağıyla birlikte başka bir uçağın daha olduğu ve bu uçağın bölgeden kaçmayı başardığı yönünde. İkinci bir uçak var mıydı, varsa kime aitti, iddia edildiği gibi İsrail uçağı mıydı?”
Ya da o ikinci uçak, acaba bir ABD/NATO uçağı mıydı?
Bu sorulara yanıt bulunması, özellikle de Türk savaş uçağının neden sınır ihlali yaptığının anlaşılması, bölgede yangın çıkarmaya çalışanlara karşı panzehirimiz olacaktır.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Haziran 2012