Posts Tagged Jön Türkler

Üçüncü dalga

24 Ocak’ta, gazetemizin kıdemli yazarlarından Zeynep Oral ile birlikte, Marmaris’te, Uğur Mumcu’yu anma toplantısındaydım. Konuşmalarımızı yaptıktan sonra, izleyicilerin sorularını yanıtlamaya geçtik. Çeşitli sorulardan sonra, bir izleyici, salonda gençlerin olmamasından şikayet etti; çoğunluk o şikayete katılıyordu.

Evet, salonda genç yoktu. Hatta neredeyse salondaki en genç isimler, CHP Muğla Milletvekili Gizem Özcan ile Marmaris Belediye Başkanı Acar Ünlü’ydü. 

Gençliğe güven

Salona, şikayetlerinin yersiz olduğunu belirterek somut örnek verdim: “20 Mayıs 2013 günü, yine bu salonda toplanmış olsaydık, tablo pek farklı olmayacaktı ve sizler yine gençlerin olmamasından şikayet edecektiniz. Ama bir hafta sonra ne oldu? O şikayet ettiğiniz gençler, İstanbul’da Taksim Gezi Parkı’nda ortaya çıktılar ve bir ay boyunca Türkiye’nin dört bir tarafında ayaklandılar.”

Salondakiler hak vermiş görünüyordu. Devam ettim: “Gençlerin doğası böyledir, gençlerden umut kesmeyin, hele bizim gençlerimizden hiç kesmeyin. Çünkü bizim gençlerimiz, dünyanın en dinamik gençleridir, Jön Türk geleneğinin mirasçılarıdır. O miras ansızın yine ortaya çıkar. Biriktirirler, biriktirirler ve günü geldiğinde patlarlar, göreceksiniz.”

Gençlik yine öncü

Bugün yaşadığımız işte budur. Tele1 TV sunucusu Burçin Atılgan’ın ifadesiyle, pijamasını yerden kaldırmayan, bardağını masadan kaldırmayan “Z kuşağı” gençler, Türkiye’yi ayağa kaldırdı.

19 Mart günü, üniversitelerinin diploma iptal etme skandalına itiraz ederek önce Beyazıt’a, sonra Saraçhane’ye akan İstanbul Üniversiteli gençler, tarih yazdı, yazıyor… 

“Akın var akın, güneşe akın” diyerek Saraçhane’ye akan gençler, CHP’yi de sonunda alanlarda siyaset yapmaya mecbur etti. Öyle ki CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Kimse bizden artık binalarda, salonlarda siyaset beklemesin. Bundan sonra sokaklardayız, meydanlardayız” demek zorunda kaldı. 

Öyle ki gençliğin eylemciliği, CHP’nin her finalini yeni bir başlangıç olmaya zorluyor. Salonlarda, binalarda pas tutmuş CHP üst yönetimi ve milletvekilleri, Jön Türklerin devrimci ateşiyle paslarını atıp, alanlarda, meydanlarda büyük işler yapıyorlar. 

Jön Türk geleneği

Üçüncü dalgadır bu. Jön Türkler, son 18 yılda, üç kez ayağa kalktı. İlkinde 2007’de “Cumhuriyet mitingleri” ile laik cumhuriyet için mücadele etti, ikincisinde 2013’te Gezi’de Haziran Ayaklanması ile demokrasi için ayağa kalktı, üçüncüsünde 2025’te Saraçhane Direnişi’nde özgürlüğü savunuyor…

Her üç Jön Türk dalgasını da lekelemek için ellerinden geleni yaptılar; camide içki içmekle, türbanlı bacının üstüne işemekle suçladılar, ekonomiye operasyon diye propaganda ettiler, çapulcu dediler, terörist dediler, turuncu darbeci dediler, dış güçler yönlendiriyor dediler… 

Nafile. Jön Türklere Abdülhamit’in propaganda aygıtlarının suçlamaları da leke süremedi, Neo-Abdülhamit’in propaganda aygıtları da süremeyecek.

Pazarlık

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ilginç bir çıkış yaptı: “Biz CHP’nin eylemci kitlesi değiliz. Bizim kendi meselemiz var, bu meseleyi de aşan. Biz toplumsal barışı örgütlemeye çalışıyoruz. Bizim bunları aşan ciddi bir yoğunluğumuz var. İmamoğlu ile mücadeleyi bizim üzerimizden yürütmesinler, biz İmamoğlu’nu desteklemedik, kent uzlaşısı başka bir şeydir.”

DEM, Saraçhane tutumunu bu sözlerle açıklıyor. Halbuki Saraçhane’deki kitlenin büyük çoğunluğu CHP’nin eylemci kitlesi değil zaten. Dahası mesele İmamoğlu da değil, mesele İmamoğlu’nun hukuku konusunu aşmış, “egemenlik kayıtsız şartsız milletin midir, değil midir” meselesi olmuştur. 

DEM bu gerçeği görmüyor olabilir mi? Yoksa DEM’in Saraçhane’ye kısmi desteği, iktidarla yürüttüğü pazarlıkta elini güçlendirmek amacını mı taşıyor?

Döngü

Anımsayın: 2013’te BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “Gezi’de hükümete yapılmak istenen darbeyi gördük, mesafe koyduk” demişti. Sonra MİT devreye girdi, Öcalan talimat verdi: “Taksim’i ulusalcılara bırakmayın!” Ardından Taksim’e Öcalan posterleri, PKK bayrakları sokuldu, “Mustafa Kemal’in askeriyiz” diyen Türk bayraklı kitlenin yavaş yavaş Gezi’ye soğuması amaçlandı.

18 yılın, üç dalganın ve üç açılımın döngüsüdür: Jön Türklerin her direnişi, siyasal İslamcıların ağır bir saldırısına karşıydı. Siyasal İslamcıların her ağır saldırısı, PKK ile pazarlık süreçlerine paraleldi.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
29 Mart 2025

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

JÖN TÜRKLER BARİKATLARI YIKTI

Bu yazıyı duruşma salonunun kapısında, x-ray cihazının hemen önünde, yerde kucağıma bilgisayarı alarak yazıyorum.

Yoğun basın ilgisi nedeniyle içeri giremiyorum…

Arada dışarı çıkıyor ve zalimin zulmüne direnenleri izliyorum…

Arada dönüp hâkimin bir türlü başlatamadığı duruşmanın bilgilerini dinliyorum…

CEMAAT HİYERARŞİSİ

Sabah “kanun benim” diyerek avukat ve gazetecileri içeri almayan iki çizgili uzman jandarma, komutanına “reis” diye hitap ederek ondan takdir bekliyor. “Reis” çaresizce “nasıl sokmadım ama içeri” diyen bu iki çizgili uzman jandarmayı onaylıyor.

Reis’in üç yıldızı olduğu düşünülürse, aralarında başka türden bir hiyerarşi olduğu anlaşılır…

Bu tablo davayı da, “hukuku” da açıklıyor. “Ergenekon olduktan sonra sinkaf ederim hâkimini de, savcısını da” diyen F tipi polislerin TSK içindeki eşdeğerleri bunlar…

SANKİ FİLİSTİN

Silivri bugün tarihi bir güne sahne oldu. Jandarma takviyeli polislerin Türk milletine yaptıklarına ancak İsrail’de rastlanır. Yüzlerce gaz fişeğinin yarattığı kimyasal gaz, havalandırmadan duruşma salonuna bile girdi. Tazyikli sular, 9 dereceye düşmüş havada insanlara don etkisi yarattı.

AKP sözcüsü Hüseyin Çelik’in günler önce milleti tehdit etmesini fırsat bilen amirleri, emrindeki polisleri acımasızca davranmaya yönlendiriyor. Gaz fişeklerini boşaltarak dönen polislerin yüzlerinden okunuyor bu…

Çoğu yapmak zorunda kaldığı zulümden pişman…

TARİHİ MİRASIN SAHİPLERİ

Gelelim sonuçlara…

Onca gaz, onca su, onca barikat “hepimiz Ergenekoncuyuz” diyen Türk milletini ne durdurabildi ne de kararlılıklarını engelleyebildi.

Jön Türklerin günümüzdeki temsilcileri olan Türkiye Gençlik Birliği TGB üyeleri, Namık Kemallerden, Mustafa Kemallerden, Deniz Gezmişlerden aldıkları tarihi mirası Silivri düzlüklerinde sürdürdü…

Atatürk’ün devrimciliği emanet ettiği genç Türkler, al bayraklarıyla, sloganlarıyla Türk milletinin Ergenekon’dan çıkmasına öncülük ettiler.

Silivri barikatlarını, Silivri zihniyetini, kafalardaki duvarları yıktılar!

ERGENEKON’DAN ÇIKIŞ BAŞLADI

On binlerce TGB’li “o duvar duvarınız, o duvar duvarınız, vız gelir bize vız” diyerek devirdiler barikatları…

İşçi Partililer, CHP’liler, ADD üyeleri “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek haykırdılar saatlerce ve 8 Nisan’da, 13 Aralık’ı aştılar…

Polisleri, gazları, barikatları durdurmadı Türk milletini…

O yüzden 8 Nisan, arık yeni korku takvimleri!

Öyle ki, “güvenlik olmadığı” gerekçesiyle bir türlü başlatamadıkları davayı 11 Nisan’a ertelediler.

Gazları vardı, jandarmaları vardı, polisleri vardı, yetkileri vardı ama “güvenlikleri” yoktu!

Arkalarındaki Atlantik desteğine, hükümet güvencesine, cemaat olanaklarına rağmen yalnızdılar!

Dışarıda gaz yiyen, ıslanan yüz binler ise güvendeydiler!

Çünkü haklıydılar, güçlüydüler!

Ve bu nedenle de Ergenekon’dan çıkışı başlattılar.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Nisan 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

İTTİHAT TERAKKİ’DEN ERGENEKON’A

TSK’nin Kara Kuvvetleri Komutanı ve ardından Genelkurmay Başkanı olacak generallerine yönelik başlıca komplo, onların gizli Yahudi olduğudur…

Örneğin İlker Başbuğ’un İsrail ziyareti sırasında çekilen ağlama duvarı görüntüleri belleklerdedir. O fotoğrafların kimler tarafından çekilip servis edildiği bir yana, kimler tarafından ve ne amaçla kullanıldığı ülkemiz açısından derslerle doludur.

150 YILLIK DEVRİM DÖNEMİ

Bu topraklarda özellikle son 150 yıldır bu tip komplolar hep olagelmiştir. 150 yıldır dememizin özel bir anlamı var kuşkusuz…

Son 150 yıl, bu toprakların devrimler tarihidir çünkü…

İttihat ve Terakki Partisi’nin mason örgütü olduğu, Yahudi milli hedefine uygun olarak kurulduğu ya da Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik doğumlu olması üzerinden yapılan ve milli kurtuluş savaşımız ile Cumhuriyet devrimimizi hedef alan komplolar hâlâ dillendirilmektedir.

Tam da bu nedenle komploların üç temel özelliğine işaret etmeliyiz: Birincisi, komplolar, emperyalist devletlerden hedef alınan ülkelere doğru; ikincisi, komplolar, devletlerden halklara doğru ve üçüncüsü, komplolar, geri kuvvetten ileri kuvvete doğrudur.

İTTİHAT TERAKKİ VE KOMPLO TEORİLERİ

Komploları ve komplo tarihini inceleyen araştırmacılardan Haluk Hepkon, daha önce Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Komplo Teorileri Tarihi” kitabına bir yenisini daha ekledi ve Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan “İttihat Terakki ve Komplo Teorileri” kitabını yazdı.

Kitap öncelikle İttihat ve Terakki üzerine üretilen ve yayılan komploları inceliyor, bu komploların kaynağını ve hedefini açıklıyor. Daha da önemlisi bu komploların kimler tarafından kullanılarak neye hizmet ettiğini inceliyor.

Kitabın son bölümü ise güncel komplolara ışık tutuyor. Hepkon, Ergenekon tertibiyle birlikte üretilen komplo tezlerini inceliyor ve eleştiriyor.

KOMPLOLAR NEDEN ANTİSEMİTİK?

Komploların dünyada esas olarak Aydınlanma döneminde ortaya çıktığını belgeleyen Haluk Hepkon, bu komplo teorilerinin neden antisemitik bir eksene oturtulduğunu tarihsel olarak ele alıyor.

Hepkon, bu sürecin özellikle 1908 devimiyle birlikte bu topraklarda da yaşandığını ve İngiliz emperyalizmi kaynaklı komplo teorilerle İttihat ve Terakki Partisi’nin “Yahudi komplosu” diye etiketlendirilmeye çalışıldığına işaret ediyor.

İngiliz emperyalizminin Osmanlı Devleti’nin topraklarını hedef alan stratejisine uygun olarak üretilen bu komploların kaynağı dönemin İngiltere Büyükelçiliği’ydi. Büyükelçi Gerard Lowther ve elçiliğin kilit isimlerinden Gerald Fitzmaurice, İttihat ve Terakki Partisi’ni Müslüman Osmanlı halkı nezdinde hedef alırken, bu örgütün Siyonist olduğu yalanına sarıldı.

DEVRİME KARŞI MUHAFAZAKÂR ORTAKLIK

İkisi de Katolik muhafazakâr olan Lowther ve Fitzmaurice’in tezleri, Jön Türk Devrimi’ne karşı olan Saltanatçılar, İslamcı çevreler ve muhafazakâr sağ kesimler tarafından hemen sahiplenildi.

Haluk Hepkon bu tezlerin günümüze kadar uzandığına dikkat çekiyor ve Ergenekon Davası sürecinde suçlama konusu haline getirilen ve iddianamede de yer alan “İttihatçı zihniyet” vurgularına işaret ediyor. Hepkon’a göre AKP ve bu partiye yakın yazarlar, Cumhuriyet ve Aydınlanma fikirlerine karşıtlıklarını bu çizgide ortaya koyuyorlar.

Hepkon kitabında, aynı zamanda ünlü Lowther Raporu’nun tam çevirisini de yayımlıyor ve araştırmacıların bilgisine sunuyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Ekim 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın