Posts Tagged Sabah

Fidan neden hedef?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açılımı sabote mi ediyor? DEM Partili Cengiz Çandar bu gerekçeyle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı ağır sözlerle hedef aldı. Çandar TBMM’deki konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenerek, “Dışişleri Bakanınıza ayar verin” dedi!

Çandar, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Tekrar askeri yollara başvurmak istemiyoruz ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalıdır” sözlerini anımsatarak, bunun Erdoğan ve Bahçeli’nin çizgisine aykırı olduğunu savundu. (Cumhuriyet, 19.12.2025) 

Ensarioğlu da Fidan’ı hedef aldı

Erdoğan-Bahçeli ile Fidan’ın açılım tutumları bu denli farklı olabilir mi? Bu iki tutum farkı, iktidarın siyaset yapma tarzı ya da müzakere yürütme yöntemi olamaz mı? Genel kanaat Fidan’ın elbette Erdoğan’ın tutumuna rağmen farklı bir tutum alamayacağı şeklinde.

Peki o zaman DEM’liler gibi kimi AKP’lilerden de Fidan’a benzer tepki gelmesi ne anlama geliyor? 

Örneğin AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun Hakan Fidan’a gösterdiği tepkinin düzeyi, DEM’li Çandar’ınkinden aşağı kalır değil. Ensarioğlu, Rudaw TV’deki programda, Fidan’ın SDG’yi hedef alan sözlerine tepki göstererek, “Cumhurbaşkanı’nın iradesine aykırı tavır gösteren kişi ya görevi bırakır ya da görevden alınır” dedi. (Cumhuriyet, 21.12.2025)

Yaşar Güler’e neden sessizler?

DEM’li Cengiz Çandar Erdoğan’dan Fidan’a ayar vermesini, AKP’li Galip Ensarioğlu da Fidan’ın ya istifa etmesini ya da görevden alınmasını istiyor. 

DEM’li ve AKP’li iki isimden gelen bu sert tepkiler, ikilinin “açılım sürecini koruma” isteğinden mi? Elbette böyle düşünülebilir. Ama aynı ikili en az Hakan Fidan kadar SDG konusunda sert açıklamalar yapan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler için neden benzer şeyler söylemiyorlar? 

Örneğin Yeni Şafak, Yaşar Güler’in SDG’yi hedef alan sözlerini “Bakan Güler’den SDG’ye net mesaj: Kimseye sormaz gerekeni yaparız” başlığıyla dün birinci sayfadan öne çıkardı.

Güler’in sözleri Fidan’ınkinden daha mı hafif? Neden Çandar-Ensarioğlu ikilisi Güler’i değil de Fidan’ı hedef alıyor? Eski Genelkurmay Başkanı da olan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in etkisinin Fidan’ınkinden daha mı zayıf olduğunu düşünüyorlar? Güler’in sözlerinin ağırlığının Fidan’ınkinden daha hafif olduğunu mu değerlendiriyorlar?

AKP içinde klikler çarpışması mı? 

Anadolu halkı “Osmanlı’da oyun çok” derdi. Yavuz-Kürt İdris ittifakının modern versiyonunun sahnelendiği şu süreçte, benzer değerlendirmeyi yapabiliriz. Zira iktidarın açılım politikası ile iktidar içindeki güç merkezlerinin birbiriyle mücadelesi iç içe yürüyor gibi. Ankara kulislerinde “Erdoğan sonrası” için güç çarpışması yaşandığı konuşuluyor. 

Örneğin Fidan’ın medya ve sosyal medya üzerinden parlatma ve öne çıkma çalışması yaptığı iddia ediliyor. Bu nedenle Fidan’a “TikTokçu” diyenler bile var. 

Diğer yandan Bilal Erdoğan’ın son bir iki aydır öne çıkmasına ve yaptığı açıklamaların alt mesajlarına önemle dikkat çekiliyor. 

En ilginci de şu: Merkezinde Haber Türk’ün olduğu medya-sanat dünyasına yapılan operasyonların bayraktarlığını Sabah gazetesi yürütüyor. Muhafazakar mahalleye sıçrayan, dolayısıyla iktidara da bir ölçüde zarar veren bu operasyonlarda Sabah neden bayraktarlık yapıyor? Yoksa bu operasyonların aynı zamanda AKP içindeki “hedef” bir güç merkezini zayıflatacağı mı hesaplanıyor? Sabah grubu Haber Türk grubunu hedef alarak aslında Damat Berat Albayrak’a alan açmaya mı çalışıyor? 

Ankara kulislerine yansıyan bu değerlendirmeler, oyun içinde oyun olduğuna işaret ediyor. Mesele bazı muhalif kesimlerin iddia ettiği gibi “İBB kumpas davasını kamuoyunun gündeminden düşürmek için medya-sanat dünyasına uyuşturucu operasyonu yapıyorlar” basitliğinde ele alınmamalıdır. Tersine muhalefet bu operasyonlar ile klikler çarpışması arasında bir bağ olup olmadığının üzerinde önemle durmalıdır.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
22 Aralık 2025 

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

CEMAATİN PARTİLEŞMESİ – PARTİNİN CEMAATLEŞMESİ

AKP hükümeti ile Cemaat arasındaki yarı-açık savaş, Sabah ile Zaman gazetesi yazarları arasındaki polemiklerle yeni bir aşamaya sıçradı. Özetleyelim:

Önce Mehmet Barlas “Cemaatler sivil toplum değildir” diye yazdı (Sabah, 6 Ağustos 2013). Hüseyin Gülerce ertesi gün “Hizmet hareketinin bir ‘dini cemaat’ olmadığını” savundu (7 Ağustos 2013). Ardından Mehmet Barlas “gücünü abartanların (Cemaat) ancak gerçek güçlü (AKP) öfkelenene kadar gösteri yapabileceğini” yazarak cemaati uyardı (Sabah, 10 Ağustos 2013). Mümtazer Türköne tehdide tehditle yanıt verdi ve “parti mezarlığına intikal eden çok sayıda parti bulunduğunu” belirterek, “partilerin değil, cemaatlerin geleceğe kalacağını” yazdı (Zaman, 11 Ağustos 2013).

ÇATIŞMANIN KAYNAĞI

AKP ile Cemaat’in son iki yıldır çarpışması kuşkusuz çok önemli. Daha önce bu köşede birkaç kez değindik. Özetleyelim:

1. 11 yıl önce koalisyon kuran Erdoğan ile Fethullah Gülen, iktidar zayıfladığı ve inişe geçtiği için çarpışıyor. İnişi görerek kazandığı mevzileri korumaya çalışan Cemaat’in hamleleri, Erdoğan’ı ürkütüyor ve bu nedenle o hamleleri “devlet içinde devlet” şeklinde niteliyor.

2. ABD’nin dünya çapında inişe geçmesi iç çelişmelerini büyütüyor. Hâkim sınıflar arasındaki bu çelişmeler, Washington’dan başlayarak müttefik ülkelerdeki aktörlere kadar uzanıyor. ABD’deki bu iç çarpışma Erdoğan ile Gülen arasındaki çarpışmayı besliyor.

“7 Şubat” operasyonu ile zirve yapan bu çarpışma, yukarıda da özetlediğimiz gibi şimdi şu iki konu üzerinden yürütülüyor: 1. Parti mi, Cemaat mi? 2. Cemaatler Sivil Toplum Kuruluşu mudur?

ESKİ VE YENİ KURUMLAR

Bu konunun berraklaştırılması için önce bazı saptamalar yapmalıyız:

1. Her üçü de, yani Parti, Cemaat ve Sivil Toplum Kuruluşu, toplumsal örgütlerdir.

2. Bu üç toplumsal örgütlenme modellerinden Cemaat feodal sistemin, Parti ve Sivil Toplum Kuruluşu ise esas olarak kapitalist sistemin örgütlenme modelidir.

3. Sivil Toplum Kuruluşları, milli devletlerdeki “Demokratik Kitle Örgütlerinin” yerini alması için 80’lerde, Yeni Dünya Düzeni koşullarında rüzgârı estirilen yeni bir örgütlenme modelidir.

4. Partiler, sınıfsal ortaklığı ve ideolojik birlikteliği bulunan kesimlerin siyaset yapma ve iktidar olma aracıdır. Demokratik Kitle Örgütleri ise belirli bir konuda aynı amacı paylaşan insanların bir araya geldiği ve esas olarak o konu ve alanda ama genel olarak da her alanda, siyaseti denetleyen, itiraz eden ve öneriler üreten bir örgütlenme modelidir.

Sivil Toplum Kuruluşları ise kendi alanında faaliyet üreten ve siyasetin alanına pek girmeyen yapılardır. Ancak Sivil Toplum Kuruluşları, Türkiye’de güçlü bir Demokratik Kitle Örgütü geleneği olduğu ve oradan tam olarak kopamadığı için, genel olarak karma bir yapıya dönüştü.

CUMHURİYET YURTTAŞI MI, CEMAAT MÜRİDİ Mİ?

Tüm bu saptamalar ışığında ortaya çıkan sonuçlar ise şunlardır:

1. Partiler ve Sivil Toplum Kuruluşları günümüze, fakat Cemaatler eskiye aittir. O nedenle de Cumhuriyet kurulurken ve kurucular milli bir devlet inşa ederken, feodalizme ait bu yapıları yasaklamış ve tasfiye etmeye çalışmıştır.

Çünkü hilafetin ve saltanatın olduğu bir rejimde cemaatler ve tarikatlar yasaldır fakat parlamenter demokrasilerde, milli egemenliklerde bu yapılar yasadışıdır! Ve zaten mücadele de cumhuriyet ile hilafet, millet ile ümmet ve vatandaş ile mürit arasındadır.

2. Milli devleti yıkmak ve Kemalizm’i tasfiye etmek isteyen emperyalizmin, 30 yıldır, önce Türk-İslam sentezini ardından da Ilımlı İslamcılığı Türkiye’de egemen kılmaya çalışması, bu eski yapıları yeniden “yasal alana” çıkartmıştır.

Bu nedenle Said’i Nursi’nin ismi okullara verilmeye başlamış, evi devlet eliyle açılmıştır. Bu nedenle “bir de ulemaya soralım” cümleleri başbakanlık koltuğundan seslendirilmiştir. Bu nedenle “muhafazakâr otellerde” müzisyenler paravan arkasına gizlenmiştir.

Milli iradenin çıkarlara göre yorumlandığı ve popüler olduğu şu günlerde özellikle belirtelim: Partilerin liderleri kongrelerde parti üyelerince ve Sivil Toplum Kuruluşlarının yönetimleri üyelerince seçilir fakat cemaat liderleri müritlerce seçilmez! Parti ve STK’lerde denetim ve disiplin kurulları en tepeyi denetler fakat müritler cemaat liderini asla sorgulayamaz!

Tek başına bu bile Cemaatlerin Sivil Toplum Kuruluşu olmadığını ve olamayacağını ortaya koyar!

Fakat Ilımlı İslamcılığın etkin olduğu koşullarda asıl sorun, cemaatlerin partileşmesi ve partilerin işleyiş bakımından cemaatleşmesidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Ağustos 2013

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın