Posts Tagged Volkan Bozkır

BARZANİ-PKK ÇATIŞMASININ NEDENİ

ABD’nin bölgedeki ağırlığının güm geçtikçe zayıflaması ve başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’nun önemli sorunlarında bölge inisiyatifinin gelişmesi, Washington’un aktörleri açısından bir merkezkaç eğilim yaratmaya başladı.

O aktörlerin bir kısmı merkezkaç etkisiyle bölgeye doğru yanaşma eğilimi gösterirken, bir kısmı da tamamen savrularak aktörlükten enstrümanlığa “terfi” etmektedir!

Son günlerde bölgesel Kürt sorunu bağlamında gelişen ve Kürt örgütlerini karşı karşıya getiren gelişmeler, işte bu merkezkaç eğilim nedeniyledir. İnceleyelim:

KÜRT SORUNU MERKEZLİ GELİŞMELER

1. Son iki yıldır AKP’nin himayesine girerek adım adım Bağdat’tan uzaklaşan Mesut Barzani, son olarak Irak Başbakanı Nuri El Maliki’yle anlaşma yoluna girdi. Zira artık ABD yoktu ve Maliki, Irak’ı birleştiriyordu. Maliki’nin Dicle Ordusu ile Barzani’ye “ezerim” mesajı vermesi, Erbil’i Ankara etkisinden çıkarıp, yeniden Bağdat’a yönlendirdi!

2. Barzani, Erbil’de toplanacak Ulusal Kürt Konferansı ikinci kez erteledi.

3. Suriye’deki Kürt örgütleri bölündü. Barzani’nin etkisindeki Suriye KDP’si, Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi’nde ayrıldı. KDP’nin gerekçesi, Meclis’in İstanbul’da SUK ile anlaşmasıydı.

4. Erbil’de toplanan dört Suriye Kürt Partisi, Barzani’nin denetiminde birleşti.

5. Kuzey Irak’ta yapılan seçimlerde Barzani’nin partisi KDP’nin oyları arttı. 10 yıldır Kuzey Irak’ta faaliyet yürüten PKK’nin partisi PÇDK ise sadece üç bin küsur oy alabildi!

6. Erbil’de toplanacak Ulusal Kürt Konferansı’nın yapılamayacağı yönünde işaretler ortaya çıktı. Son olarak Kemal Burkay, bir araya geldiği Barzani’nin görüşünü açıkladı: Erbil, PKK’nin amaçları doğrultusunda gerçekleşecek Konferans’a izin vermeyecekti.

7. Barzani, Suriye PKK’si olan PYD’nin başı Salih Müslim’i Kuzey Irak’a sokmadı!

8. Erdoğan, yakın zamana kadar provokatör dediği ve Allawi-Haşimi ikilisine dayanarak yıkmaya çalıştığı Irak Başbakanı Nuri El Maliki’ye el uzattı. Erdoğan, diplomat kökenli milletvekili Volkan Bozkır’ı Bağdat’a göndererek, Maliki’yi Ankara’ya davet etti.

9. Öcalan’ın MİT üzerinden Erdoğan’a biat etmesiyle başlatılan AKP-PKK müzakereleri, hem Öcalan ile PKK’nin bir kanadını karşı karşıya getirdi hem de BDP’de kırılmalar yarattı. Bu süreçte Cemil Bayık en tepe yönetici oldu ve Öcalan’ın tersine bazı eğilimler gösterdi. Öcalan’ın seçimlere BDP yerine HDP ile girilmesini istemesi, BDP’yi böldü. Parti, “doğuda BDP, batıda HDP ile seçime girme” orta yolunu seçti. Selahattin Demirtaş’ın istifa hamlesi, Parti Meclisi’nin resti gibi etkenler ve hatta Altan Tan gibi BDP milletvekillerinin HDP’yi kadük ilan etmesi gibi çıkışlar, kırılmanın daha da derinleşebileceğine işaret ediyor.

ERDOĞAN, AYAKTA KALMAYA ÇALIŞIYOR

Peki, tüm bu gelişmeler ne anlama geliyor?

1. ABD’nin zayıflaması, Mesut Barzani’yi bölgeye yönelmeye itti. Barzani, Washington-Ankara hattına sırtını tamamen dönmedi fakat Bağdat’a doğru yanaştı.

2. Barzani bölgeselleşirken, Öcalan daha da Atlantikçileşti. İki yapı arasındaki çelişmeler arttı.

3. ABD’nin Suriye konusunda savaşsız çözüme mecbur kalarak Moskova’nın yol haritasına sarılması, Suriye’deki taşeronları olan Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ı zor durumda bıraktı. Katar manevralarla Suriye politikasını yumuşatmaya başladı. Suudi Arabistan ise ABD’ye rağmen eski pozisyonunu koruyacağını ve muhalefet üzerinden Esad’ı yıkmaya çalışacağını ilan etti. AKP ise Suriye konusunda Katar ile Suudi Arabistan arasında bir yerde kalarak durumunu korumaya çalışıyor.

4. Erdoğan, durumu korumayı esas alan bu çizgisini Irak’ta da uygulamak istiyor. Açık ki, Volkan Bozkır’ı Maliki’ye göndermesi, Ahmet Davutoğlu-Hakan Fidan ikilisiyle özdeşleşen çizginin tam karşısındadır. Erdoğan’ın, Davutoğlu-Fidan çizgisinin uçuruma sürüklediği hükümetini ve partisini koruyabilmek için, kendisini bölgeci adımlar atmaya teşvik eden kuvvetlere kulak açmış olduğu anlaşılıyor.

Bölge güçlenirken bölgeye el uzatmak, bakalım Erdoğan’ı ayakta tutabilecek mi?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Ekim 2013

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

DARBECİ BAŞBUĞ, DEMOKRAT ÖCALAN

Ünlü barışsever Abdullah Öcalan’ın “Türkiye’yi demokratikleştirmek” hedefini ilan ettiği saatlerde, savcılar Ergenekon davasında yargılanan Türk ordusu mensuplarına “demokrasi” adına müebbet istiyordu!

Amerikan demokrasisinde buluşan Erdoğan ile Öcalan, böylece demokratlığın gereği olarak Türk Ordusu’nun Kemalist subaylarını tasfiye görevinde bir mevzi daha kazanıyordu. Zaten AKP hükümetinin ileri demokrasi formülü açıktı: “Teröristle müzakere, generallerle mücadele!”

Kuşkusuz BDP’li vekiller de ileri demokrasi için uğraşıyordu. Örneğin kimi vekiller, Öcalan ile Karayılan arasında gönüllü postacılık yapıyordu. Hatta İlker Başbuğ’a ağırlaştırılmış müebbet istendiği Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde, postacı vekiller İmralı’dan Öcalan’ın “Türkiye toplumuna” selamını getiriyordu.

Anlayacağınız önce “hepimiz Ermeni” olmuştuk, şimdi de “Türkiye toplumu”, zira Türk milleti olmak yasaktı ileri demokraside…

EŞSAVCI ERDOĞAN

Türk’ün yasaklandığı ileri demokrasi süper mega bir rejimdi.

Örneğin ileri demokrasilerde başbakanlar aynı zamanda savcıydı. Başbakan Erdoğan da o nedenle Ergenekon davasının savcısı olduğunu ilan etmişti.

Ergenekon davasında savcının okuduğu mütalaayı da zaten eşsavcı Erdoğan yazmıştı. Şuradan biliyoruz: Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ “terör örgütü kurmak ve yönetmekle” suçlanarak tutuklanmıştı. Ancak eşsavcı Erdoğan’a göre “ordu iyiydi ama yönetenler kötüydü”; dolayısıyla ordunun başı için terörist demek orduyu rencide ediyordu.

Gerekli düzeltmeler yapıldı: Savcının son mütalaasında Başbuğ artık “terör örgütü kurucusu ve yöneticisi” değildi.

Peki, hangi suça karşılık ağırlaştırılmış müebbet isteniyordu? Öcalan örgütüne kenar süslü barış mektupları yazarken, Başbuğ internet siteleri aracılığıyla hükümeti yıkmaya çalışmıştı.

BAŞDENETÇİ ERDOĞAN

İleri demokrasi kuşkusuz medyada da yaşanıyor. Öyle ki, eşsavcı Erdoğan yoğun işlerine rağmen, demokrasinin gereği olarak medyaya da başdenetçilik yapıyor. Yazılacakları da yazacakları da o belirliyor. Böylece ileri demokraside patronlar bir büyük yükten kurtuluyor; Erdoğan aynı zamanda medyanın personel müdürü oluyor.

İleri demokrasinin işlediği medyada her gün PKK’nin sınır dışına çıkacağı, silah bırakacağı yazılıyor. Hatta “PKK’nin boşaltacağı yerleri ya korucular doldurursa” diye demokrasi adına kaygı da duyuluyor.

Bu demokrasi tablosuna rağmen darbeci medya hâlâ kafa karıştıran şu soruları ortaya atıyor: “PKK zaten sınır dışında değil mi? Sınırın dışından gelip karakol basmıyor mu? Ayrıca süreç barış süreciyse, PKK’lilerin tersine Kandil’i bırakıp ülkeye dönmesi gerekmiyor mu mantıken?”

Darbeci medya Öcalan’ın İmralı zabıtlarındaki şu notunu da demokrasiye aykırı olarak halkın gözüne sokuyor: “Silah bırakma yok; çünkü İran, Irak ve Suriye’de işimiz var.”

EŞSULTAN ERDOĞAN

AKP Hükümeti, Atlantik’ten ithal ettiği “ileri demokrasiyi” komşularına da uygulamak istiyor. Eşsultan Erdoğan, yanına Suudi Arabistan Kralı ile Katar Emiri’ni de alarak Suriye’ye demokrasi götürmeye soyunuyor.

Demokrasiden nasibini almamış nankör Esad ise takdire şayan bu girişime dudak büküyor, sırt dönüyor. Ancak Erdoğan kararlı, zira “komşuluk bunu gerektirir” diyor… Ve işe ileri demokrasinin en önemli unsuru olan muhalefeti bizzat oluşturarak başlıyor.

AKP’nin diplomasi kökenli vekili Volkan Bozkır bu ileri demokrasi hareketinin zorluklara rağmen yoktan var edildiğini ortaya koyuyor: “Türkiye, Suriye’de olmayan bir muhalefetin oluşması için önayak oldu.”

AKP’nin bölgeye kazandırdığı bu muhalefet aynı zamanda kötülük yapan insanların da arınma yeri oluyor. Örneğin kendisini öpmedi diye turisti öldüren de suçtan arınmak için Suriye’ye savaşmaya gidiyor, muhalefete katılarak özgürleşiyor!

Kuşkusuz Ortadoğu, bu muhalefeti Antalyalarda, İstanbullarda oluşturan, onlara para veren Ahmet Davutoğlu’na çok şey borçlu. Öyle ki, stratejik derinliği olan Davutoğlu, 73 delegesi olan bu muhalefetle de yetinmiyor, demokrasinin gereği olarak bir de Suriye’ye başbakan seçiyor:

İstanbul’da bir otelde toplanan Suriye muhalefetinin çatı örgütü SUKO’nun 73 delegesi tek adaylı bir seçime giriyor. Her ne kadar 25 delege oy kullanmadıysa da, oy kullanan 48 delegeden 35’inin oyuyla ABD’de yaşayan Hasan Hitto Suriye’ye ileri demokrat başbakan seçiliyor!

Siz bakmayın kimi darbeci kafaların, “35 oy 73 delegenin salt çoğunluğu bile değil” demesine…  Birin, ikinin ne önemi var. Kaldı ki, bir iki oy nedeniyle 1 Mart tezkeresini de reddetmiş, ABD’ye rezil olmuştuk. Önemli olan ABD’de yaşayan, ileri demokrat birinin seçilmiş olmasıdır!

Hem Yugoslavya ve Irak’a demokrasi havadan gelmişti; Türkiye’ye ve Suriye’ye ise karadan giriyor… Neticede her canlı bir gün ileri demokrasiyi tadacaktır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Mart 2013

, , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: