Posts Tagged Allavi

İKİ CÜZDAN, İKİ LİDER

ABD’nin siyasal bir güç olarak gerileme sürecine girdiğinin en önemli işaretlerinden biri de yönetememe sorunu olarak ortaya çıkıyor.

Şöyle ki, ABD, 10 yıllık “ulus inşa etme” dönemi içinde işgal ettiği Afganistan ve Irak’ta başta olan her iki isimle de sorunlu bir ilişki yaşıyor. Ancak diğer yanda da Türkiye örneği var…

Gelin bunu iki model olarak inceleyelim:

1. MODEL LİDERLER

ABD’nin işgal ettiği Afganistan’da Taliban’ın yerine başa getirdiği Hamid Karzai, 2004 yılından beri devlet başkanı…

Ancak Hamid Karzai, ABD’nin atadığı devlet başkanı olmasına rağmen, gittikçe Washington’un çıkarlarına mesafe koyan bir yönelime girdi. Hatta işin ironik tarafı, Karzai son günlerde Washington’u, Taliban’la işbirliği yapmakla suçluyor!

Kuşkusuz bunda ABD’nin siyasi geri çekiliş süreci ve Asya’nın yükselişi önemli yer tutuyor.

Benzer durum Irak’ta da geçerli. ABD işgali altında Allavi, Caferi ve Maliki yönetimlerinin sırasıyla hüküm sürdüğü bu ülke, artık Washington’dan değil, Bağdat’tan yönetiliyor. Öyle ki, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin bir numaralı gerekçesi olan “Kürdistan” konusunda bile Washington, Bağdat’ı dikkate almayan adımlar atamıyor.

Maliki yönetimi, Irak’ı bir milli devlet olarak yeniden inşa ediyor. Hatta diyebiliriz ki, Irak şimdi ikinci milli devlet olma hamlesi yapıyor. Bağdat’ın hedefi “Iraklı” kimliği yaratmak!

Burada Karzai ve Maliki’nin sınıfsal konumu da önem kazanıyor.

Maliki’yi, kendinden önceki başbakanlar Allavi ve Caferi’den daha farklı kılan öncelikle sınıfsal konumudur. Allavi ve Caferi Irak’ın burjuvasıyken, Maliki, orta sınıftan.

Hatta Maliki, şimdiki siyasal rakipleriyle de sınıfsal konumu bakımından ayrı düşmektedir. Örneğin Musul’un önemli bir Sünni Arap ailesine mensup olan Meclis Başkanı Usame Nuceyfi, 24 milyar dolara hükmediyor!

Kuşkusuz Karzai’yi, Afganistan içinde varlıklı olarak değerlendirebiliriz. Ancak feodal bir ülke olan yani üretim ilişkilerinin kapitalizm öncesine dayandığı bir ülkede, hele de Gayri Safi Milli Hasılası 7,5 milyar dolar seviyesinde olan bir ülkede, Karzai’nin varlığını, Nuceyfi’yle kıyas bile demeyiz!

2. MODEL LİDERLER

ABD’yle ilişkileri bakımından ikinci modelin en önemli aktörü ise Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Siyaseten Erdoğan, işgal edilmemiş bir ülkenin başbakanı olmasına rağmen, ABD’ye işgal edilmiş ülkelerin başbakanlarından daha bağımlıdır.

Burada ayrımı ortaya koyan belirleyici faktörlerin başında kuşkusuz Erdoğan’ın da sınıfsal kimliği gelmektedir. Her ne kadar Başbakan Erdoğan kendisini “zenci Türk” diye nitelese de, ekonomik varlığı onu bal gibi “Beyaz-Türk-Sünni” (BTS) yapmaktadır.

Amerikan hâkim sınıflarının temsilcileri bildiğiniz gibi “White (beyaz), Anglo-Sakson (Irk), Protestan (mezhep)” kelimelerinin baş harfi olan WASP’a mensupturlar. Erdoğan da bir BTS olarak son tahlilde Koç ve Sabancı’nın temsil ettiği sınıfın önde gelenlerindendir.

Kuyumculuktan başbayiliğe ve gemi sahipliğine uzanan ekonomik varlığı, Erdoğan’ı en zenginler sınıfına sokmaktadır.

Erdoğan’la paralellik gösteren diğer iki lider ise Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ve Tunus Cumhurbaşkanı Gannuşi’dir. Üçü de Müslüman Kardeş olan bu isimler, ülkelerindeki ekonomik piramidin en tepesindedirler.

Erdoğan’ı ayrıca “ülkeyi pazarlamak” alt başlığı içinde İtalya Başbakanı Berlusconi ile aynı kefeye, ancak bindiği şeyden düşmek kategorisi içinde de ABD Başkanı Bush ile aynı kefeye koyabiliriz!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Mart 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

BARZANİ Mİ, MALİKİ Mİ?

Sonunda bu da oldu. Basra Konsolosluğumuz önünde toplanan Iraklılar Türkiye’yi daha doğrusu Erdoğan yönetimini protesto ettiler; bayrağımız bile yakıldı! Eylemde dağıtılan el ilanlarında, Erdoğan’ın kanatları altındaki Haşimi’nin 15 gün içinde Irak’a teslim edilmesi istendi.

Bağdat’ın bu protestoya açık destek verdiği sır değil. Zira Radio Free’ye konuşan bir Irak Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Basra ve Musul konsoloslarımızın “Irak hükümetine karşı olduğu bilinen gruplarla ilişki içinde olduklarını” söyledi.

Suriye’nin de aynı saatlerde Türk TIR’larına sınırı tek taraflı kapatması anlamlıydı. (Geçen aylarda da Azerbaycan, teknik arıza gerekçesiyle Türkiye’ye gaz akışını kesmişti.)

KATAR KURTULDU, TÜRKİYE KURTULAMADI!

AKP’nin Haşimi sevdası, daha doğrusu görevi, Ankara – Bağdat ilişkilerini gittikçe kopma noktasına zorluyor. Irak Kürt Özerk Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin geçen hafta Türkiye’ye gelerek Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile ayrı ayrı görüşmesi, Haşimi konusu nedeniyle de önemliydi.

Dışişleri Bakanlığı’nın Haşimi’den kurtulmak istediği, bu nedenle de Kuzey Irak, Katar rotasını izleyerek Türkiye’ye sığınan Haşimi’nin yeniden Kuzey Irak’a iade edilmesinin gündemde olduğu bilgisi kulislerdeydi…

Hem Kuzey Irak hem de Katar yönetiminin Haşimi’yi Türkiye’nin kucağına bırakması, elbette kendi başarılarından ziyade, AKP’nin başarısızlığıydı.

ANKARA’NIN DOĞAL MÜTTEFİKİ

Türkiye artık bir yol ayrımında… AKP’nin Barzani – Haşimi – Allavi ittifakı kurarak Maliki’ye bayrak açması, Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmanın ötesinde, düşman kategorisine sokmaya başladı!

Türkiye, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Mesud Barzani’yi hedef alan sözlerinden doğru sonuçlar çıkarmalıdır. Anımsayalım:

“Sanki Kürdistan Irak’a değil, Irak Kürdistan’a bağlı” diyerek Barzani’yi yerden yere vuran Maliki, “Kuzey Irak’taki Kürt bölgesini koruyan peşmergeler için ayrılan bütçenin bölgeye ayrılan yüzde 17’lik dilimin içinde olduğunu, bunlar için ayrı para istenmesinin anayasaya aykırı olduğunu” belirtti. (Neçirvan Barzani ziyaretinde kararlaştırılan ‘Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yeni boru hattı anlaşması’ da aslında hukuk dışıdır!)

Maliki Türkiye’yi yakından ilgilendiren Kerkük konusunda da Barzani’yi sert şekilde uyardı ve “Kerkük’ün Irak’ın bir parçası olduğunu” ve “hiç kimsenin ‘Kerkük; Kürtler’in, Araplar’ın veya Türkmenlerindir’ diyemeyeceğini” vurguladı.

Barzani’yi açık bir şekilde hedef alan Irak Başbakanı Maliki, üstüne üstlük, “Kuzey Irak bölgesinin terör olaylarına karışan kişilerin yuvası haline geldiğini” belirtti.

Bağdat, Maliki’nin geçen haftaki bu sözlerinden önce, Erbil’den elindeki tank ve uçakları da istemişti!

Kuşkusuz bu sözlerin toplamı, aslında tam da Türkiye’nin gerçek çıkarlarıyla örtüşüyor. Çünkü PKK Kuzey Irak’tan Türkiye’ye saldırıyor. Çünkü PKK Barzanistan’da konuşlu. Çünkü Kerkük’ü Barzani işgal etti. Çünkü Kerkük’ü Barzanistan topraklarına katmak istiyorlar.

Yani özetle Kuzey Irak bölgesinin Bağdat merkezi otoritesinden uzaklaşması, hatta kopması en başta Türkiye’yi tehdit etmektedir.

SIFIR KOMŞU

Bu kalın gerçeğe rağmen Türkiye’nin Barzani’yle dost, Maliki’yle düşman olması ancak AKP’nin rolüyle mümkündür ve Washington’la ilişkisi üzerinden açıklanabilir.

Bu öyle bir ilişki ki; Türkiye’yi hem Rusya – İran – Irak – Suriye cephesine düşman yapıyor ama bir yandan da karşısında ABD – İsrail – Yunanistan – Rum Kesimi cephesini buluyor.

BOP Eşbaşkanlığı, “komşularla sıfır sorun” değil, Türkiye’ye “sıfır komşu” sağlamıştır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Mayıs 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

ABD İKİ AY BİLE BEKLEYEMEDİ

Washington, eski ABD Başkanı George Bush döneminde imzalanan anlaşma gereği 2011 sonunda tüm askerlerini Irak’tan çekecekti. Barack Obama da bu anlaşmaya uymuş ve anlaşma takviminde yer aldığı gibi, ABD askerlerini aşama aşama geri çekmişti.

ÖNCE 30 BİN ASKER İÇİN BASTIRDI

Irak’ta en son 47 bin ABD askeri kalmıştı. Washington ile Bağdat arasında son üç aydır bu askerlerin en azından 30 bininin
ülkede kalması üzerine sert bir mücadele sürüyordu.

Irak Başbakanı Nuri El Maliki Pentagon’un baskısına direniyor ve ülkenin en güçlü şahıslarından Mukteda El Sadr’ın desteğini arkasında buluyordu. Anımsanacağı gibi Sadr, 2012’den itibaren ülkede kalacak tüm ABD askerlerini öldüreceklerini ilan etmişti.

30 bin askerin varlığını sürdürme talebini kabul ettiremeyen Washington, geçen ay bunu 15 bine çekti. Hatta Irak devleti içinden, bu yönde talep olduğuna dair açıklama çıkartmayı da başardı. Ancak Washington Maliki’yi yine aşamadı.

Son seçimlerde ABD’nin desteklediği İyad Allavi yerine dokuz aylık bir mücadele sonucunda Başbakan olan Nuri El Maliki’nin, ABD’yle bu mücadele sürerken, Tahran’la önemli ikili anlaşmalar imzaladığını anımsatalım.

ABD BEŞ BİNE RAZI OLMUŞTU

Washington son olarak, Irak ordusunu eğitmek üzere ülkede beş bin asker bulundurmayı teklif etti. Irak Başbakanı Maliki, eğitim için bile olsa ABD askeri istemediklerini açıkladı. Daha önemlisi, Sadr yine çıktı ve “sol elim Amerikancı olsa, onu bile keserim”
diyerek kararlılık ilan etti.

Ve nihayet ABD pes etti, Irak’taki askerlerini geri çekme süresini sonuna kadar kullanma kararından vazgeçti. ABD Aralık sonunu beklemeden, yani daha iki ay varken, tüm askerlerini geri çekeceğini bildirdi.

IRAK’TA 160 ABD ASKERİ KALACAK

Associated Press Ajansı Obama yönetimindeki üst düzey yetkililere dayandırarak yayınladığı haberde, ABD büyükelçiliğini korumakla görevli 160 asker dışında bütün askerlerini geri çekeceğini duyurdu.

Associated Press Ajansı, Pentagon’un, İran etkisini engellemek ve yerel güvenlik güçlerini eğitmek için 5 bin askerini Irak’ta tutmayı düşündüğünü ancak bunun gerçekleşmediğini belirtiyor. Ajans’a konuşan ABD’li yetkililer, gelecekte, istenmesi halinde eğitim görevi için ABD askerlerinin Irak’a gönderilebileceğini söylüyorlar.

BİR DÖNEM KAPANDI

ABD’nin geri çekilmesiyle, hem bölgede hem de dünyada bir dönem kapanmış oluyor. 20 Mart 2003’te Irak’a saldıran ABD’nin Ekim 2011’de tamamen geri çekilmesiyle, bölgede, şu sonuçlar ortaya çıkmış oluyor. Daha doğrusu çoktandır ortaya çıkan sonuçlar, kesinlik kazanıyor:

1.) ABD Irak’ta yenildi.

2.) ABD, Irak’tan hemen sonra işgal edeceğini ilan ettiği Suriye’ye saldıramadı.

3.) ABD, Suriye’den sonra saldıracağını ilan ettiği İran’a diş geçiremedi. Dahası bölgede inisiyatif kazanan İran’a yenildi!

4.) ABD, 1. Körfez savaşından sonra Irak’ın kuzeyinde fiilen kurduğu kukla devletini resmileştiremedi.

5.) ABD bölgedeki egemenliğini dayandırdığı dört kuvvetten biri olan Mısır’ı büyük ölçüde kaybetti.

6.) ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştiremedi.

7.) ABD, Çin ve Rusya’nın etkisini kıramadı, tersine iki ülke daha da inisiyatif kazandı.

Bu yedi sonuç, aynı zamanda “tarihin sonu” ve “Amerikan yüzyılının başı” diye sunulan sürecin de başlamadan bittiğini gösteriyor.

Kısacası Amerikan Yüzyılı topu topu sekiz yıl sürdü!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Ekim 2011

, , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: