Posts Tagged Hilmi Özkök
İKİ ABDULLAH MUTABAKATI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/10/2011
AKP’nin sadece son dönemde değil, daha Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde bile Öcalan’la müzakere yaptığı
ortaya çıktı! AKP Milletvekili olan gazeteci Şamil Tayyar, yakında çıkacak yeni kitabında Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde Abdullah Öcalan’la vardığı mutabakatı yazıyor. Mutabakat, kitap çıkmadan dünkü Milliyet’te yer aldı. Oradan aktaralım:
Başbakan Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’u çağırarak, PKK’yi dağdan indirecek kapsamlı bir çalışma yapmalarını ister. Gül ikilinin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’le birlikte çalışmasını söyler ve daha sonra yeniden bir araya gelirler.
Bu görüşmelerde PKK’nin dağdan indirilmesi kararının alt yapısı oluşturulur. İmralı’da Öcalan’la görüşülerek mutabakata varılır.
Gül ve Öcalan’ın vardığı mutabakat şöyledir: “PKK’nin dağda 250 civarında yöneticisi var. Bunları Irak, İran ve Suriye’de dağıtarak eritelim. Kalanların tamamını affedelim.”
ÖCALAN PAZARLIĞI AÇIKLADI
Öcalan 10 Eylül 2003’te avukatlarına mutabakat sürecinde yapılan görüşmeleri şu sözlerle aktarıyor:
“Ateşkes sürecinde de karşılıklı yazışmalar devam etti. Bir süre sonra ‘Sizinle de görüşeceğiz, af falan da gündeme gelebilir. Gücünüzü dağların uygun yerine alın. Biz saldırmayacağız. Kontrol edemediğimiz güçlerden doğru bir saldırı gelirse de, meşru savunmanızı yaparsınız’ dediler. ‘Güvence nedir‘ diye sordum. ‘Güvenceniz sizin siyasi gücünüzdür’ dediler.
‘Diğer sorunlarımızı da demokratikleşme süreci içinde çözeriz’ denildi. Ben de çatışmayı derinleştirme yerine barışı esas aldım.”
Şamil Tayyar, Öcalan’ın o dönemde MİT üzerinden Abdullah Gül’e bir de mektup yazdığını aktarır.
AKP – PKK GÖRÜŞMELERİ
Tayyar’ın eksiklerini biz de yeni çıkacak “Devlet – PKK Görüşmeleri” kitabımızdan tamamlayalım:
Öcalan 12 Mart 2003’te Başbakan Abdullah Gül’e MİT üzerinden 16 sayfalık bir mektup gönderdi. Gül – Özkök – Atasagun üçlüsü, aslında bu mektupla Öcalan’ın görüşlerini alıyor, müzakere ediyordu.
Öcalan, mektubunda Gül’e barışın şartlarını aktarıyordu. Öcalan’a göre “çözüm” atılacak iki adımla gelebilirdi. Birinci adım demokrasinin uygulanmasını, ikinci adım da hukuki düzenlemeler yapılmasını içeriyordu. TBMM silahsızlanma ortamının
sağlanması için gerekli düzenlemeleri hızla yapmalıydı.
Öcalan’ın Gül’e mektubunun çok daha geniş ayrıntıları, Cengiz Kapmaz’ın “Öcalan’ın İmralı Günleri” kitabında var.
SÜRGÜN PAZARLIĞI
İki Abdullah’ın mutabakat sürecinde aslında bir de “sürgün pazarlığı” var:
AKP 2003 yılında Topluma Kazandırma Yasası’nı hazırlamaktadır. ABD, yasanın kapsamının genişletilmesini, PKK’li yöneticilerin Norveç’e gönderilmesini, diğerlerinin de affedilmesini ister.
Öcalan, 23 Haziran 20003’te, avukatlarına sürgüne hazır olduğunu söyler: “Mesela benim çıkışıma kamuoyu hazır değil diyorlarsa, sürgün formülü de olur. Nasıl Arafat için sürgüne gönderelim diyorlarsa, bizim için de bu olabilir. Ben dâhil PKK yönetimi bu fedakârlığı da yapabiliriz. Eğer Türkiye kamuoyu bizi ve KADEK yönetimini kabul etmezse, biz gönüllü olarak geçici bir süre için ABD ve NATO’nun güvencesinde bir sürgüne razıyız. Geriye silahlı adamların adım adım gelmesi kalıyor. Cezaevindekiler çıkarılır. Bir cezaevinden 500 kişi çıkar, bir dağdan 500 kişi gelir. Böyle adım adım gelişir. Bu süreci 2005’e kadar yol haritası olarak ilan ediyorum.”
TÜRK ORDUSU’NU AŞAMADILAR
Ancak TSK, bu pazarlıklara izin vermez! Hem Abdullah Gül hem de ABD’nin Ankara Büyükelçiliği geri adım atar ve “bu yönde bir plan ve hazırlık olmadığını” açıklar.
AKP iktidarının PKK ile dikensiz gül bahçesinde pazarlık yapabilmesi için TSK’nin aşılması ve Ergenekon soruşturmasının
başlaması gerekecektir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Ekim 2011
Başbuğ’un teröre çözümü – 4: ‘Washington değil Bağdat suçlu’
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Kitap-Film Yazıları, Politika Yazıları on 01/09/2011
E. Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ’un kitabında, bölgeden değil de Atlantik’ten bakan değerlendirmeleri, soruna çözüm noktasında sıkıntı yaratıyor. Şöyle ki, PKK ile mücadele konusunda örgüte “Irak’ın kuzeyinde sağlanan güvenli bölgenin”
hedef alınması gerektiği doğru görüşünü savunan Başbuğ, bu bölgeyi kimin sağladığına verdiği yanlış yanıt nedeniyle gerçek çözümü ıskalamaktadır:
“Türkiye’nin; Irak’ın kuzeyindeki güvenlikli bölgelerin PKK tarafından kullanılmasına engel olması ve buradaki PKK varlığına
son vermesi, yürüttüğü terörle mücadelenin başarılı olması için olmazsa olmaz koşuldur. Irak yönetiminin, PKK terör örgütüne Irak’ın kuzeyindeki güvenli bölgeleri gönüllü veya gönülsüz olarak sağlaması her şeyden önce uluslararası hukuka aykırıdır. Irak yönetimi ilk önce, buna karşı tedbirler almakla yükümlüdür.” (s.224)
Genelkurmay Başkanı’nın, Irak’ın kuzeyinde PKK’ye güvenli alan yaratılmasından Washington’u değil de Bağdat’ı sorumlu tutuyor olması, analiz eksikliğiyle ya da kafa karışıklığıyla açıklanabilir mi?
‘PKK’yi PKK sonlandıracak!’
Biz Başbuğ’un şu “saptamasıyla” birleştirerek, böyle isimlendirelim şimdilik: “PKK terör örgütünün sonlandırılmasında etkin rol oynayacak birçok aktör vardır. Bunlardan en önemli olanlar; Türkiye, ABD, Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak hükümeti ve PKK’nin kendisidir.” (s.225)
PKK’nin PKK’yi nasıl sonlandırabileceği üzerinde durmayacağız ancak ABD ve Kürt Bölgesel Yönetimi ile PKK’ye karşı mücadele konusunda Başbuğ’a göre bir uzlaşma var mı, bakalım:
“Türkiye, terörle mücadelede PKK terör örgütünü en azından marjinalize hale getirmek istiyorsa, Irak’ın kuzeyindeki güvenli bölgelere bir şekilde son vermelidir. Bu amaçta, Türkiye, ABD, Merkezi Irak Hükümeti ve Kürt Bölgesel Yönetimi’nin aynı noktada olduğu söylenebilir. Ancak, bu amacın nasıl sağlanacağı konusunda farklılıklar vardır. Türkiye dışında kalanlar, sorunun barışçı yollarla çözümünü düşünmektedir.” (s.229)
Umarız, Genelkurmay Başkanlığı ile Başbuğ aynı görüşte değildir. Çünkü PKK konusunda Washington ile Erbil’in Ankara ile aynı görüşte olduğunu sanmak ancak ikilinin Ankara’dan farklı olarak sorunun barışçıl şekilde çözülmesinden yana olduğunu telaffuz etmek, sorunu teşhis bile edememek demektir.
Silahlı saldırıya karşı barışçı çözüm isteyende hâlâ “samimiyet” aranıyorsa, bu artık gafletten de ötedir çünkü…
K. Irak tehdit değil mi?
İlginçtir, Başbuğ, ABD’nin bölgeden çekilmesiyle Kuzey Irak’ın istikrarsızlaşabileceğinden yakınmaktadır:
“ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra, PKK Irak’ın kuzeyindeki silahlı gücünün varlığını sürdürmeye devam ederse, Kürt Bölgesel Yönetimi’nin kontrolü altındaki bölgenin istikrarının koruması güç olabilir.” (s.226)
Kuzey Irak’taki yapı, Başbuğ için PKK’den daha mı az tehdittir? Türk devletinin “Kuzey Irak’ta kurulacak bir devleti savaş nedeni sayan çizgisi”, TSK saflarında da bu derece tahribata uğramış mıdır?
1 Mart tezkeresi
“Dışarıdan bakış”, Başbuğ’un 1 Mart tezkeresine değerlendirmesine de yansımaktadır: “Tezkerenin, 1 Mart 2003’te TBMM’de kabul edilmesi için gerekli olan oyun sağlanamamasıyla, Türkiye PKK terör örgütünü marjinalize edebileceği bir diğer fırsatı, bir defa daha kaçırmıştır.” (s.218)
“Tezkere eğer kabul edilse idi, uzun süre Irak’ın kuzeyinde bulunacak TSK ile PKK’nin marjinalize edilebilmesi mümkün olabilecekti.” (s.219)
Şükür ki, bu hatalı analiz, o dönemde Türk ordusunda hâkim değildi!
Hilmi Özkök’ü ve İlker Başbuğ’u bu yanlış analize sürükleyen hata, ABD’nin PKK’yle ilişkisini “görmemekten” kaynaklanmaktadır. İkili, ABD’yi PKK’nin hamisi olarak görmediği için, Pentagon’un TSK’ye PKK’yi bitirme izni vereceği yanılsamasına da düşmektedirler!
YARIN: Çözüm: Liberal demokrasi(!)
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Eylül 2011
Başbuğ’un teröre çözümü – 2: ‘Küresel düşün, ulusal hareket et’
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Kitap-Film Yazıları, Politika Yazıları on 30/08/2011
E. Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ kitabında, “küreselleşmenin ulus, ulus devlet ve ulusalcılığı ortadan kaldırdığını söyleyenlerin, her şeyi doğru ve gerçek anlamda topluma anlatmadığını” (s.47) iddia ediyor ve küreselleşmenin bu
kavramlara sadece etkisinin bulunduğunu, bu etkiye karşı izlenecek genel politikanın da “küresel düşün, ulusal hareket et” (s.48) şeklinde olması gerektiğini savunuyor! Başbuğ, ABD, AB ve Rusya’nın bu prensibi uyguladığını, örnek olarak gösteriyor. (s.48)
Hilmi Özkök’ün genel bakışını yansıtan bu görüş, sadece TSK’de değil, devletin pek çok merkezi kurumunda ağırlık kazanmaya ve zafiyet oluşturmaya başladı. Başbuğ’un “ulusalcılığa ve ulusal devlete” en çok saldırıldığı dönemde görevler üstlenmiş olması, normalde, onun bu bakışın yanlışlığını daha net görmesini gerektirirdi!
Türk ordusuna kumanda edenler, hiç değilse, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “ulusalcılığı tehdit” saymasını ve Terörle Mücadele Hareket Dairesi Başkanlığı faaliyet alanı içinde tanımlamasını değerlendirmeliler!
Başbuğ’un ‘savaş’ anlayışı
Başbuğ, Hilmi Özkök’ten kalma “savaşa bakış” anlayışını da sürdürüyor: “Çağımızda büyük ölçüde çatışmalar, devletler arasında değil, toplumlar, insanlar arasında; kültür, etnik ve dini konulara dayalı ortaya çıkabilir.” (s.49)
ABD’nin Irak’a saldırı hazırlıkları sırasında ortaya atılan ve düşünce kuruluşları aracılığıyla tüm dünyaya enjekte edilen bu fikir, açık ki, emperyalizmin saldırgan yüzüne yapılan bir maskeydi.
En yüksek makamları işgal edenlerin, ABD’nin Irak’a saldırısını, Afganistan’ı işgalini görmeyip, “çatışmalar devletler arasında değil, toplumlar ve insanlar arasındadır” demesi büyük zafiyet demektir.
Güvenlik algılaması
İlker Başbuğ, güvenlik algılamasını salt “terör” olarak belirliyor: “Özellikle iki kutuplu dünya düzeninin yıkılmasından sonra güvenlik sorunu olarak değerlendirilen risk ve tehditlerin simetrikten asimetriğe doğru kaydığından söz edilebilir. Bugün karşı karşıya bulunulan en büyük risk, ardında radikal düşünceler barındıran terördür.” (s.67)
Yine Hilmi Özkök’ün NATO perspektifi üzerinden Türk Ordusu’na enjekte ettiği bu “asimetrik tehdit” algılaması kocaman bir yalandır! Ki kavram, yine ABD’nin 21. yüzyılı Amerikan yüzyılı yapmak üzere dünyaya saldırıya hazırlandığı süreçte ürettiği ve “El-Kaide” öcüsü ile birlikte kullandığı bir kavramdır.
Oysa gerçek çırılçıplak ortadadır: ABD’nin Türkiye de dâhil tüm bölge ülkelerine yönelik tehdidi simetriktir!
Bu bakış açısı, üzülerek görüyoruz ki, pek çok komutanın algısını da tahrip etmiş ve PKK’yi görüp, arkasındaki ABD’yi göremez hale getirmiştir!
Bir kez risk ve tehditlerin simetrikten asimetriğe kaydığını savunur ve buna uygun olarak da güvenlik algılamasının başına terörü yerleştirirseniz, haliyle şu yanlışa da savrulursunuz: “Karşılaşılan bu durum yeni güvenlik anlayışının doğmasına zemin hazırlamıştır. Yeni güvenlik anlayışının merkezinde ise bireyin ihtiyaçları, insanın güvenliği bulunmaktadır.” (s.67)
Sömürgecilik felsefesinin izleri
Başbuğ, kitabında güneydoğu bölgesinin geri kalmışlığını incelediği bölümde şöyle bir saptamada bulunuyor: “ABD’nin Chester Demiryolu projesi ile Almanların Berlin-Bağdat Demiryolu projesinin tamamlanamaması da bölgenin aleyhine oldu.” (s.51)
Batı merkezli düşünenlerin sık sık dile getirdiği bir yaklaşımdır bu; örneğin İngiltere’nin Hindistan’a katkıları övülerek, sömürgecilik aklanır!
Üzülerek görüyoruz ki İlker Başbuğ da, bu bakışın izlerini taşıyor. ABD’nin ya da Almanya’nın bölgeye ilişkin emperyalist projelerinin tamamlanmamasını, bugün bölgenin geri kalmışlığının etkeni saymak, gaflettir!
YARIN: ABD, PKK’nin neresinde?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Ağustos 2011
TSK BAYDEMİR’E TEPKİ GÖSTERDİ, ABD KONSOLOSU ZİYARETİNE GİTTİ – ABD KONSOLOSU GÖSTERE GÖSTERE DESTEK VERİYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları on 15/08/2004
Diyarbakır Büyükşehir belediye Başkanı Osman Baydemir’in, öldürülen PKK üyesi Sait Özgün’ün evine yaptığı ziyaret, önce Org. Büyükanıt tarafından, sonra da Org. Özkök tarafından kınandı. ABD’nin Adana 2. Konsolosu Allision ise aynı saatlerde Osman Baydemir’e destek ziyareti yaptı. Perinçek, ziyareti “ABD-AKP-PKK ilişkisi, bir kez daha gözler önüne serildi” şeklinde değerlendirdi.
MEHMET ALİ GÜLLER
Aydınlık Dergisi
15 Ağustos 2004
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, 8 Ağustos’ta Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Bağlar Belediye Başkanı Yurdusev Özsökmenler, Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı ve Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin’le birlikte, öldürülen PKK/KOGRA-Gel üyesi M. Sait Özgün’ün evini ziyaret etti. Belediye’nin resmi plakalı araçlarıyla düzenlenen ve “İnsani amaçtan çok, siyasi amaç taşıdığı” belirtilen ziyaret, kamuoyunun tepkisini çekti. Pek çok siyasi parti ve demokratik kitle örgütü ziyareti “siyasi tavır” olduğu gerekçesiyle kınadı.
ORG. BÜYÜKANIT: “ZİYARET KABUL EDİLEMEZ”
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 10 Ağustos’taki veda ziyaretleri sırasında basının konuyla ilgili sorusuna, “Çok çirkin ve çok iğrenç bir olay” yanıtını verdi. “Bu ilk defa olan bir şey değil” diyen Orgeneral Büyükanıt, “Maalesef çok çirkin ve çok iğrenç bir olay. Basınımız buna yeterince ilgi gösterdi. Ben basınımıza da teşekkür ediyorum. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Yasal soruşturma başlatılmış durumda. Bundan sonra adaletin vereceği kararı beklememiz gerekir. Terörle yıllarca mücadele eden bir organizasyonun bunu herhalde sevinçle karşılaması düşünülemez” diye konuştu.
ORG. ÖZKÖK: “BÜYÜKANIT’IN GÖRÜŞÜ, TSK’NIN GÖRÜŞÜDÜR”
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilçe belediye başkanlarının, çatışmada ölen teröristin ailesine taziye ziyaretinde bulunmasını, “uygun olmayan bir hareket tarzı” olarak nitelendirdi.
Bir gazetecinin, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın konuyla ilgili açıklamasını nasıl değerlendirdiğini sorması üzerine Orgeneral Özkök, Orgeneral Büyükanıt’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ortak görüşünü ifade ettiğini söyledi. Orgeneral Özkök, “Bu görüşe ilaveniz olacak mı” sorusuna da “İlaveye gerek yok. Her şeyi gayet güzel ifade ettiler. Uygun olmayan bir hareket tarzı uygulanmıştır. Gerekli işlem Bakanlık tarafından başlatılmıştır” karşılığını verdi.
ABD KONSOLOSUNDAN, BAYDEMİR’E DESTEK ZİYARETİ
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün bunları söylediği saatlerde, Osman Baydemir’e destek amaçlı bir ziyaret gerçekleşiyordu.
ABD’nin Adana 2. Konsolosu Alicia Allision’un, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı’na yaptığı destek ziyaretine basın sokulmuyor ve ziyaretin nedeni ile ilgili açıklama da yapılmıyordu. ABD konsolosunun ziyareti Ankara’da şöyle değerlendirildi: “K. Irak’ta PKK ile mücadele etmeyen ABD, Türkiye topraklarında da, açıkça PKK ile yan yana durduğunu gösteriyor”
Ulusal Kanal dışında hiçbir televizyonun yer vermediği ziyaret, ertesi gün de gazetelerde yer almadı.
PERİNÇEK: “ABD-AKP-PKK İLİŞKİSİ GÖZLER ÖNÜNDE”
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, ABD’nin Adana 2. Konsolosunun, Osman Baydemir’e yaptığı ziyaretle, “ABD-AKP-PKK” ilişkisinin bir kez daha gözler önüne serildiğini belirtti. Perinçek, Türkiye’nin, ABD politikaları gereğince “AKP-PKK ortak koalisyonu” tarafından yönetildiğini söyledi. AKP ile PKK’nin pek çok ortak politikası bulunduğuna dikkat çeken Perinçek, bu ortaklığın 28 Mart yerel seçimlerinde de su yüzüne çıktığını belirtti.