Posts Tagged Yaşar Büyükanıt
YIKILAMAYAN İKİKALE: İP ve FENERBAHÇE
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 05/11/2013
Aziz Yıldırım, açık ara farkla yeniden Fenerbahçe’ye başkan seçildikten sonra durumu özetledi: “3 Temmuz’la hesaplaştık.”
Evet, Yıldırım 3 Temmuz’la hesaplaşmıştı ve kazanmıştı!
Neydi 3 Temmuz?
3 Temmuz, 10 yıldır Cumhuriyet kurumlarını, kalelerini teker teker ele geçiren AKP rejiminin spora da el atması ve Fenerbahçe’ye operasyon yapmasıydı.
3 Temmuz tertibi sonrasında yandaş kalemlerin Ergenekon-Fenerbahçe ilişkisi kurması bile, operasyonun ana hedefini gösteriyordu.
FENERBAHÇE CAMİASI TEK VÜCUT OLDU
Ancak Fenerbahçe kulübü, başkanıyla, yönetimiyle, kongre üyeleriyle, taraftarlarıyla tertibi doğru okudu ve doğru yerde mevzilendi. Fenerbahçeli tribünler her 34. dakikada, aslında 3 Temmuz’la hesaplaştı. Fenerbahçeli taraftarlar Gezi eylemlerine katılarak, aslında 3 Temmuz’la hesaplaştı.
Fenerbahçe, bir tertiple içeri alınan Aziz Yıldırım’ın arkasında sonuna kadar durdu ve nihayet geçen hafta sonu onu yeniden seçerek 3 Temmuz’la hesaplaşmayı kazandı!
Fenerbahçe’yi kutluyoruz.
ERDOĞAN, YILDIRIM’A YANIT PEŞİNDE
Aziz Yıldırım’ın “3 Temmuz’la hesaplaştık” dediği konuşmasındaki şu cümlenin altını özellikle çiziyoruz: “Fenerbahçe’nin neferleriyiz. Çocuklarımıza, bizden sonra geleceklere bu Fenerbahçe’yi, Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda teslim edeceğiz. Bunun dışında kimse bir şey beklemesin.”
İşte 3 Temmuz bu Cumhuriyet kararlılığıyla, Cumhuriyet karşıtlarının mücadelesiydi. Erdoğan’ın Fenerbahçe Kongresi sırasında Aziz Yıldırım’ın yaptığı konuşmaya Kızılcahamam Kampı’ndan yanıt yetiştirmesi ve “sen kendini çevre bakanı mı sanıyorsun” demesi, işte bu mücadelenin yansımasıdır.
İP, TERTİBİ TERSİNE ÇEVİRDİ
AKP’nin yıkamadığı kurumların başında İşçi Partisi gelmektedir. Genel Başkanı’ndan başlayarak en üst düzey yöneticilerine dalga dalga tertip düzenlenmiş fakat İşçi Partisi sendeleyeceğine, daha hızlı koşmuştur.
Artık soru şudur: Peki İşçi Partisi ve Fenerbahçe’nin gösterdiği bu kararlı direnişi, neden diğer kurumlar, örneğin TSK, örneğin CHP, örneğin Yargı, örneğin Medya gösteremedi!
Kuşkusuz pek çok neden sayabiliriz. Bunlardan biri de kurumların önderlerinin tutumudur.
YILDIRIM DİRENDİ, BÜYÜKANIT TESLİM OLDU
Açalım:
İşçi Partisi, başta Doğu Perinçek olmak üzere parti önderliği direndiği için daha sağlam direnebildi.
Fenerbahçe camiası, kulüp başkanı Aziz Yıldırım direndiği için dik durabildi.
Aynı kararlılığı örneğin Deniz Baykal gösteremedi ve ahlaksız bir kasete teslim oldu. Örneğin Yaşar Büyükanıt direnemedi. Hatta tertiplerin işini kolaylaştıran üst düzey komutanlar da oldu!
Sonuç olarak artık şu saptamayı yapabiliriz: Cumhuriyet’i yeniden inşa edecek kararlılık, işte bu anlayış farkından kaynaklanarak uygulanacak!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Kasım 2013
ERGENEKON’A ATLANTİK TUZAKLARI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 09/08/2013
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şeker bayramının birinci günü Silivri Özel Görevli Mahkemesi’nin kararlarına dair yaptığı açıklamalar bazı çevrelerde “iyimser” değerlendirildi.
Gelin önce o açıklamaları anımsayalım, sonra da neden “iyimser” olunamayacağını ortaya koyalım.
DEVLETİN DÖRT NUMARASINDAN TİMSAH GÖZYAŞLARI
Önce üç numaraya, Erdoğan’a kulak verelim: “Tabi yargı bir karar verdi. Bu karar nihai bir karar değildir. Bunun biliyorsunuz Yargıtay’da tekrar masaya yatırılması söz konusudur. Yargıtay’ın vereceği karar da aslında nihai değildir. Bunun yargı noktasındaki sürecin nihayete ermesine kadar bir yargı sürecidir. Temenni ederiz ki adalet yerini hakkıyla bulsun.” (8 Ağustos tarihli ajanslar)
Bir numara Gül ise şunları söyledi: “Cezalar kesin değildir, kanun yolu açıktır. Ümit ediyoruz ki önümüzdeki dönem içinde gerek Yargıtay, gerek diğer safhalarda varsa yanlışlar, bunlar düzeltilir ve kamuoyunun vicdanının rahatlatan kararlar çıkar.” (8 Ağustos tarihli ajanslar)
İki numara olan TBMM Başkanı Cemil Çiçek de aynı doğrultuda şeyler söyledi. Cezaların Yargıtay’da onanana kadar herkesin suçsuz olduğunu belirtti, “insan olarak üzülüyorum” dedi. (TRT Haber, 7 Ağustos 2013)
Eski Genelkurmay Başbakanı Em. Org. Yaşar Büyükanıt’ın açıklamaları da benzerdi: “Bırakın cezayı, suçlamaları da içime sindiremiyorum. Bir Genelkurmay Başkanı’na terörist demek çok ağır bir suçlamadır. Kamu vicdanında yer bulmaz. Nitekim suçlama duyulduğunda da vicdanlarda yer bulmamıştı. Bu suçlamaları içime sindirmem mümkün değil.” (Fikret Bila, Milliyet, 8 Ağustos 2013)
HÂKİM GÜL, SAVCI ERDOĞAN
Geçmişi, tertibin kaynaklarını, TSK’ye Atlantik operasyonlarında AKP hükümetinin aldığı rolleri, Wolfowitz’lere yazılan mektupları, Powell’la yapılan “2 sayfalık 9 maddelik” sözleşmeleri, 5 Kasım 2007’de Bush-Erdoğan görüşmesinde basılan düğmeleri zihnimizden silersek, o zaman yukarıdaki her dört açıklamayı da “iyimser” değerlendirebiliriz.
Ancak bu sürecin her aşamasında hiç unutulmaması gereken iki nokta var:
1. Gül bu davanın “hâkimidir”, sahibidir. Nitekim “bulun bir savcı, delillendirin” demiştir. (İsmet Berkan, 4 Temmuz 2008)
2. Erdoğan ise kendisinin de belirttiği gibi “bu davanın savcısıdır.”
Dolayısıyla Ergenekon “davasının” hâkimi ve savcısının sözleri “iyimser” görülemez!
Peki, neden “iyimser” görüldü ya da Gül ve Erdoğan neden “iyimser” değerlendirilebilecek bir açıklama yaptı?
1. Çünkü Silivri Özel Mahkemesi’nin kararı kamuoyu nezdinde kabul görmemiştir. Devletin bir, iki, üç ve eski dört numarası kararı savunamamış, arkasında duramamıştır.
2. Devletin ilk dört numarası da “daha Yargıtay var”, “daha AİHM var” diyerek milletin gazını almaya çalışmıştır.
3. En önemlisi, devletin tepesi, “daha Yargıtay var” diyerek Sonbaharı atlatmaya yönelik bir manevra yapmıştır. Mesaj açıktır: “Yargıtay kararı düzeltebilir, o nedenle durun, isyan etmeyin.”
SON SÖZ MİLLETİN!
Bitirirken Erdoğan’ın iki anlam çıkarabileceğimiz şu sözüne de değinelim: “En önemli savcı, en önemli hâkim millettir. Onun için zaten ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyoruz. Yargıda da biliyorsunuz ‘son söz milletindir’ denir.” (8 Ağustos tarihli ajanslar)
Kuşkusuz Erdoğan’ın bu sözleri kendisi açısından şu anlama geliyor: Sandıktan ben çıktım, milletin iradesi benim. Millet hâkim ve savcı olduğuna göre, hâkim de savcı da benim! Son söz benimdir!
Ancak halk açısından ise şu anlama geliyor: Verdiğiniz kararların, kestiğiniz cezaların halk nezdinde hükmü yoktur! Daha son sözümüzü söylemedik!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Ağustos 2013
ÇİLLER’İN ABD AJANLIĞINI UNUTTUNUZ MU?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 21/04/2012
Türkiye’nin geleceği için kim daha tehlikeli? 28 Şubatçılara kan kusturmak peşinde olanlar mı, yoksa 28 Şubatçıların kendisini savunmaması mı?
Hadi “Sürekli Aydınlık için bir dakika karanlık eylemine” katılan 30 milyon yurttaşımızı geçtik ama ya öncüler? Atatürkçüler, Kemalistler, demokratik solcular, sosyal demokratlar, ulusalcılar, milliciler, milliyetçiler?
“28 Şubat’ı asker yaptı” diyip, kenardan fırtınanın dinmesini bekleyenlere anımsatalım: Fırtına dindiğinde savunacak bir şey bulamayacaksınız!
Kuşkusuz “28 Şubat’ın sanki dindarlara yönelik bir operasyonmuş” gibi sunulması, genel kitlenin essizliğinde etkili olmuştur. Ancak bizi daha çok 28 Şubat’ın aslında ne olduğunu gayet iyi bilenlerin sessizliği, sinmişliği, korkaklığı düşündürüyor.
“ÖNCELİKLİ HEDEF DYP’NİN ÇÖKERTİLMESİ”
Gazetelere servis edilen 4 Nisan 1997 tarihli bir belge var. Savcılar belgenin ekindeki el yazılı notu sormuşlar Çevik Bir’e… Bir, kendisine ait olmadığını belirtmiş. Not şöyle:
“Bugünkü ortamda öncelikli hedef DYP’nin çökertilmesi, dolayısıyla hükümetin derhal iktidardan çekilmesini sağlayıcı önlemler almaktır. DYP’nin hükümetteki oy potansiyelini kırmak örtülü yapılmalıdır. Acil tedbirler: Hükümetin, RP’nin karnını tespiti, menfaat çatışması yaratmak, söylenen ve yapılanlar arasındaki çelişkiler, ahlaki anlayışlarının çürüklüğü… Hükümetin ortağı DYP ile ilgili olarak; liderlerinin sağladığı menfaat, DYP liderinin düşürülmesi, liderden kurtulmanın parti için kazançlı olacağı…”
Sahibini bilmediğimiz bu belgeye ek yapalım: Liderden, yani Tansu Çiller’den kurtulmak sadece parti için kazançlı olmayacaktı; en büyük kazanç, Türkiye’nin Çiller’den kurtulması olacaktı!
28 Şubat operasyonu karşısında “biz 28 Şubatçı değiliz” korkaklığına soyunanlar anımsıyor mu acaba? Bu ülke CIA ajanlığı belgelenen Tansu Çiller tarafından yönetildi!
28 Şubat’ın arkasında bugün ABD icazeti arayanlar, 28 Şubat’ın önündeki bu hedefi ne çabuk unuttu?
28 Şubat sürecinin ilk adımı olan Mart 1995 tarihli Çelik Harekâtı neden Başbakan Çiller’e haber verilmeden yapılmıştı sizce? Çiller’in amiri durumunda olan ABD’nin Adana Konsolosu Elizabeth Shelton neden kovulmuştu?
Bugün en çok “intikam” diye haykıranın Çiller’in o dönemki danışmanı olması da mı size bir şey ifade etmiyor?
Ya da şöyle soralım: Bu ülkeyi bir CIA ajanının yönetmesi mi suç, yoksa onu görevi bırakmaya zorlamak mı?
ABD İŞBİRLİĞİ EN BÜYÜK SUÇTUR!
Şimdi savcı kalkmış, Çevik Bir’e ABD’den icazet alıp almadığını soruyor; Bernard Lewis’le görüşmesini kurcalıyor!
28 Şubat’ın “Truva atı” üzerinden kuracağınız ABD bağı, emin olun 28 Şubat’ı aklar!
Çevik Bir’e ABD’lilerle temaslarını soran savcılar, asıl Tayyip Erdoğan’ın “TSK’yle temas sağlasın” diye ABD’lilere ricacı olduğu somut mektupları sorsunlar!
BİLGİ NOTU DOĞRU ÇIKMADI MI?
Belge delisi yapıldığımız bu süreçte bir de “bomba not” bulundu biliyorsunuz. Gazeteler 27 Nisan’ı kastederek “E-Muhtıra’nın bomba notu bulundu” diye verdi haberi.
Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Ergin Saygun’un Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a gönderdiği iddia edilen bilgi notunda, “laik kültürü benimsememiş” bir cumhurbaşkanı seçilmesi halinde şu sıkıntıların oluşacağı öngörülmüş: “Üniversiteye girişte katsayı uygulanmasının kaldırılacağı, YAŞ kararlarının yargı denetimine açılacağı ve tarikat liderlerine verilen cezanın kaldırılacağı…” (HaberTürk, 19 Nisan 2012)
27 Mayıs, 28 Şubat ve 27 Nisan düşmanlığına AKP’den daha hevesli olan yeni CHP’lilere soralım: Bilgi notundaki öngörüler yalan mıymış?
Katsayıyı, türbanı geçtik; imamlar ilköğretim okullarında derse girmeye başladı!
YAŞ kararlarını geçtik; vicdani ret gündemde!
Tarikat liderlerine cezaların kaldırılması konusu mu? Hizbullahçılara af ve Sivas Katliamı davasının durumu bile sizi uyandırmıyor mu, gözünüzü açmıyor mu?
ASIL DARBE, AKP’NİN İKTİDARIDIR!
28 Şubat Cumhuriyet yıkılmasın diye “Mustafa Kemal’in devrim yasalarının uygulanması” içindi. Mustafa Kemal gibi devimci olunmadığı için görev tamamlanamadı!
Yeni CHP’lilere anımsatalım: Asıl darbe ve karşı-devrim son 10 yılda yapıldı ve Cumhuriyet yıkıldı!
NOT: Bugün ve yarın 14.00 – 18.00 saatleri arasında, İzmir Kitap Fuarı’nda okurlarla buluşup, kitaplarımızı imzalıyoruz. Bekleriz…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Nisan 2012
Başbuğ’un teröre çözümü – 3: ABD, PKK’nin neresinde?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Kitap-Film Yazıları, Politika Yazıları on 31/08/2011
E. Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Bağbuğ, 1984 ile 2010 arasındaki süreci, PKK açısından şöyle sınıflandırmış: “1985 – 1991 dönemi PKK’nin gücünü pekiştirmeye ve sağlamlaştırmaya çalıştığı, 1991 – 1992 dönemi çatışmaların sokaklara taşındığı, 1992 – 1993 dönemi örgütün kontrolü ele geçirmeyi hedeflediği, 1993 – 1995 dönemi dengelerin değiştiği, 1995 – 1998 dönemi örgütün düşüşe geçtiği, yeni yolların arandığı, 1998 – 1999 dönemi Abdullah Öcalan’ın yakalandığı ve 1999 – 2010 dönemi örgütün kendisini kurtarmaya çalıştığı dönem olarak adlandırılabilir.” (s.89).
PKK büyüyor mu, küçülüyor mu?
Başbuğ’un benimsediği bu sınıflandırmanın da “yerel” olmadığını, A. Marcus’a ait olduğunu belirtelim öncelikle. Ama bizi ilgilendiren daha ziyade 1999 – 2010 dönemini “PKK’nin kendisini kurtarmaya çalıştığı” bir dönem olarak nitelenmesi!
Başbuğ, A. Marcus’un görüşlerini kabul ediyor ama selefi E. Genelkurmay Başkanı Em. Org. Yaşar Büyükanıt’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu 2005 yılında dile getirdiği “PKK militanlarının sayısı, Abdullah Öcalan dönemindeki seviyeye ulaştı” şeklindeki “resmi saptamaya” itibar etmiyor anlaşılan!
TSK’nin en üst makamında bulunan bir ismin, ABD’nin bölgeye yerleştiği dönemde PKK’nin güçlendiği gerçeğini görmeyip, “örgütün kendisini kurtarmaya çalıştığı” yanılsamasına kapılması, acıdır!
ABD’nin bölgedeki varlığının PKK’yi güçlendirdiği gerçeğini görmeyen Başbuğ, bu nedenle kitabında sık sık hatalı tahliller yapmaktadır. Örneğin Başbuğ, “PKK’nin 2003 yılında yeniden eylemlere başlamasını ve 2004 yılında tırmandırmasını, örgüte katılımların azalmasına” (s.106) bağlamaktadır.
Başbuğ’a göre PKK, ABD bölgeye geldiği için değil azalan katılımı artırmak için 2003’te harekete geçiyor!
ABD PKK’ye destek vermiyor mu?
Başbuğ, Filistin’in, Suriye’nin, SSCB’nin, Rusya’nın, İran’ın, hatta bazı Avrupa devletlerinin de PKK’ye destek verdiğini söylüyor ama ABD ve İsrail’i görmüyor!
Hadi Başbuğ, resmi kayıtlara da girmiş olan “CIA’nın PKK’ye 125 milyon dolar para yardımını” bilmiyor, gazetelerde bile yer alan ABD’li yetkililer ile PKK liderlerinin toplantı fotoğraflarını görmüyor…
Peki, Başbuğ, komutanlarının sık sık dile getirdiği “ABD uçakları, PKK kamplarına mühimmat yardımı atıyordu” şeklindeki saptamalarını da mı dikkate almıyor! Başbuğ, askeri istihbaratın tespit ettiği “MOSSAD’ın PKK’yi eğitme” bilgilerine de mi itibar etmiyor!
Umarız, ABD gerçekliğine körlüğün ne sonuçlar doğurduğu, en azından “PKK’ye destek verenlerin arasında artık TSK’nin de sayıldığı” şu psikolojik savaş şartlarında anlaşılır! Çünkü görülmüştür ki, siz “ABD’nin PKK’ye destek verdiğini ilan etmezseniz, o sizin Ergenekon örgütü olarak PKK’ye destek verdiğinizi” söyler ve söylüyor, söyletiyor!
PKK neden büyüdü?
Başbuğ, 1988-1992 sürecinde, PKK’nin neden büyüdüğünü 3 etkene bağlıyor: Birincisi Halepçe katliamı ve sonraki mülteci akınları nedeniyle; ikincisi BM’nin kararı çerçevesinde Irak’ın kuzeyinde tesis edilen huzur operasyonu nedeniyle ve üçüncüsü Irak ordusunun kuzeyden kaçarken silah ve araçlarını bölgede bırakması nedeniyle… (s.215)
Böylece Başbuğ, PKK’nin büyümesinin iki nedenle Irak’tan, bir nedenle de BM’den (ABD değil!) kaynaklandığını savunmaktadır.
Başbuğ, “ikinci Irak savaşı” sonrasında PKK’nin güç kazanmasında bile ABD’yi direkt etken olarak göstermemekte, PKK’yle mücadele konusunda Türkiye’nin ABD’yi ikna edememesinden yakınmaktadır:
“ABD ve Kürt Bölgesel Yönetimi’nin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmelerine ikna ettirilmesiyle, alınacak etkili tedbirlerle ve gerek duyulması halinde icra edilecek operasyonlarla Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığı en azından marjinal hale getirilebilirdi.” (s.216)
Başbuğ ilerleyen sayfalarda, PKK’nin Irak’ın kuzeyindeki varlığını “ABD için” tehdit olarak bile algılamaya başlamaktadır: “PKK terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki var oluşundan doğan sorunun sonlandırılması, ABD menfaatleri açısından da önemlidir.” (s.227)
YARIN: ‘Washington değil Bağdat suçlu’
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
31 Ağustos 2011
TSK BAYDEMİR’E TEPKİ GÖSTERDİ, ABD KONSOLOSU ZİYARETİNE GİTTİ – ABD KONSOLOSU GÖSTERE GÖSTERE DESTEK VERİYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları on 15/08/2004
Diyarbakır Büyükşehir belediye Başkanı Osman Baydemir’in, öldürülen PKK üyesi Sait Özgün’ün evine yaptığı ziyaret, önce Org. Büyükanıt tarafından, sonra da Org. Özkök tarafından kınandı. ABD’nin Adana 2. Konsolosu Allision ise aynı saatlerde Osman Baydemir’e destek ziyareti yaptı. Perinçek, ziyareti “ABD-AKP-PKK ilişkisi, bir kez daha gözler önüne serildi” şeklinde değerlendirdi.
MEHMET ALİ GÜLLER
Aydınlık Dergisi
15 Ağustos 2004
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, 8 Ağustos’ta Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Bağlar Belediye Başkanı Yurdusev Özsökmenler, Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı ve Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin’le birlikte, öldürülen PKK/KOGRA-Gel üyesi M. Sait Özgün’ün evini ziyaret etti. Belediye’nin resmi plakalı araçlarıyla düzenlenen ve “İnsani amaçtan çok, siyasi amaç taşıdığı” belirtilen ziyaret, kamuoyunun tepkisini çekti. Pek çok siyasi parti ve demokratik kitle örgütü ziyareti “siyasi tavır” olduğu gerekçesiyle kınadı.
ORG. BÜYÜKANIT: “ZİYARET KABUL EDİLEMEZ”
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 10 Ağustos’taki veda ziyaretleri sırasında basının konuyla ilgili sorusuna, “Çok çirkin ve çok iğrenç bir olay” yanıtını verdi. “Bu ilk defa olan bir şey değil” diyen Orgeneral Büyükanıt, “Maalesef çok çirkin ve çok iğrenç bir olay. Basınımız buna yeterince ilgi gösterdi. Ben basınımıza da teşekkür ediyorum. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Yasal soruşturma başlatılmış durumda. Bundan sonra adaletin vereceği kararı beklememiz gerekir. Terörle yıllarca mücadele eden bir organizasyonun bunu herhalde sevinçle karşılaması düşünülemez” diye konuştu.
ORG. ÖZKÖK: “BÜYÜKANIT’IN GÖRÜŞÜ, TSK’NIN GÖRÜŞÜDÜR”
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilçe belediye başkanlarının, çatışmada ölen teröristin ailesine taziye ziyaretinde bulunmasını, “uygun olmayan bir hareket tarzı” olarak nitelendirdi.
Bir gazetecinin, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanan Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın konuyla ilgili açıklamasını nasıl değerlendirdiğini sorması üzerine Orgeneral Özkök, Orgeneral Büyükanıt’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ortak görüşünü ifade ettiğini söyledi. Orgeneral Özkök, “Bu görüşe ilaveniz olacak mı” sorusuna da “İlaveye gerek yok. Her şeyi gayet güzel ifade ettiler. Uygun olmayan bir hareket tarzı uygulanmıştır. Gerekli işlem Bakanlık tarafından başlatılmıştır” karşılığını verdi.
ABD KONSOLOSUNDAN, BAYDEMİR’E DESTEK ZİYARETİ
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün bunları söylediği saatlerde, Osman Baydemir’e destek amaçlı bir ziyaret gerçekleşiyordu.
ABD’nin Adana 2. Konsolosu Alicia Allision’un, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı’na yaptığı destek ziyaretine basın sokulmuyor ve ziyaretin nedeni ile ilgili açıklama da yapılmıyordu. ABD konsolosunun ziyareti Ankara’da şöyle değerlendirildi: “K. Irak’ta PKK ile mücadele etmeyen ABD, Türkiye topraklarında da, açıkça PKK ile yan yana durduğunu gösteriyor”
Ulusal Kanal dışında hiçbir televizyonun yer vermediği ziyaret, ertesi gün de gazetelerde yer almadı.
PERİNÇEK: “ABD-AKP-PKK İLİŞKİSİ GÖZLER ÖNÜNDE”
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, ABD’nin Adana 2. Konsolosunun, Osman Baydemir’e yaptığı ziyaretle, “ABD-AKP-PKK” ilişkisinin bir kez daha gözler önüne serildiğini belirtti. Perinçek, Türkiye’nin, ABD politikaları gereğince “AKP-PKK ortak koalisyonu” tarafından yönetildiğini söyledi. AKP ile PKK’nin pek çok ortak politikası bulunduğuna dikkat çeken Perinçek, bu ortaklığın 28 Mart yerel seçimlerinde de su yüzüne çıktığını belirtti.