Posts Tagged Kral Abdullah

ERDOĞAN CIA OPERASYONUNUN NERESİNDE?

ABD Büyükelçiliği’ne bombalı intihar saldırısı yapıldığı 1 Şubat günü, Milliyet’in manşetinde dikkat çekici bir haber vardı: Usame Bin Ladin’in damadı Süleyman Ebu Geyt, CIA’nin verdiği bilgiyle Ankara’da bir otelde yakalanmıştı.

Habere göre Ebu Geyt, 11 Eylül olayları sırasında El Kaide’nin sözcüsüydü ve olaydan sonra kayıplara karışmıştı. Sonradan İran’da özel bir kampta saklandığı öğrenilmişti. Ancak İran Ebu Geyt’i bu yılın başında kamptan çıkarmış ve sınır dışı etmişti. Bin Ladin’in damadı sahte Suudi Arabistan pasaportuyla Türkiye’ye giriş yapmıştı. CIA bu bilgileri MİT’le paylaşmış ve Ebu Geyt’i Ankara’da yakalatmıştı.

Milliyet’ten Fikret Bila, ABD Büyükelçiliği’ne saldırı sonrası CNNTürk’te katıldığı canlı yayında, Ebu Geyt’in aslında beş gün önce yani 26 Ocak’ta yakalandığını söylüyordu.

İRAN EBU GEYT’İ TESLİM Mİ ETTİ?

Bu operasyonla ilgili, günler sonra 18 Şubat’ta, Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’taki köşesinde resmi kurum kaynaklı olduğu anlaşılan çarpıcı iddialar yayınlandı. İranlı bir ajan Ebu Geyt’i Türkiye’ye getirmiş ve yakalandığı operasyon günü ortadan kaybolmuştu. Ayrıca ABD, Ebu Geyt daha İran’dan çıkmadan önce Türkiye’yle istihbaratı paylaşmıştı.

Selvi bu çarpıcı iddialara dayanarak ortaya şu imalı soruyu atıyordu: “İran, Bin Ladin’in damadını Amerika’ya İran’da teslim etmek istemedi, Türkiye’den almasının önünü mü açtı?”

Selvi “Acem oyunu” vurgulu yazısında, ayrıca Ebu Geyt’in sorgusunda itiraf ettiği çok çarpıcı bir bilgiyi de okurlarıyla paylaştı. Bin Ladin’in damadı, 11 Eylül saldırısı için Amerika’nın önlerini açtığını söylüyordu!

İran’ın rolünü de, Ebu Geyt’in bu itirafı yapıp yapmadığını bilemiyoruz ama bu süreçte basına servis edilen bir kaç haberde, Bin Ladin’in damadının CIA’ya kesinlikle teslim edilmeyeceğinin öne çıkarılmasını anlamlı bulduk. Büyük olasılıkla bu haberler, bir süre sonra yapılacak CIA’ya paket servisinin perdesiydi…

OPERASYONDAKİ ‘KUVEYT’ YALANI

Nihayet beklenen(!) haber 7 Mart günü bu kez Hürriyet’in manşetinden geldi. Ebu Geyt, Kuveyt’e verilmesi için Ürdün’e teslim edilmiş ancak CIA bir operasyonla Bin Ladin’in damadına Ürdün’de el koymuştu! Haberde Ebu Geyt’in ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin geldiği gün Ürdün’e verildiği belirtiliyordu.

Kuşkusuz sorulacak çok soru var ama biz şu tek soruyla yetinelim. Amaç Ebu Geyt’i Kuveyt’e vermekse, neden doğrudan değil de Ürdün’ün aracılığına ihtiyaç duyuldu. Türkiye’nin Kuveyt’le diplomatik ilişkisi yok mu?

Yanıt ortada… AKP Hükümeti Ortadoğu politikaları nedeniyle teslimatı Türkiye’den değil, üçüncü bir ülke üzerinden yapmayı siyaseten daha az maliyetli bulmuştu!

AKP HÜKÜMETİNİN ONAYI

Hükümete en yakın gazete olan Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, bu operasyonla ilgili ilginç bir makale yazdı dün. Karagül, “Ürdün Kralı ne zaman Türkiye’ye gelse, bölgede umulmadık şeyler olur” dedi.

Karagül’e göre, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Ürdün Kralı Abdullah aynı zamana gelen Türkiye ziyaretlerinde bu paketleme işlemini bağlamışlardı. Karagül Ebu Geyt’in, Kerry’nin geldiği gün Ürdün’e gönderildiğini, Kral’ın geldiği gün de Ürdün’de CIA’ya teslim edildiğini belirtti.

İbrahim Karagül, Kral Abdullah’ın operasyondaki rolünü şu sözlerle saptıyor: “Ürdün Kralı bu tür örtülü operasyonları çok iyi bilir. Bölgede oynadığı tek rol de neredeyse budur. Bakmayın öyle gözyaşları döktüğüne; bölge genelindeki bazı örtülü operasyonlarda, ABD-İngiliz ve İsrail istihbaratıyla bağlantılı konularda her zaman gerekenden fazla yardımsever olmuştur.”

Şimdi asıl konuya geliyoruz. Karagül, her ne kadar Kerry ile Kral Abdullah’ın anlaşmasını sanki Türkiye’den habersiz yapmışlar gibi sunmaya çalıştıysa da, böyle bir operasyonun Ankara’nın onayı olmadan gerçekleşemeyeceğini hemen herkes saptar!

Ankara’nın elindeki El Kaide yöneticisi, Ankara’nın onayı olmadan CIA’ya teslim edilmek üzere Ürdün’e gönderilemez. Ankara’daki onay makamı da Ergenekon olmadığına göre, açık ki Erdoğan hükümeti operasyondan haberdardır.

O nedenle bitirirken mecburen soruyoruz: Ebu Geyt’i CIA’ya teslim eden Kral Abdullah Yeni Şafak’a göre örtülü operasyon görevlisi ise Ebu Geyt’i Kral Abdullah’a teslim eden Erdoğan bu operasyonun neresindedir?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Mart 2013

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

‘Şii hilali’ yalanı

ABD’nin Suriye’ye saldırı hazırlıklarıyla birlikte, “Şii hilali” merkezli değerlendirmeler de arttı. Hilal dedikleri, “Şii İran’ı, Şii nufus çoğunluklu Irak’ı, Alevi azınlığın yönetttiği Suriye’yi ve Lübnan’ı” kapsayan bir hat. Bu iddiaya göre Tahran hilalle Sünni dünyayı kuşatıyor!

ABD’nin ‘Şii hilali’ kavramı

“Şii hilali” kavramı ilk olarak Ürdün Kralı Abdullah tarafından 2004 Aralık’ında kullanıldı. Ardından Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı El-Faysal da, “Şii hilali” kavramını Tahran’ı suçlama amaçlı kullandı. Mübarek, daha da ileri giderek, Ortadoğu ülkelerindeki Şii’lerin kendi ülkeleri yerine İran’a bağlılık duyduğunu ileri sürdü.

ABD’ye yakınlığıyla bilinen Abdullah, Mübarek ve El-Faysal’ın bu kavramı kullandığı süreçte, ABD’nin Irak’ta bataklığa saplanmaya başladığını özellikle not edelim.

ABD adına dile getirilen ve bölge ülkelerine baskı amacı taşıyan “Şii hilali” saldırısı, İran tarafından o dönemde sert bir şekilde yalanlanmıştı. Hem dini lider Ayetullah Hamaney hem Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, “Şii hilali” kavramının Batı kaynaklı olduğunu ve bölge ülkelerini karşı karşıya getirmeyi hedeflediğini dile getirmişlerdi.

ABD “Şii hilalı” tezini, şimdi yine, bölgede mezhep kışkırtıcılığı yapmak için piyasaya sürüyor. Eski bir ABD kartı olan “mezhep kışkırtıcılığı”, geçmişte SüperNATO üzerinden Türkiye’ye de denenmişti. Çorum, Malatya, Maraş ve Sivas katliamları, ABD’nin Alevi-Sünni çatışması tezgahlarıydı.

ABD karşıtı blok

“Şii hilali” havramı şimdilerde yeniden tezgaha sürüldü.

Çünkü tek tek ülkelerdeki iç gelişmeler ve ABD’nin izlediği siyasetler nedeniyle, bölgede Tahran-Bağdat-Şam ekseni pekişiyor. Bu eksenin olgularını Aydınlık uzun süredir yayımlıyor.

İşte ABD’nin korkusu, bu eksenin gittikçe derinlik kazanması ve bölgede bir blok haline gelmesi…

Süreci gören Washington’un eksene zaman zaman nafile müdahaleleri de oldu. Örneğin AKP hükümeti üzerinden kotarılmaya çalışılan “Ortadoğu Birliği” girişimi, “Sünni Türkiye’nin Suriye ve Lübnan’ı İran’dan kopartma” planıydı… Koşullar bu oyunun uzun süre oynanmasını engelledi.

Mezhepler değil çıkarlar belirler

Devletlerarası ilişkiler, devletlerin çıkarına dayanır. Devlet ve millet çıkarını bir yana bırakarak, ilişkilerin toplamını salt mezhepsel ilişkilerle açıklamak bilimsel değildir.

Tek başına İran’ın Filistin’e, Hamas’a verdiği açık destek örneği bile Tahran’ın mezhep bağı üzerinden politika yapmadığını ortaya koyar. Çünkü Hamas Sünni’dir!

Kaldı ki, Suriye’yi Nusayrilerin (Arap Alevileri) yönettiği de doğru değildr. Suriye devleti ve Baas partisi, Esad ailesi dışında aslında Sünni’dir.

Devletlerarası ilişkilerde elbette araç olarak dinsel ve kültürel öğeler değerlendirilir ancak bu hiçbir zaman belirleyici olamaz.

Tahran’ı bugün Bağdat ve Şam’la buluşturan Şiilik değil, bölgesel zorunluluktur, yani ABD’nin tehdididir. Ki o zorunluluğun doğal üyesi de nesnel olarak “sünni Türkiye”dir! Çünkü ABD emperyalizmine karşı birleşmek, birlikte hareket ermek, birbirine dayanmak, biricik çözümdür.

Bölgede Sünni-Şii ayrışması üzerinden inşa edilecek her politika, bölge ülkelerinin değil, ABD ve müttefiklerinin yararına olacaktır.

Ki ABD sadece mezhepleri birbirine kışkırtmayı değil, mezhepleri kendi içinde de birbirine düşürmeyi hedefliyor. Bunun en somut göstergesi, Suriye’de Vahabi (Selefi) Sünni’liğin, Vahhbi olmayan Sünniliğe saldırmasıdır.

Çünkü ABD kaybediyor…

Yukarıda not ettiğimiz gibi, “Şii hilali” kavramı, ABD’nin Irak’ta bataklığa saplanmaya başladığı süreçte çaresizce ortaya atılmıştı.

Kavramın şimdi de, İran’ın bölgede inisiyatif kazandığı bir süreçte gündeme gelmesi bu bakımdan anlamlıdır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi s:7
17 Ağustos 2011

, , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: