Posts Tagged Hamaney

İSRAİL’DEN AKP’YE CAN SİMİDİ

İsrail’in hangi koşullarda Suriye’ye saldırdığı önemli; çünkü o koşullar, her şeyden önce saldırının gerekçesini ve hedefini açıklıyor:

1. ABD, eski Şam Büyükelçisi Robert Ford’un ağzından, Suriye muhalefetinin kuracağı geçici hükümet konusunda aceleci olmadıklarını ilan etti.

Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius da, Esad’ın devrileceği yönünde hiçbir belirti bulunmadığını açıkladı.

2. ABD ve Fransa başarısızlığa işaret eden bu açıklamaları yaparken, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “Esad’ın bırakma seçeneği yok hatta bu imkânsız” diyerek, İran dini lideri Hamaney’in yardımcısı Ali Ekber Velayeti de “Suriye’ye saldırıyı kendimize yapılmış sayarız” diyerek, kararlılık sergiliyordu.

3. Şam yönetimi inisiyatifi ele almıştı ve Suriye Ordusu terörist unsurları temizlemek üzereydi.

4. ABD’nin Kasım ayında Katar-Doha’da kurduğu Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO’nun başındaki Muaz el Hatib, ağır kayıplar nedeniyle, Şam rejimiyle diyaloga hazır olduklarını açıklamıştı

Bu dört gelişmeye bakarak, İsrail’in Esad karşıtlarına can simidi attığını söyleyebiliriz.

SURİYE KONUSUNU BÖLGESELLEŞTİRME ARAYIŞI

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, sadece teröristlere değil, o teröristlerin koordinatörü olan Ahmet Davutoğlu’na da can simidi attı.

Şöyle ki, Şam yönetimini yıkmak için ABD’yi daha aktif olmaya zorlayan ama aylardır Washington’un çaresizliği nedeniyle beklediği yardımı alamayan AKP Hükümeti, Tel Aviv’in bu hamlesiyle, Obama yönetimine yeniden başvurma gerekçesi elde etti. Zira İsrail’in Suriye’ye saldırısı, içine ABD’yi de çekecek bir bölgesel savaş riskini artırmıştır. İnisiyatif, her ne kadar böylesi bir bölgesel savaşa geçit vermeyecek Asya cephesinde olsa da, risk risktir.

Kuşkusuz Tel Aviv, kendi güvenliği için ABD’yi bölgeye getirmeyi iki yıldır arzuluyordu. Bu hamlesiyle de Türkiye-Suriye sınırına sıkışmış olan meseleyi, bölgeselleştirmek istediğini gösterdi.

Üstelik Suriye’ye güneyden cephe açarak, kuzeydeki AKP cephesini de rahatlatmış olacaktır.

Ancak ABD yine de bölgeye dönemeyecektir!

İSRAİL SALDIRISI STRATEJİK DEĞİL, TAKTİK

Elbette İsrail’in bu taktik hamlesi ABD’nin bilgisi dâhilindedir ama daha fazlası değildir.

Çünkü Washington bırakın İran ve Suriye’ye, Irak’a bile “Maliki’nin alternatifi yok” diyerek müdahil olamamaktadır.

Çünkü şartlar bölge cephesinin lehindedir ve zaman Asya için akmaktadır.

ABD, bölgesel bir savaşı göze alacak durumda değildir ve İsrail’in saldırısına onay vererek, en fazla bölgedeki aktörlerine taktik üstünlük kazandırmayı planlamaktadır. Daha fazlasını göze alamamaktadır.

Tabi bir de İsrail’in bu tip taktik üstünlük arayışı içeren saldırılarına kalkan olmaktadır: Kürecik radarını ve henüz yerleştirilen NATO Patriot bataryalarını bu destek içinde sayabiliriz.

ERDOĞAN’IN AÇMAZI

İsrail’in saldırısı AKP’ye can simidi olsa da, diğer taraftan bir de açmaz yaratmıştır. Şöyle ki:

İsrail’in Suriye’ye saldırması, bu ülkenin “terörist bir devlet” olduğunu bir kez daha tescilledi. Bu durumda şu soruyu sormak durumundayız. Başbakan Erdoğan, uluslararası sulardaki Mavi Marmara gemisine saldırarak 9 yurttaşımızı katleden İsrail için “terörist devlet” demişti. Acaba Suriye saldırısı için de İsrail’e “terörist devlet” diyebilecek mi?

Diyemezse, Yahudi Cesaret Madalyası’nın hakkını vermiş olacak ve Tel Aviv’de alkışlanacaktır fakat karşılığında da Suriye politikasına meşruiyet sağlamak üzere sarıldığı “Esad’ın arkasında İsrail var” yalanını yitirecektir.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Şubat 2013

, , , , , ,

Yorum bırakın

‘Şii hilali’ yalanı

ABD’nin Suriye’ye saldırı hazırlıklarıyla birlikte, “Şii hilali” merkezli değerlendirmeler de arttı. Hilal dedikleri, “Şii İran’ı, Şii nufus çoğunluklu Irak’ı, Alevi azınlığın yönetttiği Suriye’yi ve Lübnan’ı” kapsayan bir hat. Bu iddiaya göre Tahran hilalle Sünni dünyayı kuşatıyor!

ABD’nin ‘Şii hilali’ kavramı

“Şii hilali” kavramı ilk olarak Ürdün Kralı Abdullah tarafından 2004 Aralık’ında kullanıldı. Ardından Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı El-Faysal da, “Şii hilali” kavramını Tahran’ı suçlama amaçlı kullandı. Mübarek, daha da ileri giderek, Ortadoğu ülkelerindeki Şii’lerin kendi ülkeleri yerine İran’a bağlılık duyduğunu ileri sürdü.

ABD’ye yakınlığıyla bilinen Abdullah, Mübarek ve El-Faysal’ın bu kavramı kullandığı süreçte, ABD’nin Irak’ta bataklığa saplanmaya başladığını özellikle not edelim.

ABD adına dile getirilen ve bölge ülkelerine baskı amacı taşıyan “Şii hilali” saldırısı, İran tarafından o dönemde sert bir şekilde yalanlanmıştı. Hem dini lider Ayetullah Hamaney hem Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, “Şii hilali” kavramının Batı kaynaklı olduğunu ve bölge ülkelerini karşı karşıya getirmeyi hedeflediğini dile getirmişlerdi.

ABD “Şii hilalı” tezini, şimdi yine, bölgede mezhep kışkırtıcılığı yapmak için piyasaya sürüyor. Eski bir ABD kartı olan “mezhep kışkırtıcılığı”, geçmişte SüperNATO üzerinden Türkiye’ye de denenmişti. Çorum, Malatya, Maraş ve Sivas katliamları, ABD’nin Alevi-Sünni çatışması tezgahlarıydı.

ABD karşıtı blok

“Şii hilali” havramı şimdilerde yeniden tezgaha sürüldü.

Çünkü tek tek ülkelerdeki iç gelişmeler ve ABD’nin izlediği siyasetler nedeniyle, bölgede Tahran-Bağdat-Şam ekseni pekişiyor. Bu eksenin olgularını Aydınlık uzun süredir yayımlıyor.

İşte ABD’nin korkusu, bu eksenin gittikçe derinlik kazanması ve bölgede bir blok haline gelmesi…

Süreci gören Washington’un eksene zaman zaman nafile müdahaleleri de oldu. Örneğin AKP hükümeti üzerinden kotarılmaya çalışılan “Ortadoğu Birliği” girişimi, “Sünni Türkiye’nin Suriye ve Lübnan’ı İran’dan kopartma” planıydı… Koşullar bu oyunun uzun süre oynanmasını engelledi.

Mezhepler değil çıkarlar belirler

Devletlerarası ilişkiler, devletlerin çıkarına dayanır. Devlet ve millet çıkarını bir yana bırakarak, ilişkilerin toplamını salt mezhepsel ilişkilerle açıklamak bilimsel değildir.

Tek başına İran’ın Filistin’e, Hamas’a verdiği açık destek örneği bile Tahran’ın mezhep bağı üzerinden politika yapmadığını ortaya koyar. Çünkü Hamas Sünni’dir!

Kaldı ki, Suriye’yi Nusayrilerin (Arap Alevileri) yönettiği de doğru değildr. Suriye devleti ve Baas partisi, Esad ailesi dışında aslında Sünni’dir.

Devletlerarası ilişkilerde elbette araç olarak dinsel ve kültürel öğeler değerlendirilir ancak bu hiçbir zaman belirleyici olamaz.

Tahran’ı bugün Bağdat ve Şam’la buluşturan Şiilik değil, bölgesel zorunluluktur, yani ABD’nin tehdididir. Ki o zorunluluğun doğal üyesi de nesnel olarak “sünni Türkiye”dir! Çünkü ABD emperyalizmine karşı birleşmek, birlikte hareket ermek, birbirine dayanmak, biricik çözümdür.

Bölgede Sünni-Şii ayrışması üzerinden inşa edilecek her politika, bölge ülkelerinin değil, ABD ve müttefiklerinin yararına olacaktır.

Ki ABD sadece mezhepleri birbirine kışkırtmayı değil, mezhepleri kendi içinde de birbirine düşürmeyi hedefliyor. Bunun en somut göstergesi, Suriye’de Vahabi (Selefi) Sünni’liğin, Vahhbi olmayan Sünniliğe saldırmasıdır.

Çünkü ABD kaybediyor…

Yukarıda not ettiğimiz gibi, “Şii hilali” kavramı, ABD’nin Irak’ta bataklığa saplanmaya başladığı süreçte çaresizce ortaya atılmıştı.

Kavramın şimdi de, İran’ın bölgede inisiyatif kazandığı bir süreçte gündeme gelmesi bu bakımdan anlamlıdır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi s:7
17 Ağustos 2011

, , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: