Posts Tagged Fikret Bila
FİKRET CİLA
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/09/2013
Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila manşetten haykırıyor: “2003 yılındaki Abdullah Gül – Colin Powell gizli anlaşmasını açıklıyoruz.”
Haliyle heyecanlanıyoruz. Zira Gül’ün yıllar önce, 24 Mayıs 2003’te Vatan yazarı Sedat Sertoğlu’na itiraf ettiği bu “2 sayfalık 9 maddelik” anlaşmayı sorgulayan gazetecilerden biriyiz.
Ancak okumaya başlayınca, bir haberle değil, bir örtüyle karşılaştığımızı anlıyoruz. Zira Fikret Bila’nın açıkladığı anlaşma, o anlaşma değil. Üstelik Gül anlaşmasının “2 sayfa 9 madde” olduğunu itiraf ederken, Bila anlaşmanın “3 sayfa, 3 madde ve 17 prensipten” oluştuğunu iddia ediyor.
Dahası Gül, anlaşmayı Powell’ın Türkiye’yi ziyaret ettiği 2 Nisan 2003’te yaptığını söylüyordu. Oysa Bila’nın anlaşma diye yayımladığı İngilizce belgeler 7 Nisan 2003 tarihini taşıyor.
Peki, Fikret Bila bir hata mı yapmıştı? Zira bu konulara en vakıf gazetecilerin başında geliyordu…
Gelin en iyisi, önce yayımlanan belgenin ne olduğunu netleştirelim:
ANLAŞMA DEĞİL TUTANAK!
Fikret Bila’nın yayımladığı 7 Nisan 2003 tarihli belge bir anlaşma değil, tutanaktır. Üstelik muhatabı ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’dir. Şöyle ki Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Abdullah Gül ile Colin Powell’ın görüştüğünü ve bir anlaşmaya vardığını tutanağa geçmiş ve o anlaşmaya bağlı olarak yapılacak bazı işler oluğunu “prensipler listesi” adı altında ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne göndermiş!
Yani aslında gerçekte olan şuydu: Gül, kendisinin de itiraf ettiği gibi Powell ile 2 Nisan 2003 günü “2 sayfalık 9 maddelik” bir anlaşma yaptı. O anlaşmaya bağlı olarak yapılacakların bir bölümü, 5 gün sonra, 7 Nisan 2003 günü tutanakla ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne bildirdi. Muhtemelen “17 prensip listesinin” diğer muhatabı olan Genelkurmay Başkanlığı’na da benzer bir tutanak gönderildi.
Peki, Fikret Bila gibi deneyimli bir gazeteci böyle bir hata yapar mıydı? Bila gibi belge uzmanı bir gazeteci “3 sayfalık, 3 maddelik, 17 prensipten” oluşan tutanağı, 10 yıl sonra “2 sayfalık 9 maddelik” anlaşmaymış gibi sunar mıydı?
Hayır demeyi çok isterdik!
GİZLİ ANLAŞMAYI TEMİZLEME GAYRETİ
Peki, o zaman Fikret Bila bu haberle ne yapmak istemişti? Amacı neydi?
Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni, anlaşmada 10 yıldır iddia edilen “suçların” olmadığını güya kanıtlamış oldu. Bunu da açık açık yazmış. Konuyu 10 yıldır gündemde tutan Doğu Perinçek’in ismini vermeden, Perinçek’in açıkladığı 9 maddeyi sıralamış ve özetle şöyle demiş: O iddialar meğer anlaşmada yokmuş!
Yani şunu demeye getirmiş: Abdullah Gül 10 yıldır söylenildiği gibi Türkiye zararına kötü bir anlaşmaya imza atmadı. Kanıtı da işte burada…
Kanıt dediğinin başka şeyler olması, asıl belge yerine başka belge ve anlaşma yerine tutanak yayımlaması, kuşkusuz Fikret Bila’nın parlak kariyerini kirletmiştir.
CİLALI GÜL ÇALIŞMASI
Artık yeni soru şudur: Fikret Bila, neden Abdullah Gül’ü parlatmaya ihtiyaç duydu? Deneyimli gazeteci Bila soyadını Cila yapan bir işe neden imza attı?
Yoksa Fikret Bila’nın “cilalı Gül” çalışması, ABD’nin yeni hükümet planıyla mı ilgili?
Ve de Milliyet, “2 sayfalık 9 maddelik” anlaşmanın ıslak imzalısının ortaya çıkma ihtimaline karşı önlem alınmasında mı kullanıldı?
Bu sorular mutlaka aydınlanacaktır; üstelik yakın zamanda…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Eylül 2013
ERDOĞAN CIA OPERASYONUNUN NERESİNDE?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 09/03/2013
ABD Büyükelçiliği’ne bombalı intihar saldırısı yapıldığı 1 Şubat günü, Milliyet’in manşetinde dikkat çekici bir haber vardı: Usame Bin Ladin’in damadı Süleyman Ebu Geyt, CIA’nin verdiği bilgiyle Ankara’da bir otelde yakalanmıştı.
Habere göre Ebu Geyt, 11 Eylül olayları sırasında El Kaide’nin sözcüsüydü ve olaydan sonra kayıplara karışmıştı. Sonradan İran’da özel bir kampta saklandığı öğrenilmişti. Ancak İran Ebu Geyt’i bu yılın başında kamptan çıkarmış ve sınır dışı etmişti. Bin Ladin’in damadı sahte Suudi Arabistan pasaportuyla Türkiye’ye giriş yapmıştı. CIA bu bilgileri MİT’le paylaşmış ve Ebu Geyt’i Ankara’da yakalatmıştı.
Milliyet’ten Fikret Bila, ABD Büyükelçiliği’ne saldırı sonrası CNNTürk’te katıldığı canlı yayında, Ebu Geyt’in aslında beş gün önce yani 26 Ocak’ta yakalandığını söylüyordu.
İRAN EBU GEYT’İ TESLİM Mİ ETTİ?
Bu operasyonla ilgili, günler sonra 18 Şubat’ta, Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’taki köşesinde resmi kurum kaynaklı olduğu anlaşılan çarpıcı iddialar yayınlandı. İranlı bir ajan Ebu Geyt’i Türkiye’ye getirmiş ve yakalandığı operasyon günü ortadan kaybolmuştu. Ayrıca ABD, Ebu Geyt daha İran’dan çıkmadan önce Türkiye’yle istihbaratı paylaşmıştı.
Selvi bu çarpıcı iddialara dayanarak ortaya şu imalı soruyu atıyordu: “İran, Bin Ladin’in damadını Amerika’ya İran’da teslim etmek istemedi, Türkiye’den almasının önünü mü açtı?”
Selvi “Acem oyunu” vurgulu yazısında, ayrıca Ebu Geyt’in sorgusunda itiraf ettiği çok çarpıcı bir bilgiyi de okurlarıyla paylaştı. Bin Ladin’in damadı, 11 Eylül saldırısı için Amerika’nın önlerini açtığını söylüyordu!
İran’ın rolünü de, Ebu Geyt’in bu itirafı yapıp yapmadığını bilemiyoruz ama bu süreçte basına servis edilen bir kaç haberde, Bin Ladin’in damadının CIA’ya kesinlikle teslim edilmeyeceğinin öne çıkarılmasını anlamlı bulduk. Büyük olasılıkla bu haberler, bir süre sonra yapılacak CIA’ya paket servisinin perdesiydi…
OPERASYONDAKİ ‘KUVEYT’ YALANI
Nihayet beklenen(!) haber 7 Mart günü bu kez Hürriyet’in manşetinden geldi. Ebu Geyt, Kuveyt’e verilmesi için Ürdün’e teslim edilmiş ancak CIA bir operasyonla Bin Ladin’in damadına Ürdün’de el koymuştu! Haberde Ebu Geyt’in ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin geldiği gün Ürdün’e verildiği belirtiliyordu.
Kuşkusuz sorulacak çok soru var ama biz şu tek soruyla yetinelim. Amaç Ebu Geyt’i Kuveyt’e vermekse, neden doğrudan değil de Ürdün’ün aracılığına ihtiyaç duyuldu. Türkiye’nin Kuveyt’le diplomatik ilişkisi yok mu?
Yanıt ortada… AKP Hükümeti Ortadoğu politikaları nedeniyle teslimatı Türkiye’den değil, üçüncü bir ülke üzerinden yapmayı siyaseten daha az maliyetli bulmuştu!
AKP HÜKÜMETİNİN ONAYI
Hükümete en yakın gazete olan Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, bu operasyonla ilgili ilginç bir makale yazdı dün. Karagül, “Ürdün Kralı ne zaman Türkiye’ye gelse, bölgede umulmadık şeyler olur” dedi.
Karagül’e göre, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Ürdün Kralı Abdullah aynı zamana gelen Türkiye ziyaretlerinde bu paketleme işlemini bağlamışlardı. Karagül Ebu Geyt’in, Kerry’nin geldiği gün Ürdün’e gönderildiğini, Kral’ın geldiği gün de Ürdün’de CIA’ya teslim edildiğini belirtti.
İbrahim Karagül, Kral Abdullah’ın operasyondaki rolünü şu sözlerle saptıyor: “Ürdün Kralı bu tür örtülü operasyonları çok iyi bilir. Bölgede oynadığı tek rol de neredeyse budur. Bakmayın öyle gözyaşları döktüğüne; bölge genelindeki bazı örtülü operasyonlarda, ABD-İngiliz ve İsrail istihbaratıyla bağlantılı konularda her zaman gerekenden fazla yardımsever olmuştur.”
Şimdi asıl konuya geliyoruz. Karagül, her ne kadar Kerry ile Kral Abdullah’ın anlaşmasını sanki Türkiye’den habersiz yapmışlar gibi sunmaya çalıştıysa da, böyle bir operasyonun Ankara’nın onayı olmadan gerçekleşemeyeceğini hemen herkes saptar!
Ankara’nın elindeki El Kaide yöneticisi, Ankara’nın onayı olmadan CIA’ya teslim edilmek üzere Ürdün’e gönderilemez. Ankara’daki onay makamı da Ergenekon olmadığına göre, açık ki Erdoğan hükümeti operasyondan haberdardır.
O nedenle bitirirken mecburen soruyoruz: Ebu Geyt’i CIA’ya teslim eden Kral Abdullah Yeni Şafak’a göre örtülü operasyon görevlisi ise Ebu Geyt’i Kral Abdullah’a teslim eden Erdoğan bu operasyonun neresindedir?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Mart 2013
ÇİLLER’İ KİM KORUYOR?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 08/01/2013
Hani amacınız faili meçhul cinayetleri aydınlatmaktı? Hani hedefiniz çeteleri ortaya çıkarıp, yok etmekti? Hani “derin devletle” mücadele edecektiniz?
Çiller Özel Örgütü bütün kanıtlarıyla ortada, ama sesiniz çıkmıyor?
İttihat Terakki dönemine kadar bile gittiniz ama 15 yıl öncesine gözlerinizi kapatıyorsunuz!
NİMET BAŞ’IN MİSYONU
Çiller Özel Örgütü’nün varlığına, bu amaçla kurulduğu söylenen Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda gözler kapatılmış önce. Milliyet’ten Fikret Bila’ya röportaj veren Tansu Çiller, bakın bu gerçeği nasıl da sergiliyor: “Sanıyorum Mehmet Şeker Bey sordu. Bu soru bana yöneltilince Komisyon Başkanı sayın Nimet Baş orada bana bir not göndererek ‘Cevap vermeyin bunlar mesnetsiz iddialar’ dedi. Anlaşılıyor ki Sayın Nimet Baş da Sönmez Köksal’ın belirttiği gibi gazete haberlerine dayalı bu raporun mesnetsiz ve saçma iddialar taşıdığı sonucuna varmıştı ve kaale almamamı istiyordu.” (Milliyet, 7 Ocak 2012)
Böylece Nimet Baş’ın da misyonunun ne olduğu somut olarak ortaya çıkmıştır. Zaten Komisyonda bu dosyayı perdeleyen Nimet Baş, bir röportajda, asıl hedefini açıklamaktadır: “28 Şubat süreci eğer bir yargılamaya konu olacaksa, bunun en önemli aktörü dönemin Genelkurmay Başkanı’dır.” (Milliyet, 7 Ocak 2012)
Anlaşılan Nimet Baş, eski Genelkurmay Başkanı Em. Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın tutuklanmamasını kabullenememiş!
SÖNMEZ KÖKSAL İMZALI RAPOR
Tansu Çiller’e göre dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal “Özel Örgüt” raporunun “mesnetsiz ve saçma iddialar taşıdığını” düşünüyor. Köksal için rapor mesnetsizse de kendi imzasını taşıdığını özellikle belirtelim! Üstelik Köksal’ın raporla ilgili açıklamaları, rapordaki olguları yalanlamamaktadır!
Kaldı ki raporun ortaya çıkma serüveni de ortadadır: Doğu Perinçek, 600 sayfalık bir klasörden oluşan Çiller Özel Örgütü dosyasını, örgüt Susurluk’ta kamyona çarpmadan 16 gün önce, 18 Ekim 1996’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunuyor. Demirel dosyayı inceliyor ve “kişiye özel” damgasıyla, 8 Kasım 1996’da Başbakan Necmettin Erbakan’a gönderiyor. Başbakanlık Müsteşarı Kadri Keskin, “Başbakan, gerekli araştırma yapılarak düzenlenecek raporun çok acele tevdiini emretti” yazısıyla birlikte dosyayı MİT’e yolluyor. Dosyayı inceleyen MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, 17 Aralık 1996 günü 60 sayfalık raporunu Başbakan Necmettin Erbakan’a sunuyor.
ÖZAL’DAN ÇİLLER’E DEVREDİLEN ÖRGÜT
Çiller Özel Örgütü raporunun yeniden gündeme gelmesi sonrası yapılan açıklamalar, şu gerçekleri iyice berraklaştırmıştır:
1. 28 Şubat’ın asıl hedefi Çiller Özel Örgütü adını taşıyan Gladyo’ydu. Nitekim Tansu Çiller, Fikret Bila’ya “28 Şubat’ın asıl hedefi bendim” derken bu gerçeği doğrulamaktadır. Pentagon’un 28 Şubat süreciyle ilgili belgelerinde “Türk Ordusu hizadan çıktı” saptamasının yer alması bundandır!
ABD’nin 28 Şubat’ı, Truva atları marifetiyle sakatlamak ve darbeye dönüştürmek istemesi, dersle doludur.
2. “Derin devlet” dedikleri Türk Ordusu değildir; Kontrgerilladır, Gladyo’dur, SüperNATO’dur… Türk Ordusu’nun kimi mensupları da Gladyo üyeliği yapmıştır ancak kurum bütünüyle Gladyo olmamıştır. Gladyo, ABD’nin Türk devletini yönetme aracıdır ve üst düzey üyeleri çoğu zaman sivildir!
3. Çiller, doğru başbakandır ama daha önemlisi Özel Örgüt’ün başıdır. Nitekim sonraki yıllarda hem Mehmet Eymür hem de Mehmet Ağar, CIA ajanlığı da tartışılan Başbakan Çiller’in, MOSSAD’la gizli görüştüğünü doğrulamıştır. Dahası Ağar, Özel Örgüt’ün silahları olan “kayıp silahların” bu görüşmelerdeki anlaşmalarla alındığını belirtmektedir. “Hani başbakanlar başbakanlarla, istihbaratçılar da istihbaratçılarla görüşürdü” diye sormamız bundandır.
4. O dönemde Çiller’in başında olduğu Özel Örgüt, bugün de başka liderlikler altında ayaktadır, faaldir. Üstelik Ergenekon tertibinin de yürütücüsüdür. Tertip, bu nedenle “Türk Ordusu’nu yeniden hizaya sokma operasyonu” olarak ilerlemiştir.
5. Ergenekon davasında 5 yıldır bir türlü örgüt bulunamamıştır çünkü örgüt dışarıdadır ve bugün Yeşil Gladyo’dur!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Ocak 2012