Posts Tagged Usame Bin Ladin
TERÖR, GİZLİ SERVİS FAALİYETİDİR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/05/2013
Londra’dan sonra Paris’te de üniformalı bir asker saldırıya uğradı. 35 yaşlarında, uzun boylu ve geleneksel Arap kıyafetli olduğu söylenen erkek saldırganın elindeki bir maket bıçağıyla devriye gezen askere arkadan yaklaştığı ve boynunu kestiği belirtiliyor.
Birkaç gün önce de Londra’da Michael Adebolajo isimli saldırgan, elindeki satırla bir askeri öldürmüş, üstelik yakalanma kaygısı duymadan eylemini filme çektirmişti. Video tüm dünyada yoğun paylaşıldı.
Boston saldırısını da aynı kulvarda sayabilir miyiz? Henüz kanıtlanamayan iddiaya göre Çeçen Tsarnayev kardeşler, 15 Nisan’da Boston Maratonu’na bombalı saldırı düzenlemiş, üç kişinin ölümüne 260 kişinin de yaralanmasına neden olmuşlardı.
YENİ BİR TERÖRİZM TÜRÜ MÜ?
Fransız Liberation gazetesi konuyu manşetine taşıdı ve şu değerlendirmeyi yaptı: “Dünyada özellikle İslam adına cinayet işleyen, yalnız başına hareket eden, internet üzerinden radikalleşen ve yakınlarının yardımı ile silah temin eden yeni bir terörizm türü ve ‘yalnız kurtlar’ fenomeni doğuyor.”
Gazeteye konuşan Sorbone Üniversitesi Profesörü Jean Pierre Filiu, “Asıl kâbus, yalnız kurtların internetle birleşmesi ve internet siteleri üzerinden dünyanın öbür ucundaki cihatçı örgütle her gün temasa geçebiliyor olması” diyor.
Terör uzmanı soruşturma hâkimi Marc Trevidiç ise “Bu yeni tarz terörizm adliye ve polis ile halledilecek bir boyutun ötesinde bir büyüklüktedir. Gençlerimizin bir bölümü radikal İslam tarafından ele geçirilmiş durumda.” diyor.
Boston saldırısı sonrasında konu ABD’de de çokça tartışılmıştı. 10 yıldır ABD’de eğitim gören Tsarnayev kardeşlerin nasıl böyle bir saldırı düzenleyebildiği sorgulandı. ABD eğitim sistemi, bu gençleri 10 yılda neden sisteme entegre edememişti?
SALDIRGANLARIN CIA, MI5 BAĞLANTILARI
Peki, gerçekten de internet üzerinden örgütlenen yeni tür bir radikal İslamcı terör dalgasıyla mı karşı karşıyayız?
Böylesi bir genellemede bulunmak Liberation için kolaysa da bizim için oldukça zor. Zira hem Boston hem de Londra saldırılarında bazı tuhaflıklar var.
Örneğin Boston saldırganları olduğu iddia edilen Tsarnayev kardeşlerin biri çatışmada öldürüldü, diğeri ise gırtlağından vurularak konuşamaz hale getirildi! İki kardeşin arkadaşı ve zanlı adayı olarak FBI’nın sorguladığı bir başka genç ise sorgu sırasında öldürüldü! FBI, gencin kendilerine saldırdığı için vurulduğunu açıkladı!
Daha da ilginci, Tsarnayev kardeşlerin yengesi, ünlü CIA ajanı Graham Fuller’in kızı çıktı! Amca Ruslan Tsarnayev, ABD’nin Rusya’ya karşı Çeçen kartını kullandığı 90’lı yıllarda ABD’nin bu tip kirli işlerini yapan yardım kuruluşu USAID’e danışmanlık yapmış. Bu sırada da, CIA’nın eski Ankara istasyon şefi olan Graham Fuller’in kızı ile evlenmiş!
Londra’daki satırlı saldırganın durumu da ilginç, zira İngiliz gizli servisi MI5’in Michael Adebolajo’ya bu saldırıdan 6 ay önce iş teklif ettiği ortaya çıktı!
TERÖR ÖRGÜTÜ, İSTİHBARAT ÖRGÜTÜNÜN UZANTISIDIR
İlla bir genelleme yapacaksak, genel olarak terörün, özel olarak da “radikal İslamcı terörün” Batılı istihbarat servisleriyle mutlaka bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. İstihbarat örgütlerinin başka devletlere karşı kurduğu, desteklediği ve büyüttüğü ama o sorun ortadan kalktıktan sonra, kontrolden çıkan terör örgütlerinin en ünlüsü kuşkusuz El Kaide’dir. CIA-Usame Bin Ladin ilişkisi üzerine çok şey yazıldı, çizildi.
Aynı yöntem şimdi de devam ediyor. Örneğin Suriye’de desteklenen pek çok terörist grup var. ABD kimisini kendisi için ileride tehlikeli olur diye ayrı tutmaya çalışsa da, onun ayrı tuttuğunu başka bir ülke yanında tutabilmektedir!
Türkiye’ye karşı PKK, Rusya’ya karşı Çeçen örgütleri, Çin’e karşı Sincian örgütleri, İran’a karşı Halkın Mücahitleri, Suriye’ye karşı Müslüman Kardeşler, Selefiler, Libya’ya karşı El-Kaide… Listeyi uzatabiliriz.
Bu tip ilişkiler, hukuk dışı yöntemler kuşkusuz etki-tepki prensibi gereği karşılığını buluyor. Ya rakip devletler de aynı yöntemi uyguluyor, ya da kullanılan bu örgütlerin içinden, kontrol edilemeyen hücreler çıkıyor.
Devletler hem içerdeki mücadeleyi, hem de dış ilişkilerini, konvansiyonel savaşa gerek kalmadan, bu tip örgütleri kullanan istihbarat kurumlarının mücadelesiyle yürütüyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Mayıs 2013
ERDOĞAN CIA OPERASYONUNUN NERESİNDE?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 09/03/2013
ABD Büyükelçiliği’ne bombalı intihar saldırısı yapıldığı 1 Şubat günü, Milliyet’in manşetinde dikkat çekici bir haber vardı: Usame Bin Ladin’in damadı Süleyman Ebu Geyt, CIA’nin verdiği bilgiyle Ankara’da bir otelde yakalanmıştı.
Habere göre Ebu Geyt, 11 Eylül olayları sırasında El Kaide’nin sözcüsüydü ve olaydan sonra kayıplara karışmıştı. Sonradan İran’da özel bir kampta saklandığı öğrenilmişti. Ancak İran Ebu Geyt’i bu yılın başında kamptan çıkarmış ve sınır dışı etmişti. Bin Ladin’in damadı sahte Suudi Arabistan pasaportuyla Türkiye’ye giriş yapmıştı. CIA bu bilgileri MİT’le paylaşmış ve Ebu Geyt’i Ankara’da yakalatmıştı.
Milliyet’ten Fikret Bila, ABD Büyükelçiliği’ne saldırı sonrası CNNTürk’te katıldığı canlı yayında, Ebu Geyt’in aslında beş gün önce yani 26 Ocak’ta yakalandığını söylüyordu.
İRAN EBU GEYT’İ TESLİM Mİ ETTİ?
Bu operasyonla ilgili, günler sonra 18 Şubat’ta, Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’taki köşesinde resmi kurum kaynaklı olduğu anlaşılan çarpıcı iddialar yayınlandı. İranlı bir ajan Ebu Geyt’i Türkiye’ye getirmiş ve yakalandığı operasyon günü ortadan kaybolmuştu. Ayrıca ABD, Ebu Geyt daha İran’dan çıkmadan önce Türkiye’yle istihbaratı paylaşmıştı.
Selvi bu çarpıcı iddialara dayanarak ortaya şu imalı soruyu atıyordu: “İran, Bin Ladin’in damadını Amerika’ya İran’da teslim etmek istemedi, Türkiye’den almasının önünü mü açtı?”
Selvi “Acem oyunu” vurgulu yazısında, ayrıca Ebu Geyt’in sorgusunda itiraf ettiği çok çarpıcı bir bilgiyi de okurlarıyla paylaştı. Bin Ladin’in damadı, 11 Eylül saldırısı için Amerika’nın önlerini açtığını söylüyordu!
İran’ın rolünü de, Ebu Geyt’in bu itirafı yapıp yapmadığını bilemiyoruz ama bu süreçte basına servis edilen bir kaç haberde, Bin Ladin’in damadının CIA’ya kesinlikle teslim edilmeyeceğinin öne çıkarılmasını anlamlı bulduk. Büyük olasılıkla bu haberler, bir süre sonra yapılacak CIA’ya paket servisinin perdesiydi…
OPERASYONDAKİ ‘KUVEYT’ YALANI
Nihayet beklenen(!) haber 7 Mart günü bu kez Hürriyet’in manşetinden geldi. Ebu Geyt, Kuveyt’e verilmesi için Ürdün’e teslim edilmiş ancak CIA bir operasyonla Bin Ladin’in damadına Ürdün’de el koymuştu! Haberde Ebu Geyt’in ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin geldiği gün Ürdün’e verildiği belirtiliyordu.
Kuşkusuz sorulacak çok soru var ama biz şu tek soruyla yetinelim. Amaç Ebu Geyt’i Kuveyt’e vermekse, neden doğrudan değil de Ürdün’ün aracılığına ihtiyaç duyuldu. Türkiye’nin Kuveyt’le diplomatik ilişkisi yok mu?
Yanıt ortada… AKP Hükümeti Ortadoğu politikaları nedeniyle teslimatı Türkiye’den değil, üçüncü bir ülke üzerinden yapmayı siyaseten daha az maliyetli bulmuştu!
AKP HÜKÜMETİNİN ONAYI
Hükümete en yakın gazete olan Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, bu operasyonla ilgili ilginç bir makale yazdı dün. Karagül, “Ürdün Kralı ne zaman Türkiye’ye gelse, bölgede umulmadık şeyler olur” dedi.
Karagül’e göre, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Ürdün Kralı Abdullah aynı zamana gelen Türkiye ziyaretlerinde bu paketleme işlemini bağlamışlardı. Karagül Ebu Geyt’in, Kerry’nin geldiği gün Ürdün’e gönderildiğini, Kral’ın geldiği gün de Ürdün’de CIA’ya teslim edildiğini belirtti.
İbrahim Karagül, Kral Abdullah’ın operasyondaki rolünü şu sözlerle saptıyor: “Ürdün Kralı bu tür örtülü operasyonları çok iyi bilir. Bölgede oynadığı tek rol de neredeyse budur. Bakmayın öyle gözyaşları döktüğüne; bölge genelindeki bazı örtülü operasyonlarda, ABD-İngiliz ve İsrail istihbaratıyla bağlantılı konularda her zaman gerekenden fazla yardımsever olmuştur.”
Şimdi asıl konuya geliyoruz. Karagül, her ne kadar Kerry ile Kral Abdullah’ın anlaşmasını sanki Türkiye’den habersiz yapmışlar gibi sunmaya çalıştıysa da, böyle bir operasyonun Ankara’nın onayı olmadan gerçekleşemeyeceğini hemen herkes saptar!
Ankara’nın elindeki El Kaide yöneticisi, Ankara’nın onayı olmadan CIA’ya teslim edilmek üzere Ürdün’e gönderilemez. Ankara’daki onay makamı da Ergenekon olmadığına göre, açık ki Erdoğan hükümeti operasyondan haberdardır.
O nedenle bitirirken mecburen soruyoruz: Ebu Geyt’i CIA’ya teslim eden Kral Abdullah Yeni Şafak’a göre örtülü operasyon görevlisi ise Ebu Geyt’i Kral Abdullah’a teslim eden Erdoğan bu operasyonun neresindedir?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Mart 2013
EL KAİDE’CİLER SURİYE’YE NASIL GEÇTİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 18/08/2012
Suriye’ye, Beşar Esad’ı devirmeye gönderilen HSBC bombacılarının izini sürmeye devam ediyoruz.
15 ve 20 Kasım 2003 tarihlerinde dört ayrı bombalı intihar saldırısında 63 kişiyi öldüren bombacıların avukatı Osman Karahan’ın Halep’teki çatışmalarda öldüğü ortaya çıktı önce…
Ardından da Metin Ekinci’nin… Ekinci, HSBC bombacılarından Azad Ekinci’nin kardeşiydi. Aynı zamanda bombalı intihar saldırısında kullanılan aracın da sahibiydi.
Son olarak HSBC bombacılarından Baki Yiğit’in de AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında çatışmaya girdiği ve öldüğü ortaya çıktı.
Anlaşılan HSBC bombacıları ya da Türk El Kaide’si olarak bilinen isimler, hücre halinde Suriye’ye Beşar Esad’ı devirmeye gitmişlerdi!
Haliyle insan merak ediyor. 2003 yılında dört ayrı saldırıda 63 kişinin ölümüne ve 750 kişinin yaralanmasına sebep olan bu isimler, 9 yıl sonra nasıl oldu da Suriye’de, Esad’a karşı savaşırken ortaya çıktılar? Beraat mı etmişlerdi? Af mı çıkmıştı? Nasıl olmuştu da tahliye edilmişlerdi?
Arşivleri taradık ve karşımıza ilginç haberler çıktı.
USAME BİN LADİN’LE KAHVALTI YAPAN TÜRK
O haberlere geleceğiz ama Suriye’de öldürülen üçüncü El Kaide’ci Baki Yiğit’e mercek tutalım önce…
Türk El Kaide’sinin “istişare üyesi” olan Baki Yiğit, İstanbul’daki dört saldırının sonrasında yakalanmıştı.
Polis ifadesinde önemli bilgiler veren Yiğit, 11 Eylül 2001’den sonra 33 kişilik bir grup halinde Afganistan’daki El Kaide kamplarına gittiklerini söylemişti. Dahası Baki Yiğit, Habip Akdaş ve Adnan Ersöz’le birlikte Usame Bin Ladin’i ziyaret etmiş, Ladin’in Kandahar’daki evinde kahvaltı yapıp sohbet etmişlerdi. Hatta Baki Yiğit, mahkeme dosyasına giren ifadesinde, Türkiye’ye dönüşlerinde Bin Ladin’den 150 bin dolar aldıklarını da söylemişti.
Yiğit, 71 sanıklı Türk El Kaidesi davasında, İstanbul saldırıları nedeniyle suçlanmış ve 2008 yılında ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmuştu.
YARGITAY’DA TAHLİYE!
Ancak Yargıtay 9. Dairesi’nin 1 yıl sonra başlayan temyiz duruşmasında kararların değişeceği sinyalleri oluştu. Nitekim bazı sanıklar hakkında verilen cezalar onandı, ancak bazılarının cezaları da bozuldu!
İşte Baki Yiğit de, cezası bozulan ve tekrar yargılanan isimlerdendi.
Baki Yiğit, bir yıl sonra, 12 Eylül 2010’da tahliye edildi! Çünkü duruşma Savcısı Savaş Kırbaş, tutukluluğun bir tedbir olduğunu belirterek sanık Baki Yiğit’in tutuklu kaldığı süreyi göz önüne alarak tahliye edilmesini istemişti! Baki Yiğit’le birlikte tahliye edilen isimlerden biri de Hamed Obeysi’ydi.
Tüm tahliyelerin ardından, Türk El Kaide davasının tek tutuklu sanığı kalmıştı: Louai Sakka.
Bu arada El Kaide davasının avukatı Osman Karahan’ın dava sürecinde “tarihi eser kaçakçılığı” nedeniyle tutuklandığını ama onun da 2007 yılında, çıktığı ilk duruşmada tahliye edildiği belirtelim!
ZEKERİYA ÖZ BERAAT İSTEDİ
İlginçtir, Türk El Kaidesi davasının Savaş Kırbaş’dan önceki savcısı, sonradan Ergenekon savcısı olarak ünlenecek olan Zekeriya Öz’dü.
Öz, 26 Haziran 2005’teki 57 sayfalık mütalaasında, yargılanan 71 kişiden 33’ünün beraatını istemişti! Çünkü 2 kişi “topluma kazanma yasasından” faydalanmıştı, 31 kişi de savcıya göre El Kaideci değil, Ensar El İslam örgütü ile bağlantılıydı! (Sabah, 27 Haziran 2005)
SURİYE’YE KAÇ EL KAİDECİ GEÇTİ?
2010 yılında salıverilen Baki Yiğit, çok değil 1,5 yıl sonra davanın avukatı olan Osman Karahan ve Metin Ekici ile birlikte Suriye’ye geçti ve Halep’te öldürüldü.
Ancak merak ediyoruz… Acaba AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında Beşar Esad’a karşı savaşanlar sadece bu isimler mi?
Acaba HSBC bombacılarından salıverilen, Suriye’ye gönderilen başka kimler var?
Araştırmaya devam edeceğiz…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Ağustos 2012
ABD BİN LADİN’İ NEDEN ÖLDÜRDÜ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 04/05/2011
ABD’nin El Kaide lideri Usame Bin Ladin’i öldürdüğünü açıklamasından bu yana en çok konuşulan şey, bunun doğru olup olmadığı… Elbette böyle bir kuşkunun maddi zemini vardır: ABD’nin Bin Ladin’le ilişkisi, Bin Ladin’in 1979’da CIA adına SSCB’ye karşı mücahit örgütlenmesi yapması, ABD’nin 11 Eylül’den sonra Bin Ladin “tehlikesi” üzerinden Afganistan’ı işgal etmesi, 1 numaralı terörist olmasına rağmen yıllardır yakalanamaması(!), zaten 2007’de böbrek yetmezliği nedeniyle öldüğünün gündeme gelmesi vb.
Biz bunların üzerinde durmayacağız. Sonuçta, gerçek ya da sanal, ABD Usame Bin Ladin’i öldürdü. Sanal bile olsa ABD’nin Bin Ladin’i neden öldürdüğü üzerinde duracağız. Önce olgular:
AFGANİSTAN’DAN ÇEKİLME DÖNEMİ
1.. ABD Afganistan’dan çekilme takvimini geçen yıl ilan etmişti. Ancak ABD içinde bu takvime itiraz edenler olmuştu. Örneğin ABD’nin Afganistan komutanı General McCyrstal, bu itirazı dillendirdiği için görevden alınmış ve yerine General Petreaus atanmıştı.
ABD’yi bu takvimi yapmaya zorlayan iki ana etmen, siyasi başarısızlık ve ekonomik krizdi. Öyle ki, Amerikan halkı, ABD’nin denizaşırı askeri operasyonlarını sorgular hale gelmişti.
ABD, bu nedenle Obama ile birlikte Büyük Ortadoğu Projesi’nde revizyon yapmış ve askeri doktrini olan 2.5 savaş konseptini rafa kaldırmıştı. Bush döneminin Savunma Bakanı olan Robert Gates’in yaptığı yeni “Milli Savunma Stratejisi”nin omurgasını artık “yumuşak güç” oluşturuyordu. Gates bu geçiş nedeniyle Obama’nın birinci yılında da Pentagon’un başında kalacaktı.
ABD, yeni BOP gereği, NATO’yu etkin hale getirecek, AB ile transatlantik ilişkileri yeniden kuracak ve “düşman İslam” söyleminden “ortak İslam” söylemine geçerek, Ortadoğu’daki yıpranan etkisini onaracaktı. Kısmen bunda başarı da kazandı.
HALK HAREKETLERİ
2.. Ancak, Tunus’ta başlayan ve Mısır, Yemen, Ürdün, Bahreyn ve Kuzey Irak gibi ABD nüfuzu olan bölgelerde gelişen halk hareketleri, Washington’u yeni bir sürece zorladı.
Washington örneğin Mısır’da, İsrail’in bütün çabalarına rağmen, Mübarek gibi bir müttefikini koruyamadı. Ki süreci izleyenler anımsayacaktır, Washington “Mübarek’i verip, rejimi kurtarmaya” yönelmişti. “Ara dönemler”, “geçiş rejimleri” gibi ataklarla mevzi kazanmaya çalışan ABD, bunda kısmen başarılı oldu.
ABD, diğer yandan nüfuz alanı olmayan, dahası kendisine karşı olan İran, Suriye ve Libya gibi ülkelerde de, son 10 yıldır denediği gibi yine kışkırtmalar yaratarak, karşı atağa geçti. İran gibi güçlü devletler her ne kadar bu kalkışmaları hızla bastırsa da, önce Libya sonra Suriye, bu kalkışmalar karşısında zorlandı.
ABD, BM’nin sözde meşruiyeti üzerinden, Fransa-İngiltere ikilisinin kuyruğuna takılarak, Libya’ya saldırdı. Ancak, atılan her füzenin artık mali hesabı yapılıyordu. Ardından operasyon, NATO’nun üzerinde yıkılmaya çalışıldı. Süreç devam ediyor…
TALİBAN’LA PAZARLIK DÖNEMİ
3.. Bu arada içinde eski NATO Afganistan Temsilcisi Hikmet Çetin’in de olduğu 15 kişilik bir komisyon, ABD devleti için yeni Afganistan yol haritasını hazırladı. Buna göre, yeni dönem Washington ve Karzai’nin Taliban’la müzakeresi üzerinden yürütülecekti. Ki bu durumda, ABD’nin ilan ettiği geri çekilme takvimi de işleyebilecekti.
4.. ABD merkezi kurumları olan CIA ve Pentagon’da iki önemli ve köklü değişikliğe gitti. Obama CIA Başkanı Panetta’yı Pentagon’un başına, Afganistan komutanı General Petreaus’u da CIA’nın başına atadı!
ÖZEL SAVAŞ
Peki, bu dört olgu ne anlama geliyor?
Birincisi, Obama’nın en önemli komutanı olan Petreaus’un CIA’nın başına geçmesi, CIA’nın askerileştirileceğinin bir işaretidir. 2.5 savaş konseptini rafa kaldıran ABD’nin, konvansiyonel savaşlar yerine, “yumuşak gücü” de kullanarak, “özel operasyonlara” yöneleceğinin ifadesidir.
ABD, doğrudan askeri müdahale seçeneği yerine, bu özel operasyonlar üzerinden “Ortadoğu’da güç ve nüfuz kaybının” önüne geçmeye çalışacak.
İkincisi, bu özel savaşın bir parçası olarak, ABD yeni dönem ilişkiler oluşturacak. Ki bu ilişkiler başladı. Washington Mısır’da Müslüman Kardeşler’in “ılımlı” kanadıyla, Suriye’de Selefi örgütlerle, Libya’da El Kaide üyesi militanlarla yakın temas halinde…
Bin Ladin’in –gerçek ya da sanal- varlığı, bu tip yeni dönem ilişkilerinin önünde bir engel oluşturuyordu.
İşte ABD, Büyük Ortadoğu’daki bu yeni dönemin ihtiyaçları gereği, Bin Ladin’i öldürdü; daha doğrusu kullanıp attı!
Mehmet Ali Güller
4 Mayıs 2011