Posts Tagged Lozan
PKK Kongresinde ABD’nin rolü
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 15/05/2025
PKK Kongresinin üç temel mesajı var:
1) Kararlara göre “PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı” ama “Apocu hareket” farklı şekillerde sürecek. Bunu karar metninde bazen “demokratik siyaset yöntemi”, bazen de “öz savunma örgütlülüğü” diye tarif ediyorlar. Yani PKK aslında ortadan kalkmıyor, kimlik ve şekil değiştiriyor.
2) PKK, sorunun kaynağının “Lozan ve 1924 Anayasası” olduğunu ileri sürerek, çözümü de “Lozan ve 1924 Anayasasının öncesine dönmek” şeklinde koyuyor. PKK böylece doğrudan Cumhuriyeti ve ulusal devleti hedef alıyor. Üstelik bir kaç kez Türkiye’yi “soykırım”la suçlayarak!
3) PKK, kararların uygulanabilmesinin şartlarını da açıklıyor: “Öcalan’ın süreci yönlendirmesi, demokratik siyaset hakkının tanınması ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvence!”
Erdoğan ve Bahçeli rahatsız değil
Türkiye’yi ayağa kaldıran bu mesajlar, suçlamalar, iddialar bildirinin muhataplarını hiç rahatsız etmedi! Tersine, Cumhurbaşkanı Erdoğan da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de bildiriyle ilgili memnuniyet açıkladılar. Hatta Erdoğan, “yeni bir safhaya” geçildiğini müjdeledi!
AKP medyası da bildirideki Lozan ve soykırım gibi suçlamaların kulak arkası edilmesini savundu. “Lozan hezimettir” diyenler için, “sorunun kaynağı Lozan’dır” denilmesi elbette bir sorun teşkil etmiyor!
Öcalan da ilk kısa değerlendirmesinde “PKK 12. Kongresinde alınan kararları ve önümüzdeki döneme ilişkin mesajları saygıyla selamlıyorum” dedi. (Oysa Öcalan yıllar önce ‘Sevr’e karşı Lozan’ çizgisini savunmuştu ve bu bakımdan siyasal İslamcılardan daha ileri bir tutum almıştı.)
PKK Kongresinde kim, neyi savundu?
PKK Kongresi’ndeki konuşmaları da inceledim. Açıklanan karar metninin, Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın konuşmalarına paralel olduğu görülüyor. Hatta konuşmalar metne göre daha da üst perdeden: Açıkça 52 yıldır sürdürdükleri mücadelenin zaferle sonuçlandığını, Türk devletinin bu nedenle kendileriyle anlaşmaya oturduğunu savunuyorlar.
PKK liderleri, öncelikle PKK’nin varlığının çeşitli şekillerde süreceğini belirtiyorlar. Karayılan “PKK 2002’de de feshedildi, amaç değişim-dönüşümdü, yeni bir sürecin başlangıcıydı” diyor ve bugünkü kararın da “bir son olmadığını, yeni bir başlangıç olduğunu” savunuyor. Duran Kalkan da “bunun bir son olmadığını, yeni çıkışların önünü açacak bir başlangıç olduğunu, kararın 52 yıllık Apocu hareketin PKK adıyla yürüyüşünün sonlandırılmasından ibaret olduğunu” belirtiyor. Kalkan, Kongrenin hızla tamamlandığını ama “fiiliyatının aylarca süreceğini” belirtiyor, bu zaman diliminde de “Apocu hareketin, misyonununa uygun şekilde yeni sürece taşınacağını” söylüyor. Kalkan, “Bu sonladırıp bitirme değildir, PKK’nin kuruluşundan çok daha güçlü biçimde yeni kuruluşlar için ön açmadır” diyor. Öte yandan Karayılan, “silah bırakma kararının uygulanabilmesi için, önce yasal değişikliklerin yapılmasını” istiyor ve “Önder Apo’ya güveniyoruz ama silahları gerçekten devre dışı bırakmamız için devlete de güvenmemiz gerekiyor” diyor. (ANF, 13.5.2025).
ABD’li sözcü detay vermeden işaret etti
ABD, PKK Kongresi bildirisinden memnun. Dahası bu sonuçta parmağının da olduğu anlaşılıyor. Örneğin ”ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott, ‘ABD’nin, PKK’nin bu kararında bir etkisinin olup olmadığı’ yönündeki soruya net yanıt vermekten kaçınırken, Türk ve ABD’li diplomatlar arasındaki diplomatik görüşmelerin detaylarına girmeyeceğini söyledi. Sözcü ‘terör örgütünün silah bırakması medeniyet için bir zaferdir’ değerlendirmesi yaptı” (AA, 13.5.2025).
Burada kritik konu, Suriye’deki PYD/YPG’nin durumudur. Nitekim DEM Partili Cengiz Çandar, PKK’nin fesih ve silah bırakma kararının PYD/YPG’yi kapsamadığını vurguluyor.
Anımsayacaksınız, ABD önce HTŞ ile SDG’yi (omurgasını YPG’nin oluşturduğu örgüt), ardından da PYD ile ENKS’yi (Barzanicilerin Suriye kolu) anlaşma masasına oturtmuştu. Yaptırımları aşamalı kaldırma, Washington’un buradaki kozuydu.
ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’dayken Suriye’ye yaptırımları kaldırdığını açıkladı. Kararında “Erdoğan’la görüşmesinin” payı olduğuna dikkat çekti. Trump, Riyad’da hem Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile ikili görüşme yaptı, hem de Suudi Veliaht Prensi Selman ve uzaktan erişim yoluyla Erdoğan’ın da dahil olduğu dörtlü zirve yaptı.
Kısacası Açılım ile Suriye’de Esad’ın devrilmesi sürecinin paralel gitmesi ve PKK’nin Kongre kararıyla Suriye’ye yaptırımların kalkması arasında doğrudan bir ilişki var. Hepsinin çıktığı kapı da PKK’nin yeni bir kimlikle Suriye’nin kuzeydoğusunda devletleşmekte olduğudur.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
15 Mayıs 2025
SEVR, LOZAN, CENEVRE
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/01/2014
Bildiğiniz gibi PKK’nin Suriye’deki kolu PYD, Kürt meselesi ayrı bir gündem maddesi olmadığı gerekçesiyle 2. Cenevre Konferansı’na katılmadı. Fırsattan yararlanıp bulunduğu bazı bölgelerde sözde özerklik ilan eden PYD, bu avantajının konferansta tanınmasını umuyordu; gerçekçi değildi, olmadı…
Bunun üzerine PYD 2. Cenevre Konferansı’nı Kürtlerin 2. Lozan’ı ilan etti. Şunu demek istiyordu; 1. Lozan’da Kürt yok sayılıp Türk egemenliği uluslararası kabul görmüştü, 2. Lozan’da da (Cenevre) Kürt yok sayılıp Suriye Arap egemenliği uluslararası kabul görecek…
Kuşkusuz ne Lozan PYD’nin anladığı şeydi, ne de 2. Cenevre Konferansı Kürtlerin 2. Lozan’ıydı…
Öte yandan 2. Cenevre Konferansı’na katılan Suriye Kürt Yüksek Konseyi ise çok daha geri bir açıklamayla konuya dâhil oldu. Konsey üyesi Suriye Kürt Demokrat Partisi Sözcüsü Nuri Bromo, “PYD katılsaydı Cenevre-2, Sevr-2 olurdu” dedi.
2. Cenevre Konferansı’nın Suriye Kürtlerinin bir bölümüne göre 2. Lozan, bir diğer bölümüne göre ise 2. Sevr olması sadece bir kafa karışıklığını değil, daha önemlisi tarafların bulunduğu siyasal konumu izah ediyor.
EMPERYALİST MÜDAHALENİN SONUÇLARI
Gelin en iyisi baştan başlayalım ve Sevr ile Lozan’ı Kürtler açısından öncelikle değerlendirelim.
ABD’nin Irak’a saldırması, her şeyden önemlisi Kürt sorununa emperyalist bir müdahaleydi ve sorunun bölgeselleştirilmesiydi. Bu durum Kürt hareketlerinin emperyalizmle ilişkisini geliştirdi; bu da bu örgütler içerisindeki anti-emperyalist yönelimi budadı…
Öyle ki, kısa zamanda bölgenin tarihi bile bu Kürt grupları tarafından yeniden ve bu kez emperyalistlerin gözlüğünden okundu. Böylece Lozan ve Sevr gibi konular bile anlam kaymasına uğradı. (Bu durumun sadece Kürtler açısından değil, Türklerin bir bölümü açısından da geçerli olduğunu belirtmeliyiz.)
Örneğin artık Sevr, salt Kürdistan demekti. Lozan ise Kürdistan’ın bölünmesi ve parçalanması…
Peki, bu gerçek miydi?
KÜRTLER SEVR’E KARŞIYDI
Kuşkusuz İngiliz ve Fransız emperyalizmi dayattıkları Sevr’de bir Kürdistan hedeflemişlerdi. Bir avuç Kürt ayrılıkçısı da bu hedefi alkışlamış ve Sevr’e tapmıştı. Ancak Kürtlerin geniş kesimleri Sevr’e karşı çıkmıştı!
Örneğin Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey “bendeniz Kürtoğlu Kürtüm” diyerek başladığı konuşmasında şöyle diyordu: “Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyle bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki El-cezire Cephesi’nde çarpıştık. Nasıl ki, Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz.” (Türk Parlamento Tarihi, II. Cilt, TBMM Yayınları, s. 343)
Hatta Kürtler, Sevr’e daha Sevr hazırlığı sayılan Paris Konferansı sırasında karşı çıkmıştı. Kasım 1919’daki Konferans’ta Kürt ayrılıkçısı Şerif Paşa Ermenilerle Kürdistan anlaşması yapınca 22 Kürt aşireti bir deklarasyon yayınlamış ve bir telgrafla Şerif Paşa’yı protesto etmiştir. Kürt aşiretler Türk ve Kürtlerin soy ve din bakımından kardeş olduğunu, ayrılamayacağını vurgulamışlardır.
KÜRTLERİ LOZAN DEĞİL EMPERYALİZM BÖLDÜ
Uzatmayalım, çok miktarda tarihi belge arşivlerdedir, incelenebilir.
Ama bitirirken şu gerçeği anımsatalım: Kürtleri ya da Kürdistan’ı Lozan bölmedi! Kürtlerin bölünmesinin yani Anadolu dışında Irak ve Suriye topraklarında bölünmüş şekilde yaşamasının sorumlusu İngiliz ve Fransız emperyalizmidir, Sykes-Pycot’ya göre Ortadoğu’nun cetvelle çizilmesidir.
Bu gerçek bizi bir diğer gerçeğe götürür: Emperyalistler Kürtlere gerçek anlamda ne özgürlük ne de devlet getirir. Sevr’i Türklerle birlikte “ayaklarının altına alıp çiğneyen” ve Lozan’da Türklerle birlikte devlet kuran Kürtler, kimi işbirlikçi örgütlere rağmen, son tahlilde kesinlikle emperyalizmin kuklası olamazlar! Bu hayal, tarihe sığmaz!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Ocak 2014