Posts Tagged Ban Ki-Mun
ABD SALDIRISININ 4 HEDEFİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/07/2012
Suriye Ulusal Güvenlik Binası’na yapılan ve Savunma Bakanı ve yardımcısı ile İçişleri Bakanı’nın ölümüne sebep olan saldırıyı, AKP destekli Özgür Suriye Ordusu üstlendi. Ancak saldırının çapı ve zamanlaması dikkate alınınca, bombalı intihar eyleminin ABD imzalı olduğu anlaşılıyor.
Peki, ABD bu saldırıyla neyi hedefledi?
KRİTİK 2 GÖRÜŞME, 1 OTURUM
1. Saldırı iki kritik görüşmeyle eş zamanlıydı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile Çin Devlet Başkanı Hu Cintao’nun Pekin’deki görüşmesi ve Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’daki görüşmesiyle çakışan saldırı, açık ki Suriye’ye dış müdahaleye geçit vermeyen Çin-Rusya ikilisini tehdit ediyordu.
2. Bombalı saldırı, BM’de yapılması planlanan “Suriye’deki görevli gözlemcilerin süresini 90 gün uzatma oylamasından” birkaç saat önce gerçekleşti. Ki oylama öncesi müzakereler tıkandığı için, oturum, bombalı saldırıdan hemen önce ertelenmişti.
Annan Planı’nın uygulanmasını istemeyen ve bir an önce Planı’nın rafa kaldırılmasını talep eden ABD, Şam saldırısıyla uluslararası ilişkileri sabote etmiştir.
ABD, ÇAREYİ TERÖRDE ARIYOR
3. Suriye’deki olaylar, 16 ay önce Cisreşugur’da 180 güvenlik görevlisinin katledilmesiyle başladı. Olay, tipik bir kontrgerilla faaliyetiydi. Çünkü ciddi bir devlet böylesi bir saldırı karşısında doğal olarak harekete geçecek, Batı ise Beşar Esad’ı “halka zulüm yapıyor” diye gösterecekti.
Ancak 16 ay sonunda ABD’nin planı işlemedi. Washignton, önceki gün yeni bir hamle arayışına girdi: Özgür Suriye Ordusu önceki gün ülke genelinde “Şam Volkanı” ve “Suriye Depremleri” adlı iki ayaklanma girişimi başlattı.
ABD’nin her türlü baskısına rağmen gerçekleşmeyen Türkiye saldırısına alternatif olarak devreye soktuğu bu ayaklanma girişimi Şam hükümeti tarafından çok sert bastırıldı. Halk ayaklanmamış, paralı teröristler etkisiz kalmıştı. Resmi olmayan rakamlara göre 400’den fazla terörist öldürüldü, yüzlercesi tutuklandı.
Dünkü Şam saldırısı, bu çaresiz ayaklanma girişiminin bastırılmasına gösterilen “terörist” tepkiydi. ABD, “iç savaş” seçeneğinin de işe yaramaması üzerine, çareyi terörde aramaya başladı. ABD, halk ayaklanmadığı için, teröre yöneldi!
TSK PLANA DİRENİYOR
4. Morton Abramowitz’in de itiraf ettiği gibi, Türkiye bir türlü Suriye’ye askeri müdahalenin liderliğini üstlenmedi. AKP Hükümeti, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu haksız saldırıya ikna-mecbur edemedi. Washington, bu nedenle Türk jetini tuzağa düşürdü, NATO yemi yaptı!
ABD eğitimli polis-yazar Emre Uslu’nun saldırıdan hemen sonraki açıklamaları anlamlıydı: “Şam’daki saldırı MİT’in Jet krizine karşı cevabı mı? İstihbarat parmağı vardır bu tip saldırılarda. Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı’yla sürpriz görüşme yapmıştı. MİT en azından böyle işler ve günler için var, rolleri varsa helal olsun.”
Washington, bir Türkiye-Suriye savaşı için yeni tuzaklar mı kuruyor?
Umarız, Türk Silahlı Kuvvetleri, AKP Hükümeti’nin “jetin intikamı alınacak” emrine ve aklına uymamıştır. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in “Suriye’ye ne yapacağımızı, yapınca görürsünüz” türünden açıklamaları, maalesef bu saldırıyı TSK’nin üstüne atmak isteyenlere kolaylık sağlamaktadır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Temmuz 2012
AKP’YE AFGANİSTAN GÖREVİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/05/2012
ABD Afganistan’a 7 Ekim 2001’de saldırdı. 12 Kasım’da Kâbil’in düşmesiyle, Afganistan işgali başlamış oldu.
16 Ocak 2002’de İngiltere’nin liderliğinde NATO’ya bağlı Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti ISAF oluşturuldu. Türkiye’nin da dâhil edildiği bu yapının görev alanı Kabil ve çevresiyle sınırlıydı.
Ancak 2003 yazından itibaren Taliban’ın toparlanmaya başlaması ve direnişe geçmesi Washington’u yeni hamlelere zorladı. 18 Ekim 2003’te, ISAF’ın yani NATO’nun görev alanı tüm Afganistan’ı kapsayacak şekilde yeniden belirlendi.
2003 Türkiye’sine kabul ettirilemeyeceği için, Türk askerinin muharip olmaması ve görev alanının Kâbil’le sınırlı kalması kararlaştırıldı. Bu kadarı ABD için yeterliydi. Türkiye’nin varlığı, Afganistan’ı işgal eden kuvvetlerin “haçlı ordusu” görüntüsünden çıkmasını sağlayacaktı! Türk bayrağı, Afgan halkının direnişini yumuşatacaktı!
NATO ÜYELERİ ÇEKİLİYOR
Ancak ABD/NATO için işler beklenildiği gibi gitmedi. Taliban, direnişi gittikçe yükseltti ve NATO’ya ağır kayıplar verdirtti. Üstelik işgalin ekonomik maliyeti, 2008 kriziyle derin sarsıntılar yaşayan ABD’yi zorladı, kamuoyunun tepkisini çekti. Obama yönetimi, tıpkı Irak gibi Afganistan’dan da çekilmenin takvimini yapmaya başladı…
Dahası bu yıl Washington, kökünü kazımayı hedeflediği Taliban’la Katar’da müzakerelere bile başladı. Belirlenen takvime göre NATO, 2014 itibariyle Afganistan’dan tamamen çekilmiş olacaktı.
İşte Chicago’da yapılan NATO Zirvesi bu geri çekilme nedeniyle önemliydi. Hatta Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande, 2014’ü beklemeyip bu yılsonuna kadar muharip askerlerini çekmeyi planladıklarını açıkladı. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise “Afganistan’a beraber girildi, beraber çıkılmalı” görüşünü savundu.
NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ise “çekilme işini aceleye getirmek istemediklerini, ittifak üyelerinin bu konuda dayanışma içinde olması gerektiğini” savundu.
Esas patron Obama ise 2014 yılı sonuna kadar Afganistan’da savaşın sona erdiğini ilan edeceklerini bir kez daha belirtti.
AKP: NATO ÇEKİLSE DE TSK KALACAK
Ya Türkiye? Ya bugüne kadar “Afganistan’daki askerlerimiz zaten muharip değil, sadece yardım için oradayız” diye kamuoyu tepkisini savuşturan Ankara?
İlginçtir… ABD geri çekilme takvimi açıklıyor, Fransa o takvimden önce geri çekilmek istiyor ama AKP birden, “siz çekilseniz de ben Afganistan’da kalırım” çizgisine giriyor?
Sahneye Chicago zirvesinden iki ay önce Savunma Bakanı İsmet Yılmaz çıkıyor ve 20 Mart’ta “NATO çekilse bile Türkiye Afganistan’da olmayı sürdürecek” diyor. Ardından yandaş medyaya “Türkiye’nin Afganistan’da olmasının önemi” içerikli operasyonel yazılar servis ediliyor.
Ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Chicago yollarına düşerken Türkiye’nin resmi tutumu ilan ediliyor: “Türkiye zirvede her ne karar alınırsa alınsın, talep edildiği sürece Afgan halkına yardım götürülecek.” (TRT, 19 Mayıs 2012)
Sonrası uluslararası oyun: ABD’den ajanslara şu bilgi düşüyor: “BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, Afganistan’da 2014 yılında ISAF Gücü’nün çekilmesinden sonra da Türkiye’nin desteğine devam etmesi talebinde bulundu.”
Artık AKP’ye Afganistan’da yeni bir görev verildiği ortadaydı. Gül’ün Karzai ile görüşmesinde 1921 tarihli Afganistan’la Dostluk Anlaşması’nı yenileme talebinde bulunması, bu görevin cilasıydı…
NATO’NUN SAVAŞ ALANI
Herkes çekilirken Türk Ordusu neden Afganistan’da olmayı sürdürecekti? Yanıt Aydınlık’ın dünkü saptamasındaydı: “Türkiye NATO’nun savaş alanı oluyor.”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Mayıs 2012
SINIR İHLALİ, AKP KOMPLOSU MU?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/04/2012
Tayyip Erdoğan’ın “Esad sınırımızı ihlal etti, gereken yapılacak” diyerek Türkiye’yi savaş pozisyonuna geçirdiği olaydan pis kokular yükselmeye başladı.
Sınır ihlali ya da Kilis olayı, kamuoyuna şöyle duyurulmuştu: “Suriye askerleri, ülkeden kaçan muhaliflere ateş açtı. Kilis sınırında ve Kilis içerisindeki Suriye mülteci kamplarında 3 kişi öldü. Biri tercüman biri de polis iki Türk de yaralandı.” (10 Nisan 2012 tarihli gazeteler)
Bu olaydan sonra ABD Esad’ı uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlamış, Erdoğan da NATO’yu göreve çağırmıştı!
MUALLİM: SALDIRI, AKP TEZGÂHI
BM’ye bir mektup yazan Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ise olaya ilgili AKP’yi işaret etti. Muallim Türkiye’yi “Suriye’deki durumu karışık göstermek için Kilis saldırısını tezgâhlamakla” suçladı!
Muallim, BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun’a mektubunda “Türkiye’nin Suriye içindeki eylemleri de kışkırtarak Suriyeli sivilleri Türkiye’ye kaçmaya zorladığını” savundu.
Kuşkusuz daha Suriye’de olaylar başlamadan, AKP’nin “1 milyon sığınmacı gelecek” diye açıklamalar yapması ve hazırlığa soyunması, Muallim’in iddiasını güçlendiriyor.
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, Rusya’da yaptığı görüşmelerde de AKP’yi suçlamış ve “Türkiye teröristlere silah verirken nasıl barış yapalım?” demişti. AKP’nin Suriye muhalefetine silah verdiği daha önce Mısır’da da gündeme gelmişti.
“KAPIYI ELE GEÇİRME” KIŞKIRTMASI
Aslında Kilis olayının AKP’nin duyurduğundan farklı yaşandığına dair başka kanıtlar da var. Örneğin NTV, “sınır ihlal edildi” diyerek savaşa soyunulan olayın, aslında muhaliflerin sınır kapısını ele geçirme girişimi sırasında yaşandığını ortaya çıkardı.
NTV’nin Kilis Valiliği’nden aldığı bilgiye göre Öncüpınar Sınır Kapısı’nın Suriye tarafına, yani Selem’e gece yarısı saat 03.00’te muhalifler saldırı düzenlemiş ve çatışma öğlen 12.00’ye kadar sürmüştü.
İki Türk’ün yaralanması da, bu 9 saatlik çatışma sırasında sınırı geçen kurşunların isabetiyle yaşanmıştı. AKP’nin daha olaylar başlamadan hazırladığı konteyner kentlerin sınırdan sadece 150 metre içeride olduğunu da özelikle vurgulayalım!
TÜRK GAZETECİLER NEDEN UNUTULDU?
Kilis olayı, akıllara, sınıra yakın Suriye kenti Cisreşugur’da geçen yıl yaşanan ve olayların büyümesine neden olan 200 güvenlik görevlisinin ölümünü getiriyor…
Ancak Suriye’de kayıp 2 Türk gazeteciyle ilgili gündeme gelen yeni iddia ise AKP – muhalifler ilişkisine daha da derinlemesine bakılmasını gerektiriyor.
Aydınlık dün “İki Türk gazetecinin muhaliflerin elinde olduğu ve İdlib’te tutulduğu” iddiasını sayfalarına taşımıştı. Aydınlık’a bilgi veren kaynakların, AKP’nin iki Türk gazeteciyle ilgili ciddi bir girişimde bulunmamasına dikkat çekmeleri, kuşkusuz çok anlamlı.
AKP – REJİM DÜŞMANLARI İTTİFAKI
Suriye meselesinin Batı’nın “İran – Irak – Suriye eksenine” karşı mücadelesinin bir ön cephesi olduğu ortada…
Erdoğan’ın Irak Başbakanı Maliki’ye suikast planlamakla suçlanan Haşimi’yle İstanbul’da “sır görüşme” yapması, Haşimi’nin aranmaktan kurtulabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alındığı iddiası, Davutoğlu’nun Maliki’yi düşürmek için Allavi – Barzani ittifakı kurmaya çalışması ve El Hekim’e kanca atması, bütünün Irak parçalarını oluşturuyor.
İsrail’in İran’a saldırmak istediği iddiası, AKP’nin İsrail’e kalkan olacak radara Kürecik’te ev sahipliği yapması, Dışişleri’nin “iki İran” politikası ve Erdoğan’ın Batı adına İran’ı masada tutma çalışmaları da, bütünün İran parçalarını oluşturuyor.
AKP’nin hem Suriye’de, hem de Irak’ta muhalifler üzerinden yürüttüğü mücadele, gittikçe bir Türk – Arap karşıtlığına, İran politikaları da gittikçe Türk – Bölge karşıtlığına dönüşüyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Nisan 2012