Posts Tagged Emre Uslu

WASHINGTON AÇILIMI

Özgür Gündem’den Veysi Sarısözen ve Taraf’tan Emre Uslu haklı sorular sormuşlar:

Sarısözen özetle şöyle diyor: “Kandil ‘geri çekilmeyi durdurduğu zaman’ ve İmralı, ‘AKP Kandil’e başka yol bırakmadı’ dediği zaman Erdoğan ve hükümet ‘görüşmelerin ipi kopar’ demedi. Ama Demirtaş konuşunca Erdoğan “görüşmelerin ipi kopar” dedi!” (Özgür Gündem, 16 Ekim 2013)

Sarısözen ortada bir tuhaflık olduğunu şu sözlerle resmediyor: “Silah görüşmenin iplerini koparmaya yol açmıyor, ama mesaj görüşmenin iplerini tarumar ediyor.”

Sarısözen yazısını, şu dikkat çeken “eleştiriyle” bitiriyor: “Siz ‘pakete yetmez’ derseniz, hükümet de size, ‘gerillanın susması yetmez, BDP de sussun’ der işte.

MİT’İN HER YAZDIRDIĞI YANLIŞ ÇIKTI

Emre Uslu ise sadece hükümetin değil, MİT’in de sesi olarak nitelediği Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin Açılım süresince yazdıklarını anımsatmış. (Taraf, 16 Ekim 2013)

Selvi’ye göre, daha doğrusu MİT ve AKP’ye göre Açılım üç aşamalıydı: 1. PKK’nın Türkiye sınırları dışına çekilmesi aşaması. 2. Demokratikleşme süreci aşaması. 3. Silah bırakma ve normalleşme süreci aşaması.

Selvi, 27 Şubat 2013’te bu anlaşma nedeniyle Cemil Bayık’ın PKK’den tasfiye edileceğini, 6 Mayıs 2013’te de tarafların müzakerede, kamuoyunun bildiğinden bir ay daha ileride olduğunu yazmıştı.

Uslu, tüm bunları yazdıktan ve her yazdığı yanlış çıktıktan sonra Selvi’nin önceki gün köşesinden Cemil Bayık’ın mesajlarına yer vermesini ve sürecin sıkıntılı olduğunu dile getirmesini köşesine taşımış ve ortaya çıkan tabloyla eğlenmiş. Uslu, “PKK barış değil, taktik ateşkes peşinde” diye yazdığı için Selvi ve benzeri seslerin kendisini “savaşçı” ilan ettiğini de özellikle anımsatmış.

Uslu sonuç olarak da hükümetin yanlış yaptığını, çünkü bu açılım sürecinin PKK’yi büyüttüğünü belirtmiş.

AÇILIM’IN HEDEFİ ZATEN PKK’Yİ BÜYÜTMEK

Ne Veysi Sarısözen’in “Siz ‘pakete yetmez’ derseniz, hükümet de size, ‘gerillanın susması yetmez, BDP de sussun’ der işte.” demesi, ne de Emre Uslu’nun “süreç PKK’yi büyüttü” saptaması aslında gerçeği yansıtıyor.

Zira Erdoğan-Öcalan ortaklığı üzerinden yürütülen Açılım’ın hedefi ne ülkeye demokrasi getirmekti, ne de PKK’yi bitirmek!

Açılım’a “Ankara merkezli” bakılınca haliyle taraflardan biri Açılım’dan “demokrasi”, diğeri de PKK’nin küçülmesini bekliyor.

Ancak Kürt Açılımı Ankara merkezli değil, Washington merkezlidir! Bu nedenle de Açılım ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgilidir, Irak’ın kuzeyini Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açarak Kürt Koridoru oluşturma hedefiyle ilgilidir, Diyarbakır’ı BOP’un merkezi hedefi yapma ilanıyla ilgilidir…

Bu hedefler, haliyle PKK’yi büyütecek ve daha kullanışlı bir enstrüman haline getirecektir!

KÜRT AÇILIMI DEMOKRASİ DEĞİL, FAŞİZM GETİRİR

Kürt Açılımı, Türklerin ya da Kürtlerin değil, Türkiye’nin, Irak’ın ve Suriye’nin de değil, fakat bir tek ABD’nin ve işbirlikçisi enstrümanların çıkarlarına yaramaktadır!

Kürt Açılımı, Ankara Açılımı yerine Washington Açılımı olduğu için de, Türkiye’ye demokrasi değil, daha otokrat bir rejim getirecektir. Nitekim son bir aydır “demokratikleşme paketinin” gölgesinde çıkarılan yasa ve yönetmelikler, ancak faşist bir düzende uygulanabilecek türdendir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Ekim 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

YA ERGENEON OLMASAYDI?

Bugün tarihi bir gün.

Birinci önemi şundan: 2001’de başlayan ve 2007’de uygulanan Ergenekon tertibinde kritik bir dönemece gelindi. Özel Görevli Mahkeme kararını verecek.

İkinci önemi şundan: Türk milleti 5 Ağustos’ta Silivri’de kendi kararını ilan edecek!

Bugün siz bu satırları okurken, Özel Görevli Mahkeme ile Türk milletinin kararı tarih önünde mücadele ediyor olacak! O mücadeleyi daha sonra yazacağız.

Gelin bugün şu soruya dayanarak tersine bir tarih okuması yapalım: “Ya Ergenekon davası olmasaydı, bugün kim nerede olurdu? Bu tertip uygulanmasa Türkiye nerede olurdu?”

ERDOĞAN TORUN BÜYÜTÜRDÜ

1. AKP Hükümeti’nin 11 yılı olmazdı! Bu partiyi Cumhuriyet karşıtı odak ilan edebilen Anayasa Mahkemesi, korkmadan gereğini de yapabilirdi! Kapatılmış ve yöneticileri bu kapatma kararı nedeniyle siyasetten men edilmiş AKP, yeniden iktidar olamazdı.

Abdullah Gül diye bir Cumhurbaşkanı, Cemil Çiçek diye bir Meclis Başkanı olamazdı. Recep Tayyip Erdoğan torun büyütüyor olurdu. Üstelik daha mutlu ve stressiz olurdu; Haziran ateşine düşmez, Eylül sendromu yaşamazdı.

Kemal Kılıçdaroğlu, belki en fazla bir dönem daha CHP’nin grup başkanvekili olur fakat asla genel başkan olamazdı.

MHP Washington icazetli iktidarlara gizli ortak olan Devlet Bahçeli’den kurtulur, ülkücüler kan ağlamazdı.

Baraj düşmüş, Meclis milletin tercihini daha doğru yansıtmış olurdu. Meclis’e girmiş ve grup kurmuş İşçi Partisi özellikle dış politikada Türkiye’nin önüne bölgenin yüzünü güldürecek programlar getirirdi. Doğu Perinçek’li, Ferit İlsever’li, Mehmet Bedri Gültekin’li, Erkan Önsel’li bir meclis, Atatürk’ün meclisi gibi olurdu.

Yalçın Küçük Meclis’e girmez, dışarıdan muhalefet ederdi.

2. Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde Org. Necdet Özel diye bir Genelkurmay Başkanı olmazdı. Korgeneral Salih Zeki Çolak, 2019’da Genelkurmay Başkanı olsun diye orgeneral yapılmazdı. Kuvvet komutanları, ordu komutanları, kolordu komutanları hep farklı isimler olurdu.

Yaşar Büyükanıt askeri lojmanlarda daha rahat dolaşırdı ama Hilmi Özkök için hiçbir şey değişmezdi!

YİĞİT BULUT’A DANIŞAN OLMAZDI

3. Gazeteler el değiştirmez, bugün işsiz kalan pek çok gazeteci işini korurdu. Yiğit Bulut Başbakan danışmanı olamazdı. Mehmet Ocaktan TMSF’nin el koyduğu bir gazeteye Genel Yayın Yönetmeni olamazdı. Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı köşe yazarı olamazdı. Emre Uslu ve Mehmet Baransu önüne gelen meslektaşına “artistlik” yapamazdı, haddini bilirdi. Ahmet Kekeç ve Salih Tuna yine yazardı ama edepli yazardı.

Turan Özlü Ulusal Kanal’ın Genel Yayın Yönetmeni, Deniz Yıldırım Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni görevlerini sürdürürdü. Yerlerine aşama aşama gelen TGB’nin başkanları Adnan Türkkan ve İlker Yücel, belki de hiç yayıncı olmaz ve tarihe geçecek kitle önderleri olurlardı. Hikmet Çiçek usta gazeteci olarak kimleri kimleri yetiştirirdi. Tuncay Özkan televizyonu elinden çıkarmak zorunda kalmaz, Mustafa Balbay’ın bulunduğu Cumhuriyet daha az savrulurdu. Soner Yalçın pazarları tam sayfa yazmayı sürdürürdü.

4.  Mehmet Haberal uluslararası ününü pekiştirecek ameliyatlara imza atar, Fatih Hilmioğlu YÖK Başkanı olurdu. Mehmet Perinçek Türk tezlerini dünyada en iyi savunan tarihçi olurdu.

Üniversiteler polisin karakolu olamazdı, bilim adamları bilim ölçütlerine göre belirlenirdi, özerk üniversiteler henüz tam kurulamadıysa da yaklaşılmış olurdu. Öğrencilerin üniversitelerde söz hakkı, hatta kim bilir oy hakkı bile olurdu.

Cumhuriyet devrimlerini savunan ve Anayasa’yı uygulayan Rennan Pekünlü’ye değil ceza verilmesi, dava bile açılamazdı. “Kızlı erkekli merdivenlerden iniyorlar” diyen bir il milli eğitim müdürü olamazdı. “Hamilelerin sokakta dolaşması terbiyesizliktir” diyen biri illaki yine olur ama bunu asla ekranlarda söyleyemezdi.

ÖCALAN EŞ BAŞBAKAN OLAMAZDI

5. Hakan Fidan Yenimahalle’nin önünden bile geçemez ve PKK ile Erdoğan adına anlaşmalar yapamazdı. Öcalan “eş başbakan” ya da “başbakan yardımcısı” olamaz, efendi efendi cezasını çekerdi.

PKK Güneydoğu’da otorite olamaz, Barzanistan serpilemez ve yeni bir kukla devletçik Suriye’nin kuzeyinde filizlenemezdi.

6. Hayatımızda Çalık, Sancak, Tamince, Gür isimleri olmazdı. Mücahitler mücahit kalırdı! Sokaklardaki 4×4 görgüsüzlüğü bu denli olmazdı. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olmazdı. Milyarder sayımızla övünmezdik.

7. Türk-İş işçi sendikası olmayı sürdürürdü. TMMOB iktidar baskısı altında kalmazdı. “Yetmez ama evetçilik” diye kavram oluşmazdı.

8. Cumhuriyetin bütün kaleleri tek tek zapt edilmezdi ve Cumhuriyet yıkılmazdı.

Siz de bu satırları okuduğunuz şu 5 Ağustos günü Cumhuriyeti yeniden inşa etmek üzere seferber olmazdınız.

Ama oldu! ABD ve AKP tüm bunları dün başardı.

Ama bugün sıra sizde, bizde, hepimizde…

Türkiye’yi yeniden kurmak ve kurtarmak için görev başındayız! 5 Ağustos’ta başladık…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Ağustos 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

TGB’YE OPERASYONUN ANLAMI

AKP’nin kolluk kuvvetleri, 3 Ağustos sabahı TGB’ye operasyon yaptı. Doğrusu şaşırmadık. Zira İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun bir gün önce soluna jandarma komutanını, sağına emniyet müdürünü alarak Silivri Özel Yetkili Mahkeme Başkanı’nın kararını duyurduğu(!) ve Silivri’de toplanmayı kanunsuz ilan ettiği(!) açıklaması, bu operasyonun habercisiydi.

TGB’ye operasyon diyoruz ama gözaltına alınanlar arasında İşçi Partisi yöneticisi, Ulusal Kanal yöneticisi ve çalışanları ile gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni İlker Yücel de var.

Operasyonun anlamı açık: Halkın 5 Ağustos’ta Silivri’de toplanmasını engellemek!

Valinin açıklamasıyla Silivri’ye gitmeyi kanunsuz sayarak ve TGB’nin liderlerine operasyon yaparak 5 Ağustos kâbuslarından kurtulacaklarını sanıyorlar! Nitekim o korkuyla gözaltı süresini de 72 saat ilan etmişler. Çünkü 48 saat olsa, TGB’liler 5 Ağustos sabahı dışarıda olacaklar!

‘SİLİVRİ’DEN TUTUKLU KAÇIRACAKLARDI’

Gözaltı kararında “arama ve el koyma işlemine niçin ihtiyaç duyulmuştur” diye bir bölüm var. Ne kadar normal ve yasal faaliyet varsa, hâkim onları yasadışı saymış: Otobüs kaldırmak, miting düzenlemek, mitinge halkı çağırmak vs. Hukuk fakültelerinde mutlaka incelenmelidir.

Bir de açık açık sanki suçmuş gibi şunu yazmışlar: “Mevcut hükümeti devirmek!”

Mevcut hükümetin devrilmesinin “suç” görüldüğü bir ülke, kuşkusuz demokratik değildir. Çünkü demokratik ülkelerde muhalefetin görevi zaten hükümeti yıkmaktır, devirmektir.

Ancak AKP’nin yönettiği Türkiye’de kurumlar gibi kavramlar da işgal edilmiştir. Örneğin Türk Dil Kurumu’na göre artık “hükümetin demokratik yollarla yıkılması” darbe demektir!

Hükümet karşıtı olmayı, hükümeti protesto etmeyi, hükümeti yıkmak ve devirmek istemeyi suç sayarak akıllarınca hükümetlerini koruyacaklardır!

Bu saçmalıklara insanları inandırmak mümkün olmadığı için de, önce TGB’ye “suç” aradılar. Samanyolu TV’den Taraf’a kadar, ellerinde ne kadar operasyonel yayın organı varsa, hepsinde birkaç gündür “TGB’nin Silvri’de suç işleyeceğini iddia ettiler.

Gittikçe de düzeysizleştiler. Örneğin Emre Uslu sosyal medyada, “plan, Silivri’yi basıp tutukluları kaçırmak” diye yazdı! CIA’nın ünlü “Çinliler aynı anda zıplayıp ABD’yi yıkacak” palavrasıyla yarışacak nitelikteki bu saçmalığın benzerleri birkaç gündür, telaşla, servis ediliyor.

Böylesi akıl tutulması iddialara yaslanmaları, kuşkusuz çaresizlik ve korkudandır. Böyle anlarda beyin normal çalışmaz!

JÖN TÜRKLER HÜKÜMET YIKAR!

Peki, 1987 doğumlu Çağdaş Cengiz’in başkanlığını yaptığı Türkiye Gençlik Birliği’nden neden bu kadar korkuyorlar?

Çünkü TGB’nin, 19 Mayıs 2012’de Taksim’de 250 bin gencin yürümesiyle başlayan büyük halk hareketinin kurmay örgütü olduğunu biliyorlar.

Çünkü TGB’nin 23 Nisan’larda, 19 Mayıs’larda, 29 Ekim’lerde Atatürk’ün izinde Türk Bayrağı’nı yükselttiğini ve bu nedenle halkın sevgilisi olduğunu biliyorlar.

Çünkü TGB’nin, Hatay’da halk düşmanlığına geçit vermediğini, Diyarbakır’da kardeşliği savunduğunu ve Ankara’da vatana sahip çıktığını biliyorlar.

Çünkü TGB’nin Gezi eylemlerinde, Haziran halk hareketinde kurmay roller üstlendiğini, barikatlarda halka önderlik ettiğini biliyorlar…

Çünkü TGB’nin Namık Kemal’lerden Mustafa Kemal’lere ve Deniz Gezmiş’lere uzanan Jön Türk hareketinin devamı olduğunu biliyorlar…

Ve Jön Türklerin genetik kodlarında yazılıdır: Milli olmayan tüm “mevcut hükümetler” devrilir!

Jön Türkler o yüzden hep devrimcidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Ağustos 2013

, , , ,

Yorum bırakın

‘MİT İÇİNDEKİ AYDINLIKÇILAR’ YALANI

Başbakan Erdoğan Reyhanlı saldırısının iki hafta öncesinden başlayarak hemen her gün İşçi Partisi’ni ve Aydınlıkçıları hedef aldı.

Reyhanlı saldırısından sonra ise İşçi Partisi’ni ve Aydınlıkçıları hedef alma nöbetini bu kez Cemaat devraldı ve kalemşorları “MİT içindeki Aydınlıkçılar” yalanı üzerinden saldırıya başladı.

Birbirleriyle çarpışan AKP ile Cemaat’in İşçi Partisi ve Aydınlık düşmanlığında kesişmesi önemli. Bugün bu kesişmeyi inceleyeceğiz:

EMRE USLU DUR!

1. Her gün ya köşesinden ya twitter üzerinden “MİT içindeki Aydınlıkçılar” diyerek “özel bir çalışma” yürüten Polis-Yazar Emre Uslu, operasyonun yeni bir aşamasına geçmiş ve dün köşesinden soruyor: “Erdoğan ve Hakan Fidan MİT içinde Aydınlıkçı ekibe nasıl izin veriyor?” (Taraf, 29 Mayıs 2013).

Uslu, Hakan Fidan adına şu yanıtı veriyor: “MİT’e geldi, kontrol altına alamadı, başarısız oldu, algısı yaratmamak için bu ekibi karşısına almak istemiyor. Hatta beraber çalışıyor, çünkü karşısına aldığında dayanacağı başka bir ekip neredeyse yok gibi.”

Uslu, sorusuna Başbakan Erdoğan açısından da yanıt veriyor: “Hakan Fidan ve Erdoğan, içine düştükleri Cemaat fobisi nedeniyle kendilerini bunlara yaslanmaya mecbur hissediyorlar…

Soru uydurma olunca, haliyle yanıtı da uydurma oluyor! Zekâ gerektirmez, bir parça vicdan taşıyan biri bile, üst düzey yöneticileri MİT şemalarıyla hapiste olanların, MİT içinde ekibi olmayacağını, olamayacağını bilir!

2. “MİT içindeki Aydınlıkçı kanat”, Uslu’nun iddiasına göre Erdoğan’ın ABD gezisinden önce medyaya şu haberi servis etmiş: El-Nusra’nın kontrolündeki üç araç Türkiye’deki ABD hedeflerini vuracak.

Uslu’ya göre “MİT içindeki Aydınlıkçı kanat” bu istihbarat notuyla hem Erdoğan’ı Obama karşısında zor durumda bırakmış hem de dünyada “Esad giderse Suriye El Nusra gibi terör örgütlerine kalır” algısı yaratmış!

Yukarıdaki değilse bile burası zekâ gerektiriyor. Zira Esad giderse Suriye’nin kimlere kalacağının anlaşılması için o tip bir istihbarat notuna gerek yok. Batı basını aylardır El Nusra’ya dikkat çekiyor zaten. İkincisi Erdoğan’ın Obama karşısında zor durumda kalıp kalmaması kendi pozisyonuyla ilgilidir. İstihbarat notları, üstelik CIA’yı aşarak, BOP eş başkanlığıyla bağıtlanmış ilişkileri torpilleyemez!

AKP İLE CEMAAT’İN ORTAK DÜŞMANI

Peki, ABD’deki bölünmenin bir yansıması olarak içeride çarpışan AKP ile Cemaat neden İşçi Partisi ve Aydınlık düşmanlığında ortak?

1. Çünkü İşçi Partisi ve Aydınlık anti-emperyalist; AKP ile Cemaat ise emperyalizmin farklı kesimlerinin Türkiye’deki temsilcileridir.

2. Tam bir yıldır birbirilerine karşı operasyon yürüten bu iki kuvvet, kendilerini zorda bırakan hamleler karşısında, rakibine “ortak düşmanı” hatırlatma mecburiyeti duyuyor. Her iki taraftan da “biz tepişirsek, onlar kazanır” mesajının zaman zaman yükselmesi bu nedenledir.

3. Erdoğan, ABD’nin dayattığı sistem değişikliğini ülkeye kabul ettirmek için CHP ve MHP’yi de “ikna etmek” zorunda olduğunu görüyor. Bu iki kuvveti buna mecbur etmek için de, psikolojik savaş yöntemlerine başvuruyor. İki partiye de “İşçi Partisi’nin kuyruğundasınız” diye yüklenerek, karşısındaki fiili cepheyi bölmeye çalışıyor.

4. Aynı yöntemi AKP’nin baskısı altında olan Cemaat de uyguluyor. Emre Uslu, “Hakan Fidan ve Erdoğan, içine düştükleri Cemaat fobisi nedeniyle kendilerini bunlara (Aydınlıkçılara) yaslanmaya mecbur hissediyorlar.” diyerek aslında AKP’ye “bize yaslan” mesajı vermiş oluyor.

GÜVENLİKLE İLGİLİ KURUMLARI UYARIYORUZ

Reyhanlı saldırısı nedeniyle MİT’in Emniyeti, Emniyet’in de MİT’i suçlaması, AKP ile Cemaat’in çarpışmasının bir yansıması olarak tarafların Reyhanlı’nın sorumluluğunu birbirine yıkma gayretidir.

Ancak her iki kesimin de Aydınlık düşmanlığına yönel(til)mesi, bir CIA marifetidir. Buradan hem AKP’yi hem de Cemaati, ama onlardan daha çok ülke güvenliğiyle ilgili tüm kurumları uyarıyoruz: Jandarma istihbarat raporu, dört adet bombalı araçtan söz ediyor. Bu istihbarat doğruysa, halen ülke içinde dolaşan iki bombalı araç var demektir. “MİT içindeki Aydınlıkçılar” hedef şaşırtması, bu araçların herhangi bir kentimizde patlatılmasını kolaylaştırıyor!

BAĞIMSIZ TÜRKİYE İÇİN BAĞIMSIZ KURUM

Bugün İşçi Partisi ve Aydınlıkçıları hedef alanlar bilmeliler ki, CIA patentli istihbarat yalanlarıyla, tam 45 yıldır Doğu Perinçek önderliğinde ABD’ye karşı Türkiye’nin çıkarlarını savunan Aydınlıkçıları karalayamazlar.

Ne 40 yıl önceki Ziverbey işkenceleri ne de 40 yıl sonraki Ergenekon tertipleri Aydınlıkçıları emperyalizme ve Gladyo’ya karşı mücadeleden alıkoyamamıştır. Tersine bu saldırılar, Aydınlıkçıların haklılığının kanıtı olmuştur, mücadelelerini büyütmüştür.

“Vatan, Namus, Emek” diyen Aydınlıkçılar CIA’nın hem MİT’teki, hem Emniyet’teki kliklerini dün olduğu gibi bugün de temizleyecek ve “bağımsız Türkiye için milli ve bağımsız kurum” hedefini sürdürecektir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Mayıs 2013

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ERDOĞAN BOP’ÇU, GÜLEN PASİFİKÇİ

Fethullah Gülen Cemaati’nin sözcüsü Hüseyin Gülerce, Reyhanlı saldırısının bir BOP tuzağı olduğunu yazdı dün! Hatta hızını alamayan Gülerce ABD’nin Irak’ı işgal ettiğini anımsatarak Ortadoğu’yu bölmek istediğini, sınırları yeniden çizmek istediğini, mezhep çatışması yaratmak istediğini de yazdı!

Hayır, Cemaatin geçmişte Irak işgalini nasıl alkışladığını anımsatmayacağız. Ya da Erdoğan’ın, Gülerce’nin bu yazısından sonra Salı grup konuşmasında “sol işaret parmağıyla Kılıçdaroğlu’nu, sağ işaret parmağıyla Bahçeli’yi yönlendiren Perinçek, başparmağıyla da cemaati yönlendiriyor” deme ihtimalini de hesaplamayacağız.

Sadece bölünmenin bu düzeye çıkmasının asıl nedenini inceleyeceğiz:

ABD’DE KIRAN KIRANA ÇARPIŞMA

Ufuk Ötesi’nde sık sık işaret ettiğimiz gibi ABD’deki bölünme kıran kırana çarpışmalara sahne oluyor. Son yazımızdan bu yana bile taraflar birkaç yeni cephede daha çarpışmaya başladı:

1. ABD’deki yarılma kuşkusuz hâkim sınıflar içindeki çelişmenin sonucudur ama şu andaki somut yansıması Beyaz Saray ile Kongre’nin karşı karşıya olması şeklindedir.

Bunu neden belirttik? Şundan: Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Barrack Obama dışında, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Joan Boehner ile bir araya gelecek.

Peki, bunun önemi ne? Bildiğiniz gibi Asya-Pasifik merkezli bir stratejiyle ABD’yi düzlüğe çıkaracağını varsayan Obama yönetimi, Suriye konusunu Türkiye’nin çözmesini bekliyor. Ancak ABD’nin geleceğini Ortadoğu’da görenler ise Suriye’ye doğrudan müdahale için bastırıyor.

Müdahaleciler bu nedenle Kongre’ye “Suriye’de İstikrarın Sağlanması-2013” isimli bir yasa tasarısı sundular. Tasarı ABD’nin Suriye’de uçuşa yasaklı bölge ilan etmesine ve muhaliflere ağır silah verilmesine izin veriyor. Tasarıyı hazırlayanlar, ABD’nin Rusya’yla uzlaşarak yapmayı planladığı Uluslararası Suriye Konferansı’na da ateş püskürüyor!

2. ABD Kongresi, geçen hafta Bingazi Saldırısı’nı yeniden gündeme getirdi. Cumhuriyetçiler,  Kongre’de dinlenen ABD’nin Libya’daki eski Misyon Şefi Yardımcısı Gregory Hicks’in açıklamaları üzerinden sadece Obama yönetimini değil, Hillary Clinton’un 2016 başkanlık adaylığını da hedef aldılar!

3. ABD Adalet Bakanlığı’nın, AP’ye haber sızdıran yetkilileri yakalamak için ajansın tüm çalışanlarını dinlemeye aldığı ortaya çıktı. Hürriyet’ten Tolga Tanış’ın bildirdiğine göre skandal şöyle gelişti: AP Yemen’de hâlâ süren bir CIA operasyonunu deşifre etti. Beyaz Saray haberin yayımlanmamasını istedi ancak AP dinlemedi. İş büyüdü.  Hatta FBI, şimdiki CIA Direktörü John Brennan dâhil birçok kişiyi olay nedeniyle sorguladı.

4. Hâkim sınıflar arasındaki yarılma Pentagon’a da yansıdı. Örneğin NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı Oramiral James Stavridis’in istifa ettiği haberi servis edildi medyaya. Ancak Stavridis görevinin başındaydı! Ne olmuştu gerçekte peki? Bu durum acaba Stavridis’in Obama’nın aksine Suriye’ye müdahale yanlısı olmasıyla ilgili miydi?

ERDOĞAN-GÜLEN ÇARPIŞMASI

ABD içindeki bu yarılma, haliyle Türkiye’deki temsilcilerine de yansıyor. Üstelik Obama’nın göreve geldiği 2009’un başından beri!

AKP ve Cemaat, Kürt Açılımı’nda da, Suriye konusunda da uyumlu değil.

Kuşkusuz bu iki konu başlığındaki çelişmenin ana dayanaklarından biri Erdoğan’ın “Kuzey Irak’ın Fethullahlaştırılması ve Güneydoğu’nun Barzanileştirilmesi” yerine, yola Abdullah Öcalan ile devam etme kararıdır. AKP’ye ortak yapılan PKK’nin Cemaati hedef alması ve Cemaatin de “çözüm sürecine” mesafe koyması bu nedenledir. Ancak bu ayrışmanın kaynağı da ABD’deki yarılmadır.

Bu yarılma, kimi AKP yetkililerinin “Washington önce Kuzey Irak’la ilişki kurmuyoruz diye kızıyordu, şimdiyse ilişkimizden rahatsız” diye yakınmasını da açıklıyor. Zira Obama’nın Ankara-Erbil yakınlaşmasından değil, bu yakınlaşma nedeniyle Maliki’nin İran’ın yanına itilmesinden rahatsız olduğunu anlamıyorlar.

AKP İLE CEMAAT’İN İSTİHBARAT SAVAŞLARI

AKP-MİT cephesiyle Cemaat-Emniyet İstihbarat cephesinin çarpışması, “Başbakanlığa böcek” olayından sonra, şimdi de Reyhanlı saldırısına yansıdı.

Erdoğan, Reyhanlı saldırısı sonrası açıkça Emniyet’i suçladı ve MİT’in istihbaratının doğru fakat Emniyet’in uygulamasının eksik olduğunu açıkladı. Başbakanlık Teftik Kurulu’nu harekete geçirdi.

Cemaat ise kalemşorlarının “MİT Muhaberat’ın oyununa geldi” yazılarıyla bu saldırıya yanıt veriyor. Emre Uslu’nun MİT’i açıkça hedef alan dünkü yazısında “Aydınlıkçılar MİT’i de kontrol ediyor” diye yazması ise cemaatin çapsız bir yalana sarılacak kadar sıkıştığını gösteriyor.

ABD YARILDI, F-AK KOALİSYONU BÖLÜNDÜ

Sonuç olarak ABD yarılınca, Türkiye şube temsilcileri de bölündü.

ABD’deki yarılma Türkiye’ye fiilen şöyle yansıyor: Erdoğan ABD’nin BOP’çu, Ortadoğucu kesimlerinin Türkiye şubesi olmayı sürdürüyor, Gülen Cemaati ise yeni stratejiye uygun olarak Pasifikçiliği seçiyor ve BOP eleştirisine soyunuyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Mayıs 2013

, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

BÖCEK SAVAŞLARI

Başbakan Erdoğan’ın bir yıl önce bulunan böcekleri ansızın konu edinerek “dinlendiğini” ilan etmesi AKP-Cemaat savaşında yeni bir aşamaya işaret ediyor. Bu tür “böcek savaşlarını” doğru okuyabilmek ve analiz edebilmek, öncelikle tüm olguları masaya yatırmaktan geçiyor. İşte -yerimiz yettiği ölçüde- bu savaşta yaşananlar:

1. Fethullah Gülen, İsrail’le Mavi Marmara krizi sonrasında “İsrail’in onayı olmadan hareket edilmesini otoriteye başkaldırı” olarak niteledi ve İHH üzerinden AKP’yi eleştirdi

2. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, 1 Ağustos 2010’da “İran destekçisi bir adam Türkiye MOSSAD’ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var” diyerek Hakan Fidan’ı hedef aldı.

3. Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak PKK ile masaya oturan Hakan Fidan’ın Oslo’daki görüşme ses kaydı internete düştü. Hem MİT hem de PKK, görüşmeyi sızdırmadığını açıkladı!

4. AKP, 12 Haziran 2011 seçimlerinden hemen önce Ergenekon soruşturmasının savcısı Zekeriya Öz ile polisi Ali Fuat Yılmazer’i görevden aldı. Zaman karara sert tepki gösterdi. (AKP bilahare Tufan Ergüder’i de, Hakkâri Emniyet Müdürü yaparak sürgüne gönderdi!)

5. Seçimlerden hemen sonra cemaatin sözcüsü Hüseyin GülerceErdoğan’ın ustalık döneminde iki sınavı olduğunu söyledi. Biri bakanlar kurulunun oluşturulması, diğeri de YAŞ süreciydi.

6. Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı terörle mücadeleden sorumlu başbakan yardımcısı ve ikinci adam yapması, cemaatin tepkisini çekti. Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi yazarlar, hemen her konuda Atalay’ı hedef aldılar, istifasını istediler! İkiliye göre Atalay, Ergenekon soruşturmasını sekteye uğratıyordu!

7. Zaman gazetesi bu süreçte Usta’yı açıkça hedef almaya başladı. Ali Ünal, “Ustalık dönemi ile ilgili üç endişe” başlıklı yazısında Erdoğan’ı “kendini beğenmişlikle” suçladı, böyle giderse hezimete uğrayacağını ima etti. Ardından Zaman yazarı Bülent Korucu da yine Erdoğan’ı hedef alan yazılar kaleme aldı.

8. Zaman gazetesi 23 Kasım 2011 günü Fethullah Gülen’in Sızıntı’daki bir yazısını yayımladı. 2005 tarihli yazıdaki “kibirli hasta” mesajı yerine ulaştı!

9. Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupla ortaya çıkan şike yasası kavgasında, cemaat Gül’den yana tavır aldı.

10. Fethullah Gülen, Erdoğan’ın hamleleri karşısında cemaate “Bir kere daha kefeni yırtıp, bir kere daha yeniden gömlek giyin” mesajı verdi.

11. Uludere’de 34 yurttaşımızın bombalanması olayında Cemaat yazarları istihbaratın kaynağının MİT olduğunu yazarak, kurumu hedef alan bir yayın çizgisi izledi.

12. Cemaat, 7 Şubat 2011’de, Oslo görüşmesi ve KCK davası üzerinden Hakan Fidan ile üst düzey MİT yöneticilerini sorgulamaya çalıştı. Erdoğan’ın ameliyat dönemine denk getirilen bu operasyon, karşı operasyonla ve çıkarılan bir yasayla durduruldu.

13. Erdoğan, bu operasyonun ameliyat sürecine denk getirilmesinden şüphelenerek MİT’e ev, araç ve ofislerinde böcek arattı. Erdoğan’ın bugün olduğunu açıkladığı böcekler işte o aramada bulundu.

14. Erdoğan, Başbakanlık korumalarının tümünü birden değiştirdi. Yeni korumalar ile eşyalarını toplayan eski korumalar arasında silah çekmeye kadar varan gerilim yaşandı!

15. Cemaat yazarları bir kez deBaşkanlık Sistemi üzerinden Erdoğan’ı hedef aldılar. Bu dönemde İhsan Dağı gibi yazarların, Erdoğan’ın sık sık referans aldığı Necip Fazıl’ın 12 Eylülcülüğüne gönderme yapması anlamlıydı.

16. Erdoğan Eylül 2012’de dershaneleri kapatma kararı aldı. Dershaneler, Cemaatin en önemli siyasal ve ekonomik faaliyet alanıydı. KPSS başta olmak üzere tüm sınavlarda kopya skandallarının ortaya çıkması, hatta son iki dönemde polis okulu sınav sorularının cemaate verilmemesi de bu savaşın parçasıydı.

17. Cemaat yazarları, dershanelerini kapatma kararı alan Erdoğan’ı “28 Şubat generallerine” benzeten yazılarla hedef aldı. Kimi cemaat yazarları da 4+4+4 sistemi tartışmaları üzerinden karşı atağa geçip, AKP’nin okulları olarak değerlendirilen İmam Hatip’lerin kapatılmasını savundu.

18. Taraf, bertaraf oldu!

19. Cemaat yazarları son günlerde sık sık Erdoğan’ın “tiranlaştığına” vurgu yapan eleştirilerde bulunuyorlar; AKP’nin İslamcılık ile demokrasi sentezinden totalitarizme yakın bir post-otoriterliğin çıktığını savunuyorlar.

ÇÜRÜMENİN GÖSTERGESİ

Böcek savaşları kuşkusuz stratejik piyonluğun sonucudur. ABD’deki iç çarpışmadan ve ABD ile İsrail arasındaki kimi çelişmelerden kaynaklanan bu böcek savaşları, bir yandan çürümenin ve karanlığın göstergesidir fakat diğer yandan da aydınlık yarınların işaretidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABD SALDIRISININ 4 HEDEFİ

Suriye Ulusal Güvenlik Binası’na yapılan ve Savunma Bakanı ve yardımcısı ile İçişleri Bakanı’nın ölümüne sebep olan saldırıyı, AKP destekli Özgür Suriye Ordusu üstlendi. Ancak saldırının çapı ve zamanlaması dikkate alınınca, bombalı intihar eyleminin ABD imzalı olduğu anlaşılıyor.

Peki, ABD bu saldırıyla neyi hedefledi?

KRİTİK 2 GÖRÜŞME, 1 OTURUM

1. Saldırı iki kritik görüşmeyle eş zamanlıydı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile Çin Devlet Başkanı Hu Cintao’nun Pekin’deki görüşmesi ve Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’daki görüşmesiyle çakışan saldırı, açık ki Suriye’ye dış müdahaleye geçit vermeyen Çin-Rusya ikilisini tehdit ediyordu.

2. Bombalı saldırı, BM’de yapılması planlanan “Suriye’deki görevli gözlemcilerin süresini 90 gün uzatma oylamasından” birkaç saat önce gerçekleşti. Ki oylama öncesi müzakereler tıkandığı için, oturum, bombalı saldırıdan hemen önce ertelenmişti.

Annan Planı’nın uygulanmasını istemeyen ve bir an önce Planı’nın rafa kaldırılmasını talep eden ABD, Şam saldırısıyla uluslararası ilişkileri sabote etmiştir.

ABD, ÇAREYİ TERÖRDE ARIYOR

3. Suriye’deki olaylar, 16 ay önce Cisreşugur’da 180 güvenlik görevlisinin katledilmesiyle başladı. Olay, tipik bir kontrgerilla faaliyetiydi. Çünkü ciddi bir devlet böylesi bir saldırı karşısında doğal olarak harekete geçecek, Batı ise Beşar Esad’ı “halka zulüm yapıyor” diye gösterecekti.

Ancak 16 ay sonunda ABD’nin planı işlemedi. Washignton, önceki gün yeni bir hamle arayışına girdi: Özgür Suriye Ordusu önceki gün ülke genelinde “Şam Volkanı” ve “Suriye Depremleri” adlı iki ayaklanma girişimi başlattı.

ABD’nin her türlü baskısına rağmen gerçekleşmeyen Türkiye saldırısına alternatif olarak devreye soktuğu bu ayaklanma girişimi Şam hükümeti tarafından çok sert bastırıldı. Halk ayaklanmamış, paralı teröristler etkisiz kalmıştı. Resmi olmayan rakamlara göre 400’den fazla terörist öldürüldü, yüzlercesi tutuklandı.

Dünkü Şam saldırısı, bu çaresiz ayaklanma girişiminin bastırılmasına gösterilen “terörist” tepkiydi. ABD, “iç savaş” seçeneğinin de işe yaramaması üzerine, çareyi terörde aramaya başladı. ABD, halk ayaklanmadığı için, teröre yöneldi!

TSK PLANA DİRENİYOR

4. Morton Abramowitz’in de itiraf ettiği gibi, Türkiye bir türlü Suriye’ye askeri müdahalenin liderliğini üstlenmedi. AKP Hükümeti, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu haksız saldırıya ikna-mecbur edemedi. Washington, bu nedenle Türk jetini tuzağa düşürdü, NATO yemi yaptı!

ABD eğitimli polis-yazar Emre Uslu’nun saldırıdan hemen sonraki açıklamaları anlamlıydı: “Şam’daki saldırı MİT’in Jet krizine karşı cevabı mı? İstihbarat parmağı vardır bu tip saldırılarda. Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı’yla sürpriz görüşme yapmıştı. MİT en azından böyle işler ve günler için var, rolleri varsa helal olsun.”

Washington, bir Türkiye-Suriye savaşı için yeni tuzaklar mı kuruyor?

Umarız, Türk Silahlı Kuvvetleri, AKP Hükümeti’nin “jetin intikamı alınacak” emrine ve aklına uymamıştır. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in “Suriye’ye ne yapacağımızı, yapınca görürsünüz” türünden açıklamaları, maalesef bu saldırıyı TSK’nin üstüne atmak isteyenlere kolaylık sağlamaktadır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Temmuz 2012

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

TARAF’IN HABERCİLİĞİ

Zaman yazarı İhsan Dağı, cemaatin çıkarları gereği haklı olarak soruyor: “Stratfor bu kavgaya değer mi?” (Zaman, 13 Mart 2012)

İhsan Dağı, MİT olayıyla AKP ve cemaatin; Stratfor belgeleri nedeniyle de ikisinin bu kez Taraf’la karşı karşıya geldiğine dikkat çekiyor.

Ve İhsan Dağı on yıllık bu “büyük koalisyon”un, “iş bitmeden” dağılma sinyalleri verdiğini saptayarak, tüm aktörleri uyarıyor!

AMERİKAN İŞİ

Hangi iş, dediğinizi duyar gibiyim…

Ortada İhsan Dağı’nın iddia ettiği gibi “kendiliğinden gelişen informal ve fiili bir koalisyon” yok elbette.

Dağı’nın “büyük koalisyon” dediği bu birleşme, ancak ortak bir görev olarak verilmiş ortak bir “iş” varsa eğer, gerçekleşirdi.

TARAF’IN BALONLARI

İhsan Dağı, “Bilgi Destek Planı ve Faaliyet Çizelgesi”, “İrticayla Mücadele Eylem Planı”, “Balyoz Operasyonu”, “Aktütün Görüntüleri”, “İnternet Andıcı”, “Pimi Çekilip Askere Verilen Bomba” gibi CIA imalatı haberleri, Taraf’ın gazetecilik başarıları olarak listelemiş ve soruyor: Tüm bu başarılı haberlerden sonra gazetecilik değeri olmayan Stratfor belgelerini yayınlamaya değer mi bu kavga?

Taraf’ın belgeleri hangi amaçla yayımladığını, kuşkusuz en iyi, Wikileaks belgelerini nasıl tahrif ettiklerini orijinalleriyle karşılaştırarak saptayan Aydınlık bilir!

Dolayısıyla Taraf’ın Stratfor belgelerini sırf gazetecilik olsun diye değil, AKP’ye Atlantik’ten atılan Suriye sopası olarak saptayabiliriz haliyle…

Taraf’ın haberciliğinin ne olduğu şu birkaç örnekten bile anlaşılır aslında:

TARAF’IN YALANLARI

Örneğin Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini NTV’nin düşürdüğünü iddia etmişlerdi. Güya Mirgün Cabas, telefon sinyalleriyle başarmıştı bu işi. Telefonların ne zaman edildiğinin saptanmasından sonra bile utanmadılar hiç!

Örneğin İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Taraf’ın yalanları nedeniyle birkaç kez tazminat kazandı. Önder Aytaç, 14 Aralık 2009 tarihli “Kürt Ergenekon ve Derin Öcalan” başlıklı yazısı nedeniyle Perinçek’e 5 bin lira tazminat ödemeye mahkûm edildi.

Yine Taraf gazetesi 6 Şubat 2010 tarihli “emirleri Perinçek veriyor” başlıklı yalan haberi nedeniyle, 5 bin lira tazminatla cezalandırıldı!

Yine Taraf yazarı Roni Marguiles 3 Nisan 2010 günü Perinçek’e karşı kullandığı ifadeler nedeniyle 5 bin lira tazminata mahkûm edildi.

2 BİN 760 YALAN

Bu tip operasyonel yalanlar dışında, göz önündeki olaylarda bile nasıl rahatça yalan söylediklerine en önemli örnek, 25 Kasım 2011’de Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’in Silivri’ye dava izlemeye gittiğini yazmaları oldu.

Taraf, ertesi günü “ajanstan gelen haberi yanlış anladık” diye kıvırmıştı anımsarsınız…

Unutmadan, bir de TGB’nin Emre Uslu’yu işlettiği Taraf’ın “büyük bombası” var, hani şu ellerinde patlayan!

Uzatmayalım. Google arama motoruna “Taraf’ın yalanı” yazdığınızda, karşınıza çıkan tam 2 bin 760 sonuç, ne anlatmak istediğimizi somut olarak ortaya koyuyor zaten!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Mart 2012

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ERDOĞAN – GÜLEN ÇATIŞMASI

MİT olayıyla ileri bir aşamaya sıçrayan Erdoğan – Gülen çatışmasının nereye varabileceğini görebilmek için, tarafların hangi olaylarda, nasıl karşı karşıya geldiklerini anımsamamız gerekiyor:

1. Erdoğan, Mavi Marmara olayında, İsrail’i “devlet terörü” yapmakla suçlarken, Fethullah Gülen İsrail’le uzlaşılmamasını eleştirmiş ve İsrail’in onayı olmadan yola çıkılmasını “otoriteye başkaldırı” olarak eleştirmişti.

2. AKP, Ergenekon soruşturmasının savcısı Zekeriya Öz ile polisi Ali Fuat Yılmazer’i görevden aldı. Zaman karara sert tepki gösterdi.

3. Seçimlerden hemen sonra cemaatin sözcüsü Hüseyin Gülerce, Erdoğan’ın ustalık döneminde iki sınavı olduğunu söyledi. Biri bakanlar kurulunun oluşturulması, diğeri de YAŞ süreciydi. Cemaat AKP’den açıkça Ergenekon ve Balyoz’da adı geçen tüm subayları emekli etmesini istiyordu. AKP bu talebi yerine getiremedi. Org. Koşaner ve komutanlar bu plana fren koydu.

Gülerce, YAŞ sonucunu Habertürk’te şu sözlerle yorumladı: “Bu nasıl ustalık dönemi, anlayabilmiş değilim.” Gülerce, yeni bakanlar kurulu ile ilgili hoşnutsuz olduğunu da ima etti.

4. Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı terörle mücadeleden sorumlu başbakan yardımcısı ve ikinci adam yapması, cemaatin tepkisini çekti. Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi yazarlar, hemen her konuda Atalay’ı hedef aldılar, istifasını istediler! İkiliye göre Atalay, Ergenekon soruşturmasını sekteye uğratıyordu!

5. Zaman gazetesi Usta’yı açıkça hedef almaya başladı. Ali Ünal, “Ustalık dönemi ile ilgili üç endişe” başlıklı yazısında Erdoğan’ı “kendini beğenmişlikle” suçladı, böyle giderse hezimete uğrayacağını ima etti. Ardından Zaman yazarı Bülent Korucu da yine Erdoğan’ı hedef alan yazılar kaleme aldı.

6. Zaman, uzun tutukluluk sürelerinden rahatsızlığını dile getiren Bülent Arınç’a tepki gösterdi ve Arınç’ın bu türden açıklamalarına sayfalarında yer vermedi. Hatta Arınç’ı hedef alarak, tutukluluk sürelerinin düşürülmemesini savunan AKP milletvekili Şamil Tayyar’a geniş yer verdi.

7. Ali Fuat Yılmazer’den sonra İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Tufan Ergüder de, Hakkâri Emniyet Müdürü yapılarak sürgün edildi. İlginçtir, Zaman Ergüder’in sürgünüyle ilgili emniyet müdürleri kararnamesini haber yapmadı!

8. Zaman gazetesi 23 Kasım günü Fethullah Gülen’in Sızıntı’daki bir yazısını yayımladı. Durum dikkat çekiciydi, çünkü yazı 2005 yılına aitti. Yazı bir nevi “hatırlatma” mesajı taşıyordu: “Böyle (kibirli) bir hasta her zaman kendini olağanüstü görmenin yanında çok defa, başkalarını, hususiyle de meslek, meşrep, yol-yöntem açısından kendine/kendilerine rakip saydığı kimseleri küçük görür ve gösterir; onlara karşı sürekli faikiyet hezeyanları yaşar; başkalarına ait fazilet ve meziyetleri duymaya asla tahammül edemez; edemez ve duydukça öfkeden çatlayacak hale gelir.”

9. Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupla ortaya çıkan şike yasası kavgasında, cemaat Gül’den yana tavır aldı.

10. Gülen, cemaatine “yeni gömlek giyin” mesajı verdi: “Bir kere daha kefeni yırtıp, bir kere daha yeniden gömlek giyip, bir kere daha vira bismillah diyerek meseleyi yeniden ele alma, yeniden anlama ve yeniden tahlil etmeye koyulmamız iktiza ediyor.”

11. Erdoğan‘ın birinci ameliyatında Fethulah Gülen’in “geçmiş olsun” mesajı yayınlamaması, AKP kurmaylarınca not edildi.

12. Erdoğan ile Gül arasındaki cumhurbaşkanlığı görev süresi çatışmasında, cemaat açıkça Gül‘e destek verdi.

13. Cemaat yazarları, Uludere bombalamasında açıkça MİT’i suçladı.

14. AKP’yi iyi analiz eden kesimlerde, İlker Başbuğ’un tutuklanması şöyle yorumlandı: “Başbuğ’un tutuklanmasında Erdoğan’ın taraf değil, hedef olduğunu söylemiştik. Başbuğ’u tutuklayan irade Erdoğan’a da dokunur.”

15. Erdoğan ile Gülen arasındaki çatışmanın son perdesinde Özel Yetkili Savcı, Erdoğan’ın PKK ile görüşmelerde özel temsilciliğini yapan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ve MİT’in eski üst düzey yöneticilerini şüpheli olarak ifadeye çağırdı. AKP kurmaylarına göre “artık cemaatin hedefinde Erdoğan vardı.”

AKP, operasyonda rol alan ve cemaate yakınlıklarıyla bilinen savcı ve polisleri görevden aldı; Fidan‘ı korumak için “kişiye özel yasa” tasarısı hazırladı.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Şubat 2012

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ABD’NİN ÇUKURCA’DAKİ BEŞ MESAJI

24 askerimiz neden öldü?

AKP ve akıl hocalarının Çukurca “analizleri”, sorumuzun en önemli ipucudur:

‘ŞAHİN BAYIK, GÜVERCİN KARAYILAN’

Taraf’tan Emre Uslu, PKK’nin şahin kanadının Öcalan’a rağmen savaştığını iddia ediyor. Şahin kanadın Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mustafa Karasu ve Bahoz Erdal’dan oluştuğunu söylüyor. Karşılarındaki güvercin ise Murat Karayılan!

‘ÇÖZÜMÜN ADRESİ ÖCALAN’

Zaman’dan Mümtaz’er Türköne de, PKK içindeki bir kanadın, silahlı patronluğa devam etmek için terörü azdırdığını yazıp, Öcalan’ın akan kanı durduracak faktör olduğunu, terörü durdurmak için fırsat ve imkân sağlayacağını belirtiyor. Öcalan’a “göz hapsi” önerisini sürdürüyor.

Yeni Şafak’tan Salih Tuna ise PKK’nin şahin kanadının, terör eylemlerini, Öcalan’ın ev hapsine çıkmasını engellemek için yaptığını savunuyor.

‘AÇILIM SÜRECEK, SİVİL ANAYASA YAPILACAK’

Star’dan Fehmi Koru PKK’nin kafasının karışık olduğunu yazıyor. Ahmet Kekeç de hükümet sözcüsü edasıyla teminat veriyor: Merak etmeyin, açılım da sürecek, sivil anayasa da yapılacak! Ergun Babahan ise “silahlı kuvvetlerin etkin mücadele edemediğini” ileri sürüyor, pası alan Mehmet Altan “keşke gerçek bir ordumuz olsaydı” diyor!

‘PKK İRAN-SURİYE EKSENİNDE’

Sabah’tan Mahmut Övür, PKK’nin amacının Erdoğan’ı Esadlaştırmak olduğunu söylüyor ve İran-Suriye ekseniyle hareket eden PKK’nin yanlış siyasi tercih yaptığını yazıyor.

AKP yandaşlarının mesajları böyle…

Peki, acaba PKK bu saldırıyla ne mesaj vermek istedi? İşte kendi yayın organlarındaki açıklamalarından ortaya çıkanlar:

PKK’NİN AKP’YE BEŞ MESAJI

1.) Barış Grubu’nun AKP-PKK organizasyonuyla Habur’dan girişinin yıldönümünde yapılan bu saldırı, PKK’nin AKP’ye “süreci devam ettir” baskısıdır.

2.) Saldırı ile Hükümete, Öcalan’la yeniden masaya otur baskısı yapılmaktadır.

3.) Hükümetten KCK operasyonlarını durdurması istenmektedir.

4.) Hükümetten TSK’nin operasyonlarına engel olunması istenmektedir.

5.) “Kayıpların sorumlusu asker üniforması giyen Gül’dür” diyen PKK, Gül’e
“başlattığın Kürt Açılımı’nı sürdür” demektedir.

ÇUKURCA’DA SALDIRAN PKK DEĞİL, ABD’DİR

Tüm mesajları birleştirdiğimizde ortaya şu sonuç çıkıyor:

1) TSK’nin etkisizleştirilmesi sürdürülerek 2) Kürt Açılımı karlılıkla ilerletilmeli, 3) AKP ve PKK masaya oturmalı 4) ve Yeni Türkiye’nin bölünme Anayasası’nı kotarmalı! 5) Türkiye bu süreçte İran ve Suriye ile de düşman olmalı ve ABD’nin bölge politikalarına tamamen mecbur kalmalı!

Bu sonuçla ortaya çıkan mesajın adresi Washington’dur.

Dolayısıyla Çukurca’da TSK’ye saldıran PKK değil, aslında ABD’dir.

24 ASKERİMİZ NEDEN ÖLDÜ?

ABD’nin beş mesajı askerlerimizin neden öldüğünü açıkça göstermektedir:

24 askerimiz ABD’nin Büyük Ortadoğu planı için öldü!

24 askerimiz ABD’nin Büyük Kürdistan ve bölünmüş Türkiye planı için öldü!

24 askerimiz, hükümet temsilcileri Oslo’da PKK’ye, “Ordunun şuan yaptığı planlı bir operasyon yoktur” teminatı verdikleri için, yani TSK’nin elini bağladıkları için öldü!

24 askerimiz, TSK’nin seçkin kurmay kadroları Silivri’de, Hasdal’da esir olduğu için öldü!

Ve en önemlisi 24 askerimiz, Genelkurmay Başkanlığı ABD’nin taktığı çuvalı hâlâ çıkaramadığı için öldü!

Askerlerimiz, “bölünme anayasasının” Silivri’de ve Hasdal’da esirleri, Çukurca’da şehitleridir.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
21 Ekim 2011

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: