Posts Tagged François Hollande

ARTIK BAŞKA BİR DÜNYADAYIZ

Olası görmediğimizi belirttiğimiz Suriye’ye saldırı, savaş medyasının ilan ettiği Perşembe sabahı gerçekleşmedi. Hatta bizi doğrulayan tersine rüzgârlar esmeye başladı…

Önce ABD geri adım attı, ardından da İngiltere ile Fransa çark etti. Erdoğan ise artık daha yalnız! Üstelik “değerli bir yalnızlık” da değil bu…

Son 24 saatte olanları hızla özetleyelim: ABD Başkanı Barack Obama “kesin bir kararımız yok” dedi. İngiltere İşçi Partisi, parlamentoda müdahale kararının önüne barikat kurdu. En ateşlisi olan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande bu kez “Siyasi çözüm için her şey yapılmalı” dedi. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun, Suriye’deki heyetin süresini uzattı. NATO ise “bizlik bir şey yok” havasında…

Bir tek Erdoğan geri adım atmıyor. Daha doğrusu, adımlarını fazlasıyla ileri attığı için, şimdi geri atamıyor! Üstelik içeride çok daha sıkıntılı… Zira daha dün “Mısır’da darbenin arkasındalar” dedikleriyle Suriye’ye karşı savaşa soyunmayı tabanına açıklamak durumunda!

Aslında tablonun iki günde hızla değişeceğini Ahmet Davutoğlu’nun sözlerine bakarak da anlayabilirdik. Davutoğlu “yeni bir Suriye kurulacak” diyor. 15 gün ömür biçtiği Beşar Esad’ın hâlâ koltuğunu ve üstelik daha da sağlam bir şekilde koruduğu düşünülürse, elbette rüzgâr hızla ters esmeye başlayacaktı…

SURİYE MÜTTEFİK KAZANIYOR

Yeni bir Suriye kurulmayacak ama yeni bir dünya kuruluyor. Artık ABD’nin tek başına at koşturduğu, tek bir hamlesiyle ülkeleri hizaya soktuğu bir dünyada değiliz…

Örneğin Avusturya Başbakanı Werner Faymann, Almanya’daki Ramstein Amerikan üssünden kalkarak Suriye’yi vurmaya gidecek F-16 savaş uçaklarına hava sahasını açmayacağını ilan etti.

Örneğin, KKTC Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs’ın Suriye’ye saldırı için bir sıçrama tahtası olmayacağını açıkladı.

Örneğin Almanya’daki iktidar partisi dâhil tüm partiler, Suriye’ye müdahaleye karşı çıktı.

Örneğin Mursi’nin devrilmesiyle oluşturulan geçici hükümetin Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, Suriye’ye müdahaleye karşı çıktı. Mursi döneminin Mısır’ının Haziran ayının son haftasında Suriye’ye cihat ilan ettiği anımsanırsa, bu köklü değişikliğin önemi daha iyi anlaşılır.

Rusya, Çin ve İran destekli Suriye’nin artık daha çok müttefiki var!

CENEVRE’YE GÜÇLÜ GİTME MÜCADELESİ

Bakınız oluşan tablo İsrail’i bile tedirgin etti. İsrail basınına da yansıyan tedirginlik şu: Olası bir Suriye saldırısıyla hedef olacak ilk ülke İsrail! Üstelik sadece Suriye değil, Hizbullah ve İran da İsrail’in üstüne çökecek.

Bu gerçeklik, ABD’nin müdahale isteklerini frenleyen etkenler içerisinde gün geçtikçe daha üst sıralara çıkmaya başladı.

Diğer yandan ABD’nin ekonomisi, ucu açık bir savaşa izin vermiyor. Ve Çin’in varlığı, ABD’nin ekonomisini savaşla düzeltmesine de imkân vermiyor!

ABD’nin nasıl bir açmaz içinde olduğu, en iyi New York Times’ın yayımladığı makalede görülüyor: “Şişirilmiş tehditlere ve hızlanan askeri hazırlıklara karşın Başkan Obama henüz Suriye’ye yönelik askeri operasyon konusunda ikna edici bir hukuki ve stratejik savunma ortaya koyabilmiş değil. (…) Askeri ya da başka türlü, her türlü eylemin Esad rejimiyle muhalefet arasında bir siyasi anlaşma kurmak için planlanması gerekiyor. Eğer askeri operasyonun daha geniş bir stratejik amacı varsa ve operasyon kapsamlı bir diplomatik planın parçasıysa, Obama’nın bunu açıklaması gerekiyor.”

Dün de belirttiğimiz gibi, Cenevre-2 toplantısı öncesinde masaya güçlü oturma hamleleri sıklaştı! Kimyasal komployla başlayan gelişmelere bu pencereden bakmak gerekiyor…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Ağustos 2013

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

PARİS’TE İSTİHBARAT SAVAŞI

Fransa önceki gün Afrika ülkesi Mali’ye girdi. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, ülkesinin Nijerya ve Senegal’le birlikte Mali güvenlik güçlerinin yanında, Konna terör gruplarına karşı operasyon başlattığını açıkladı. Hollande operasyonun “gerektiği kadar” süreceğini açıkladı.

Fransa Mali’ye girerken, Başbakan Erdoğan da Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayan beş günlük Afrika ziyaretini tamamlıyor ve yurda dönüyordu. 300 işadamıyla yapılan ziyarette en dikkat çeken şey ise Başbakan Erdoğan’ın, Senegal’de köle ticaretini simgeleyen heykel için “Bunu Fransa’ya geri göndermek lazım” demesiydi.

Fransa’nın Mali’ye girdiği günün öncesindeki akşam ise Paris’te 3 PKK’li öldürüldü. PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Söylemez), şifreyle girilebilen bir apartmandaki Kürt Enformasyon Bürosu’nda, susturuculu silah ya da silahlarla ikisi üçer, biri de dört kurşunla başlarından vurulmuştu.

Erdoğan ile Öcalan’ın ABD’nin Kürt Koridoru planı içinde müzakere yürüttüğü bir süreçte işlenen bu cinayet, tarafları karşı karşıya getirdi. AKP sözcüleri olayı “PKK içi infaz” diye nitelerken, BDP Eş Genel Başkanı Gülten Kışanak, birinci olağan şüphelinin AKP Hükümeti olduğunu söyledi. BDP’nin diğer Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a göre suikast aslında Öcalan’a yapılmıştı!

Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan ise karşılıklı suçlamaların ardından yeni bir adres gösterdi: Dost ülkeler!

Peki, kimdi bu dost ülke ya da ülkeler? ABD? Almanya? Fransa? Akdoğan isim vermiyordu…

SAKİNE CANSIZ DEĞİL FİDAN DOĞAN!

Çetiner Çetin’in haberine göre Sakine Cansız, 1. ve 4. Oslo görüşmelerine katılmıştı. Hatta MİT, Hakan Fidan’ın Almanya’da tedavi gören Celal Talabani’yi ziyareti sırasında Cansız’la, bu yeni süreç öncesinde, Kasım ve Aralık aylarında iki kez Köln’de görüşmüştü. (Yeni Şafak, 12 Ocak 2013)

Yine iddialara göre Sakine Cansız, Öcalan’ın süreçle ilgili göndereceği dört mektuptan birinin de muhatabı olacaktı.

Ancak böylesi bir suikastın, üstelik izlenen bir büroda, Fransız istihbaratının bilgisi dışında işlenmesinin mümkün olmayacağı gerçeği, Sakine Cansız’dan ziyade Fidan Doğan üstünde durulmasını gerektiriyor. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın onu tanıdığını açıklaması oldukça anlamlı. Fidan Doğan’ın, PKK’nin Avrupa’daki en etkin “diplomatlarından” biri olduğu ve Fransa İçişleri Bakanı ile yakın ilişkisi olduğu da belirtiliyor.

Daha da ilginci, Sakine Cansız ile Leyla Şaylemez’in, Paris’e Fidan Doğan’ı alıp Almanya’ya götürmek üzere geldiği bilgisidir!

Ayrıca suikastın otopsi sonucuna göre 18:00 ile 18:30 arasında yapıldığı belirtilmekteyse de, ölenlerle telefon bağlantısının 6 saat önce, yani 12:00’de kesildiği, üstelik 11:30’da Almanya’ya bilet alındığı gibi olgular, olayı Fransa açısından sorunlu hale getirmektedir.

ABD SONRASI İÇİN MÜCADELE

Kuşkusuz bu tip istihbarat ilintili, örgüt içindeki çelişmelere dayanarak işlenen suikastlarda asıl adres sis perdesinin arkasındadır. Örneğin güçlü bir istihbarat örgütü, daha zayıf bir istihbarat örgütünün içindedir; o istihbarat örgütü içinde kendine bağlı bir klik vardır.

Bu genel doğruyu belirttikten sonra şu olgulara bakalım şimdide…

ABD’nin Asya-Pasifik merkezli bir strateji benimseyerek Kuzey Afrika’yı da kapsayan Büyük Ortadoğu’dan adım adım çekildiği bir süreçte, Türkiye ile Fransa’nın önce Libya’da, sonra da Suriye’de “birbirini dirsekleyerek” aynı cephede yer aldığını biliyoruz.

Eski bir Fransız Mandası olan Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen Paris’le, ABD’nin Kürt Koridoru planından “Kerkük – Musul” petrolleri ile nemalanmak isteyen Ankara arasında bir çelişme olduğu da görülüyor. Özellikle Suriye muhalefetinin nasıl şekillendirileceği konularında dönem dönem bilek güreşi de yaşanmıştı.

Dolayısıyla Ankara ile Paris Ortadoğu’da çıkar çatışması içindedir. Bu çıkar çatışması, tarafları, “Öcalan’la müzakereyi” ve “PKK’ye desteği” birbirleri aleyhlerinde düğümlemeye itmektedir.

Tüm bunlar, kuşkusuz Paris’teki suikastı aydınlatmaz. Ama meseleye farklı bir bakış açısı sunar belki…

İzleri araştırmayı sürdüreceğiz.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Ocak 2013

, , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

AKP’YE AFGANİSTAN GÖREVİ

ABD Afganistan’a 7 Ekim 2001’de saldırdı. 12 Kasım’da Kâbil’in düşmesiyle, Afganistan işgali başlamış oldu.

16 Ocak 2002’de İngiltere’nin liderliğinde NATO’ya bağlı Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti ISAF oluşturuldu. Türkiye’nin da dâhil edildiği bu yapının görev alanı Kabil ve çevresiyle sınırlıydı.

Ancak 2003 yazından itibaren Taliban’ın toparlanmaya başlaması ve direnişe geçmesi Washington’u yeni hamlelere zorladı. 18 Ekim 2003’te, ISAF’ın yani NATO’nun görev alanı tüm Afganistan’ı kapsayacak şekilde yeniden belirlendi.

2003 Türkiye’sine kabul ettirilemeyeceği için, Türk askerinin muharip olmaması ve görev alanının Kâbil’le sınırlı kalması kararlaştırıldı. Bu kadarı ABD için yeterliydi. Türkiye’nin varlığı,  Afganistan’ı işgal eden kuvvetlerin “haçlı ordusu” görüntüsünden çıkmasını sağlayacaktı! Türk bayrağı, Afgan halkının direnişini yumuşatacaktı!

NATO ÜYELERİ ÇEKİLİYOR

Ancak ABD/NATO için işler beklenildiği gibi gitmedi. Taliban, direnişi gittikçe yükseltti ve NATO’ya ağır kayıplar verdirtti. Üstelik işgalin ekonomik maliyeti, 2008 kriziyle derin sarsıntılar yaşayan ABD’yi zorladı, kamuoyunun tepkisini çekti. Obama yönetimi, tıpkı Irak gibi Afganistan’dan da çekilmenin takvimini yapmaya başladı…

Dahası bu yıl Washington, kökünü kazımayı hedeflediği Taliban’la Katar’da müzakerelere bile başladı. Belirlenen takvime göre NATO, 2014 itibariyle Afganistan’dan tamamen çekilmiş olacaktı.

İşte Chicago’da yapılan NATO Zirvesi bu geri çekilme nedeniyle önemliydi. Hatta Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande, 2014’ü beklemeyip bu yılsonuna kadar muharip askerlerini çekmeyi planladıklarını açıkladı. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise “Afganistan’a beraber girildi, beraber çıkılmalı” görüşünü savundu.

NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ise “çekilme işini aceleye getirmek istemediklerini, ittifak üyelerinin bu konuda dayanışma içinde olması gerektiğini” savundu.

Esas patron Obama ise 2014 yılı sonuna kadar Afganistan’da savaşın sona erdiğini ilan edeceklerini bir kez daha belirtti.

AKP: NATO ÇEKİLSE DE TSK KALACAK

Ya Türkiye? Ya bugüne kadar “Afganistan’daki askerlerimiz zaten muharip değil, sadece yardım için oradayız” diye kamuoyu tepkisini savuşturan Ankara?

İlginçtir… ABD geri çekilme takvimi açıklıyor, Fransa o takvimden önce geri çekilmek istiyor ama AKP birden, “siz çekilseniz de ben Afganistan’da kalırım” çizgisine giriyor?

Sahneye Chicago zirvesinden iki ay önce Savunma Bakanı İsmet Yılmaz çıkıyor ve 20 Mart’ta “NATO çekilse bile Türkiye Afganistan’da olmayı sürdürecek” diyor. Ardından yandaş medyaya “Türkiye’nin Afganistan’da olmasının önemi” içerikli operasyonel yazılar servis ediliyor.

Ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Chicago yollarına düşerken Türkiye’nin resmi tutumu ilan ediliyor: “Türkiye zirvede her ne karar alınırsa alınsın, talep edildiği sürece Afgan halkına yardım götürülecek.” (TRT, 19 Mayıs 2012)

Sonrası uluslararası oyun: ABD’den ajanslara şu bilgi düşüyor: “BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, Afganistan’da 2014 yılında ISAF Gücü’nün çekilmesinden sonra da Türkiye’nin desteğine devam etmesi talebinde bulundu.”

Artık AKP’ye Afganistan’da yeni bir görev verildiği ortadaydı. Gül’ün Karzai ile görüşmesinde 1921 tarihli Afganistan’la Dostluk Anlaşması’nı yenileme talebinde bulunması, bu görevin cilasıydı…

NATO’NUN SAVAŞ ALANI

Herkes çekilirken Türk Ordusu neden Afganistan’da olmayı sürdürecekti? Yanıt Aydınlık’ın dünkü saptamasındaydı: “Türkiye NATO’nun savaş alanı oluyor.”

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Mayıs 2012

, , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: