Posts Tagged Fidan

Fidan’ın Beyaz Saray’daki altı görüşmesi

ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmeye, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da katıldı. Çünkü Trump’ın Şara’yla varmak istediği anlaşmaların sonuçları, hem Suriye’deki Türk varlığı ile SDG’nin konumunu hem de İsrail boyutuyla Ortadoğu’yu ve yeni düzen arayışlarını ilgilendiriyor. 

Trump’ın masasındaki konular şunlardı: Suriye’nin İsrail’le normalleşmesi, Şam-SDG entegrasyonunun sağlanması, Şam’ın IŞİD karşıtı koalisyona katılması, Suriye’nin neoliberal düzene entegrasyonu… 

Trump’ın bunlar karşılığındaki tavizleri de Şara ve arkadaşlarının terörist listesinden çıkması, Suriye’ye uygulanan Sezar yaptırım yasasının Rusya ve İran’la ticaretin kapsam dışında bırakılarak ve de süre şartıyla kaldırılması. 

Fidan’ın programı

Fidan’ın Beyaz Saray’daki altı görüşmesine bakacak olursak… 

1) İlki, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın doğrudan Trump-Şara zirvesinin bir bölüme dahil edilmesiydi. Fidan bu görüşmesini şöyle detaylandırdı: “Şara ve Trump görüşmesi sırasında bir ara bizi toplantıya davet ettiler. Ben de toplantıya katıldım. Özellikle Suriye’nin güneyindeki, kuzeyindeki sorun alanları daha iyi nasıl yönetilebilir? Sezar Yasasıyla ilgili çalışmalar nasıl yapılabilir? Onlara detaylı bakma imkanımız oldu.”

2) Fidan, Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Şara’yla ayrıca görüştü.

3) Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile ikili görüşme yaptı. 

4) Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ile üçlü görüşme yaptı.

5) Fidan, Beyaz Saray’da ABD Dışişleri Bakanı Rubio, Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’la beşli bir toplantı yaptı. Daha sonra ABD Başkan Yardımcısı JD Vance de katıldı ve toplantı altılı sürdürüldü.

6) Fidan, Witkoff ve Barrack ile ayrıca üçlü bir toplantı yaptı. 

Kritik konu entegrasyon

Peki Fidan’ın görüşmelerinde hangi konular ele alındı, masada neler vardı?

Fidan’ın açıklamasına bakılırsa “özellikle Suriye konusunda büyükelçi Barrack ile ve Filistin, Rusya-Ukrayna ve İran konusunda da Witkoff ile çok detaylı bir görüşme yaptım.” (AA, 11.11.2025) 

Bu arada ABD Dışişleri Bakanlığının açıklamasına göre, ikili görüşmede Rubio Fidan’a “Rus enerjisi alımını durdurma çağrısını” yineledi. (AA, 11.11.2025) 

Kuşkusuz Ankara açısından Beyaz Saray’daki bu görüşmelerin en kritik konusu SDG’nin Şam’la entegrasyonuydu. Konu hem entegrasyonun hangi yönde gelişeceği açısından hem de Türkiye’deki açılım süreciyle ilişkisi bakımından kritik önemde. Fidan her ne kadar “Suriye’de problemler dikkatle yönetilmezse ülke giderek parçalanmayla karşı karşıya kalabilir” uyarısı yapsa da, SDG’nin Şam’la entegrasyonu konusu Ankara’dan ziyade Washington’un istediği yöne doğru şekilleniyor. 

ABD, teröristi kendine ortak yaptı

Peki Şara’nın Beyaz Saray ziyaretinden ne sonuçlar çıktı? 

1) Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu konusunda Washington ile Şam anlaşmaya vardı. (Bu arada Washington’un YPG/SDG için Şam’la anlaşma yapması, ABD’nin YPG/SDG’yi “kara ordum” diye nitelemesinin doğal devamıdır.) Suriye Dışişleri Bakanlığı anlaşmayı “kurumları birleştirmek ve ulusal güvenliği artırmak için atılan bir adım” diye tarif etti. (Cumhuriyet, 11.11.2025).

2) Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, “ABD’nin Suriye ile İsrail arasında bir güvenlik anlaşması sağlanmasına verdiği destek” vurgulandı. Ancak Trump’ın istediği İbrahim Anlaşmasının imzalanmasının henüz olgunlaşmadığı anlaşılıyor. Şara, Trump’la görüşmesinden sonra Fox News’e yaptığı açıklamada “İbrahim Anlaşmasının söz konusu olmadığını” belirtti ama devamında şöyle dedi: “İsrail ile şu anda doğrudan müzakereye girmeyeceğiz, belki Başkan Trump bu tür bir müzakere için yardımcı olabilir.” (Sputnik, 11.11.2025).

Şara işaret ettiği türden bir müzakere için Trump’tan yardım isterken, İsrail ile Suriye arasında “güvenlik müzakerelerinin” sürdüğünü ise not edelim. 

3) ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasına göre Suriye’ye uygulanan Sezar Yasası, 180 gün süreyle ve Rusya ile İran ticaretleri kapsam dışında bırakılarak askıya alındı. Böylece ABD Şara’dan istediklerini koparabilmek için yaptırım kartını elinde tutmaya devam edecek. 

4) Şam yönetimi ve HTŞ, ABD liderliğindeki “IŞİD Karşıtı Küresel Ortaklığın Yürütme Grubu”na katıldı. Böylece HTŞ ile YPG/SDG aynı cephede yan yana getirilmiş oldu. 

5) ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’a göre Şara’nın Beyaz Saray’a davet edilmesinin en önemli anlamı, Turmp’ın “sorunu (Şara’yı) ortağa dönüştürmesi” oldu. (Sputnik, 11.11.2025).

El Kaide’nin kolu olarak Suriye’de Nusra Cephesini inşa eden, El Kaide lideri Bağdadi’nin Nusra-IŞİD birleşmesi isteğini reddederek HTŞ’yi kuran ve ABD tarafından 2013’te “küresel terörist” ilan edilen Şara’nın (Colani) Barrack’ın ifadesiyle “ortağa dönüşmesi”, ABD için anı zamanda bölgede bir model ilişki anlamına da geliyor!

Bu arada Trump, ziyareti öncesinde BM Güvenlik Konseyi’nden HTŞ lideri Şara’ya yönelik yaptırımların kaldırılmasını istemişti. Konseyin 14 üyesi Şara’ya yaptırımın kaldırılması için olumlu oy kullanırken, sadece Çin çekimser oy kullandı. (Sputnik, 11.11.2025)

6) Şara, Trump’la görüşmesinden önce, Washington’da IMF Başkanı Kristalina Georgieva ile biraraya geldi. Görüşmede “Suriye’nin ekonomik kalkınmasına yönelik olası işbirliği adımlarının değerlendirildiği” açıklandı. ABD açısından amaç, Suriye’nin neoliberal sistemeye entegrasyonu elbette… 

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
11 Kasım 2025

, , , , , ,

Yorum bırakın

ABD Şara’yı korumaya aldı

HTŞ lideri Colani’yi Esad’a karşı yıllarca koruyan ABD, şimdi de onu “radikal gruplara” karşı korumaya aldı. Böylece emperyalizm ile terör örgütleri arasındaki çok katmanlı ilişkilere dair ortaya ilginç bir örnek çıktı. Açalım:

Colani’nin terörist kimliği

HTŞ lideri Colani, 27 Kasım 2024’te Türkiye’nin kontrolündeki İdlib’den, yine Türkiye’nin kontrolündeki Suriye Milli Ordusu (SMO) gruplarıyla beraber çıktı ve İsrail hava kuvvetlerinin de dolaylı yardımıyla 8 Aralık’ta Şam’a girip, iktidar oldu. ABD ve Türkiye’nin terör listesinde olan, başına ödül konulan Colani, kravat takıp Ahmet eş-Şara asıl ismiyle Suriye’nin cumhurbaşkanı oldu. 

Peki mesele savaşı kazanan bir teröristin, meşruiyet kazanarak terörist sıfatından düşmesi miydi sadece? Öyle olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Zira ABD’li ve Türk yetkililer, Colani’yle, daha “resmen teröristken” de işbirliği yaptıklarını açıkladılar bu süreçte.

Jeffrey’nin Colani’yle 7 yıllık işbirliği

Örneğin ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, el-Meşhed kanalına yaptığı açıklamada, “Colani ile dolaylı ilişkileri olduğunu, onu Esad hükümetine karşı koruduklarını” açıkladı (Harici, 15.5.2025). 

Peki ne zamandan beri? Jeffrey, “Suriye konusunu devraldığımdan beri” diyor. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi olan James Jeffrey, 17 Ağustos 2018’de ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi olarak atandı. Yani ABD, HTŞ lideri Colani’yle 8 Aralık’tan yaklaşık 7 yıl önce dolaylı ilişkiye geçmişti. (CIA eliyle ilişkinin daha gerilere gitmesi de olası elbette.) Yani ABD, başına para ödülü koyduğu bir terör örgütü liderini, aslında 7 yıldır koruyor ve bir ülkenin yasal hükümetini yıkması için onu el altından destekliyordu!

Ford, Colani’yi siyasete hazırladı 

Bitmedi. ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, İngiltere merkezli bir kurum adına Colani’yi “siyasete kazandırma” göreviyle, onunla üç kez görüştüğünü açıkladı (Cumhuriyet, 20.5.2025). Ford, bu görüşmelerden ilkinin İdlib’de, 2023 yılında olduğunu söyledi (Harici, 20.5.2025). Ford ayrıca, Colani’nin dönüşümünün 2016’da başladığını belirtti. 

Anımsayacaksınız, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, 8 Aralık’tan sonra bir Fransız kanalına yaptığı açıklamada “HTŞ yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu” demişti. 

ABD’nin Colani’den üç beklentisi

Gelelim bugüne… 

ABD kravat takıp “Cumhurbaşkanı Şara” yaptığı Colani’yi, bu kez radikal gruplara karşı korumaya geçiyor. Bunu da ABD’nin şimdiki Suriye Özel Temsilcisi, aynı zamanda ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan Tom Barrack A-Monitor’a açıkladı: “Şara’nın etrafında bir koruma sistemi oluşturmalıyız” (AA, 11.6.2025).

Barrack açık açık “ABD’nin çıkarları Şara’nın çıkarlarıyla örtüşüyor” diyor ve Washington’un ondan üç temel beklentisini açıklıyor. Bunları da “yaptırımların kaldırılması için koşulumuz yok ama beklentimiz var” diyerek açıklıyor: “ Filistinli militanlara karşı daha sert tutum alınması, IŞİD’le mücadele ve Suriye’nin (İsrail’le) İbrahim Anlaşmaları’na katılma yönünde adımlar atması.”

Barrack bu yönde “sessiz bir anlayışla” hareket edildiğini, “Suriye’de 400 kilometrekarelik tampon bölge kontrolü ele geçiren İsrail ile Şam yönetiminin normalleşeceğine dair sinyaller” olduğunu belirtti.

CENTCOM’dan Ankara’nın rolüne övgü

Bu arada Barrack’ın “koşul değil beklenti” demesi ile Cumhur İttifakı’nın PKK’yle müzakeresinin “koşul yok, gerekler var” diye formüle edilmesi arasındaki benzerliğe dikkatinizi çekeyim.

Fakat benzerlik sadece “koşul yok beklenti var” ile sınırlı değil, ”entegrasyon” kavramı da var. Biliyorsunuz, PKK’nin silah bırakması ama karşılığında “siyasete entegrasyonu” deniliyor. İşte bu, Suriye’de de geçerli. 

CENTCOM Komutanı Michael Erik Kurilla açıkladı: “Suriye’nin kuzeydoğusundaki unsurların Suriye yönetimine entegrasyonu için çalışıyoruz. Türkiye bu konuda çok olumlu bir rol oynuyor” (AA, 10.6.2025).

Burada entegrasyon, “devlet yönetimine ortak olma”, “ordu içinde ayrı birim olma” anlamına geliyor tabi…

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
12 Haziran 2025

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Barrack’ın özel misyonu

ABD, İsrail ve Türkiye Esad’ı devirmede ve HTŞ’nin Şam’da iktidar olmasında dolaylı ortaklık yaptı. ABD adına James Jeffrey ve Robert Ford’un, İsrail adına Benjamin Netanyahu’nun ve Türkiye adına Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları, her üç ülkenin HTŞ’yle işbirliğine ve Colani’yi Esad’a karşı koruma rollerine işaret ediyor.

Esad’ı devirmede ve terör örgütü lideri Colani’yi Ahmet eş-Şara olarak Suriye’ye cumhurbaşkanı yapmaktaki dolaylı ortaklık, elbette Şara’nın izleyeceği politikalarda farklılık gösteriyor. Her üç ülkenin de Kürt meselesi ve “nasıl bir Suriye” konusunda çeliştiği görülüyor.

İşte Trump’ın arkadaşı olan ABD Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın özel misyonu bu çelişmeleri çözmek.

ABD, İsrail ve Türkiye’nin Kürt planları

ABD’nin Suriye’de iki hedefi var: 1) Şara’yı Suriye-İsrail normalleşmesine mecbur etmek. 2) Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de Türkiye’ye Kürt özerk bölgesini kabul ettirmek.

İsrail’in Suriye’de iki hedefi var: 1) Suriye’de genişlemek, tampon bölge elde etmek, tampon bölgeyi Dürzi özerk bölgesiyle desteklemek ve bunlar için de Şam’ı belli bir güç seviyesinin altında tutmak. 2) Suriye’de esas olarak bağımsız bir Kürt devletinin kurulması ama olmadığı takdirde Irak’taki gibi bir Kürt özerk bölgesinin tanınması.

Türkiye’nin Suriye’de iki hedefi var :1) Ankara etkisinde İslamcı bir Suriye rejiminin inşası. 2) Resmi olarak Suriye’nin siyasal birliğini savunmak. Ancak Ankara, Irak deneyiminden hareketle gayriresmi olarak a) kültürel seviyede bir Kürt özerk bölgesini kabul etme, b) Türkiye etkisinde bir Kürt özerk bölgesini tanıma ve c) Kürt bölgesini Türkiye adına himaye etme seçeneklerini el altında tuttuğu izlenimini veriyor.

Barrack’ın Abdi’den istediği

Peki ABD Büyükelçisi Tom Barrack bu çelişmeleri nasıl çözecek? Elbette Barrack’ın asıl amacı ABD’nin çıkarlarını savunmaktır, o nedenle bu çelişmeleri ABD’nin yararına çözmek isteyecektir.

Barrack bu misyonu gereği, Ankara’da işbaşı yapar yapmaz, yeni bir göreve daha atandı: ABD’nin Suriye Özel Temsilciliği.

Barrack, bu görevinin gereği olarak da öncelikle YPG ve SDG komutanı Mazlum Abdi’yle bir telefon görüşmesi yaptı. (Amberin Zaman, Al Monitor, 30.5.2025). Barrack, Abdi’ye IŞİD’le mücadelede desteklerinin süreceğini söyledi ve “Abdi’yi, Washington’un arabuluculuğunda Türkiye ile yürütülen gerilimi düşürmeye yönelik görüşmelere devam etmesi için teşvik etti” (Al-Monitor’dan aktaran Serbestiyet, 31.5.2025).

ABD’nin arabuluculuğunda normalleşme

ABD’nin arabuluğunda Türkiye ile görüşmelerin nasıl gittiğini de YPG ve SDG komutanı Mazlum Abdi Shams TV’ye şöyle açıkladı: “Türkiye ile 2,5 aydır bir ateşkesimiz var. Geçici ve şartlı bir sükunet sözkonusu. Bunun kalıcı bir ateşkese dönüşmesini umuyoruz. Türkiye ile doğrudan ilişkilerimiz ve doğrudan kanallarımız var, aynı zamanda arabulucular da mevcut. (…) Türkiye ile ateşkesimiz, bu çözüm sürecinin bir ürünüdür. (…) Türkiye’nin çözümünü istediği bazı güvenlik dosyaları var ve biz şu anda bu dosyalar üzerinde çalışıyoruz. Sınır hatları, temas hatları ve diğer dosyalarla ilgili meseleler var. Ayrıca Türkiye, SDG’nin Suriye ordusuyla bütünleşmesi ve diğer dosyalar konusuna da önem veriyor. (…) Erdoğan ile görüşmeye açığız” (Serbestiyet, 31.5.2025).

2.5 aydır bir ateşkesin sürdüğünü zaten sahayı izleyenler doğruluyor. Ayrıca konunun Tom Barrack ve ABD’nin arabuluculuğunda yeni bir boyuta evrildiği de anlaşılıyor: Önce Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler (Cumhuriyet, 14.4.2025), ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan (AA, 29.5.2025), örgütü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) diye telaffuz etmeye başladılar. 

Bunun anlamı açık: PKK’nin Suriye kolu PYD ve onun askeri birimi YPG, Ankara için adım adım Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak normalleşiyor.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
2 Haziran 2025

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Dün Colani’yi ekenler, bugün biçiyor

Suriye’de bugün çeşitli aktörlerin güç mücadelesine dönüşen iki temel mesele var:

1) Suriye’nin İsrail’le anlaşması konusu.

2) Suriye’nin kuzeydoğusundaki PYD bölgesinin geleceği konusu.

ABD’nin Suriye’ye yaptırımları kaldırıp kaldırmayacağından Ankara’nın PKK ile yürüttüğü “silah bırakma” sürecine kadar pek çok mesele, bu iki konunun geleceğini belirleyecek nitelikte.

Azerbaycan’daki İsrail-Suriye görüşmesi

ABD için iki konu da kritik önemde ve ikisi de birbirini etkileyecek nitelikte. Washington yönetimi o nedenle, HTŞ lideri ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet el Şara’yı yaptırım kartı ile sıkıştırıyor bir süredir.

Sunduğu şartlara bakılırsa, Beyaz Saray’ın yeni önceliği, Suriye’nin İsrail’le normalleşmesi. ABD Başkanı Donald Trump bu amaçla Suudi Arabistan ziyareti sırasında Şara ile görüştü ve Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı dörtlü zirvede masaya şartlarını koydu. ABD’nin beş şartından biri yaptırımların kaldırılması karşılığında Suriye’nin Abraham Anlaşmasını imzalayarak İsrail’i tanıması. Hatta Trump görüşmenin ardından “Kendisine (Şara’ya) anlaşmaya katılmasını önerdim, o da kabul etti” dedi.

Nitekim Trump’ın “Suriye’ye yaptırımları kaldırdık” açıklamasını, Azerbaycan’da yapıldığı belirtilen “İsrail-Suriye görüşmesi” haberi izledi. Şara da “arabulucular aracılığıyla” İsrail ile görüştüklerini kabul etti zaten. İsrail medyasına göre ise İsrail Ordusu Harekat Dairesi Başkanı Tümg. Oded Basyuk’un Suriye yönetiminden temsilcilerle Azerbaycan’da yaptığı görüşmede, Türk yetkililerde de yer aldı!

ABD ve Türkiye’nin Colani’yle ilişkisi

Şara‘nın, yani HTŞ terör örgütü lideri Colani’nin, dünyayı şaşırtacak şekilde kendisini 8 Aralık 2024’te Şam’da cumhurbaşkanı olarak bulmasının, bugün yürüyen politikaların ön hazırlığı olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor.

Belli ki hem Ankara hem de Washington, terör örgütü lideri olarak başına ödül koydukları zamanlarda bile Colani’ye bugünler için yatırım yapmışlar. Kimin daha çok yatırım yaptığı ve kimin Colani üzerinde daha çok etkisi, gücü, kozu olduğu kritik mesele elbette. 

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Colani’yle 8 Aralık’tan önce de temaslarının olduğunu belirtmiş, hatta bir Fransız kanalına yaptığı açıklamada “HTŞ yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu” demişti. Benzer şekilde ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey de ”görevi devraldığından beri Colani’yle dolaylı ilişki yürüttüklerini, onu Esad yönetiminden koruduklarını” açıkladı.

ABD-İsrail-Türkiye üçgenindeki gelişmeler

Bu ilişki ağı hem terör örgütü HTŞ’nin 8 Aralık’ta Esad’ı devirerek nasıl cumhurbaşkanı olduğunu, hem de Esad’ın yıllardır direndiği Atlantik taleplerinin nasıl sıra sıra yerine getirildiğini açıklıyor.

O süreçte de söyledik: Türkiye, HTŞ’nin Esad’ı devirmesinde İsrail’le dolaylı ortaklık yapmış oldu. Zira İsrail ordusu, HTŞ’nin Şam’a ilerlemesini kolaylaştırmak için yolu üstündeki Suriye ordusu mevzilerini hava saldırılarıyla temizledi sürekli. Nitekim bunu sonradan İsrail Başbakanı Netanyahu da açıkladı.

Böylece ABD, İsrail, Türkiye üçgeninde, başta belirttiğimiz iki temel konu düzleminde önemli gelişmeler başlamış oldu:

1) Suriye İsrail’le Azerbaycan’da görüşmelere başladı. Görüşmelerde Türkiye de yer alıyor. ABD İsrail’le Abraham Anlaşması imzalaması karşılığında Suriye’ye yaptırımları kaldırıyor.

2) Şam yönetimi PYD/YPG/SDG ile anlaştı. Ankara’yla yeniden Açılım başlatan PKK, bu isimle mücadeleyi bırakıp, silahlarıyla Irak’tan Suriye’ye geçiyor. Bugüne kadar PYD’yi PKK’nin Suriye kolu sayan Ankara, bu tutumundan geri adım atıyor; örneğin Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler PYD/YPG yerine, artık SDG ismini telaffuz ediyor.

Sorun şu ki aslında olanlar, ABD ve İsrail’e daha çok yarıyor.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
19 Mayıs 2025

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

Fidan’ın HTŞ’ye İsrail tavsiyesi

Şam’ı ziyaret eden dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a Washington’un taleplerini sıralıyordu: “Şam; direniş eksenine destek vermemeli, Hizbullah’la ilişkisini askıya almalı, Filistinli grupların Suriye’de temsilcilik açmasına izin vermemeli, Golan Tepeleri’nin işgaline karşı uluslararası kamuoyu oluşturmaya çalışmamalı, çözümü ABD-İsrail-Suriye üçlü müzakeresinde aramalı, İsrail ile ilişkilerini iyileştirmeli.”

Esad’ın ABD’ye yanıtı kısa ve net oldu: “Hayır.”

Sachs’ın açıkladığı o belge

ABD’li ekonomi profesörü ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Başkanı Prof. Dr. Jeffrey Sachs, Antalya Diplomasi Forumu’nda, eski NATO Başkomutanı Org. Wesley Clark’tan aldığı belgeyi anımsatınca, ben de Powell’ın Şam ziyaretini anımsadım. 

Clark’ın verdiği belgeye göre ABD beş yılda yedi savaş hedeflemişti ve Suriye de o hedeflerden biriydi. 2004 Irak direnişi, 2006 Hizbullah’ın İsrail’i vurması ve 2008’de Putin’in Batı’ya Gürcistan’dan verdiği yanıt, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni geciktirdi. Washington Suriye operasyonunu 2011’de “Operation Timber Sycamore” adıyla başlattı. 

Ayrıntılarını “Suriye’nin Sevr’i: Amerikan Koridoru”nda yazdım. ABD operasyon için bir bölge cephesi kurdu. Cephenin en kilit ülkesi Türkiye’ydi. Türkiye muhalif gruplara ev sahipliği yapacaktı, sınırlarını açıp dünyanın dört bir tarafından Suriye’ye cihatçıların akmasını sağlayacaktı, topraklarında ABD’nin muhalif gruplara “eğit-donat” programı uygulamasını sağlayacaktı vb. 

ABD’nin BOP Eş Başkanlığını yürüten Erdoğan hükümeti, böylece “Yeni Osmanlı” hayaliyle ABD-İsrail’in planına eklemlendi.

İsrail’in Suriye’deki hedefi

İsrail, emperyalist ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakoludur. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile İsrail’in “Büyük İsrail” projesi örtüşüyor. 

Suriye’de Esad’ı hedef alan Atlantik operasyonu boyunca, İsrail de kendisine biçilen rolü sergiledi; istihbarat, suikast, sabotaj ve silah depolarının vurulması gibi alt operasyonlarla Esad yönetimini ve Suriye Ordusunu zayıflatıp, muhaliflerin işini kolaylaştırmaya çalıştı.

Bu dönemde Eski İçişleri Bakanı Gedeon Sa’ar ile emekli asker Dr. Gabi Siboni’nin İsrail Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü için hazırladığı “Suriye Devletini Bölmek” başlıklı rapor, Tel Aviv’in hedefini ortaya koyuyordu: “Suriye’nin İsrail için tehdit olmaktan çıkması için Esad’ın devrilmesi ve dört parçalı (Nusayriler, Dürziler, Kürtler ve Sünni Araplar) federal Suriye’nin kurulması.”

8 Aralık’ta Esad’ın devrilerek El Kaide kökenli HTŞ’nin Şam’da iktidar olması, İsrail’in o hedefine giden yolda bir virajın daha aşılması demekti.

AKP’nin Suriye politikası İsrail’e yaradı

Kısacası AKP Hükümeti’nin izlediği çizgi, Suriye’de İsrail’in önünü açtı. İktidar bu gerçeği perdelemek için “İsrail-Esad ortaklığı” yalanına bile sarılmış durumda. 

İşte Prof. Dr. Jeffrey Sachs’ın Antalya Diplomasi Forumu’ndaki “savaş Esad yüzünden çıkmadı” özetli belgeli ve ABD-İsrail ikilisini mahkum eden konuşması, bu nedenle iktidarı rahatsız etti; günlerdir Sachs’ın açıkladığı gerçeklere karşı “tez üretmeye”, Esad karşıtlıklarını sergilemeye devam ediyorlar. 

Gerçek ortada: İsrail, 8 Aralık’tan önce sadece Golan Tepeleri’ndeydi; HTŞ’nin iktidarında ise işgal ettiği toprakları genişletti ve “çıkmayacağım” diyerek adım adım yerleşiyor.

’HTŞ İsrail’le anlaşmak istiyorsa…’

Geniş analize gerek yok. Gerçek basit ve sadedir her zaman.

2011’den önce Beşar Esad Türkiye’nin dostuydu. Adana Mutabakatı ile terör baskılanmıştı. Suriye’de İsrail yoktu. Esad İsrail karşıtı bölgesel cephenin önemli bir aktörüydü. 

8 Aralık 2024’ten sonraki Suriye: ABD, PYD ile HTŞ arasında anlaşma sağladı. PKK/PYD, SDG olarak Suriye devletine ortak oluyor. İsrail Suriye topraklarını işgal edip yerleşmiş durumda; kuzeyde Kürtlere, güneyde Dürzilere destek veriyor. Federal Suriye hedefine ulaşmak için, 8 Aralık’tan önce hava operasyonlarıyla önünü açtığı HTŞ’yi bu kez baskı altında tutmaya çalışıyor. ABD yaptırım kartı üzerinden HTŞ ve Suriye devletini İsrail’i tanımaya zorluyor. 

AKP mi? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 4 Nisan’da Reuters haber ajansına verdiği röportajda şöyle diyordu: “Suriye İsrail ile belirli anlaşmalar yapmak istiyorsa bu onların işidir.”

Powell “İsrail’i tanı ve anlaş” diye Esad’ı tehdit etmiş, “hayır” yanıtı almıştı. 20 yıl sonra Şam’da Esad yok, HTŞ var ve AKP HTŞ’ye “istiyorsan İsrail’le anlaş” diyor.

Esad’ı neden yıktılar?!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
17 Nisan 2025

, , , , ,

1 Yorum

Barrack’ın Türkiye hedefi

Lübnan’dan ABD’ye göç eden bir aileye mensup diye AKP medyası bayram ediyor: “ABD, Türkiye’ye dedesi ‘Osmanlı vatandaşı’ olan bir büyükelçi gönderiyor!”

Doğru, 1900 yılında ABD’ye göç eden Lübnanlı Hristiyan bir ailenin torunu ama California’da doğdu, Los Angeles’ta büyüdü Tom Barrack. Eski ABD Başkanı Ronald Reagan’ın California’da komşusuydu. Reagan yönetiminde İçişleri Bakanlığı müsteşar yardımcılığı da yaptı.

77 yaşında zengin bir avukat ve işadamı Tom Barrack; ve elbette tam bir Amerikalı!

ABD’nin Türkiye programı

İktidar cephesi “Osmanlı vatandaşı” diye seviniyor ama Tom Barrack’ın büyükelçilik ataması için 1 Nisan’da ABD Senatosu’nda sorulara verdiği yanıtlar ve yaptığı Türkiye açıklamaları, karşımızda Türkiye’yi komşularıyla ve Asya’yla düşmanlaştırmayı hedefleyen bir diplomata işaret ediyor. 

Aslında Barrack, Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un 16 Mart’taki Erdoğan-Trump telefon konuşmasını “dönüşümsel” diye yorumlamasına uygun bir “yeni Türkiye” programı açıklıyor. 

Böylece Trump’ın Erdoğan’a “bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” demesinin de içeriğini dolduruyor. 

Türkiye’ye Ukrayna övgüsü

Tom Barrack, Senato’daki oturumda, öncelikle Türkiye’yi övdü: “Türkiye’nin NATO’ya katkıları saymakla bitmez”, “Türkiye IŞİD’le mücadelede çok değerli bir ortak.”

Ardında Ankara’nın Ukrayna-Rusya savaşındaki tutumuna işaret etti: “Türkiye, NATO’nun Ukrayna’yı destekleyen tutumunu destekledi ve Ukrayna’ya çok değerli insansız hava araçları tedarik etti.”

Barrack, enerji konusunda Türk-Amerikan işbirliğinin arttığını belirtti: “Türkiye son dönemde sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) konusunda giderek ABD ile daha fazla alışveriş yapmaya başladı.”

Afrika’da Çin’e karşı pozisyon

Barrack, Türkiye ile ABD’nin ekonomi alanındaki işbirliğinin ise “Çin’i ve Kuşak ve Yol Girişimi’ni bir süre uzak tutmak için stratejik bir fırsat” olduğunu belirtti.

Bu arada Tom Barrack, Türkiye’yi Afrika’da da Çin’e karşı konumlandırdı: “Türkiye ayrıca gelişmekte olan pazarlarda, özellikle de Türk firmalarının önemli altyapı geliştirme projeleri için Çinli meslektaşlarına meydan okuduğu Afrika’da, Çin’e alternatif olarak ortaya çıkmıştır.”

Esas hedef İran

Trump’ın Ankara Büyükelçi adayı Tom Barrack, bölgemiz konusunda ise şu denklemleri kurdu:

– “Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesiyle hem ABD hem Türkiye hem de İsrail için yeni bir alan açıldı. İran’a yakın bir ismin devreden çıkması ABD, Türkiye ve İsrail için iyi bir gelişme.”

– ”Türkiye, Başkan Trump’ın İran’ın Ortadoğu’daki nüfuzuna karşı yürüttüğü azami baskı kampanyasının önemli bir ortağı.”

– ”Türkiye, Rusya’nın saldırganlığının yarattığı potansiyel tehdidin tarihsel olarak farkında.”

Türkiye’yi komşularıyla düşmanlaştırma planı 

Görüleceği üzere Tom Barrack, Trump’ın Erdoğan’a “bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” demesinin devamı olarak hangi alanlarda nasıl çalışılacağını, Türkiye’yi hangi konumlarda görmek istediklerini ortaya koymuş oldu ABD Senatso’undaki konuşmasında… 

Türkiye’yi İran’la, Rusya’yla, Çin’le karşı karşıya getirip İsrail’le müttefik yapmayı hedefleyen bu planlama ulusal çıkarlarımız açısından vahimdir. ABD’yle beyaz bir sayfa açma pahasına bu planlara evet denilmesi, Türkiye’yi çok zor durumlara sokacaktır. 

Üstelik üsluplarına bakılırsa, Trump yönetimi AKP’yle bu planlamayı hayata geçirme amacında hayli küstah. Baksanıza, Barrack diplomatik ifadeleri aşarak ne söylüyor: “Erdoğan‘a tavsiyem, ABD Başkanı ile çarpışma rotasından kaçınması olurdu. Bu akıllıca olmazdı.”

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
5 Nisan 2025

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

16 Mart – 19 Mart bağı

İktidarın önünde, Türkiye’yi yarı-demokratik bir rejimle bile sokmayı başaramayacağı yeni bir stratejik görev mi var?

Sorunun daha net anlaşılması için anımsatayım: ABD’nin Türkiye’yi Irak için kuzey cephesi yapma talebine Ecevit hükümeti ve TSK direnmiş; Başbakan Yardımcıs Bahçeli’nin koalisyon hükümetini bozmasıyla erken seçime gidilmiş, Washington’un görevine talip olan AKP’nin seçimi kazanabilmesi için Atlantik sponsorlu kampanya yürütülmüş ve sonrasında da Türkiye’nin önüne ABD’nin 1 Mart 2003 tezkeresi konmuştu. Ancak Türkiye AKP’ye rağmen yine de direnmiş ve tezkere geçmemişti. Sonra BOP Eş Başkanı Erdoğan, başka bir yolla ABD’ye hava ve deniz limanlarını açmıştı. İşte Ergenekon ve Balyoz kumpasları, o gün ABD’nin Irak planına direnen Türk ordusunu, ABD tezkeresine karşı çıkanları, ulusalcıları, Kemalistleri ezme operasyonuydu, sonraki işlerin önünü açma operasyonuydu.

Trump’ın İran planı

ABD’nin şimdi de İran’ı hedef aldığı ama Irak, Libya ya da Suriye’den farklı olarak ağır bir baskılama/çevreleme stratejisi izleyeceği anlaşılıyor. 

Trump’ın 1) Gazze planı, 2) Yemen’e başlattığı saldırı, 3) “yeni Suriye” inşası ve 4) İran’ı baskılama/çevreleme hedefi, bir bütün ve İsrail’in güvenliği içindir. 

Trump, bu kapsamlı stratejisinde AKP hükümetini “kullanabileceğini” hesaplıyor. Washington’a göre Türkiye bu dört konunun üçünde belirleyici aktör durumunda; Gazze planı için Hamas üzerindeki nüfuzu, yeni Suriye inşasında çeşitli örgütler üzerindeki kontrolü ama daha önemlisi İran’ı çevreleme konusunda gücü ABD açısından kritik önemde. 

Trump Erdoğan’la hangi konuda çalışacak?

Baştaki sorumuza dönersek, AKP hükümeti, bugünkü yarı-demokratik rejimle bile Türkiye’yi ABD adına İran macerasına sokabilir mi? İşte 16 Mart Trump-Erdoğan telefon görüşmesi ile 19 Mart’ta İmamoğlu’na yapılan operasyon arasındaki bağ, bu sorunun yanıtıyla ilgilidir. 

Ne dedi Trump 16 Mart’ta Erdoğan’a: “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” (A. Selvi, Hürriyet, 21.3.2025). Nasıl yorumladı o görüşmeyi Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff: “Muhteşem ve dönüşümsel” (AA, 22.3.2025). 

İşte Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beyaz Saray’a giderek “dönüşecek” ilişki için imzalayacağı mutabakatlanın hazırlığı amacıyla Washington’da mevkidaşı Marco Rubio ile görüştü. Açıklamalardan Suriye’den Gazze’ye, Rusya-Ukrayna ateşkesinden Azerbaycan-Ermenistan barışına, Bosna-Hersek’ten Avrupa ve Karadeniz’e pek çok konunun ele alındığı anlaşılıyor. Bunları Trump’ın Erdoğan’a “sizinle çalışacağız” dediği “bölgesel ABD politikalarının” listesi diye de okuyabilirsiniz.

Ama asıl olan ayrıntıda… 

İran’a karşı Türk-Kürt ittifakı

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, “Suriye’nin, İran’ın istikrar bozucu faaliyetlerinin güzergahı olmayacağı” konusunda Rubio ve Fidan’ın mutabık kaldığı belirtildi. Anımsayın, Fidan birkaç hafta önce de İran’ı bölgedeki faaliyetleri nedeniyle hedef almıştı ve konu Ankara-Tahran hattında gerilime neden olmuştu.

Öte yandan AKP-MHP’nin Öcalan açılımı ile Suriye’deki HTŞ-SDG anlaşması arasında doğrudan bir ilgi var. Bu süreçte bazı Kürt yayın organlarında İran’a karşı tarihi Türk-Kürt ittifakına işaret edilmesi dikkat çekiciydi.

Bunları tanımlayan bir de “başarı” listesi var. Trump’ın Erdoğan’a “bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” demesinin duyurulduğu yazıda belirtilen, “Erdoğan’ın hamlesiyle dengeler değişti: Baas bitti, Şii hilali çöktü, Rusların sıcak denizlere inme rüyası sona erdi” listesi, Türk-Amerikan ilişkilerindeki yeni “dönüşümsel” sürecin yönüne işaret etmektedir.

Bu stratejinin çalışması, haliyle Trump için Türkiye-İsrail normalleşmesini de gerektirmektedir.

Eylemlerin iki yönü

Görüleceği üzere iktidar, ABD stratejisine eklemlenerek, bir büyük göreve hazırlanıyor. Bunun için içeride siyasetin yeniden dizayn edilmesi, ana muhalefet partisinin yeni sürece uygun şekilde dönüştürülmesi, ihtiyaca uygun bir anayasa hazırlanarak sınırsız başkanlık yolunun açılması ve yeni göreve uygun yeni rejim inşası gerekmektedir.

23 yıl önce masada Irak tuzağı vardı, 23 yıl sonra masada İran tuzağı var.

Dolayısıyla milyonlarca yurttaşın “İmamoğlu’nun hukuku” konusunu aşarak “tek adam rejimi”ne karşı yürüttüğü “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” eylemleri, aynı zamanda Türkiye’yi “ulusal dış politika” zeminine çekme eylemleridir. 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
27 Mart 2025

, , , , , , , ,

1 Yorum

Trump Erdoğan’la hangi konuda çalışmak istiyor?

“Tek adam rejimi”ne karşı “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” eylemleri yapılırken dış politika yazmak, konuşmak, okumak zordur… 

Ama bugün içeriyi de etkileyen bir dış politika konusunu dikkatinize getireceğiz: ABD’nin Ortadoğu’daki işleri…

Trump’ın Erdoğan’a mesajı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Beyaz Saray’a gitmek istiyor, Beyaz Saray’da vereceği görüntü ile hem içeriye hem bölgeye mesaj vermek istiyor. 

Trump’ın da Erdoğan’ın bu isteğine sıcak baktığı anlaşılıyor: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu ziyaretin altyapısını oluşturmak için Washington’da.

Bu arada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 16 Mart’ta ABD Başkanı Donald Trump’la bir telefon konuşması yaptı. İçeriği Ankara ve Washington tarafından detaylı paylaşılmadı ama Abdülkadir Selvi ana mesajı yazdı, hükümetten bir düzeltme gelmedi. Buna göre Trump Erdoğan’a şöyle demişti: “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” (Hürriyet, 21 Mart 2025).

Peki neydi ABD’nin bölgesel politikaları? ABD Ortadoğu’da önüne hangi işleri koyuyurdu? Türkiye’yle Ortadoğu’daki hangi işlerde birlikte çalışmak istiyordu?

Astana’ya veda mı?

İp uçları Selvi’nin yazısında var. Şöyle ki Türkiye, başardığı işlerin listesini ABD’ye sunuyor o yazıda: “Erdoğan’ın hamlesiyle dengeler değişti: Baas bitti, Şii hilali çöktü, Rusların sıcak denizlere inme rüyası sona erdi.” (Hürriyet, 21 Mart 2025). 

Peki “Erdoğan’ın hamlesi Rusya ve İran politikalarını engelledi” demek, Ankara’nın Washington’a “Astana bitti” mesajı anlamına gelmez mi? Türkiye Astana’ya veda ediyorsa, bölgede Rusya ve İran’la işbirliği yapmak yerine ABD’yle işbirliğini esas alacağı anlamına gelmez mi? 

Gelir. Bir dönüşüm olduğu ortada. Bunu ABD de görüyor. Nitekim Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Trump-Erdoğan görüşmesini değerlendirdiği açıklamasında iki kavram kullandı: Muhteşem ve dönüşümsel. (AA, 22 Mart 2025).

Dönüşümsel, Astana’dan Washington’un politikalarına dönüş anlamı taşıyor belli ki… 

S-400 – F35 dosyası

Astana’ya veda etmek ya da Astana’yı feshetmeden etkisiz bir platform olarak tutmak, haliyle Türkiye’nin İran ve Rusya’yla ilişkilerini olumsuz etkileyecektir, etkilemeye de başladı. Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İran’ın bölge politikalarını hedef alan sözleri Ankara ile Tahran arasında ince bir gerilime neden oldu geçen haftalarda… 

Rusya’yla sahaya yansıyacak olumsuzluklardan birinin S-400 olma riski belirmiş görünüyor. Trump’a yakın Fox News, ABD yönetimi yetkililerine dayandırdığı haber analizde şöyle dedi: “Trump, iki tarafın, Türkiye’nin S-400’leri çalışamaz hale getirecek bir anlaşmaya varması halinde Türkiye’ye F-35 uçaklarını satma fikrine açık” (AA, 21 Mart 2025).

Trump, Türkiye-İsrail normalleşmesi istiyor

ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli işi İsrail’in güvenliğidir. İsrail’in güvenliği konusu ise birincisi İsrail’in genişlemesine, ikincisi de İsrail’in politikalarına itiraz edenlerin hedef alınmasına dayandırılmaktadır. 

Dolayısıyla bugün pratikte İsrail’in güvenliği, İran’ın güvenliksizliği demektir.

İşte Trump’ın Erdoğan’la çalışmak istediği asıl Ortadoğu işi budur. ABD, İsrail’in güvenliği için, İran’a karşı Türkiye’nin merkezinde olduğu yeni bir cephe inşa etmek istemektedir. Çünkü Suudi Arabistan’ın merkezinde olduğu İran karşıtı cephe, Çin’in Körfez-İran barışını sağlamasıyla işlevsizleşti. 

Trump bu amaçla, Türkiye-İsrail ilişkilerini normalleştirmek istiyor. 

Dolayısıyla Mayıs ayında yapılması planlanan Trump-Erdoğan görüşmesi, Ankara’nın bölge politikaları açısından kritik önemdedir.

Türkiye kabul edemez

AKP Hükümeti, sıcak paraya ihtiyacının kritik düzeyde olması nedeniyle, Batı’yla çalışmaya hevesli. 

Nitekim Avrupa güvenliğinde aktif rol almak istediğini açıkça ilan etti. Diğer yandan İngiltere’nin Ukrayna için oluşturmaya çalıştığı “Gönüllüler Koalisyonu”nda olmayı istediği de anlaşılıyor. Buna bir de ABD ve İsrail için İran’a karşı konumlanma eklenirse, bu Türkiye açısından vahim bir dış politika olur.

Yola Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olarak çıkanlar için mümkün olsa da, bunlar Türkiye için kabul edilemez nitelikte işlerdir. Türkiye’yi Avrupa’ya jandarma, ABD’ye Ortadoğu’da ileri karakol yapmaya kalkmak, iç politikadaki mevcut basıncı daha da büyütecektir.

Mehmet Ali Güller
CGTN Türk
25 Mart 2025

, , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın