Posts Tagged Ortadoğu

YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR

Dün PKK’nin 9. Genel Kurul ile birlikte kabul ettiği yeni stratejisini ve yeni yol haritasını incelemiştik. Bugün genel bir değerlendirme yapacağız.

Ama önce şu dört saptamayı yapalım:

PKK, ABD’YLE VAR!

1. PKK, ABD’nin Ortadoğu’ya gelmesiyle birlikte konumunu açıkça Atlantik cephesi içinde tanımladı. PKK’nin hem ABD’nin 1990 hem de 2003 tarihli Irak saldırılarına karşı tutumu oldukça öğreticidir: PKK için ABD bu süreçte emperyalist olmaktan çıkmış, Kürtlere özgürlük getirecek bir kurtarıcıya dönüşmüştür.

2. PKK, ABD’nin Irak’ı işgal ettiği her iki dönemde de fiziksel olarak büyümüş, siyasal mevziler elde etmiş ve Washington’un kanatları altında Irak’ın kuzeyinde dokunulmazlık kazanmıştır.

3. ABD’nin 3 Kasım 2002 tarihli turuncu darbesiyle hükümet olan AKP, Washington’un belirlediği strateji gereği PKK’ye dört önemli sıçrama yaşattı: Erdoğan’ın 2005 tarihli Diyarbakır Açılımı, 2007 tarihli Ergenekon operasyonları, 2009 tarihli Kürt Açılımı ve 2013 tarihli “barış” süreci…

4. PKK dört parçada, yani Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de var. Geride kalan 30 yıl içerisinde bu dört ülke ABD’nin kanatları altındaki PKK’ye karşı ortak mücadele yürüteceğine, örgütü birbirlerine karşı kullanma eğilimine girdiler. Dönem dönem iki ülkenin “ortak mücadele” yürütebildikleri de oldu ancak çeşitli nedenlerle hep kısa sürdü.

ABD ORTADOĞU’DA YENİLDİ

Tüm bu saptamaları 23 yılı da çok kısaca özetleyerek neden yaptık? Bir dönemin kapandığını ve yeni bir dönemin başladığını anlatabilmek için. Şöyle:

Geride kalan 23 yıl, ABD’nin Ortadoğu’da büyük oranda hâkimiyet kurduğu yıllardı Ancak o 23 yıl da üç aşamalı idi:

1. Yükselme aşaması: ABD 1990 ile 2004 arasındaki 14 yıl boyunca bölgeye hâkimdi. Bu yıllar içinde Irak’ı fiilen ikiye böldü. Irak’ın kuzeyinde Erbil başkentli bir kukla devlet kurdu.

2. Duraklama aşaması: ABD’nin 2003’te işgal ettiği Irak halkı, 2004’te büyük bir direnişe başladı. Bu direnişi 2006’da Hizbullah direnişi ve 2008’de Rusya’nın Gürcistan’da ABD’ye meydan okuması izledi.  Bu üç temel direniş ABD’nin sadece Ortadoğu politikalarında değil, dünya stratejisinde kapsamlı bir değişikliğe yol açtı.

3. Gerileme aşaması: ABD, 2010’da zorunlu olarak Büyük Ortadoğu Projesi merkezli strateji yerine Asya-Pasifik merkezli stratejiye yöneldi ve Irak’tan çekildi! Bölgeyi Türkiye-Katar-Suudi Arabistan üçlüsüne dayanarak şekillendirmeye soyundu. Böldüğü Irak’ın kuzeyindeki yapıyı, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmayı ve Diyarbakır merkezli olarak bir Büyük Kürdistan’a dönüştürmeyi hedefledi.

Gerileme aşamasını da tamamlayan ABD, 2013’ün Haziran’ında artık yeni bir aşamaya girmiş bulunuyor: Yenilgi aşaması!

Esad’ın ülkesini böldürtmediği, Maliki’nin Irak’ı yeniden birleştirdiği, Tahran’ın ABD saldırılarını püskürttüğü ve Mursi’nin yıkıldığı, Erdoğan’ın sallandığı, El Tani’nin tahtını terk ettiği bir dönem…

HAZİRAN 2013’ÜN BÜYÜK ANLAMI

Peki, 23 yıldır büyük kuvvetin kanatlarının altına sığınarak mevzi kazanan PKK şimdi ne yapacak? Zira PKK de Atlantik Cephesi’nin yenildiğini, Asya Cephesinin kazandığını görüyor…

İşte dün incelediğimiz strateji bu soruyla birlikte değerlendirildiğinde anlam kazanıyor. O da şu: PKK’nin yeni stratejisi bir taarruz stratejisi değil, tersine savunma ve mevzi korumaya çalışma stratejisidir!

PKK bu süreçte iki yol izleyecek:

1. Suriye’de “üçüncü yol” diyerek oportünistlik yapacak ve kuvvetliden yana olmak adına “tarafsızlığı” oynayacak. Atlantik Cephesi Şam’a doğru ilerlerken ÖSO’yla ittifak yapan PKK, Esad taarruza geçince “üçüncü yol” demeye soyundu bile!

2. Türkiye’de ise müzakere ortağı Erdoğan yıkılmadan, kapabildiği kadar mevzi kapmaya soyunacak. Öcalan’ın talimatıyla Haziran Ayaklanması’nda “grev kırıcı” rol üstlenen ve Erdoğan’a “Apo posterleriyle” yardımcı olan örgüt, çabasının nafile olduğunu gördü ve şimdi tersinden bir yarar sağlamaya çalışıyor. Bu kez Haziran Ayaklanması’nın yarattığı iklimi değerlendirerek masada Erdoğan’dan alabileceklerinin en fazlasını almaya çalışıyor.

Peki, sonuç ne olacak?

Taşeronları da ABD gibi yenilecek!

2013 Haziran’ı ile yeni bir dünya kurulmaya başladı çünkü… 

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Temmuz 2013

, , , , , , ,

Yorum bırakın

SURİYE’YE DÜŞMANLIK CEPHESİ BÖLÜNDÜ

ABD’nin Suriye’yi bölme ve Irak’ın kuzeyini Suriye’nin kuzeyiyle birleştirme projesi Asya cephesinin direnişini aşamadı. ABD’nin liderlik ettiği cephe üç cephede birden bölündü: Suriye’ye düşmanlık cephesi hem ABD içinde, hem Ortadoğu’da, hem de Türkiye’de bölündü. İnceleyelim:

1. ABD’DE BÖLÜNME

ABD, Suriye’ye müdahale edilmesini isteyen kesimle, istemeyen kesim arasında bölünmüş durumda.

Irak ve Afganistan’dan sonra Suriye’de cephe açmanın ülkenin intiharı olduğunu düşünen Obama yönetimi, Suriye sahnesindeki Asya’yla savaşını iki yıldır Türkiye üzerinden yürütüyordu. Ancak buradan da bir sonuç çıkmadı.

Çaresiz Obama yönetimi artık Rusya ile uzlaşı arıyor.

2. ORTADOĞU’DA BÖLÜNME

2.1. ABD, Suriye’ye baskıyı, oluşturduğu Türkiye-Suudi Arabistan-Katar cephesi üzerinden sürdürüyordu. Her üç ülkenin de farklı görevleri vardı. Birinin parası, diğerinin sınırı ve askeri, öbürünün Sünni liderliği vs.

Ancak gelinen süreçte bu cephe içerinde bir yarılma oluştu. Bölemeyenler bölünmeye başladı.

İngiliz Guardian’ın başyazısındaki saptamalar önemli: “Müslüman Kardeşler’in Suriye’de kontrolü ele geçirmesine izin vermeyeceklerini söyleyen S. Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün ile Mısır ve Tunus’taki Müslüman Kardeşler’in hâkimiyetindeki rejimleri destekleyen Türkiye ve Katar arasındaki çatlak büyüyor.”

2.2. Suriye meselesi, Irak’ın kuzeyindeki yapının Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılması meselesi olduğu için, ABD’nin sahaya sürdüğü diğer önemli aktörler de Kürt örgütleri oldu: PKK, KDP ve İran’la da iyi ilişkileri olan KYB.

Suriye’deki uzantıları Erbil Anlaşması ile aynı çatı altına toplanan bu örgütler, son günlerde sıcak çatışmalara girmeye başladı. Örneğin PKK’nin Suriye kolu olan PYD, Suriye KDP’sinin 75 üyesini tutukladı. Barzani derhal serbest bırakılmalarını istedi ancak PYD bırakmadı. Bunun üzerine Barzani, Irak-Suriye sınırını kapattı.

Bu sorun çözülemezse, PKK’lilerin Türkiye’den Kuzey Irak’a, oradan da Suriye’ye savaşa gidecek olmaları olumsuz etkilenecektir.

Öte yandan KYB’nin 214 PKK’linin kendilerine katıldığını açıklaması, Kürt örgütleri arasında ciddi bir mücadelenin başladığına işaret ediyor.

3.. TÜRKİYE’DE BÖLÜNME

3.1. Türkiye, Suriye’ye düşmanlık yapan AKP ile bu düşmanlığa karşı çıkan İşçi Partisi, CHP ve MHP arasında bölünmüş durumda.

Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi, her türlü iktidar olanağına rağmen kamuoyunu Suriye karşıtlığına ikna edemedi. Halkı, İşçi Partisi’nin merkezinde olduğu “Suriye’yle dostluk cephesi” kazandı.

3.2. ABD’nin Türkiye’deki temsilcileri olan AKP ile Cemaat de, ABD’deki bölünmeye paralel olarak ayrışıyor. Hem Suriye konusu, hem de “çözüm süreci” konusu AKP ile Cemaat arasındaki çarpışmanın iki önemli sahasıdır.

Fethullah Gülen AKP-PKK ortaklığına karşı çıkıyor ve şu sözleriyle Cemaat’inden sürece mesafe koymasını istiyordu: “Hükümet tam hazırlıklı değil. PKK tek bir yapı olmaktan çıktı, o nedenle alternatif planlar gerekir ki, onu görmüyorum. PKK her an farklı bir tavır gösterebilir.”

Gülen’in bu tutumunun kaynağı, ABD’deki bölünme ve bunun yansıması olarak AKP’nin “Güneydoğu’nun Barzanileştirimesi ve Kuzey Irak’ın Fethullahlaştırılması” yerine yola Öcalan ve PKK ile devam etme kararı almasıdır.

AKP’nin PKK’yle ortaklığının başlıca nedenlerinden biri de Suriye’dir; Suriye’nin kuzeyidir.

AKP ile Cemaat arasındaki çarpışmanın sürüp sürmeyeceği, Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında netleşti. Yalçın Doğan’dan öğrendiğimize göre Fethullah Gülen Erdoğan’ın temsilcilerine şu ağır yanıtı verdi: “28 Şubat’ta askerlere, ‘okulları alın, size vereyim’ demiştim. Şimdi de size ‘dershaneleri alın’ diyorum. ” (Hürriyet, 21 Mayıs 2013).

Bu yanıt, kılıçların kınına konulmayacağını gösteriyor!

ERDOĞAN KUŞATILDI

Sonuç olarak Suriye’ye düşmanlık cephesi kabaca şu şekilde ikiye bölünmüş durumda: “ABD (Neo-Con), İsrail-1, AKP, PKK” bir tarafta, “ABD (Obama), İsrail-2, Cemaat, KDP” diğer tarafta…

Ancak tüm unsurların oynak olduğunu, yer değiştirebileceğini ve kendi içlerinde de bölünmeye gebe olduğunu vurgulamalıyız. Özellikle AKP ve PKK bölünmeye en müsait olan iki yapıdır.

Üstelik Washington’dan eli boş ve çaresiz dönen Erdoğan’ın iki büyük sıkıntısı var:

1. İşçi Partisi merkezli muhalefetin ağır baskısı altında.

2. Köşeye sıkıştırmaya çalıştığı Cemaat’in kendisini kuşatan hamleleriyle boğuşuyor. Erdoğan’ın destekçisi Demirören’le ilgili 25 yıllık bir haberin gündeme getirilmesi, casusluk davasına bürokratlarının adının karıştırılması, Reyhanlı saldırısı üzerinden MİT ve Emniyet’in çarpışması gibi olaylar, Erdoğan’ı sıkıştırıyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Mayıs 2013

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ÇİN’İN ORTADOĞU’DA AKTİF DÖNEME GİRİYOR

ABD Devlet Başkanı Barrack Obama, bildiğiniz gibi “Ortadoğu barışı” hedefiyle Mart’ta İsrail’i ziyaret etti. Ancak bu ziyaretten barış yerine İsrail ile Türkiye’nin Suriye hedefinde birleştirilmesi sonucu çıktı.

ABD Devlet Başkanı Barrack Obama’nın ardından bu kez Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Şi Cinpin konuya el attı.

Şi Cinpin, bölgeye gitmek yerine, 5-7 Mayıs tarihlerinde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı ve 6-10 Mayıs tarihlerinde de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu ülkesine davet etti.

ÇİN, BAĞIMSIZ FİLİSTİN DEVLETİ İSTİYOR

Dün Mahmud Abbas’la görüşen Şi Cinpin, Ortadoğu barışı için masaya dört maddelik bir plan koydu:

1. Kudüs başkentli, 1967 sınırlarına sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve Filistin ile İsrail’in barış içinde bir arada yaşamasının desteklenmesi.

2. Filistin ve İsrail arasında barış sağlanmasının tek yolu olan diyalogda ısrar edilmesi.

3. “Toprak karşılığında barış” ilkesinin kararlılıkla izlenmesi.

4. Uluslararası toplumun barış sürecini ilerletmek için güvence sağlaması.

FİLİSTİN: ÇİN İSRAİL’İN YAYILMASINI DURDURMALI

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da “dünyadaki yükselen pozisyonundan büyük memnuniyet duyduğunu” belirttiği Çin’den şu iki talepte bulundu:

1. İsrail, uluslararası anlaşmalara uyarak yerleşim merkezleri inşasını durdursun.

2. Tel Aviv, barış görüşmelerinin yeniden başlayabilmesinin koşullarını yaratsın.

Şi Cinpin ile Abbas’ın görüşmesinden sonra iki liderin tanıklığında hükümetler arasında ekonomik, teknolojik, kültür ve eğitim işbirliği belgeleri imzalandı.

Böylece Çin ile Filistin, devletlerarası ilişki düzlemini yükseltmiş oldu!

NETANYAHU’NUN İKİ KEZ İPTAL ETTİĞİ ZİYARET

Mahmud Abbas’dan hemen sonra İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun da Çin’e gelmesi, Pekin’in Ortadoğu barışı için ağırlığını koyduğunu gösteriyor.

Netenyahu’nun Şangay’da başlayıp Pekin’de sona erecek 5 günlük bir programının olması, hele de 2007’den sonra iki kez planlı Çin ziyaretini iptal ettiği dikkate alınırsa, daha da anlamlı hale geliyor.

Netenyahu’nun yola çıkmasından hemen önce AFP Haber Ajansı’na açıklama yapan İsrail hükümet sözcüsü Mark Regev, “Hem Çin’in hem de İsrail’in, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinden elde edeceği büyük faydalar var. Amacımız bu gelişmeyi sağlayabilmek.” diyerek, Tel Aviv’in bu ziyarete büyük anlam yüklediğini göstermiş oldu.

ABD ÇIKIYOR, ÇİN GİRİYOR

İsrail’in son üç günde iki kez Suriye’yi vurduğu, İsrail-İran geriliminin yükseldiği, Ortadoğu’da haritaların yeniden çizilmesine yönelik cephelerin oluştuğu bir süreçte Çin’in pasif tutumdan aktif tutuma geçmesi ve Ortadoğu barışı için hamle yapması, kuşkusuz çok önemli.

Şi Cinpin’in Netenyahu’yla görüşmesinden sonra konuyu daha da detaylı değerlendirebiliriz, ancak şimdilik şu kadarını söyleyebiliriz: ABD’nin çekilmesi ve Çin’in o boşluğa yerleşmeye soyunması, bölgenin yararınadır. Çünkü emperyalist ABD, bölge için negatif kuvvettir; işgaldir, savaştır… Çin ise bölge için pozitif kuvvettir; işbirliğidir, ekonomik kalkınmadır.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Mayıs 2013

, , , , , , ,

Yorum bırakın

ORTADOĞU AKP’YE BÜYÜK GELDİ!

Merkezinde “Kürt Koridoru” olan Irak ve Suriye konuları AKP hükümeti ile 2. Obama yönetimi arasındaki en önemli konu olarak ağırlık kazanıyor.

Bu nedenle önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ardından da Başbakan Erdoğan Washington’a gitmeye hazırlanıyor. Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da bu ziyaretlerin ön hazırlığı olarak ABD’deydi…

Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, “ABD ile Türkiye, Maliki’nin nasıl gönderileceği üzerinde çalışıyor” diyerek, Sinirlioğlu’nun ziyaretinde konuşulanları dün okurlarıyla paylaştı. Önemli…

ABD’NİN AKP’YE IRAK MESAJI

Selvi’nin belirttiğine göre Türkiye’nin önerisi şu: Maliki’nin Meclis’te gensoru ile düşürülmesi ve seçimler. Ancak Sinirlioğlu’nun temaslarında, ABD’nin bu formüle yeşil ışık yaktığına dair bir sinyal oluşmamış!

Peki, ABD Sinirlioğlu’na ne mesaj vermiş?

1. Türkiye’nin önerisi Maliki sorununu çözmüyor.

2. Biz de bir öneri geliştiremedik.

3. Enerji konusunda yaptıklarınızla (Kuzey Irak’la yapılan anlaşmalar) siz Maliki’yi İran’a itiyorsunuz.

ABD’nin bu üç mesajına bakılırsa ABD, Irak’ta da AKP’nin istediği boyutta “aktif” olamayacak. Tıpkı Suriye’de olamadığı gibi…

Yalnız bunu Washington’un tercihi olarak değil, zorunluluğu olarak okuduğumuzu özellikle belirtmeliyim. Ve pragmatist Washington, Maliki dışında gerçekleşebilir bir seçenek görmediği müddetçe, bu politikasını değiştiremeyecek!

DAVUTOĞLU’NUN DÖRT YENİLGİSİ

AKP Hükümeti önce Maliki’nin başbakan olmasını engellemeye çalıştı, İyad Allavi’yi destekledi. Öyle ki, Cengiz Çandar’dan öğrendiğimize göre Allavi’nin El Irakiye listesi bizzat Davutoğlu’nun evinde hazırlandı! (Bunun uluslararası hukuktaki yeri ayrıca incelenmelidir!)

Ancak AKP Hükümeti amacına ulaşamadı. Davutoğlu daha sonra Allavi-Haşimi-Nuceyfi üçlüsüne dayanarak Maliki’ye darbeye soyundu. Yine kazanamadı!

AKP Hükümeti üçüncü olarak Erbil’le ittifak ederek hedefe yöneldi. Ancak bu kez de Cumhurbaşkanı Talabani’nin engeliyle karşılaştı. Talabani Barzani’yi değil, Maliki’yi, yani Irak’ın birliğini savununca, Davutoğlu’nun hevesi üçüncü defa kursağında kalmış oldu!

Şimdi dördüncü sefere ve bu kez ABD’yle birlikte açık operasyona hazırlanıyor!

Ancak ABD hem Irak’ta hem de Suriye’de aynı mesajı veriyor ve Türkiye’ye sadece “destek” verebileceğini, bizzat müdahaleye girişemeyeceğini söylüyor.

Aaron David Miller’in AKP Hükümeti’ne Suriye için verdiği şu iki mesajı, önemi nedeniyle yeniden anımsatalım:

1. Suriye için önce kendi kamuoyunu ikna et!

2. Madem çok isteklisin, sınıra neden asker yığmıyorsun?

AKP YALNIZ KALDI

AKP Hükümeti’nin, bir ABD projesi olarak, Kürtlere (Barzani, Talabani, Öcalan) dayanması ve “yeni Ortadoğu” haritası çizmeye soyunması hem Suriye’de, hem de Irak’ta kayaya çarptı.

Sadece Irak Türkmenlerinin karşı çıkması ya da KYB ve Talabani’nin Irak’ın birliğinden yana tutum alması nedeniyle değil elbette… Asıl olarak ABD’nin süren güç kaybı nedeniyle!

Irak’ın KDP’li Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Esad karşıtı Arap liderleri uyarması ve “Irak’ın Suriye’deki olaylar, Suriye yönetimi ve gücü hakkındaki beklentileri doğru çıktı” demesi, ABD’nin güç kaybını göstermesi ve bölgedeki yeni güç dağılımını resmetmesi bakımından önemli.

Öyle ki, “Kürt Koridoru” planının sahibi olan ABD, kendi planının hayata geçebilmesi için Erdoğan’ın söylemiyle “aktif” tutum alamıyor!

Planı sıcak para ihtiyacına ve iktidarının sürmesine dayanak görerek hararetle sahiplenen AKP ise tek başına ortada kalıyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Ocak 2013

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ÇİN’İN ORTADOĞU POLİTİKASI

BİLGESAM heyetinin Çin ziyaretiyle ilgili raporunu dün incelemeye başlamıştık. Bugün Çin’in Ortadoğu politikasını ve tek tek ülkelerle ilişkisinin ne boyutta olduğunu inceleyeceğiz.

BİLGESAM heyetine bu konuda bilgi veren isim ise aynı zamanda Çin’in Medeniyetler İttifakı’ndaki temsilcisi olan Prof. Dr. Pan Guang.

SURİYE KRİZİ TİCARETİ VURDU

Porf. Pan ülkesinin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerinin genel olarak çok iyi olduğunu ancak son gelişmelerin Çin’in bölge ülkeleriyle yürüttüğü ticareti olumsuz etkilediğini belirtiyor. Prof. Pan, bölgedeki istikrarsızlığın riskleri, dolayısıyla ulaşım ve sigorta maliyetlerini artırdığına dikkat çekiyor. Örneğin sigorta şirketleri şu anda Suriye’ye gönderilecek malları sigorta etmiyor ve Çin bu nedenle Ortadoğu ile ticaretini Dubai merkezli yürütmek zorunda kalıyor.

Tek tek Ortadoğu ülkeleri ile Çin’in ilişkisine göz atacak olursak:

LİBYA

Pekin, Libya’daki kriz başlayınca bu ülkede çalışan 36 bin Çinli işçiyi tahliye etmiş. Libya şimdi bu işçilerin yeniden gönderilmesini talep ediyor ancak Pekin’in önceliği Libya’da kalan parasını kurtarmak.

IRAK

Prof. Pan Guang, Çin’in Irak’la, özelikle de kuzeydeki Bölgesel Kürt Yönetimi ile ilişkilerinin çok iyi olduğunu belirtiyor. Prof. Pan, Cumhurbaşkanı Talabani ile bir sorunlarının olmadığını vurguluyor.

İRAN

Prof. Pan Guang Pekin’in İran konusunda üç ilke doğrultusunda hareket etiğini belirtiyor:

Çin’in birinci ilkesi, İran’ın nükleer silah sahibi olmaması… Pekin bunu kabul edemeyeceğini ilan etti.

Çin’in ikinci ilkesi, İran’a karşı her türlü askeri harekâta karşı olması… Pekin bu ilke doğrultusunda İran nükleer krizinin askeri seçenekle çözülemeyeceğini savunuyor. Prof. Pan, İran’ın nükleer tesislerini imha etmeye dönük bir askeri harekâtın tüm Ortadoğu’yu çatışmaya sürükleyeceğine dikkat çekiyor ve böylesi bir saldırının İran’daki reform çabalarına zarar vereceğini belirtiyor.

Çin’in üçüncü ilkesi ise bu ülkedeki menfaatlerinin korunması… Prof. Guang ülkenin İran’da yatırımları bulunduğunu, İran’dan petrol ithal ettiğini, finansal ilişkiler yürüttüğünü belirtiyor ve bu nedenle ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına destek vermediklerini ancak BM yaptırımlarına uyduklarını söylüyor.

SURİYE

Prof. Pan Guang, Suriye konusunda Pekin’in yaklaşımının Moskova’dan farklı olduğunu, çünkü Rusya’nın bu ülkede askeri üssü bulunduğunu ve iki ülke arasında silah satış anlaşmaları olduğunu belirtiyor. Pan, Çin’in böyle bir ilişkisi olmadığını ancak Suriye’ye yabancı askeri müdahaleye karşı olduklarını söylüyor.

Muhalefetle bir sorunları olmadığını, Esad yönetimi ile de iyi ilişkileri bulunduğunu ve bu iktidarı Suriye’nin merkezi yönetimi olarak tanımaya devam edeceklerini kaydeden Pan, ülkesinin Annan ve İbrahimi planlarına destek verdiğini belirtiyor.

Pekin, Suriye krizinin geldiği bu aşamada her şeyden önce ateşkesi gerekli görüyor.

FİLİSTİN-İSRAİL

Çin Filistin’in kendi devleti olmasını savunuyor ve bu nedenle Filistin’in BM üyeliğini destekliyor. Pan Guang bununla birlikte Pekin açısından İsrail’in güvenliğinin önemli olduğunu ve Hamas’ın roket saldırılarını durdurması gerektiğini savunuyor.

Çin iki tarafı da müzakerelere ve anlaşmaya teşvik ediyor. Prof. Pan Guang ihtilafın çözümünde ABD ve AB’nin de gayret göstermesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
31 Aralık 2012

, , ,

Yorum bırakın

ENERJİ SAVAŞINI KİM KAZANDI?

Türkmenistan gazını Avrupa’ya taşıyacak Nabucco Projesi’ne, en başından beri ölü bir proje olarak bakıyoruz.

Proje, ABD Avrasya Enerji Kaynakları Özel Temsilcisi Richard Morningstar ile senatör Richard Lugar’ın koordinatörlüğünde Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya başbakanları ile AB Komisyonu Balkanı Jose Manuel Barroso tarafından 13 Temmuz 2009’da imzalandı. İlginçtir, anlaşmaya gazı olan hiçbir ülke katılmamıştı!

Başbakan Erdoğan törende “Türkiye’yi doğalgazda 4. büyük ana arter yapacağız” demiş ve Türkmenistan ile birlikte Azerbaycan, Irak ve Mısır’ı da projeye katılmaya davet etmişti!

Oysa hem Türkmenistan hem de Azerbaycan, o sırada Rusya ile yeni anlaşmalar imzalıyorlardı!

OBAMA, BİZZAT GÜL’DEN İSTEDİ

Türkiye’nin projeye katılmasını Washington istemiş ve bizzat ABD Başkanı Obama Nisan 2009’daki Ankara ziyaretinde Gül’e iletmişti. Ardından konu Mayıs ayında Prag Zirvesi’nde netleşmişti.

AB gazeteleri gelişmeyi “Türk gaz anlaşması Rus boyunduruğunu kırdı”, “Avrupa ve dünya dengelerini değiştirecek proje için Türkiye ikna edildi” diye duyurmuştu. İngiliz Guardian gazetesi, “Türkiye’nin Avrupa enerjisine bekçilik yapacağını” yazmıştı.

NABUCCO BARZANİSTAN PETROLÜ MÜ TAŞIYACAK?

Ancak proje bir türlü hayata geçmedi. 8 milyar avro olarak hesaplanan maliyet, proje başlamadan 15 milyar avroya kadar çıktı. Üstelik gerekli tedarikçiler de bulunamadı.

Bu süreç içerisinde Nabucco’nun Barzanistan’ın petrollerini taşıyabileceği bile gündeme geldi.

Nabucco’nun tam karşısında yer alan Rusya’nın Güney Akım projesi ise beklenenden hızlı ilerledi. Dahası, AKP hükümeti bile Güney Akım’a katılmak durumunda kaldı. Enerji Bakanı Taner Yıldız, sağlık sorunları nedeniyle Moskova’ya gidemeyen Erdoğan’ın yerine, Putin’le imzaladı anlaşmayı!

MACARİSTAN NABUCCO’DAN ÇEKİLDİ

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, ortaklardan birinin çekilmesi Nabucco’ya ağır darbe vurdu. Nabucco’nun altı ortağından biri olan Macaristan, geçen hafta ortaklıktan ayrılma kararı aldığını duyurdu! Macaristan’ın gerekçesi ise projenin finansman ve doğal gaz kaynaklarının hâlâ belirsiz olması…

Alman Frakfurter Allgemeine Zeitung gazetesine göre AB şimdi projenin daha küçük bir kapasiteyle hayata geçirilmesinin mümkün olup olmadığını inceliyor. Gazeteye göre çöken Nabucco projesinin yerine Bulgaristan – Türkiye sınırından Avusturya’ya uzanan bir doğalgaz boru hattı üzerinde düşünülüyor.

ABD KAYBETTİ, RUSYA VE İRAN KAZANDI

31 milyar metreküp kapasiteli 4 bin kilometrelik Nabucco boru hattının inşasına gelecek yıl başlanması ve 2017 yılında gaz pompalanması hedefleniyordu.

Peki, Nabucco çökerken bölgede hangi projeler ilerledi?

1.) Rusya’nın 63 milyar metreküp kapasiteli Güney Akım projesi hızlandı. Türkiye’nin de sonunda dâhil olduğu projenin 2015 yılında faaliyete geçeceği belirtiliyor. Rusya’nın İtalya ile başlattığı projeye 2011’de Fransa ve Almanya katılmıştı. Ortaklıkta Rusya’nın payı yüzde 50.

2.) İran, Irak, Suriye ve Lübnan ile 5600 kilometrelik bir boru hattı anlaşması imzaladı.

3.) Azerbaycan’dan Avrupa’ya yeni bir doğalgaz boru hattı yapılması için imzalar atıldı. Projeye BP öncülük ediyor.

Yani bölgedeki enerji savaşlarını, bu aşamada Amerika kaybetti, Rusya ve İran kazandı.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Nisan 2012

, , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

%d blogcu bunu beğendi: