Posts Tagged İbrahim Kalın

Colani’nin arabası

İlkelerin ayaklar altına alınması ve bunun istisna olmaktan çıkarak “reelpolitik” diye savunulması, devletlerarası ilişkilerin önündeki en önemli sorunlardan biridir. 

Bunu terör örgütü HTŞ’nin Suriye’de iktidar “yaptırılması” nedeniyle söylüyoruz. HTŞ’yi resmi olarak terör örgütü kabul eden ülkeler, onun Şam’daki yasal hükümeti devirmesini istediler, bunun için askeri ve istihbari destek verdiler, yönlendirdiler. Şimdi de HTŞ’yle resmi ilişkiye geçiyorlar; üstelik HTŞ’yi hâlâ resmi olarak terör örgütü diye kabul etmelerine rağmen!

Terörün tanımı sorunu

Terör ve terör örgütü konusu devletlerarası ilişkilerin zaten iki temel nedenle sorunlu konusuydu: 

1) Terör ve terör örgütü konusunda hem tanımda bir uzlaşı yok hem de çıkarlar gereği birinin terör örgütü kabul ettiğini diğeri kurtuluş örgütü sayıyor. Buna bulunan “kısmi çözüm”, BM’nin o örgütleri nasıl tanımladığıdır. Örneğin Türkiye için terör örgütü olan PKK, uzun süre müttefikleri ve komşuları tarafından terör örgütü diye kabul edilmemişti. 

2) Terör ve terör örgütü konusunda ikinci sorun, devletlerin, BM tanımlaması oluştuktan sonra, terör örgütünün isim değiştirmesi üzerinden onunla ilişkiyi sürdürmesidir. Örneğin ABD, resmi olarak PKK’yi terör örgütü kabul ediyor ama PKK’nin değişmiş adlı haliyle, ülke kollarıyla ilişkisini sürdürüyor. Dahası, PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG’yi “kara ordusu” yaparak, IŞİD’e karşı işbirliği söylemi üzerinden devletleşmesinin yolunu açıyor.

Önce ilke

Terör ve terör örgütleri konusundaki en temel ilke şu olmalıdır: Egemen bir ülkenin, kendi egemenliğini hedef alan bir örgütü terör örgütü kabul etmesi halinde, o örgüt başta komşuları olmak üzere tüm diğer ülkeler tarafından da terör örgütü kabul edilmelidir. 

Ancak tersine, devletlerarası güç ve çıkar çatışması nedeniyle, genelde devletler komşusunun terör örgütü kabul ettiğini, komşusunu zayıflatacak bir araç gördüğü için “kurtuluş örgütü” sayar ve destekler. İlke ortadan kalkınca, herkes herkese karşı bir terör örgütü besler!

Bu kısırdöngüden en çok kazanan ise terör örgütlerini etkileme ve kullanma potansiyeli olan en güçlü devlettir; emperyalist ABD’dir.

PKK, IŞİD, HTŞ

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüşen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan önemle belirtiyor: “DEAŞ’ın (IŞİD), PKK’nın orada (Suriye’de) hakim olmaması önceliklerimiz arasında” (AA, 13.12.2024).

Güzel, peki IŞİD ve PKK terör örgütü de HTŞ değil mi? Halbuki HTŞ Türkiye’nin resmi olarak terör örgütü kabul ettiği bir örgüt. Bu durumda MİT Başkanı İbrahim Kalın, HTŞ lideri Colani’nin arabasında ne arıyor?

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise Ankara’nın terör örgütü PKK karşıtı tutumuna karşı şu argümana sarılıyor: “SDG (PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG’nin omurgasını oluşturduğu örgüt) IŞİD’den gelen tehdidin baskılanması konusunda ve aynı zamanda Suriye’nin doğusunda çok sayıda IŞİD teröristinin gözaltı merkezlerinde tutulmasında son derece yetkin terörle mücadele ortağıdır” (Amerika’nın Sesi, 12.12.2024).

Yani ABD, Türkiye’nin terör örgütü kabul ettiği PKK’yi, yine hem ABD’nin hem Türkiye’nin terör örgütü kabul ettiği IŞİD’e karşı mücadele eden bir örgüt olarak savunmakta; hatta bunun üzerinden PKK terör örgütünü, “terörle mücadele ortağı” diye payelendirmektedir!

Direksiyondaki 10 milyon dolar

İngiltere Savunma Bakanı John Healey, HTŞ’nin resmi ”terör örgütü” statüsünün önemsiz olduğunu belirterek, görüşeceklerini söylüyor (Sputnik, 12.12.2024). Ki askeri ve istihbarat düzeyinde Washington da, Londra da, Ankara da ne yazık ki terör örgütü HTŞ’yle zaten görüşüyordu. İdlib’de “kurtuluş hükümeti” kurmasını kabul ettiler, Esad’a karşı mücadele edebilmesi için her açıdan desteklediler.

ABD ”resmi olarak” 9 yıldır terör örgütü kabul ettiği HTŞ’nin lideri Colani’nin başına 10 milyon dolar ödül koymuştu. Ancak uygulamada Colani’ye milyonlarca dolarlık silah sağladılar. Türkiye resmi olarak 2018’den beri HTŞ’yi terör örgütü kabul ediyor. Ama uygulamada iktidar HTŞ’nin İdlib’de büyümesine “göz yumdu”, Şam’a yürümesine “yeşil ışık yaktı” ve şimdi de liderinin arabasına biniyor!

Terör ve terör örgütleri konusundaki ilkesizlik üzerinden komşular komşularıyla emperyalistlerin yararına uğraşmaya daha bir süre devam edecek ne yazık ki… 

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
14 Aralık 2024

, , , , , , , , , , , ,

1 Yorum

DEĞERSİZ GERİ ADIM

Anımsayacağınız gibi AKP hükümeti komşulara düşmanlık politikaları sonucunda bölgede ve hatta dünyada yalnızlaştığında, Başbakanlık danışmanlarından İbrahim Kalın, pozisyonlarını “değerli yalnızlık” diye isimlendirmişti.

İngiliz imparatorluğunun Türkiye’nin durumuna benzemeyen hamlesinden kopyalanan kavram oldukça ses getirmiş, fakat daha ziyade AKP’nin “değerlinin” içine zorla eklemeye çalıştığı ahlak ve erdem gibi kelimelerin yamalı durması nedeniyle dikkat çekmişti.

Neden mi anımsattık şimdi bunları? Geliyoruz…

ÇİÇEK: DIŞ POLİTİKAMIZ BARIŞA DAYALIDIR

Bildiğiniz gibi Aydınlık’ın usta kalemlerinden Rafet Ballı Ortadoğu’da yaptığı çeşitli temaslara dayanarak, AKP’nin geri adım atmaya başlayacağını yazmıştı. Ballı’nın Tahran ve Bağdat temaslarından edindiği bilgilere göre, o adımlar küçük küçük gelmeye de başlamıştı.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in Tahran temaslarına ve yaptığı açıklamalara bakılırsa, adımlar büyütülmüş görünüyor. Çiçek, İran Meclis Başkanı Ali Laricani ile yaptığı ortak basın toplantısında “Dış politikamız, bölge ülkelerinde yaşanan tüm sorunların barışçı yollarla ve diyalogla çözümüne dayalıdır” dedi!

Dahası Çiçek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yapamadığını yapıp, muhaliflerin dine dayanarak yaptığı insanlık dışı saldırıları “amasız” kınadı!

Kuşkusuz 40 yıldır her sürecin öne çıkan adamı olma özelliğine bakarak, Cemil Çiçek’in sözlerini AKP’nin yukarıda bahsettiğimiz türden bir “geri adımı” değil de, Erdoğan-Gül çatışmasında Gül’den yana konumlanması olarak değerlendirebilirsiniz. Zaman içinde daha net anlaşılacaktır…

EL KAİDE’Yİ KİM BÜYÜTTÜ?

Şimdilik Cemil Çiçek’in sözlerini ve İran temaslarını AKP’nin dış politikadaki geri adımı olarak kabul edelim ve buradan bu geri adımı değersizleştiren Ahmet Davutoğlu’na geçelim…

Davutoğlu, TRT Haber’deki sözlerine bakılırsa teknik direktör tarafından cezalandırılan oyuncu gibi mızmızlanıyor, huysuzluk yapıyor… AKP’nin “geri adımlarını” çıkışlarıyla değersizleştiriyor.

İşte o sözlerin en çarpıcı olanı: “Esad iki sene önce çekilmiş olsaydı Suriye’de El Kaide diye bir yapı olmazdı. Geçen sene çekilseydi çok küçük bir grup olacaktı. Bu sene daha büyük bir grup. Gelecek sene çok daha büyük bir grup olma riski var. Ne kadar gecikirse o kadar risk artıyor. Esad’ın orada kalması Suriye’nin istikrarı için ön şart değil, aksine en büyük handikap haline dönüştü.”

ÖLÜMLERİN ASIL SORUMLUSU KİM?

Bakın bu sözler sadece Türk dış politikasının çapının ne hallere getirildiğinin teyidi değil aynı zamanda AKP kadrolarının istediği olmadığında ne denli devlet ciddiyetinden uzaklaşabileceğini de gösteriyor.

Daha vahimi de Türk devletinin en köklü kurumunun içine düştüğü durumdur:

Demek “Esad geri çekilmedi diye El Kaide’nin Suriye’de varlık gösterdiğini” iddia eden bir Bakan’a, Dışişleri Bakanlığı’nda “Sakın böyle söylemeyin zira El Kaide bizim sınırlarımızdan Suriye’ye girdi ve büyüdü” diyen bir büyükelçi kalmamış!

Demek Davutoğlu’nu aklı başında sözlerle donatacak bir danışman kalmadı ve dönemlerinde Türk El Kaidesi’nin adım adım çeşitli yollarla serbest kalarak Suriye’ye Esad’ı devirmeye gittiğini anımsatmadı.

Kuşkusuz bu uyarıları yapacak kimse kalmadıysa, haliyle “düşmanca dış politikanız olmasa, Suriye’de 110 bin insan ölmezdi” ya da “Esad’ı devirmesi için muhalifleri organize etmeseniz ve sınırları teröre açmasanız, Suriye’de terör bu kadar büyümez ve 110 bin insan ölmezdi” diyecek cesarette bir büyükelçi hiç kalmamıştır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Eylül 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

ISSIZ ADAM: ERDOĞAN

Başbakan Erdoğan’ın siyasi danışmanı İbrahim Kalın’ın ortaya attığı “değerli yalnızlık” kavramı pek tutuldu. Başarısızlığı ahlak, vicdan gibi kavramlarla perdelemeye çalışan AK medya, hızla “değerli yalnızlığa” sarıldı.

Oysa “değerli yalnızlık” kavramı hem doğru bir çeviri değildi, hem de AKP’nin durumunu açıklamıyordu. Zira kavram, 19. Yüzyılın sonlarındaki İngiliz dış politikasına verilen isimdi ve Londra bu dönemde ittifaklardan kaçınmış, sömürgelerine odaklanarak ekonomisini daha da büyütmeye çalışmıştı.

Türkiye’nin ne odaklanacağı bir sömürgesi var, ne de ittifaka gerek duymayacağı bir coğrafyası!

Gerçeklik böyle olunca, haliyle İngilizlerin “değerli yalnızlığı”, AKP’nin “ıssız adamlığı” şeklini alıveriyor! Üstelik filmin kahramanı Alper’in karizmasının, Erdoğan’da kalmadığı türden bir ıssız adamlık…

DEĞERLİ YALNIZLIK, SIFIR SONUÇTUR

Alper’in “ıssız adamlığı” tek gecelik ilişkilerle dolu çok kadınlı bir yaşamdı ama neticede “bir artı bir” Alper’de “eşittir sıfır” oldu! Sahte ilişkilere boğulmuş Alper, gerçek bir ilişkiyi sürdüremedi. Sonuçta yalnız kaldı!

AKP’nin durumu da Alper’inki gibi… Atlantik’in Osmanlı coğrafyasına yönelik hedeflerinde enstrüman olan AKP, sahte ilişkilere soyundu:

İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk, ABD ile İran arasında “kolaylaştırıcılık”, MOSSAD ile Müslüman Kardeşler arasında mesaj taşımacılık, Öcalan ile Kandil arasında postacılık…

Irak, Suriye ve Lübnan’la gerçek hedefi maskeleyen türden birlik arayışı…

Irak’ta Maliki’ye karşı darbecilik, yine Irak’ta Barzani’yi himaye ederek bölücülük…

Suriye’ye terör ihracı, Esad’a karşı örtülü operasyonlar, Bosna’dan, Çeçenistan’dan, Pakistan’dan Suriye sınırına El Kaide transferleri…

Lübnan’da Hizbullah’ı izole etme çabaları…

Mısır’da Müslüman Kardeşleri Tahrir’in iradesine karşı kışkırtma girişimleri…

Diplomasi bilimiyle somutlarsak: İsrail’de, Suriye’de, Irak’ta büyükelçimiz yok. Mısır’da ise Müslüman Kardeşler kuryeliği ile açıkça suçlanan bir büyükelçimiz, o da şimdilik var!

Özetlersek: Tüm komşulara “sıfır sorun” denilerek sahte el uzatıldı… Elin sahteliği ortaya çıktıkça da, “sıfır sorun” önce “sıfır komşu” sonra da “sıfır sonuç” oldu!

Yani AKP’nin bugün yaslandığı “değerli yalnızlık” aslında kocaman bir “sıfır sonuçtur!”

CUMHURİYET’İN YENİDEN DEVRİM İHTİYACI

Öte yanda “değerli yalnızlık”, durdurulamayan bir kartopu olmaktır. Sonuçları görürsünüz ama yuvarlanmaya başlayan kartopunu durduramazsınız.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şu cümleleri, hızla yuvarlandıklarını gösteriyor: “Türkiye dünya ile ilişkilerde 10 yıl öncesi duruma dönerse, yani küresel ufuk açısından sınırlarına çekilirse varlığını koruyamaz.” (Ahmet Taşgetiren, Bugün, 25 Ağustos 2013)

Yani Davutoğlu hâlâ sınırları kaldırmak, Kürtlerle büyümek, Osmanlı sınırlarına yayılmak, Irak’ın kuzeyini Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak peşinde… (Kuşkusuz bu ihtirasın dayanağı, BOP Eşbaşkanlığı görevidir.)

Türkiye’yi dış politikada yamaçtan aşağı yuvarlayan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, bir yandan da içeride yıkımı ilerletiyor. Davutoğlu tam yıkım niyetlerini de açıkça söylüyor: “İç yapımızda restorasyon ihtiyacı var. Bu sistem restorasyonu, bir anlamda ‘Cumhuriyet’in Tanzimat’ı’ gibi bir mahiyet arz ediyor.” (Ahmet Taşgetiren, Bugün, 25 Ağustos 2013)

Gerçi 2007’de Cumhuriyet’i yıkmışlardı… Şimdi restorasyon diyerek, Tanzimat diyerek toplum içindeki izlerini de kazımak istiyorlar.

Ancak belirtelim: AKP kazıyamadan, halk sonbaharda Cumhuriyet’in ‘yeniden devrim’ ihtiyacını karşılamaya başlayacak!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Ağustos 2013

, ,

Yorum bırakın

FATURA ÖNCE DAVUTOĞLU’NA KESİLECEK

Urfa-Akçakale’ye düşen top mermisi ve 5 yurttaşımızın yaşamını yitirmesi, Türkiye-Suriye geriliminin zirvesiydi. 18 aydır adım adım tırmanan gerilim, bu olayla birlikte iniş eğilime giriyor…

Anımsayacağınız gibi “Dörtlü Komisyonun” Türkiye’ye “Suriye sahnesinden çekilme fırsatı” yaratacağını birkaç haftadır savunuyorduk. Çünkü çözümün adresi ancak Türkiye ile İran’ın birlikte bulunduğu bir platform olabilirdi… Cenevre Platformu’nun en önemli eksikliği buydu.

ÇÖZÜMÜN ADRESİ: TÜRKİYE-İRAN İŞBİRLİĞİ

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile İran Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı’nın Akçakale olayından sonra bir araya gelmesi, Ankara ile Tahran’ın Suriye krizinde artık birlikte çalışacağına işaret ediyordu.

Erdoğan ve Muhammed Rıza Rahimi, ikili görüşmenin ardından yaptıkları ortak basın toplantısında bu yönelime girdiklerini açıkça ilan da ettiler.

Başbakan Tayyip ErdoğanBizim asla savaş çıkarmak gibi bir derdimiz olamaz. Savaşın getirdiği neticeler Irak’ta, Afganistan’da ortadadır” diyerek, nesnel olarak ne kadar ileri gidebileceklerinin sınırını çizdi. Dahası ErdoğanÇözüm için İran’la çalışıyoruz. Bizim artık süratle buradan bir netice çıkarmamız çok çok büyük önem arz ediyor.” diyerek yeni yönelimi sergiledi.

AKP’DE SURİYE ÇATLAĞI

Kuşkusuz Beyaz Saray’ın Türkiye’yi Suriye’ye ittiği ancak ABD’nin hem iç sorunları nedeniyle hem de Rusya-Çin-İran bloğunun gücü nedeniyle aktif tutum sergileyemediği koşullarda, AKP Hükümeti’nin de neler yapabileceğinin sınırları belliydi.

Dahası, ABD’nin iteklemesiyle sürdürülen Suriye karşıtlığının AKP’de önemli çatlaklar yarattığı da gün geçtikçe açığa çıkıyordu…

Nitekim Akçakale’ye top mermisinin düşmesinin ardından, Başbakanlık-Genelkurmay-Dışişleri üçgeninde alarm yaşandığı o ilk birkaç saat içinde bu çatlağın izleri açıkça ortaya çıktı. Örneğin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa’da “Suriye’ye haddini bildirme” nutukları atarken, bir diğer Başbakan Yardımcısı Beşir AtalayTürkiye’yi Suriye içine çekmeye çalışıyorlar” diyerek “biz bu oyuna gelmeyiz” mesajı veriyordu.

Başbakan Erdoğan’ın Müsteşarı İbrahim Kalın ise gece attığı twit’lerde “Türkiye Suriye’yle savaş istemiyor” diyor ve yapılan misillemeyi de “savaşa girmeden mukabelede bulunuyoruz” sözleriyle açıklıyordu. Kalın’ın bu sözleri, kuşkusuz Erdoğan’ın görüşlerini yansıtıyordu.

AKP, ARTIK BÖLGE İÇİN GÜVENLİK SORUNUDUR

ABD adına girilen bu işten bir sonuç alınamamasının elbette kimi sonuçları olacaktır. Her ne kadar BOP Eşbaşkanlığı verilen Suriye ihalesinin başarısızlığını kendi içinde birilerine fatura ederek telafi etmeye çalışacaksa da, asıl sonuçlar daha kapsamlı ve büyük olacaktır!

Çünkü Suriye krizine kadarki süreçte AKP iktidarı, sadece Türkiye için bir güvenlik sorunuydu. Ancak bu meselede iyice açığa çıktı ki, AKP artık bölge için bir güvenlik sorunu haline gelmiştir!

Biz yine de bitirirken soralım: BOP eşbaşkanlığına verilen Suriye ihalesinin başarısızlığının faturası ilk kime kesilecek? Kullanılamayacak tezkerenin TBMM’de geçmesinin ardından “Türkiye’nin mesajı her halükarda alınmıştır” diyerek durumu geçiştirmeye çalışan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu mu dediniz?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Ekim 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın